text
stringlengths
3
198k
metadata
dict
Megabayt (MB) bilgisayarlarda kullanılan, 1.048.576 bayt (1024*1024 bayt) anlamına gelen bir ölçü birimidir. Alt ve üst birimleri:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21643", "len_data": 130, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 2.31 }
Aslan ("Panthera leo"), Afrika ve Hindistan'a özgü "Panthera" cinsinden büyük bir kedidir. Kaslı, geniş göğüslü bir gövdesi; kısa, yuvarlak bir kafası; yuvarlak kulakları ve kuyruğunun ucunda koyu, tüylü bir tutamı vardır. Cinsel olarak dimorfiktir; yetişkin erkek aslanlar dişilerden daha büyüktür ve belirgin bir yeleleri vardır. Gurur adı verilen gruplar oluşturan sosyal bir türdür. Bir aslan grubu birkaç yetişkin erkek, akraba dişiler ve yavrulardan oluşur. Dişi aslan grupları genellikle birlikte avlanır ve çoğunlukla orta ve büyük toynaklı hayvanları avlar. Aslan bir tepe ve temel avcıdır. Rakip erkeklerle sürekli olarak savaşmaktan kaynaklanan yaralanmalar ömürlerini büyük ölçüde azalttığından, vahşi ortamda nadiren 10 ila 16 yıl arasında yaşamaktadırlar. Esaret altında 25 yıldan fazla yaşayabilirler. Aslanlar diğer kedilere kıyasla alışılmadık biçimde sosyaldirler. Gün boyunca ağırlıklı olarak uyumayı tercih eden aslanlar, nadiren alacakaranlıkta sıklıkla gece (Gececil hayvanlar) aktiftir. Tipik olarak aslanlar otlaklarda ve savanlarda yaşar, ancak yoğun ormanlarda bulunmazlar. Antik tarihi zamanlarda, Kuzey Afrika dahil olmak üzere Afrika'nın büyük bölümünde, Yunanistan ve Balkanlar'dan Hindistan'a kadar Avrasya'da etkin olarak yaşamaktaydılar. Yaklaşık 10.000 yıl önceki geç dönem Buzul Çağı'nda (Pleistosende), aslan insanlardan sonra en yaygın kara memelisiydi: Mağara aslanı (Panthera leo spelaea) Kuzey ve Batı Avrupa'da, Amerika aslanı (Panthera leo atrox) ise Amerika'da Yukon ile Peru civarında yaşıyordu. Ancak günümüzde Sahra Altı Afrika'da parçalanmış popülasyonlara ve Batı Hindistan'da kritik olarak tehlike altındaki bir nüfusa indirgenmiştir. Aslan, Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) tarafından savunmasız bir tür olarak sınıflandırılmıştır ve yirminci yüzyılın ikinci yarısında 20 yılda Afrika'daki aslan nüfusunda % 30-50 aralığında önemli bir nüfus azalması görülmüştür. Nüfuslarının azalmasının nedeni tam olarak anlaşılmasa da, yaşam alanlarının işgal edilmesi ve insanlar tarafından zarar görmeleri en başlıca sebepler olarak ön görülmektedir. Afrika'da, özellikle Batı Afrika aslanı nüfusu tehlike altındadır. Erkek aslan, oldukça ayırt edici olan yelesinden kolayca tanınır ve yüzü insan kültürünün en çok bilinen hayvan simgelerinden biridir. Heykellerde, resimlerde, ulusal bayraklarda ve çağdaş sinema ve edebiyatta geniş bir biçimde tasvir edilmiştir. Aslanlar Roma İmparatorluğu zamanından beri insanlar tarafından tutulmuş ve on sekizinci yüzyılın sonlarından bu yana hayvanat bahçelerinde sergilenmek üzere aranan önemli hayvan türünden biri olmuştur. Hayvanat bahçeleri, nesli tükenmekte olan Asya kökenli alt türleri için hazırlanan ıslah programlarında dünya çapında işbirliği yapmaktadır. Etimoloji. Modern Türkçede kullanılan "aslan", Osmanlı Türkçesinde ارسلان ("arslan") olarak kaydedilmiştir ve kökeni Eski Türkçeye dayanmaktadır. Bir Türkî dilde tespit edilmiş olduğu ilk kaynak 900 yılından önce yazıldığı düşünülen, Alman arkeolog Albert von Le Coq tarafından derlenmiş ve "Huastuanift: Manihaist Tövbe Duası" (özgün Almanca adıyla "Chuastuanift, ein Sündenbekenntnis des manichäischen Auditores: gefunden in Turfan (Chinesisch-Turkistan)") adı altında bilinen Eski Uygurca metinlerdir. John Krueger sözcüğün Türkî dillere Moğolcadan alıntı olduğunu savunur. Moğolca "diş göstermek" manasındaki "arzai-" kelimesinden türetilmiş olabileceği de öne sürülmüştür; ancak bu kesin değildir. Hayvan adlarında görülen +lan ekinin yapısı belirsizdir. Türün bağlı olduğu cins olan "Panthera" ismi Latinceye dayanmakta olup, bu dile Grekçede benekli kedigilleri tanımlamak için kullanılmış πάνθηρ kelimesinden girmiştir. Bilimsel isminin ikinci kısmı olan "leo," Latince ve Grekçede yer alan aslan manasındaki "leo" ve "λ"έων (leon) kelimelerine dayanmaktadır. "Leo" kelimesi ve türevleri, pek çok Avrupa dili ile muhtemelen İbranicede (לָבִיא; "lavi") aslanları tanımlamak için kullanılan bir isimdir. Sınıflandırma. Carl Linnaeus 1758'de, aslanı "Systema Naturae" adlı eserinde tanımladı ve ona bilimsel olarak "Felis leo" adını verdi. Cins adı "Panthera", 1816'da Alman doğa bilimci Lorenz Oken tarafından türetildi. 18. yüzyılın ortaları ile 20. yüzyılın ortaları arasında, 26 aslan örneği, alt tür olarak tanımlanmış ve önerilmiştir; bunların 11'i 2005 yılında geçerli kabul edilmiştir. Çoğunlukla yelelerinin ve derilerinin boyutu ve rengiyle ayırt ediliyorlardı. Alt türleri. 19. ve 20. yüzyıllarda, birkaç aslan tipi örnek ve alt tür olarak tanımlandı ve bir düzine, 2017 yılına kadar geçerli takson olarak kabul edildi. 2008 ve 2016 arasında, IUCN Kırmızı Listesi değerlendiricileri, Afrika aslan popülasyonları için "P. l. leo" ve Asya aslan popülasyonu için "P. l. persica" olmak üzere yalnızca iki alt-özel isim kullandı. 2017'de, Kedi Uzman Grubu'nun Kedi Sınıflandırma Görev Gücü, aslan taksonomisini gözden geçirdi ve aslan evrimi üzerine yapılan filocoğrafik çalışmaların sonuçlarına dayanarak iki alt türü tanıdı: Etiyopya Yükseltileri'nin bazı bölgelerinden gelen aslan örnekleri, genetik olarak Kamerun ve Çad'dakilerle birlikte kümelenirken, Etiyopya'nın diğer bölgelerinden gelen aslanlar Doğu Afrika'dan örneklerle birleşmektedir. Bu nedenle araştırmacılar, Etiyopya'nın iki alt tür arasında bir temas bölgesi olduğunu varsaymaktadır. Fosil kayıtları. Tarih öncesi çağlarda aslanın çeşitli ek alt türleri mevcuttu: Gelişimi. Aslanın en yakın akrabası "Panthera" cinsinin diğer türleri, kaplan, kar leoparı, jaguar ve leopardır. 2006 ve 2009'da yayınlanan filogenetik çalışmaların sonuçları, jaguar ve aslanın yaklaşık 2.06 milyon yıl önce ayrılan bir kardeş gruba ait olduğunu göstermektedir. Daha sonra yapılan çalışmaların sonuçları, leoparın ve aslanın, 3.1-1.95 milyon yıl önce ayrılan kardeş gruba ait olduğunu göstermektedir. "Panthera"nın coğrafi kökeni büyük olasılıkla Orta Asya'nın kuzeyidir. Leopar-aslan soyu, en azından Erken Pliyosen'den bu yana Asya ve Afrika Palearktik'inde dağıtıldı. Aslan ve Avrasya mağara aslanından oluşan soyun Holarktik Asya'da, 2,93-1,23 milyon yıl önce ayrıldığı düşünülmektedir. Bununla birlikte, aslan ve kar leoparı ataları arasındaki melezleşme, yaklaşık 2.1 milyon yıl öncesine kadar devam etmiş olabilir. Avrasya ve Amerikan mağara aslanlarının, diğer kıtalardaki mitokondri soyları olmadan, son buzul döneminin sonunda soyları tükendi. Modern aslan muhtemelen Orta Pleistosen döneminde Afrika'da yaygın olarak dağılmış ve Geç Pleistosen döneminde Sahra altı Afrika'da ayrılmaya başlamıştır. Doğu ve Güney Afrika'daki aslan popülasyonları, 183.500-81.800 yıl önce ekvator yağmur ormanları genişlediğinde, Batı ve Kuzey Afrika'daki popülasyonlardan ayrıldı. Sahara'nın 83.100-26.600 yıl önceki genişlemesi, Batı ve Kuzey Afrika'daki nüfusun ayrılmasına neden oldu. Yağmur ormanları azaldıkça, daha açık habitatlara yol açan aslanlar Batı'dan Orta Afrika'ya taşındı. Kuzey Afrika'dan aslanlar 38.800-8.300 önce güney Avrupa ve Asya'ya dağıldılar. Güney Avrupa, Kuzey Afrika ve Orta Doğu'daki aslanların yok olması, Asya ve Afrika'daki aslan popülasyonları arasındaki gen akışını kesintiye uğrattı. Genetik kanıtlar, Doğu ve Güney Afrika'daki aslan örneklerinde çok sayıda mutasyon olduğunu ortaya koydu; bu, bu grubun, Asya ve Batı ve Orta Afrika'dan genetik olarak daha az farklı aslan örneklerinden daha uzun bir evrimsel geçmişe sahip olduğunu göstermektedir. Filocoğrafik araştırmaların sonuçları, yaşayan iki aslan alt türünün yaklaşık 245.000 yıl önce ayrıldığını göstermektedir. Melezler. Hayvanat bahçelerinde aslanlar, ziyaretçilerin merakı veya bilimsel amaç için melez oluşturmak için kaplanlarla yetiştirilmiştir. Liger bir aslan ve bir kaplandan daha büyüktür, oysa çoğu tigon, karşılıklı gen etkileri nedeniyle ebeveynlerine kıyasla nispeten küçüktür. Leopon ise, bir aslan ve leoparın bir melezidir. Tanım. Aslan, kısa, yuvarlak başlı, kısık boyunlu ve yuvarlak kulaklı, kaslı, derin göğüslü bir kedidir. Tüy rengi açık bejden gümüşi griye, sarımsı kızıldan koyu kahveye kadar değişir. Alt kısımların renkleri genellikle daha açıktır. Yeni doğmuş bir aslan, yetişkinliğe ulaştığında solmaya başlayan koyu lekelere sahiptir, ancak soluk noktalar genellikle bacaklarda ve alt kısımlarda görülebilir. Aslan, kedi ailesinin bariz cinsel dimorfizm gösteren tek üyesidir. Erkek bireyler daha geniş kafaya sahiptir ve baş, boyun, omuz ve göğsün çoğunu kaplayan aşağı ve geriye doğru büyüyen belirgin bir yele vardır. Yele genellikle kahverengi tonlarındadır ve sarı, kızıl ve siyah tüyler içerir. Tüm aslanların kuyruğu, yaklaşık uzunluğunda tüylü bir tutam ile biter. Fonksiyonları bilinmemektedir. Tutam doğumda bulunmaz ve yaklaşık 5.5 aylıkken ortaya çıkar. Kafatası, kaplanınkine çok benzer, ancak frontal bölge genellikle daha depresif ve düzdür ve postorbital bölgeden biraz daha kısadır ve kaplandan daha geniş burun açıklıkları vardır. İki türdeki kafatası varyasyon miktarı nedeniyle, genellikle sadece alt çenenin yapısı, türlerin güvenilir bir göstergesi olarak kullanılabilir. Büyüklüğü. Kedigiller arasında aslan, büyüklük bakımından kaplandan sonra ikinci sırada yer alır. Yetişkin aslanların boyutları ve ağırlıkları, menzilleri ve habitatları arasında değişiklik gösterir. Afrika ve Hindistan'dan ortalamanın üzerinde büyüklüğe sahip birkaç bireye dair kayıtlar mevcuttur. Yele. Aslanın yelesi, türün en tanınabilir özelliğidir. Aslanların yeleleri bir yaşındayken büyümeye başlar. Yelelerin rengi yaşla birlikte değişir ve koyulaşır; araştırmalar, rengin ve boyutun, ortalama ortam sıcaklığı gibi çevresel faktörlere bağlı olduğunu göstermektedir. Yelelerin uzunluğu, erkekler arasındaki ilişkilerde, dövüş gücünü belirlemektedir. Koyu yeleli aslanlar, yılın en sıcak aylarında zorlanmalarına rağmen, daha uzun süre üreyebilirler ve yavrularının daha fazla yaşama şansı olabilir. Yelenin varlığı, yokluğu, rengi ve büyüklüğü genetik önkoşul, cinsel olgunluk, iklim ve testosteron üretimi ile ilişkilidir; temel kural, daha koyu, dolgun bir yele daha sağlıklı bir hayvanı gösterir. Serengeti Millî Parkı'ndaki dişi aslanlar, yoğun ve koyu yeleli erkekleri eş olarak tercih eder. Yelenin asıl amacı, rakip erkek aslanlarla yapılan bölgesel kavgalarda, boyun ve boğazın korunması olduğu düşünülmektedir. Avrupa ve Kuzey Amerika hayvanat bahçelerinde, serin ortam sıcaklığı daha ağır bir yeleye neden olabilir. Asya aslanları, genellikle Afrika aslanlarından daha seyrek yelelere sahiptir. Pendjari Ulusal Parkı'ndaki hemen hemen tüm erkek Batı Afrika aslanları, ya yelesizdir ya da çok kısa yelelere sahiptir. Senegal'de, Sudan'ın Dinder Millî Parkı'nda ve Kenya'nın Tsavo Doğu Millî Parkı'nda da, yelesiz aslanların olduğu rapor edildi. Güney Afrika'da, Timbavati'den gelen orijinal erkek beyaz aslan da yelesizdi. Testosteron hormonunun, yelenin büyümesiyle doğrudan ilişkisi olduğu düşünülmektedir. Kısırlaştırılmış aslanlar, çoğu zaman çok az yeleye sahiptir ya da hiç yeleleri yoktur, çünkü gonadların çıkarılması testosteron üretimini inhibe eder. Artan testosteron, Kuzey Botsvana'da rapor edilen, yeleli dişi aslanların nedeni olabilir. Aslanın yelesi, yaklaşık 320.000-190.000 yıl önce evrilmiş olabilir. Soyu tükenmiş Avrasya mağara aslanlarının, mağara resimleri neredeyse sadece yelenin olmadığı av hayvanlarını göstermektedir; Bazıları, bunun gerçekten de yelesiz olduklarının kanıtı olduğunu öne sürmektedir. Renk değişimi. Beyaz aslan, lösizm adı verilen ve çift resesif alel tarafından oluşturulan genetik bir durumun sonucu olarak ortaya çıkan nadir bir renk varyasyonudur. Albinizm değil, pigment üretimini azaltan bir mutasyondur. Gözleri ve derisi normal renklidir. Beyaz aslanlar, Güney Afrika'nın Timbavati bölgesine özgüdür. Bu bölge, Kruger Ulusal Parkı'nın içinde ve çevresinde yer alır. Beyaz aslanlar, bu bölgede zaman zaman görülebilir. 1970'lerde vahşi yaşamdan uzaklaştırıldılar, böylece beyaz aslan gen havuzunu azalttılar. Bununla birlikte, 2007-2015 yılları arasında beş ayrı doğumla beraber 17 doğum kaydedildi. Beyaz aslanlar esaret altında yetiştirilmek için seçilmektedir. Güney Afrika'daki kamplarda, konserve avları sırasında öldürülecek kupa olarak kullanılmak üzere yetiştirildikleri bildirildi. Dağılım ve yaşam alanı. Afrika aslanları Sahra Altı Afrika'da dağınık popülasyonlar halinde yaşar. Aslanlar çimenli düzlükleri ve savanları, nehir kenarlarındaki çalılıkları ve çalılıklı açık ormanlık alanları tercih eder. Yağmur ormanlarında yoktur ve nadiren kapalı ormanlara girer. Elgon Dağı'nda, yüksekliğe kadar ve Kenya Dağı'ndaki kar hattına yakın bir yerde aslanın yaşadığı kaydedilmiştir. Aslanlar, gölgelik olarak kullandıkları dağınık akasya ağaçlarına sahip, savan otlaklarda yaşamlarını sürdürürler. Asya aslanı artık sadece Hindistan'ın batısındaki Gücerât'ta bulunan Gir Ulusal Parkı ve çevresinde yaşamaktadır. Tarihsel aralığı. Afrika'da, aslan menzili aslen merkezi yağmur ormanları bölgesinin ve Sahra Çölü'nün çoğunu kapsıyordu. 1960'larda, Sudan'ın güneyi hariç, Kuzey Afrika'da nesli tükendi. Aslan, Güney Avrupa ve Asya'da, bir zamanlar iklim koşullarının bol miktarda avı desteklediği bölgelerde değişiyordu. Herodot'un MÖ 480'de bildirdiğine göre Yunanistan'da yaygındı; MÖ 300'de nadir görülüyordu ve MS 100'de nesli tükenmişti. Kafkasya'da 10. yüzyıla kadar varlığını sürdürmüştür. Filistin'de Orta Çağ'a kadar ve Güneybatı Asya'da 19. yüzyılın sonlarına kadar yaşadı. 19. yüzyılın sonlarına doğru Türkiye'nin büyük bölümünde nesli tükenmiştir. İran'daki son canlı aslan 1942'de, Dezful'un yaklaşık kuzeybatısında görüldü. 1944'te Huzistan Eyaleti'ndeki Karun nehrinin kıyısında, bir dişi aslan cesedi bulundu. Daha sonra, İran'dan hiçbir güvenilir kayıt gelmemiştir. Pakistan ve Hindistan'daki aslan nüfusu, bir zamanlar Sind ve Pencap'tan Bengal'e ve Orta Hindistan'daki Narmada Nehri'ne kadar uzanıyordu. Davranış ve ekoloji. Aslanlar zamanlarının çoğunu dinlenerek geçirirler; günde yaklaşık 20 saat hareketsiz bir haldedirler. Aslanlar herhangi bir zamanda aktif olabilse de, faaliyetleri genellikle sosyalleşme, tımarlama ve dışkılama dönemi ile alacakaranlıktan sonra zirveye çıkar. Aralıklı faaliyet patlamaları, sıklıkla avlanma gerçekleştiğinde şafağa kadar devam eder. Günde ortalama iki saatlerini yürüyerek ve elli dakikalarını yemek yiyerek geçirirler. Grup organizasyonu. Aslan, tüm vahşi kedi türleri arasında en sosyal olanıdır ve yavrularıyla birlikte akraba bireylerden oluşan gruplar halinde yaşar. Böyle bir gruba "sürü" denir. Erkek aslanlardan oluşan gruplara "koalisyon" denir. Dişiler bir aslan sürüsünde istikrarlı sosyal birimi oluşturur ve yabancı dişilere tolerans göstermezler. Dişilerin çoğunluğu doğdukları sürülerde kalırken, erkeklerin tamamı ve bazı dişiler ise sürüden ayrılır. Ortalama bir sürü, birkaç yetişkin dişi ve dört kadar erkek ve her iki cinsiyetten yavruları da dahil olmak üzere yaklaşık 15 aslandan oluşur. En fazla 30 bireyden oluşan büyük sürüler de gözlemlenmiştir. Bu modelin tek istisnası, her zaman sadece bir yetişkin erkeğe sahip olan Tsavo aslan sürüsüdür. Sürüler fizyon-füzyon toplulukları gibi hareket eder ve üyeler kükremelerle iletişim halinde olan alt gruplara ayrılır. Erkek yavrular, yaklaşık iki veya üç yaşlarında olgunluğa eriştiklerinde, anne sürülerinden dışlanırlar. "Göçebe" aslanlar geniş bir alana yayılır ve çiftler halinde ya da tek başlarına düzensiz olarak hareket ederler. Çiftler, doğum sürülerinden dışlanan ilgili erkekler arasında daha sık görülür. Bir aslan yaşam tarzını değiştirebilir; göçebe veya tam tersi olabilir. Sürüler ve göçebeler arasındaki etkileşimler genellikle düşmancadır, ancak sürüdeki dişiler kızgınlık dönemlerinde göçebe erkeklerin kendilerine yaklaşmalarına izin verir. Erkekler, göçebe bir şekilde yıllarca yaşadıktan sonra, sürüyle yerleşik bir düzene geçerler. Serengeti Ulusal Parkı'nda yapılan bir araştırma, göçebe koalisyonların 3.5 ila 7.3 yaşlarında bu düzene geçtiklerini ortaya koydu. Kruger Ulusal Parkı'ndaki dağınık erkek aslanlar, kendi bölgelerini aramak için sürülerinden mesafeden daha uzağa giderler. Dişi aslanlar ise doğdukları sürüye daha yakın kalırlar. Bu nedenle, bir bölgedeki dişi aslanlar, aynı bölgedeki erkek aslanlara göre birbirleriyle daha yakından ilişkilidir. Bir sürünün işgal ettiği alana "sürü alanı" denir, bir göçebe tarafından işgal edilen alan ise "menzil" olarak adlandırılır. Bir sürüyle ilişkili erkekler, bölgesini devriye gezerek marjinal kalma eğilimindedir. Dişi aslanlarda sosyalliğin gelişmesinin nedenleri - herhangi bir kedi türünde en belirgin olanı - çok tartışma konusudur. Artan avlanma başarısı bariz bir sebep gibi gözükse de, bu inceleme sırasında belirsizdir; koordine avcılık, daha başarılı bir avlanma sağlar ancak avcı olmayan üyelerin "kişi başına" kalori alımını azaltmasını sağlar. Bununla birlikte, bazı dişiler, uzun süre yalnız bırakılabilecek yavruları büyütme rolünü üstlenir. Sürü üyeleri, avlanma esnasında düzenli olarak aynı rolü oynama ve becerilerini geliştirme eğilimindedir. Avcıların sağlığı, sürünün hayatta kalması için birincil ihtiyaçtır; avcılar, alındıkları yerde avını ilk tüketenlerdir. Diğer faydalar, olası akraba seçilimi; ailede yiyecek paylaşımı; gençlerin korunması, bölgenin korunması, yaralanma ve açlığa karşı bireysel sigortadır. Hem erkekler hem de dişiler, davetsiz misafirlere karşı sürüyü savunurlar, ancak erkek aslan, keskin ve daha güçlü bir yapıya sahip olması nedeniyle bu amaç için daha uygundur. Bazı bireyler, sürekli olarak davetsiz misafirlere karşı savunmaya öncülük ederken diğerleri geride kalmaktadır. Aslanlar, sürü içinde belirli roller üstlenme eğilimindedir; yavaş hareket eden bireyler gruba başka değerli hizmetler sağlayabilirler. Alternatif olarak, davetsiz misafirleri uzak tutan bir lider olmanın getirdiği ödüller olabilir; sürüdeki dişi aslanların sırası bu tepkilere yansır. Sürüyle ilişkilendirilen erkek veya erkekler, grupla olan ilişkilerini, onları rahatsız etmeye çalışan yabancı erkeklerden savunmakla görevlidir. Asya aslan sürüleri, grup halinde farklılık göstermektedir. Asya erkek aslanları yalnızdır veya en fazla üç erkekle birleşerek gevşek bir sürü oluşturur. Dişiler ise yavrularıyla birlikte daha güçlü bir sürü oluştururken, en fazla 12 diğer dişi bireyle birliktedir. Dişi ve erkek aslanlar sadece çiftleşirken birleşirler. Erkeklerin koalisyonları, yalnız aslanlardan daha uzun süre topraklarını tutmaktadır. Üç veya dört bireyden oluşan koalisyonlardaki erkekler, bir erkeğin diğerlerine hükmettiği ve daha sık eşleştiği açık bir hiyerarşi sergiler. Avlanma ve beslenme. Aslan, genelci bir hiperkarnivordur ve geniş av spektrumundan dolayı hem süper hem de kilit taşı avcısı olarak kabul edilir. Avları, esas olarak ağırlığındaki memelilerden oluşur - özellikle toynaklılar mavi antilop, bayağı zebra, Afrika mandası, gemsbok ve zürafa gibi hayvanları tercih eder. Aslanlar, türlerin tercih edilen ağırlık aralığının altında olmasına rağmen, mevcudiyet durumuna bağlı olarak ortak yaban domuzu avlamaktadır. Hindistan'da, sambar geyiği ve benekli geyik en yaygın olarak avladıkları av hayvanlarıdır, evcil hayvanların beslenmesinde önemli katkıları olabilir. Genellikle yetişkin filler, gergedanlar ve su aygırlarının yanı sıra, dikdik, kırsıçanımsıgiller, kır tavşanı ve vervet maymunu gibi küçük avlardan kaçınırlar. Olağan dışı avları arasında, kirpiler ve küçük sürüngenler bulunur. Aslanlar, Pars (leopar), çita ve benekli sırtlan gibi diğer avcıları öldürürler ancak nadiren tüketirler. Genç aslanlar, ilk olarak yaklaşık üç aylıkken, avı gizlice takip etme davranışı sergilerler, ancak neredeyse bir yaşına kadar avlanmaya katılmazlar ve iki yaşına yaklaşırken etkili bir şekilde avlanmaya başlarlar. Yalnız bir aslan, zebra ve antilobu yere yıkma yeteneğine sahipken, manda ve zürafa gibi daha büyük avlarda risk altındadır. Chobe Ulusal Parkı'nda, büyük sürülerin yetişkin Afrika savan fillerini avladıkları gözlenmiştir. Tipik avlarda, her dişi aslan grupta tercih edilen bir konuma sahiptir; ya "kanat" üzerinde avın peşinde koşup saldırır ya da grubun merkezinde daha küçük bir mesafeye gider ve diğer dişi aslanlardan kaçan avları yakalar. Sürülere bağlı erkekler, genellikle grup avına katılmazlar. Ancak bazı kanıtlar, erkeklerin de dişiler kadar başarılı olduğunu göstermektedir; bunlar genellikle küçük çalılıklarda avlanan yalnız avcılardır. Aslanlar dayanıklılıklarıyla pek tanınmazlar. Örneğin bir dişi aslanın kalbi vücut ağırlığının sadece % 0.57'sini, bir erkeğin ise vücut ağırlığının yaklaşık % 0.45'ini oluştururken, bir sırtlanın kalbi vücut ağırlığının neredeyse % 1'ini oluşturur. Bu nedenle, aslanlar kısa aralıklarla hızla koşarlar ve saldırıya başlamadan önce avlarına yakın olmaları gerekir. 2018'de yapılan bir çalışmada, hızla koşan bir aslan kaydedilmiştir. Görünürlüğü azaltan faktörlerden faydalanırlar; birçok avı, kendilerini gizleyecek bir örtü yakınında veya geceleri öldürürler. Aslanın saldırısı kısa ve güçlüdür; hızlı bir koşu ve son bir sıçrayışla avı yakalamaya çalışırlar. Genellikle avını sağrısından tutarak aşağı çeker ve boğazından ya da ağzından ısırarak öldürürler. Aslanlar genellikle avlarını avlandıkları yerde tüketirler, ancak bazen büyük avları bir örtü içine sürüklerler. Özellikle erkek bireyler, öldürülen av için birbirleriyle kavga ederler. Yavrular, yiyeceğin az olduğu zamanlarda bundan en çok etkilenen üyelerdir. Tersi bir durumda ise, yaşlı ve sakat olmak üzere tüm sürü üyeleri, avdan kalanları yiyerek beslenirler. Büyük avlar, sürü üyeleri arasında daha yaygın olarak paylaşılmaktadır. Yetişkin bir dişi aslanın günlük ortalama et ihtiyacı iken, erkeklerin yaklaşık 'dır. Aslanlar bir seansta 'a kadar et yiyebilir; eğer avın tamamını tüketemiyorsa, yemeye devam etmeden önce birkaç saat dinlenir. Sıcak günlerde, sürü üyeleri bir veya iki ayakta bekçilik yapan erkeklerin gözetiminde gölgede dinlenmeye çekilir. Aslanlar avlarını, akbaba ve sırtlan gibi leş yiyicilere karşı korurlar. Fırsat olduğunda aslanlar leşi temizler; hastalanarak veya diğer avcılar tarafından, doğal sebeplerden ölen avları da temizlerler. Aslanlar, avlarını yemek için bekleyen akbabalara karşı sürekli bir gözcü tutarlar. Sırtlan ve aslanların beslendiği çoğu leş, aslanlardan ziyade sırtlanlar tarafından öldürülür. Leşlerin, aslanların besin ihtiyaçlarının büyük bir bölümünü sağladığı düşünülmektedir. Av rekabeti. Aslanlar ve benekli sırtlanlar, av ve leş kaynakları için rekabet ettikleri yerlerde benzer bir ekolojik niş paylaşırlar. Yapılan araştırmalar, bu iki türün beslenme alışkanlıklarının %58.6 oranında örtüştüğünü göstermektedir. Aslanlar, sırtlanlar onları rahatsız etmedikçe, genellikle onlara aldırış etmezler. Ancak sırtlanlar, yiyecek bulunup bulunmadığına bakmaksızın, aslanların varlığına reaksiyon gösterirler. Ngorongoro kraterinde, aslanlar sık sık sırtlanların avladıkları hayvanları çalarak beslenirler. Bu da sırtlanların daha fazla avlanmalarına neden olur. Botsvana'nın Chobe Ulusal Parkı'nda ise durum farklıdır. Burada sırtlanlar, aslanlara kafa tutar ve leşlerini kaparlar. Aslanların avladığı hayvanların leşlerinin %63'ünde sırtlanlar da beslenirler. Aslanlar avlanırken, sırtlanlar ya oradan uzaklaşırlar ya da mesafede sabırla beklerler. Sırtlanlar, aslanların yanında beslenebilecek ve bazen onları öldürecek kadar cesur olabilirler. İki tür, görünürde bir sebep olmadan, ortada yiyecek bulunmadığında bile birbirlerine saldırırlar. Aslan predasyonu, Etosha Ulusal Parkı'ndaki sırtlan ölümlerinin % 71'ini oluşturur. Benekli sırtlanlar, bölgelerine giren, sık sık mobbing yapan aslanlar tarafından adapte edilmiştir. Kenya'nın Masai Mara Ulusal Koruma Alanı'ndaki aslan nüfusu azaldığında, tespit edilen sırtlan nüfusu hızla artmıştır. Esir benekli sırtlanlar üzerinde yapılan deneyler, aslanları önceden görmemiş olanların, aslan görüntüsüne tepki vermediğini, ancak aslan kokusuna korku içinde tepki verdiğini göstermiştir. Aslanlar çitalara ve leoparlara hükmetme eğilimi gösterir, avlarını çalarlar ve fırsat bulduklarında yavruları ve hatta yetişkinleri öldürürler. Özellikle çitalar, avlarını genellikle aslanlara veya diğer avcılara kaptırırlar. Serengeti ekosisteminde yapılan bir çalışma, 1987 ile 1990 yılları arasında doğan 125 çita yavrusundan en az 17'sinin aslanlar tarafından öldürüldüğünü belirlemiştir. Çitalar, rakiplerinden farklı zamansal ve habitat nişlerini kullanarak rakiplerinden kaçınırlar. Leoparlar ağaçlara sığınsa da, dişi aslanlar, zaman zaman ağaçlardan leoparın avını almaya çalışırlar. Aslanlar aynı şekilde Afrika yaban köpeğine de hükmederler. Onların avlarını çalıp, genç bireyleri ve nadiren de yetişkin köpekleri avlarlar. Aslanların daha bol olduğu bölgelerde yaban köpeklerinin popülasyon yoğunlukları düşüktür. Bununla birlikte, vahşi köpeklere av olarak düşen birkaç yaşlı ve yaralı aslan vakası da mevcuttur. Aslanlar Nil timsahlarıyla da rekabet ederler; timsahın ve aslanın büyüklüğüne bağlı olarak, avını ya da leşini kaybedebilir. Aslanların, karaya çıkan timsahları öldürdükleri de bilinmektedir. Üreme ve yaşam döngüsü. Dişi aslanların çoğu, dört yaşına geldiklerinde ürerler. Aslanlar yılın belirli bir döneminde çiftleşmez ve dişiler her zaman çiftleşmeye hazırdır. Diğer kedilerde olduğu gibi, erkek aslanın penisinde geriye dönük dikenler vardır. Penisin çekilmesi sırasında dikenler dişinin vajinasının duvarlarını tırmıklayarak ovülasyona neden olabilir. Bir dişi aslan, kızandayken birden fazla erkekle çiftleşebilir. Aslanlar yaklaşık yedi yıl boyunca üreyebilirler. Ortalama gebelik süresi 110 gün civarındadır; dişi, çalılık, sazlık, mağara veya başka bir korunaklı tenha bir yerde, bir ile dört arasında yavru doğurur, genellikle sürüden uzaktır. Yavrular annelerine bağımlıyken, anneleri onlara yakın bir yerde tek başına avlanır. Aslan yavruları gözleri kapalı doğar ve gözleri doğumdan yedi gün sonra açılır. Doğumda ağırlığındadırlar ve doğumdan bir veya iki gün sonra emeklemeye başlayıp, üç haftalık olunca yürümeye başlarlar. Yırtıcı hayvanların dikkatini çeken bir koku birikmesini önlemek için, dişi aslan yavrularını ayda birkaç kez yeni bir bölgeye götürür ve onları boyun ensesinden birer birer taşır. Anne aslan, kendisini ve yavrularını genellikle altı ila sekiz haftalık olana kadar tekrar sürüyle birleştirmez. Bazen sürüye katılım, özellikle dişi aslanların aynı anda doğum yapmış olması halinde daha erken gerçekleşir. Aslan yavruları, sürünün diğer bireyleriyle ilk tanıştıklarında, anneleri dışındaki yetişkinlere karşı çekingen davranırlar. Daha sonra kendilerini sürü hayatına adapte etmeye başlarlar, ancak kendi aralarında oynarlar veya yetişkinlerle oyun oynamaya çalışırlar. Kendi yavrusu olan dişi aslanlar, başka bir dişi aslanın yavrularına, yavrusu olmayan dişi aslanlardan daha çok tolerans gösterirler. Erkek bireylerin yavru aslanlara karşı toleransı değişkenlik gösterir. Bazen bir erkek sabırla yavruların kuyruğuyla ya da yelesiyle oynamasına izin verir, bir başka erkek ise yavrulara hırlayıp vurabilir. Yavrular, altı veya yedi aylık olduktan sonra sütten kesilir. Erkek aslanlar, yaklaşık üç yaşında olgunluğa ulaşır ve dört ila beş yıl arasında başka bir sürüyle ilişkili yetişkin erkekleri zorlayabilir ve yerinden edebilir. En geç 10 ila 15 yaş arasında yaşlanmaya ve zayıflamaya başlarlar. Bir veya daha fazla yeni erkek, bir sürünün önceki erkeklerini uzaklaştırdığında, galip gelenler genellikle sürüdeki mevcut genç yavruları öldürürler. Dişiler, yavrularını sık sık zorba erkek bireylere karşı savunurlar, ancak sürü içindeki üç veya dört anne grubu, erkeklere karşı güçlerini birleştirmedikçe başarı şansları çok düşüktür. Yavrular ayrıca açlıktan ve terk edilip yalnız kalmaktan dolayı ölürler. Leoparlar, sırtlanlar ve vahşi köpekler tarafından avlanırlar. Aslan yavrularının % 80'i iki yaşından önce ölürler. Hem erkek hem de dişi aslanlar, sürülerinden çıkarılabilir ve göçebe olabilirler, ancak dişilerin çoğu genellikle doğum sürüleriyle kalır. Bununla birlikte, sürü çok büyüdüğünde, en genç kuşak dişi yavrular, kendi bölgelerini bulmak için ayrılmak zorunda kalabilirler. Yeni bir erkek aslan, bir sürü devraldığı zaman, genç aslanları - hem erkek hem de dişi - çıkarabilir. Her iki cinsin aslanları, grup eşcinsel ve kur faaliyetlerine dahil olabilir; erkekler de birlikte cinsel ilişki kurmadan önce başlarını ovalayıp yuvarlayacaktır. Sağlık. Yetişkin aslanların doğal bir avcıları olmamasına rağmen, kanıtlar, çoğunun şiddetli bir şekilde insanların veya diğer aslanların saldırılarından öldüğünü göstermektedir. Aslanlar, genellikle toprak kavgalarında karşılaştıkları diğer sürülerin üyelerine veya kendi sürü üyeleriyle çatıştıklarında ciddi yaralanmalara sebep olurlar. Sakat aslanlar ve yavrular, sırtlan ve leopar gibi yırtıcı kedilerin avı olabilir ya da manda ve fil gibi büyük otçulların saldırısına uğrayabilir. Avlanırken dikkatli olmayan aslanlar yaralanabilir. Keneler, genellikle aslanların kulaklarına, boyunlarına ve kasık bölgelerine zarar verir. Ngorongoro kraterindeki aslanlar, 1962'de at sineği ("Stomoxys calcitrans") salgınına maruz kaldılar; bu salgın, aslanların zayıflamasına ve kanlı, çıplak yaralarla dolmasına neden oldu. Aslanlar, ağaçlara tırmanarak veya sırtlan yuvalarına sürünerek, sığır sineklerinden kaçmayı başaramadılar; birçoğu öldü ya da göç etti ve yerel nüfus 70'ten 15'e düştü. 2001 yılındaki yeni bir salgında, altı aslan daha yaşamını kaybetti. Esir aslanlar, en azından 1970'lerin ortalarından bu yana canine distemper (Gençlik hastalığı) virüsü (CDV) ile enfekte olmuştur. CDV, evcil köpekler ve diğer etçiller tarafından yayılır; Serengeti Ulusal Parkı'nda 1994 yılında gerçekleşen bir salgın, birçok aslanın nöbet geçirmesi gibi nörolojik semptomlar geliştirmesine neden oldu. Salgın sırasında, birkaç aslan zatürre ve ensefalitten öldü. Feline immunodeficiency virüsü ve lentivirüs, ayrıca esaret altındaki aslanları da etkiler. İletişim. Aslanlar, dinlenirken bir dizi davranışla sosyalleşirler; hayvanların yüz ifadeleri oldukça gelişmiştir. En yaygın barışçıl, dokunsal jestler, kafa sürtme ve yalamadır. Kafa sürtme - alnını, yüzünü ve boynunu başka bir aslanın yüzüne sürtmesi - bir selamlama şeklidir ve bu hareketi, genellikle bir aslan diğerlerinden ayrıldıktan sonra ya da kavga veya çatışmadan sonra yapar. Bu hareketi erkekler diğer erkeklere, yavrular ve dişiler ise dişilere yaparlar. Yalama hareketi ise genellikle kafa sürtünmesiyle birlikte gerçekleşir; genellikle karşılıklı ve alıcı zevki ifade ettiği tahmin edilmektedir. Aslanlar, bu hareketi en çok karşısındakinin baş ve boyun bölgesine yaparlar. Çünkü aslanlar bu bölgeleri kendileri yalayamazlar. Aslanlar, görsel jest olarak işlev gören bir dizi yüz ifadesi ve vücut duruşuna sahiptir. Yaygın bir yüz ifadesi, bir aslanın kimyasal sinyalleri koklarken yaptığı, "yüz buruşturma" ya da flehmen tepkisidir. Aslanlar ayrıca, kimyasal ve görsel işaretlemeyi kullanır; erkekler, bölgedeki toprakları ve cisimleri işaretlerler ve kazırlar. Aslanın seslendirme repertuvarı büyüktür; yoğunluk ve perde varyasyonları iletişimin merkezi gibi görünmektedir. Aslan seslerinin çoğu, hırlama, miyavlama ve kükreme gibi hırıltı varyasyonlarıdır. Üretilen diğer sesler arasında, mırıldanma, homurtu, meleme ve uğultu bulunur. Aslanlar genellikle gece kükrerler ve sesleri uzaktan duyulabilir. Bir dizi uzun ve derin şekilde başlayan ve git gide daha kısaya dönüşen çok karakteristik bir şekilde kükreme eğilimindedirler. Koruma. Aslan, IUCN Kırmızı Listesi'nde Hassas olarak listelenmiştir. Afrika'da. Afrika'daki birçok büyük ve iyi korunan alan, büyük aslan nüfusuna ev sahipliği yapmaktadır. Yaban hayatı turizmine yönelik altyapının geliştirildiği yerlerde, park yönetimi ve yerel topluluklar için nakit geliri, aslan koruması için güçlü bir teşviktir. Artık çoğu aslan, Doğu ve Güney Afrika'da yaşamaktadır. Sayıları hızla düşmektedir; 20. yüzyılın sonlarında tahminen % 30-50 düşmüştür. Bu düşüşün başlıca sebepleri arasında hastalık ve insan müdahalesi yer almaktadır. 1975'te, 1950'lerden beri aslan sayısının yarı yarıya azalarak 200.000'e veya daha da aşağı bir rakama indiği tahmin edilmiştir. 2002-2004 yılları arasında, vahşi doğada yaşayan Afrika aslanı nüfus tahminleri, 16.500 ila 47.000 arasında değişmektedir. Kongo Cumhuriyeti'nde Odzala-Kokoua Ulusal Parkı, 1990'lı yıllarda bir aslan kalesi olarak kabul edilmişti. 2014 yılına gelindiğinde, korunan alanda hiçbir aslan kaydedilmemiştir, bu nedenle yerel nüfusun soyu tükenmiş olarak kabul edilmiştir. Batı Afrika aslanı popülasyonu, üreyen bireylerin değişmediği ya da çok az değiştiği Orta Afrika'daki nüfustan izole edilmiştir. 2015 yılında, bu popülasyonun, 250'den az olgun birey dahil olmak üzere yaklaşık 400 hayvandan oluştuğu tahmin edilmektedir. Bölgedeki üç korunan alanda, çoğunlukla Benin, Burkina Faso ve Nijer tarafından paylaşılan, WAP korumalı alan kompleksindeki bir nüfusta devam etmektedirler. Bu popülasyon, Kritik Tehlike Altında olarak listelenmektedir. WAP ekosistemindeki saha araştırmaları, aslan doluluk oranının W Ulusal Parkı'nda en düşük, daimi kadrolu bölgelerde daha yüksek olduğunu ve dolayısıyla daha iyi korunduğunu ortaya koymuştur. Kamerun'daki Waza Ulusal Parkı'nda, 2009 itibarıyla yaklaşık 14-21 arasında bir aslan nüfusu vardır. Ayrıca, Burkina Faso'nun Arly-Singou ekosisteminde, 50 ila 150 aslan bulunduğu tahmin edilmektedir. 2015 yılında, Gana'nın Mole Ulusal Parkı'nda, yetişkin bir erkek ve bir dişi aslan görülmüştür. Bunlar, son 39 yıl içinde ülkede görülen ilk aslanlardı. Aynı yıl, daha önce soyu tükenmiş olduğu düşünülen 200 kadar aslan nüfusu, Sudan sınırına yakın olan Etiyopya Alatash Ulusal Parkı'nda kaydedilmiştir. 2005 yılında, Batı ve Orta Afrika ve Doğu ve Güney Afrika için, Aslan Koruma Stratejileri geliştirilmiştir. Bu stratejiler, uygun yaşam alanlarını korumayı, aslanlar için yeterli vahşi bir av temeli oluşturmayı, popülasyonların daha fazla parçalanmasına yol açan faktörleri azaltmayı ve aslan-insanın bir arada varlığını sürdürülebilir kılmayı amaçlamaktadır. Çobanların çiftlik hayvanlarını gelişmiş kapalı barınaklarda tuttuğu alanlarda, çiftlik hayvanlarına aslan zararı önemli ölçüde azalmaktadır. Bu tür önlemler, insan-aslan çatışmasının azaltılmasına katkıda bulunur. Asya'da. Asya aslan nüfusunun son sığınağı, Hindistan'ın Gücerât Eyaletindeki Saurashtra veya Kathiawar Yarımadası bölgesindeki 'lik Gir Ulusal Parkı ve çevresindeki alanlardır. Nüfus 1974'te yaklaşık 180 aslandan 2010'da yaklaşık 400 aslana yükselmiştir. Coğrafi olarak izole edilmiştir, bu da akrabalığa ve genetik çeşitliliğin azalmasına yol açabilir. 2008'den bu yana, Asya aslanları, IUCN Kırmızı Listesi'nde Tehlike Altında listelenmiştir. 2015 yılına gelindiğinde, nüfus Saurashtra'da 'lik bir alanda yaşayan 523 bireye sahipti. 2017'de yapılan Asya aslanları sayımında, yaklaşık 650 birey kaydedilmiştir. millî Park'a yakın çok sayıda insan yerleşiminin varlığı, aslanlar, yerel halk ve onların hayvanları arasında çatışmalara neden olur. Bazıları, mahsulüne zarar veren otoburları kontrol altında tuttuklarından, aslanların varlığını faydalı olarak kabul ederler. Madhya Pradeş'te bulunan Kuno Doğal Hayatı Koruma Alanı'nda ikinci, bağımsız bir Asya aslan nüfusunun kurulması planlandı, ancak 2017'de Asya aslanı yeniden giriş projesinin uygulanması pek olası değildi. Esir ıslahı. 19. yüzyılın ortalarından önce, Avrupa'ya ithal edilen aslanlar, muhtemelen Kuzey Afrika'dan gelen Nübye aslanları veya Güney Afrika'dan Cape aslanlarıydı. Addis Ababa Hayvanat Bahçesi'nde tutulan Nübye aslanı olduğu düşünülen 11 hayvan daha, İmparator Haile Selassie'ye ait hayvanların soyundan gelmekteydi. Oxford Üniversitesi işbirliğiyle WildLink International, Fas Atlas Dağları'ndaki ulusal bir parka dönüştürülmek üzere esir olarak tutulan Nübye aslanlarının, esaret altında tutulması ve yetiştirilmesi amacıyla iddialı bir "Uluslararası Nübye Aslanı Projesi" başlatmıştır. Bununla birlikte, yapılan genetik bir analiz, Addis Ababa Hayvanat Bahçesi'ndeki tutsak aslanların, Nübye aslanı olmadığını, Çad ve Kamerun'daki vahşi aslanlarla yakından ilişkili olduğunu göstermiştir. 1982'de, Hayvanat Bahçeleri ve Akvaryumlar Birliği, Asya aslanının hayatta kalma şansını artırmak için Türlerin Yaşam Planı adıyla bir proje başlatmıştır. 1987'de, Kuzey Amerika hayvanat bahçesindeki aslanların çoğunun, Afrika ve Asya aslanları arasında melez olduğu anlaşılmıştır. Üreme programlarının, farklı alt türlerin çapraz üremesini önlemek ve böylece koruma değerlerini azaltmak için, katılımcı hayvanların kökenlerine dikkat etmesi gerekiyordu. Bilinmeyen menşei ve soyağacı bireylerini elimine etmek için, aslanların esir ıslahı durdurulmuştur. Vahşi hayatta doğan aslanlar, 1989-1995 yılları arasında Afrika'dan Amerikan hayvanat bahçelerine ithal edilmiştir. Üreme 1998 yılında, bir Afrika aslan türüyle, Türlerin Yaşam Planı projesiyle devam etmiştir. Uluslararası Türler Bilgi Sisteminde 2006 yılında kayıtlı tutulan aslanların yaklaşık% 77'si bilinmeyen bir kökene sahipti; bu hayvanlar vahşi doğada nesli tükenmiş genleri taşımış olabilir ve bu nedenle aslanın genel genetik değişkenliğinin korunmasında önemli olabilir. Uluslararası Tür Bilgi Sistemi'nde, 2006 yılında kayıtlı tutulan aslanların yaklaşık % 77'si bilinmeyen bir kökene sahipti; bu hayvanlar vahşi doğada nesli tükenmiş aslanların genlerini taşıyor olabilirlerdi ve bu nedenle aslanın genel genetik değişkenliğinin korunmasında önemli olabilirlerdi. İnsanlarla etkileşimleri. Hayvanat bahçelerinde ve sirklerde. Aslanlar, 18. yüzyılın sonlarından beri hayvanat bahçesi sergilerinin merkezi olan, bir grup egzotik hayvanın bir parçasıdır. Her ne kadar birçok modern hayvanat bahçesi sergilenen hayvanlar konusunda daha seçici olsa da, dünyadaki hayvanat bahçelerinde ve vahşi yaşam parklarında 1.000'den fazla Afrika ve 100 kadar Asya aslanı vardır. Büyükelçi türleri olarak kabul edilirler ve turizm, eğitim ve koruma amaçlı tutulurlar. Aslanlar, esaret altında 20 yıldan daha fazla yaşayabilmektedirler; Honolulu Hayvanat Bahçesi'ndeki bir aslan, Ağustos 2007'de 22 yaşındayken ölmüştür. 1986 doğumlu iki kız kardeşi Ağustos 2007'de hala hayattaydı. İlk Avrupa "hayvanat bahçeleri" 13. yüzyılda asil ve kraliyet aileleri arasında yayılmıştır ve 17. yüzyıla kadar seraglio olarak adlandırılmıştır. O zamanlar, merak dolaplarının bir uzantısı olan menajeri olarak adlandırılmaya başlandılar. Rönesans döneminde, Fransa ve İtalya'dan Avrupa'nın geri kalanına yayılmışlardır. İngiltere'de, seraglio geleneğinin daha az gelişmesine rağmen, aslanlar, 13. yüzyılda Kral John tarafından Londra Kulesi'nde kurulan bir seraglioda tutulmuştur. Aslanlar, 1870'lerde geniş ve ferah kafesleri olan daha büyük bir aslan evi inşa edilene kadar, Londra Hayvanat Bahçesi'nde sıkışık ve bakımsız şartlarda tutulmuştur. 20. yüzyılın başlarında, Carl Hagenbeck'in demir parmaklıklar yerine bir hendek içerisinde daha geniş alana sahip olan ve doğal yaşam alanlarına daha çok benzeyen bir hayvanat bahçesi tasarımıyla beraber daha fazla değişiklik yapılmıştır. Hagenbeck hem Melbourne Hayvanat Bahçesi hem de Sidney'deki Taronga Hayvanat Bahçesi için, aslan koruma alanları tasarlamıştır; tasarımları popüler olmasına rağmen, 1960'lara kadar birçok hayvanat bahçesinde demir parmaklıklar ve kafesli mahfazaların kullanımı yaygındı. 20. yüzyılın sonlarında, daha büyük, daha doğal mahfazalar ve alçaltılmış inlerin yerine tel veya lamine cam kullanımı, ziyaretçilerin hayvanlara hiç olmadığı kadar yaklaşmalarını sağlamıştır. Oklahoma City Zooloji Parkı'ndaki Kedi Ormanı/Aslan Manzarası gibi cazibe merkezlerindeki hayvan inleri, ziyaretçilere göre daha yüksek zemin seviyesinde yer almaktadır. Aslan eğitimi, hem kurulan sirklerin hem de Siegfried & Roy gibi bireysel eylemlerin bir parçası olmuştur. Uygulama, 19. yüzyılın başlarında Fransız Henri Martin ve hem çok sayıda turneye çıkan hem de teknikleri birkaç takipçi tarafından kopyalanan Amerikan Isaac Van Amburgh tarafından başlatılmıştır. Van Amburgh, 1838'de Büyük Britanya'yı gezerken Kraliçe Victoria'dan önce sahne almıştır. Martin, hızlı bir şekilde Amburgh'un fikri olan, "Les Lions de Mysore" ("Mysore aslanları") başlıklı bir pandomim bestelemiştir. Bu eylemler, binicilik eylemlerini sirk şovlarının merkezi gibi göstermiş ve 20. yüzyılın başlarında sinema ile kamu bilincine girmiştir. Aslan eğitimi, insanın hayvana karşı üstünlüğünü gösterirken, önceki yüzyıllardaki hayvan kavgalarına benzer bir amaca hizmet etmiştir. Bir hayvan terbiyecisinin hakimiyetinin ve bir aslan üzerindeki kontrolünün nihai kanıtı, hayvan terbiyecisinin kafasının aslanın ağzına yerleştirilmesiyle gösterilir. Aslan terbiyecileri, aslanları kontrol etmek için genellikle bir sandalye kullanırlar. Bu sandalye, aslanın dikkatini dağıtmak ve saldırısını engellemek için dört bacağıyla aslanın yüzüne doğru tutulur. Bu sandalye, muhtemelen ilk olarak Amerikan Clyde Beatty (1903-1965) tarafından kullanılmıştır. Avcılık ve oyunlar. Aslan avı, MÖ 4. binyıldan itibaren Mezopotamya, Mısır, Yunanistan ve Roma gibi antik uygarlıklarda yapılmıştır ve genellikle kraliyet eğlencesi olmuştur; doğa üzerinde kralın gücünü göstermek için tasarlanmıştır. Aslan avcılığının hayatta kalan en eski kayıtları, Firavun III. Amenhotep'in, yönetiminin ilk on yılında "kendisinin attığı oklarla" 102 aslan öldürdüğünden bahseden MÖ 1380 yıllarına dayanan eski bir Mısır yazıtıdır. Asurlular, kralın avlayabileceği ayrılmış bir alanda esir aslanları serbest bırakırlardı ve bu olay, seyirciler tarafından, kral ve adamları, at sırtında veya savaş arabalarında, aslanları oklar ve mızraklarla öldürürken izlenirdi. Aslanlar, imparator Cihangir'in bu konuda mükemmel olduğu söylenen, Babür İmparatorluğu döneminde de avlanmıştır. Antik Roma'da, aslanlar imparator tarafından avlanmalarının yanı sıra gladyatör dövüşleri ve infazlar için kullanılmıştır. Masai halkı, eskiden aslanların öldürülmesini bir geçiş ayini olarak görürdü. Tarihsel olarak, aslanlar bireyler tarafından avlanmıştır, ancak aslan nüfusunun azalması nedeniyle yaşlılar, yalnız aslan avlarından caydırmışlardır. 19. yüzyılda, Afrika'nın Avrupa kolonileşmesi sırasında, aslan avı teşvik edilmiştir, çünkü onlar haşarat olarak kabul edilmiştir ve aslan derileri her biri £ 1 değerindeydi. Aslanları kovalayan kahraman avcının, yaygın olarak çoğaltılan görüntüleri yüzyılın büyük bir kısmına hakim olacaktı. Son yıllarda aslanların, hatıra avı sebebiyle öldürülmeleri tartışma konusu olmuştur; özellikle 2015 yılının ortalarında Aslan Cecil'in öldürülmesiyle birlikte, tartışmalar daha çok gündem olmuştur. İnsan yiyiciler. Aslanlar genellikle insanları avlamaz, ancak bazıları bunu yapmaya meyillidir. Tsavo insan yiyicileri bu konuda en iyi bilinenlerdir; 1898'de Kenya-Uganda Demiryolu inşasında çalışan 28 resmî demiryolu işçisi, Kenya'daki Tsavo Nehri üzerindeki bir köprü inşaatı sırasında, dokuz ay boyunca aslanlar tarafından ele geçirilmiştir. Aslanları öldüren avcı, hayvanların yırtıcı davranışlarını anlatan bir kitap yazmıştır. Kitapta, aslanları "normalden daha büyüklerdi ve yeleleri yoktu. Bir tanesi diş çürümesinden muzdarip görünüyordu" şeklinde tanımlamıştır. Diş çürümesi de dahil olmak üzere kusur teorisi, araştırmacıların hepsi tarafından desteklenmemektedir; müze koleksiyonlarında insan yiyen aslanların diş ve çenelerinin analizi, diş çürümesinin bazı olayları açıklayabilmesine rağmen, insanların yaşadığı ve avladığı bölgelerde aslanların doğal avlarının azalmasının, insanlar üzerinde aslan yırtıcılığının daha olası bir nedeni olduğunu göstermektedir. Aslanların insan avlama eğilimi, sistematik olarak incelenmiştir. Amerikalı ve Tanzanyalı bilim adamları, Tanzanya'nın kırsal bölgelerinde, insan avlama davranışının 1990'dan 2005'e kadar büyük ölçüde arttığını bildirmiştir. Bu dönemde en az 563 köylü saldırıya uğramış -bu sayı Tsavo saldırılarından daha fazladır- ve birçoğu aslanlar tarafından yenilmiştir. Bu saldırılar, Rufiji Bölgesi'ndeki Selous Ulusal Parkı yakınında ve Mozambik sınırındaki Lindi Eyaleti'nde meydana gelmiştir. Köylerin ormanlık alana doğru genişlemesi bir endişe kaynağı olsa da, yazarlar koruma politikasının tehlikeyi azaltması gerektiğini, çünkü bu durumda korumanın doğrudan insan ölümlerine katkıda bulunduğunu düşünmektedirler. Lindi'de, aslanların büyük köylerin merkezlerinden insanları ele geçirdiği vakalarla belgelenmiştir. 1988 ve 2009 yılları arasında, Tanzanya'nın güneyinde aslanlar tarafından saldırıya uğrayan 1000 kişi üzerinde yapılan bir başka çalışma, dolunayı takip eden haftalarda, insanlara yapılan gece saldırılarının arttığını ortaya koymuştur. Robert R. Frump'a göre, Güney Afrika'daki Kruger Ulusal Parkı'ndan, düzenli olarak geçen Mozambikli mülteciler, geceleri aslanlar tarafından saldırıya uğramakta ve onlara yem olmaktadır. Park yetkilileri, insan yiyenlerin orada bir sorun olduğunu söylemiştir. Frump, apartheidin parkları mühürlenmesinden ve mültecilerin geceleri parkı geçmeye zorlamasından dolayı, onlarca yıl içerisinde binlerce kişinin öldürülmüş olabileceğini söylemiştir. Sınır kapatılmadan önce yaklaşık bir asır boyunca Mozambikliler parktan gündüzleri çok az zarar görerek geçmişlerdir. Kültürel önemi. Aslan, spor takımlarının sembolü olarak da kullanılan, insan kültürlerinde en çok tanınan hayvan sembollerinden biridir. Heykel ve resimlerde, ulusal bayraklarda, çağdaş film ve edebiyatta geniş bir şekilde tasvir edilmiştir. İnsanlara yönelik saldırı olaylarına rağmen, Avrupa, Asya ve Afrika'daki kültürlerde, güçlülük ve asaletin simgesi olarak kabul edilmiştir. Aslan, "ormanın kralı" ve "hayvanların kralı" olarak tasvir edilmiştir ve böylelikle kraliyet ve ihtişamın popüler sembolü haline gelmiştir. Aslanların tasvirleri Üst Paleolitik dönemde yapılmıştır. Fransa'daki Lascaux ve Chauvet mağaralarında bulunan aslan oymaları ve resimleri, 15.000 ila 17.000 yıllık olarak tarihlendirilmiştir. Almanya'nın güneybatısındaki Svabya Alpleri'ndeki Vogelherd mağarasında bulunan dişi aslan başlı fildişi oyması, Almancada "Löwenmensch" (aslan adam) olarak adlandırılır. Heykel, en az 32.000 yıllık ve Orinyasiyen sanatının bir öğesidir. Sahra Altı Afrika. Sahra Altı Afrika'da aslan, hikâyelerde, atasözlerinde ve danslarda ortak bir karakter olmuş, ancak nadiren görsel sanatlarda yer almıştır. Bazı kültürlerde, aslan gücü ve kraliyeti simgelemektedir. Svahili dilinde aslan, "agresif", "kral" ve "güçlü" anlamına gelen "simba" adıyla bilinir. Bazı hükümdarlar, takma adlarında "aslan" sözcüğünü kullanmışlardır. Mali İmparatorluğu'nun kurucusu ve prensi, Sundiata Keita'ya "Mali Aslanı" denmiştir. Waalo krallığının kurucusunun, aslanlar tarafından yetiştirildiği ve aslanlardan öğrendiği bilgiyi kullanarak, krallığını kurmak için halkına geri döndüğü söylenir. Batı Afrika'nın bazı bölgelerinde, aslanlar sosyal hiyerarşinin en üst sınıfını sembolize etmektedir. Aslanların nadir olduğu daha yoğun ormanlık alanlarda, leopar hiyerarşinin en üst sınıfını temsil etmektedir. Batı ve Doğu Afrika'nın bazı bölgelerinde, aslan şifa ile ilişkilendirilir ve durugörü ile doğaüstü arasındaki bağlantı olarak kabul edilir. Diğer Doğu Afrika geleneklerinde, aslan tembellik sembolüdür. Afrika folklorlarında, aslanın düşük zekası olduğu tasvir edilir ve diğer hayvanlar tarafından kolayca kandırılır. Yakın Doğu. Antik Mısırlılar, birçok savaş tanrısını, azılı avcılar olarak saygı duydukları "dişi aslan" olarak tasvir etmişlerdir. Aslanlarla ilişkilendirilen Mısır tanrıları arasında, Sekhmet, Bast, Mafdet, Menhit, Pakhet ve Tefnut bulunur. Bu tanrılar genellikle güneş tanrısı Ra ve onun şiddetli sıcaklığı ile bağlantılıydı ve tehlikeli güçleri insanları veya kutsal yerleri korumak için çağrılmıştır. Aslan gövdeli ve insan ya da hayvan başlı bir yaratık olan Sfenks, bu koruyucu rolü üstlenmiş bir Firavun'u veya ilahı temsil ediyordu. Aslan, antik Mezopotamya'da Sümer, Asur ve Babil dönemlerinde önemli bir semboldü, krallıkla güçlü bir şekilde ilişkiliydi. Aslanlar, tanrıça İnanna/Ishtar'ın başlıca sembollerindendi. Babil Aslanı, Babil İmparatorluğu'nun en önde gelen simgesiydi. "Asurbanipal'ın Aslan Avı", şu anda British Museum'da bulunan yaklaşık MÖ 640'tan kalma Asur saray kabartmalarının ünlü bir serisidir. Yahuda Aslanı, Yehuda kabilesi ve daha sonraki Yehuda Krallığı'nın kutsal kitaptaki amblemidir. İncil'de aslanlardan sıkça bahsedilir; özellikle Daniel Kitabı'nda (), adı geçen kahramanın Kral Darius'a ibadet etmeyi reddettiği ve mucizevi bir şekilde zarar görmediği aslanların odasında uyumak zorunda kaldığı yazılıdır. Hakimler Kitabı'nda, Samson, bir Filistinli kadını ziyaret etmek için seyahat ederken bir aslanı öldürür (). Uzak Doğu. Hint-İran kronikleri, aslanları hayvanlar aleminde düzen bekçisi olarak görmüşlerdir. Sanskrit kelimesi, "mrigendra", genel olarak hayvanların kralı veya özellikle geyik gibi bir aslanı belirtir. İnsan-aslan Narasimha, Hindu tanrısı Vişnu'nun on avatarından birisidir. Singh, antik Hindistan'da 2.000 yıl öncesine dayanan, "aslan" anlamına gelen antik bir Hint vedik ismidir. Başlangıçta sadece Rajputs, bir Hindu Ksatriya veya askeri kast tarafından kullanılmıştır, ancak milyonlarca Hindu Rajputs ve bugün 20 milyondan fazla Sih tarafından kullanılmaktadır. MS 3. yüzyılda, İmparator Asoka tarafından dikilen Asoka'nın Aslan Başkenti, sırt sırta vermiş bir vaziyette duran dört aslanı tasvir etmektedir. 1950'de Hindistan'ın ulusal amblemi olarak kabul edilmiştir. Aslan, Sinhalalar için de semboliktir; Hint-Aryan dilinden türetilmiş "Sinhala" terimi, "aslan halkı" ya da "aslan kanı olan insanlar" anlamına gelirken, kılıç tutan ve taç giyen bir aslan, Sri Lanka ulusal bayrağının temel figürüdür. Aslan, Çin sanatında yaygın bir motiftir; İlkbahar ve Sonbahar Dönemi'nde (MÖ 771-476) sanatta kullanılmış ve imparatorluk koruyucu aslanlarının, muhafaza edilmesi amacıyla imparatorluk saraylarının önüne yerleştirilmeye başlandığı Han Hanedanlığı döneminde (MÖ 206-MS 220) daha popüler hale gelmiştir. Aslanlar, Çin'e özgü olmadığından, ilk tasvirleri biraz gerçek dışıydı; Budist sanatının, MS 6. yüzyıldan sonra Tang Hanedanlığı tarafından Çin'e getirilmesinin ardından, aslanlar genellikle daha kısa, daha kalın gövdeli, kıvrımlı yeleli ve kanatsız olarak tasvir edilmiştir. Aslan dansı, aslan kostümleri içindeki sanatçıların, genellikle zil, davul ve gonglarla oluşturdukları bir müzik eşliğinde, aslan hareketlerini taklit ettikleri, Çin kültüründe geleneksel bir danstır. Bu dans performansı, Çin Yeni Yılı, Orta Sonbahar Festivali ve iyi şans getirmesi için diğer kutlama günlerinde gerçekleştirilir. Singapur, adını Yunanca "pólis" kelimesinin soydaşı olan, Tamilce-Sanskritçe சிங்க "singa" ve புர 'dan gelen, Malayca; (aslan) ve (şehir/kale) sözcüklerinden almıştır. Batı dünyası. Girit, Eğriboz, Rodos, Berre ve Sakız ve diğer Yunan adalarındaki mezarlarda yapılan kazılarda, aslan başlı figürler ve muskalar bulunmuştur. Mısır tanrısı Sekmet'le ilişkilendirilen bu buluntular, MÖ 9 ve 6. yüzyıllar arasında, erken Demir Çağı'na tarihlendirilmişlerdir. Aslan, bazı Ezop Masalları'nda, özellikle de Aslan ile Fare'de yer almaktadır. Nemea aslanı, takımyıldız ve zodyak sembolü Leo olarak temsil edilirdi ve Antik Yunanistan ile Roma'da sembolikti. Mitolojide, postunun kahraman Herakles tarafından giyildiği ve ölüme karşı zaferi sembolize ettiği tanımlıdır. Lancelot ve Gawain, Orta Çağ'da aslanları öldüren diğer kahramanlardı. Bazı Orta Çağ hikâyelerinde, aslanlar, müttefikler ve yoldaşlar olarak tasvir edilmiştir. "Aslan", Aslan Yürekli Richard gibi cesaretiyle ön plana çıkan, birkaç Orta Çağ savaşçı hükümdarın takma adıydı. Aslanlar sık sık armalarda, kalkanlarda bir işaret ya da destekçi olarak tasvir edilir, ancak dişi aslan çok daha az kullanılır. Aslanlar, modern literatürde dahil olmak üzere karakter olarak birçok eserde yer almaktadır. Clive Staples Lewis'in, "Narnia Günlükleri" serisinin "Aslan, Cadı ve Dolap" kitabında Mesih Aslanı ve L. Frank Baum'un "Müthiş Oz Büyücüsü"'ndeki komik korkak arslan karakterleri bunlardan bazılarıdır. Aslan sembolizmi, sinemanın ortaya çıkışından itibaren kullanılmıştır. En ikonik ve geniş çapta tanınan aslanlardan biri, 1920'lerden bu yana Metro-Goldwyn-Mayer stüdyolarının maskotu olan Leo'dur. "Born Free" filmi, dişi aslan Elsa'yı anlatmaktadır ve aynı adı taşıyan kurgusal olmayan kitaba dayanmaktadır. Aslan, hayvanlar kralı rolünde, animasyon filmi "Aslan Kral"da yer almıştır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21646", "len_data": 52397, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.68 }
Cin (Arapça: جن), İbrahimi dinler de dahil olmak üzere modern veya antik birçok din ve inanışta bulunan bir tür ruhani mitolojik yaratıktır. Farklı inanışlarda farklı karakteristiklere ve özelliklere sahiptir. Cin; İslam mitolojisinde gözle görülmeyen, çeşitli şekillere girebilen manalarından ötürü, zaman zaman farklı yorumlanmıştır. Kimi yorumlara göre insanlarla cinsel ilişki kurabilen, onları yönetimi ve etkisi altına aldığı gibi birçok korku unsuru fiilin kendilerine yüklendiği ruhanî varlıkları ifade eder. Modernist yorumculardan bazıları ise onları kelime anlamlarına dayanarak bazıları mikroorganizma, tespit edilemeyen şahıs, radyasyon gibi gözle tespit edilemeyen varlıklar olarak ifade etmişlerdir. Kur'an'da Cinlerin "dumansız ateşten" yaratıldığı yazar. Cincilik kültürü. İslam öncesinde yaşayan Araplar, kahinlerin cinlerle doğaüstü şekilde iletişime geçebileceğine inanıyorlardı. Bu bağlamda, kahinlerin iletişime geçtiğini söyledikleri cinler için çeşitli adlandırmalar geliştirmişlerdi. "Tâbi‘, ṣâhib, mevlâ, velî, ra’î/ri’î" yahut "şeyṭânu’l-kâhin" gibi tabirlerle adlandırılan bu inanç motifleri, İslam öncesindeki dinsel geleneklerde son derece önemli bir konuma sahipti. İslam öncesinde şairlerin ilham cinleriyle ilişki kurabildiklerine de inanılmaktadır. Bu nedenle, Arap şiirinin başlangıcında cincilik kültünün önemli bir rolü bulunmaktadır. Antik Roma ve Yunan. Antik Roma ve Antik Yunan olan cinleri, daha yarı tanrı ya da başka bir şekilde ruhlar olarak düşünülmüş, insanlardan üstündür. Cinler, Altın Çağ döneminde ölen ve yaşayan insanların koruyucu olanların ruhlarıydı. Ama şimdiki çağda kahramanca bir kişi de ölümünden sonra bir cin olabilir. Platon'a göre cin, Tanrı'dan gelen birer ışıma (emanation) olarak kabul edilir. Bazı yazarlar cin ve tanrıları eşit kılıyorlardı ve onları sadece insanlarla olan ilişkilerinden ayırdılar. Bazı yazarlar bile eşit tanrı ve tanrılara sahipler ve onları yalnızca insanlara olan bakışlarıyla ayırt ettiler. Romalılar cinlere kurbanlar teklif etti. Cinler ayrıca, kahinlerin de yardımcılarıydı. Yunan filozofu Sokrates için, cin bir "iç ses" idi ve onu uyardı. Mezopotamya. Eski Mezopotamya inançlarında cinler hem koruyucu hem de zararlı olabiliyordu. Akıl hastalıkları, yaralanmalar ve hastalıklar cinlerle ilişkilendirildi. Buna rağmen cinler de genellikle koruyucuydu. Cinler kovuculara yardım ederler ve ifritlere karşı korurlar. Bazen iyi cinler, kötü bir cin veya ifriti dışarı atmak için ele geçirilmiş bir kişiye girerdi. Kapılardan girmeye çalışabilecek kötülüklere karşı koruyucu muhafızlar oldukları düşünülüyordu. Asurluların apkallu dedikleri, bir kısmı insan, bir kısmı kartal başlı ve kanatlı koruyucu cinler vardı. Ünlü cinler arasında Lamassu ve Pazuzu bulunur. Pazuzu başlı tılsım, kadınlar tarafından Lamassu'dan korunmak için taşınırdı. Aynı anda Lamassu, pazuzu'ya karşı koruma sağlardı. Bazıları özel koruyucu yeteneklere sahip olacak ve nazardan da koruyabilecekti. İbrahimi dinler. Yahudilik. Tevrat'ta, cinler, putperestlerin insanları kurban ettikleri yabancı tanrılar olarak görünür. Daha sonra Yahudi Midraş işleri cinlerin daha ayrıntılı bir görüntüsünü hazırladı. Ya iyi ya da kötü olabilirler, ye ve iç, doğurmak ve ölmek. Cinlere olan inanç, asla Yahudiliğin ayrılmaz bir parçası değildi. Musa bin Meymun açıkça cinlerin varlığını reddetti. Hristiyanlık. Hristiyanlık, genellikle cin ve şeytanları aynı varlık olarak görür. Onlar kötülüğün güçleridir, ilahîlere karşı isyan ederler. Fakat Hanok kitabına göre, cinler düşmüş meleklerin soyundan gelenler ve insanlardır, Nefilim denir. Tufan esnasında bedenleri olan Nefilimler öldüler, cinler ise boğulmadılar, maddeleşmiş bedenlerini ruha çevirerek göğe döndüler ve Tanrı onları kabul etmeyerek alçaltılmış bir durumda (zihinsel karanlık durumu olan Tartaros) bırakıp yeryüzüne attı. Cinler inancında cinler kudretli varlıklardır, insanları aldatırlar ve bazı insanları aracı -medyum- olarak kullanırlar. Buna göre bu medyumun söyledikleri eğer bu cinler medyuma doğruyu söylüyorlarsa doğru olabilir. Zira Kitabı Mukaddes cinlerin İblis gibi yalan söylediklerini belirtir. Ayrıca insanlara zarar verebilirler, bu nedenle Kutsal Metin onlarla ilgili şeylerden, ruhçuluğun her türünden uzak durulması gerektiğini söyler. İblis şeytan ile aynı kişiliktir. Augustinus Enoch Kitabı'nı reddetti. Buna göre, cinler sadece düşmüş melekleri ve İblisın hizmetkarlarıdır.Yaratıldıklarında, Tanrı onlara katılmak ya da reddetmek için onlara bir seçenek verdi. Hristiyanlıkta bir cin, hatta birçok cin bir kişinin içine girebilir. Bu cinler içine girdikleri kişinin içinden çıkarılabilirler; Hristiyanlık'ta cin çıkarma olgusu mevcuttur. Cinlerin faaliyetleri üç ana grupta özetlenebilir; insanlara cinsel yaklaşımları (seks), sahte tapınmayı desteklemeleri (dinsel) ve insanlara eziyet etmeleri (sadizm-şiddet). Kutsal Metin insanları falcılık, büyücülük, ruh çağırma, sihirbazlık, ölülerden medet umarak onlara yaklaşmak gibi cinlerle ilgili faaliyetlere karışmak konusunda uyarır. Cinlerin üstün yetenekleriyle insanların beyinlerini etkileme güçleri olduğuna inanılır. Cinlerin rüyaları kendi mesajlarını vermek amacıyla kullanabileceğine inanılır. Yehova'nın Şahitleri cinlerin, bize fiziksel olarak da zarar verebileceklerini fakat Yehova'ya inanıyorsak ve cinlerden korunmak için dua edersek korunabileceğimizi anlatır. Ayrıca cinler tarafından saldırıya uğrayan insanların geçmişte veya hâlen ruhçuluk ile uğraşmış olabilecekleri anlatılır. Önceleri ruhçuluk ile uğraşmış bazı insanlar, cinler tarafından rahatsız edildikten sonra; Yehova'nın Şahidi olup ve ruhçulukla uğraşmayıp, onunla bağlantılı her şeyden (ruhçuluğu teşvik eden müzik kayıtları, kitaplar, dergiler, posterler ve videolar, tılsımlar, muskalar, nazarlıklar) kurtulduktan sonra bir daha hiç rahatsız edilmediklerinden bahsederler. İslam. Cinler. Kur'an'a göre, Muhammed peygamber olarak hem insanlara hem de cinlere gönderilmiştir. Kur'an'ın 72. suresinin adı cinlerden bahseden, yirmi sekiz âyetten oluşan Cin Suresi bulunmaktadır ve cinleri anlatır. Ayrıca Kur'an'da insanüstü yetenek ve icraatlarıyla anlatılan Süleyman'la ilişkileri söz konusu edilen Sebe melikesi Belkıs hakkında bazı rivayetler onun annesinin bir cin olduğunu söyler. Bu rivayetlere dayanarak cinlerle evliliğin mümkün ve caiz olup olmadığı konuları İslam'da uzun uzadıya tartışılmıştır. Kur'an'a göre insan topraktan, cinler ise ateş ve hava karışımı yaratılmıştır. "Cinleri de ‘yalın-dumansız bir ateşten’ yarattı" (er-Rahmân 55/15), "And olsun biz insanı, kuru kara çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık". (el-Hicr 15/26-27) İslam mitolojisinde cinlerin ateş ve hava karışımı ve insanlardan önce yaratıldığına inanılır. Bazı açılardan insanlara benzerler; iradeleri mevcuttur, iyi veya kötü eylemlerde bulunabilirler, insanlar gibi yiyip içer, evlenip, çoğalabilirler. Erkeklik ve dişiliklerinin olduğuna inanılır, yani doğar, büyür ve ölürler. Fakat ömürlerinin insanlarınkine oranla daha uzun olduğuna inanılır. İslam dininde cinler de insanlar gibi inanan ve inanmayan şeklinde ayrılır. İnanmayan cinlerin sayısının daha fazla olduğu düşünülür. İnsanlar gibi ibadet ile yükümlüdürler. İnanan cinlerin inanan insanlarla beraber cennete gideceğine, inanmayan cinlerin ise inanmayan insanlarla birlikte cehenneme gideceğine inanılır. Bunların dışında cinlerin insanlardan farklı çeşitli özellikleri olduğu düşüncesi çerçevesinde birçok varsayım mevcuttur. Bunlardan bazıları; çeşitli şekillere girebildikleri, çok kuvvetli olup bazı ağır işleri gerçekleştirebilecekleri, istedikleri takdirde gözle görülebilir olabildikleri, çok hızlı hareket edebildikleri şeklinde sıralanabilir. İslam'da cinler mutlaka kötü varlıklar olarak kabul edilmez ve onlar şeytanlar değildir. Hatta bazen cinler insanlara görünüp onları destekleyebilir. Ancak cinler ve insanlar genellikle birbirlerinden uzak dururlar. Genel kanının tersine İslam inancına göre cinler geleceği ve gaybı bilemezler. Her ne kadar ruhani bir varlık türü olduklarından insanların bilmediği bazı gizemleri bildiklerine inanılsa da, geleceği ve gaybı bilmezler. Cinler insandan evvel yeryüzünün idare ve tedbirini görmekle vazifelendirilmişlerdir; ancak yeryüzünde çok kötülük yaptıkları, fesat çıkardıkları için, sonunda bu görevden azledilmişlerdir. Yerlerine, insanoğlu tayin edilmiş, yeryüzünün sahipliği makamına getirilmiştir. Kur'an'a göre İslam peygamberi Muhammed bin Abdullah, insanlara olduğu gibi cinlere de elçi olarak gönderilmiş, tebliğ vazifesini cinler arasında da yerine getirmiştir. Kur'an'da Cin Suresi'nde bu husus, açık bir şekilde beyan edilmiştir. Cin-şeytan farkı. Hristiyanlığın aksine, İslam'da cinler mutlaka şeytan değildir. Cinler de kötü (kâfir cinler) olabilseler de, şeytanlarla aynı şey değildirler. Cin ve şeytanlar; saf ateşten, yani, dumansız ateş alevinden ve havadan yaratılmış ruhani varlıklardır. Ama cinde hava, şeytanda ateş fazladır. Cinler de şeytanlar gibi görünmeyen gizli varlıklar olup çeşitli suret ve şekle girmeye ve zor işler başarmaya muktedir, fakat cin ve mahiyet bakımından şeytanlardan ayrı yaratıklardır. Cinlerin atası Ebu Cân'dır, şeytanların atası ise İblis'tir. Cinler arasında da insanlar gibi evlenme vardır. Onlar da Allah'a iman ve ibadetle mükelleftirler. Bazıları isyankar olup kâfir, bazıları da itaatli mümindirler. Ancak şeytanların hepsi isyankar ve kâfirdirler. Sırf şer işleyen, insanları yoldan çıkarmakla meşgul olan varlıklardır. Şeytanların mü'mini ve itaatlisi yoktur. Cinler, Allah'ın izni ve hükmü olmadan hiç kimseye ne iyilik ne de kötülük yapabilirler. Cinler gaybı bilmez, Allah'ın peygamberlerine bildirdiği İlahi vahye muttali olamazlar. Cinler, insanın doğrudan beynine, aklına, düşünce sistemine nüfuz edebilir, o bölgeleri tesir altına alabilir. (Korku, endişe, ürperti, hayal kurma gibi olaylarda olduğu gibi) Şeytanlar ise farklıdır, o yaratılış gereği kalbe ve inanç merkezine nüfuz eder. Kalbin yanında bulunan lümme-i şeytaniye denilen yerde, devamlı surette insana vesvese verir, onu ifsat etmeye çalışır. Şeytan, en büyük düşman olduğu halde, gerektiğinde cinleri, gerektiğinde habis ruhları, gerektiğinde ise insî şeytanları kullanarak, kötülüklerini bunlar vasıtasıyla sergileyerek varlığını insanlara unutturmaya çalışır. Bu gaflet hâlinden kurtulmak için, insanın inancı kuvvetli, düşünce ufku berrak, temiz kalpli, hizmet şuurundaki insanlarla münasebetinin çok olması, hakikat derslerinin yapıldığı sohbetlere sık sık gitmesi ve dünyayı bir misafirhane olarak görmesi gerekir. Farsça kaynaklarda, onlar şeytanlar devlerle karşılaştırılmıştır. Diğer geleneklerde. Anadolu'da cin çarpmış ve ruhsal hastalıklı anlamında Çorlu tabiri kullanılır. İyicil veya kötücül olanları mevcuttur. Her yerde bulunabilirler fakat göze görünmezler. Koruyucu ruh değildirler. Başıboşturlar fakat bir yere bağlı olabilirler. Ağaç altı, karanlık kuytular, örenler, yıkık evler, su kıyıları, köprü altları gibi doğanın sınırı olan yerlerde yaşamaları onların tılsımlı ve karanlık güçlerle olan ilgisini daha ilk başta ortaya koyar. Demirden korkarlar. Besmele çekmek onları uzaklaştırır. (Besmele'den çekinmeleri İslam'ın etkisiyle gelmiş bir unsurdur.) Cinlerin başlarındaki kalpak veya papak ele geçirildiğinde o cin ölür. Ölmeden önce de görünmezliğini yitirir. Çünkü görünmezliği sağlayan başındaki kalpaktır. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki, masal ve destanlarda sihirli börkünü giyerek görünmez olan kahramanlar vardır. Bu başlıkların cinlerden ele geçirilmiş olması olasılığı yüksektir. Yılan ve kuş görünümünde olanları vardır. Kılıktan kılığa girebilirler. Çor vurması, çor çarpması, çor değmesi gibi deyimler cinlere bağlı hastalıkları ifade eder. Diğer kültürlerde de dahiler inanıyordu. Tenerife antik Guançe mitolojisinde (Kanarya Adaları) olarak adlandırılan Maxios yerli dahiler ve doğa bir dizi Ceia olduğunu. Evil dahilerin de Tibicenas çağırdı. Onlar denilen şeytan kendisi Guayota da İslam'da İblis gibi, bir deha gibi görünüyordu. Guançeler Kuzey Afrika'daki Berberi kökenliydi. Eski Mezopotamyalılar dünyanın birçok cinlere ev sahipliği yaptığına inanıyorlardı. Keldani mitolojisinde yedi cin, "shedu" olarak biliniyordu. Kraliyet saraylarının koruyucu cinleri olduğuna inanılıyordu. Cinlerle ilişkilendirilen varlıklar. "Cin", çok çeşitli görünmez varlıklara atıfta bulunabilir. Genellikle eylemlerine, yeteneklerine ve ahlaki uyumlarına göre sınıflandırılırlar.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21651", "len_data": 12483, "topic": "RELIGION", "quality_score": 3.36 }
Yük bağlaşımlı cihaz (CCD) (İngilizce; Charge Coupled Device) veya CCD sensörü, bir dizi bağlantılı veya birleştirilmiş kapasitör içeren bir entegre devre'dir. Harici bir devrenin kontrolü altında, her kapasitör elektrik yükünü komşu bir kapasitöre aktarabilir. CCD sensörleri, dijital görüntülemede kullanılan önemli bir teknolojidir. Bir CCD'de görüntü sensörü, piksel'ler p katkılı metal–oksit–yarı iletken (MOS) kondansatörleri ile temsil edilir. Bir CCD'nin temel yapı taşları olan bu MOS kondansatör'ler, görüntü alımı başladığında ters çevirme eşiğinin üzerinde etki altında bırakılır ve gelen foton'ların yarıiletken-oksit arayüzde elektron yüklerine dönüştürülmesine izin verir; CCD daha sonra bu yükleri okumak için kullanılır. CCD'ler ışık algılamaya imkan veren tek teknoloji olmasa da, CCD görüntü sensörleri, yüksek kaliteli görüntü verilerinin gerekli olduğu profesyonel, tıbbi ve bilimsel uygulamalarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Tüketici ve profesyonel dijital kameralar gibi daha az kalite talepleri olan uygulamalarda genellikle CMOS sensörler (tamamlayıcı MOS sensörleri) olarak da bilinen aktif piksel sensörü'ler kullanılır. Ancak CCD'lerin erken dönemde sahip olduğu büyük kalite avantajı zamanla azaldı ve 2010'ların sonlarından bu yana CMOS sensörleri, CCD görüntü sensörlerinin yerini büyük ölçüde veya tamamen değiştirmiş olan baskın teknolojidir. Dijital fotoğraf makineleri ve video kameralarda ışığa duyarlı yüzey olarak iş görür. Bir tabakanın üstüne dizilmiş ışığa duyarlı foto diyotlardan oluşur. Bunlar, düşen ışığı elektrik gerilimine çevirir. Ne kadar aydınlık olursa ışık hücresinde (fotosel) biriken gerilim de o kadar yüksek olur. Matriks gerilim, bir analog-dijital çevirici (ADC) ve işlemci vasıtası ile resme çevrilir. CCD algılayıcı teknolojisi, CMOS teknolojisinden daha eskidir. CMOS teknolojisi, daha az enerji tükettiği ve daha ucuz olduğu için pek çok fotoğraf makinesi üreticisi, özellikle orta format makine üreticileri tarafından tercih edilir. CCD sensörlerin ise yüksek kalite olanları PhaseOne, Hasselblad, Leica, Mamiya gibi Büyük Format fotoğraf makinesi üreticileri tarafından tercih edilir. Bunun sebebi CMOS sensörün büyük formatlar için yetersiz oluşudur. CCD sensörler, CMOS sensörlere göre daha iyi ışık alır, buna karşılık çok aydınlık veya doğrudan objektife ışık giren ortamlarda zaaf gösterirler. CCD sensörler profesyonel çekimler için, CMOS sensörler ise aktüel çekimler ve meraklılar için daha uygundur. İşlemin temelleri. Görüntüleri yakalamak için bir CCD'de, fotoaktif bir bölge (epitaksiyel silikon tabakası) ve bir kaydırma yazmaç'dan (CCD, doğrusu) yapılmış bir iletim bölgesi vardır. Görüntü bir mercek aracılığıyla kapasitör dizisine (fotoaktif bölge) yansıtılır ve her kapasitörün o konumdaki ışık yoğunluğuyla orantılı bir elektrik yükü biriktirmesine neden olur. Çizgi tarama kameralarında kullanılan tek boyutlu dizi, görüntünün tek dilimini yakalarken, video ve hareketsiz kameralarda kullanılan iki boyutlu dizi, sensörün odak düzlemine yansıtılan görüntüye karşılık gelen iki boyutlu resmi yakalar. Dizi görüntüye maruz kaldığında, bir kontrol devresi her kapasitörün içeriğini komşusuna (kaydırma yazmaç (ing: shift register) olarak çalışarak) aktarmasına neden olur. Dizideki son kapasitör, yükünü bir yük amplifikatörüne boşaltır, bu ise yükü voltaja dönüştürür. Bu işlemi tekrarlayarak, kontrol devresi yarı iletkendeki dizinin tüm içeriğini bir dizi voltaja dönüştürür. Sayısal bir cihazda, bu voltajlar daha sonra örneklenir, sayısallaştırılır ve genellikle bellekte saklanır; bir analog cihazda (analog video kamera gibi), voltajlar sürekli bir analog sinyale işlenir (örneğin, şarj yükselticisinin çıkışını alçak-geçişli bir filtreye besleyerek), bu daha sonra işlenir ve iletim, kayıt veya diğer işlemler için diğer devrelere verilir. Ayrıntılı operasyon fiziği. Şarj üretimi. MOS kapasitörleri ışığa maruz bırakılmadan önce tükenme bölgesine doğru taraflandırılırlar; n-kanallı CCD'lerde, beys kapısının altındaki silisyum hafifçe "p"-katkılı veya içseldir. Kapı daha sonra güçlü ters çevirme eşiğinin üzerinde pozitif bir potansiyele saptırılır ve bu sonuçta MOSFET'te olduğu gibi kapının altında bir "n" kanalın oluşmasıyla sonuçlanır. Ancak bu termal dengeye ulaşmak zaman alır: Düşük sıcaklıkta soğutulan üst düzey bilimsel kameralarda saatlere kadar.. Başlangıçta kutuplamanın ardından delikler alt tabakanın içine doğru itilir ve yüzeyde veya yüzeye yakın hiçbir hareketli elektron yoktur; CCD bu nedenle derin tükenme adı verilen denge dışı bir durumda çalışır. Daha sonra tükenme bölgesinde elektron-delik çiftleri oluştuğunda, bunlar elektrik alanı tarafından ayrılır, elektronlar yüzeye doğru hareket eder ve delikler altlığa doğru hareket eder. Dört çift oluşturma süreci tanımlanabilir: Son üç süreç, karanlık akım üretimi olarak bilinir ve görüntüye gürültü katar; toplam kullanılabilir entegrasyon süresini sınırlayabilirler. Elektronların yüzeyde veya yüzeye yakın birikmesi, görüntü entegrasyonu tamamlanana ve yük aktarılmaya başlayana veya termal dengeye ulaşılana kadar devam edebilir. Bu durumda kuyunun dolduğu söylenir. Her bir kuyucuğun maksimum kapasitesi, kuyu derinliği olarak bilinir, tipik olarak piksel başına yaklaşık 105 elektrondur. CCD'ler normalde iyonlaştırıcı radyasyona ve CCD çıkışında gürültüye neden olan enerjik parçacıklara karşı hassastır ve CCD kullanan uydularda bu durumun dikkate alınması gerekir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21657", "len_data": 5443, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 4.14 }
Pembe Köşk, Ankara'da, Türkiye Cumhuriyeti 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün 48 yılını geçirdiği köşk. Adını, pastel pembe renkli cephesinden alır. İsmet İnönü, Pembe Köşk'ü küçük bir bağ evi olarak 10 Eylül 1923 tarihinde satın alıp 1925 yılından itibaren ailesiyle burada yaşamıştır. Köşk, Ankara başkent olduktan sonra, Türkiye'nin sosyal ve kültürel hayatındaki birçok yeniliklere sahne olmuştur. Seğmenler Parkı'nın karşısında bulunan köşk, günümüzde yarı-müze olarak hizmet verir. Her yıl 23 Nisan ve 29 Ekim dönemlerinde, yaklaşık birer aylık süreyle ziyaretçilere açıktır. Geçmişi. Ankara'nın en eski evlerinden biri olan Pembe Köşk, 1923 yılında iki katlı, iki odalılı bir bağ evi idi. Hangi yıl, kim tarafından yapıldığında dair kayıtlar mevcut değildir. İsmet İnönü, bağ evini ve içinde bulunduğu araziyi Uzunoğlu Ali Ağa ailesine mensup Mehmet Bey'den 10 Eylül 1923 tarihinde satın aldı. İnönü, iki yıl süren tadilat ve inşaattan sonra 1925 yılında ailesiyle birlikte köşke taşındı ve 1973 yılına kadar burada yaşadı. Köşkün tadilatı ile Mustafa Kemal Atatürk yakından ilgilendi; büyük bir yemek salonun olmasını özellikle istedi yemek salonundaki eşyaları İstanbul'da Jean Psalty adlı firmaya yaptırarak hediye etti. Köşk, o yıllarda çok kurak olan Ankara'ya canlılık katmak için pembe renge boyandı. Köşkte, Atatürk'ün başkanlığını yaptığı çeşitli toplantılar, devrim çalışmaları gerçekleşti. Daha sonra Ankara Palas'ta düzenlenecek olan cumhuriyet balolarının ilki, 22 Şubat 1927'de Pembe Köşk'te verildi. Evin önündeki camlı kısım, bu balo için yaptırıldı. Salonun inşaatı yetişmediği için balo Şubat ayında yapılabilmişti. Ankara'daki ilk konserler, ilk sergiler, ilk ilmi toplantılar, satranç ve bilardo, ata binme, mania atlama yarışmaları bu yapıda ve bahçesinde düzenlendi. Bahçesinde Ankara'nın iklimine uygun çiçek ve ağaçların, çamların yetiştirilme deneyleri yapıldı. Erdal İnönü ve Özden İnönü bu köşkte doğdu. İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olduğu zaman Çankaya'daki Cumhurbaşkanlığı köşkü olan Pembe Köşk'e taşındı. İnönü ailesi, 12 yıl sonra yeniden aile evi olan Pembe Köşk'e döndü. İsmet İnönü, 25 Aralık 1973'te bu köşkte öldü. İsmet İnönü'nün 1973 yılında ölümünden on yıl sonra İnönü Vakfı kuruldu. Pembe Köşk Vakıf tarafından müze-eve çevrilmiştir. Bahçesinin önemli bir kısmı, 1970'li yılların sonunda apartmanlar yapılmak üzere varisler tarafından satılmıştır. Odalar. Alt katta giriş bölümüne kapının üstünde Ayetullah Sümer'in bir tablosu bulunur. İsmet İnönü'nün Hususi kalem müdürü Vedit Uzgören'in ve İsmet İnönü'nün yaverlerinin kullandığı oda, misafir odası, Atatürk'ün sık sık geldiği ve onun isteği ile süslü, tavanı yüksek yemek odası, bilardo odası vardır. Üst katta ise 3 yatak odası ile kahvaltı odası ve kütüphane bulunur. Kütüphane, İsmet İnönü'nün ilk başbakanlık döneminde Bakanlar Kurulu toplantılarını yaptığı yerdir. En üstte küçük bir tavan arası vardır. Ziyaret. Pembe Köşk, İnönü Vakfı tarafından müze-ev olarak düzenlenmiştir. Her yıl millî bayramlarda ziyarete açılır. İçinde, İnönü ailesine ait eşya, madalyalar, Atatürk ile yemek yedikleri oda, İsmet İnönü'nün Atatürk ile bilardo oynadığı masa, İsmet İnönü'nün sahra dürbünü, satranç masası, silahlar, üniformalar sergilenmektedir. Köşkün üst yanındaki ağaçlık alanda İsmet İnönü ve eşi Mevhibe İnönü'nün birlikte bir heykelleri, köşkün karşısındaki parkta ise heykeltıraş Mine Sunar tarafından yapılan 4,5 metre boyunda, 3 ton ağırlığında bir İnönü heykeli yer alır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21658", "len_data": 3476, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.41 }
CMOS (İngilizce: Complementary Metal Oxide Semiconductor; "Bütünleyici Metal Oksit Yarı İletken"), bir tümleşik devre üretim teknolojisidir. N-tipi ve P-tipi olarak adlandırılan NMOS ve PMOS transistorların aynı tümdevre üzerinde gerçeklenmesine olanak tanır. Genel olarak günümüzde kullanılan sayısal (dijital) devrelerin neredeyse tamamı (örneğin mikroişlemciler) CMOS teknolojisi ile üretilir. Bu teknolojinin yaygın olarak kullanılmasının nedeni, bu teknolojinin birim silisyum alanda en fazla transistor gerçeklenmesini olanaklı kılması, gerçeklenen devre açık durumda fakat işlem yapmazken neredeyse güç tüketmemesi gibi önemli özelliklerdir. Böylece elektronik endüstrisinin temel taleplerinden olan düşük maliyet ve düşük güç tüketimi (uzun pil ömrü) sağlanmış olur. Günümüzde artık Dijital Fotoğraf Makinelerinde CMOS tercih edilmektedir. Az ısınması nedeni ile Dijital Video çekimine uygundur.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21659", "len_data": 903, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.81 }
François Roland Truffaut (d. 6 Şubat 1932, Paris - ö. 21 Ekim 1984, Neuilly-sur-Seine), Fransız yönetmen, senarist, oyuncu ve Fransız Yeni Dalga akımının kurucularından. Evlilik dışı bir ilişkinin çocuğu olarak 1932 yılında dünyaya geldi. Anneannesi, üvey babası ve annesi üçgeninde yetişti. Yahudi bir diş hekimi olan gerçek babasıyla asla tanışmadı. Kitaplara gömülü zor bir çocukluk ve ergenlik dönemi geçirmesi, onu derinden etkiledi. François Truffaut, 26 yaşında çektiği 400 Darbe adlı filmin de geniş ölçüde o günleri anlatan otobiyografik bir çalışma olduğunu söyler. Sanat yaşamı. 1950'li yılların ikinci yarısında Avrupa'daki Yeni Dalga akımının öncülerinden olan François Truffaut'nun sinema serüveni ünlü "Cahiers du cinéma" dergisinde film eleştirmeni ve sinema tarihçisi olarak başladı. Truffaut'nun 1954'te bu dergide yayınlanan ve bir filmin asıl yaratıcısının yönetmen olduğunu savunan "auteur teorisi", bir nesle ilham kaynağı oldu. O dönemlerde kısa filmler yapmaya başlayan Truffaut, ünlü yönetmen Roberto Rosselini'nin asistanlığını yaptıktan sonra 1959'da ilk filmi "400 Darbe"ye imza attı. Yarı otobiyografik film, Jean Pierre Leaud'nun oynadığı Antoine Doinel'in zor geçen ergenlik dönemini öykülüyordu. Yönetmene En İyi Senaryo Akademi Ödülü adaylığı ve Cannes'da en iyi yönetmen ödülü getiren filmden sonra Truffaut, zaman zaman Doinel'e geri dönecek ve hep Leaud'nun oynadığı karakterin yetişkinliğe geçişini sinemaseverlere sunmaya devam edecekti. Antoine Doinel'ın öyküsü üç filmde daha sürdü. Çalınmış Buseler’de (Baisers Voles, 1968), sevgi ve sıcaklık arayan bir dedektifti. Antoine çocukluk aşkı Christine Darbon (Claude Jade) evlenecek. Aile Yuvası’nda (Domicile conjugal, 1970) Antoine ve Christine evliyiz. Ayrıca artık bir çiftin hikâyesi.. Kaçak Aşık (L'amour en fuite, 1970) filminde, Antoine ve Christine boşanma, ancak birkaç arkadaş kalır.. Antoine Doinel hayal ürünü bir kişiydi, ama bir bakıma da Truffaut idi. Onun alter egosuydu. Jean-Pierre Leaud, bu kişiliği başarıyla canlandırdı. François Truffaut ve Claude Jade meşgul edildi gibi, aynı zamanda onların kişilik filmi döngüsünde yansıtır. "400 Darbe"nin ticari ve eleştirel anlamdaki başarısı Truffaut'nun uluslararası arenada tanınmasını sağladı. 1960 yılında çektiği sonraki filmi "Tirez sur le pianiste", B-sınıfı Amerikan filmlerden esinlenmiş, hınzır bir zeka ve teknik erdemlerle zenginleştirilmiş daha karmaşık bir duyarlılık yansıtıyordu. I. Dünya Savaşı sonrası yıllarda iki erkek, bir kadın üç arkadaşın öyküsünü anlattığı "Jules ve Jim" ise daha sonradan bazı eleştirmenlerce Truffaut'nun en iyi filmi olarak nitelendirilecekti. Truffaut, Jean-Luc Godard ve Claude Lelouch ile beraber 68 protestolarına destek vermek için 18 Mayıs'ta Cannes Film Festivalinin sinema perdelerine asılıp açılışı durdurmuşlardır. "400 Darbe" ve "Jules ve Jim"de, Jena Renoir'a saygı gösterisinde bulunan Truffaut'nun "Tirez sur le pianiste" ve birçok diğer filmi onun daha karanlık, daha ironik yüzünü sergileyecekti. "La Peau douce", "La Sirène du Mississippi", "Vivement dimanche" ve özellikle "Baisers volés", onun Amerikan gerilimlerine duyduğu ilgi ve sevgiyi yansıtırken, Ray Bradbury'nin ünlü "Fahrenheit 451"ini sinemaya uyarlayarak bilimkurgu türünü; "L'Enfant sauvage", "L'Histoire d'Adèle H.", "La Chambre verte" ve "Le Dernier Metro - Son Metro" ile de dönem filmlerini ele alacaktı. "Kadınları Seven Adam" ve "La Femme d'à côté"de ise Truffaut aşk acılarını öykülüyordu. Bazı eleştirmenler Truffaut'nun son dönem filmlerinin, ilk dönemindeki kalitenin çok altında kaldığını söyleseler de Joseph McBride, "Eğer Truffaut'nun ilk eserlerindeki olağanüstü kamera hareketleri, nefes kesen kurgu ve keyif duygusu, daha sonraki filmlerinde daha az belirginse bunun sebebi anlatım ve tarzda daha bilinçli bir yaklaşım ve duygusal zenginliğin artmasıdır" diyordu. Truffaut, "La Nuit américaine" ile 1973'te en iyi yabancı film Oscar'ını kazandı, en iyi yönetmen ve senaryo dallarında Oscar'a aday gösterildi. Truffaut, sadece kameranın arkasında kalmadı; zaman zaman oyunculuğa da soyundu. "L'Enfant sauvage", "La Nuit américaine" ve "L'Histoire d'Adèle H."de küçük roller üstlenen Truffaut, "La Chambre verte"de başrole soyunurken, Steven Spielberg'in "Close Encounters Of The Third Kind - Üçüncü Türle Yakınlaşmalar"ında da Steven Spielberg ile oyuncu olarak çalışmış oldu. Yeni Dalga'nın en önemli isimlerinden, "auteur teorisi"nin babasıdır. Truffaut Temmuz 1983'te France Gall - Michael Berger çiftini ziyarete gittiğinde inme geçirdi. Kendisine Beyin tümörü teşhisi konuldu. 1984'te yakın arkadaşı Miloš Forman'ın Amadeus filminin prömiyerine davetli olduğu gün hastalığı ağırlaşıp hastaneye kaldırıldı. Ölmeden önce "Küçük Hırsız" filmi üzerinde çalışmaktaydı. Truffaut'nun vasiyet filmini daha sonra Claude Miller beyazperdeye aktardı.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21660", "len_data": 4838, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.52 }
Chelsea Football Club, Batı Londra'da yer alan Fulham bölgesinde kurulmuş İngiliz profesyonel futbol kulübüdür. Adını Chelsea bölgesinden alan kulüp, İngiliz futbolunun en üst kademesindeki Premier League'de mücadele etmektedir. 1905 yılında kurulan Chelsea, iç saha maçlarını Stamford Bridge'de oynamaktadır. Kulüp, ilk büyük başarısını 1955 yılında Lig şampiyonluğunu kazanarak elde etmiştir. 1970 yılında ilk kez FA Cup'ı, 1971 yılında ise ilk kez Avrupa kupasını (UEFA Kupa Galipleri Kupası) kazanmıştır. Chelsea, 2022'de Kulüpler Dünya Kupası'nı kazanarak, bu kupayı kazanan üçüncü İngiliz kulübü olmuştur. Chelsea, 1999 öncesindeki üç ana Avrupa kulüp turnuvasını kazanan (Avrupa Kupası/UEFA Şampiyonlar Ligi, Avrupa/Kupa Galipleri Kupası ve UEFA Kupası/UEFA Avrupa Ligi) beş kulüpten biri olup, bunu başaran ilk İngiliz kulübüdür. Ayrıca bu üç büyük Avrupa turnuvasını iki kez kazanan tek kulüptür. Chelsea, Şampiyonlar Ligi ve Kulüpler Dünya Kupası'nı kazanan tek Londra kulübüdür. Yerel başarıları arasında altı lig şampiyonluğu, sekiz FA Cup, beş EFL Cup ve dört FA Community Shield şampiyonluğu yer alır. Uluslararası düzeyde, UEFA Şampiyonlar Ligi, UEFA Avrupa Ligi, UEFA Kupa Galipleri Kupası ve UEFA Süper Kupası'nı ikişer kez, FIFA Kulüpler Dünya Kupası'nı ise bir kez kazanmıştır. Chelsea, kazandığı toplam kupa sayısı açısından İngiliz futbolunun en başarılı beşinci kulübüdür. Kulüp UEFA tarafından organize edilen 5 kulüp turnuvasını (Şampiyonlar Ligi, Avrupa Ligi, Konferans Ligi, UEFA Süper Kupası ve Kupa Galipleri Kupası) kazanan ilk takımdır. Kulüp, komşu takımlar Arsenal ve Tottenham Hotspur ile rekabet halindedir. Ayrıca Leeds United ile de tarihi bir rekabete sahiptir. Kulüp değeri açısından Chelsea, 2024 itibarıyla 3,13 milyar $ ile dünyanın en değerli dokuzuncu ve en çok gelir elde eden dokuzuncu futbol kulübüdür. Tarihi. Kuruluşu ve ilk yılları (1905-1952). 1904 yılında Gus Mears, Fulham'da bulunan Stamford Bridge atletizm stadyumunu futbol sahasına dönüştürme amacıyla satın aldı. Stadyumu Fulham FC'ye kiralamak için yaptığı teklif reddedilince Mears, stadyumu kullanabilmek için kendi futbol kulübünü kurmaya karar verdi. Bölgede zaten Fulham adında bir takım olduğu için, yeni kulüp için komşu ilçe Chelsea'nin adı seçildi; "Kensington FC", "Stamford Bridge FC" ve "London FC" gibi isimler de düşünülmüştü. Chelsea FC, 10 Mart 1905'te Fulham Road üzerindeki The Rising Sun (şimdiki adıyla The Butcher's Hook) adlı bir barda kuruldu. Kısa bir süre sonra kulüp, Football League'e kabul edildi. Chelsea, ikinci sezonunda First Division'a yükseldi. Takımın 1907-1933 yılları arasındaki teknik direktörü David Calderhead'in yönetiminde takım, 1914-15 sezonunda FA Cup finali oynadı ancak Old Trafford'da Sheffield United'a kaybetti. 1919-20 First Division'da ligi üçüncü bitirerek o zamana kadarki "en iyi lig derecesini" elde etti. Kulüp, 1907-08, 1909-10, 1911-12, 1912-13, 1913-14 ve 1919-20 sezonları dahil olmak üzere İngiliz futbolunda on farklı sezonda en yüksek seyirci ortalamasına ulaştı. Chelsea, 1920 ve 1932 yıllarında FA Cup'ta yarı finale kadar yükseldi. 1930'lar boyunca First Division'da kaldı. Takım, 1930-31 sezonunda FA Cup'ta West Ham United, Arsenal ve Blackburn Rovers'ı yenerek çeyrek finale çıktı, ancak çeyrek finalde Birmingham City'ye mağlup olarak turnuvadan elendi. Calderhead, 1933'te istifa etti ve yerine Leslie Knighton getirildi. Bu dönemde Tommy Law, Sam Weaver, Sid Bishop, Harry Burgess, Dick Spence ve Joe Bambrick gibi oyunculardan oluşan kadroyla takımın, on yıl içindeki en yüksek lig derecesi sekizincilik oldu. Takım, 1932-33 ve 1933-34 sezonlarında küme düşmekten iki puan farkla, 1938-39 sezonunda ise bir puan farkla "kurtuldu". Takım, 1938-39 sezonunda FA Cup'ta Arsenal ve Sheffield Wednesday'e karşı galibiyet elde etti, ancak çeyrek finalde Grimsby Town'a yenildi. 12 Ekim 1935'te Arsenal'ın Stamford Bridge'de Chelsea ile yaptığı maçta 82.905 seyirci bulunmaktaydı. Bu, kulüp rekoru olmasının yanı sıra, bir İngiltere lig karşılaşmasında kaydedilen en yüksek ikinci seyirci sayısıdır. 1939'da Knighton görevden ayrıldı ve yerine Billy Birrell getirildi. 1937'de Chelsea, Paris'te düzenlenen "Arts et Techniques dans la Vie Moderne" turnuvasına katıldı. Austria Wien, Bologna ve Slavia Praha ile karşılaşan Chelsea, "uluslararası bir turnuvada yer alan ilk İngiliz kulüplerinden biri" oldu. Chelsea, turnuvada finale çıktı ancak İtalya ekibi Bologna'ya yenildi. 1939-40 sezonunun ilk üç maçı oynandıktan sonra, II. Dünya Savaşı boyunca Britanya'da birinci seviye lig faaliyetleri durduruldu, bu nedenle savaş dönemi sonuçları resmî olarak kabul edilmedi. Chelsea, bir dizi bölgesel turnuvada mücadele etti. Bu nedenle kulüp, aralarında Matt Busby, Walter Winterbottom ve Eddie Hapgood'un da bulunduğu "misafir" oyuncularla sahaya çıktı. Chelsea ayrıca Football League War Cup'a katıldı ve bu turnuva sırasında Wembley'deki ilk maçını oynadı. 1944 finalinde Charlton Athletic'e 3-1 yenildiler. Bir yıl sonra 1945 Güney Kupası finalinde Chelsea, Millwall ile 90,000 seyircinin önünde karşı karşıya geldi ve maçı 2-0 kazandı. John Harris, Wembley'de kupa kaldıran ilk Chelsea kaptanı oldu ve kupayı Kral VI. George'un bizzat elinden aldı. Ekim 1945'te savaşın sona ermesinin ardından, İngiliz futbol yönetimleri barış dönemini kutlamak amacıyla bir organizasyon planladı. Bu kapsamda, Sovyetler Birliği'nin şampiyonu Dinamo Moskva'nın Birleşik Krallık'ta bazı takımlarla karşılaşacağı bir turnuva düzenleneceği duyuruldu. Turnuvanın bir parçası olarak, Dynamo ile Chelsea arasındaki maç 13 Kasım'da Stamford Bridge'de oynandı. Chelsea, Dynamo'nun mavi formasıyla çıkması ihtimalinde kırmızı forma giydi. Maçtan önce Dynamo oyuncuları, Chelsea oyuncularına çiçek buketleri sundu. Dinamo Moskva, 2-0 ve 3-2 geriye düştükten sonra karşılaşma 3-3 beraberlikle sonuçlandı. Maçı izleyen "seyirci sayısının 100,000'den fazla olduğu" tahmin edilmektedir, birçok kişi stada izinsiz giriş yapmıştır. Bu, Stamford Bridge'de kaydedilen "en yüksek seyirci" sayısıdır. Savaşın ardından Chelsea, Tommy Lawton, Len Goulden ve Tommy Walker'ı transfer etti. Lawton, 1946-47 sezonunda 34 lig maçında 26 gol atarak "kulüp tarihinin yeni gol rekorunu" kırdı. Ancak Chelsea o sezon ligde 15. sırada yer aldı ve Birrell yönetiminde "bir daha 13. sıranın üstüne" çıkamadı. Birrell ile "anlaşmazlık yaşayan" Lawton, 20,000 £ karşılığında Notts County'ye satıldı; yerine ise 1948'de 11.500 £'a Newcastle United'dan Roy Bentley alındı. 1950 yılında Chelsea, FA Cup'ta Manchester United'ı 2-0 yendikten sonra, White Hart Lane'de Arsenal ile karşılaştı. Roy Bentley'nin iki golüyle Chelsea öne geçti, ancak Arsenal, Freddie Cox'un 45. dakikada attığı golle ilk yarı bitmeden durumu eşitledi. Arsenal, 15 dakika kala eşitliği Leslie Compton'ın attığı golle sağladı ve rövanş maçında Cox'un uzatmalarda attığı golle 1-0 kazanarak finale çıktı. Bir yıl sonra Chelsea, "küme düşme tehlikesiyle karşı karşıya" kaldı. Dört maç kala, alt sıralarda yer alıyordu ve 14 maçtır galibiyet alamamışlardı. Ancak, son üç maçı kazandılar. Son maçta Bolton Wanderers'ı yenecek ve Everton ile Sheffield Wednesday arasındaki maçın sonuçlarına göre durumu belirleyeceklerdi. Chelsea, Bolton'u 4-0 yendi. Aynı zamanda Sheffield Wednesday, Everton'ı 6-0'lık bir skorla mağlup etti. Bu sonuçla birlikte Chelsea, averajla kümede kaldı. 1951-1952 sezonunda, Chelsea bir kez daha FA Cup yarı finalinde Arsenal ile karşılaştı. İlk maç 1-1 berabere tamamlandıktan sonra, rövanş maçında 3-0'lık bir mağlubiyet alarak turnuvadan elendiler. Birrell ise kısa bir süre sonra istifa etti. Modernizasyon ve ilk lig şampiyonluğu (1952-1983). 1952 yılında eski Arsenal ve İngiltere millî takım forveti Ted Drake, Chelsea'nin teknik direktörü olarak göreve getirildi. Drake, kulübü "modernleştirmek için önemli adımlar" attı. Chelsea'nin geleneksel "Chelsea Emeklisi" armasını değiştirdi, altyapıyı ve antrenman düzenini geliştirdi, alt liglerden ve amatör liglerden transferler yaptı. Onun liderliğinde Chelsea, 1954-55 sezonunda Lig şampiyonu oldu. Ertesi sezon UEFA, UEFA Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nı düzenlemeye başladı, ancak Football League'in itirazları nedeniyle Chelsea, bu turnuvaya katılmaktan vazgeçmek zorunda kaldı. Chelsea, 1950'lerin geri kalan sezonlarını "genellikle orta sıralarda" tamamladı. Ted Drake, 1961 yılında görevden alındı ve yerine Tommy Docherty göreve getirildi. Docherty, kulübün altyapı sisteminden yetişen oyuncular ile yeni bir takım kurdu. 1964-65 sezonunun son aşamalarına girerken Lig, FA Cup ve EFL Cup'ı kazanarak bir üçleme yapmayı hedefliyordu; EFL Cup'ı kazandılar, ancak diğer iki müsabakanın son aşamalarında kaybettiler. Üç sezon içinde takım, üç büyük yarı finalde elendi ve bir kez de FA Cup finalinde mağlubiyet yaşadı. Docherty'nin halefi Dave Sexton döneminde Chelsea, 1970 FA Cup final rövanşında Leeds United'ı 2-1 mağlup ederek FA Cup'ı kazandı. Ertesi yıl Chelsea, Atina'da oynanan UEFA Kupa Galipleri Kupası finalinin rövanş maçında Real Madrid'i yenerek, ilk Avrupa kupasını kazandı. Yeniden yapılanma ve mali kriz (1983-2003). 1970'lerin sonlarından 1980'lere kadar olan dönem, Chelsea için "çeşitli zorluklarla" geçti. Stamford Bridge'in yeniden geliştirilmesi, kulübün mali durumu üzerinde "etkiler yarattı", oyuncular satıldı ve takım küme düştü. Ayrıca, bir holigan grup, bu dönemde kulüpte sorunlara neden oldu. 1982'de Chelsea, Ken Bates tarafından Brian Mears'tan nominal bir bedel karşılığında satın alındı. Bates, kulübün ana hissesini alarak Mart 1996'da Chelsea'yi AIM borsasında halka arz etti. Bu dönemde Stamford Bridge'in mülkiyeti emlak geliştiricilerine satılmıştı, bu da kulübün stadyumunu kaybetme riskini doğurdu. Takım performansı açısından da işler "yolunda gitmiyordu"; takım, tarihinde ilk kez Third Division'a düşme "tehlikesiyle karşı karşıya" kaldı. 1983'te teknik direktör John Neal, "minimal harcamayla" yeni bir takım kurdu. Chelsea, 1983-84 sezonunda Second Division şampiyonu oldu ve üst ligde iki kez ilk altıda yer aldı, ancak 1988'de tekrar küme düştü. Takım, 1988-89 sezonunda Second Division şampiyonu olarak yeniden üst lige yükseldi. 1992'de Ken Bates, iflas eden emlak geliştiricilerinin borçlu olduğu bankalarla yaptığı bir anlaşma sayesinde stadyumun mülkiyetini yeniden kulübe kazandırdı. 1990'ların ortalarında, Chelsea taraftarı ve işadamı Matthew Harding, kulübün yönetim ekibine katılarak, stadyumun Kuzey Tribünü'nün inşasına ve oyuncu transferleri için kulübe finansal destek sağladı. Sonraki süreçte Chelsea'nin Premier League'deki performansı değişkenlik gösterdi. Takım, 1994 FA Cup finali oynadı. 1996'da Ruud Gullit, futbolcu-teknik direktör olarak takımın başına geçerek kadroya yeni oyuncular kattı ve ekip 1997'de FA Cup'ı kazandı. Gullit'in ardından teknik direktörlüğe Gianluca Vialli getirildi ve onun döneminde Chelsea, 1998'de Football League Cup, UEFA Kupa Galipleri Kupası ve 1998 UEFA Süper Kupası'nı, 2000'de ise FA Cup'ı kazandı. 1998-99 sezonunda Chelsea, Manchester United'ın ardından ligi dört puan farkla ikinci sırada tamamlayarak UEFA Şampiyonlar Ligi'nde ilk kez mücadele etti. Vialli'nin ardından göreve gelen Claudio Ranieri, Chelsea'yi 2002 FA Cup finaline taşıdı ve Chelsea, 2002-03 sezonunda UEFA Şampiyonlar Ligi'ne katılma şansı elde etti. Abramoviç yönetimi (2003-2022). Kulüp mali krizle karşı karşıyayken, Ken Bates Haziran 2003'te Chelsea FC'yi 60 milyon £'e sattı. Bu satışla birlikte, 1982 yılında 1 £'e satın aldığı kulüpten kişisel olarak 17 milyon sterlin kar elde ettiği bildirildi (yıllar içinde hissesi %30'un altına düşmüştü). Kulübün yeni sahibi, Rus oligark ve milyarder Roman Abramoviç oldu. Abramoviç, kulübün 80 milyon £'lik borcunu üstlenerek bir kısmını ödedi. Sergey Pugaçyov, Chelsea'nin Vladimir Putin'in talimatıyla satın alındığını iddia etti, ancak Abramoviç bu iddiayı reddetti. Bates, Abramoviç'in Chelsea'yi almadan önce Manchester United ve Tottenham Hotspur ile de görüşmeler yaptığını belirtti. Yeni futbolcular için 100 milyon £'den fazla harcama yapıldı, ancak teknik direktör Ranieri, herhangi bir kupa kazanamadı ve yerine José Mourinho getirildi. Mourinho yönetiminde Chelsea, "II. Dünya Savaşı'ndan bu yana art arda lig şampiyonluğu kazanan beşinci İngiliz takımı" oldu (2004-05 ve 2005-06). Ayrıca bir FA Cup (2007) ve iki EFL Cup (2005 ve 2007) kazandı. 2007-08 sezonunda Mourinho'nun yerini Avram Grant aldı. Grant, kulübü "kulüp tarihinde ilk kez UEFA Şampiyonlar Ligi finaline" taşıdı, ancak finalde Manchester United'a penaltılarda kaybettiler. Abromaviç'in yönetim altında kulüp ilk dokuz yılında kâr elde edemedi ve Haziran 2005'te 140 milyon £ zarar açıklandı. 2009 yılında, geçici teknik direktör Guus Hiddink yönetiminde Chelsea, 2009 FA Cup'ı kazandı. 2009-10 sezonunda Hiddink'in halefi Carlo Ancelotti, 2009-10 Premier League şampiyonluğunu ve 2010 FA Cup'ı kazandı. Chelsea, "1963'ten bu yana bir sezonda 100 lig golü atan ilk İngiliz kulüp" oldu. 2012 yılında Roberto Di Matteo, 2012 FA Cup'ı ve kulüp tarihindeki ilk UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu kazandı. Chelsea, Bayern Münih'i penaltılarla 4-3 mağlup ederek kupayı kazanan ilk Londra kulübü oldu. Ertesi yıl takım UEFA Avrupa Ligi'ni kazandı ve "UEFA'nın üç ana kupasını kazanan beş kulüpten biri" oldu. 2013 yılında José Mourinho, yeniden teknik direktör olarak takımın başına getirildi. Takım, Mart 2015'te Football League Cup, iki ay sonra ise Premier League şampiyonluğu yaşadı. Ancak sonraki sezonun ilk dört ayı "alınan kötü sonuçlar" nedeniyle görevden alındı. Kasım 2012'de Chelsea, 30 Haziran 2012'de sona eren mali yıl için 1,4 milyon £ kâr açıkladı ve bu, Abramoviç'in idaresi altında kulübün ilk kez kâr ettiği yıl oldu. 2013 yılında zarar açıklayan kulüp, Haziran 2014'e kadar olan mali yılda ise "tarihindeki en yüksek kârını" 18,4 milyon £ olarak kaydetti. 2018 yılında ise Chelsea, 62 milyon £ vergi sonrası rekor kâr açıkladı. 2017 yılında, teknik direktör Antonio Conte yönetiminde Chelsea altıncı Premier League şampiyonluğunu yaşadı ve bir sonraki sezon sekizinci kez FA Cup'ı kazandı. 2018 yılında Conte, ligi beşinci sırada bitirmesi nedeniyle görevden alındı ve yerine Maurizio Sarri getirildi. Sarri yönetiminde Chelsea, 2019 EFL Cup finalinde Manchester City'ye penaltılarda kaybetti. Ancak aynı sezon UEFA Avrupa Ligi'ni, finalde Arsenal'i 4-1 mağlup ederek ikinci kez kazandı. Sarri, Juventus'a gitmek üzere kulüpten ayrıldı. Yerine eski Chelsea futbolcusu Frank Lampard getirildi. Lampard yönetiminde Chelsea, 2019-20 Premier League'i dördüncü sırada tamamladı ve FA Cup finali oynadı. Ancak takım, finalde Arsenal'e 2-1 yenildi. Lampard, Ocak 2021'de görevden alındı ve yerine Thomas Tuchel getirildi. Tuchel yönetiminde Chelsea, FA Cup finali oynadı ancak Leicester City'ye 1-0 yenildi. Aynı sezon Chelsea, Porto'da oynanan finalde Manchester City'yi 1-0 mağlup ederek ikinci kez UEFA Şampiyonlar Ligi'ni kazandı. Daha sonraki sezonun başında Villarreal ile Belfast'ta oynanan maçın normal süresi 1-1 sona erdikten sonra penaltılarla 6-5 kazanarak 2021 UEFA Süper Kupası'nı kazandı. Ayrıca Chelsea, Abu Dabi'de oynanan finalde Brezilya kulübü Palmeiras'ı 2-1 mağlup ederek "kulüp tarihindeki ilk" 2021 FIFA Kulüpler Dünya Kupası'nı kazandı. 18 Nisan 2021'de Chelsea, "Avrupa'nın en büyük kulüplerinin katılımıyla kurulacak" olan Avrupa Süper Ligi'ne katılacağını duyurdu. Ancak taraftarlardan gelen tepkiler üzerine birkaç gün sonra bu müsabakadan çekildiklerini açıkladılar. COVID-19 pandemisi sırasında kulüp, maç günü dışında çalışan personelini ücretsiz izne çıkarmama kararı aldı. Bu kararın doğrudan Abramoviç tarafından verildiği belirtildi. Chelsea, Ulusal Sağlık Servisi'ne (NHS) destek veren ilk kulüplerden biri olarak, kulübe ait Millennium Hotel'i NHS personelinin hizmetine sundu. 2022 Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrası Batılı hükümetlerin Rus oligarklarına yönelik mali yaptırımlarının ardından, Abramoviç 26 Şubat'ta Chelsea'nin yönetimini Chelsea Vakfı'nın mütevellilerine devredeceğini açıkladı. Ancak mütevelliler, İngiltere ve Galler Hayır Kurumu Komisyonu'nun kurallarıyla ilgili hukuki endişeler nedeniyle hemen kabul etmediler. Bir hafta sonra Abramoviç, kulübün kendisine olan 1,5 milyar £ borcunu silerek kulübü satışa çıkardı ve satıştan elde edilecek net gelirleri Ukrayna'daki savaş mağdurlarına bağışlama sözü verdi. 10 Mart 2022'de Birleşik Krallık hükûmeti, Abramoviç'e yaptırımlar uyguladı ve Chelsea'nin 31 Mayıs'a kadar özel bir lisansla faaliyet göstermesine izin verildi. Takip eden haftalarda, Abramoviç'in Ukrayna ve Rusya arasında barış anlaşması sağlamak ve kuşatma altındaki Ukrayna şehirlerinde güvenli tahliye koridorları oluşturmak için arabuluculuk yaptığına dair raporlar çıktı. Bir Amerikan hükûmeti yetkilisi, Ukrayna cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski'nin, Abramoviç'in savaş yardım çabalarındaki önemini dikkate alarak ABD hükûmetinden Abramoviç'e yaptırım uygulamamasını talep ettiğini açıkladı. BlueCo yönetimi (2022-günümüz). 7 Mayıs 2022'de Chelsea, Todd Boehly, Clearlake Capital, Mark Walter ve Hansjörg Wyss liderliğinde bir grubunun kulübü devralması için anlaşma sağlandığını doğruladı. Bu grup daha sonra BlueCo olarak anılmaya başlandı. İngiltere hükûmeti, 4,25 milyar £'luk bu devralmayı onayladı ve böylece Abramoviç'in 19 yıllık yönetimi sona erdi. 2003'ten beri başkanlık görevini yürüten Bruce Buck, Boehly tarafından görevden alındı. Ayrıca, uzun süredir kulüp direktörü ve fiili sportif direktör olarak görev yapan Marina Granovskaia ile teknik performans danışmanı Petr Čech de görevlerinden ayrıldı. Kulübün yeni yönetimi, 8 Eylül 2022'de teknik direktörlüğe Tuchel'in yerine Brighton & Hove Albion'dan ayrılan Graham Potter'ı getirdi. Chelsea, 2022-23 sezonunun ilk 11 maçının altısını kazandı ancak kalan 27 maçın sadece beşini kazanabildi. Potter, 2 Nisan 2023'te görevden alındı ve yerine geçici teknik direktör olarak Frank Lampard getirildi. Lampard yönetiminde kulüp son 11 maçının sadece birini kazandı ve %9'luk bir galibiyet yüzdesine ulaştı. Bu, üç veya daha fazla maça çıkan herhangi bir Chelsea teknik direktörü için en düşük galibiyet oranıydı. Chelsea, sezon boyunca yalnızca 38 gol attı ve 1995-96 sezonundan bu yana ilk kez lig tablosunun alt yarısında yer aldı. 29 Mayıs 2023'te Lampard'ın yerine Mauricio Pochettino'nun getirileceği açıklandı ve 1 Temmuz 2023'te iki yıllık bir sözleşmeyle teknik direktörlük görevine başladı. Pochettino, 2023-24 sezonunun son beş maçını kazandı ve takım sezonu 6. sırada bitirerek gelecek sezon UEFA Konferans Ligi play-off turu oynama hakkı kazandı. Ancak, sportif direktörler Laurence Stewart ve Paul Winstanley ile genç kadronun yönetimi ve stratejisi konularında yaşanan anlaşmazlıklar sonrası Pochettino sezon sonunda kulüpten ayrıldı. 3 Haziran 2024'te, Pochettino'nun yerine Enzo Maresca'nın getirildi. İtalyan teknik direktör, 1 Temmuz 2024'te göreve başladı. Stadyum. Chelsea, kuruluşundan itibaren iç saha maçlarını aynı stadyumda, Stamford Bridge'de oynar. Takımın temellerinin atıldığı bu stadyum, resmi olarak 28 Nisan 1877'de açıldı ve sonraki 28 yıl boyunca Londra Atletizm Kulübü tarafından atletizm etkinlikleri için kullanıldı. 1904 yılında, iş insanı Gus Mears ve kardeşi Joseph, stadyumu satın aldı. Ayrıca, futbol maçları düzenleme amacıyla stadyumun çevresindeki (önceden büyük bir sebze bahçesi olan) arazileri de aldılar. Böylece 12,5 dönümlük (51,000 m²) bir alan futbol için hazırlanmış oldu. Stamford Bridge'in mimari düzeni, Mears ailesi için ünlü futbol mimarı Archibald Leitch tarafından tasarlandı. Leitch, daha önce Ibrox, Craven Cottage ve Hampden Park stadyumlarını da tasarlamıştı. Pek çok futbol kulübü önce kurulup sonra maçlarını oynayacakları bir saha ararken, Chelsea, Stamford Bridge için kurulan bir kulüp olma özelliği taşımaktadır. Başlangıçta açık bir çanak tasarımına ve bir tribünde oturma düzenine sahip olan Stamford Bridge, yaklaşık 100,000 kişilik kapasitesiyle İngiltere'nin Crystal Palace'tan sonraki en büyük stadyumu konumundaydı. 1930'ların başında, sahanın güney kısmına yaklaşık %20'sini kaplayan çatılı bir tribün inşa edildi. Bu çatının dalgalı sac demirden yapılmış olması nedeniyle tribün "Shed End" olarak anılmaya başlandı. Ancak bu ismin ilk kim tarafından kullanıldığı bilinmemektedir. 1960'lardan itibaren bu alan, "Chelsea'nin en sadık ve coşkulu taraftarlarının" toplandığı yer olarak tanındı. 1939'da ise Kuzey tribünü adında küçük bir oturma alanı daha eklendi. Bu tribün, 1975'te yıkılana kadar kullanıldı. 1970'lerin başında kulüp sahipleri, Stamford Bridge'in modernize edilmesi ve 50,000 kişilik, tamamen koltuklu bir stadyum haline getirilmesi için planlarını duyurdu. Çalışmalar 1972'de başladı, ancak projede "birçok sorunla karşılaşıldı" ve sadece Doğu tribünü tamamlanabildi. Bu süreç kulübü iflasın eşiğine getirdi. Mülkiyet, gayrimenkul geliştiricilerine satıldı ve kulüp "stadyumdan çıkarılma tehdidiyle" karşı karşıya kaldı. Uzun bir hukuki sürecin ardından, ancak 1990'ların ortasında Chelsea'nin Stamford Bridge'deki "geleceği güvence altına alındı" ve yenileme çalışmaları yeniden başladı. Stadyumun kuzey, batı ve güney kısımları tamamen koltuklu tribünlere dönüştürüldü ve sahaya daha yakın bir şekilde yeniden inşa edildi; bu süreç 2001 yılında tamamlandı. 1970'lerden kalan Doğu tribünü korunmuştur. 1996 yılında, Kuzey tribününe, aynı yıl bir helikopter kazasında hayatını kaybeden kulüp yöneticisi ve destekçisi Matthew Harding'in adı verilmiştir. Ken Bates döneminde Stamford Bridge yeniden geliştirilirken komplekse birçok ek özellik eklendi. Bu özellikler arasında iki Millennium & Copthorne oteli, apartmanlar, barlar, restoranlar, Chelsea Megastore ve "Chelsea World of Sport" adlı bir ziyaretçi merkezi bulunuyordu. Bu tesislerin, taraftarlar aracılığıyla ek gelir sağlanması amaçlanmıştı, ancak "beklenenden daha az başarılı" oldular. 2003 yılında Abramoviç'in kulübü devralmasından önce, bu projeleri finanse etmek için alınan borç, kulüp için "büyük bir yük haline" gelmişti. Devralmanın hemen ardından, "Chelsea Village" markasının feshedilmesi ve Chelsea'nin bir futbol kulübü olarak devam etmesi kararı alındı. Ancak stadyum, zaman zaman hâlâ ""Chelsea Village" veya "The Village"" olarak anılmaktadır. Stamford Bridge'in mülkiyeti, futbol sahası, turnikeler ve Chelsea'nin isim hakları şu anda Chelsea Pitch Owners (CPO) adlı, hissedarları taraftarlar olan kâr amacı gütmeyen bir organizasyona aittir. CPO, stadyumun bir daha asla gayrimenkul geliştiricilerine satılmamasını sağlamak amacıyla kurulmuştur. Chelsea FC adını kullanmanın bir şartı olarak, kulüp birinci takım maçlarını Stamford Bridge'de oynamak zorundadır. Bu, kulüp yeni bir stadyuma taşınırsa, adını değiştirmek zorunda kalabileceği anlamına gelir. Chelsea'nin antrenman tesisi, Surrey'deki Cobham'da bulunmaktadır. Chelsea, 2004 yılında Cobham'a taşınmıştır. Önceki antrenman tesisi olan Harlington, 2005 yılında QPR tarafından devralınmıştır. Cobham'daki yeni antrenman tesisleri 2007 yılında tamamlanmıştır. Stamford Bridge, 1920 ile 1922 yılları arasında FA Cup finaline ev sahipliği yapmıştır, ayrıca on FA Cup yarı finali (en son 1978'de), on FA Charity Shield maçı (sonuncusu 1970'te) ve üç İngiltere millî takım maçı düzenlemiştir; bu maçlardan sonuncusu 1932'de oynanmıştır. 1946 yılında, Stamford Bridge resmi olmayan "Victory International" maçına da ev sahipliği yapmıştır. Ayrıca, 2013 UEFA Kadınlar Şampiyonlar Ligi finali de Stamford Bridge'de oynanmıştır. Stadyum, çeşitli diğer spor dalları için de kullanılmıştır. Ekim 1905'te All Blacks ile Middlesex arasında bir ragbi birliği maçına, 1914'te ise New York Giants ve Chicago White Sox arasında oynanan bir beyzbol maçına ev sahipliği yapmıştır. 1918'de dünya sinek sıklet boks şampiyonu Jimmy Wilde ile Joe Conn arasında bir boks maçı düzenlenmiştir. 1928 ile 1932 yılları arasında koşu pisti, toprak pist yarışları için, 1933 ile 1968 yılları arasında tazı yarışları için ve 1948'de cüce araba yarışları için kullanılmıştır. 1980 yılında Stamford Bridge, İngiltere'deki ilk uluslararası kriket maçına ev sahipliği yapmıştır; bu maç Essex ile Batı Hint Adaları arasında oynanmıştır. Ayrıca, 1997 sezonunda London Monarchs Amerikan futbolu takımının stadyumu olarak hizmet vermiştir. Kulübün önceki sahibi Abramoviç ve dönemin yönetim kurulu, Chelsea'nin Arsenal ve Manchester United gibi çok daha büyük stadyumlara sahip rakip kulüplerle rekabet edebilmesi için daha büyük bir stadyuma ihtiyaç duyduğunu belirtmiştir. Ancak Stamford Bridge'in ana yol ve iki demiryolu hattının yanında yer alması nedeniyle, taraftarlar sadece Fulham Road üzerinden stadyuma girebilmektedir, bu da sağlık ve güvenlik düzenlemeleri nedeniyle genişlemeyi sınırlamaktadır. Kulüp, Chelsea'yi mevcut stadyumlarında tutma konusundaki arzusunu sürekli olarak ifade etmiştir, ancak yine de yakınlardaki Earls Court Exhibition Centre, Battersea Elektrik Santrali ve Chelsea Kışlası gibi çeşitli yerlere taşınma ihtimaliyle ilişkilendirilmiştir. Ekim 2011'de kulüp, Stamford Bridge'in bulunduğu arazinin mülkiyetini geri satın almak için CPO'ya teklif sundu, ancak teklif Chelsea Pitch Owners hissedarları tarafından reddedildi. Mayıs 2012'de kulüp, Battersea Elektrik Santrali'ni satın alarak burayı yeni bir stadyuma dönüştürmek amacıyla resmi bir teklif yaptı, ancak bu alan bir Malezya konsorsiyumuna satıldı. Daha sonra kulüp, Stamford Bridge'i 60.000 kişilik bir stadyuma dönüştürmeyi planladığını duyurdu. Ocak 2017'de, bu planlar Hammersmith ve Fulham Belediyesi tarafından onaylandı. Ancak, 31 Mayıs 2018'de kulüp, "mevcut olumsuz yatırım koşulları" gerekçesiyle yeni stadyum projesinin süresiz olarak askıya alındığını açıkladı. Temmuz 2022'de, kulübün yeni sahibi Todd Boehly'nin, stadyumun yenileme çalışmalarını yönetmesi için Amerikalı mimar Janet Marie Smith'i görevlendirdiği bildirildi. Arma ve renkleri. Arma. Chelsea, kuruluşundan itibaren, farklı zamanlarda dört arma kullandı. İlk arma, kulübün kurulduğu dönemde benimsenmiş ve Royal Hospital Chelsea'de yaşayan asker emeklileri olan “Chelsea Pensioner” figürünü içermiştir. Hiçbir formada kullanılmayan bu armadan dolayı kulüp "Emekliler" lakabıyla anılıyordu. 1952'de Ted Drake, Chelsea'nin teknik direktörü olduğunda "kulübü modernize etmeye" başlamış ve "Chelsea Pensioner" armasının eskimiş bir moda olduğunu ve değiştirilmesi gerektiğini savunmuştur. Bu dönemde geçici bir çözüm olarak, “CFC.” harflerini içeren bir arma bir yıl boyunca kullanılmıştır. 1953 yılında ise kulübün yeni arması, arkasına bakan mavi bir aslanın asa tuttuğu tasarımla değiştirilmiştir. Bu arma için, Chelsea Metropolitan Bölgesi'nin armasındaki unsurlardan ilham alınmıştır. Armanın üzerindeki “başı arkaya dönük şekilde şaha kalkan aslan” (lion rampant regardant), o dönemin kulüp başkanı Charles Cadogan'ın armasından; asa ise Chelsea Metropolitan Bölgesi'nin eski sahipleri olan Westminster Abbey başrahiplerinin armasından esinlenilmiştir. Ayrıca armanın üzerinde İngiltere'yi temsil eden üç kırmızı gül ve iki futbol topu bulunuyordu. Bu arma, 1960'ların başında Chelsea formasında ilk kez kullanılmıştır. 1975 yılında, College of Arms tarafından Chelsea'ye özel bir heraldik arma verilmiştir. Bu arma, mavi bir halka içinde şaha kalkan aslan ve asayı içermektedir, ancak üzerinde yazı, kırmızı güller ve futbol topları yer almamaktaydı. 1986'da, kulüp sahibi Ken Bates'in girişimiyle arma tekrar değiştirilmiştir. Eski şaha kalkan aslan figürü tescillenemediği için daha modern bir tasarım oluşturulmuştur. Yeni arma, beyaz bir aslanın "CFC." harflerinin üzerinde durduğu bir tasarıma sahipti. Bu arma 19 yıl boyunca kullanılırken aslanın rengi 1987-1995 yılları arasında kırmızı, 1995-1999 yılları arasında sarı iken 1999'da sonra tekrar beyaz olmuştu. 2005 yılında Roman Abramoviç'in kulübü devralması, kulübün 100. yılına yaklaşılması ve taraftarların eski 1950'ler armasının geri getirilmesini istemesi üzerine, arma yeniden değiştirilmiştir. 2005-06 sezonunun başında resmi olarak kullanılan yeni arma, 1953-1986 yılları arasında kullanılan tasarımı temel almış ve asayı tutan mavi bir heraldik aslanı içermiştir. 100. yıl sezonunda armanın üzerine “100 Years” ve “Centenary 2005-2006” yazıları eklenmiştir. Renkleri. Chelsea her zaman mavi formalar giymiştir, ancak ilk kurulduğu dönemde kulübün o dönemki başkanı Earl Cadogan'ın at yarışı renklerinden esinlenen daha açık tondaki eton mavisi kullanılmıştır. Bu forma renkleri, beyaz şort ve koyu mavi veya siyah çoraplarla giyilmiştir. 1912 civarında açık mavi formaların yerini, kraliyet mavisi renginde formalar almıştır. 1960'larda Chelsea teknik direktörü Tommy Docherty, formanın renklerini tekrar değiştirerek, kulübün renklerinin "daha modern hâle getirdiğine inandığı" mavi forma ve beyaz çorap (o zamandan beri değişmemiştir) kullanmaya başladı. Bu yeni forma kombinasyonu ilk kez 1964-65 sezonunda giyilmiştir. O tarihten bu yana Chelsea, iç saha formalarıyla genellikle beyaz çorap kullanmıştır, ancak 1985-1992 yılları arasında kısa bir süre mavi çoraplar kullanılmıştır. Chelsea'nin deplasman renkleri genellikle tamamen sarı ya da tamamen beyazdır ve mavi detaylar içerir. Son yıllarda kulüp, her yıl dönüşümlü olarak siyah ya da koyu mavi deplasman formaları kullanmaktadır. Diğer birçok takım gibi Chelsea de zaman zaman "daha sıra dışı tasarımlara" sahip deplasman formaları giymiştir. Tommy Docherty'nin isteğiyle, 1966 FA Cup yarı finalinde Internazionale'nun formasından esinlenilerek mavi ve siyah çizgili bir forma giyilmiştir. 1970'lerin ortalarında ise deplasman forması, 1950'lerin Macaristan millî takımından ilham alınarak kırmızı, beyaz ve yeşil renklerde tasarlanmıştır. Diğer deplasman formaları arasında 1986-1989 yılları arasında kullanılan yeşim yeşili forma, 1990-1992 yıllarında kullanılan kırmızı ve beyaz elmas desenli forma, 1994-1996 arasında kullanılan gri ve mandalina renkli forma ve 2007-2008 sezonunda giyilen parlak sarı forma yer almaktadır. Özellikle gri ve mandalina renkli forma, "tarihin en kötü futbol formaları" listelerinde yer almıştır. Şarkı ve tezahüratları. "Blue is the Colour" adlı şarkı, Chelsea'nin 1972 League Cup finaline hazırlık sürecinde single olarak yayımlandı. Şarkıyı, Chelsea'nin has takım kadrosundaki tüm oyuncular seslendirdi ve şarkı UK Singles Chart'ta beş numaraya kadar yükseldi. Bu şarkı, Vancouver Whitecaps ("White is the Colour") ve Saskatchewan Roughriders ("Green is the Colour") gibi dünyanın dört bir yanındaki birçok spor takımı tarafından benimsenmiştir. Chelsea, 1994 FA Cup finalinde oynayacağını kutlamak amacıyla "No One Can Stop Us Now" adlı bir şarkı yayımladı. Bu şarkı, UK Singles Chart'ta 23. sıraya yükseldi. 1997 FA Cup finaline hazırlık sürecinde, Suggs ve Chelsea oyuncularının seslendirdiği "Blue Day" adlı şarkı, UK Singles Chart'ta 22. sıraya ulaştı. 2000 yılında Chelsea, "Blue Tomorrow" adlı bir şarkı yayımladı ve bu şarkı da yine UK Singles Chart'ta 22. sıraya yükseldi. Maçlarda Chelsea taraftarları, "Carefree" (muhtemelen taraftar Mick Greenaway tarafından yazılan sözlerle "Lord of the Dance" melodisine uyarlanmıştır), "Ten Men Went to Mow", "We All Follow the Chelsea" ("Land of Hope and Glory" melodisine uyarlanmıştır), "Zigga Zagga" ve kutlama amaçlı söylenen "Celery" tezahüratlarını söyler. "Celery" tezahüratı genellikle taraftarların birbirlerine kereviz fırlatmasıyla eşlik edilir; ancak 2007 Football League Cup finalinde orta saha oyuncusu Cesc Fàbregas'ın karıştığı bir olaydan sonra Stamford Bridge'de kereviz yasaklanmıştır. Popüler taraftar tezahüratları arasında "Super Chelsea", "Super Frank" (kulüp tarihinin en golcü oyuncusu Frank Lampard'a ithafen), "We love you Chelsea" ve "Come on Chelsea" yer alır. Ayrıca, rakip takımları, teknik direktörleri veya oyuncuları kışkırtmak için duruma özel ya da rakibe özgü tezahüratlar da yapılır. Taraftarlar. Chelsea, "dünyanın en çok desteklenen futbol kulüplerinden" biridir. İngiliz futbolu tarihinde ortalama seyirci sayısı bakımından altıncı sırada yer alır ve Stamford Bridge'de düzenli olarak 40,000'den fazla taraftar çeker; 2023-24 sezonunda Premier League'de maç başına ortalama 39,700 seyirciyle "en çok desteklenen dokuzuncu takım" olmuştur. Chelsea'nin yerel taraftar kitlesi, Büyük Londra bölgesinin her yerinden gelir ve Hammersmith ile Battersea gibi işçi sınıfı bölgelerini, Chelsea ile Kensington gibi alanları ve Londra'yı çevreleyen illeri kapsar. Birleşik Krallık'ta ve dünya çapında "çok sayıda" resmi taraftar kulübü bulunmaktadır. 2007 ile 2012 yılları arasında Chelsea, yıllık forma satışları bakımından "dünya çapında dördüncü" sıradaydı ve yılda ortalama 910,000 forma satışı gerçekleştirdi. 2024 itibarıyla Chelsea'nin sosyal medyada 141,9 milyon takipçisi vardır ve bu, futbol kulüpleri arasında "dördüncü en yüksek" rakamdır. Özellikle 1970'ler ve 1980'lerde, Chelsea taraftarları futbol holiganlığı ile ilişkilendirilmiştir. Kulübün holigan grubu, ilk olarak "Chelsea Shed Boys" olarak bilinirken, daha sonra "Chelsea Headhunters" adıyla tanınmıştır ve West Ham United'ın Inter City Firm ve Millwall'ın Bushwackers grupları gibi "ulusal düzeyde futbol şiddetiyle kötü bir üne sahip" olmuştur. Bu olaylar maç öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşanmıştır. 1980'lerde holiganlık olaylarının artması, kulüp başkanı Ken Bates'in sahaya taraftarların girmesini engellemek için elektrikli çit inşa etme önerisine yol açmış, ancak bu öneri Büyük Londra Konseyi tarafından reddedilmiştir. 1990'lardan itibaren, daha sıkı polis denetimleri, stadyumlardaki CCTV kameraları ve tamamı koltuklu statların devreye girmesi sayesinde maçlarda yaşanan olaylar azalmıştır. 2007 yılında takım, iç saha maçlarının atmosferini "daha canlı ve coşkulu hale getirmek" için "Back to the Shed" kampanyasını başlatmış ve bu kampanya "kayda değer bir başarı" elde etmiştir. Ancak 2009-10 sezonunda İngiltere İçişleri Bakanlığı istatistiklerine göre, Chelsea taraftarlarından 126 kişi futbol kaynaklı suçlar nedeniyle tutuklanmıştır ve bu ligde "üçüncü en yüksek" sayıdır. Ayrıca, 27 kişiye yasaklama kararı verilmiştir; bu da bu sıralamada kulübü ligde beşinci sıraya yerleştirmiştir. Rekabetler. Chelsea, uzun yıllardır Kuzey Londra kulüpleri Arsenal ve Tottenham Hotspur ile rekabet içerisindedir. Leeds United ile olan rekabeti ise 1960'lar ve 1970'lerde oynanan, özellikle 1970 FA Cup finali gibi "sert ve tartışmalı maçlara" dayanır. Daha yakın dönemde, kupa organizasyonlarında sık sık karşılaşmaların ardından Liverpool ile bir rekabet ortaya çıkmıştır. Batı Londra'daki diğer kulüpler Brentford, Fulham ve Queens Park Rangers da Chelsea'nin rekabet halindeki takımlar arasında yer almaktadır. Ancak bu rekabetler, takımların çoğu zaman farklı liglerde yer alması nedeniyle son yıllarda daha az belirgin hale gelmiştir. 2004 yılında Planetfootball.com tarafından yapılan bir ankette, Chelsea taraftarları "en büyük rakiplerini" sırasıyla Arsenal, Tottenham Hotspur ve Manchester United olarak belirtmiştir. Aynı ankette, Arsenal, Fulham, Leeds United, QPR, Tottenham ve West Ham United taraftarları Chelsea'yi "en büyük üç rakiplerinden biri" olarak göstermiştir. 2012 yılında, İngiltere genelindeki dört lig seviyesinden 1,200 taraftarın katıldığı bir ankette, 2003'ten bu yana birçok kulübün ana rakip algısının değiştiği tespit edilmiştir. Chelsea taraftarları, en büyük rakiplerinin Tottenham olduğunu belirterek Arsenal ile Manchester United'ı bu sıralamada geride bırakmıştır. Kulübün rekorları ve istatistikleri. Chelsea'nin en fazla forma giyen oyuncusu, 1961 ile 1980 yılları arasında takım adına 795 resmi maça çıkan ayrıca kaptanlık yapmış Ron Harris'tir. Ayrıca beş oyuncu daha Chelsea formasıyla 500'den fazla maça çıkmıştır: Peter Bonetti (729; 1959-1979), John Terry (717; 1998-2017), Frank Lampard (648; 2001-2014), John Hollins (592; 1963-1975 ve 1983-1984) ve César Azpilicueta (508; 2012-2023). Lampard, İngiltere formasıyla toplam 103 maçta (101'i Chelsea'de oynarken) sahaya çıkarak, kulübün en fazla millî forma giyen oyuncusudur. Chelsea'nin 2013-14 sezonundaki 57 maçında sahaya çıkan tüm oyuncuların millî forma giyiyor olması, kulüp için bir rekor niteliğindedir. Frank Lampard, Chelsea tarihinin en golcü oyuncusudur. 2001-2014 yılları arasında oynadığı 648 maçta 211 gol atarak, Mayıs 2013'te Bobby Tambling'in 202 gollük rekorunu geçmiştir. Chelsea formasıyla 100'den fazla gol atan diğer sekiz oyuncu ise şunlardır: George Hilsdon (1906-1912), George Mills (1929-1939), Roy Bentley (1948-1956), Jimmy Greaves (1957-1961), Peter Osgood (1964-1974 ve 1978-1979), Kerry Dixon (1983-1992), Didier Drogba (2004-2012 ve 2014-2015) ve Eden Hazard (2012-2019). Jimmy Greaves, 1960-61 sezonunda toplam 43 gol atarak, bir sezonda en fazla gol atan oyuncu rekorunu elinde tutmaktadır. Ayrıca, Greaves, 20 yaşında İngiltere'nin en üst liginde 100 gol atan en genç oyuncu olmuştur. Chelsea'nin resmi maçlarda aldığı en farklı galibiyeti, 1971'de UEFA Kupa Galipleri Kupası'nda Jeunesse Hautcharage takımını 13-0 yendiği maçtır. En farklı birinci lig galibiyeti ise 2010 yılında Wigan Athletic'e ve 2012'de Aston Villa'ya karşı alınan 8-0'lık galibiyetlerdir. Kulüp tarihindeki "en ağır yenilgi" ise 1953 yılında Wolverhampton Wanderers'a karşı alınan 8-1'lik mağlubiyettir. Chelsea'nin UEFA Kupa Galipleri Kupası'nda Jeunesse Hautcharage'ı 21-0'lık toplam skorla elemesi, Avrupa futbolunda bir rekordur. Chelsea'nin Stamford Bridge'deki "en yüksek seyirci" sayısı, 12 Ekim 1935'te Arsenal ile oynanan First Division maçında 82,905 olarak kaydedilmiştir. Ancak, 13 Kasım 1945'te Sovyet takımı Dinamo Moskva ile oynanan hazırlık maçını 100,000'in üzerinde seyirci sayısına ulaştığı iddia edilmektedir. 20 Mart 2004 ile 26 Ekim 2008 arasında Chelsea, iç sahasında 86 maçlık yenilmezlik serisiyle bir rekor kırdı ve Liverpool'un 1978 ile 1980 yılları arasında elde ettiği 63 maçlık yenilmezlik rekorunu geride bıraktı. Chelsea, bir lig sezonunda en az gol yiyen takım (15 gol), Premier League sezonunda en fazla maçta gol yemeyen takım (25 maç; her ikisi de 2004-05 sezonunda) ve bir lig sezonunun başlangıcından itibaren en fazla gol yenmeyen maç serisi (6 maç, 2005-06 sezonunda) rekorlarını elinde bulundurmaktadır. Chelsea, 2005-06 sezonunda ligdeki ilk dokuz maçı kazanan tek Premier League takımıdır. 2009'dan 2013'e kadar takım, FA Cup'ta üst üste 29 maç yenilmediği (penaltılar hariç) bir rekora da imza attı. 25 Ağustos 1928'de, Chelsea ve Arsenal, Swansea Town'a karşı oynadıkları maçta forma numarası kullanan ilk kulüpler oldular. 19 Nisan 1957'de Newcastle United'a karşı oynadıkları maçla Chelsea, İngiltere'deki bir deplasman maçına uçakla giden ilk İngiliz kulübü oldu ve 27 Ocak 1974'te Stoke City ile oynadıkları maçla Pazar günü maç oynayan ilk First Division kulübü oldular. 26 Aralık 1999'da Chelsea, Southampton'a karşı oynadığı Premier League maçında tamamen yabancı oyunculardan oluşan ilk 11'i sahaya süren ilk İngiliz kulübü oldu. Mayıs 2007'de, Chelsea, eski Wembley Stadyumu'nda kapanmadan önceki "son galibiyeti" alan ve yeni Wembley Stadyumu'nda ilk FA Cup zaferini kazanan takım oldu. 21. yüzyılda UEFA'nın beş yıllık katsayı sistemine göre birinci sırada yer alan ilk İngiliz kulübü oldu. 2009-10 sezonunda Chelsea, bir Premier League takımı olarak ve 1962-63 sezonundan sonra İngiltere'nin en üst liginde bir sezonda en az 100 gol atan ilk takım oldu. Chelsea ayrıca UEFA Şampiyonlar Ligi'ni kazanan tek Londra kulübüdür. 2012-13 UEFA Avrupa Ligi'ni kazandıktan sonra Chelsea, "dört farklı UEFA kupasını kazanan ilk İngiliz kulüp" oldu. Ayrıca Şampiyonlar Ligi ile Avrupa Ligi'ni kazanan tek Londra kulübüdür. Chelsea, İngiliz kulüpleri arasında "en yüksek transfer ücreti ödeme rekorunu" üç kez kırmıştır. Haziran 2006'da AC Milan'dan Andriy Şevçenko'nun 30,8 milyon £'a Chelsea'ye transferi, Manchester City'nin Eylül 2008'de Robinho için ödediği 32,5 milyon £'luk ücretin öncesinde bir rekordu. Kulübün, Ocak 2011'de Liverpool'dan Fernando Torres'i 50 milyon £'a alması, Ağustos 2014'te Ángel Di María'nın 59,7 milyon £'a Manchester United tarafından transfer edilmesine kadar rekoru elinde tutmuştu. Kulübün, Ağustos 2018'de Kepa Arrizabalaga'yı 71 milyon £'a alışı, bir kaleciye ödenen "en pahalı transfer ücreti" olarak kayıtlara geçmiştir. 12 Şubat 2022'de Chelsea, Palmeiras'ı yenerek FIFA Kulüpler Dünya Kupası'nı kazanan "ilk Londra kulübü" oldu; Kai Havertz maçın son dakikasında kazandırdığı penaltıyla şampiyonluğu getiren golü atarak kupayı kazandı. Chelsea, kış transfer döneminde sekiz yeni futbolcuya 289 milyon £'luk harcama yaparak yeni bir rekor kırdı. Bu transferler arasında 107 milyon £'a alınan Enzo Fernández transferi, İngiltere'deki transfer rekorunu yeniden kırmış oldu. Mülkiyeti ve mâlî yapısı. Chelsea, 1905 yılında Gus Mears tarafından kurulmuştur. Gus Mears'ın 1912'de ölümünün ardından, ailesi kulübün sahipliğini sürdürmüştür. Ancak 1982'de Ken Bates, Mears'ın yeğeni Brian Mears'tan kulübü 1 sterlin karşılığında satın almıştır. Bates, kulüp hisselerinin büyük kısmını elinde tutarak Mart 1996'da Chelsea'yi AIM borsa pazarında işlem görmesi için listelemiştir. 1990'ların ortalarında "bazı" Chelsea taraftarları ve işadamı Matthew Harding, kulübün yönetim kurulu üyesi olmuş ve kulübün yeni Kuzey Tribünü'nü inşa etmek ve yeni oyuncular almak için 26 milyon sterlinlik kredi açmıştır. Temmuz 2003'te Roman Abramoviç, Chelsea Village plc'nin %50'sinden fazlasına sahip olan hisseleri, Bates'in %29,5'lik hissesini de içerecek şekilde 30 milyon sterlin karşılığında satın almış ve sonraki haftalarda geri kalan 12,000 küçük hissedara, hisse başına 35 peni ödeyerek satın almış ve toplamda 140 milyon sterlinlik bir devralma işlemi gerçekleştirmiştir. Bu devralma sırasında diğer hissedarlar arasında Matthew Harding'in mirası (%21), BSkyB (%9,9) ve çeşitli anonim off-shore (deniz aşırı) tröstleri bulunuyordu. Abramoviç'in devralma işlemi sırasında kulübün yaklaşık 100 milyon sterlin borcu bulunuyordu. Bu borç, 1997'de Bates yönetimi tarafından Stamford Bridge'in tapusunu almak ve stadyumun yeniden inşası için alınan 75 milyon sterlinlik 10 yıllık bir Eurobond'u da içeriyordu. Bu borcun %9'luk faizi kulübe yılda yaklaşık 7 milyon sterlin olarak geri dönüyordu ve Bruce Buck'a göre, Chelsea, Temmuz 2003'te ödenecek bir taksiti ödemekte zorlanıyordu. Abramoviç bu borçlardan bazılarını ödemiş, ancak Eurobond'un 36 milyon sterlinlik kalan kısmı 2008 yılına kadar ödenmemiştir. O zamandan sonra kulüp dış borçlarını kapatmıştır. Abramoviç, kulübün şirket adını Chelsea FC plc olarak değiştirdi ve kulübün ana şirketi olan Fordstam Limited'ı yönetmeye başladı. Bu şirket de doğrudan Abramoviç'in denetimindeydi ve Chelsea, Abramoviç tarafından Fordstam Limited aracılığıyla faizsiz kredilerle finanse edilmeye devam etti. Aralık 2009'da bu kredilerin toplamı 709 milyon sterline ulaşmıştı ve Abramoviç, bu borçları hisseye dönüştürerek kulübü borçsuz hale getirdi. Ancak borç, Fordstam şirketinde kaldı. Chelsea, Abramoviç yönetimin ilk dokuz yılı boyunca kâr elde edemedi ve Haziran 2005'te 140 milyon sterlinlik rekor zarar açıkladı. Ancak Kasım 2012'de Chelsea, 30 Haziran 2012'de sona eren sezon için 1,4 milyon sterlinlik bir kâr açıkladı. Bu, Abramoviç'in yönetimindeki ilk kârlı yıl oldu. Bu durumu 2013'te bir zarar izledi, ancak 2014 yılı Haziran'ında kulüp tarihindeki "en yüksek kâr" olan 18,4 milyon sterlin açıklandı. 2018'de ise Chelsea, vergiler sonrası 62 milyon sterlinlik "rekor bir kâr" duyurdu. 2012 tarihli bir Brand Finance raporu, Chelsea'yi futbol markaları arasında beşinci sırada yer aldırmış ve kulübün marka değerini 398 milyon dolar olarak belirlemiştir. Bu, bir önceki yıla göre %27'lik bir artış anlamına gelmekteydi ve kulübün marka değeri, altıncı sırada yer alan Londra ekibi Arsenal'den 10 milyon dolar daha yüksekti. Ayrıca markaya AA (çok güçlü) bir güç puanı verilmiştir. 2016 yılında ise "Forbes" dergisi, Chelsea'yi "dünyanın en değerli yedinci futbol kulübü" olarak listelemiş, kulübün değerini 1,15 milyar pound (1,66 milyar dolar) olarak belirlemiştir. 2016 itibarıyla Chelsea, Deloitte Futbol Para Ligi'nde yıllık ticari geliri 322,59 milyon pound ile sekizinci sıradaydı. Mayıs 2022 itibarıyla, Chelsea, "Forbes"a göre "dünyanın en değerli sekizinci kulübü" olarak listelendi, aynı şekilde Deloitte'a göre de sekizinci sıradaydı ve yıllık ticari geliri 493,1 milyon euro olarak belirtildi. Kulübün son mali kayıtları, eski teknik direktör Antonio Conte'ye işten çıkarılması nedeniyle ödenen 26,6 milyon pound'luk tazminatın yanı sıra, onun teknik ekibine yapılan ödemeler ve ortaya çıkan hukuki masraflardır. 26 Şubat 2022'de, Rusya-Ukrayna Savaşı sırasında, Abramoviç, Chelsea FC'nin yönetimini Chelsea Charitable Foundation'a devretmiştir. Abramoviç, 2 Mart 2022'de yaptığı resmi açıklamada, Ukrayna'daki devam eden savaş nedeniyle kulübü satma kararı aldığını duyurmuştur. 10 Mart'ta Birleşik Krallık hükûmeti, Abramoviç'in Kremlin ile yakın bağları nedeniyle Abramoviç'in mal varlığını dondurmuş, ancak kulübün futbol ile ilgili faaliyetlerini yürütmeye devam etmesine izin verilmiştir. 12 Mart'ta Premier League, Abramoviç'i Chelsea yönetiminden men etmiştir. 19 Mart 2022'de, Raine Capital aracılığıyla kulübün satışını yöneten şirkete Chelsea FC'yi almak için beş onaylı teklif sunulmuştur. Bu teklifler arasında eski Liverpool başkanı Sir Martin Broughton'ın liderliğindeki bir konsorsiyum, Ricketts ailesi tarafından yönetilen bir yatırımcı grubu (aralarında Joe ve Pete Ricketts de bulunuyordu), İsviçreli ve Amerikalı işadamları Hansjörg Wyss ve Todd Boehly, Portekizli Ricardo Santos Silva ve İngiliz işadamı Nick Candy'nin liderliğindeki Aethel Partners yer alıyordu. Ayrıca, eski Chelsea oyuncusu Gianluca Vialli de bu teklifleri destekliyordu. 7 Mayıs'ta kulüp, Todd Boehly ve Clearlake Capital'in liderliğindeki yeni yatırımcı grubu ile anlaşmaya vardığını açıkladı. 30 Mayıs'ta ise Boehly konsorsiyumunun kulübü satın aldığını duyuruldu. Konsorsiyumda Wyss ve Mark Walter da yer alıyordu. Walter ve Boehly, aynı zamanda Los Angeles Dodgers, Los Angeles Lakers ve Los Angeles Sparks kulüplerinin de sahipleridir. Bu grup daha sonra BlueCo olarak tanındı. Satın alma işlemi, Birleşik Krallık hükûmeti, Premier League ve diğer yetkili makamlar tarafından onaylandı. Sponsorlar. Takım formaları, Temmuz 2017'den beri Nike tarafından üretilmektedir. Daha önce, forma üretimi Adidas tarafından yapılmaktaydı. Adidas, kulübün formasını 2006-2018 yılları arasında tedarik etmek için sözleşme imzalamıştı. Bu ortaklık, Ekim 2010'da 160 milyon sterlinlik bir anlaşma ile sekiz yıl süreyle uzatıldı. Bu anlaşma, Haziran 2013'te tekrar yenilendi ve 10 yıl daha uzatılarak toplamda 300 milyon sterlinlik bir anlaşma yapıldı. Ancak Mayıs 2016'da Adidas, karşılıklı anlaşmayla kit sponsorluk anlaşmasının 30 Haziran 2017'de, planlanandan 6 yıl önce sonlandırılacağını açıkladı ve Chelsea, Adidas'a 40 milyon sterlin tazminat ödedi. Ekim 2016'da ise Nike, 15 yıl boyunca geçerli olacak ve toplamda 900 milyon sterlin değerinde yeni kit sponsoru olarak duyuruldu; bu anlaşma 2032 yılına kadar sürecektir. Daha önceleri, Chelsea'nin formalarını sırasıyla Umbro (1975-81), Le Coq Sportif (1981-86), The Chelsea Collection (1986-87), Umbro (1987-2006) ve Adidas (2006-2017) üretmişti. Chelsea'nin ilk forma sponsoru, Gulf Air'dı ve 1983-84 sezonunda anlaşma sağlandı. Ardından, kulüp sırasıyla Grange Farms, Bai Lin Tea ve Simod tarafından sponsorluk aldı. 1989 yılında ise uzun vadeli bir anlaşma ile Commodore International ile sponsorluk anlaşması imzalandı ve Amiga, Commodore'un bir yan markası olarak formaların üzerinde yer aldı. Chelsea, daha sonra Coors bira (1994-97), Autoglass (1997-2001), Emirates (2001-05), Samsung Mobile (2005-08), Samsung (2008-15) ve Yokohama Tyres (2015-20) ile sponsorluk anlaşmaları yaptı. Temmuz 2020'den itibaren ise Chelsea'nin sponsoru Three oldu. Ancak, Mart 2022'de Birleşik Krallık hükûmetinin Abramoviç'e uyguladığı yaptırımlar nedeniyle Three sponsorluk anlaşmasını geçici olarak askıya aldı. Kulüp, yönetiminin değişmesinden sonra sponsorluk anlaşmasını tekrar devreye aldı. Premier League'de kol sponsorluklarının başlamasının ardından, Chelsea, 2017-18 sezonunda ilk kol sponsorunu Alliance Tyres olarak duyurdu, bu sponsorluk yerini 2018-19 sezonunda Hyundai Motor Company'e bıraktı. 2022-23 sezonunda ise Amber Group, yeni kol sponsoru oldu ve hem erkek hem de kadın takımlarının formalarında dijital varlık platformu WhaleFin'in logosu yer aldı. Kulübün ayrıca Cadbury, EA Sports, FICO, Hilton Worldwide, 3, Levy Restaurants, MSC Cruises, Oman Air, Parimatch, Rexona, Singha, St. James, Trivago ve BingX gibi bir dizi diğer sponsoru ve resmî ortaklıkları bulunmaktadır. Popüler kültürde Chelsea. 1930'da Chelsea, futbol filmlerinden biri olan "The Great Game"de yer aldı. O dönemde Millwall'da forma giyen eski Chelsea forveti Jack Cock, filmin başrolündeydi ve birkaç sahne Stamford Bridge'de çekildi, bu sahneler arasında saha, yönetim odası ve soyunma odaları da görüntülendi. Filmde, o zamanki Chelsea oyuncuları Andrew Wilson, George Mills ve Sam Millington da konuk oyuncu olarak yer aldı. Chelsea'nin adını taşıyan ve kulüple ilişkilendirilen Chelsea Headhunters adlı bir futbol çetesinin "ünlenmesi" nedeniyle, Chelsea, futbol holiganlığı üzerine yapılmış filmlerde de yer aldı, bunlardan biri de 2004 yapımı "Futbol AŞ"dir. Chelsea, Hint filmi "Jhoom Barabar Jhoom"da da yer aldı. Nisan 2011'de, Karadağ yapımı komedi dizisi "Nijesmo mi od juče", Chelsea'nin Sutjeska Nikšić ile UEFA Şampiyonlar Ligi'ne "katılma mücadelesi verdiği" bir bölüm çekti. 1950'lere kadar takım, Viktorya döneminde başlayan Müzikhol ile bağlantı içindeydi ve "kulübün başarısızlıkları" komedyenler için sıkça malzeme oluyordu. Bunlar arasında George Robey de yer alıyordu. Bu durum, komedyen Norman Long'un 1933'te yayımlanan ve "On the Day That Chelsea Went and Won the Cup" (Chelsea Kupayı Kazandığı Gün) adlı yenilik şarkısına kadar devam etti. Şarkının sözleri, Chelsea'nin "nihayet bir kupa kazandığı varsayımsal bir günde yaşanacak tuhaf ve imkansız olayları" anlatıyordu. Alfred Hitchcock'un 1935 yapımı "39 Basamak" filminde Mr. Memory, Chelsea'nin son kupayı MÖ 63 yılında kazandığını ve bunun "İmparator Neron'un huzurunda" yaşandığını söyler. 1980 yapımı "Minder" dizisinin bir bölümünde ise, gerçek bir maç sırasında Stamford Bridge'de çekilen sahnelerde, Chelsea ile Preston North End arasında oynanan maçın görüntüleri yer aldı ve Terry McCann (Dennis Waterman), tribünlerde görünüyordu. Kulüp başarıları. 2012-13 UEFA Avrupa Ligi'ni kazandıktan sonra Chelsea, üç büyük UEFA kulüp turnuvasını kazanan dördüncü kulüp olmuştur. Daha önce bu başarıyı Juventus, Ajax ve Bayern Münih elde etmiştir. Ayrıca Chelsea, üç büyük UEFA kulüp kupasını kazanan ilk İngiliz kulübüdür. Chelsea Kadın Futbol Kulübü. Chelsea Football Club Women (eski adıyla Chelsea Ladies), kulübe bağlı kadın futbol takımıdır. 2004 yılından beri erkek takımına bağlıdır. Kadın takımı, iç saha maçlarını Kingsmeadow'da oynamaktadır; burası daha önce EFL League Two ekibi AFC Wimbledon'a ev sahipliği yapıyordu. Kulüp, 2005 yılında Southern Division şampiyonu olarak Premier Division'a ilk kez yükseldi ve 2003 ile 2013 yılları arasında Surrey County Cup'ı dokuz kez kazandı. 2010 yılında, Chelsea Ladies, FA Women's Super League'in sekiz kurucu üyesinden biri oldu. 2015 yılında kulüp, Notts County Ladies'i Wembley Stadyumu'nda yenerek FA Women's Cup'ı ilk kez kazandı. Bir ay sonra, FA WSL şampiyonu olarak, aynı sezon hem lig kupasını hem de FA Cup'ı kazandı. 2018 yılında, bir kez daha lig ve FA Cup ikilisini kazandı. 2020 yılında ise, üçüncü kez lig şampiyonluğunu ve ilk kez FA Women's League Cup'ı kazandı. 2020-21 sezonunda takım, lig, FA Cup ve League Cup'ı kazanarak üç kupayı da aldı. Yine 2021'de ilk kez UEFA Kadınlar Şampiyonlar Ligi finali oynadılar, ancak Barcelona'ya 4-0 kaybettiler. Chelsea erkek takımının eski kaptanı John Terry, bir dönem kadın futbol takımının başkanlığını yapmıştır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21663", "len_data": 52010, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.45 }
Finger, İngilizcede kelime anlamı "parmak" demektir. Kişinin çalıştığı kurumun makinesini sorgulamak için "finger anahtar@kurumun makinası" komutu kullanılır. Bunun için o kişinin sisteme kayıtlı olması sistemde 'finger' deamon'un çalışıyor olması gereklidir. "Anahtar"'in kişinin adı, soyadı gibi belirleyici bir kelime olmasında yarar vardır. Bir ağ ortamında, mümkün olan en tepedeki makineyi sorgulamak gerekir. 'finger' sistemdeki var olan çeşitli bilgileri okur. Kullanıcının, bu programın okuyacağı bazı kütükleri hazırlayıp gerekli bilgileri bırakmasının anlamı vardır (örneğin, ev telefon numarası, izin tarihleri gibi). Bunlar '.plan' ve '.project' gibi dosyalara konabilir. Finger yoluyla fiyatları ve başka bilgileri otamatik olarak sunabilirsiniz. Örneğin, finger dolar@tcmb.gov.tr komutu o günkü doların değerini size iletecektir. finger links@noc.net.tr komutu ise TR-NET merkezindeki hatların çalışma durumunu gösterecektir. 'finger' komutu Marc Van Heyningen tarafından yazılmıştır.İnternetin yaygınlaşmasıyla beraber güvenlik sebeplerinden ötürü 'finger' komutunu çalıştıran pek site kalmamıştır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21665", "len_data": 1114, "topic": "CODING", "quality_score": 3.4 }
Alagöz Karargâh Müzesi, Sakarya Savaşı'nda düşmanın Polatlı yakınlarına kadar ilerlemesi üzerine Batı Cephesi Komutanlığı, Ankara-Polatlı arasındaki Alagöz Köyü'nü Cephe Karargâhı olarak seçmiştir. Bu köyün halkından, Türkoğlu Ali Ağa'ya ait çiftlik evi karargâh olarak kullanılmıştır. Sakarya Savaşı'nın bitiminde bina, sahipleri olan Ali Türkoğlu ve oğulları tarafından 1965 yılına kadar ev olarak kullanılmıştır. 1965 yılında vârisleri tarafından Milli Eğitim Bakanlığı'na devredilmiştir. 1967'de, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğüne bağlı olan Anıtkabir Müze Müdürlüğüne devredilen binanın, restorasyonu yapılarak müze haline getirilmiştir. 10 Kasım 1968 tarihinde sadece üst katı tanzim edilerek teşhire açılmış, alt kat odaları ise 1983 yılında yapılan yeni bir düzenlemeyle teşhire açılmıştır. Bina iki katlıdır ve, Giysi Odası, Kitaplık ve Hatıra Eşya Odası, Zabitan Yemek Odası, Mutfak, Muhabere Odası, Başkumandanlık Odası, Kurmay Heyeti Odası, Dinlenme Odası, Yaveler Odası, Atatürk'ün Yatak Odası, Atatürk'ün Yemek Odası ve Hizmet Eri Odası olmak üzere 12 odadan oluşmaktadır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21667", "len_data": 1094, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.4 }
Mevlid Kandili ya da Veladet Kandili (Arapça: لیلة مواليد, Mevlid [مولد], Mevlid en-Nebi [مولد النبي]), İslam peygamberi Muhammed'in doğum gecesi ve aynı zamanda hicri rebiülevvel ayının o"n ikinci" gecesidir. İslam Nebisi, Ashab-ı Kiram, Emevîler ve Abbâsîler dönemlerinde herhangi bir kutlama örneğine rastlanmayan rebiülevvel ayının o"n ikinci gecesi" olan Mevlid Kandili, ilk defa hicretten yaklaşık üç yüz elli yıl kadar sonra Mısır'da, Şii Fâtımî Devleti döneminde kutlanmaya başlamıştır. Mevlid, "doğum zamanı" demektir. Kur'an'da yer almamaktadır. İslam'da Muhammed'in doğum günü farklı mezheplerde kutlanır. Sünniler, rebiülevvel ayının on birinci gecesini on ikinciye bağlayan geceyi "(Miladi 25-26 Nisan 571 tarihine Muhammed'in doğum gününe rastlaması nedeniyle Mevlid kutlanır.)," Şiiler ise on yedinci günü, "Mevlid Günü" ve on yediye dönen geceyi de "Mevlid Gecesi" olarak adlandırırlar. Bu iki tarih arasındaki hafta, 1989 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı desteği ile, günümüzde sadece Türkiye'de kutlanan "Kutlu Doğum Haftası" ilan edilmiştir. Kandil geceleri, İslam'ın ilk zamanlarında var olan bir âdet olmayıp hicri 3. asırdan itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Anadolu'da Osmanlı Devleti Padişahı II. Selim'den itibaren bu kutlama gün ve geceler, minarelerde kandil yakılmasıyla birlikte "kandil" adını almıştır. Kadir Gecesi'nden başka kandil gecesi, Kur'an'da yer almaz. Batı takviminde Mevlid tarihleri. İslami takvimin Ay temelli, miladi takvimin ise Güneş temelli olmasından dolayı, miladi takvimde Mevlid günleri her yıl farklı zamanlara denk gelir. Ayrıca ülkeden ülkeye farklı İslami ay başladığında sabitleme metodu kullanılır. Muhammed'in doğumu için kullanılan terimler. Bu terimlerin çoğu Arapça ve-le-de (V-L-D) kökünden gelmektedir. Anlamı "doğum vermek", "yapmak" veya "yaratmak".
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21669", "len_data": 1816, "topic": "RELIGION", "quality_score": 3.62 }
Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ), İstanbul, Türkiye'de yer alan; 1911 yılında "Kondüktör Mekteb-i Âlîsi" adıyla kurulmuş devlet üniversitesidir. Yıldız Teknik Üniversitesi, 1911 yılında Kondüktör Mekteb-i Âlîsi adıyla “Fen Memuru” (eski adıyla kondüktör, yeni adıyla tekniker) gereksinimlerini karşılamak amacıyla Paris’teki “Ecol De Conducteur”ün müfredat programı esas alınarak kurulmuştur. Okul bugün Beşiktaş Yıldız'da ve Esenler Davutpaşa'da olmak üzere 2 yerleşkeye sahiptir. Atıl durumda bulunan Ayazağa yerleşkesi yeniden inşa sürecindedir. Yıldız ve Davutpaşa yerleşkelerinde Osmanlı döneminden itibaren eğitim yapılmaktadır. Yıldız Teknik Üniversitesi bugün 25.000'den fazla lisans, 9.000'den fazla lisansüstü öğrenci ve 1.700 civarında akademik personel ile akademik faaliyetlerini sürdürmektedir. Bünyesinde 11 fakülte, 2 enstitü ve 3 yüksekokul bulunmaktadır. Türkiye'deki pek çok üniversiteden farklı olarak kuruluşunda elektrik, inşaat, kimya-metalurji ve makine fakülteleri olmak üzere 4'e ayrılmıştır. Mayıs 2012 tarihinde Yıldız Teknik Üniversitesi Türkiye'nin ilk tam kapsamlı ISO 9001 belgeli üniversitesi olmuştur. Tarihçe. Üniversite günümüzdeki durumuna gelinceye kadar çeşitli aşamalardan geçmiştir. Kondüktör Mekteb-i Âlîsi (1911-1922): Vilayet nafia idarelerinin "fen memuru" (eski adıyla kondüktör, yeni adıyla tekniker) gereksinimlerini karşılamak amacıyla 1911'de Kondüktör Mekteb-i Âlîsi adıyla, Paris'teki "Ecol de Conducteur"ün müfredat programı esas alınarak Bayındırlık Bakanlığı'na bağlı bir okul kurulmuş ve okula öğrenci kaydına 22 Ağustos 1911'de başlanmıştır. Nafia Fen Mektebi (1922-1937): 1922 'de okulun adı Nafia Fen Mektebi'ne dönüştürülmüş, öğrenim süresi 1926'da 2.5 yıla ve 1931'de 3 yıla çıkarılmıştır. İstanbul Teknik Okulu (1937-1969): Türkiye'de imar işlerinin ve teknik hizmetlerin artması nedeniyle Fen memurları ile yüksek mühendisler arasında oluşan Türkiye'de imar işlerinin ve teknik hizmetlerin artması nedeniyle oluşan boşluğu doldurmak amacıyla 19 Aralık 1936 tarihinde yayımlanan ve 1 Haziran 1937 tarihinde yürürlüğe giren 3074 sayılı Yasa ile Nafia Fen Mektebi lağvedilerek yerine Teknik Okul kurulmuştur. 2 yıllık Fen memuru ve 4 yıllık mühendislik bölümleri olan okula Yıldız Sarayı müştemilatından, bugün de kullanılmakta olan binalar tahsis edilmiş ve buraya taşınılmıştır. İlk kuruluşta fen memuru ve mühendislik dalında öğrenci yetiştiren inşaat ve makine bölümleri varken 1942 ve 1943 ders yılından itibaren mühendislik kısmında elektrik ve mimarlık bölümleri açılmıştır. Okul, 26 Eylül 1941 tarihinde yayımlanan İstanbul Yüksek Mühendis Okulu ve Teknik Okulu'nun Maarif Vekaleti'ne devri Hakkında Kanun uyarınca Nafia Vekaleti'nden alınarak Maarif Vekaletine bağlanmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı'nın 07 Haziran 1949 tarihli kararıyla Harita ve Kadastro Mühendisliği kurulmuş ve Türkiye'de bu dalda mühendis yetiştiren ilk kuruluş olarak 1949-1950 ders yılında öğretime başlamıştır. 1951-1952 ders yılından itibaren Teknikerlik kısmı kapatılmıştır. 1959-1960 ders yılında İstanbul Teknik Okulu içinde bir ihtisas bölümü açılarak bir yıllık öğrenim sonunda yüksek mühendis ve yüksek mimar unvanları verilmeye başlanmıştır. İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi Dönemi (1969-1982): 03 Haziran 1969 tarihinde yayımlanan 1184 sayılı Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademileri Yasası ile, özerkliği olan yüksek dereceli bir öğretim ve araştırma kurumu olarak kurulmuştur. 1971'de yayımlanan 1472 Sayılı Yasa ile Kadıköy Mühendislik-Mimarlık Özel Yüksek Okulu, Galatasaray Mühendislik Yüksekokulu ve Vatan Mühendislik Yüksekokulu, İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi'ne bağlanmıştır. Bu dönemde Mimarlık Bölümü Mimarlık Fakültesine dönüşmüştür. Yıldız Üniversitesi (1982-1992): İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi ile buna bağlanmış olan mühendislik yüksekokulları, Kocaeli Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi ve Kocaeli Meslek Yüksekokulu'nun ilgili fakülte ve bölümleri, 20 Temmuz 1982 tarihli 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve bu Kararnamenin değiştirilerek kabulüne dair 30 Mart 1983 tarihli 2809 sayılı Yasa ile Yıldız Üniversitesi adı ile kurulmuştur. Yeni kurulan üniversite Fen-Edebiyat, Mühendislik, Fen Bilimleri Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Rektörlüğe bağlı Yabancı Diller, Atatürk İlkeleri ve İnkılap tarihi, Türk Dili, Beden Eğitimi ve Güzel Sanatlar bölümlerinden ve Kocaeli'nde bulunan Mühendislik Fakültesi ve Meslek Yüksekokulu'ndan oluşmuştur. Yıldız Teknik Üniversitesi (1992): 03 Temmuz 1992 tarih ve 3837 sayılı Yasa ile üniversitenin adı Yıldız Teknik Üniversitesi olarak değiştirilmiş; Mühendislik, Elektrik-Elektronik, İnşaat, Makina ve Kimya-Metalurji Fakülteleri olarak dört fakülteye ayrılmış, ayrıca İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi kurulmuş; Kocaeli Mühendislik Fakültesi ile Kocaeli Meslek Yüksekokulu ayrılarak Kocaeli Üniversitesi adı altında örgütlenmiştir. Günümüzde Üniversite 10 fakülte, 2 Enstitü, Meslek Yüksekokulu, Yabancı Diller Yüksekokulu ve 22000'i aşan öğrencisi ile eğitim-öğretimini sürdürmektedir. Akademik birimler. Fakülteler. Elektrik-Elektronik Fakültesi. Önceden Yıldız Üniversitesi Mühendislik Fakültesi dahilindeki Elektrik Mühendisliği, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği ve Bilgisayar Bilimleri ve Mühendisliği bölümlerinin 1992 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi, Elektrik-Elektronik Fakültesi adı altında toplanmasıyla oluşmuştur. 2011 yılı itibarıyla üniversitenin Davutpaşa Yerleşkesi'nde yer alan fakülteye bağlı olan bölümler şunlardır: Fen-Edebiyat Fakültesi. Sekiz bölümden oluşan fakültenin ilk kuruluşundan bu yana hizmet veren bölümler Fizik, Kimya ve Matematik bölümleridir. Fakülte Davutpaşa Yerleşkesi'ndeki tarihi taş binada faaliyetlerini sürdüren fakülteye bağlı olan bölümler şunlardır: Makine Fakültesi. Makina Fakültesi, Mühendislik Fakültesinden 1992 yılında ayrılmıştır. Makina Fakültesi, 1993 yılında kurulmuş olup, fakülte bölümlerinden, Makina Mühendisliği 1938-1939, Endüstri Mühendisliği 1993 ve Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği 1982 yıllarında eğitime başlamıştır. Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği Bölümü 2009 yılı itibarıyla Makine Fakültesi bünyesinden ayrılmıştır. Fakülteye bağlı olan bölümler şunlardır: Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi. Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi'nin kökeni 1967 yılında İstanbul Teknik Okulu bünyesindeki Makine Bölümü'ne bağlı olarak kurulan Gemi Opsiyonu bölümüne dayanır. Bu bölüm 1969 yılında İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi bünyesindeki Makine Bölümü'nde Gemi Makinaları Dalı adını almıştır.Gemi Makinaları Dalı, akademinin 1982'de Yıldız Üniversitesi'ne dönüşmesiyle kurulan Mühendislik Fakültesi bünyesinde Gemi İnşaatı Mühendisliği Bölümü adıyla faaliyete geçmiştir. 1993'te aynı adla Yıldız Teknik Üniversitesi Makina Fakültesi bünyesine geçmiş, 2006'da aynı fakültede Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği Bölümü adını almıştır. Makina Fakültesi bünyesinde 2008 yılında kurulan Gemi Makineleri İşletme Mühendisliği ile birlikte 2009 yılında Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi olarak Makina Fakültesi'nden ayrılan fakülteye bağlı olan bölümler şunlardır: Mimarlık Fakültesi. 1942 yılında İstanbul Teknik Okulu'nun bir bölümü olarak kurulan Mimarlık Fakültesi, lisans düzeyinde Mimarlık, Şehir ve Bölge Planlama ve 2018 yılında ilk öğrencilerini almaya başlayan Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım bölümleri, 11 uzmanlık programı (bilgisayar ortamında mimarlık, bina araştırma ve planlama, mimari tasarım, mimarlık tarihi ve kuramı, rölöve ve restorasyon, yapı, yapı fiziği, kentsel koruma ve planlama, kentsel mekân organizasyonu ve tasarım, kentsel dönüşüm ve planlama, peyzaj planlama) ile 80 öğretim üyesi, 5 öğretim görevlisi, 43 araştırma görevlisi, 1300'ü aşkın lisans, 350'yi aşkın yüksek lisans, 150 doktora öğrencisi ve 10000'den fazla mezunuyla faaliyetlerini sürdürmektedir. Türkiye'de daha önce çeşitli fakültelerde açılan 'Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü' Yıldız Teknik Üniversitesi'nin Mimarlık Fakültesi'nde kurulmuş ve mimari koruma alanı ağırlıklı lisans eğitimi veren ilk bölüm olma özelliğini taşımaktadır. Fakülte Yıldız Kampüsü'nde 1880'lerde yapılmış tarihi binasında faaliyetlerini sürdüren fakülteye bağlı olan bölümler şunlardır: İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 1992 yılında Yıldız Kampüsünde yer alan Çukursaray binasında faaliyetine başlamıştır. Fakülte, 1993 yılında kurulan İktisat Bölümü ile faaliyetlerine başlamıştır. 1996 yılında İşletme Bölümü ve 1999 yılında Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü kurulmuştur. Fakülte 2000'den 2015'e kadar, Yıldız Sarayının bir parçası olan Yaverler Dairesi'nde hizmet vermekte idi. Fakülte binası aynı zamanda 1925 senesinden 1936 senesine kadar hizmet veren ve 1936 yılında Atatürk'ün isteği ile Ankara'ya taşınan bugünkü adı ile Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne (Mekteb-i Mülkiye) ev sahipliği yapmıştır. Fakülte Davutpaşa Kampüsündeki yeni binasına 2016 taşınacaktır. Fakülteye bağlı olan bölümler şunlardır: İnşaat Fakültesi. 1911 yılında kurulmuş olan, üniversitenin en köklü bölümü olan İnşaat Mühendisliği bölümünü'nün de bağlı bulunduğu fakülte Davutpaşa Kampüsünde eğitimine devam etmektedir. Fakülteye bağlı olan bölümler şunlardır: Kimya-Metalurji Fakültesi. Davutpaşa Kampüsü'nde bulunan fakülteye bağlı olan bölümler şunlardır: Eğitim Fakültesi. Davutpaşa Kampüsü'nde yer alan fakülteye bağlı olan bölümler şunlardır: Sanat ve Tasarım Fakültesi. 1997 yılında kurulan Sanat ve Tasarım Fakültesinde 7 lisans, 5 lisansüstü programı mevcuttur. Geçmişi 1989 yılında kurulan Müzecilik Yüksek Lisans Programı'na kadar gitmektedir. Davutpaşa Kampüsü'ndeki fakülteye bağlı olan bölümler şunlardır: Enstitüler. Fen Bilimleri Enstitüsü. Üniversitede yüksek lisans eğitimine 1959 yılında (o zamanki adı İstanbul Teknik Okulu) "İhtisas Bölümü" adıyla başlanmıştır. Fen Bilimleri Enstitüsü'nün 21 anabilim dalı; 49 tezli, 4 tezsiz ve 4 ikinci öğretimde tezsiz yüksek lisans ve 42 doktora olmak üzere toplam 103 programı bulunmaktadır. Programlardan 57'si mühendislik, 22'si mimarlık ve 20'si temel bilimler alanları ile ilgilidir.Yıldız Kampüsü Çukursaray Binasında yer almaktadır. Sosyal Bilimler Enstitüsü. 1983 tarihinde kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsüsü'nde 8 anabilim dalına bağlı 19 programda çalışmalar yapılmaktadır. Enstitü Yıldız Kampüsü ve Davutpaşa Kampüsünde faaliyetlerini sürdürmektedir. Temiz Enerji Teknolojileri Enstitüsü. Türkiye'nin ihtiyaçlarını göz önüne alarak, temiz enerji kaynakları ve teknolojileri gibi çok disiplinli bu alanda ulusal ve uluslararası düzeyde lisansüstü eğitim-öğretim, bilimsel ve uygulamalı araştırma, inovasyon ve ticarileştirme çalışmaları yapmak; bilimsel, endüstriyel ve sosyal işbirliğini sağlamak; paydaşlarla sürdürülebilir koordinasyonu geliştirmek ve ilgili faaliyetleri gerçekleştirmek. Yüksekokullar. Milli Saraylar ve Tarihi Yapılar Meslek Yüksek Okulu. Milli Saraylar ve Tarihi Yapılar Meslek Yüksek Okulu'nun kurulmasına ilişkin protokol, Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç ve YTÜ Rektörü Prof. Dr. Durul Ören tarafından imzalanmıştır. Yıldız Kampüsünde yer almaktaydı. Bu meslek yüksekokulu kapanmıştır. Yabancı Diller Yüksekokulu. Yabancı Diller Yüksek Okulu, Temel İngilizce ve Modern Diller olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Temel İngilizce Bölümü'nde yeterlik sınavında başarılı olamayan öğrencilere İngilizce Hazırlık öğretimi verilir. İleri düzeyde İngilizce dersleri ile diğer yabancı dillerin dersleri Modern Diller Bölümü tarafından verilmektedir. Yabancı Diller Yüksekokulu Davutpaşa Kampüsü'nde yer almaktadır. Yıldız Teknik Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu. Meslek yüksek okulu bu kampüste yer almaktadır. Gaziosmanpaşa'dadır. Bu meslek yüksekokulu kapanmıştır. Yerleşkeler. Üniversitenin lisans ve lisansüstü eğitim programları Yıldız ve Davutpaşa kampüslerinde yürütülmektedir. İkitelli'de Teknopark yerleşkesine sahip olan Yıldız Teknik Üniversitesi'nin Rumeli Hisarı'nda ve Ankara'da sosyal tesisleri bulunmaktadır. Üniversite personelinin ikamet ettiği lojmanlar ise Davutpaşa Kampüsü içinde yer almaktadır. Yıldız Kampüsü Üniversitenin Yıldız Kampüsünde; Makine Fakültesi, Mimarlık Fakültesi ve Gemi İnşa ve Denizcilik Fakültesi bulunmaktadır. Bu fakülteye bağlı lisans dersleri ve Sosyal Bilimler Enstitüsüne bağlı bazı programlar bu kampüste verilmektedir. Yıldız Kampüsü, okulun en eski yerleşkelerindendir. 1859 yılında açılan ve günümüzdeki adıyla Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi olan "Mekteb-i Fünun-u Mülkiye"ye bir süre ev sahipliği yapmıştır. Davutpaşa Kampüsü Üniversitenin Davutpaşa Kampüsünde; Eğitim Fakültesi, Elektrik-Elektronik Fakültesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya-Metalurji Fakültesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Yabancı Diller Yüksekokulu ve İnşaat Fakültesi bulunmaktadır. Bu fakültelerin lisans dersleri ve hazırlık eğitimleri bu kampüste verilmektedir. Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Fen Bilimleri Enstitüsüne bağlı programlar burada verilmektedir. Maslak Yerleşkesi Üniversitenin Maslak Kampüsü, 1999 Gölcük Depreminde aldığı hasardan sonra yıkılmıştır. Maslak Kampüsünün arazisi, Yıldız Teknik Üniversitesinin tapulu mülküdür. Arazi şu an atıl durumdadır. Acıbadem Yerleşkesi Üniversitenin Acıbadem Kampüsünde daha önceden okulun lojmanları bulunmaktaydı. Marmara Üniversitesinin binalarının yetersiz olmasından dolayı Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından kullanılmakatdır. Rumeli Hisarı Arazisi Üniversitenin Rumeli Hisarında bulunan kampüsü Yıldız Teknik Üniversitesi Vakfı tarafından işletmeye kiralanmıştır. Bu kampüste Yıldız Teknik Üniversitesi Hisarüstü Sosyal Tesisleri bulunmakatdır. Hisar Tesisleri YTÜ öğrenciler ve personeline %20 indirimlidir. Bebek Arazisi Üniversitenin Bebek'te bulunan kampüsünde rektörlüğe ait bir konak bulunmaktadır. Burası misafirhane olarak kullanılmaktadır. Dış ilişkiler. Kafkasya Üniversiteler Birliği'nin üyesidir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21678", "len_data": 13952, "topic": "EDUCATION_ACADEMIA", "quality_score": 3.46 }
Ege, aşağıdaki anlamlara gelebilir:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21679", "len_data": 35, "topic": "PSYCHOLOGY_PERSONAL_DEVELOPMENT", "quality_score": 2.2 }
Sahîh-i Buhârî () ya da asıl adıyla el-Câmiu's-Sahîh (), Buhârî'nin hadis derlemesi. Bu kitabın dünya kütüphanelerinde tespit edilebilen eksiksiz en eski tarihli yazma nüshası Ebû Zer rivayetinin “Bâcî – Sadefî” tarikiyle günümüze ulaşan Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Murad Molla, nr. 577) kayıtlı bulunan H. 550 (M.S. 1155) tarihli yazma nüshadır. El-Câmiu's-Sahîh'i Buhârî'den doksan bin kişinin dinlediği rivayet edilmiştir. Fakat sonraki nesillere rivayet edenlerin sayısı oldukça azalmış olup, sadece Firebrî (ö. 320/932) ve Nesefî (ö. 295/908) nüshaları intikal etmiştir. Firebrî rivâyeti, VI. asırdan itibaren Sahîh-i Buhârî'nin sonraki nesillere intikalinin yegâne rivâyeti olma imtiyazını kazanmıştır. Bu asra kadar Buhârî'nin eseri üzerine yapılan bazı çalışmalarda Nesefî rivâyeti kullanılmışsa da, Firebrî nüshası bu nüshayı unutturmuştur, Nesefî, Sahîh'in sonlarına doğru küçük bir kısmını, doğrudan doğruya Buhârî'den dinlemek imkanını bulamamış, ondan icâzet yoluyla almıştır. Kitapların semâ ve kırâ'at yoluyla nakledilmesine büyük önem verildiği bir dönemde, tam bir semâ yoluyla gelmiş olan Firebrî nüshası tercih edilmiştir. Dokuzuncu asır ricâlinden Ebü'l Abbâs Zeynü'd-Dîn Ahmed bin Abdi'l-Lâtif eş-Şercî ez-Zebîdî'de Sahih-i Buhârî'yi "Et-Tecrîdü's-sarîh li-ahâdîsi'l-câmii's-sahîh" unvanıyla ihtisara himmet etmiştir ki hüsn-i tertîb ve tensîki itibarıyla pek ziyade şöhret bulmuştur. Diyanet İşleri, Riyaset-i Zebîdî'nin bu muhtasarını Türkçeye tercüme ettirdi. Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi ismiyle 13 cilt olarak yayınladı. Ehl-i Sünnet tarafından en güvenilir hadis kitabı olarak kabul edilir. İmam Buhârî, bu kitabı için "Sahih olandan başkasını yazmadım. Kitap uzamasın diye terk edip yazmadığım Sahîh'ler de yazdıklarımdan çoktur" dediği gibi "Bunların altı yüz bin hadîs içinden tahrîc ve intihâb eyledim. Ve tasnifini on altı senede ikmâl edebildim. Onu kendim ile Allah arasında huccet ittihaz ederim" demiştir. Buhârî'nin bidat ehli addedilen Haricilere ve Mürcieye mensup kişilerden de hadis rivayeti aldığı belirtilmektedir. Sahih-i Buhârî'de yer alan 160 rivayetin senedinde kopukluk bulunduğu ifade edilmektedir. Eleştiriler. Sahih-i Buhârî'ye yönelik eleştiriler diğer eleştirilerin yanı sıra ayrıca Kur'an'ın (yedi harf) konusunda Sahih-i Buhârî'deki bariz çelişkilere de yöneltilmiştir. Bazı rivayetler Kur'an'ın yalnızca Muhammed'in kabilesi Kureyş'in lehçesiyle vahyedildiğini belirtirken, diğerleri yedi ahruf üzere vahyedildiğini ifade eder. Buhârî'de savunulan Hacamat gibi bazı Tıbb-ı nebevî uygulamaları ve tedavilerin bilimsel olmadıkları kaydedilmiştir. Sünni alim İbn Hacer el-Askalanî, aykırı arkeolojik kanıtlara dayanarak, Adem'in boyunun 60 arşın olduğunu ve o zamandan beri insan boyunun sürekli azaldığını iddia eden hadisi eleştirmiştir. Lamia Shehadeh, 2003 tarihli "The Idea of Women in Fundamentalist Islam" kitabında, kadınların liderliği hakkındaki bir "ahad" hadisi eleştirmek için toplumsal cinsiyet teorisini kullanmıştır. Ebu Hureyre tarafından rivayet edilen başka bir hadis, Fatma Mernissi tarafından bağlamından kopuk ve Sahih'te daha fazla açıklama yapılmadan rivayet edildiği gerekçesiyle eleştirilmiştir. Bu konudaki açıklama, Zerkeşî'nin (1344–1392) hadis koleksiyonunda yer alan ve Aişe tarafından rivayet edilen bir hadiste verilmektedir. Charles Kurzman'a göre, bu durum Buhârî'deki diğer rivayetlerin de eksik bildirilip bildirilmediği veya uygun bağlamdan yoksun olup olmadığı sorusunu gündeme getirmektedir. 2017 yılında, Kur'ancı bir yazar olan Rachid Aylal, Sahih'i eleştiren "Sahih Al-Bukhari: The End of a Legend" başlıklı bir kitap yayınladı. Kitap, İslamcıların baskısı nedeniyle manevi güvenliği bozduğu gerekçesiyle Fas'ta yasaklandı. 29 Ağustos 2022'de, Rusya Federasyonu Adalet Bakanlığı, Tataristan Yüksek Mahkemesi'nin, Laishevo Bölge Mahkemesi'nin Sahih'i aşırılıkçı olarak tanıyan kararını 5 Temmuz 2022 tarihli temyiz kararıyla onamasının ardından, Sahih-i Buhârî'yi (Sure, ayet ve Kur'an'dan alıntılar içeren kısımlar hariç) Federal Aşırılıkçı Materyaller Listesine dahil etmiştir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21690", "len_data": 4105, "topic": "RELIGION", "quality_score": 3.71 }
Zekât (الزكاة al-zzaka), İslâm'ın beş şartından biridir. Terim olarak şeriatta "asli ihtiyaçlar" dışında nisab miktarı mala sahip olan ve bu sebeple zengin sayılan Müslüman'ın, bu zenginliği üzerinden bir tam yıl geçtiğinde dinî yükümlülük gereği zekât olarak vermesi gereken miktarın adıdır. İslâm öncesi Arap yarımadasında bulunan kabileler arası ticaret ilişkilerinde vergilendirme uygulanırdı. İslâm Peygamberi, İslâm öncesi dönemin bazı uygulamalarını kaldırmış, değiştirmiş ya da aynen tutmuştur. Mekke Dönemi mali yükümlülüklerden gelen vergiyi toplumsal bir uygulamadan çıkarmış, dinî bir yükümlülük hâline getirmiş ve insanların daha fazla sorumluluk hissetmesine yol açmıştır. Bu bağlamda zekât, İslâm Devleti'ne ödenen bir vergidir. Zekâtın bir vergi olmadığına dair iddialar da bulunmaktadır. Etimoloji. Kelime olarak temizlik, artmak, bereketli olmak, iyi ve düzgün olmak anlamına gelir. Veren kimseyi cimrilikten, kirlerinden ve günahlardan temizlediği ve malında berekete vesile olduğu inancıyla kelime manası ile dinî manası arasında bir bağ kurulur. Dinî terminolojide mecburi olmayan, belirli şartlarla kısıtlanmayan bağışlar için sadaka kelimesi kullanılır. Tevbe Suresi 60. ayetinde ise bu anlayışın tersine olarak zekât kavramı yerine "sadakalar" kelimesi kullanılmıştır. Şeriat ve fıkıhta yeri. Zekâtın hicretin ikinci yılında Ramazan orucundan sonra farz kılındığı bilinmektedir. Kur'an'da zekâttan Ahzâb Sûresi 33, Âraf 156, Bakara 43, 83, 110, 177, 277; Beyyine 5, Enbiyâ 73, Fussılet 7, Hac 41, 78, Lokman 4, Mâide 12, 55, Meryem 31, 55; Mücadele 13, Mü'minûn 4, Müzzemmil 20, Neml 3, Nisâ 77, 162, Nûr 37, 56, Rûm 39, Tevbe 5, 11, 18, 60 ve 71. ayetlerinde bahsedilir. Bakara Suresi: 277) Bu ayette beraber anılan namaz ve zekât, Kur'an'da aynı ifade ile birçok yerde daha tekrarlanır. Zekât vermeyenlerle savaşılması. Ebubekir, zekât vermeyenlerle savaşmıştır. (Ridde savaşları) Bu uygulama fıkıhta yeni hükümlerin konmasına da kaynaklık etmiştir. Mâverdî görünür malların zekâtını ödemekten kaçınanlarla devlet başkanının savaşabileceğini, Ebu Hanife ise zekâtını kendisi verip devlete ödemeyenlerle savaşılamayacağı görüşünü benimsemiştir. Zekât vermediği için savaş veya cezalandırma amacıyla öldürülen kişiler hakkında nasıl işlemler yapılması gerektiği fıkıh ve akaid mezheplerinde tartışılmıştır. Namaz, oruç veya zekât gibi dinî emirlerin terki durumunda şeriata göre uygulanan ceza işlemleri ve kişinin öldürülmesi sonrasında bu kişileri mürted kabul eden selefî mezheplere göre cenaze namazları kılınmaz, Müslüman mezarlığına gömülmez ve malları devlet hazinesine kalır. Bu kişileri mürted kabul etmeyen daha ılımlı mezheplere göre ise bunlara cenaze namazı kılınır ve Müslüman mezarlığına gömülürler. Asli ihtiyaçlar (havaic-i asliye), nisap. Fıkıhta kişinin zengin sayılması için ev, bina, elbise, ev eşyaları, bir yıllık yiyecekleri gibi asli ihtiyaçları dışında sahip olması gereken 80 g altın veya eş değer mal miktarına nisap denir. Asli ihtiyaçlar kişinin yaşadığı zaman, mekân, sosyal çevre ve anlayışa göre değişkenlik gösterir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21694", "len_data": 3074, "topic": "RELIGION", "quality_score": 3.64 }
The Velvet Underground (The Velvets olarak da bilinir) 1965'te Amerika'da kurulan rock grubu. Lou Reed grubun en öne çıkan elemanıdır. Gerçek anlamda 5 yıllık birliktelik sürecinde ticari olarak çok başarılı olamasa da, The Velvet Underground zamanın en önemli gruplarından biri olarak kabul edilir. The Velvetsin daha sonra ortaya çıkacak müzik türlerinin öncülüğünü yapması, şarkı sözleri ve Lou Reed'in vokali grubu müzik tarihindeki yerine koyar. Başlangıç. Türkçede Kadife Yeraltı anlamına gelen grubun adı The Velvet Underground Michael Leigh'in sadomazoşizm hakkında yazdığı bir kitabın adından geliyor. Lou Reed 1965 yılında öğrenim görmek için New York'ta bulunan Galli John Cale'le tanışır. Reed psikiyatrik tedavi görmüş biri, John da temiz kalpli öğrenci olmasına rağmen çabuk anlaşırlar. Grup kurmaya karar verirler, başlangıçta değişik isimler (The Warlocks, The Falling Spikes) alsalar da sonradan The Velvet Underground'da karar kılarlar. Lou'nun arkadaşı Sterling Morrison ve Cale'in arkadaşı Angus Maclisa'nın katılmasıyla birlikte grup yavaş yavaş partilerde insanları coşturmaya başlar. Grup sahne alması için verilen ilk parayı kabul ettiğinde, Maclisa gruptan ayrılır. Sanat için grupta bulunduğunu, parayı kabul etmeyeceğini söyler. Daha sonra 21 yaşında bir kız olan Maureen Tucker 1965 yılında gruba dahil olur. Artık grup kendini bulmuştur. Andy Warhol. Grubun henüz ortada hiçbir albümü yoktur. Buna rağmen şöhretleri günden güne artmaktadır. Andy Warhol da grubu çıktıkları mekanda izlemeye gider. Beğenir, grubun menajeri olur. Eski manken, ince bir Alman ve şarkıcı olmak isteyen Nico'yu katar onların yanına. Warhol'un itibarı sayesinde MGM'e bağlı Verve Records'dan albüm çıkar. Nico gruba çok iyi oturmuştur, fakat Lou Reed'in egosu ve kıskançlığı henüz hesaba katılmamıştır. Albümler. The Velvet Underground and Nico (1967). The Velvet Underground and Nico, 1967 yılında MGM'den çıkmıştır. Bu albümün bir ya da iki gün içinde kaydedildiği söylenir. Albümün kapağı Andy Warhol'un tasarladığı bir muz resmi. Albümün ilk basımlarında çıkartma olan muz resminin üstünde "Peel Slowly and See" (Yavaşça Soy ve Gör) yazıyordu. Çıkartmayı çıkarınca altından pembe renkli bir muz çıkıyordu. "Peel Slowly and See" isimli çalışma, 1995'te çıkan 1965-70 arası kayıtları kapsayan 5 CDlik derlemenin de adı olmuştur. Albüm belki birkaç bin satmıştır fakat "bu albümü dinleyen insanların her biri hemen grup kurma isteğiyle tutuşmuştur", Brian Eno tarafından daha sonra söylenen bu söz ilk albümü genel olarak özetler. Başka grupların yorumları. The Velvet Underground'un birçok parçası çeşitli gruplar tarafından yorumlanmıştır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21698", "len_data": 2648, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.24 }
Marshall Bruce Mathers III (d. 17 Ekim 1972), profesyonel olarak Eminem olarak bilinen Amerikalı rapçi ve müzik yapımcısıdır. Orta Amerika'da hip hop'u popülerleştirmesiyle tanınır ve tüm zamanların en büyük rapçilerinden biri olarak kabul edilir. Onun küresel başarısı ve beğeni toplayan eserlerinin, popüler müzikte beyaz rapçilerin kabul edilmesinin önündeki ırksal engelleri yıktığı kabul ediliyor. 1990'ların sonu ve 2000'lerin başındaki aşırı çalışmalarının çoğu onu tartışmalı bir figür haline getirirken, Amerikan alt sınıfının popüler endişesinin bir temsili haline geldi ve çeşitli türlerde çalışan birçok sanatçı tarafından ve onlar üzerinde bir etki olarak gösterildi. Amerikalı rap müzik sanatçısı Eminem'in ilk stüdyo albümü "Infinite"'dir. Bağımsız plak şirketi Web Entertainment tarafından 1996'da çıkartılmıştır. 1999 yılında çıkardığı ilk ciddi albümü "The Slim Shady LP" ile şöhrete ulaştı ve bu albümle "En İyi Rap Albümü" dalında Grammy Ödülü kazandı. Bir sonraki albümü "The Marshall Mathers LP", en hızlı satan rap albümü olarak tarihe geçti. Bu albümle yakaladığı başarıyla kendi plak şirketi Shady Records'u kuran Eminem, arkadaşlarıyla birlikte planladığı hiphop grubu projesi D12'i de hayata geçirme fırsatı buldu. "The Marshall Mathers LP" ve üçüncü albümü "The Eminem Show" ile de Grammy ödüllerini başkasına kaptırmayan Eminem, müzik endüstrisindeki ilk işi olan ve kendisinin kurgusallaştırılmış bir versiyonunu oynadığı "8 Mil" filmindeki "Lose Yourself" şarkısıyla En İyi Özgün Şarkı dalında Akademi Ödülü'ne layık görüldü. Tüm zamanların en iyi rapçilerinden biri olarak kabul edilen Eminem, 2004'te çıkardığı "Encore" albümünden sonra bir duraksama dönemine girdi. Ancak daha sonra çalışmalarına devam eden sanatçı, 19 Mayıs 2009'da, 2004'ten beri ilk albümü olan "Relapse"yi çıkarttı. 2010 yılında Eminem yedinci stüdyo albümü "Recovery"yi çıkarttı. Albüm, sanatçının ABD'de bir numara olan arka arkaya altıncı albümü oldu ve uluslararası piyasada da başarılı olarak birçok ülkede bir numaraya oturdu. ABD'de Billboard 200 listelerinde 7 hafta boyunca bir numarada kaldı. Sekizinci albümü "The Marshall Mathers LP 2", Kasım 2013'te piyasaya çıktı. Ardından 2017'de "Revival" ve 2018'de "Kamikaze" albümlerini çıkaran Eminem 2020 yılında "Music to Be Murdered By" albümüyle 2 yıl sonra yeniden piyasaya döndü Nielsen SoundScan'e göre Eminem 2000'li yılların en çok satan sanatçısıdır ve 100 milyonun üzerinde albüm satmıştır. Bu rakamla gelmiş geçmiş en çok satanlar arasına da girmektedir. Eminem, "Rolling Stone" dergisinin Tüm Zamanların En Büyük 100 Sanatçısı listesinde 82 numarada yer aldı. Ayrıca "Vibe" dergisi tarafından 2008 yılında gelmiş geçmiş en iyi rapçi ilan edildi. Şu ana kadar D12 ile birlikte çıkardığı albümler de dahil olmak üzere toplam 10 albümü (8 solo, 2 D12 ile) "Billboard" Top 200 listesinde 1. sıraya ulaştı. Ayrıca tüm dünyada 13 teklisi listelerde 1 numara oldu. Aralık 2009'da "Billboard" dergisi tarafından son on yılın sanatçısı ilan edildi. "The Eminem Show", "The Marshall Mathers LP" ve "Encore" albümlerinin yine Billboard tarafından son on yılın sırasıyla 3. 7. ve 40. en çok satan albümleri olduğu açıklandı. Billboard'a göre, Eminem'in iki albümü 2000'lerin en çok satan 5 albümü arasında yer alıyor. Eminem, Birleşik Krallık'ta da 12.5 milyon albüm sattı. Kişisel hayatı. Aile hayatı. Marshall Mathers bir rap müzik sanatçısı olarak aile hayatıyla fazlasıyla gündeme gelmiştir. Kimberley Anne Scott, Mathers'ın iki kez evlenip boşandığı eski karısıdır. Çift, lisede tanışmış ve ilişkileri 1989 yılında başlamıştır. İlk evliliklerini 1999'da yapan çift, iki yıl sonra 2001'de boşanmıştır. 2000 yılında, Scott intihar teşebbüsünde bulunmuş ve "Kim" adlı şarkıdaki kendisini karalamaya yönelik sözlerden dolayı Eminem'e dava açmıştır. 2006'da tekrar evlenen çiftin bu seferki evliliği üç aydan daha kısa sürmüştür. Kızları Hailie Jade Scott'un velayetini paylaşmayı kabul ederek yeniden boşanmışlardır. Eminem, birçok şarkısında kızı Hailie Jade’e olan sevgisini dile getirmiştir. Bunlar arasında özellikle"'97 Bonnie & Clyde", "Hailie's Song", "My Dad's Gone Crazy", "Mockingbird", "Forgot About Dre", "Cleanin' Out My Closet", "When I'm Gone" ve "Beautiful", "Somebody Save Me","When I’m Gone","Deja Vu","Going Through Changes","Temporary"adlı şarkılar gösterilebilir. Mathers ayrıca Kimberley Scott'un kız kardeşinin kızı Alaina'yı ve eşinin kızı Whitney'i de evlat edinmiştir. 2025 yılında Eminem’in kızı Hailie Jade Scott, ilk çocuğu Elliot Marshall McClintock’u dünyaya getirdi. Bebeğin 14 Mart 2025’te doğduğu bilinmektedir. Böylece Eminem ilk kez büyükbaba oldu. Hukuki sıkıntılar. 1999'da annesi "The Slim Shady LP" albümündeki kendini kötüleyen sözlerden ötürü Mathers'a 10 milyon dolarlık bir dava açtı. Ancak sadece 1,600$ alabildi. Mathers 3 Haziran 2000 tarihinde bir mekanda girdiği münakaşada silah çektiği için (silah boştu) Douglas Dail'le birlikte tutuklandı. Bir sonraki gün, söylentilere göre, eşi Kim'i bir gece kulübünün park yerinde John Guerrera adlı bir korumayı öperken gördü ve ona saldırdı. İki olay için de toplam 2 yıl göz hapsine mahkûm edildi. Mathers, 2001 yazında bir kez daha silah kullanımı yüzünden tutuklandı ve göz hapsine alındı. Ceza olarak 2,000$'ın yanı sıra saatlerce kamu hizmeti de yapmak zorunda kaldı. Hap bağımlılığı. En yakın arkadaşı Proof, 2002 yılında Eminem'in hap ve alkol bağımlılığından kurtulduğunu söylemişti. Ancak daha sonra uyku problemleri yüzünden Zolpidem adlı bir uyku hapı kullanmaya başladı. Bu hapların da bağımlılık yapmasıyla 2005 yazındaki Anger Management Tour'un Avrupa ayağını iptal etmek zorunda kalan Eminem rehabilitasyona girdi. 2009 yılında yaptığı bir röportajda ilaç bağımlılığının had safhaya ulaştığı sıralarda intihar etmeyi bile düşündüğünü itiraf etti. Tamamen düzeldiğini söyleyen Eminem sözlerine şöyle devam etti: "benim ilacım rap... Beni iyi hissettirmesi için başka şeylere başvurmak zorundaydım. Şimdi rap beni uçuruyor." Mariah Carey olayı. Eminem pop müzik sanatçısı Mariah Carey ile ilişkisi olduğuna dair birçok şarkı yazdı, ancak Carey bu iddiayı reddetti. Carey'e göre beraber takıldılar ancak cinsel veya duygusal anlamda bir yakınlaşmaları olmadı. Eminem bu ilişkiye değindiği "Superman", "Jimmy Crack Corn", "Bagpipes From Baghdad" ve "The Warning" şarkılarına karşılık Carey 2003'teki "Charmbracelet" albümünde "Clown" adlı şarkıyı ve 2009'da olan "Obsessed" şarkısını çıkardı. Relapse albümündeki "Bagpipes From Baghdad" şarkısı belki de Eminem'in olaya dair en bilinen şarkısıdır. Şarkıda Eminem Carey ile eşi Nick Cannon'ın ilişkisini kötülemektedir. Cannon buna karşılık Eminem'in kariyerinin “ırkçı yobazlığa” dayandığını iddia etti ve ondan intikamını alacağını söyledi. Eminem daha sonra ikilinin şarkıyı yanlış yorumladığını, aslında ikisi içinde en iyi dileklerini sunduğunu açıkladı. Ayrıca Cannon da Eminem'e karşı bir garezinin olmadığını sadece şarkı hakkındaki hislerini belirtmek istediğini açıkladı. Carey'in 2009 yılında yayımladığı "Obsessed" adlı şarkıda Carey ile ilişkisi olduğunu iddia eden takıntılı bir adamdan bahsediyordu. Cannon göre şarkı Eminem'e yönelik değildi. Ancak Eminem 2009'un Haziran ayında "The Warning" adlı bir şarkıyla Carey'e cevap verdi. Şarkıda Eminem ile Carey beraberken, Carey'in Eminem'e gönderdiği sesli iletiler yer alıyordu. Eminem şarkıda ayrıca Carey ile ilişkilerine dair başka kanıtlarının da olduğunu ima ediyordu, ancak ne Carey ne de Cannon buna cevap vermediler. Müzik kariyeri. Gençlik dönemi ve ilk çalışmaları. Marshall Bruce Mathers III, Deborah Mathers-Briggs ve Marshall Bruce Mathers Jr.'ın oğulları olarak St. Joseph, Missouri'de dünyaya geldi. Doğumundan kısa bir süre sonra babası ailesini terk etti. Yirmisine gelene kadar annesiyle birlikte göçebe hayatı yaşadı. Bir genç olarak on dört yaşında "M&M" takma adıyla amatör anlamda rap yapmaya başladı. 1995 yılında ilk teklisini çıkardığında Soul Intent adlı hiphop grubuna katıldı. Warren'daki Lincoln Lisesi'nin bir öğrencisi olmasına rağmen, sık sık şehrin öbür tarafındaki Osborn Lisesi'nde freestyle rap kapışmalarına katılırdı. Bu şekilde gün geçtikçe yeraltı hiphop kitlesi tarafından onay gördü. 9. sınıfta ikinci kez kalınca 17 yaşında okulu bıraktı. Mathers 1992'ye kadar, Jeff ve Mark Bass kardeşlerin yönetimindeki FBT Productions bünyesinde müzik hayatını sürdürdü. Bu arada bir restoranda asgari ücretle aşçılık ve bulaşıkçılık da yapıyordu. 1996'da, Bass Brothers'a ait Bassment adındaki bir stüdyoda ilk albümü "Infinite" 'i kaydetti ve bağımsız plak şirketi Web Entertainment altında piyasaya çıkarttı. Eminem daha sonra bu albümü şöyle yorumladı: "Açıkçası, o zamanlar gençtim ve başka rapçilerden etkiledim. Nas ve AZ'yi taklit ettiğim yönünde birçok eleştiri aldım. "Infinite", tarzını ve nasıl bir ses istediğini bulmaya çalışan bendim. O büyüyen bir evreydi. "Infinite" sadece bir egzersizmiş gibi hissettim." Albümdeki konular arasında Eminem'in yeni doğan kızı Hailie Jade Scott'u sınırlı parayla büyütmek için verdiği çabalar da vardı. Kariyerinin başlarında Eminem, kendi gibi Detroit'ten olan rapçi Royce da 5'9" ile Bad Meets Evil adında bir grup kurdu. "The Slim Shady EP" 'nin çıkışıyla, Mathers bir yeraltı rapçisi olan Cage'in tarzını ve fikirlerini çalmakla suçlandı. EP'nin düzenlemeleri sürerken, Mathers Insane Clown Posse üyesi Joseph Bruce ile görüştü ve ona bir broşür verdi. Broşürde EP'nin çıkış partisine Insane Clown Posse'un da katılacağı yazıyordu. ancak Bruce katılmayı reddetti, çünkü Mathers grubun ismini bu şekilde kullanmak için önceden izin almamıştı. Bu tepkiyi kişisel bir tepki olarak kabul eden Eminem, sonradan radyo röportajlarında gruba saldırılarda bulundu. Insane Clown Posse ve Eminem arasındaki sataşmalar daha sonra da devam etti. Eminem 1997 yılında Rap Olimpiyatları'nda 2. oldu. Bunun üzerine Interscope Records'un CEO'su Jimmy Iovine Eminem'den demo kaydı istedi. Lovine demo kaydını Aftermath Entertainment'ın kurucusu yapımcı Dr.Dre'ye verdi ve Dre Eminem'i yanına aldı. Daha sonra ikili, Eminem'in büyük bir şirketten çıkacak ilk albümü "The Slim Shady LP" için çalışmalara başladılar. Bu arada Eminem Kid Rock'ın "Devil Without a Cause" albümünde düet yaptı. Mart 1998'de hiphop dergisi "The Source", yeni yetenekleri tanıttığı "Unsigned Hype" sütununda Eminem'i yazdı. 1999: "The Slim Shady LP". Billboard dergisine göre hayatının bu noktasında Eminem mutsuz hayatından kurtulmak için tek çıkar yolun müzik olduğunu fark etti. 1999 yılında, büyük ölçüde Dr.Dre'nin yapımcılığını üstlendiği "The Slim Shady LP" albümünü çıkarttı. Albüm, yine aynı "Billboard" makalesine göre, "sert" ve "önceden yazdığı sözlerin ışık yılı ötesindeydi." 1999'un en popüler albümlerinden olan The Slim Shady LP, yıl sonunda 3x platinum oldu. Albümdeki şarkıların sözleri tartışmalara yol açtı. "'97 Bonnie and Clyde" adlı şarkıda Eminem, küçük kızıyla çıktığı bir yolculukta eşinin cesedinden kurtulmaya çalıştığını anlatıyordu. Diğer bir şarkı, "Guilty Conscience" ise, Eminem'in bir adamı, eşini ve eşinin aşığını öldürmesi için kışkırtmasıyla bitiyordu. "Guilty Conscience", aynı zamanda Dre ve Eminem arasındaki güçlü dostluk ve müziksel bağa bir işarettir. Bu ikili daha sonra Dre'nin "2001" albümünden "Forgot About Dre" ve "What's the Difference", "The Marshall Mathers LP" 'den "Bitch Please II", "The Eminem Show" 'dan "Say What You Say", "Encore" 'dan "Encore/Curtains Down" ve "Relapse" 'ten "Old Time's Sake" adlı şarkılarda düet yaptılar. Böylece Dr. Dre, Eminem'in Aftermath altında çıkardığı albümlerin her birinde en az bir düet yapmış oldu. 2000–2001: "The Marshall Mathers LP". "The Marshall Mathers LP" Mayıs 2000'de çıktı. İlk haftasında 1.76 milyon satarak Snoop Dogg'un "Doggystyle" albümünün en hızlı satan hiphop albümü ve Britney Spears'ın "...Baby One More Time" albümünün en hızlı satan solo albüm rekorlarını kırdı. Albümün ilk teklisi "The Real Slim Shady" başarılı oldu ancak bazı ünlüleri aşağılayıcı sözler içerdiği için tartışmalara yol açtı. Şarkının bir bölümünde Eminem, Christina Aguilera'nın Fred Durst ve Carson Daly'ye oral seks yaptığını söylüyordu. İkinci tekli "The Way I Am"de ise bağlı olduğu plak şirketinin daha çok albüm satması için yaptığı baskıları anlattı. Üçüncü tekli "Stan" 'de nakarat olarak Dido'un Thank You şarkısının nakaratını kullanan Eminem, çıldırmış bir hayranın "97 Bonnie & Clyde" 'daki gibi kendini ve hamile kız arkadaşını öldürmesini anlattı ve bu kadar meşhur olmanın getirdiği zorluklardan bahsetti. "Q" dergisi "Stan"i tüm zamanların üçüncü en iyi rap şarkısı olarak gösterdi, ve aynı şarkı Top40-Charts.com'un listesinde de onuncu oldu. Ayrıca "Rolling Stone" dergisi de "Tüm Zamanların En İyi 500 Şarkısı" listesinde şarkıya 290. sırada yer verdi. Temmuz 2000'de, Eminem "The Source" dergisine kapak olan ilk beyaz insan oldu. 2001'de çıktığı turlar arasında Dr. Dre, Snoop Dogg, Xzibit ve Ice Cube'la birlikte çıktığı Up In Smoke Tour ve Limp Bizkit'le çıktığı Family Values Tour bulunmaktadır. 2002–2003: "The Eminem Show". Eminem'in üçüncü büyük albümü "The Eminem Show", 2002 yazında piyasaya çıktı ve daha ilk haftadan 1 milyon kopya sattı. Albümün çıkış şarkısı "Without Me", "The Real Slim Shady" 'nin açık bir devamıydı. Şarkıda Eminem'in boybandler, Limp Bizkit, Moby ve eski ABD second lady'si Lynne Cheney hakkında küçük düşürücü yorumları vardı. Albüm, Eminem'in şöhrete ulaşmasının etkilerini, kızıyla ve eşiyle olan ilişkilerini, hiphop kitlesindeki statüsünü yansıtıyordu. Allmusic yazarı Stephen Thomas Erlewine'e göre çoğu şarkıda açık öfke öğeleri olmasına rağmen, bu albüm "The Marshall Mathers LP" kadar tahrik edici değildi. Ancak "The Marshall Mathers LP" 'yi şarkılardaki mizojinik sözlerden dolayı eleştiren Amerikan Medya Araştırma Merkezi'nin kurucusu L. Brent Bozell III, "The Eminem Show" 'u da müstehcen sözlerinden dolayı eleştirdi ve albümde çok sık geçen motherfucker kelimesinin sansürlenmesinden dolayı Eminem'e "Eminef" adını taktı. 2004: "Encore". 8 Aralık 2003'te USSS, Eminem'in Amerika Birleşik Devletleri başkanını tehdit ettiğine dair soruşturma başlattığını açıkladı. Soruşturmaya neden olan şey, "We As American" şarkısındaki "Fuck money / I don't rap for dead presidents / I'd rather see the president dead / It's never been said, but I set precedents..." sözleriydi. Muhtemelen Encore albümü için yapılan şarkı, albüme konulmadı ancak daha sonra çıkan bonus CD'ye konuldu. 2004 yılında Eminem'in dördüncü büyük albümü Encore çıktı. Bu albüm de yeni bir hit oldu ve çıkış şarkısı Just Lose It, özellikle Michael Jackson'ı alaya alan sözleri ile dikkat çekti. Şarkının klibinde Eminem, Jackson'ın çocuk tacizi davasıyla, estetik ameliyatlarıyla ve 1984 yılındaki Pepsi reklamları çekimindeki kaza sonucu saçlarının yanmasıyla dalga geçiyordu. Teklinin çıkışından bir hafta sonra, 12 Ekim 2004'te, bir radyo programına katılan Jackson klipten dolayı hoşnutsuzluğunu dile getirdi. Eminem şarkıda "...and that's not a stab at Michael/That's just a metaphor/I'm just psycho..." (bu Michael'a bir bıçak değil, bu sadece kinaye, ben sadece çatlağım) demesine rağmen, açıkça Jackson'a saldırıyordu. Jackson'ın hayranları ve arkadaşları buna tepkisiz kalmadı. Yapımcı ve söz yazarı Stevie Wonder şarkıyı "düşene bir tekme daha atmak" olarak değerlendirdi. Klipte Eminem ayrıca Pee Wee Herman, MC Hammer ve Blonde-Ambition turundaki Madonna'nın da parodisini yaptı. Jackson'ın protestosuna dönecek olursak, 2003'te "Poodle Hat" albümündeki "Couch Potato" şarkısında Lose Yourself'in parodisini yapan "Weird Al" Yankovic, Chicago Sun-Times'a şunları söyledi: "Geçen yıl Eminem "Lose Yourself" parodim için klip çekmemi engelledi, çünkü imajına ve kariyerine zarar vereceğini düşünüyordu. Şimdi bu durumdaki çelişkisini anlayamıyorum." Black Entertainment Television, Just Lose It'in klibini yayınlamayı kesen ilk kanal oldu. Ancak MTV klibi yayınlamaya devam edeceğini açıkladı. "The Source", CEO'su Raymond "Benzino" Scott vasıtasıyla, sadece videonun kaldırılmasını değil, şarkının da albümden çıkartılmasını ve Eminem'in Michael Jackson'dan özür dilemesini istedi. 2007'de Jackson ve Sony, Famous Music LLC'yi Viacom'dan satın aldı. Bu anlaşma ona Shakira ve Beck de dahil birçok sanatçının olduğu gibi Eminem'in de şarkılarının haklarını verdi. Çıkış parçasının mizahi bir temada olmasına rağmen, "Encore" albümünde ciddi konulu şarkıların payı büyüktü. Örneğin savaş karşıtı şarkı "Mosh" oldukça dikkat çekti. 25 Ekim 2004'te, yani başkanın seçilmesinden bir hafta önce, Eminem Mosh'un klibini internette yayınladı. Şarkıda geçen "fuck Bush" ve "this weapon of mass destruction that we call our president." (... başkanımız dediğimiz bu kitle imha silahı...) sözleriyle, Eminem tam bir anti-Bush propagandası yaptı. Klipte Eminem rapçi Lloyd Banks de dahil olmak üzere Bush yönetiminin kurbanlarından oluşan bir ordu toplayıp Beyaz Saray'a götürüyordu. Ancak içeri girdiklerinde sadece oy vermek için kaydoluyorlardı ı ve video "VOTE Tuesday November 2" (2 Kasım Salı günü oy kullanın) sözleriyle bitiyordu. Bush'un seçimleri kazanmasından sonra vidyonun sonu değiştirildi ve yeni video Eminem'in topladığı ordunun Bush'un zafer konuşmasını basmasıyla bitirildi. 2005–2007: Duraklama. 2005'te, rap dünyasındaki altı yıllık kariyeri ve multi-platinum albümlerinden sonra Eminem'in artık rap kariyerini bitirmeyi düşündüğü söylentileri çıktı. Söylentilere göre Eminem 2005'in sonunda "The Funeral" (Cenaze) adında çift disklik bir albüm çıkartacaktı. Albüm Aftermath Entertainment'tan 6 Aralık 2005'te en iyi şarkılar albümü olarak "" adıyla piyasa çıktı. Albümün çıktığı gün Eminem Detroit merkezli WKQI radyosuna konuştu ve kariyerini noktalayacağı haberlerini yalanladı. Ancak en azından bir süre ara vereceğini ima etti: “Şu an hayatımda kariyerimin nereye gideceğini bilmediğim bir noktadayım... Albüme Curtain Call (alkışlarla son kez tekrar sahneye çıkma) ismini vermemizin nedeni bu, çünkü bu son şey olabilir. Tam olarak bilmiyoruz.” O yıl Eminem, Bernard Goldberg'in "100 People Who Are Screwing Up America" (Amerika'yı berbat eden 100 insan) kitabında 58. sırada yer aldı. Goldberg, Bob Herbert'ın 2001'de "The New York Times" için yazdığı bir makaleden alıntı yaptı. Makalede Herbert şunu söylüyordu. “Eminem'in dünyasında tüm kadınlar kötü ve o kadınlara tecavüz edip öldürmeye hevesli”." Goldberg, "The Slim Shady EP" albümünden "No One's Iller" şarkısını müzikte kadın düşmanlığına bir örnek olarak kullandı. Eminem 2005 yazında, 50 Cent, G-Unit, Lil' Jon, D12, Obie Trice ve The Alchemist'le birlikte, üç yıldır ilk defa konser turunda çıktı: Anger Management 3 Tour. Ağustos ayında uyku haplarına olan bağımlılığından dolayı rehabilitasyona girdiği için turun Avrupa ayağını iptal etti. 2008–2009: "Relapse" ve "Relapse: Refill". Eylül 2007'de bir 50 Cent röportajı sırasında New York radyosu Hot 97'ye bağlanan Eminem, yeni bir albüm çıkarmak konusunda düşündüğünü ve muallakta olduğunu açıkladı. Bağlantıda şunları söyledi: “Sürekli çalışıyorum – Sürekli stüdyodayım. Şimdilik buradaki enerji iyi hissettiriyor. Bir süreliğine stüdyoya dönmek istememiştim... Bazı kişisel şeylerle uğraşıyordum. Bu kişisel şeylerden kurtuluyorum ve bu iyi hissettiriyor. " Eylül 2008'de kendi radyo kanalı Shade 45'ta bir programa katılan Eminem şunları söyledi: “Şu anda kendi materyalime yoğunlaşmış durumdayım, sadece şarkılar dinliyorum ve bir sürü malzeme üretiyorum. Bildiğiniz gibi, ne kadar çok üretirsem o kadar iyi malzeme elde ediyorum.” O günlerde Interscope da sonunda yeni bir Eminem albümünün varlığını onayladı, 2009 baharında hazır olacağını açıkladı. Aralık 2008'de, Eminem albüm hakkında daha ayrıntılı bilgi verdi ve adını "Relapse" olarak açıkladı ve şunları söyledi: "Dre ve ben eski günlerdeki gibi stüdyodayız. Dre Relapse'deki şarkıların ana yapımcılığını üstlenecek. Bu işi eski yollarımızla yapıyoruz." Eminem, 5 Mart 2009'da o yıl iki albüm çıkartacağını söyledi. Relapse'in ilk resmi teklisi We Made You klibiyle birlikte 7 Nisan'da çıktı. Albüm ise 19 Mayıs'ta yayımlandı. Relapse albümü, Eminem'in önceki albümleri kadar satmadı ancak yine de ticari bir başarıydı. Ayrıca eleştirmenler tarafından da olumlu yorumlar aldı ve Eminem'in hiphop dünyasındaki varlığını yeniden pekiştirdi. Albüm 2009'un en iyi albümlerindendi ve dünya çapında beş milyon kopyadan fazla sattı. Eminem 30 Ekim'de, New Orleans'ta bir assolist olarak 2009 yılındaki ilk tam performansını sergiledi. Konserin bir kısmında D12 de yer alırken, Eminem hem eski hitlerini hem de yeni şarkılarını seslendirdi. 19 Kasım'da Eminem web sitesinden "Relapse: Refill"i 21 Aralık'ta çıkartacağını duyurdu. Bu, Relapse albümünün 7 yeni şarkı dahil edilmiş haliydi. Eminem müstakbel albümünü şöyle tanımladı: 2010–2011: "Recovery" ve Bad Meets Evil. 13 Nisan 2010'da, Eminem twitter'a Relapse 2 diye bir şeyin olmayacağını yazdı. Bunu okuyanlar da yeni bir albüm yayınlamayacağı anlamını çıkardılar. Ancak Eminem sadece albümün isminin Relapse 2 olmayacağını kastediyordu. Eminem isim değişikliğini şöyle açıkladı: “Relapse 2’yi geçen sene çıkartmayı planlıyordum. Ancak kayıt yapmaya ve yeni yeni yapımcılarla çalışmaya devam ettikçe Relapse’e bir devam albümü yapma fikri daha az mantıklı gelmeye başladı. Bu yüzden tamamen yeni bir albüm yapmaya karar verdim. Recovery’nin müziği Relapse’den tamamen farklı ve bence kendi ismini hak ediyor.” Eminem'in yedinci stüdyo albümü olan Recovery 21 Haziran'da yayımlandı. ABD'de çıkışının ilk haftasında 741,000 satan Recovery, Billboard 200 listesinde ilk sıraya oturdu. Albümün ilk teklisi "Not Afraid" 29 Nisan'da çıktı ve "Billboard" Hot 100'e ilk sıradan giriş yaptı. İkinci tekli "Love the Way You Lie" ise ikinci sıradan giriş yapıp daha sonra birinciliğe yükseldi. 15 Temmuz itibarıyla "Recovery" ABD'de 2010'un en çok satan beşinci albümü idi. Ve 1 Ağustos itibarıyla de 1.828 milyon satmıştı. Eminem 2010 BET Ödülleri’ne katılıp, B.o.B ile "Airplanes Part II"’yu ve "Not Afraid"’i söyledi. Ayrıca Activison E3 konserinde de yer aldı. Haziran 2010’da Eminem ve Jay-Z Detroit ve New York’da beraber konserler vereceklerini açıkladılar. Etkinliğin adı “Home & Home” (Ev & Ev) kondu. İlk iki konserin biletleri çok hızlı tükenince aynı yerlerde ek konserlerin yapılmasına karar verildi. 2010'da Eminem, 1999'da Bad Meets Evil grubunu kurduğu Royce da 5'9" ile yeniden çalışmaya başladı. Bu arada Mart 2011'de, "The Eminem Show" ve "The Marshall Mathers LP" birkaç gün arayla ABD'de elmas plak kazandı. Böylece Eminem, elmas plak sahibi iki albümü olan ilk rapçi oldu. EP'nin ilk single'ı "Fast Lane", 3 Mayıs'ta yayınlandı. Haziran ayında çıkan EP, ABD'de zirveye yerleşti ve Eminem beş yıl sonra 12 aylık bir dönemde çıkan iki albümü de bir numara olan ilk sanatçı oldu. Bad Meets Evil, EP'den ikinci single'ı "Lighters"ı 6 Temmuz'da piyasaya çıkardı. 2012–2013: "The Marshall Mathers LP 2". 24 Mayıs 2012'de Eminem, yeni albümü üzerinde çalışmaya başladığını açıkladı. 30 Haziran 2012'de, sahibi olduğu Shade 45 radyosunda DJ Whoo Kid'in programına katılan Eminem, yeni albümün şekillenmeye başladığını ve Dr. Dre'nin de albümde yer alacağını belirtti. O yılın Eylül ayında, "The Truth About Love" albümündeki "Here Comes the Weekend" şarkısında Pink'e eşlik etti. 8 Şubat 2013'te "Billboard"a konuşan Shady Records başkanı ve Eminem'in menajeri Paul Rosenberg, Eminem'in sekizinci stüdyo albümünün 2013 Anma Günü'nden sonra yayınlanacağını ifade etti. 22 Mart 2013'te Power 106 radyosunda katıldığı programda Dr. Dre, Eminem'in "albümü tamamlamakta" olduğunu söyledi. Bu dönemde, prodüktör No I.D.'nin de albümde görev alacağı yönünde haberler yayınlandı. Albüm MTV, "Complex" ve "XXL" gibi yayınlarca "2013'ün En Merakla Beklenen Albümleri" arasında sayıldı. Vokallerinde Liz Rodrigues'in yer aldığı ve prodüktörlüğünü DJ Khalil'in üstlendiği "Survival" adlı şarkı, 14 Ağustos 2013'te "" video oyununun tanıtım videosuyla birlikte ilk kez yayınlandı. Ayrıca, yayınlanan basın açıklamasında sanatçının sekizinci albümünün ilk single'ının yakında yayınlanacağı belirtildi. 25 Ağustos 2013'te gerçekleşen MTV Video Müzik Ödülleri'nde, Eminem'in "The Marshall Mathers LP 2" adını taşıyacak sekizinci albümünün 5 Kasım 2013'te yayınlanacağı duyuruldu. Albümün ilk single'ı "Berzerk", 27 Ağustos'ta yayınlandı. Şarkı Canadian Hot 100'de iki ve Amerikan "Billboard" Hot 100'de üç numaraya yükseldi. Onu "Rap God" ve Rihanna düeti "The Monster" single'ları izledi. "The Marshall Mathers LP 2", 5 Kasım 2013'te piyasaya çıktı. Albümün standart baskısında 16 şarkı yer alırken; iki disklik delüks baskısında 21 şarkı yer aldı. Albüm, Eminem'in ABD'de bir numara olan yedinci albümü oldu. Aynı zamanda 2013'ün en büyük ikinci satış haftasının sahibi albüm oldu. Birleşik Krallık'ta UK Albums Chart'a birinci sıradan giren albüm, Eminem'in İngiltere'de zirveye oturan peş peşe yedinci albümü oldu. Eminem böylece bu başarıyı elde eden ilk Amerikalı sanatçı unvanını kazandı. 2014–2015: "Shady XV". Haziran 2014'te Eminem ve menajeri Paul Rosenberg sosyal ağlarda #SHADYXV hashtag'ini kullanmaya başladılar. 25 Ağustos 2014'te Eminem'in resmî sitesinden yapılan açıklamada Shady Records plak şirketinden yayınlanacak "Shady XV" adlı derleme albüm duyuruldu. Yayınlanma tarihi 24 Kasım olarak açıklanan albümün iki diskten oluşacağı, bunlardan birinin greatest hits albümü olacağı, diğerinin ise Shady Records sanatçıları D12, Slaughterhouse, Bad Meets Evil ve Yelawolf tarafından seslendirilen yeni parçalardan oluşacağı belirtildi. Aynı gün albümün ilk single'ı, Eminem ve Sia tarafından seslendirilen "Guts Over Fear" piyasaya çıktı. 3 Kasım'da Slaughterhouse'un "Y'all Ready Know" adlı parçası video klibiyle birlikte yayınlandı. Sonraki hafta Shady sanatçılarının yer aldığı 18 dakikalık bir freestyle videosu yayınlandı. Bu arada, 11 Kasım'da Eminem'e Royce da 5'9", Danny Brown, Big Sean, Dej Loaf ve Trick Trick'in eşlik ettiği "Detroit Vs. Everybody" piyasaya çıktı. 2015 Haziran'da Eminem, Southpaw filmi için soundtrack hazırlamaya başladı ve albümün tek video klibi olan "Phenomenal" için kamera karşısına geçti. Ayrıca 8 Mil filmi için bestelediği Lose Yourself isimli şarkısının yayınlamayı unuttuğu versiyonunu bonus track olarak albüme kattı. 2016-2017: Revival-Chloraseptic Remix. 15 Aralık 2017'de Aftermath Entertainment, Shady Records ve Interscope Records etiketiyle yayınlandı. Eminem'in 9. stüdyo albümüdür. 4 milyondan fazla satış yapmasına rağmen rap endüstrisi ve rapçilerden büyük eleştiriler almıştır. Albüm 19 şarkıdan oluşmaktadır. Bu albümde Eminem, Ed Sheeran, Beyonce ve P!NK gibi önemli isimlerle düetler yapmıştır. Avustralya, Kanada, Hollanda, Finlandiya, Norveç, İsviçre, Birleşik Krallık, ABD Billboard 200 ve ABD Top R&B/Hip-Hop Albums' te liste başı olmuştur. Chloraseptic Remix. 2017'de Eminem'in çıkardığı albüm eleştirilince, Eminem tüm piyasaya cevap niteliğinde "Chloraseptic Remix" 'i yayınladı 2018: Kamikaze ve Killshot. "Chloraseptic Remix" 'ten sonra Eminem, "Kamikaze" albümünü yayınladı. Kamikaze, Eminem'in 10. stüdyo albümü, 31 Ağustos 2018'de Aftermath Entertainment, Shady Records ve Interscope Records etiketiyle yayınlandı. Albümde; Joe Budden, Lord Jamar, Tyler-The Creator gibi rapçilere eleştiri ve gönderme yapılmıştır. Albümün intro şarkısı olan "The Ringer" 'da Mumble Rap'e karşı büyük göndermeler bulunmaktadır. Ayrıca "Not Alike" şarkısında daha sonra karşılıklı dissleşeceği Machine Gun Kelly'e de göndermede bulunmuştur. Eminem bu albüm hakkında, Sway ile röportajı sırasında şöyle demiştir: "Eğer Revival olmasaydı, bu albümde (Kamikaze'de) olmazdı." Albüm 13 şarkıdan oluşmaktadır. Ayrıca albümde Joyner Lucas, Royce da 5'9" gibi rapçilerle düetler yapılmıştır. Bunun yanı sıra "Venom" filminin müziği de bu albümde bulunmaktadır. Kamikaze, 19 ülkede liste başı olmuştur. Killshot. Eminem, 3 Eylül 2018'de Machine Gun Kelly tarafından yayınlanan "Rap Devil" şarkısına cevap olarak, 14 Eylül 2018'de "Killshot" şarkısını yayılanmış ve büyük bir takdir toplamıştır. 2020: Music To Be Murdered By. Music To Be Murdered By, Eminem'in 11. stüdyo albümü, 17 Ocak'ta Aftermath Entertainment, Shady Records ve Interscope Records etiketiyle yayınlandı. Eminem'in artık yeni albümlerini yayınlanmadan önce herhangi bir duyuru yapmama kararından sonraki 2. albümü olmasından dolayı (1. reklamsız albümü "Kamikaze[2018])" habersiz gelmesine rağmen rap camiasında çok yüksek derecede bir ilgi uyandırmıştır. "20 şarkı bulunan albümde; Young M.A, Royce da 5'9", White Gold, Ed Sheeran, the late Juice Wrld, Skylar Grey, Black Thought, Q-Tip, Denaun, Anderson .Paak, Don Toliver, Kxng Crooked ve Joell Ortiz gibi isimlerle düetler yapılmıştır. Ayrıca albümde Joe Budden, Machine Gun Kelly gibi onlarca isme ve Mumble Rap'e göndermeler yapılmıştır." Albüm için Godzilla ve Darkness isimli şarkılara klip çekilmiştir. Godzilla'da düet yaptığı Juice WRLD'ün erken vedasından dolayı yer alamayışını ona önemli derecede bir saygı göstererek klibin içerisindeki bir kısımda ve sonundaki Juice WRLD'ün ilham verici konuşmalarından birinin görüntüleri eşliğinde verilerek anılması ve Darkness'ta ise 2017 yılındaki Las Vegas saldırısını ele alması da izleyiciler arasında büyük ilgi çekmiştir. MTBMB, 17 ülkede liste başı olmuştur. Albüm yayınlandıktan yaklaşık 11 ay sonra, 18 Aralık'ta ise albümün deluxe edition'ı olan Music To Be Murdered By - Side B adlı versiyonu yayınlandı. Deluxe edition olarak geçse de albüme eklenen tamamen yepyeni 16 şarkı olması sebebiyle Eminem hayranları tarafından yeni bir albüm gözüyle bakıldı. Albüme yeni eklenen şarkılarda Eminem, bazı şarkılarda ilk versiyonun çıkışından 2 ay sonra dünya çapında başlayan COVID-19 pandemisinden bahsetmiş, Machine Gun Kelly, Snoop Dogg'a göndermelerde bulunmuştur. Side B'de Skylar Grey, DJ Premier, Ty Dolla Sign, Dr. Dre, Sly Pyper, MAJ ve White Gold gibi isimlerle düetler yapılmıştır. Side B kısmı için 2022 itibarıyla Gnat ve Higher isimli şarkılara klip çekilmiştir. Şarkının içerisinde de yer alan COVID göndermelerinin sahnelerle de desteklendiği klip, Godzilla klibinin sonundaki Mike Tyson'ın Eminem'e attığı yumruktan sonrasıyla başlayarak devam ediyor. Albüm Aralık 2020 itibarıyla dünya çapında yaklaşık 2,003,000 tane albüm satışına denk bir performans göstermiştir. Diğer girişimleri. D12. Infinite'in kaydedildiği sıralarda, Eminem ile arkadaşları Proof ve Kon Artis, bir grup rapçiyi bir araya getirerek şimdiki adıyla D12'i ("Detroit Twelve" veya "Dirty Dozen") kurdu ve Wu-Tang Clan tarzında müzik yapmaya başladılar. 2001'de Eminem grubu D12'i popüler müzik sahnesine çıkardı ve ilk albümleri "Devil's Night" o yıl çıktı. Albümün ilk teklisi "Shit on You"oldu. İkinci tekli ise eğlence amaçlı hap kullanımını öven sözleriyle Purple Pills'ti. Radyo ve televizyon yayınları için şarkı büyük oranda sansürlenmek zorunda kaldı ve yeniden yazıldı. Hap kullanımı ve cinsellikle ilgi bütün sözlerden arındırılan şarkının adı da "Purple Hills" olarak değiştirildi. Bu şarkı bir hit oldu ama sonraki tekli "Fight Music" o kadar başarılı olamadı. İlk albümden sonra üç yıllık bir ara veren D12, 2004'te ikinci albümleri D12 World'ü çıkarmak için tekrar toplandı. Albümün çıkış parçası "My Band" başarılı bir hit oldu. Nisan 2006'da D12 üyesi ve Eminem'in en yakın arkadaşı Deshaun "Proof " Holton, bir gece kulübünde Keith Bender Jr adındaki bir askerle girdiği kavgada öldürüldü. Kavganın bilardo oyunu yüzünden çıktığından şüphe edilmekte. İddiaya göre Proof, kulüpteki korumalardan Bender'in kuzeni Mario Etheridge tarafından vuruldu. Vurulduktan sonra özel bir araçla hastaneye kaldırıldı, ancak hastaneye vardığından kısa bir süre sonra öldüğü açıklandı. Eminem ve eski Shady Records sanatçısı Obie Trice cenaze töreninde konuşma yaptı. D12 üyesi Bizarre'ın söylediklerine göre Eminem kendi işleriyle meşgul olduğu için yeni D12 albümü Blue Cheese & Coney Island'da yer almayacak. Bizarre Aralık 2007'de "DefSounds.com" sitesiyle yaptığı röportajda, grubun üçüncü stüdyo albümü üzerinde çalıştığını onayladı. Adını geçici olarak "The Ambition" koyduklarını söyledi ve yapımını yarıladıklarını açıkladı. Albümün yapımcıları arasında Dr. Dre, Eminem, Luis Resto ve Hi-Tek bulunmaktadır. Shady Records. Eminem'in albüm satışlarındaki büyük başarısından sonra Interscope yöneticileri Eminem için kendi plak şirketini kurma kararı aldılar. Bunun üzerine 2000 yılının sonlarına doğru Eminem ve menajeri Paul Rosenberg, Shady Records'u kurdu. Hemen ardından kendi müzik grubu D12'i ve Obie Trice'i şirket bünyesine kattı. Daha sonra 2002'de 50 Cent'le, Shady ve Aftermath'in ortak girişimi olarak anlaştı. Label. 2003 yılında, Eminem ve Dr. Dre Atlanta'lı rapçi Stat Quo'yu da Shady/Aftermath'in sanatçı listesine ekledi. DJ Green Lantern da Eminem'in DJ'i olarak Shady kadrosuna katılmıştı, ancak 50 Cent'le girdiği bir anlaşmazlıktan sonra ayrılmak zorunda kaldı. Onun ayrılışından sonra The Alchemist, Eminem'in resmi tur DJ'i oldu. 2005'te Eminem, Batı Yakası rapçisi Cashis'le beraber diğer bir Atlanta'lı rapçi Bobby Creekwater'ı da şirkete kazandırdı. 5 Aralık 2006'da, Shady Records "" adında toplama bir albüm çıkardı. İlk başta bir mixtape projesi olarak yapımına başlanan albüm, Eminem'in umduğundan daha iyi olmasıyla tam albüm olarak piyasaya sürüldü. Albümün amacı Stat Quo, Cashis ve Bobby Creekwater gibi yeni rapçilerin sahneye çıkartılmasıdır. Oyunculuk kariyeri. 2001 yapımı "The Wash" filminde küçük bir rolü olmasına rağmen, Eminem'in ilk resmi Hollywood filmi Kasım 2002'de vizyona giren, yarı-otobiyografik "8 Mil" filmidir. Açıklamalarına göre film kendi hayatının bir açıklaması değil, Detroit'te büyümenin nasıl olduğunu gösteren bir sunumdur. Filmin soundtrack'i için kaydettiği birçok şarkıdan biri olan "Lose Yourself", 2003 yılında En İyi Özgün Şarkı dalında Akademi Ödülü kazandı."8 Mil" için yazdığı "Lose Yourself" ile En İyi Özgün Şarkı dalında aday olan Eminemden şarkı sözlerini sansür etmesi ve konuşurken ağzından çıkana dikkat etmesi istenince yıldız geceye katılmaktan vazgeçti. Bu yüzden Lose Yourself bu ödülü kazanıp da törende performe edilmeyen ilk şarkı oldu. Ödülü Eminem'in yerine şarkının yazarlarından Luis Resto kabul etti. Eminem ayrıca çeşitli seslendirme rollerinde de bulundu. Örneğin video oyunu 'da argo konuşan yolsuz bir polisi seslendirmektedir. Eminem yapımı süren "Have Gun – Will Travel" filminde de ödül avcısı Paladin'i oynayacak. Aynı zamanda filmin soundtrackiyle de ilgilenecek. Ayrıca 2008 filmi Jumper'ın çekimlerinden iki hafta önce Tom Sturridge'in kadrodan çıkartılmasıyla film kadrosuna alındı. Ancak filmin yönetmeni, daha tecrübeli bir oyuncu oynatması yönündeki baskılar yüzünden Eminem yerine Hayden Christensen'i seçmek zorunda kaldı. Anı yazısı. 21 Ekim 2008'de, Eminem "The Way I Am" adındaki otobiyografisini yayımladı. Otobiyografide fakirlikle mücadelesinden, haplarla ilişkisinden, geçirdiği depresyondan, geçmişteki kavgalarından ve şöhrete ulaşırken geçtiği yollardan bahsediyordu. Ayrıca Eminem'in annesi Debbie Nelson, Eminem'in babası (Marshall Bruce Mathers, Jnr.) ile nasıl tanıştığını, Eminem'i nasıl büyüttüğünü ve Eminem'in popülarite mücadelesi hakkında "My Son Marshall, My Son Eminem" (Oğlum Marshall, Oğlum Eminem) adlı bir otobiyografi yayınlamıştır. Sanatçılık. Etkiler ve rap tekniği. Eminem birçok rapçinin kendi tarzını etkilediği söyler. Saydığı isimler şu şekildedir: Esham, Kool G Rap, Masta Ace, Big Daddy Kane, Newcleus, Ice-T, Mantronix, Melle Mel (özellikle "The Message" şarkısı), LL Cool J, The Beastie Boys, Run-DMC, Rakim, ve Boogie Down Productions. "How to Rap" (Nasıl Rap Yapılır) adlı kitapta, Guerilla Black Eminem'in kendi tarzını oluşturmak için diğer MClerin tarzlarını incelediğini belirtir – “Eminem her şeyi dinlerdi ve bu onu en iyilerden biri yaptı.” Aynı kitapta, birçok MC Eminem'in tarzını çeşitli yönlerden övmüştür. Bu teknikler arasında şarkılarında dile getirdiği çeşitli ve mizahi konular, dinleyicisiyle bağ kurması, albümlerinde bir konseptin olması, karmaşık kafiye şemaları, kelimeleri farklı okuyarak yapay kafiyeler oluşturması, çok heceli kafiyeleri, her satırda birçok kafiye kullanması, sözlerindeki karmaşık ahenk, açık ifadeleri, melodiyi kullanması, ve heceleri yutması vardır. Eminem ayrıca sözlerinin büyük bir kısmını yazarken sadece kâğıt kalem kullanması, sözlerini birkaç gün veya bir haftada yazması, işkolokliği ve sesleri üst üste bindirmesiyle de bilinir. Ortak çalışmalar ve prodüksiyon çalışmaları. Eminem genelde Aftermath Entertainment ve Shady Records altındaki Dr. Dre ve 50 Cent gibi belirli sanatçılarla düet yapmıştır. Ancak Redman, Kid Rock, DMX, Missy Elliott, Jay-Z, Method Man, The Notorious B.I.G., Jadakiss, Fat Joe, Sticky Fingaz, T.I., Lil Wayne gibi pek çok diğer sanatçı ve grupla da düetleri vardır. Eminem 27 Haziran 2006'da BET Müzik Ödülleri'nde Busta Rhymes'ın "Touch It" şarkısının remixinin bir bölümünü söyledi. Ayrıca 2006'ın hit parçalarından Smack That'te de Akon'la düet yaptı. Eminem aynı zamanda aktif bir rap yapımcısıdır da. D12'in iki albümü "Devil's Night" ve "D12 World" 'ün yanı sıra, Obie Trice'i "Cheers" ve "Second Round's on Me" albümleriyle 50 Cent'in "Get Rich or Die Tryin"' ve "The Massacre" albümlerinin de ana yapımcılığını yapmıştır. Ayrıca diğer ünlü rap müzik sanatçılarıyla yaptığı düet şarkıların birçoğunun aynı zamanda yapımcılığını da üstlenmiştir. Bunlar arasında Jadakiss'ten "Welcome To D-Block", Jay-Z'den "Renagade" ve "Moment of Clarity", Lloyd Banks'ten "Warrior Part 2" ve "Hands Up", Tony Yayo'dan "Drama Setter", Trick Trick'den "Welcome 2 Detroit" ve Xzibit'ten "My Name" ile "Don't Approach Me" şarkıları bulunmaktadır. "The Eminem Show" albümünün büyük bir kısmının yapımcılığını uzun süreli ortağı Jeff Bass'la birlikte yapan Eminem,"Encore" albümünün yapımcılığını da Dr. Dre ile birlikte yapmıştır. 2004'te Eminem, 2Pac albümü Loyal to the Game'in yapımcılığını 2Pac'ın annesi Afeni Shakur ile birlikte yaptı. Nakaratını Elton John'ın söylediği Birleşik Krallık'ta #1 olan tekli "Ghetto Gospel" da Eminem'in elinden çıktı. Nas'ın albümü God's Son'dan "The Cross" şarkısı da yine bir Eminem işidir. 15 Ağustos 2006'da çıkan Obie Trice albümü Second Round's on Me'den sekiz şarkı da Eminem tarafından yapıldı. Ayrıca "There They Go" şarkısında da Trice'le düet yaptı. Trick Trick'in albümü The Villain'daki bazı şarkıları da yapan Eminem "Who Want It" şarkısında da onunla düet yaptı. Ödüller. Eminem "doğal enerjisi" ve şarkı sözlerinin kalitesi sayesinde birçok Grammy Ödülü kazanmıştır. Ayrıca MTV'nin "Tüm Zamanların En İyi MC'leri" listesinde 9 numarada; "Müziğin 22 En Büyük Sesi" listesinde 13 numarada; ve "Rolling Stone"'un "The Immortals" listesinde 82 numarada yer almıştır. 2008 yılında, "Vibe Dergisi" okuyucuları Eminem'i "Yaşayan En İyi Rapçi" seçti.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21706", "len_data": 38851, "topic": "ENTERTAINMENT", "quality_score": 3.36 }
Süleyman Rıza Seba (5 Nisan 1926, Sakarya - 13 Ağustos 2014, İstanbul), Abhaz asıllı Türk futbolcu, MİT mensubu, spor yöneticisi ve Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün 30. başkanıdır. Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün 1984 ile 2000 yılları arasında kesintisiz başkanlığını yaptı. Seba, Hakkı Yeten ile birlikte Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün iki onursal başkanından biridir. 1943 yılında Beşiktaş altyapısında futbola başlayan Seba, 1946'da Refik Osman Top döneminde A takıma yükseldi. İlk sezonunda Millî Küme'de şampiyonluk yaşadı ve 1947'de Başbakanlık Kupası'nı kazandı. Aynı yıl BJK İnönü Stadyumu'nun açılış maçında ilk golü atarak tarihe geçti. 1949-50 sezonunda ilk İstanbul Futbol Ligi şampiyonluğunu kazandı. 1954'te 28 yaşındayken menisküs sakatlıkları sebebiyle futbolu bıraktı. Seba, futbolculuk kariyeri boyunca bir kez, 15 Mayıs 1952'de Yunanistan karşısında Türkiye millî futbol takımı forması giydi. Seba, 1957'de Beşiktaş Jimnastik Kulübü üyesi oldu ve 1963'te ilk kez yönetim kurulunda yer aldı. 1984 kongresinde mevcut başkan Mehmet Üstünkaya'yı mağlup ederek 30. Beşiktaş JK Başkanı oldu. Seba döneminde 16 yıl boyunca 5 kez Süper Lig, 4 kez Türkiye Kupası, 4 kez Cumhurbaşkanlığı Kupası, 2 kez Başbakanlık Kupası ve 6 kez TSYD Kupası kazandı; sekiz kez lig ikinciliği yaşadı. Son olarak 1999-2000 sezonunda tribünler tarafından istifaya çağrıldı ve 2000 yılındaki kongrede aday olmadı, yerini Serdar Bilgili'ye bıraktı. İlk yılları ve eğitimi. 5 Nisan 1926'da Adapazarı'nın Hendek kazasının Soğuksu Köyü'ndeki bir çiftlikte doğan Süleyman Seba, beş yaşındayken çiftlik evindeki sahipsiz bir köpek tarafından ısırıldı ve kuduz aşısı olmak için babası Rıza Bey ile birlikte İstanbul'a gitti. Bu süreçte Seba, halası Fatma Ferisan Hanım'ın Beşiktaş'taki evinde kaldı. Tek başına yaşayan halası, Seba'yı geri göndermedi ve babası Rıza Bey de oğlunun iyi bir eğitim alması için İstanbul'da kalmasını istedi. Seba, Akaretler'deki ilkokulda öğrenim hayatına başladı. Başarılı bir öğrenci olan Seba, mezuniyetinin ardından Kabataş Erkek Lisesi'nde okumak istedi. Ancak babası, Galatasaray Lisesi'nin ilk mezunlarındandı ve onun da aynı eğitimi almasını isteyerek Seba'yı Galatasaray Lisesi'ne kaydettirdi. Seba, bir yıl hazırlık sınıfında okuduktan sonra okul değiştirmek istedi ve Kabataş Erkek Lisesi'ne geçti. Edebiyata ve sanata ilgi duyan Seba, hocası Faruk Nafiz Çamlıbel'in tüm dizelerini ezberledi. Seba, Kabataş Erkek Lisesi'nin futbol takımına seçildi. Okul çıkışında Beşiktaş antrenmanlarına gidip Baba Hakkı'yı izliyordu. Beşiktaş'ın genç futbolcuları Nazım Özbay(1926-1999) ve Hasan Polat, Seba'yı liselerarası bir turnuvada izledi ve Baba Hakkı'ya ondan bahsetti. Baba Hakkı, Seba'yı Beşiktaş genç takımının antrenmanlarına çağırdı ve Seba, seçmelerde beğenilerek takıma alındı. Liseden mezun olduktan sonra, Mimar Sinan Üniversitesi Fransız Filolojisi bölümünde okudu, ancak eğitimine devam etmedi. Futbolculuk kariyeri. Seba, 1946 yılında teknik direktör Refik Osman Top döneminde A takıma yükseldi. Seba, kariyerinin ilk maçına İstanbul Futbol Ligi'nde Fenerbahçe derbisinde çıktı. Beşiktaş ilk yarıyı 3-0 geride tamamladı, ikinci yarının başında Seba, kariyerinin ilk golünü attı ve geri dönüşün ateşini fitilledi, ancak Fenerbahçe karşılaşmayı 4-3 kazandı. 1946-47 sezonunda Seba, çıktığı 9 maçta 6 gol attı ve sezon sonunda 1947 Millî Eğitim Kupası'nı kazandı. 1947-48 sezonu Seba'nın geçirdiği en etkili sezondu. Sezona Başbakanlık Kupası'yla başlasalar da Seba o maçta forma şansı bulamamıştı. Ancak İstanbul Ligi'nde 14 maçta 8 gol atıp, takımının en golcü ikinci ismiydi. Ancak İstanbul ikincisi olmuşlardı. 1949-50 sezonunda kariyerinin ilk İstanbul Ligi şampiyonluğunu kazandı. 14 maçın hepsinde forma giyen Seba, bir gol atmıştı. Bu sezondan sonra 1950-51 ve İstanbul Profesyonel Ligi adına geçiş yapılan 1951-52 sezonunda da forma şansı buldu. Ancak 1951-52 sezonunda sakatlığı nedeniyle sadece 3 maç forma giyebilmişti. 1952-53 sezonunda da 9 maçta forma giyip 2 gol kaydetti. 1954'te 28 yaşındayken menisküs sebebiyle futbolu bıraktı. 1947 yılında BJK İnönü Stadyumu'nun açılışı sebebiyle Beşiktaş ile İsveç'in AIK takımı yapılan maçta bu stattaki ilk golü atarak tarihe geçti. 1950'de Beşiktaş'ın ABD turnesinde de yer aldı. Millî takım kariyeri. Süleyman Seba, kısa süren futbol hayatı nedeniyle sadece 15 Mayıs 1952'de Yunanistan karşısında Türkiye millî futbol takımı forması giydi. Türkiye'nin 1-0 kaybettiği maçın önemi Futbol Federasyonu'nun millî takımı temsil etme hakkını Beşiktaş'a vermiş olmasıydı. Yöneticilik kariyeri. 1957'de Beşiktaş'a üye oldu. Altı sene sonra 1963'te ilk kez yönetim kurulunda yer aldı. Bundan sonra çeşitli dönemlerde aralıklarla kulüpte yöneticilik yaptı. 1984 yılında çok zor bir dönemde Mehmet Üstünkaya'dan yönetimi devraldığı başkanlık görevini 2000 yılına kadar devam ettirdi. 16 yıl süren Başkanlığı boyunca 8 kongrede rakiplerine sürekli üstünlük sağladı. Süleyman Seba başkanlığı döneminde kazanılan kupalar şu şekildedir: Bu başarılar dışında istikrarlı bir şekilde başarıyı daim kılmıştır. 16 sezonun beşinde futbol takımı şampiyon olmuş, sekizinde ise ikinci olmuştur. Futbol takımının altın dönemini yaşadığı bu dönemde Süleyman Seba'ya gelen eleştiri, amatör branşlara aynı ilgiyi göstermemesi olmuştur. Seba, 1992-93 sezonunun sonunda Galatasaray'ın Ankaragücü takımını 8-0 yenerek averajla şampiyon olması üzerine "şerefli ikincilik" terimini literatüre sokmuştur. Sportif başarılar dışında 1980'lerin başında maddi yönden son derece sıkıntılı olan kulübü yönetimi boyunca tesis zengini ve maddi açıdan zengin bir kulüp haline gelmiştir. Seba döneminde Akaretler'deki BJK Plaza, Fulya Stadı ve Kamp Tesisleri Yeşilköy, Pendik ve Çilekli tesisleri, BJK Koleji yapılırken, BJK İnönü Stadyumu da, 1998'de 49 yıllığına Beşiktaş'a devredildi. Beşiktaş'a büyük hizmetlerde bulunan Seba, 1999-2000 sezonunda futbol takımının gösterdiği kötü performans sonucu tribün ve muhalefetin tepkisini çekmesi üzerine 2000 yılı Mart ayındaki kongrede aday olmamış ve yerine Serdar Bilgili seçilmiştir. Bu kongrede kongre üyeleri oybirliği ile Hakkı Yeten'den sonra Beşiktaş'ın ikinci onursal başkanı olarak Süleymen Seba'yı seçmiştir. Seba'nın son sezonunda futbol takımı ligi ikinci sırada bitirmiştir. Başkanlığı bıraktığı 2000 yılında anısına Akaretler ile Maçka semtleri arasında uzanan Spor Caddesinin adı Süleyman Seba Caddesi olarak değiştirildi. Seba'dan sonraki 15 sezonda Beşiktaş futbol takımı, ligi sadece iki kere şampiyon olarak, bir kere de ikinci olarak bitirmiştir. 16. sezonda, futbol takımı Seba sonrası üçüncü şampiyonluğunu yaşamıştır. Seba, spor yaşamının dışında 1954 yılında Millî İstihbarat Teşkilatı'na girdi ve İstanbul Bölge Müdürlüğünde görev yaptı. Anti Komünizm Şubesi'nde faaliyetler gerçekleştirdi. Murat Yetkin'in bulduğu belgelere göre Seba, Mahir Kaynak'ın vaka subayıydı. 12 Mart döneminde bizzat Seba tarafından Cemal Madanoğlu ve Muhsin Batur grubunun içine ajan olarak sokulmuştu. 1984 yılında MİT'ten emekli oldu. Seba, 13 Ağustos 2014 tarihinde bir süredir sağlık sorunları nedeniyle tedavi gördüğü hastanede, 88 yaşında hayatını kaybetti. Başkanlığı dönemindeki futbol takımı puan tablosu. Süleyman Seba'nın başkanlığı altında Beşiktaş JK futbol takımı 16 sezonda ve toplam 538 maçta; 339 galibiyet (%63,0) ve 129 beraberlik (%24,0) almış, toplam 1084 gol (2,01 gol/maç) atıp 426 gol (0,79 gol/maç) yemiştir. 16 sezonun yedisinde Gordon Milne teknik direktör olmuştur.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21719", "len_data": 7478, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.46 }
Hendek, geçmeye engel olacak biçimde uzunlamasına kazılmış derin çukurdur. Hendek ayrıca şu anlamlara gelebilir:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21720", "len_data": 112, "topic": "HISTORY", "quality_score": 2.89 }
"Baba" İsmail Hakkı Yeten (3 Aralık 1910, Vodina - 16 Nisan 1989, İstanbul), santrafor mevkiinde görev almış Türk millî futbolcu, teknik direktör, spor yöneticisi, avukat ve Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün 18. başkanıdır. "Baba Hakkı" ve "Hakkı Kaptan" lakapları ile de tanınan Yeten, 1926-1931 yılları arasında Karagümrük'te oynadı. 1931 ile 1948 yılları arasını geçirdiği Beşiktaş'ın tarihindeki önemli isimleri arasına girdi. Futbolculuk kariyerini sonlandırmasının ardından Beşiktaş'ta teknik direktörlük ve kulüp başkanlığı da yaptı. Beşiktaş'ın Altyapı tesislerinde adı yaşatılmaktadır. Ayrıca 2016 yılında açılan Beşiktaş Park kapalı tribüne "Baba Hakkı Tribünü" adı verilmiştir. Hakkı Yeten, Süleyman Seba ile birlikte Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün iki onursal başkanından biridir. İlk yılları. 1 yaşında iken ailesi İstanbul'da Beşiktaş semtine yerleşti. Babası Binbaşı Mahmut Nedim Bey 1914'te I. Dünya Savaşı'nda şehit düşünce o da asker olmaya karar verdi. 5 kardeşiyle birlikte yaşam savaşı veren Hakkı Yeten askeri okula yazıldı. Bu dönemde Karagümrük'te futbola başladı. Maltepe, Halıcıoğlu ve Kuleli askeri takımlarında da oynadı. Beşiktaş Futbol Şubesi'nin kurucusu Şeref Bey tarafından Karagümrük'ten, Siyah-Beyazlı renklere kazandırıldı. Bu arada askerlik mesleğini bırakarak 1937 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi ve avukat oldu. Futbolculuk kariyeri. Karagümrük'de oynadığı dönemde; Bozkurt Kulübü, Karagümrük ile bir maç almıştı. Bozkurt takımı devrin kuvvetli kulüplerinin futbolcularıyla takviye edilmişti. Rakip kaleyi zamanın meşhur kalecilerinden; Harbiyeli Paşa Sırrı koruyordu. Maç Halıcıoğlu Sahası'nda yapılacaktı. Maç günü takımlar karşılıklı dizildiği zaman, Baba Hakkı'nın olmadığı fark edildi. Maç başladıktan az sonra Hakkı Yeten, Balat istikametinden gelen bir sandal içinde göründü. Taraftarlar oyunu bırakmış sevinçle ona doğru koşmaya başladı. Maça geç kaldığını anlamış olacak ki; sandalda soyunuyordu. O sahile çıktı, idareciler da takım kaptanı Sebahattin'e geldiğini haber verdi. Fakat kaptan Hakkı'nın geç kalmasına kızarak oyuna sokmadı. Maçın ikinci yarısında Hakkı'nın oynaması için idareciler Sabahattin'i ikna ettiler. Kaptan da verdiği cezayı yeterli görerek Hakkı Yeten'i oyuna dahil etti. O gün yarım devre oynayan Hakkı Yeten, Bozkurt takımına 6 gol attı. 1931 yılında "Hakkı Yeten" Karagümrük'te oynarken Şeref Bey, Fenerbahçe'li Zeki Rıza Sporel'den daha atik davranarak Beşiktaş'a kazandırdı. On yedi yıl boyunca Beşiktaş formasını giydi ve bu dönemde takım kaptanlığı yaptı. Beşiktaş forvetinde özellikle sağ açık olarak yer aldı. Otoriter ve teknik oyunculuğuyla kısa sürede kaptan oldu. Özellikle disipline verdiği önem nedeniyle kısa süre içinde “Baba” lakabını aldı. Saha dışında da tam bir beyefendi olan Hakkı Yeten, güçlü yapısıyla rakip oyuncularla ikili mücadelelerde kollarını açar ve karşı takım oyuncusu önüne geçemezdi. Askerliği sırasında Ankara Demirspor'da oynadığı 1 sezon hariç hep Beşiktaş'ta oynadı. Beşiktaş formasıyla gol kralı da oldu. İngiliz kulübü Arsenal'dan teklif aldığı ancak kabul etmediği söylenir. Oynadığı 439 maçta 382 gol kaydederek Beşiktaş'ın en golcü futbolcusu olmuştur. Derbilerde de en çok gol atan futbolculardandır. Hem Fenerbahçe'ye hem Galatasaray'a 30 gol atarak çok zor kırılacak bir rekora sahiptir. 1948 yılında "(38 Yaşında)" bir maçta taraftarın onu ıslıklamasından sonra diyerek futbolu o maçta bırakmıştır. Otoriter yapısı ve takım üzerindeki ağırlığı üzerine anlatılanlar gerçekten bugünkü profesyonel futbolda zor inanılacak olaylardır. Bu anılara örnek olarak; kırmızı kart gören futbolcunun önce Baba Hakkı'ya dönerek, "Çıkayım mı?" diye sorması ve o "Evet" deyince çıkması veya Harp Okulu ile Ankara'da oynanan ve ilk yarısı 3-0 yenik kapanan maçın devre arasında soyunma odasında tehdidi sonucu maçın ikinci yarısında Beşiktaş'ın 6 gol atarak maçı 6-3 kazanması verilebilir. Ne kadar güçlü ruha sahip olduğuna ve sportmenliğine örnek olarak anlatılan başka bir olay ise şu şekildedir. Fenerbahçe ile Şeref Stadı'nın çamurlu ortamında oynanan maçta Beşiktaş 2 farklı skorla önde gitmektedir. Maçın ortasında Beşiktaş atakları art arda devam ederken orta sahada Fenerbahçe kaptanının yanına gelen Hakkı Yeten şöyle der: Millî takım kariyeri. II. Dünya Savaşı nedeniyle Türkiye A millî takım çok az sayıda maç yaptığından Hakkı Yeten de yalnızca 3 kez ay-yıldızlı formayı giyebildi. Türkiye'nin 27 Eylül 1931'de Balkan Kupası'nda Bulgaristan'a 5-1 yenildiği maçta, Türkiye'nin tek golünü Baba Hakkı atmıştı. Teknik direktörlük kariyeri. İki defa, 1949 ve 1950-1951 yılları arasında Beşiktaş teknik direktörlüğü yapmıştır. 1951 yılında Vefa'yı çalıştırmaya başladı. Başkanlıkları. Futbol Federasyonu'nda asbaşkanlık görevi de yapan Yeten, 1960-68 arasında üç kez Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanlığı yapmıştır. Yönetimde olmasa da her zaman takım içinde söz sahibi olan Hakkı Yeten, sert, otoriter ve adil tutumunun hem kendi takımındaki hem de rakip takımdaki futbolcularda ona karşı duyulan saygı nedeniyle "Baba Hakkı" unvanıyla anılmıştır. Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün Süleyman Seba ile birlikte iki onursal başkanından biridir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21726", "len_data": 5168, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.38 }
Cristiano Ronaldo dos Santos Aveiro (d. 5 Şubat 1985, Funchal, Madeira), Suudi Profesyonel Ligi takımlarından En-Nasr'da forma giyen ve Portekiz millî futbol takımının kaptanlığını yapan Portekizli futbolcudur. Tüm zamanların en iyi futbolcularından biri olarak kabul edilir. Beş Ballon d'Or ve dört Altın Ayakkabı kazanarak bir Avrupalı olarak bu ödülü en çok kazanan oyuncu, 2020 yılında Ballon d'Or Rüya Takımına seçilmiştir. Yedi lig şampiyonluğu, beş FIFA Kulüpler Dünya Kupası ve beş UEFA Şampiyonlar Ligi de dâhil olmak üzere toplamda 35 kupa kazanmıştır. Şampiyonlar Ligi tarihinde en çok maça (183) çıkan, gol (140) atan ve asist (42) yapan oyuncudur. 1200'den fazla resmî maça çıkan birkaç futbolcudan birisidir ve kariyeri boyunca 900'den fazla gol atmıştır. IFFHS ve diğer medya kuruluşlarına göre futbol tarihinin en golcü oyuncusudur. Ronaldo, üst düzey kariyerine Sporting'de başladı. 2003 yılında İngiliz takımı Manchester United'a transfer oldu ve ilk sezonunda FA Kupası'nı kazandı. Ayrıca arka arkaya üç Premier League şampiyonluğu, bir UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu ve bir FIFA Kulüpler Dünya Kupası'nı kazandı. 23 yaşındayken ilk Ballon d'Or'unu kazandı. Ronaldo, 2009 yılında 94 milyon euro (80 milyon £) değerinde bir transferle Real Madrid'e imza attığında, o zamanların en pahalı futbol transferinin konusu olmuştu. Bu dönemde, 2013, 2014'te ve 2016, 2017'de arka arkaya Ballon d'Or kazandı. Aynı zamanda kulübün ve Şampiyonlar Ligi'nde tüm zamanların en golcü oyuncusu oldu. 2012 ve 2018 yılları arasında üst üste altı sezon boyunca turnuvayı en golcü oyuncu olarak tamamladı. Ronaldo, Real Madrid ile dört Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu, iki La Liga şampiyonluğu, iki Copa del Rey, üç UEFA Süper Kupası ve üç Kulüpler Dünya Kupası kazandı. 2018'de İtalyan kulübü Juventus'a ilk 100 milyon euro (88 milyon £) değerinde bir transferle imza attı; bu, bir İtalyan kulübü ve 30 yaş üstü bir oyuncu için en pahalı transfer oldu. İki Serie A şampiyonluğu, iki Supercoppa Italiana kupası ve bir Coppa Italia kazandı ve Serie A'nın En Değerli Oyuncusu oldu. İngiliz, İspanyol ve İtalyan liglerini gol kralı olarak bitiren ilk futbolcu oldu. 2021'de Manchester United'a döndü ve sözleşmesi 2022'de feshedilmeden önce kulübün en golcü oyuncusu olarak tek sezonunu tamamladı. 2023'te En-Nasr'a imza attı. Portekiz ve tüm millî takımlar baz alındığında en fazla maça çıkan (216) ve en çok gol atan (133) atan kişidir. Real Madrid tarihinde La Liga'da (311), Şampiyonlar Ligi'nde (105) ve toplamda en çok gol (450) atan futbolcudur. Avrupa Futbol Şampiyonası tarihinin (14), Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerinin (38) en çok gol atan futbolcusudur. FIFA Dünya Kupası tarihinde 5 farklı turnuvada gol atan ilk futbolcu olmuştur. Dünyanın en iyi sporcularından biri olan Ronaldo, "Forbes" tarafından 2016, 2017 ve 2023'te dünyanın en çok kazanan sporcusu, 2016'dan 2019'a kadar ESPN tarafından dünyanın en ünlü sporcusu seçildi. "Time" onu 2014 yılında dünyadaki en etkili 100 kişi listesine dahil etmiştir. Kariyerinde bir milyar dolar kazanan ilk futbolcu olmuştur. İlk yılları. Cristiano Ronaldo, 5 Şubat 1985'te Funchal, Madeira'da doğmuştur. Maria Dolores dos Santos Aveiro ve José Dinis Aveiro'nun son çocuklarıdır. İkinci ismi olan Ronaldo'yu babası Ronald Reagan hayranı olduğu için koymuştur. Hugo adında bir abisi, Elma ve Liliana Cátia adlarında iki ablası vardır. Eylül 2005'te Ronaldo 20 yaşındayken, babası José Dinis Aveiro, alkolizme bağlı nedenlerden dolayı 52 yaşında öldü. Ronaldo, çocukluğunda 1992'den 1995'e kadar babasının forma giydiği Andorinha'da forma giydi ve daha sonra Nacional'da iki yıl geçirdi. 1997 yılında, 12 yaşındayken Sporting ile üç günlük bir denemeye çıktı ve £1.500 karşılığında sözleşme imzaladı. Daha sonra Sporting'in gençlik akademisine katılmak için Madeira'dan Lizbon yakınlarındaki Alcochete'ye taşındı. Öğrenci olarak sıkıntılı bir hayat geçiren Ronaldo, okuldaki diğer öğrenciler arasında popüler olmasına rağmen, kendisine saygısızlık ettiğini söylediği öğretmenine sandalye fırlattığı için okuldan atılmıştı. Kulüp kariyeri. Gençlik takımları. Profesyonel olmadan önce Andorinha, CD Nacional ve son olarak Sporting genç takımında oynayan Ronaldo, 17 yaş altı Portekiz millî takımında da dikkat çekmişti. Profesyonel kariyerine yine Sporting CP'da başlayan genç oyuncu, 2003 yılından 2009 yılına kadar Manchester United'da oynadı. 2008-2009 sezonun sonunda Real Madrid kulübüne transfer oldu. Ronaldo'nun çocukluğunda tuttuğu takım Benfica'ydı. 8 yaşındayken, babasının malzemeci olarak çalıştığı amatör takım olan Andorinha kulübünde oynuyordu. Ronaldo 1995 yılında CD Nacional kulübüyle anlaştı ve bir unvan yarışmasında başarılı olduktan sonra 3 günlük denemeliğine Sporting CP'ye gitti. Sporting kulübü kendisini transfer ücretini açıklamadığı bir anlaşmayla renklerine kattı. Sporting CP. Ronaldo, Sporting'un genç oyuncularının eğitim gördüğü "Alcochete" futbol okuluna katıldı. 1 sezon içinde Sporting U-16, U-17, U-18, B-takımı ve A takımında oynayan ilk ve tek oyuncu oldu. İlk çıktığı maçta Moreirense takımına 2 gol attı. Ayrıca Avrupa 17 Yaş Altı Futbol Şampiyonası'nda oynuyordu. Ronaldo 15 yaşındayken kendisine futbolu bıraktırmaya zorlayabilecek bir kalp çarpıntısı tanısı konuldu. Sporting kulübü çalışanları bu durumdan haberdar edildi ve annesi, Ronaldo'nun hastanede yatması için onayını verdi. Hastanedeyken, kalbindeki probleme neden olan bölge, bir lazer operasyonuyla yakıldı. Ameliyat sabahleyin başladı ve Ronaldo öğleden sonra taburcu edildi. Sadece birkaç gün sonra antrenmanlara devam etti. 16 yaşındayken o zamanki Liverpool teknik direktörü Gérard Houllier tarafından fark edildi, ama Liverpool, Ronaldo'nun henüz çok genç olduğunu ve yeteneklerini geliştirmesi gerektiğine karar verdi ve reddetti. 2003 yılının yazında Lizbon'da José Alvalade Stadyumu'nun açılış maçında, Sporting CP'un Manchester United'ı 3-1 mağlup ettiği maçta Manchester United teknik direktörü Alex Ferguson'un dikkatini çekti. Ronaldo'nun performansı Manchester United'li futbolcuları da etkiledi ve Alex Ferguson'a Ronaldo'yu transfer etmesi için istekte bulundular. Manchester United. Tam üç kez Ballon d'Or ödülünü kazanan Johan Cruyff 2 Nisan 2008'de yaptığı bir röportajında: "Ronaldo, Manchester United tarihindeki iki harika futbolcu George Best ve Denis Law'dan daha iyi bir futbolcudur." demiştir. 2003-05. Ronaldo, Manchester United'ın ilk Portekizli oyuncusu oldu. FA Premier League 2002-2003 sezonu sonrasında 12,24 milyon sterlin karşılığında transfer edildi. Daha önce George Best, Bryan Robson, Eric Cantona, David Beckham gibi futbolcuların giydiği 7 numaralı formadaki beklentilerin yaratabileceği baskıları istemediği için 28 numaralı formayı tercih etti (Sporting'te giydiği forma numarası 28'di.): dedi. Ronaldo takımıyla ilk maçına Bolton Wanderers'ı 4-0 yendikleri maçta 60. dakikada dahil oldu. Manchester United'taki ilk golünü 1 Kasım 2003'te Portsmouth'u 3-0 yendikleri maçta frikikten attı. United'ın Premier Ligdeki 1000. golünü 29 Ekim 2005'te Middlesbrough'a 5-1 yenildikleri maçta attı. Tüm müsabakalarda 10 gol kaydetti ve taraftarların oylamasıyla Ronaldo, ilk ödülü olan "FIFPro Special Young Player of the Year" ödülünü kazandı. 2006-07. Ronaldo, 2006 yılının kasım ve aralık ayında art arda Barclays Ayın Futbolcusu şerefine erişti. Dennis Bergkamp ve Robbie Fowler'dan sonra Premier Lig tarihinde bu şerefe ulaşan 3. futbolcu oldu. Kariyerindeki 50. golünü Manchester City'ye attı. Yıl sonunda "FIFPro Special Young Player of the Year" ödülünü tekrar kazandı. Mart 2007'de ortaya çıkan, Real Madrid'in Ronaldo için bugüne kadar görülmemiş 80 milyon euro'luk transfer teklifi dedikodularına rağmen, 13 Nisan'da kendisini Manchester United tarihinde en fazla ödenen futbolcu yapan haftalık 120.000 sterlin (toplam 31 milyon £) 5 senelik anlaşma yaptı. Aralık 2006'da Middlesbrough'ya karşı oynanan maçta teknik direktör Gareth Southgate tarafından kendisini yere attığı iddiasıyla eleştirildi. 4 Şubat 2007'de, Tottenham Hotspur maçında kazandığı penaltıda Tottenham kanat oyuncusu Steed Malbranque tarafından küçük bir temasa olmasına rağmen kendisini yere attığı iddiasıyla tekrar suçlandı. Tüm tartışmalara rağmen Ronaldo çok sayıda kişisel ödül kazandı. İngiltere'de Yılın Futbolcusu Ödülü ve İngiltere'de Yılın Genç Futbolcusu Ödülü ödüllerini kazandı. Andy Gray ile birlikte bu şerefe erişen tek futbolcu oldu. Nisan ayında İngiltere'de Taraftarların Oyuncusu ödülünü de kazanarak üçlemiş oldu. Ayrıca Ronaldo 2006-2007 sezonunda Premier Lig Yılın Takımında yer alan 7 Manchester United futbolcusundan biriydi. 2007-08. Ronaldo için 2007-2008 sezonu Portsmouth'lu oyuncu Richard Hughes'e kafa attığı maçta kırmızı kart görmesiyle başladı. 3 maç ceza aldı. Ronaldo bu tecrübeden sonra "çok şey" öğrendiğini ve gelecekte oyuncuların kendisini kışkırtmasına izin vermeyeceğini söyledi. Şampiyonlar Ligi grup maçlarında Sporting'a karşı deplasmanda attığı golle galibiyeti getirdi ve ayrıca evinde oynadığı maçta da uzatmalarda attığı golle Manchester United'ın grupta lider olmasını sağladı. 2007 Ballon d'Or'u Kaká'nın ardından ikinci, FIFA Dünyada Yılın Futbolcusu ödülünde Kaká ve Lionel Messi'nin ardından 3. oldu. Ronaldo Manchester United forması altında ilk hattrickini 12 Ocak 2008'de Old Trafford'da Newcastle United'ı 6-0 yendikleri maçta yaptı. Böylece Manchester United Premier Lig'de liderliğe yükseldi. Reading'i 2-0 yendikleri maçta 23. golünü kaydetti ki önceki sezon attığı gol sayısı da 23'tü. 20 Şubat'ta Lyon ile yaptıkları Şampiyonlar Ligi eleme maçında belirlenemeyen bir Lyon taraftarı sürekli olarak Ronaldo'ya ve takım arkadaşı Nani'ye yeşil lazer tuttu. 1 ay sonra Lyon bu olaydan dolayı 5000 isviçre frankı (£2,427) para cezasına çarptırıldı. 19 Mart 2008'de, Bolton'u 2-0 yendikleri maçta takımının iki golünü de attı ve ilk defa Manchester United'ın kaptanlığını yaptı. Attığı ikinci gol, Ronaldo'nun o sezon attığı 33. goldü. Böylece 1967-68 sezonunda attığı 32 golle George Best'e ait olan 40 senelik rekoru kırmış oldu. 29 Mart'ta Aston Villa'ya attığı golle beraber, İngiltere'de ve Avrupa kupalarında oynadığı toplam 37 maçta 35 gole ulaştı. Ronaldo'nun bu süper gol serisi, 2007-08 Avrupa Altın Ayakkabı Ödülü'nü ilk defa bir kanat oyuncusunun kazanmasını sağladı. Real Mallorca'lı Daniel Güiza'nın 8 puan önünde bu ödülü kazandı. Ronaldo, 21 Mayıs'ta 2008 UEFA Şampiyonlar Ligi Finali'nde ayrıca ligdeki rakibi Chelsea'ye karşı maçın 26. dakikasında açılış golünü attı. Penaltı atışlarında kaçırdığı gol, Chelsea'ye Şampiyonlar Ligi Kupası'nı kazanma fırsatı verdi ama John Terry'nin de penaltı kaçırmasıyla, Manchester United penaltıları 6-5 kazandı. Ronaldo, UEFA Fans Maçın Adamı seçildi ve o sezon attığı toplam 42 golle, Denis Law'ın 1963-64 sezonunda eriştiği rekorunun sadece 4 gol gerisinde tamamladı. 2008-09. 5 Haziran 2008'de Sky Sports, Ronaldo'nun Real Madrid tarafından kendisine daha önce yapılan sözde transfer teklifindeki miktar ile aynı miktarda para verilmesi durumunda bu takıma gidebileceğini söylediğini bildirdi. Manchester United 9 Haziran'da Real Madrid'i FIFA'ya şikâyet etti ama FIFA herhangi bir şey yapmaya gerek duymadı. Transfer spekülasyonları 6 Ağustos'a kadar sürdü ta ki Ronaldo'nun en az bir sene daha Manchester'da kalacağını söylemesine kadar spekülasyonlar devam etti. Ronaldo 7 Temmuz'da Amsterdam'da ayak bileğinden ameliyat oldu. 17 Eylül'de Manchester United'ın 2008-09 UEFA Şampiyonlar Ligi grup aşamasında Villarreal ile 0-0 berabere kaldığı maçta Park Ji-sung'ın yerine 60. dakikada oyuna dahil oldu. Sezondaki ilk golünü 24 Eylül'de Lig Kupası 3.tur maçında Middlesbrough'yu 3-1 yendikleri maçta attı. 15 Eylül 2008'de Stoke City'yi 5-0 yendikleri maçta Ronaldo Manchester United forması altında oynadığı tüm müsabakalardaki 100. ve 101. golünü attı. Attığı 2 gol de serbest vuruştandı. Ronaldo böylece Premier Lig'deki mücadele eden tüm takımlara gol atmış oldu. 2 Aralık 2008'de Ronaldo, George Best'in 1968'de kazandığı Ballon d'Or'dan sonra bu ödülü kazanan ilk Manchester United'lı futbolcu oldu. İkinci Lionel Messi'nin 165 puan önünde 446 puan topladı. Manchester United 19 Aralık'ta, 2008 FIFA Kulüpler Dünya Kupası'nda şampiyon oldu ve Ronaldo turnuvada attığı iki golle "Silver Ball" ödülünü kazandı. 12 Ocak 2009'da FIFA Dünya'da Yılın Oyuncusu Ödülü'nü kazanan ilk Premier Lig futbolcusu oldu. Ayrıca, Luís Figo'dan sonra bu ödülü kazanan ilk Portekizli futbolcu oldu. UEFA Şampiyonlar Ligi'nde Internazionale'yu 2-0 yenip çeyrek finale çıktıkları maçta 1 gol attı. 5 Nisan 2009'da Aston Villa'yı 3-2 yendikleri maçta takımının ilk 2 golünü attı. Ronaldo Şampiyonlar Ligi çeyrek final ikinci maçında Porto'ya 36 metre mesafeden harika bir gol attı ve bu sayede Manchester United yarı finale yükseldi. Bu golü Alex Ferguson çok övdü ve maçtan sonra bu golün Ronaldo'nun attığı en güzel gol olduğunu söyledi. 5 Mayıs 2009'da Emirates Stadyumu'nda Arsenal ile oynanan Şampiyonlar Ligi yarı final rövanş maçında Manchester United, Arsenal'in evinde 27 maçlık yenilmezlik serisine 3-1'lik skorla son verdi ve finale çıktı. Ronaldo bu maçta 2 gol ve 1 asistle oynadı. Bu maçtaki ilk golünü 35 metre mesafeden serbest vuruştan attı. 2008-09 sezonunda Ronaldo tüm müsabakalarda toplam 53 kez forma giydi ve 26 gol kaydetti. 11 Haziran 2009'da Manchester United, Real Madrid tarafından yapılan 80 milyon £ (94 milyon euro) teklifi Ronaldo'nun takımdan ayrılmak istediğini tekrar belirtmesi üzerine kabul etti. Kulübün sahipleri olan Glazer ailesi bu transferi onayladı. Transferin tamamlanmasından sonra Ronaldo, kendisini futbolcu olarak yetiştirdiği için Alex Ferguson'a minnettar olduğunu belirtti ve "Kariyerimdeki en önemli ve en etkili faktörlerden biri" dedi. 2007-2008 sezonunda toplam 42 gol atarak George Best'in bir sezonda en çok gol atan kanat oyuncusu rekorunu kırmıştır. Ligde 31 gol atarak gol kralı olmuştur. Aynı sezon Premier League şampiyonluğunu yeniden yaşamıştır. FIFPro Dünya'da Yılın Oyuncusu Ödülü ve FIFA Dünya'da Yılın Oyuncusu Ödülü'ne layık görülmüştür. 2006-2007 yılında yaptığı gibi 2007-2008 sezonunda da İngiltere'de hem yılın futbolcusu hem de yılın genç futbolcusu seçilmiştir. 1977'de Andy Gray'den sonra bu ödüllerin ikisini de aynı sene içinde almayı başarmış olan ilk sporcudur. Manchester United'ın 40 yıl sonra Ballon d'Or ödülünü kazanan ilk futbolcusu olmuştur. Real Madrid. 2009-10. Cristiano Ronaldo 2009 yılında rekor bir ücret ile Real Madrid takımına transfer oldu. 94 milyon € bonservis bedeli transfer olan Ronaldo Zinedine Zidane'ın 75 milyon € olan transfer rekorunu da egale etmiştir. 26 Haziran tarihinde Real Madrid, Ronaldo'nun 1 Temmuz'dan itibaren takımda olacağını ve sözleşmesinin 6 yıllık olduğunu açıkladı. Real Madrid'in sitesinden yapılan açıklamada ayrıca; 6 Temmuz 2009 Pazartesi günü Cristiano Ronaldo'nun Santiago Bernabéu Stadyumu'nda taraftarın karşısına çıkarılacağı ve Portekizli oyuncunun yıllık 13 milyon Euro alacağı belirtildi. Santiago Bernabéu'da yapılan törenle, Ronaldo basın ve taraftarlara tanıtıldı ve yaptığı açıklamada en büyük hayalinin gerçekleştiğini ve bunun inanılmaz olduğunu söyledi. Törende kulüp tarihinde bir ilk yaşandı ve 80,000'den fazla taraftar stada akın etti. Böylece 1984 yılında Diego Maradona'nın Napoli'deki transfer töreni için stada gelen 75,000 rekor taraftar sayısı da kırılmış olmuş oldu. 9 numaralı forması, efsane Real Madrid'li eski futbolcu Alfredo di Stéfano tarafından verildi. Ronaldo, Real Madrid formasıyla ilk maçına 21 Temmuz'da Shamrock Rovers takımına karşı çıktı. İlk golünü Liga de Quito takımına bir hazırlık karşılaşmasında penaltıdan attı. La Liga'da oynadığı ilk maç RC Deportivo de La Coruña'ya karşıydı. Real Madrid'in 3-2 üstünlüğüyle biten bu karşılaşmada Ronaldo takımının 2. golünü penaltıdan kaydetti. 15 Eylül 2009'da Şampiyonlar Ligi'ne iyi bir başlangıç yaptı. FC Zürich'i deplasmanda 5-2 yendikleri maçta serbest vuruşlardan 2 gol attı. 20 Eylül'de Santiago Bernabéu'da La Liga'nın yeni takımı Xerez CD'ye de 2 gol attı. Sonraki hafta Villareal deplasmanında attığı golle yıldızlaşan Ronaldo, La Liga'da oynadığı 4 maçta toplam 5 gole ulaştı ve Real Madrid kulübü tarihinde çıktığı ilk 4 lig maçında da gol atmayı başaran ilk futbolcu olarak tarihe geçti. Ronaldo, Real Madrid'de gösterdiği yüksek performansını 30 Eylül 2009 tarihinde Şampiyonlar Ligi Grup aşamasında Bernabeu'da Marsilya'yı 3-0 mağlup ettikleri maçta 2 gol atarak devam ettirdi. 10 Ekim 2009'da Macaristan ile yaptıkları millî maçta ayak bileğinden sakatlandı. 1 ay sahalardan uzak kalacağı açıklandı. Ronaldo, 3 Kasım 2009'daki Şampiyonlar Ligi'ndeki Milan maçında oynamayı hedeflediğini söyledi. Fakat sakatlığı iyileşmedi. Milan maçında oynayamayan Ronaldo, 29 Kasım'daki Barcelona maçına kadar hazır olmak istediğini söyledi. 2010-11. 2010-11 sezonunun başında Raúl, Schalke 04'e gittiğinde Ronaldo 7 numaralı formayı aldı ve müthiş bir sezon geçirdi. Bu sezonda 54 resmi maça çıkan Ronaldo, 53 gol atmayı başardı ve Real Madrid tarihindeki bir sezonda en fazla gol atma rekorunu kırdı. Önceki rekor 49 golle efsanevi futbolcu Ferenc Puskás'a aitti. Ligde ise 34 maçta 40 gol atarak, 82 yıllık lig tarihinin bir sezonda en çok gol atan futbolcusu olmayı başardı. Bu şekilde daha önce 38 golle Real Madrid'li Hugo Sánchez (1989-90) ve Athletic Bilbao'lu Telmo Zarra'ya (1950-51) ait olan La Liga'da bir sezonda en fazla gol atma rekorunu da kırmış oldu. Attığı 40 gol ile La Liga gol kralı oldu ve 2007-08 sezonunda bir kanat oyuncusu olarak ilk defa kazandığı Avrupa Altın Ayakkabı Ödülü'nü tekrar kazanmayı başardı. 2011-12. 2011-12 sezonunun başında La Liga'da Real Madrid'in Real Zaragoza deplasmanda 6-0 mağlup ettiği maçta, Ronaldo sezona hat trick yaparak başladı. Mesut Özil'in ilk 11'de sahaya çıktığı maçta millî futbolcular Nuri Şahin ve Hamit Altıntop sakatlıkları nedeniyle ilk maçta kadroda yer almadı. Attığı 46 gol ile La Liga gol krallığında ikinci oldu ve La Liga'da 38 maçta 46 gol 13 asist yapan C. Ronaldo toplamda ise 55 maçta 60 gol atmış bu maçlarda 17 asist yapmayı başarmıştır. 2012-13. 2012-2013 sezonunda La Liga'da iki hafta boş geçen Ronaldo, 3. haftada Granada'ya 2 gol atmayı başarmıştır. Bu sezonda Real Madrid formasıyla çıktığı 55 maçta 55 gol ve 14 asistlik performans sergilemiştir. 13 sarı kart ve 1 kırmızı kart görmüştür. 2013-14. 2013-14 sezonunda 2013 yılında attığı 69 gol ile FIFA Ballon d'Or ödülünü kazandı. 2013 yılında 59 maçta attığı 69 golün 18'ini sol ayak, 37'sini sağ ayakla, 14'ü de kafayla kaydetti. 59 maçta 8 kez hat-trick yaptı ve 69 golün 6 tanesini free kick'den attı ayrıca bu maçlarda 17 de asist yaptı. 59 Maçta 69 gol atarak maç başına 1,17 gol istatistiği yakaladı. 2014-15. 1 Kasım 2014 tarihinde kariyerindeki 700. maçına çıktı. 395 birinci lig maçı, 55 Kupa, 12 Lig Kupası, 7 Süper Kupa, 112 Avrupa Kupası, 2 FIFA Kulüpler Dünya Kupası, 1 UEFA Süper Kupa ve 116 millî takım maçı olmak üzere toplamda 700. maçına çıkan C.Ronaldo bu maçlarda 448 gol atıp 108'de asist yapmıştır. 2015-16. 2015-16 sezonunda C.Ronaldo La Liga'da 36 maça çıkmış, 35 gol atıp 11 de asist yapmıştır. UEFA Şampiyonlar Liginde de 12 kez boy gösteren Ronaldo bu karşılaşmalarda 16 gol atıp 4 de asist yapmıştır ve üst üste 4. kez UEFA Şampiyonlar Ligi gol kralı olmuştur. Toplam 48 maçta 51 gol 15 asistle oynayarak başarılı bir sezon geçirmiştir. 2016-17. 2016-17 sezonunda La Liga'da 29 maçta 25 gol atıp 6 asist yaparak Real Madrid'in 2016-17 La Liga şampiyon olmasına katkı yağmıştır. UEFA Şampiyonlar Ligi'nde 13 maçta 12 gol ve 6 asistle katkı yapıp takımın üst üstte 2. kez UEFA Şampiyonlar Ligi kazanmasında pay sahibi olmuştur. Aynı zamanda üst üstte 5. kez UEFA Şampiyonlar Ligi gol kralı olmuştur. FIFA Kulüpler Dünya Kupası'nda 2 maçta 4 gol atarak hem gol kralı olmuş hem de takımın 2016 FIFA Kulüpler Dünya Kupasını kazanmasına büyük katkı yapmıştır. 2 maçta Copa del Rey de oynayan C.Ronaldo bu maçta 1 gol atmış ve böylece 2016-17 sezonunda tüm kulvarlarda toplam 46 maçta görev almış 42 gol atmış, 12 de asist yapmıştır. 2017-18. C. Ronaldo'nun Real Madrid son sezonu olan 2017-18 sezonunda tüm kulvarlarda 44 maçta forma giymiş, 44 gol atıp 8 asist yapmıştır. UEFA Şampiyonlar Ligi'nin 3. kez üst üste alan Real Madrid'de 13 maçta forma giymiş 15 gol atıp 3 asist yapmıştır. Takımın 2017 FIFA Kulüpler Dünya Kupasını 2. kez üst üste kazanmasında 2 maçta attığı 2 gol ile katkı sağlamıştır. Juventus. 2018-19. 10 Temmuz 2018 tarihinde resmi olarak Real Madrid'ten Juventus'a 100 milyon € bonservis bedeliyle transfer olmuştur. 2019-20 C.Ronaldo bu sezon çıktığı 33 Serie A maçında, 31 gol 6 asist yaptı ve Ciro İmmobile'nin arkasında gol krallığında 2.oldu. Ayrıca çıktığı 8 UEFA Şampiyonlar Ligi maçında, 4 gol 1 asistlik performans gösterdi. Coppa Italia'da toplam 4 maça çıktı ve 2 gol kaydetti. Supercoppa Italiana'da ise 1 maça çıktı fakat gol kaydedemedi. Total olarak, sezonu 46 maçta 37 gol 7 asist () ile kapattı. 2020-21. C.Ronaldo bu sezon çıktığı 33 Serie A maçında, 29 kez fileleri sarsarak gol kralı oldu. Bunun yanında, 2 kez asist yaptı. UEFA Şampiyonlar Ligi'nde çıktığı 6 maçta 4 gol 2 asist ile oynadı ve bu gollerin ikisini penaltıdan kaydetti. Coppa Italia ve Supercoppa Italiana dahil olmak üzere totalde 5 maça çıktı ve bu maçlarda toplam 3 gol kaydetti. C.Ronaldo bu sezon totalde, 44 maça çıktı ve 36 gol 4 asistlik () bir performans gösterdi. Euro 2020'de toplam 4 maça çıktı. Macaristan, Almanya ve Fransa olmak üzere 3 maçta toplam 5 gol attı ve 1 asist yaptı. Bu istatistiklerle, Euro 2020 gol krallığında Patrik Schick ile gol krallığını paylaştı. Ayrıca 8 Aralık 2020'de, Barcelona ile olan Şampiyonlar Ligi maçında; ezeli rakibi olarak gösterilen Lionel Messi ile kariyerindeki son maçına çıktı ve bu maçta 2 gol atarak 2020'de ki son Şampiyonlar Ligi maçından süslü bir istatistik ile ayrılmış oldu. Dünya Kupası Elemeleri'nde ise toplam 8 maça çıktı ve 6 gol kaydetti. Ayrılışı. 27 Ağustos 2021'de Juventus teknik direktörü Allegri Ronaldo'nun kendisine "artık bu takım için oynamak istemediğini ve kulüpten ayrılmak istediğini" söylediğini belirtti. Manchester United (2. dönem). 27 Ağustos 2021'de Manchester United'a transfer oldu ve 2+1 yıllık sözleşme imzaladı. Juventus, Manchester United'ın Ronaldo için 5 yılda 15 milyon avro bonservis ödeyeceğini, 8 milyon avro da bonuslar bulunduğunu açıkladı. 2021-22. 2. Manchester United dönemindeki ilk maçına 11 Eylül 2021'de Newcastle United karşısında çıktı. Maçı 4-1 kazanan Manchester United'ın ilk 2 golünü Ronaldo kaydetti. 29 Eylül'de, United'ın Şampiyonlar Ligi'nde evinde Villarreal'e karşı 2-1 kazandığı maçta son dakikada takımının galibiyet golünü attı ve Iker Casillas'ı geçerek UEFA Şampiyonlar Ligi tarihinin en çok forma giyen futbolcusu oldu. 2 Aralık'ta Ronaldo, ligde Arsenal'e karşı evinde 3-2 kazandıkları maçta iki gol kaydederek profesyonel kariyerinde 800. gol barajını aştı. 12 Mart 2022'de Ronaldo, ligde 3-2 kazandıkları Tottenham Hotspur maçında hat-trick yaptı ve toplam gol sayısını 807'ye çıkardı. FIFA'ya göre 805 golle Josef Bican'a ait olan profesyonel futbol tarihinde en çok gol atan futbolcu unvanını kazandı. 16 Nisan'da Ronaldo, kulüp bazında 50. hat-trick'ini ligde 3-2 kazandıkları Norwich City maçında kaydetti. 23 Nisan'da Ronaldo, Arsenal'e 3-1 kaybettikleri maçta 100. Premier League golünü kaydetti. Ronaldo, Nisan ayında Premier League'de ayın oyuncusu seçildi. Ayrıca Premier League içerisinde yılın takımına aday oldu. Tüm bunlara rağmen Manchester United'ın ligi 6. sırada bitirmesi ile UEFA Avrupa Ligi'ne katılma hakkı elde etmesiyle Ronaldo 2010'dan beri ilk kez kupa kazanamadı. 2022-23. Manchester United'dan ayrılmak istediğini dile getiren Ronaldo, transfer dönemi boyunca UEFA Şampiyonlar Ligi içerisinde mücadele edecek bir takıma transfer olamadı ve 2002 yılından sonra ilk kez UEFA Avrupa Ligi'nde oynamak zorunda kaldı. UEFA Avrupa Ligi'ndeki ilk golünü ise Sheriff'e karşı oynadıkları ve 2-0 kazandıkları bir maçta 37 yaşındayken kaydetti. 9 Ekim 2022 tarihinde oynanan Everton - Manchester United maçında ise 44. dakikada attığı gol ile kulüp kariyerindeki 700. golüne imza attı. 22 Kasım 2022 tarihinde Manchester United ile anlaşarak sözleşmesini feshettiğini açıkladı. Al-Nassr. 2022-23. 30 Aralık 2022 tarihinde Suudi Arabistan Pro Ligi ekiplerinden En-Nasr, Ronaldo ile resmî olarak sözleşme imzaladığını açıkladı. İlk maçına El-Hilâl ve En-Nasr karmasının Paris Saint-Germain ile oynadığı maçta çıktı. 19 Ocak 2023 günü oynanan maçta takımı Paris Saint-Germain'e 5-4 yenildi. Maçta 60 dakika forma şansı bulan Ronaldo 2 gol atarak maçın oyuncusu seçildi. Maçta Sergio Ramos, Lionel Messi, Kylian Mbappé ve Neymar forma giymiştir. Messi ve Ronaldo, 8 Aralık 2020 günü Juventus ile Barcelona arasında oynanan UEFA Şampiyonlar Ligi maçından sonra ilk kez birbirine rakip olmuştur. En-Nasr ile ilk resmî maçına 22 Ocak'ta Kaptan olarak El-İttifak 1-0 yendikleri maçta çıktı. İlk golünü ise 3 Şubat'ta El-Fetih ile 2-2 berabere kaldıkları maçta son dakikalarda penaltıdan kaydetti. Ronaldo, 9 Şubat'ta El-Vehda'yı 4-0 yendikleri maçta takımının tüm gollerini attı. Bu maçta attığı ilk gol onun 500. lig golü oldu. 25 Şubat'ta kulüp için ikinci hat-trickini Damac'a karşı 3-0 kazandıkları maçta kaydetti. AFC Şampiyonlar Ligi maçı için gittiği İran'da, portresini çizen ressam Fatemeh Hamami'ye dokunduğu ve sarıldığı için İran'da 99 kırbaç cezasıyla yargılanmaktadır. Fakat bir daha yapmayacağını söylerse cezasının affedileceği söylendi. 2023-günümüz. Ronaldo'nun En-Nasr'a imza atması, Karim Benzema, Sadio Mané, N'Golo Kanté, Rúben Neves, Riyad Mahrez, Roberto Firmino ve Neymar gibi çeşitli Avrupalı oyuncuların Suudi Pro Ligi'ne geçmesiyle hem yurt içinde hem de yurt dışında popülerliğinin artmasına neden oldu. Suudi Pro Ligi yaz transfer dönemi sırasında, Ronaldo'nun lige geçişteki ana faktörlerden biri olduğunu öne sürüyor. 2023-24 sezonundaki ilk golünü, 31 Temmuz'da Arap Kulüpler Şampiyonlar Kupası'nda Union Monastirienne'i 4-1 yenerek attı. 3 Ağustos'taki bir sonraki Arap Kulübü Şampiyonlar Kupası maçında Ronaldo, Zamalek'e karşı geç bir eşitlik golü atarak takımının 1-1 berabere kalmasına ve grup ikinciliğiyle çeyrek finale yükselmesine yardımcı oldu. 9 Ağustos'taki yarı finalde Ronaldo, Al-Shorta'ya karşı galibiyetteki tek golü atarak penaltıyı dönüştürerek En-Nasr'ın ilk Arap Kulüpler Şampiyonlar Kupası finaline ulaşmasına yardımcı oldu. 12 Ağustos'taki finalde Ronaldo, on kişilik Al-Nassr adına her iki golü de atarak, rakipleri El-Hilâl'i uzatmaların ardından 2-1 mağlup ederek tarihlerinde ilk kez yarışmayı kazandı. Ronaldo, yarışmada attığı altı golle yarışmanın en golcü oyuncusu ödülüne layık görüldü. 18 Ağustos'ta Ronaldo, Al-Taawoun'a 2-0 yenilerek bu sezonki ilk lig maçına çıktı ve sezonun ilk hat-trickini El-Fetih'e karşı haftada 5-0 kazandıkları maçta attı. daha sonra. 29 Ağustos'ta Ronaldo, rakipleri El-Şebab'a karşı alınan 4-0'lık galibiyette iki gol attı ve bir asist yaptı. Ronaldo, beş gol atıp iki asist yaptıktan sonra Ağustos ayında SPL Ayın Oyuncusu ödülüne layık görüldü. 2 Eylül'de, En-Nasr'ın deplasmanda Al-Hazem'e karşı kazandığı 5-1 galibiyette kariyerindeki 850. golü olan golü attı. 19 Eylül'de Ronaldo, AFC Şampiyonlar Ligi'nde ki ilk maçına Perspolis'i 2-0 yenerek başladı ve futbol tarihinde kariyerinde 1000 maçta yenilmeyen (776 galibiyet ve 224 beraberlik) rekoru kıran ilk oyuncu oldu. Ronaldo, Eylül ayında kaydettiği beş gol ve üç asistten sonra art arda ikinci kez SPL Ayın Oyuncusu ödülünü aldı. 2 Ekim'de, AFC Şampiyonlar Ligi'nde ki ilk golünü, 3-1'lik galibiyette eşitliği sağlayan İstiklol'e karşı iç saha maçında attı. Mart 2025 itibarıyla tüm kulvarlarda 928 gole ulaşmıştır. Millî takım kariyeri. Gençlik yılları. 2008 yılından beri Portekiz millî takımının kaptanı olan Ronaldo, ilk A millî maçına Ağustos 2003'te Kazakistan'a karşı çıktı, maç 1-0'lık Portekiz galibiyetiyle bitti. 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası için kadroya çağrıldı. Yunanistan'a 2-1 yenildikleri maçta ve Hollanda'yı yarı finalde 2-1 yendikleri maçta birer gol attı. Turnuvada 2 gol atmasına rağmen turnuva ilk onbirine seçildi. Aynı yıl ayrıca 2004 Yaz Olimpiyatları Futbol Turnuvası'nda da sahne alan yıldız futbolcu başarısıyla herkesin beğenisini kazandı. 2006 FIFA Dünya Kupası. Ronaldo, Avrupa kıtasındaki Dünya Kupası grup elemelerinde 7 golle en çok gol atan 2. futbolcuydu. Dünya Kupası'ndaki ilk ve tek golünü penaltıdan İran'a attı. 1 Temmuz 2006'da çeyrek finalde İngiltere ile karşılaştıkları maçta, Ronaldo'nun Manchester United'tan takım arkadaşı Wayne Rooney, Portekizli defans oyuncusu Ricardo Carvalho'nun üzerine bastığı için oyundan atıldı. Rooney'nin oyundan atılışından sonra yedek kulübesine göz kırpmasından ötürü İngiliz medyasında Ronaldo'nun kızgın tavırları nedeniyle hakem Horacio Elizondo'nun kararını etkilediği spekülasyonları yer aldı. Ronaldo maçtan sonra Rooney'nin arkadaşı olduğunu ve onun oyundan atılmasını istemediğini söyledi. 4 Temmuz'da, hakem Elizondo Rooney'nin oyun kurallarını çiğnediği için atıldığını ve Ronaldo ile Rooney arasında geçen arbedeyle bir alakasının olmadığını söyledi ve konuya açıklık getirdi. İngiliz medyasının öfkeli tepkisi Ronaldo'yu Manchester United'tan ayırmanın eşiğine getirdi ve Ronaldo İspanyol günlük spor gazetesi "Marca"'ya verdiği röportajda açıkça Real Madrid'e gitmek istediğini söyledi. Bu spekülasyona karşılık Alex Ferguson, Portekizli asistanı Carlos Queiroz'u Ronaldo'nun fikrini değiştirmesini sağlamak için yanına yolladı. Ronaldo takımında kaldı ve Nisan 2007'de sözleşmesini 5 sene uzattı. Ronaldo, Portekiz'in Fransa'ya mağlup olduğu, yarı final karşılaşmasında ıslıklandı ve turnuvanın En İyi Genç Oyuncu ödülünü İngiliz taraftarlardan gelen olumsuz e-posta kampanyası nedeniyle kazanamadı. Bu oyların sadece adaylık sürecini etkilemesine rağmen, FIFA'nın Teknik Çalışma Ekibi Ronaldo'nun davranışlarını kararda bir etken olarak gösterdi ve ödülü Almanya'dan Lukas Podolski'ye verdi. Takım kaptanlığı. 6 Şubat 2007'de yani 22. yaş gününden 1 gün sonra Brezilya ile karşılaştıkları hazırlık maçında ilk defa millî takım kaptanlığı yaptı. Bu değişiklik 2 gün önce ölen Portekiz Futbol Federasyonu başkanı Carlos Silva'nın şerefineydi. O zamanki Portekiz teknik direktörü Luiz Felipe Scolari'nin açıklaması şöyleydi: "Carlos Silva, Ronaldo'yu kaptan yapmamı rica etti. Kaptan olması için çok genç, ama Silva rica etti ve o artık aramızda değil." 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası elemeleri'nde 8 gol attı, ama Portekiz çeyrek finalde Almanya'ya elendiği için turnuvayı 1 golle tamamlayabildi. Portekiz millî takımının başına Carlos Queiroz'un gelişiyle birlikte Ronaldo takım kaptanı oldu. 2010 FIFA Dünya Kupası. Portekiz'in Euro 2008'deki başarısız performansının ardından Luiz Felipe Scolari'nin yerine United'ın eski teknik direktör yardımcısı Carlos Queiroz getirildi. Queiroz, Temmuz 2008'de Ronaldo'yu takımın daimi kaptanı yaptı. Ronaldo, 2010 Dünya Kupası elemelerinde tek bir gol atmayı başaramadı, Portekiz, Bosna-Hersek'e karşı kazandığı play-off galibiyetiyle turnuvadan erken elenmekten kıl payı kurtuldu. Dünya Kupası'nın grup aşamasında Fildişi Sahili, Kuzey Kore ve Brezilya'ya karşı oynanan üç maçta da maçın adamı seçildi. Turnuvadaki tek golü, 16 ay aradan sonra ilk uluslararası golünü atan Kuzey Kore'ye karşı 7-0'lık yenilgiydi. Portekiz'in Dünya Kupası, son 16 turunda nihai şampiyon olan İspanya'ya karşı 1-0 mağlup oldu. 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası. Ronaldo, Euro 2012 elemelerinde, Portekiz'i turnuvaya göndermek için play-off'larda Bosna-Hersek'e attığı iki gol de dahil olmak üzere yedi gol attı ve burada bir "ölüm grubu"na girdi. Hollanda'ya karşı oynanan son grup aşaması maçında Ronaldo iki gol atarak 2-1 galibiyet elde etti. Çeyrek finalde Çekya'ya karşı attığı kafa golüyle takımına 1-0 galibiyet verdi. Hollanda ve Çekya'ya karşı oynanan her iki maçta da maçın adamı seçildi. İspanya ile oynanan yarı final maçı golsüz sona erdikten sonra Portekiz penaltı atışlarında elendi. Ronaldo, kullanılmayan beşinci sırayı alması planlandığı için penaltı kullanmadı. Ronaldo'nun kendi takım arkadaşı Nani, Ronaldo'nun son penaltıyı almayı "talep ettiğini" söyledi. Diğer beş oyuncuyla birlikte üç gol atarak en çok gol atan oyuncu olarak yine turnuvanın takımına dahil edildi. 2014 FIFA Dünya Kupası. 2014 Dünya Kupası elemeleri sırasında Ronaldo toplam sekiz gol attı. 17 Ekim 2012'de Kuzey İrlanda ile 1-1 berabere kaldığı ön eleme maçı ona 100. kez forma giydi. İlk uluslararası hat-trickini, 6 Eylül 2013'te 4-2'lik eleme galibiyetinde 15 dakikalık sürede üç gol atarak Kuzey İrlanda'ya karşı da yaptı. Portekiz'in normal sezonda sıralama turlarına katılamamasının ardından, Ronaldo, İsveç'e karşı oynanan play-off'larda takımın dört golünü de attı; bu, Ronaldo ile Zlatan Ibrahimović arasındaki bir mücadele olarak ilan edildi ve turnuvadaki yerlerini garantiledi. İkinci maçtaki hat-trick'iyle uluslararası skoru 47 gole ulaştı ve Pauleta'nın rekoruna eşit oldu. Ronaldo daha sonra 5 Mart 2014'te Kamerun'a karşı oynanan 5-1 hazırlık maçında iki gol atarak ülkesinin tüm zamanların en golcü oyuncusu oldu. Ronaldo, diz kapağı tendiniti ve buna bağlı uyluk sakatlığı nedeniyle potansiyel olarak kariyerini riske atmasına rağmen turnuvaya katıldı. Ronaldo daha sonra şu yorumu yaptı: "Takımda iki ya da üç Cristiano Ronaldo olsaydı daha rahat hissederdim. Ama biz öyle değiliz." Açılış maçının 90 dakikasını Almanya'ya karşı oynadı ancak 4-0'lık yenilgiyi engelleyemedi. ABD'ye karşı sakatlık anında 2-2'lik bir asistini yaptıktan sonra, Gana'yı 2-1 yenerek maçın sonlarında galibiyet golünü attı. 50. uluslararası golü onu üç Dünya Kupası'nda oynayan ve gol atan ilk Portekizli yaptı. Portekiz, grup sonunda gol farkı nedeniyle turnuvadan elendi. 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası. Ronaldo, Euro 2016 elemelerinde Ermenistan'a karşı hat-trick de dahil olmak üzere beş gol attı. 14 Kasım 2014'te Ermenistan'a karşı kazanılan bir başka galibiyette tek golü atarak, UEFA Avrupa Şampiyonası'nda eleme maçları da dahil olmak üzere 23 gol atarak turnuvanın tüm zamanların en golcü oyuncusu oldu. Turnuvanın başında Ronaldo, kaleye 20 şut atmasına rağmen Portekiz'in İzlanda ve Avusturya'ya karşı berabere kaldığı maçta şansını değerlendiremedi. İkinci maçta, 128. milli maçına çıkarak Portekiz'in en çok forma giyen oyuncusu olarak Figo'yu geride bıraktı ve ikinci yarıda penaltıyı kaçırdıktan sonra golsüz sonuçlandı. Grup aşamasının son maçında Macaristan'a karşı 3-3 berabere kaldığı iki golle Ronaldo, turnuvada 17 kez forma giyerek rekor kırarak dört Avrupa Şampiyonasında gol atan ilk oyuncu oldu. Grubunda Macaristan ve İzlanda'nın ardından üçüncü sırada yer almasına rağmen, takımı, hiçbir maçını kazanamamasına rağmen, yarışmanın yeni genişletilmiş formatı sonucunda eleme turuna katılmaya hak kazandı. Portekiz'in ilk eleme maçında, Ronaldo'nun tek gol girişimi Hırvatistan'ın kalecisi Danijel Subašić tarafından savuşturularak Ricardo Quaresma'nın yoluna atıldı ve Quaresma uzatmalarda 1-0 galibiyet elde etti. Takımı penaltılarda Polonya'yı geçtikten sonra Portekiz'in açılış penaltısını atan Ronaldo, üç Avrupa Şampiyonası yarı finaline katılan ilk oyuncu oldu. Galler'i 2-0 yendikleri maçta ilk golü attı, Michel Platini'yi dokuz golle turnuvanın tüm zamanların en golcü oyuncusu olarak eşitledi. Ev sahibi Fransa'ya karşı oynanan finalde Ronaldo, Dimitri Payet'in müdahalesinden sadece 25 dakika sonra, birçok tedaviye ve oyun denemelerine rağmen oyundan atılmak zorunda kaldı, sahadan gerildi ve yerine Quaresma geldi. Uzatma devresinde yedek oyuncu Eder 109. dakikada attığı golle Portekiz'e 1-0 galibiyet kazandırdı. Takım kaptanı olarak Ronaldo, ülkesinin büyük bir turnuvadaki ilk zaferini kutlamak amacıyla kupayı kaldırdı. Üç gol ve üç asistle en çok gol atan ikinci oyuncu olarak Gümüş Ayakkabı ödülüne layık görüldü ve kariyerinde üçüncü kez turnuvanın takımına seçildi. 2018 FIFA Dünya Kupası. 15 Haziran 2018'de Ronaldo, FIFA Dünya Kupası maçında hat-trick yapan en yaşlı oyuncu oldu ve Portekiz'in İspanya'ya karşı 3-3 berabere kalmasına yardımcı oldu. Bunu yaparak, dört Dünya Kupası'nda gol atan ilk Portekizli oyuncu oldu ve bunu başaran herhangi bir milletten dört oyuncudan biri oldu. 20 Haziran'da Ronaldo, Fas'a karşı 1-0 galibiyette tek golü atarak 85 uluslararası golle Puskás'ın Avrupa'da tüm zamanların en çok gol atan oyuncusu rekorunu kırdı. 25 Haziran'da İran'a karşı oynanan final grup maçında Ronaldo penaltıyı kaçırdı ve 1-1 berabere kaldı. Portekiz, İspanya'nın ardından grup ikincisi olarak ikinci tura yükseldi. 30 Haziran'da Portekiz, son 16 turunda Uruguay'a 2-1 yenilerek elendi. Turnuvadaki performansı nedeniyle Ronaldo, Dünya Kupası Rüya Takımı'na seçildi. 2022 FIFA Dünya Kupası. 2022 Dünya Kupası'nda H grubunda Portekiz'in 3-2 kazandığı maçta Gana'ya karşı attığı penaltı golüyle 5 farklı Dünya Kupası'nda (2006, 2010, 2014, 2018 ve 2022) gol atan ilk futbolcu olmuştur. Yine aynı maçta; maçın oyuncusu seçilerek Dünya Kupası tarihinde 7 kez ile en çok maçın oyuncusu seçilen kişi olmuştur. Bu maçta attığı golle ayrıca üst üstte 10 millî takım turnuvasında (5 Dünya Kupası ve 5 Avrupa Futbol Şampiyonası) gol atan tarihteki ilk futbolcu olmuştur. 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası. Dünya Kupası'nın ardından, millî takımdaki geleceği şüpheli olmasına rağmen, yeni teknik direktör Roberto Martínez'in olası bir görevden alınma söylentileri üzerine Ronaldo, Lihtenştayn ve Lüksemburg'a karşı oynanacak UEFA Euro 2024 elemelerinde Portekiz'in kadrosuna seçildi. 23 Mart'ta Ronaldo, Lihtenştayn'ı 4-0 yendikleri maçta bir gol attı; 197. kez millî forma giyerek Al-Mutawa'nın rekorunu kırarak tüm zamanların en çok forma giyen erkek futbolcusu oldu. 20 Haziran'da Ronaldo, millî takım formasıyla 200. kez forma giydi ve Avrupa elemelerinde deplasmanda İzlanda karşısında aldığı galibiyetteki tek golü atarak uluslararası erkek futbol tarihinde ülkesi adına 200 maça çıkan ilk oyuncu oldu. 13 Ekim'de Ronaldo, Slovakya'yı 3-2 yendikleri maçta bir gol atarak Portekiz'in Euro 2024'e katılma hakkı kazanmasını sağladı ve bu, ülkenin tarihindeki büyük bir turnuvaya en hızlı katılma hakkı oldu. 2024-25 UEFA Uluslar Ligi. 5 Eylül 2024'te, UEFA Uluslar Ligi'nde Hırvatistan'a karşı 2–1 galibiyet elde ederken kariyerindeki 900. golünü attı. Kişisel yaşamı. Ronaldo 2007'de "Moments" adını verdiği otobiyografisini yazdı. Bunun yanı sıra aynı sene içerisinde Manchester United kulübündeki yükselişinden, ayrıca arkadaşlarından ve ailesinden bahsedildiği "The Boy Who Had A Dream" adındaki DVD'si ve 27 Ekim 2008'de hayatını ve kariyerini anlatan, ayrıca Manchester United'da 7 numaralı formayı giyen ünlü futbolcularla kendisinin karşılaştırıldığı "The Story" adlı DVD'si piyasaya sürüldü. Pepe Jeans, Fuji Xerox, Extra Joss, Coca Cola, Suzuki, Castrol ve Türk Telekom gibi çeşitli markaların reklamlarında oynamıştır. "Fifa Street 2" ve "Pro Evolution Soccer 2008", "Pro Evolution Soccer 2012" gibi bilgisayar oyunlarında kapak oyuncusu olmuştur. Nike şirketiyle sponsorluğa sahiptir. Nike şirketinin yarattığı Joga Bonito takımının oyuncuları arasında bulunmaktadır. Ronaldo, kız kardeşiyle beraber "CR7" adı altında bir butik mağazası açtı (adının ilk iki harfini ve forma numarasını içeriyor) Şu anda 2 tane CR7 mağazası vardır. Bunlardan biri Lizbon, diğeri ise Madeira şehrindedir. "Forbes"a göre Cristiano Ronaldo 2008 yılında dünyanın en çok kazanan 5. futbolcusudur. 21 milyon dolar net gelirinin 12 milyon dolarını Manchester United'dan, 9 milyon dolarını ise Nike ve Coca Cola gibi markalarla yaptığı sponsorluklarla elde etmiştir. 8 Ocak 2009'da Ronaldo, Manchester Havalimanı yakınlarındaki bir tünelde Ferrari 599 GT marka otomobiliyle bariyerlere çarparak kaza yaptı. Kazadan şans eseri yara almadan kurtuldu. Birkaç saat sonra antrenmanlara katıldı. Ronaldo, 2007'de meme kanseri olan annesinin tedavi edildiği hastaneye 2009 yılının mart ayında 100.000 sterlin bağış yaptı. Annesinin hayatını kurtaran doktorlara ve hemşirelere çok minnettar olduğunu söyledi. Ekim 2009'da Giorgio Armani, Ronaldo'nun Emporio Armani erkek iç çamaşırı ve jeans modelliğini David Beckham'dan alacağını duyurdu. Sonrasında Ronaldo, 2010 yılının ilkbaharından itibaren reklamlarda oynamıştır. 2015 yılında Ronaldo'nun Rus model Irina Shayk'la olan beş yıllık ilişkisi sona ermiştir. Ronaldo'nun hayatı boyunca toplam 6 çocuğu olmuştur. İlk çocuğu 2010'da ABD'de adını açıklamadığı bir anne tarafından dünyaya gelmiştir ve Ronaldo çocuğun tam velayetine sahip olduğunu belirtmiştir. Doğan çocuğa kendi adını vermiştir. 8 Haziran 2017'de ABD'de bir taşıyıcı anneden ikiz çocukları olmuştur. Şu anda Arjantin doğumlu İspanyol model Georgina Rodríguez ile birliktedir. Ronaldo'nun Rodriguez'den olan ilk çocuğu 12 Kasım 2017'de doğmuştur. İkili, 2018 yılında nişanlanmışlardır. Ronaldo, 28 Ekim 2021 tarihinde Instagram'dan yaptığı paylaşımda Georgina Rodriguez'in ikiz bebeklere hamile olduğunu açıkladı. 2022'de ikizlerden erkek olanı doğum sırasında öldü ancak kız olanı dünyaya gelmiştir. Çift, şu anda 5 çocukları ile birlikte Torino'da yaşamaktadır. Ronaldo 2022 FIFA Dünya Kupası'nda attığı gollerden birini doğumda ölen oğluna armağan etmiştir. 13 Ekim 2020'de Ronaldo'nun COVID-19 testi pozitif çıktı. Herhangi bir belirti göstermeyen oyuncu, 14 Ekim 2020'de UEFA Uluslar Ligi'nde A Ligi 3. Grup'ta İsveç ile oynanacak maçın kadrosundan çıkartıldı. Ambulans uçakla Torino'ya dönen Ronaldo hakkında COVID-19 protokollerini ihlal ettiği gerekçesiyle soruşturma başlatıldı. İkinci ve üçüncü testi de pozitif çıkan Ronaldo, sosyal medyada yaptığı paylaşımda "PCR testi saçmalık." yorumunda bulundu. Testleri pozitif çıktığı için Şampiyonlar Ligi'nde Barcelona ile Allianz Stadyumu'nda oynanan maçta forma giyemedi. 30 Ekim'de yapılan testi negatif çıktı. Kariyer istatistikleri. Kulüp takım istatistikleri.         
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21728", "len_data": 41940, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.31 }
Rıza Çalımbay (d. 2 Şubat 1963; Sivas), Türk teknik direktör ve eski millî futbolcudur. Futbol kariyerine Beşiktaş altyapısında başlayan Çalımbay, 1980'de Beşiktaş A takımına yükseldi. Çoğunlukla orta sahada görev aldı ve kısa sürede Beşiktaş'ın kaptanı oldu. Çalışkanlığı ve dayanıklılığı nedeniyle Atom Karınca lakabıyla anıldı. Kariyeri boyunca sadece Beşiktaş'ta forma giydi; 16 sezon boyunca 494 lig maçına çıktı ve 43 gol attı. Beşiktaş tarihinde resmî maçlarda en çok forma giyen futbolcudur. Kariyeri boyunca 1982, 1986, 1990, 1991, 1992 ve 1995'de olmak üzere 6 kere Türkiye Ligi şampiyonu oldu. Şampiyonlukların yanı sıra 3 kez Türkiye Kupası'nı, 4 kez Süper Kupa'yı kazandı; TSYD Kupası ve Başbakanlık Kupası da dahil olmak üzere toplamda 20 kupa kazanarak, Beşiktaş tarihinde en çok kupa kazanan futbolcu oldu. Beşiktaş'ın yanı sıra, ilk kez seçildiği 1981'den beri 38 kez millî formayı giydi ve uzun süre Türkiye'nin kaptanı oldu. Temmuz 1996'da yaptığı jübile ile futbolu bıraktı. Antrenörlük kariyerine Christoph Daum'un yardımcısı olarak Beşiktaş'ta başladı. Teknik direktör olarak ilk kez 2001'de Göztepe'de çalıştı. Ocak 2002'de Denizlispor'un teknik direktörü oldu. Denizlispor'u ilk kez UEFA Kupası'na taşıyan Çalımbay, ertesi sezon Sparta Praha ve Lyon gibi takımları eleyerek UEFA Kupası Son 16 Turu'na kaldı. 2003'te Ankaragücü'nü, 2004'te Rizespor'u çalıştırdı ve Ocak 2005'te Beşiktaş'ın teknik direktörü oldu. Kupasız geçen Beşiktaş kariyerinin ardından Anadolu'da birçok takımı çalıştırdı ve 2019'da memleketinin takımı Sivasspor'un teknik direktörü oldu. Burada dört sezon boyunca çalıştı ve üç sezon kulübü Avrupa Kupaları'na taşıdı. 2022-23 UEFA Avrupa Konferans Ligi'nde gruplardan lider çıktı ve son 16 turunda elendi. Ayrıca Sivasspor ile 2022 Türkiye Kupası'nı kazandı. Kasım 2023'te Beşiktaş'ın teknik direktörü oldu ve Aralık 2023'te görevden alındı. Çalımbay, Süper Lig'de en çok maça çıkan teknik direktördür. İlk yılları. Çalımbay, 2 Şubat 1963'te Sivas'ın Yıldızeli ilçesinde doğdu. Dört kardeşiyle beraber büyüdü. İlkokulu Sivas'ta okudu. Küçüklüğünden beri futbolla ilgilendi ve sıkça 4 Eylül Stadyumu'nda futbol oynadı. Babası Bektaş, Sivas'ta taş ocağında çalışırken geçirdiği sakatlık sonrası işsiz kaldı. Bunun üzerine 1970'li yıllarda İstanbul'a göç ettiler. Babası önce Harbiye'deki Toto Karaca Tiyatrosu'nda bekçilik yaptı, daha sonra Bebek'teki bir apartmanda kapıcılık yaptı. Rıza, ilkokuldan sonra okumadı ve ailesine katkıda bulunmak için çalıştı. 13 yaşında Beşiktaş altyapısında futbola başladı. İkinci genç takım ve ardından birinci genç takımla oynadı. Bu süreçte bakkalda çalışıyordu ve antrenmanlara gitmek için izin alıyordu. Beşiktaş altyapısında Serpil Hamdi Tüzün ile çalıştı. 1980'de Beşiktaş A takıma yükseldi. Futbolculuk kariyeri. Futbola Beşiktaş'ın altyapısında başladı. 1980/1981 sezonunda A takım kadrosuna yükseldi. Orta sahanın sağında görev almasına rağmen orta sahanın ortasında ve sağ bek mevkiinin de alternatif adamıydı. Beşiktaş A Takımı'nda 16 sezonda 494 lig maçı oynadı ve toplam 41 gol kaydetti. 1. Lig tarihinde en çok forma giyen Beşiktaşlı oyuncu unvanını aldı. Futbol yaşantısı boyunca sadece Beşiktaş forması giydi ve yıllarca başarıyla kaptanlık yaptı. 16 sezonda 6 lig, 3 Türkiye Kupası, 4 Cumhurbaşkanlığı Kupası, 1 Başbakanlık Kupası ve 6 Türkiye Spor Yazarları Derneği Kupası kazanan Rıza Çalımbay, 1996 Temmuz'unda jübile yaparak aktif futbola veda etti. Millî takım kariyeri. Rıza Çalımbay, 37 kez A, 8 kez Ümit ve 6 kez de Genç olmak üzere toplam 52 kez Millî formayı giydi. 13 Kasım 1991'de 3-1 kaybedilen İrlanda maçında tek golü penaltıdan kaydetti. 1992'de UNICEF'in düzenlediği dünya karması maçında Almanya'ya karşı Dünya Karması'na seçildi. Teknik direktörlük kariyeri. Futbolu bıraktıktan sonra İngiltere'ye teknik direktörlük kurslarına giden Rıza Çalımbay, daha sonra Türkiye'ye dönerek Christoph Daum'un yardımcı antrenörü olarak 2000-01 sezonunda Beşiktaş'ta ilk teknik hocalık görevini aldı. Ardından Alman Hoca ile anlaşamayarak, Göztepe'nin başına teknik direktör olarak geçen Çalımbay Göztepe'yi ligde 8. yaptı, daha sonra Denizlispor ve Çaykur Rizespor'da görev almış; çalıştırdığı tüm takımlar da başarılı sonuçlar almıştır. Özellikle Denizlispor'la UEFA Kupası'nda son derece başarılı sonuçlar almıştır. Beşiktaş. 2004-05 sezonun ortasında Vicente Del Bosque'den boşalan Beşiktaş teknik direktörlüğü görevine gelmiştir. Çok kötü bir sezon geçiren moralsiz Beşiktaş onun yönetiminde sezonun ikinci yarısı başarılı bir dönem geçirdi ve onun takımın başında bulunduğu dönem göz önünde bulundurulunca devreyi lider olarak kapıyordu. Bir sonraki sezonun başında, 11 Eylül 2005'te Beşiktaş Malmö FF'i kendi sahasında ezip geçerek 4-1 yendi. Arkasından 2005/2006 sezonu başında Süper Lig'nde bir türlü istenen sonuçların gelmediği ortaya atılınca ligin 9.haftasında Beşiktaş'taki görevinden istifa etti. Ankaraspor. Beşiktaş'tan ayrıldıktan sonra Ankaraspor'un teknik direktörlüğüne getirildi. Ancak iddialı başladığı sezonda aradığını bulamayan ve düşme tehlikesi yaşayan bu takımda da başarılı olamadı. Sezon tamamlanmadan Ankaraspor teknik direktörlüğü görevinden de ayrılmak durumunda kaldı. Çaykur Rizespor. 2006-07 sezonunun ilk yarısında herhangi bir takım çalıştırmayan Çalımbay, 18 Aralık 2006 tarihinde Beşiktaş'a gelmeden önce teknik direktörlük yaptığı Çaykur Rizespor'un başına ikinci kez getirilmiştir. 29 Mayıs 2013 tarihinde üçüncü kez iş başı yapmıştır. Göztepe. 2007-08 sezonunda, Altınbaş Holding'in Göztepe yönetimini TMSF'den satın alması sonucu, Çalımbay ile iyi ilişkiler içerisindeki holding yönetimince Göztepe'de sportif direktör olarak görevlendirilmiştir. Eskişehirspor. Çalımbay, 2008-09 sezonunda Süper Lig'e yeniden yükselmiş olan Eskişehirspor ile anlaşarak kariyerine burada devam etme kararı vermiştir. 2010-11 sezonunun 6. haftasında Eskişehirspor yönetimi kararıyla görevine son verilmiştir. Sözleşmesinin fesh edilmesine sebep olarak yapılan yatırımlara rağmen ve takımın başında üçüncü sezonu olmasına rağmen istenilen başarıyı ve istikrarı elde edememesi gösterilmiştir. 2010-11 sezonunda altı müsabakadan dört yenilgi ve iki beraberlik alabilmiştir. Eskişehirspor'da genel olarak başarılı bir dönem geçirmiştir. 2008-09 sezonunda takım Süper Lig'e yeni yükselmesine rağmen sezonu 11. sırada noktalamıştır. 2009-10 sezonunu da 7. sırada bitirmiştir. Bu iki sezonda özellikle Dört Büyük 'lere karşı oynanan maçlarda çok başarılı olmuştur. Fakat bu başarısını istikrarlı biçimde sürdürememiştir. Rıza Çalımbay görevinden alınmasını şöyle değerlendirmiştir; "Efsane Es-Es’i yeniden ayağa kaldırdık. Ancak bu sezon defansa takviye yapmak istedik. İstediklerim alınmadı. Geride kalan 6 hafta beni çok yordu. Öte yandan çok hırslandırdı. Teknik direktörlüğe yeni başlamış gibiyim. Eskişehirspor’dan böyle gitmeyi hak etmedim. Süper Lig’de daha iyi, daha pahalı kadrolar var. Onların durumları da istedikleri gibi değil ama herkes hocasına sahip çıkıyor." Sivasspor. Rıza Çalımbay son olarak Türkiye 2010-11 Süper Lig sezonunun 10. haftasında kendi memleketinin takımı olan Sivasspor'un teknik direktörlük görevini üstlenmiştir. 2012-13 sezonu sonunda görevinden ayrılmıştır. Trabzonspor. 2017-18 Süper Lig sezonunun ilk devresinin dokuzuncu haftasında Trabzonspor ile sözleşme imzalayan Çalımbay sezon sonuna kadar bu görevde kaldı. Bu sezonda çıktığı 26 lig ve 5 kupa maçında takımın başında yer aldı. Ligi 13 galibiyet, 7 beraberlik ve 6 mağlubiyet elde ederek 5. sırada tamamladı. Türkiye Kupası'nda ise son 16 turunda Konyaspor'a elendi. Sezon sonunun ardından sözleşmesinin sona ermesiyle görevinden ayrıldı. Konyaspor. 20 Haziran 2018 tarihinde Sergen Yalçın'ın ardından Konyaspor'un teknik direktörlük görevine getirildi. Sivasspor. 2019'da Sivasspor'a geri dönen Çalımbay, ikinci defa çalıştırdığı Sivas temsilcisini 2022 yılında Türkiye Kupası şampiyonu yaptı ve takımına tarihindeki ilk büyük kupasını kazandırdı. Beşiktaş. 10 Kasım 2023 tarihinde Beşiktaş ile anlaştı. 22 Aralık 2023 tarihinde yollarını ayırdı. İstatistikler. Kulüp Takım İstatistikleri.         
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21732", "len_data": 8116, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.41 }
Behçet Çelik (1968, Adana), modern Türk yazar. Öykü ve roman yazarıdır. 2008 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı’nı, 2011 yılında Haldun Taner Öykü Ödülü'nü kazanan sanatçı, ilk romanını 2009 yılında yayımlamıştır. Yaşamı. Adana Anadolu Lisesi'nden 1986'da, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1990 yılında mezun oldu. İlk öyküsü 1987'de Varlık Dergisi'nde yayımlandı. Çeşitli dergi ve gazetelerde öykü, deneme ve çevirileri yayımlandı. "Yazılı Günler" ve "Virgül" dergisini hazırlayanlar arasında yer aldı. 1989’da Akademi Kitabevi Öykü Başarı Ödülü’nü kazandı. İçeriğinin büyük bölümü bu dosyadaki öykülerden oluşan ilk kitabını "İki Deli Derviş" (1992) adıyla yayımladı. 1991-1993 arasında "Yazılı Günler" dergisinin yayıncıları arasında yer aldı. 1996'da "Yazyalnızı" adlı ikinci öykü kitabını yayımladıktan sonra uzun süre kitap yayımlamadı. 2002’de "Herkes Kadar" ile yeniden kitap yayımlamaya başladı. "Düğün Birahanesi" (2004) adlı öykü kitabının ardından doğduğu kent Adana üzerine yazıları derlediği "Adana’ya Kar Yağmış" (2006) adlı kitabı yayımlayan Çelik, 18 hikâyeden oluşan Gün Ortasında Arzu (2007) adlı kitabıyla 54. Sait Faik Hikâye Armağanı'nı kazandı. ""Soğuk Bir Ateş" adlı hikâyesi Hollanda'da yayımlanan "Kent ve İnsan" adlı seçkide, "Çok Tanıdık Çok Bildik"" adlı öyküsü ABD'de "Istanbul Noir" adlı antolojide yer aldı (2008). "Dünyanın Uğultusu" adlı ilk romanını 2009 yılında yayımlayan Behçet Çelik, 2010'da yayımlanan "Diken Ucu" adlı hikâye kitabıyla Haldun Taner Öykü Ödülü'nü kazandı. "Sınıfın Yenisi" (2011) adlı bir de gençlik romanı yayımlayan Çelik, 2012'de "Ateşe Atılmış Bir Çiçek" adlı deneme kitabını ve "Soluk Bir An" adlı romanını yayımladı. 2015'te yayınlanan öykü kitabı "Kaldığımız Yer", Erendiz Atasü'nün öykü kitabı "Kızıl Kale" ile birlikte 5. Türkan Saylan Sanat Ödülüne layık görüldü. Çelik, 2016'da Barış Bıçakçı ve Ayhan Geçgin'le birlikte üç yazarın edebiyat üzerine yazışmalarını içeren"Kurbağalara İnanıyorum / Edebiyat Üzerine Yazışmalar" adlı kitabı yayınladı. İlk çocuk romanı olan "Çantasızlar Kampı" 2016'da yayınlandı. Çelik'in sekizinci öykü kitabı "Yolun Gölgesi" 2017'de yayınlandı. "Belleğin Girdapları" adlı romanıysa 2019'da yayımlandı. Behçet Çelik'in dokuzuncu öykü kitabı "Patikaların İyi Yanı" 2021'de yayımlandı. Çelik'in dördüncü romanı "Turuncunun Kıvamı" 2024'te yayımlandı.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21734", "len_data": 2353, "topic": "LITERATURE_POETRY", "quality_score": 3.03 }
Yumurtalık, Adana ilinin bir ilçesidir. Eski adı "Ayas" olup, Türkçeleştirmek adına ismi Yumurtalık'a çevrilmiştir. Eski isimleri arasında Aegeae, Ayas, Lyeys ve Laiazzo yer alır. Tarihçe. İlçenin eski adı Ayas'tır. 1959 yılına kadar Ceyhan'a bağlı bir bucak olan Ayas bu tarihte ilçe olmuştur. İlçenin tarihi Orta Çağa kadar uzanır. Limanın tarihi, en az MÖ 2000'e kadar uzanmaktadır. Zeytinbeli Höyük höyüğünde MÖ 17. yüzyıla ait Hitit çömlekleri bulunmuştur. Bu Kilikya liman kenti, günümüzde İskenderun Körfezi olan İssus Körfezi üzerinde yer almaktadır. Pausanias tarafından Aegeae (, "Aigéai") adıyla anılmıştır ve bu ad, sikkelerinde de görülmektedir. Strabon zamanında limanı olan küçük bir şehirdi. Tacitus, Ermenistan Krallığı ile Roma arasında bir yanda, İberya ve Partya'nın diğer yanda olduğu savaş hakkındaki anlatımında Aegeae'den bahseder. Orada Roma dönemine ait bir yazıt bulunmuştur ve Roma egemenliği altında bir öneme sahipti. Kilikya eyaletinin bir parçası olarak organize edilmişti. Tyanalı Apollonius (yaklaşık MS 15 – yaklaşık MS 100), şehir kültürel zirvesindeyken ilk çalışmalarını Aegeae'de yaptı. Erken bir tarihte Hristiyanlaştırıldı ve artık bir yerleşim piskoposluğu olmamasına rağmen, "Aegeae" adı altında Roma Katolik Kilisesi'nin bir unvan piskoposluğu olarak kalmıştır. Azizler Cosmas ve Damian'ın, Aegeae'de hekimlik yapan, hizmetleri için ödeme kabul etmeyen ve sonunda Diocletian döneminde şehit olan ikiz kardeşler olduğu Hristiyan hagiografisinde bahsedilmektedir. Orta Çağ'da, özellikle 13. yüzyılda, Aegeae, Ermeni Kilikya Krallığı'nın önemli bir Akdeniz limanı haline geldi. Yerel olarak Ayas () olarak biliniyordu ve bu ad Venedikçe ve diğer Avrupa dillerinde Aiazzo veya (belirli bir makaleyi dahil ederek) Laiazzo oldu. Akka'nın düşüşü ve Tarsus limanının dolması - Ayas'ın doğuya doğru iyi yollarının avantajıyla birlikte - şehrin Yüksek Orta Çağ boyunca Batı ile Doğu arasındaki ticaretin başlıca merkezi haline gelmesine yol açtı. Ermeni kralları, çeşitli İtalyan şehir devletlerine çeşitli ticaret imtiyazları tanıyan çok sayıda antlaşma müzakere edildi. 1266 ile 1322 yılları arasında bölgedeki Memlükler ve Türkmenler tarafından yapılan akınlar, ticari faaliyetlerde yalnızca küçük aksamalara neden oldu. Marco Polo, Çin'e yolculuğuna başlamak için 1271'de buraya çıktı ve onu ""iyi ticaret için iyi bir şehir" olarak tanımladığı, "iç kısımlardan tüm baharatların, ipeğin, altının ve yünün bu kasabaya taşındığını"" eklediği bildirildi. Ceneviz Cumhuriyeti donanmasının Venedik Cumhuriyeti donanmasını yendiği 1294'teki Laiazzo Savaşı'nın, Marco Polo'nun daha sonra Cenevizliler tarafından esir alındığı savaş olduğu düşünülmektedir. Şehir içinde, diğer İtalyan deniz cumhuriyetlerinden biri olan Pisa'ya ait bir mahalle ve ticaret merkezi de kuruldu. Şehir, Memlükler tarafından giderek daha fazla baskı altına alındı ve 1347'de kesin olarak onların eline geçti. Doğu ile Avrupa ticaret yolları Akdeniz'den uzaklaştığında, şehir ve limanı önemini kaybetti. Daha sonra, Anadolu beyliklerinden Ramazanoğulları Beyliği tarafından yönetildi. Yumurtalık ( "Yumurta gibi" anlamına gelir), 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'na katıldı ve ardından 20. yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti'nin bir parçası oldu. 1974 yılında, oyuncu ve film yönetmeni Yılmaz Güney, Yumurtalık'ta bir hakiminin ölümüyle sonuçlanan silahlı saldırı olayından sonra Yumurtalık'ta tutuklandı. Coğrafya. Adana merkezine 80 km, komşu Ceyhan'a 30 km mesafededir. Yüzölçümü 501 km² olup 24 mahallesi vardır. Yumurtalık'ın Marko Polo İskelesi, Kız Kalesi, Lagun Gölleri ve Milli Parkı, Ayas Antik Kenti gibi gezilebilecek noktaları bulunmaktadır. Mahalleler. Yumurtalık'ın 24 mahallesinin 6'sı merkezde bulunmaktadır. Merkez mahallelerinde 5.236 kişi (%30,4) yaşamaktadır. En uzak mahallesi ise 34,4 km uzaklıktaki Yeşilköy'dür. Merkez mahalleleri dışında nüfusu en fazla olan mahalle, 1.669 kişi ile Kuzupınarı'dır. Yumurtalık'ın nüfusu 2017 yılında %2,49 azalmıştır. Yumurtalık ilçesinin mahallelerinin ilçeye uzaklığı, rakımı ve nüfusu
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21738", "len_data": 4049, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.49 }
, Kagoshima (Amami Adaları dahil), Kumamoto (Amakusa Adası dahil) ve Miyazaki eyaletlerindeki 13 adet sahil muhafaza istasyonu, bölgedeki deniz fenerleri ve bir sahil muhafaza hava istasyonundan sorumludur. Ayrıca karargaha doğrudan bağlı bir hidrografi bürosu ihtiva eder. Bölgede değişik maksatlar için kullanılan 33 adet tekne ve altı adet hava aracı mevcuttur. "10ncu Sahil Muhafaza Bölge Hidrografi Bürosu:" Kagoshima Sahil Muhafaza İstasyonu'nda yerleşik büro; hidrografi, oşinografi, jeodezi, jeofizik, meteoroloji ölçümleri ve deniz kirliliği kontrol görevlerini yerine getirir. İstasyonda bir adet tekne görev yapmaktadır. "Hososhima Sahil Muhafaza İstasyonu, Miyazaki:" İstasyonda iki adet tekne görev yapmaktadır. "Aburatsu Sahil Muhafaza İstasyonu, Miyazaki:" İstasyonda üç adet tekne görev yapmaktadır. "Shibushi Sahil Muhafaza İstasyonu, Kagoshima:" İstasyonda bir adet tekne görev yapmaktadır. "Kagoshima Sahil Muhafaza İstasyonu, Kagoshima:" İstasyonda 9 adet tekne görev yapmaktadır. "Kiire Sahil Muhafaza İstasyonu, Kagoshima:" İstasyonda bir adet tekne görev yapmaktadır. "Makurazaki-Yamakawa Sahil Muhafaza İstasyonu, Kagoshima:" İstasyonda bir adet tekne görev yapmaktadır. "Kushikino Sahil Muhafaza İstasyonu, Kagoshima:" İstasyonda iki adet tekne görev yapmaktadır. "Misumi Sahil Muhafaza İstasyonu, Kumamoto:" İstasyonda dört adet tekne görev yapmaktadır. "Ushibuka Sahil Muhafaza İstasyonu, Kumamoto:" İstasyonda bir adet tekne görev yapmaktadır. "Misumi-Yatsushiro Sahil Muhafaza Birimi, Kumamoto:" İstasyonda iki adet tekne görev yapmaktadır. "Amakusa Sahil Muhafaza Birimi, Kumamoto:" İstasyonda bir adet tekne görev yapmaktadır. "Naze Sahil Muhafaza İstasyonu, Amami Adaları, Kagoshima:" İstasyonda üç adet tekne görev yapmaktadır. "Koniya Sahil Muhafaza İstasyonu, Amami Adaları, Kagoshima:" İstasyonda iki adet tekne görev yapmaktadır. "Kagoshima Sahil Muhafaza Hava İstasyonu, Kagoshima:" Hava istasyonunda toplam altı adet helikopter ve uçak görev yapmaktadır. İki helikopter Kagoshima Sahil Muhafaza İstasyonu'na bağlı devriye gemileri (PLH) üzerindeki platformlarda kullanılmaktadır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21747", "len_data": 2118, "topic": "NEWS", "quality_score": 3.09 }
Zlatan Arnautović (13 Şubat 1954 - 26 Eylül 2022), Yugoslav futbolcudur. Hırvatistan Sosyalist Cumhuriyeti'nin başkenti Zagreb'de 13 Şubat 1954'te doğdu. Aslen Boşnak kökenlidir. Futbol kariyerine Jedinstvo Bihać altyapısında başladı. Daha sonra Borac Banja Luka ve Dinamo Zagreb formaları giyen Arnautović 1983 yazında Dinamo Zagreb'den Beşiktaş'a transfer edildi. Beşiktaş'ta 1983-84 sezonunda Dževad Šećerbegović, Necdet Ergün, Ziya Doğan, Metin Tekin, Bora Öztürk, Fikret Demirer, Sinan Engin, Feyyaz Uçar, Rasim Kara, Samet Aybaba, Rıza Çalımbay, Ulvi Güveneroğlu ve Kadir Akbulut gibi yıldızlarla birlikte oynadı. O sezon Beşiktaş ligi Trabzonspor, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın arkasından dördüncü bitirdi. Genelde orta sahanın solunda görev alırdı. O dönemde Türkiye Birinci Ligi takımları kadrolarında sadece iki yabancı oyuncu bulundurulabilirlerdi. 1984-85 sezonunda Mirsad Kovaçeviç transfer edilince Arnautović ülkesine gönderildi. Dževad Šećerbegović ile iyi bir uyum göstermişti. 26 Eylül 2022 tarihinde Zagreb'de yaşadığı dairede ölü bulundu.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21751", "len_data": 1057, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.38 }
Andre Romelle Young (d. 18 Şubat 1965) veya yaygın olarak bilinen sahne adıyla Dr. Dre, Amerikalı prodüktör, rapçi, plak şirketi yöneticisi ve oyuncu. Aftermath Entertainment'ın kurucusu, bugünkü CEO'su, ayrıca Death Row Records'un kurucularından biri ve sanatçısıdır. Bu plak şirketlerine bağlı Snoop Dogg, Eminem ve 50 Cent gibi sanatçıların albümlerinin prodüktörlüğünü ve akıl hocalığını yapmaktadır. Prodüktör olarak, rap müziğin synthesizer-karakterli ağır ritmlerden oluşmuş biri türü olan West Coast G-funk tarzının popülerleşmesinde önemli rol oynadı. Dr. Dre müzik kariyerine World Class Wreckin' Cru'nun bir üyesi olarak başladı ve daha sonraları Eazy-E ve Ice Cube'un da bir üyesi olduğu gangsta rap grubu N.W.A ile şöhreti yakaladı. Grup, sözleriyle sokak hayatındaki şiddeti açıkça dile getirdi. 1992'de çıkan solo albümü "The Chronic", Death Row Records etiketiyle yayımlandı. Dre, albümüyle 1993 yılının en çok satan Amerikalı sanatçılarından biri oldu ve "Let Me Ride" parçasıyla bir de Grammy Ödülü kazandı. 1996'da Death Row'dan ayrıldı ve kendi şirketi Aftermath Entertainment'ı kurdu. Bu şirketten 1996'da Dr. Dre Presents the Aftermath adında bir toplama albüm ve 1999'da sonraki yıl ona bir Grammy kazandıracak olan "2001" albümlerini piyasaya çıkardı. 2000'ler boyunca, diğer sanatçıların prodüksiyonlarına ve düetlere ağırlık veren Dr. Dre, 1996'da Eminem ve 2003'te 50 Cent'i plak şirketine kattı. Bu sanatçılar 2000'li yıllarda hip hop müziğin en büyük isimlerinden ikisi oldular. "Rolling Stone" dergisi Dr. Dre'yi 2001 ve 2004 yıllarında en çok kazanan sanatçı ilan etti. Dr. Dre ayrıca "Set It Off", "The Wash" ve "Training Day" gibi filmlerde rol aldı. İlk yılları. Verna Jean (evlilik öncesi soyadı Silverson) ve Theodore Young çiftinin ilk çocuğu olan André Romelle Young, anne ve babası on altı ve on yedi yaşlarındayken 18 Şubat 1965'te dünyaya geldi. Young'ın babası ve annesi 1964'te evlendi. Young'ın göbek adı olan "Romelle", babasının amatör R&B grubu The Romells'ten gelmektedir. 1968'de anne ve babası boşandı. Annesi daha sonra Curtis Crayon ile evlendi. Bu evlilikten Jerome ve Tyree adlarında iki oğulları (ikisi de öldü) ve Shameka adında bir kızları oldu. 1976'da Vanguard Junior High School'a başlayan Young, Vanguard'daki çete şiddeti nedeniyle daha güvenli bir yer olan banliyödeki Roosevelt Junior High School'a geçti. Verna, daha sonra Long Beach'teki yeni işinde tanıştığı Warren Griffin ile evlendi. Bu evlilikten üç kız ve bir erkek çocuk dünyaya geldi. Bu erkek çocuk Warren Griffin III, sonraları rapçi oldu ve Warren G sahne adını aldı. 1979'da Compton'daki Centennial High School'a başladı, ancak düşük notları nedeniyle Fremont High School'a geçti. Stajı için Northrop Aviation Company'ye kaydoldu, ancak burada da okuldaki düşük notları nedeniyle staja elverişsiz sayıldı. Lise öğreniminin geri kalan yıllarında sosyal hayatına ağırlık verdi. Young'ın 15 Aralık 1981'de Lisa Johnson'dan Curtis adında bir çocuğu oldu. Curtis Young'ı annesi büyüttü ve yirmi yıl sonra Hood Surgeon takma adıyla bir rapçi oldu ve babasıyla ilk kez bu dönemde tanıştı. Müzik kariyeri. World Class Wreckin' Cru (1984-1985). Grandmaster Flash'ın "The Adventures of Grandmaster Flash on the Wheels of Steel" şarkısından esinlenen Dr. Dre, DJ ve rapçilerin canlı performanslarını izlemek için sık sık The Eve After Dark adlı bir kulübe gidiyordu. Nitekim bu kulüpte DJ olarak çalışmaya başladı ve en sevdiği basketbolcu Julius Erving'den esinlenerek "Dr. J" adını aldı. Kulüpte tanıştığı Antoine Carraby, sonradan DJ Yella adıyla N.W.A grubunun bir üyesi olacaktı. Sonraları Dr. J ile kendi adını birleştirerek Dr. Dre adını seçti ve kendini "Master of Mixology" (Miksoloji Ustası) olarak adlandırdı. 1984'te bağımsız Kru-Cut Records şirketine bağlı World Class Wreckin' Cru grubuna katıldı. Grubun, 1980'lerin başlarında hakim olan West Coast hip hop sahnesinde electro-hop tarzı ile yıldızları parladı ve Dr. Dre'nin de turntable'da yer aldığı "Surgery" adlı parça Compton bölgesinde 50.000 kopya sattı. Bu dönemde DJ Yella ile birlikte yerel radyo kanalı KDAY'de iş çıkışı saatlerinde yaptıkları "The Traffic Jam" programıyla da kanalın reytinglerini artırdılar. Dr. Dre'nin bu ilk kayıtları 1994'te "Concrete Roots" adında bir albüm hâlinde yayımlandı. Allmusic'ten Stephen Thomas Erlewine, derlenmiş müzik için şu yorumu yaptı: "Dre kendine özgü bir tarz geliştirmeden yıllar önce, sürpriz bir şekilde kendi türüne özgü ve serbest ve yalnızca kendini adamış hayranlar için." Okuldaki devamsızlığı okulun yüzme takımındaki dalıcı pozisyonunu riske soktu. Liseden sonra, annesinin iş bulması ya da eğitimine devam etmesi isteği karşısında Compton'daki Chester Adult School'a yazıldı. Radyo yayıncılığı bölümüne kısa bir süre devam eden Dr. Dre, annesinin evine dönmeden önce babası ile büyükanne ve büyükbabasının yanına taşındı. Daha sonra Chester'dan ayrıldı ve Eve After Dark kulübündeki işine odaklandı. N.W.A ve Ruthless Records (1986-1991). Dr. Dre, 1986'da rapçi Ice Cube ile tanıştı ve birlikte yerel rapçi Eazy-E'nin işlettiği Ruthless Records şirketi için şarkılar kaydettiler. N.W.A ve diğer bir batı yakası rapçisi Ice T, hip hop'ın kentteki suçlar ve siyahi gangster yaşam tarzından cesur tasvirler içeren sövgü ağırlıklı bir alt türü olan gangsta rap'te ufuklar açan isimler olarak anıldılar. Özellikle Public Enemy veya Boogie Down Productions gibi grupların sıklıkla işlediği ırkla ilgili politik konuların yanı sıra, N.W.A şehrin sokaklarındaki şiddeti katı sözlerle ve bütün çıplaklığıyla tasvir etti. Grubun ilk albümü "Straight Outta Compton" ve öncü single'ı "Fuck tha Police", neredeyse tüm radyolarda yasaklanması ve grubun konserlerinin iptal edilmesine rağmen büyük hit oldu. Federal Bureau of Investigation, şarkının içeriğine karşılık Ruthless Records'a bir uyarı mektubu gönderdi. Ice Cube'un mali anlaşmazlıklar nedeniyle 1989'da gruptan ayrılmasıyla, Dr. Dre grubun ikinci albümü "Efil4zaggin"in prodüksiyonunu üstlendi ve şarkıların çoğunu seslendirdi. Ayrıca Above the Law ve The D.O.C. (1989'daki "No One Can Do It Better" albümü) başta olmak üzere bazı Ruthless Records sanatçılarının albümleri için parçalar yaptı. 1991'de Hollywood'da verilen bir partide, N.W.A üyeleri ile Ice Cube arasında anlaşmazlıkla ilgili yaptığı haberden duyduğu rahatsızlık sebebiyle, Fox kanalında yayınlanan "Pump it Up" programı sunucusu Dee Barnes'a saldırdı. Sonuç olarak Dr. Dre, 2500 dolar para cezası, iki yıllık denetimli serbestlik ve 240 saat kamu hizmeti cezasına çarptırıldı. Ayrıca televizyonda şiddet karşıtı bir konuşma yaptı. "The Chronic" ve Death Row Records (1992-1995). Eazy-E ile yaşanan bir anlaşmazlık sonucu Dr. Dre, 1991'de popülaritesinin zirvesindeyken N.W.A söz yazarı The D.O.C. ve koruması Suge Knight'ın önerisiyle gruptan ayrıldı. Tehditkar, güçlü ve kötü bir adam olarak anılan Knight, Eazy-E'nin Young'ın sözleşmesini iptal etmesini sağladı ve Dr. Dre'yi amiral gemisi olarak kullanarak Death Row Records'u kurdu. 1992'de Young, "Deep Cover" filminin aynı adı taşıyan şarkısını, Warren G aracılığıyla tanıştığı Snoop Dogg ile birlikte yaptı. Dr. Dre'nin ilk solo albümü "The Chronic", Death Row Records etiketiyle piyasaya çıktı. Young, hem müzik tarzı hem de sözlerinin içeriğiyle yeni bir tarz başlattı. Snoop Dogg'un eşlik ettiği "Nuthin' but a 'G' Thang", "Let Me Ride" ve "Fuck wit Dre Day (and Everybody's Celebratin')" (radyo ve televizyonda "Dre Day" adıyla çalındı) singlelarının başarısıyla "The Chronic", kültürel bir fenomen haline geldi ve albümün G-funk soundu 1990'ların başlarında hip hop müzik sahnesine hakim oldu. 1993'te Recording Industry Association of America, albüme üçüncü kez platin plak verdi ve Dr. Dre, "Let Me Ride" parçası ile En İyi Rap Solo Performansı dalında Grammy Ödülü kazandı. O yıl, "Billboard" dergisi Dr. Dre'yi yılın en çok satan sekizinci müzik sanatçısı, "The Chronic"i en çok satan altıncı albüm ve "Nuthin' but a 'G' Thang"i en çok satan on birinci single olarak belirledi. Kendi çalışmalarının yanı sıra Dr. Dre, Snoop Dogg'un ilk albümü "Doggystyle"ın prodüktörlüğünü üstlendi. Albüm, "Billboard" 200 listesine zirveden giriş yaptı ve listeye bir numaradan giren ve bir sanatçının ilk albümü olan ilk kayıt unvanına sahip oldu. 1994'te Dr. Dre, "Above the Rim" ve "Murder Was the Case" filmlerinin müzikleri için bazı parçalar yaptı. 1995'te eski N.W.A üyesi Ice Cube ile "Natural Born Killaz" parçasında iş birliği yaptı. Dr. Dre'nin "Friday" filmi için kaydettiği "Keep Their Heads Ringin'" parçası "Billboard" Hot 100'de on ve Hot Rap Singles listesinde bir numaraya yükseldi. 1995'te Death Row Records'un 2Pac'ı bünyesine kattığı ve büyük yıldızı olarak tanıttığı dönemde, sözleşme ile ilgili anlaşmazlıklar ve şirket patronu Suge Knight'ın rüşvetçi ve sahtekar olduğu şüpheleri arasında Young şirketten ayrıldı. 1996'da Death Row Records'un dağıtıcı firması Interscope Records'un altında kendi plak şirketi Aftermath Entertainment'i kurdu. Sonuç itibarıyla, 2Pac'ın ölümü sonrası satış rakamlarında düşüş yaşandı ve Knight, haraç kesme suçlamalarıyla yüz yüze geldi. Aftermath Entertainment'a geçiş (1996-1998). "Dr. Dre Presents the Aftermath" albümü 26 Kasım 1996'da piyasaya çıktı. Albümde, şirkete yeni katılmış sanatçıların yanı sıra, Dr. Dre'nin "Been There, Done That" adını taşıyan ve gangsta rap'e sembolik bir veda olarak kabul edilen solo bir parça da yer aldı. RIAA'den platin plak alsa da, albüm müzikseverler arasında fazla popüler olamadı. Dr. Dre, Ekim 1996'da "Been There, Done That"i "Saturday Night Live"da seslendirdi. 1997'de Dr. Dre'nin de katkıda bulunduğu The Firm'in "The Album" adlı albümü eleştirmenlerden çoğunlukla olumsuz yorumlar aldı. Aftermath'in mali zorluklarla yüz yüze olduğu söylentileri ortaya çıktı. Ayrıca Aftermath Entertainment'e yer altı thrash metal grubu Aftermath tarafından ticari marka ihlâli davası açıldı. Dr. Dre'nin vokaliyle yer aldığı ve prodüksiyonunu üstlendiği "First Round Knock Out" adlı derleme albüm, 1996'da yayımlandı ve World Class Wreckin' Cru'dan N.W.A'ye çok sayıda sanatçı ve grup da albüme konuk oldu. Albümün karşılaştığı karışık eleştirilere rağmen, Dr. Dre 1996'da "Billboard" Hot 100'de bir numaraya ulaşan iki şarkıda yer almış oldu. Biri 2Pac'ın "California Love" ve diğeri R&B grubu Blackstreet'in "No Diggity" şarkısıydı. Bu şarkılar Dr. Dre'nin solo ya da konuk sanatçı olarak bulunduğu ilk bir numara singleları oldu. Interscope yöneticisi Jimmy Iovine'in Detroitli rapçi Eminem'i Dr. Dre'ye önermesiyle 1998 yılı Aftermath için dönüm noktası oldu. Dre Eminem'in 1999'da çıkan ilk albümü "The Slim Shady LP"de üç şarkının prodüktörlüğünü üstlendi ve iki şarkıda düet yaptı. Dr. Dre ile birlikte kaydettiği "My Name Is" adlı parça Eminem'e şöhret yolunu açtı. Albüm, dört kez platin plak kazandı ve Aftermath'in toparlanmasını sağladı. Bu dönemde Dre, Nine Inch Nails'in 1999 çıkışlı "The Fragile" albümündeki "Even Deeper" parçası miksajında görev aldı. "2001" (1999-2000). Dr. Dre'nin ikinci solo albümü "2001", 16 Kasım 1999'da yayımlandı ve albüm, Dre'nin gangsta rap köklerine iddialı bir geri dönüş olarak nitelendirildi. Albümün adı başlarda "The Chronic 2000" konularak Dre'nin ilk albümü "The Chronic"in devamı niteliğinde olması öngörülmekteydi. Ancak Death Row Records'un Mayıs 1999'da "Chronic 2000: Still Smokin" adında bir derleme albüm çıkarması nedeniyle bu albümün adı "2001" olarak değişti. Diğer geçici isimler "The Chronic 2001" ve "Dr. Dre" idi. Albüme Devin the Dude, Hittman, Snoop Dogg, Xzibit, Nate Dogg ve Eminem'in de aralarında bulunduğu çok sayıda sanatçı konuk oldu. Allmusic sitesinden Stephen Thomas Erlewine albümün soundunu Dr. Dre'nin tarzının "kaygı verici yaylılar, ruh dolu vokaller ve reggae eklenmiş hâli" olarak tanımladı. Albüm büyük başarı yakalayarak "Billboard" 200'de iki numaraya yükseldi ve altı kez platin plak aldı. Ayrıca yinelenen bir temayı da doğruladı: "Dr. Dre hala hesaba katılacak bir güç, önceki yıllarda önemli albümleri olmamasına rağmen." Albümden "Still D.R.E." ve "Forgot About Dre" gibi popüler hit singlelar piyasaya çıktı. Dr. Dre her iki parçayı da 23 Ekim 1999'da NBC'nin "Saturday Night Live" programında sergiledi. Dr. Dre 2000'de Eminem, Snoop Dogg ve Ice Cube ile Up in Smoke Tour'da sahne aldı ve 2001 Grammy Ödülleri'nde Yılın Prodüktörü ödülünü kazandı. "2001"in popülerliğinin devam ettiği dönemde Dr. Dre'ye çeşitli davalar açıldı. "Yıldız Savaşları"nın ardındaki şirket Lucasfilm Ltd., THX marka "Deep Note"un kullanımı nedeniyle Dre'ye dava açtı. The Fatback Band, "Backstrokin'" adlı parçalarının Dre tarafından "2001" albümündeki "Let's Get High" parçasında izinsiz kullanıldığı iddiasıyla dava açtı. Dr. Dre 2003'te gruba 1.5 milyon dolar ödemeye mahkûm edildi. Dr. Dre, çevrimiçi müzik dosya paylaşım sitesi Napster'a 2001 yazında dava açan heavy metal grubu Metallica'ya destek verdi ve Napster'ın, sanatçıların ağda paylaşmak istemedikleri belli dosyaları engellemesi üzerinde anlaşma sağlandı. Prodüksiyona odaklanma (2001-2008). "2001" albümünün başarısından sonra Dr. Dre, diğer sanatçıların şarkı ve albümlerine odaklandı. Eminem'in "The Marshall Mathers LP" albümündeki altı parçanın prodüksiyonundan sorumluydu ve ilk single "The Real Slim Shady", bir Grammy kazandı. Albüm de bir Grammy kazandı ve ilk haftasında 1.76 milyon satarak tüm zamanların en hızlı satan rap albümü unvanına sahip oldu. 2001'de R&B sanatçısı Mary J. Blige'ın "No More Drama" albümündeki "Family Affair" parçasının yapımını üstlendi. Aynı yıl rapçi Eve ile No Doubt ana solisti Gwen Stefani'nin düeti "Let Me Blow Ya Mind"ın yapımcısı oldu ve R&B şarkıcısı Truth Hurts'ü Aftermath'e kattı. Dr. Dre, Eminem'in 2002 çıkışlı "The Eminem Show" albümünün baş yapımcısı oldu. Albümde yapımcısı olduğu üç şarkıdan biri single olarak piyasaya çıktı ve Dre, "Without Me" klibinde rol aldı. Telifle ilgili bir başka dava Dr. Dre'ye 2002'de Kalküta merkezli film ve müzik şirketi Sa Re Ga Ma tarafından açıldı. Sa Re Ga Ma, Lata Mangeshkar'ın "Thoda Resham Lagta Hai" şarkısından bir bölümün Truth Hurts'ün "Addictive" şarkısında isim verilmeksizin kullanıldığı gerekçesiyle Aftermath Entertainment'ı dava etti. Şubat 2003'te yargıç, Mangeshkar'ın ismini kullanmadıkları takdirde, Aftermath'in "Truthfully Speaking" albümünün satışını durdurmasına hükmetti. Aftermath'ten çıkan bir diğer başarılı albüm, Queens, New York kökenli rapçi 50 Cent'in 2003'te çıkan ilk bandrollü albümü "Get Rich or Die Tryin"' oldu. Aftermath, Eminem'in plak şirketi Shady Records ve Interscope ortak yapımı albümdeki parçalardan dördünün prodüksiyonunda Dr. Dre de rol oynadı. Eminem'in dördüncü albümü "Encore", Aftermath'ten piyasaya çıktı ve Dr. Dre bu kez de albümün baş yapımcısı oldu. Albümün müziğinde daha aktif olan Dre, sekiz parçanın prodüksiyonunda görev aldı ve bunlardan üçü single olarak yayımlandı. Kasım 2004'te, Los Angeles'ta düzenlenen "Vibe" dergisi ödül töreninde Dr. Dre, kendisinden imza isteyen Jimmy James Johnson adlı bir hayranı tarafından saldırıya uğradı. Yaşanan boğuşmada, G-Unit rapçisi Young Buck saldırganı bıçakladı. Johnson, Death Row Records başkanı Suge Knight'ın, Dre'nin Yaşam Boyu Başarı Ödülü alacağı gece öncesi ona saldırması ve onu küçük düşürmesi için kendisine 5.000 dolar verdiğini iddia etti. CBS'teki "The Late Late Show"a konuk olan Knight, iddiaları yalanlayarak Dr. Dre'yi desteklediğini ve Johnson'ın cezalandırmasını istediğini belirtti. Johnson'a Eylül 2005'te bir yıl hapis cezası verildi ve 2008'e kadar Dr. Dre'ye yaklaşması yasaklandı. Dr. Dre, rapçi The Game'in ilk stüdyo albümü "The Documentary"de yer alan 2005 çıkışlı hit single'ı "How We Do"nun prodüksiyonunu üstlendi. "Rolling Stone" dergisi Nisan 2005 tarihli sayısında "Ölümsüzler: Tüm Zamanların En Büyük Sanatçıları" konulu bir liste yayımladı ve Dr. Dre, listedeki yüz sanatçı içinde elli dördüncü sırada yer aldı. Dr. Dre ile ilgili özeti Kanye West yazdı ve "tüm soundu Dr.Dre'nin 'Xxplosive' şarkısından aldığını" ifade etti. Kasım 2006'da Dr. Dre, Raekwon ile birlikte "Only Built 4 Cuban Linx II" albümü üzerinde çalışmaya başladı. Ayrıca Young Buck'ın "Buck the World", 50 Cent'in "Curtis", Snoop Dogg'un "Tha Blue Carpet Treatment" ve Jay-Z'nin "Kingdom Come" albümleri için çeşitli parçalar yaptı. Dr. Dre ayrıca Timbaland'ın 2007 çıkışlı "Timbaland Presents Shock Value" albümündeki "Bounce" adlı parçada Missy Elliott ve Justin Timberlake ile birlikte yer aldı. Dr. Dre'nin Aftermath dönemi boyunca yayımlanması planlanan ancak yayımlanmayan bazı stüdyo albümleri şunlardır: Snoop Dogg ile birlikte "Breakup to Makeup", eski N.W.A üyesi Ice Cube ile birlikte "Heltah Skeltah", N.W.A yeniden birleşme albümü ve Timbaland ile birlikte "Chairmen of the Board" adında bir ortak albüm. Dr. Dre'nin de yapımcısı olduğu ve yakında çıkması beklenen albümler ise Bishop Lamont'ın "The Reformation", Papoose'un "The Nacirema Dream", Eve'in "Flirt" ve Queen Latifah'ın yeni albümüdür. "Detox" (2009-günümüz). "Detox" Dr. Dre'nin son albümü olacaktır. 2002'de MTV News'ten Corey Moss'a konuşan Dre, "Detox"un bir konsept albüm olacağını ifade etti. Albümün çalışmaları 2004'te başladı, ancak o yıl çalışmayı durdurup diğer sanatçıların projelerine ağırlık veren Dre, fikrini değiştirdi ve albümün 2005 sonbaharında çıkacağı haberleri yayınlandı. Çok kez ertelenen albümün Interscope Records tarafından 2010 yılı içinde yayımlanması beklenmektedir. Temmuz 2010 itibarıyla albüm için resmî bir tarih verilmedi. Albümde görev alması beklenen yapımcılar arasında DJ Khalil, Nottz, Bernard "Focus" Edwards Jr., Hi-Tek, J. R. Rotem, RZA, Jay-Z, Warren G ve Boi-1da yer almaktadır. "Rolling Stone" dergisinin Haziran 2008 sayısına konuşan Snoop Dogg, "Detox" albümünün bittiğini belirtmişti. Albümle ilgili ertelemelerden biri de, albümün Dre'nin çokça katkıda bulunduğu 50 Cent'in "Before I Self Destruct" ve Eminem'in "Relapse" albümlerinden sonra piyasaya çıkacağı yönündeydi. Dr. Dre, Kanadalı rapçi Kardinal Offishall'ın "Set It Off" parçasının remixine Pusha T ile birlikte konuk oldu ve bu remix, Aralık 2008'de DJ Skee'nin radyo programında çalındı. 2009'un başında prodüksiyonunu üstlendiği ve vokaliyle de yer aldığı Eminem'in "Crack a Bottle" parçası ilk haftasında internet üzerinden 418.000 kez indirildi ve 12 Şubat'ta "Billboard" Hot 100 listesine zirveden giriş yaptı. Ayrıca Eminem'in "Relapse" albümündeki yirmi parçanın on dokuzunun altyapısını Dr. Dre hazırladı. Albümden çıkan "We Made You", "Old Time's Sake" ve "3 a.m." singleları da bunlar arasındaydı. (Dre'nin katkıda bulunmadığı tek şarkı Eminem'in prodüktörü olduğu "Beautiful" idi.) 28 Mayıs 2009'da yayına giren Dr Pepper reklam filminde rol alan Dre, "Detox" albümünden bir bölümü bu reklamda çaldı. 50 Cent ve Eminem, BET'deki "106 & Park" programına konuk oldular ve Dr. Dre'nin "Detox" için bir düzine kadar şarkıyı tamamladığını açıkladılar. Nisan 2010'da albümün "Under Pressure" adını taşıyan ilk single'ının yakında çıkacağı duyuruldu. Şarkının tamamlanmamış demo hâli 16 Haziran'da internete sızdırıldı. American Society of Composers, Authors and Publishers, Dr. Dre'ye diğer sanatçılara verdiği ilham nedeniyle Kurucular Ödülü'nü verdi. Sinema kariyeri. Dr. Dre ilk kez 1996 yapımı banka soygunu filmi "Set It Off"da canlandırdığı silah satıcısı rolüyle beyazperdeye yansıdı. Ayrıca 2001'de "The Wash" ve "Training Day" filmlerinde rol aldı. Knoc-Turn'Al ile seslendirdiği ve Mahogany'nin de prodüktörü olduğu "Bad Intentions" parçası "The Wash" filminin müzik albümünde kullanıldı. Dr. Dre'nin Snoop Dogg ile seslendirdiği "On the Blvd." ve "The Wash" parçaları da aynı albümde yer aldı. Şubat 2007'de Dr. Dre'nin New Line Cinema'nın sahibi olduğu Crucial Films şirketine bağlı olarak yönetmen Phillip Atwell ile birlikte kara mizah ve korku filmleri yapacağı duyuruldu. Dr. Dre konuyla ilgili şunları söyledi: "Bu benim için doğal bir değişiklik, çok sayıda video klip yönettim ve artık yönetmenliğe girmek istiyorum." Dr. Dre'nin ayrıca Ice Cube ile birlikte N.W.A hakkında "Straight Outta Compton" adını taşıyan biyografik bir film çekeceği haberleri basında yer aldı. Girişimleri. Temmuz 2008'de Dr. Dre, yüksek performanslı kulaklık markası "Beats by Dr. Dre"yi tanıttı. Seride yer alan ürünler Beats Studio, çevresel kulaklık, Beats Tour, kulak içi kulaklık, Beats Solo & Solo HD, yüksek duyarlılıklı kulaklık, Beats Spin, Heartbeats by Lady Gaga, bir başka kulak içi kulaklık ve Diddy Beats'tir. Kulaklıklar Monster şirketince üretildi. Dr. Dre, "Detox" albümünü çıkaracağı dönemde "Aftermath konyak ve votka"larını da piyasaya çıkarmayı planlamaktadır. 2009 sonbahar sezonunda HP ve Dr. Dre, Beats by Dr. Dre ürünlerini HP dizüstü bilgisayarlarla birlikte satmak üzere anlaştılar. HP ve Dr. Dre, anlaşmayı 9 Ekim 2009'da Santa Monica, Kaliforniya'da düzenlenen bir basın açıklamasında duyurdular. Sınırlı sayıdaki HP ENVY 15 Beats model dizüstü bilgisayarlar, 22 Ekim itibarıyla Dr. Dre imzalı birer kulaklıkla birlikte satışa sunuldu. Özel hayatı. İlişkileri ve ailesi. Young'ın beş farklı kadından altı çocuğu olduğu bilinmektedir. Ancak başka kadınlardan on çocuğu olduğu sanılmaktadır. Young'ın en küçük çocuğu 1981'de Young on altı yaşındayken dünyaya gelen Curtis'tir. Young, 2002'de McClemore'un genetik testi için kendisine ulaşmasına dek bu oğlunun varlığından haberdar değildi. Sonuç % 99.9 pozitif çıktı. McClemore babalık testinin sonuçları geldikten sonra, yirmi bir yaşındayken babasıyla tanıştı. Rapçi olmak isteyen ve "Hood Surgeon" takma adını kullanan McClemore'un da iki oğlu bulunmaktadır. Young'ın Jenita Porter'dan 1988'de Andre Young Jr. adını verdiği bir oğlu dünyaya geldi. 1990'dan 1996'ya kadar Death Row Records albümlerinde vokalist olarak görev alan şarkıcı Michel'le ile ilişkisi oldu. 1991'de bu birliktelikten bir çocukları oldu: Marcel. Young'ın bilinmeyen bir kadından da Latoya adında bir kızı vardır. Young'ın şimdiki karısı 1996'da evlendiği Nicole Threatt'tir. Nicole Threatt, NBA basketbolcusu Sedale Threatt'in eski karısıdır. Young ve Threatt'in iki çocuğu vardır: Truth (d. 1997) ve Truly (d. 2001). 23 Ağustos 2008'de Young'ın ikinci oğlu Andre Young Jr., annesinin Woodland Hills'teki evinde ölü bulundu. Young'ın aşırı dozda eroin ve morfinden öldüğü saptandı. 2021 yılında Dr. Dre, 24 yıllık eşi Nicole Young ile boşandığını açıkladı. Geliri. 2001'de Dr. Dre, Aftermath Entertainment'taki hissesini Interscope Records'a satarak ve Mary J. Blige'ın "Family Affair" gibi parçası gibi prodüksiyonlarıyla 52 milyon dolar kazandı. "Rolling Stone", Dre'yi o yılın en çok kazanan ikinci sanatçısı ilan etti. Dr. Dre, 2004'te G-Unit ile D12'in albümleri ve Gwen Stefani ile Eve'in "Rich Girl" şarkısı gibi prodüksiyonlarıyla 11.4 milyon dolar kazanarak aynı listede kırk dördüncü sırada yer aldı. Müzikal etkilenimleri ve tarzı. Dr. Dre, stüdyoda kullandığı enstrümanların en başında Akai MPC3000 elektronik bateri ve sampler geldiğini ve bunları tek bir kayıtta dört ya da beş kez kullandığını belirtti. Birincil müzikal etkilenimleri olarak George Clinton, Isaac Hayes ve Curtis Mayfield'i gösterdi. Birçok hip hop prodüktörünün aksine, diğer sanatçıların parçalarından örnekler kullanmak yerine, kullanmak istediği müziği yeniden çalmak için mümkün olduğunca stüdyo müzisyenleriyle çalışmaktadır; bu da ritm ve tempoyu değiştirmesinde ona esneklik sağlamaktadır. Konuyla ilgili olarak 2001'de "Time" dergisine şunları söyledi: "Eski bir kayıtta bana ilham veren bir şeyler duyabilirim, bu soundu yeniden yaratmak ve ayrıntılarına girebilmek için müzisyenler kullanmayı tercih ediyorum. Bu şekilde daha iyi kontrol edebiliyorum." Dr. Dre'nin kullandığı diğer enstrümanlar arasında E-mu SP-1200 elektronik bateri ile Korg, Rhodes, Wurlitzer, Moog ve Roland üretimi klavyeler bulunmaktadır. 1996'da Aftermath Entertainment'ı kurduktan sonra Mel-Man'i yardımcı prodüktörü olarak işe almasıyla, Dr. Dre'nin müziği daha synthesizer karakterli ve daha az vokal örnekleri içeren (örneğin "The Chronic"taki "Lil' Ghetto Boy" ve "Let Me Ride"da kullandığı gibi) bir hal aldı. Mel-Man'in ismi 2002'ye dek Dr. Dre'nin yanında ortak yapımcı olarak geçmedi, ancak Aftermath yapımcılarından Focus, Mel-Man'den, Aftermath soundu imzasındaki anahtar mimar olarak bahsetti. About.com, düzenlediği "En İyi 50 Hip-Hop Prodüktörleri" listesinde Dr. Dre'ye ikinci sırada (Pete Rock ile aynı sırada) yer verdi. 1999'da Dr. Dre; Fiona Apple ve Alanis Morissette gibi sanatçıların prodüktörü olan basçı, gitarist ve klavyeci Mike Elizondo ile birlikte çalışmaya başladı. Sonraki yıllarda Elizondo, Dr. Dre'nin birçok prodüksiyonunda onunla çalıştı. Dr. Dre ayrıca 2004'te "Scratch" dergisine verdiği bir röportajda piyano ve müzik teorisi eğitimi aldığını belirtti. Aynı röportajda 1960'ların meşhur söz yazarı Burt Bacharach ile ona hip hop beatleri göndererek iş birliği yaptığını ve gelecekte kendisiyle bizzat çalışmak istediğini ifade etti. Çalışma ahlâkı. Dr. Dre, mükemmeliyetçi olduğunu ve birlikte kayıt yaptığı sanatçıların kusursuz performanslar vermeleri için hissettikleri baskıyı bildiğini ifade etti. 2006'da Dubcnn.com'a konuşan Snoop Dogg, Dr. Dre'nin, bir parçanın kayıtları esnasında yeni sanatçısı Bishop Lamont'a bir kısmı 107 kez tekrarlattırdığını ifade etti. Dr. Dre, Eminem'in de mükemmeliyetçi olduğunu belirtti ve onun Aftermath'teki başarısını aynı çalışma ahlâkına sahip olmalarına bağladı. Dr. Dre, vokallerle ilgili çok kez tavsiye vermekte ve eğer beğenmezse MC'yi durdurmaktadır. Ancak, konsept bir kayıt değilse çok fazla talimat almadan söz yazabilmeleri için MC'lere bir oda vermektedir. Dr. Dre ile sözleşip Aftermath'e katılan sanatçıların bazıları Dre'nin mükemmeliyetçiliğinin de bir sonucu olarak hiç albüm yayımlamadılar. 2001'de Aftermath, "The Wash" filminin müzik albümünü yayımladı ve bu albümde şirketin Shaunta, Daks, Joe Beast ve Toi gibi sanatçıları da yer aldılar. Bu isimler şimdiye dek hiç albüm piyasaya çıkarmadılar ve şirket ile ilişiklerini kestiler. Albüm çıkarmadan şirketten ayrılan diğer önemli rapçiler arasında King Tee, "2001" vokalisti Hittman, Joell Ortiz, Raekwon ve Rakim bulunmaktadır. Yardımcı prodüktörleri. Kariyeri boyunca Dr. Dre'nin diğer sanatçılarla yaptığı birçok iş birliği su yüzüne çıktı. Death Row Records'taki yılları boyunca üvey kardeşi Warren G ve Tha Dogg Pound üyesi Daz Dillinger, "The Chronic" ve Snoop Dogg'un "Doggystyle" albümlerinde isimleri geçmeksizin birçok şarkıda yer aldılar (Dre, Death Row'dan ayrıldıktan sonra Daz, Snoop'un benzer soundlu, ancak daha az başarılı albümü "Tha Doggfather"da prodüktör olarak görev aldı). Solo çalışmalarıyla tanınan başarılı prodüktör Scott Storch, Dr. Dre'nin ikinci albümü "2001"deki bazı parçaların yazımına katkıda bulundu ve bazı parçalarda klavye çaldı. Storch, 2006'da "Rolling Stone"a şöyle konuştu: "O zaman, Dr. Dre'nin çaresizce bir şeye ihtiyaç duyduğunu gördüm. Yakıt enjeksiyonuna ihtiyacı vardı ve Dr. Dre benden azot oksit olarak yararlandı. Beni mix'in içine attı; piyano soundu, yaylılar ve orkestrasyonla yeni bir tat yakaladım. Ben klavyedeydim, Mike [Elizondo] bas gitardaydı ve Dr. Dre elektronik davulun başındaydı". Mike Elizondo, Young ile yaptığı çalışmalardan bahsederken; kayıt sürecini birçok müzisyenin de katıldığı ortak bir çaba olarak tanımladı. 2004'te "Songwriter Universe" dergisine konuşan Elizondo, Eminem'in "The Real Slim Shady" parçasının temel yapısını kendisinin yazdığından bahsetti: "Ben başta şarkıda bir bass kısmını çaldım, Dr. Dre, Tommy Coster Jr. ve ben parçayı oradan inşa ettik. Eminem parçayı dinledi ve rap'ini bunun üzerine yazdı." "Angry Blonde" kitabında bunu doğrulayan Eminem, şarkının melodisinin Dr. Dre stüdyo dışındayken bir stüdyo basçısı ve klavyecisi tarafından bestelendiğini ve döndükten sonra Dre'nin beat'i programladığını belirtti. "The Source" dergisinin Eylül 2003 sayısına konuşan bir grup eski Aftermath üyesi, şirket için yaptıkları çalışmalar karşılığında hak ettiklerini alamadıklarından şikayet ettiler. Neff-U adlı bir prodüktör "The Eminem Show" albümündeki "Say What You Say" ve "My Dad's Gone Crazy" ile 50 Cent'in "Get Rich or Die Tryin"' albümündeki "If I Can't" ve "Back Down" parçaları ile Dr. Dre'nin Coors bira reklamında kullandığı müziği kendisinin yaptığını iddia etti. Piyano ve müzik teorisi üzerine dersler alan Young, kendini bir müzisyenden ziyade orkestra şefi olarak addetmektedir. "Time" dergisinden Josh Tyrangiel, makalesinde şöyle demektedir: Her Dre parçası aynı şekilde başlamakta, elektronik baterinin arkasında Dre ve bir oda dolusu güvenilir müzisyenler. (Çağrı cihazı taşıyorlar, o çalışmak istediğinde çalışıyorlar.) Bir beat programlıyor ve müzisyenlerden bunu solo olarak çalmalarını istiyor. Hoşuna giden bir şey duyduğunda, o müzisyeni diğerlerinin yanından ayrırıyor ve ona soundu nasıl daha iyi hâle getireceğini söylüyor. Dre diyor ki: "En büyük yeteneğim, gerçekten ne duymak istediğimi biliyor olmam." Warren G ve Daz ile çalışmalarını sonraki yıllarda sürdüren Snoop Dogg, Dr. Dre'nin başkalarının yardımı olmadan beat'ler üretebildiğini ve birçok albümünün başarısından onun sorumlu olduğunu ifade etti. Dr. Dre'nin önemli yardımcıları arasında bulunan Storch, Elizondo, Mark Batson ve Dawaun Parker; Dre'nin prodüktörü olduğu çok sayıda şarkıda yazar, enstrümantalist ve yardımcı prodüktör olarak görev almaktadırlar. Gölge yazarları. Dr. Dre'nin parçalarının çoğu zaman başka söz yazarları tarafından yazıldığı bilinmektedir. Bunu yaparken Dre, şarkıların konusu ve sözlerinde nihai kontrolü elinde tutmaktadır. "Scratch" dergisine konuşan Aftermath yapımcısı Mahogany, "Bir odada ayrılmış bir sınıf gibi. Orada üç yazar var. Bir şeyler yazıyorlar, o bunları tekrar ediyor ve sonra 'Şu satırı değiştir, şu kelimeyi değiştir' diyor, kâğıtları sınıflandırır gibi." Young'ın da yer aldığı parçaların yazarlarına bakıldığına çok sayıda kişinin katkıda bulunduğu görülmektedir. "How to Rap" kitabında RBX, "The Chronic" albümünün yazımının bir "ekip çalışması" olduğunu ve "Let Me Ride"ı Dre için nasıl yazdığını anlattı. "Dre mükemmel bir rap adamı olma iddiasında değil - Dre mükemmel bir prodüktör." N.W.A üyesi olduğu dönemde prodüksiyona odaklanan Dre'nin yerine sözleri çoğunlukla The D.O.C. yazmıştır. Popüler rapçi Jay-Z, Dr. Dre'nin "2001" albümündeki "Still D.R.E."nin yazarlarından biridir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21759", "len_data": 30365, "topic": "ENTERTAINMENT", "quality_score": 3.36 }
Britney Jean Spears, (d. 2 Aralık 1981), Grammy Ödüllü Amerikalı şarkıcı, dansçı ve oyuncudur. Dünya genelinde 150 milyondan fazla kayıt satarak tüm zamanların en çok satan müzik sanatçılarından biri olmuştur. Amerikan müzik tarihinde En Çok Satan 8. Kadın, En Çok Satan En Genç Kadın Şarkıcıdır. 2009 yılında Guiness Rekorlar Kitabına 21. yüzyılın En İyi Kadın Şarkıcısı olarak geçmiştir. "Forbes" dergisinin 2003 yılında belirlediği En Zengin 25 Yaş Altı Ünlüler listesinde birinci sırada, 2006 yılında belirlediği En Zengin Ünlüler listesinde ise 100 milyon dolarlık servetiyle dokuzuncu sırada yer almıştır. 2021 yılında "Time" dergisi tarafından belirlenen Dünyanın En Etkili 100 İnsanı listesinde yer aldı. 1990'ların başlarında "The Mickey Mouse Club" ile tanındı. Beş yıllık bir aradan sonra ilk albümü "...Baby One More Time" ile geri döndü ve pop müzikte bir süre çok genç şarkıcıların hakim olacağı bir dönem başlattı. Ertesi yıl ikinci albümü "Oops!... I Did It Again" ile yine birçok listenin ilk sırasına oturdu. Albüm ilk haftasında 1,3 milyon satarak tüm zamanların bir haftada en çok satan albümü oldu. 2000'li yılların gelişiyle beraber öncelikle Pepsi ile yaptığı reklam anlaşmasıyla, sonra da o dönemki erkek arkadaşı Justin Timberlake ile sürekli gündemde kalan Spears, bu dönemde arka arkaya üçüncü ve dördüncü albümünü çıkardı. Bu albümleri öncekilerine göre içerik olarak daha sanatsal, ancak satış olarak daha düşüktü. 2004'te dansçı Kevin Federline ile evlenen sanatçı bir yıl içinde ilk oğlu Sean Preston'ı, 12 Eylül 2006'da da ikinci oğlu Jayden James'i dünyaya getirdi. 2007'de Federline'dan boşandı ve bunu izleyen dönemde düştüğü bunalımlar ve skandallarla gündeme geldi. 2007 yılında yeni albümü "Blackout" ile tekrar müzik kariyerine dönen Spears, bu albümü ile önemli başarılar yakaladı. 2008 yılında "Circus" albümünü çıkaran Spears, Amerikan albüm listesinde ve birçok diğer uluslararası albüm listesinde zirveye çıktı. 2009 yılında "The Singles Collection" adlı toplama albümünü yayınlayarak "3" teklisiyle Billboard Hot 100 listesine ilk sıradan giriş yaptı. 2011 yılında yayımladığı albümü "Femme Fatale" Billboard 200 listesine yine ilk sıradan giriş yapmıştır. Dört albümünün dördü birden listelere bir numaradan giriş yapan tek kadın sanatçıdır. Amerika'da en çok bir numara albümü bulunan kadın sanatçılar sıralamasında üçüncü sırada bulunmaktadır. Ayrıca albümün ilk teklisi "Hold It Against Me" Billboard Hot 100 listesine ilk sıradan girmiştir ve Britney, Mariah Carey'den sonra Billboard Hot 100 listesinde iki şarkısı arka arkaya bir numaradan listelere giriş yapan ikinci kadın şarkıcıdır. Spears, 29 Kasım 2013 yılında yayınladığı "Britney Jean" ile Amerika'da ilk hafta 107.000 sattı. Bu albümle iTunes'ta "En kısa sürede bir numara olan albüm" rekorunu kırmış oldu (19 dakika). Albümden yalnızca iki tane tekli çıktı. (Work B**ch-Perfume) Spears'ın bu albümü diğerlerine nazaran fazla satış gerçekleştiremedi ve dünya çapında yaklaşık 1.3m satmıştır. Spears 29 Aralık 2013'te Vegas konserleri olan "" konserlerine de start verdi. Konserin beklendiğinden fazla ilgi görmesi üzerine yeni showlar da eklenmiş oldu. Spears'ın iki yıl süren Las Vegas konserleri Aralık 2015'te son bulmuştur. Spears kadın iç çamaşırı sektörüne de girdi. "Intimate Britney Spears" adını verdiği koleksiyonun tanıtımını 9 Eylül 2014'te New York'ta yaptı. Bu arada 9. albüm için çalışmalarını titizlikle sürdürdüğünü ve yeni bir tarzla karşımıza çıkacağını röportajlarında duyurdu. "Pretty Girls" adını verdiği "Iggy Azalea" düeti 5 Mayıs 2015'te yayınlanmıştır. Spears 26 Ağustos 2016'da 9. stüdyo albümü Glory'i RCA Records etiketiyle piyasaya sürdü. Albüm ilk haftasında 111.000 satış yaptı ve ABD Billboard 200 listesine 3 numaradan giriş yaptı. Hayatı. 1981-97: Önceki hayatı, kariyerinin başlangıcı. Spears, McComb, Mississippi'da doğdu ve Kentwood, Louisiana'da büyüdü. Lynne Irene (née Bridges) ve James Parnell Spears'ın ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Britney, anne tarafından İngiliz kökenlidir. Erkek kardeşi Bryan Spears, (d. 1977) menajerlerinden biridir, kız kardeşi Jamie-Lynn (d. 1991) ise oyuncu ve şarkıcıdır. 3 yaşındayken Britney, Kentwood'da dans derslerine katılmaya başladı. Çocukluk yıllarında Britney, okulunun jimnastik derslerine katıldı, kilise korosunda da söyledi. Bu sırada Disney kanalının seçmelerine de katılıyordu. Bu seçmelerden birinde The Mickey Mouse Club'a seçildi. Yaşı çok küçük olduğu için yapımcılardan biri onun New York 'Broadway'de bir ajans ile tanıştırarak 3 yıl boyunca gösteri sanatları okuluna gitmesini sağladı. Daha sonra Spears, Disney kanalına "New Mickey Mouse Club" ile geri döndü. Programdaki diğer isimler, Justin Timberlake, Christina Aguilera, Joshua Chasez, oyuncu Keri Russell ve aktör Ryan Gosling idi. Birkaç yıl sonra Spears bir demo hazırladı ve bu Jive Record'un eline geçti. Plak şirketi Britney Spears ile anlaşma imzaladı ve Britney tüm gençlik dergilerinde ve televizyon programlarında görünmeye başladı. Nsync grubunun da reklamlarını seslendirmeye devam etti. 1998-2000: "...Baby One More Time" ve "Oops!... I Did It Again". 1998'in sonlarına doğru Britney'nin ilk teklisi "...Baby One More Time" radyolarda çalınmaya başladı. Klibi ise müzik kanallarında dönmeye başlamıştı. Bu tekli Britney'nin uluslararası alanda büyük bir başarı kazanmasına ve tanınmasına neden oldu. O dönem yeni çıkan 'N Sync grubu için grupla birlikte yaptığı "Oppening for Nsync Mall" turu onun birinci ve en az gelirli ilk turnesiydi. Spears, bu turda kendini tanıtmaya başladı. 2 Ocak 1999 tarihinde ilk albümü "...Baby One More Time," Jive Records tarafından piyasaya sürüldü. Albüm sadece Amerika'da 14 milyon satarak Elmas Sertifika aldı ve tüm dünyada yaklaşık 32 milyon sattı. Albümü ve Single'ı aynı anda listelere 1 numaradan giriş yapan Spears bu albüm ve single ile haftalarca bir numarada kaldı. 1999 yapımı Longshot isimli video filmde N'SYNC grubuyla kısa bir rol aldı. Nisan 1999'da Spears, Rolling Stone dergisinin kapağına çıktı. 1999 yazında ikinci turnesine çıktı ve 1999'un sonunda Britney, eleştirmenlerce o yılın en büyük yıldızı kabul edilmişti. Her yandan övgü dolu eleştiriler alan Spears, MTV Avrupa Müzik Ödülleri'nde "...Baby One More Time" adlı şarkısındaki gösterisi ile herkesin beğenisini topladı. O yılın en iyi şarkısı kategorisinde ödülü kimseye kaptırmamasının yanında toplamda 4 ödül kazanarak diğer sanatçılara da fark attı. Ödülünü alırken "Tanrı'ya lütuflarından dolayı ve buraya kadar beni getirdiği için teşekkürler ederim" dedi ve geniş çevrelere göre adeta şirin pop idol imajını pekiştirdi. Bu dönemde ilk dizi deneyimi olan "Sabrina"'da küçük bir rolle hayranlarının karşısına çıktı. Albümden çıkan diğer tekliler ise sırasıyla "Sometimes, "(You Drive Me) Crazy", "Born To Make You Happy" ve "From The Bottom Of My Broken Heart" oldu. Almanya'da da 2000 yılında, Uluslararası yılın gelecek vaad edeni (Newcomer des Jahres international) ödülüne Britney Spears aday gösterildi, diğer üç aday Tarkan, Jennifer Lopez ve Bloodhound Gang idi. 2000'de Britney 2. stüdyo albümü "Oops!...I Did It Again"'i piyasaya çıkardı. Albüm ilk haftasında 1.3 milyon sattı. O yılın En İyi İlk Hafta satışını elde eden Britney, toplamda yaklaşık 25 milyonluk bir satış grafiği yakaladı. "Oops!...I Did It Again" adlı albüme de ismini veren şarkıya çekti. Klip yine listelere bir numaradan giriş yaptı. Hayallerini süsleyen Grammy ödüllerinde 2 dalda aday gösterildiği için çok mutluydu. Asıl hedefi Grammy'i kazanmaktı. Ama ödülü Christina Aguilera'ya kaptırdı. Britney, son 50 yılın en başarılı kadınları arasında 8. sırayı aldı. Ardından peş peşe klipler çekti. Bu albümden çıkan diğer tekliler sırasıyla "Lucky", "Stronger" ve "Don't Let Me Be The Last To Know" oldu. "Oops!...I Did It Again" adlı turneye çıktı. Britney, annesi ile birlikte yazdığı "Britney Spears' Heart-to-Heart" isimli kitabını çıkardı. 2000'in sonlarına yaklaşırken sanatçı "Oops!...I Did It Again" adlı turnesinden büyük bir gelir elde ederek geri döndü. Britney uzun albüm hazırlıkları için stüdyoya kapandı. 2001-03: "Britney", "Crossroads" ve "In the Zone". 2001 yılı başlarında adı tekrar, Pepsi ile 8 milyon dolarlık reklam antlaşması yaptığında duyuldu. Aynı yıl MTV Müzik Ödülleri "I'm A Slave For You" isimli çıkış şarkısında bir pitonla dans ettiği için hayvan hakları, Peta savunucularını kızdırdı. Gençlere kötü örnek olan sanatçı olma imajını kazandığı için kınandı. Ardından bu şarkıya çektiği olaylı klip aylarca konuşuldu. Temmuz'da da "Dream Within' A Dream tour" adlı dördüncü büyük gelirli turnesine çıktı. Kasım ayında tamamen kadınlığını ön plana çıkaran 3. stüdyo albümü "Britney"i çıkardı. Bu albümü de listelere bir numaradan girdi ve Britney, Amerikan müzik tarihinde peşpeşe üç albümü de listelere bir numaradan giriş yapan tek kadın şarkıcı oldu. Bu albüm satışları 10 milyondan fazlaydı. Bu dönemde Dream Within A Dream turnesine çıktı. Şubat 2002'de ilk filmi "Crossroads"'u çekti. Tanınmamış oyuncularla kamera karşısına geçti. Filmde Britney adlı albümünden üç parça kullandı. Filmin asıl müziği "I'm Not a Girl, Not Yet a Woman", karaoke parçası canlı olarak söylediği ve düzenlenmiş bir eski şarkı olan "I Love Rock'n Roll", kamera arkası olarak kullanılan "Overprotected"dır. Film büyük bir gişe başarısızlığı göstermesinin yanında yılın en kötü filmleri arasında kendine yer buldu. Bunun ardından da dört yıllık erkek arkadaşı Justin Timberlake'ten ayrıldı. Timberlake ilk solo albümünde ikinci tekli olarak "Cry Me a River" adlı şarkıya yer verdi, şarkının videosunda Spears’a benzeyen birisi ve ona sadık olmadığına ilişkin söylentileri barındırıyordu. Bundan sonra kariyeri bir anda düşüşe geçti ancak Forbes dergisi onu yılın en güçlü ünlü ismi seçti. Bu kadar kötü giden giden hayatının yanı sıra ailesinde de sorunlar yaşanmaya başladı. Ağustos 2003'te Madonna ve Christina Aguilera ile MTV Müzik Ödülleri'nde olay yaratan gösteriyi gerçekleştirdi. Madonna'nın 80'ler hiti Like a Virgin'in sergilendiği sırada Spears ile Madonna dudak dudağa öpüştü. Bu olay aylarca konuşuldu ve kısa sürede bir eşcinsel sembol haline geldi. Madonna'nın etkisi ile Kabbala ile ilgilenmeye başladı ve Kabbala Merkezi'nin üyesi haline geldi. Kasım 2003'te 4. stüdyo albümü "In the Zone"'u çıkardı. İlk haftasında 750 bin satan Britney, 2003 yılının En İyi İlk Hafta Satış'ını gerçekleştirdi. In The Zone'da bulunan parçaların çoğunun sözlerini de yazan Britney, bu albüm ile de arka arkaya dört albümü de listelere 1 numaradan giren tek kadın şarkıcı oldu. Albüm toplamda 7 milyon sattı. Bu albümde yer alan "Toxic" parçası ile en iyi dans parçası kaydı dalında ilk Grammy Ödülü'nü kazandı. Sanatçı, büyük gelirli Onyx Hotel Tour isimli dünya turnesine çıktı. Turnenin yarısında "Outrageous" klibinin çekimlerinde diz kapağını incitti ve turneyi tamamlayamadı. Bu turdan yüksek bir kazançla geri döndü. Yine 2003 yılında Spears'ın ismi Hollywood Bulvarı'na yazıldı. Böylelikle Britney Spears Bulvarda ismi olan en genç 2. yıldız oldu. Son yılların en başarılı ismi olan Britney Spears'ın Londra'daki Madame Tussauds balmumu müzesine balmumundan bir heykelinin dikilmesi teklifi götürüldü. "I'm a Slave 4 U" isimli şarkısında dans ederken figüratifize edilen Britney Spears'ın heykeli hâlâ Londra'da sergilenmektedir. 2004-07: Derleme albümler, annelik, kişisel mücadeleler ve "Blackout". Ocak 2004'te çocukluk arkadaşı Jason Allen Alexander ile Las Vegas'ta evlendi. Evliliği 54 saat sürdü. Britney'e neden evlendiği sorulduğunda ise "sadece evlenmenin nasıl bir şey olduğunu görmek istedim" yanıtını verdi. Sadece bir reklam olarak Temmuz 2004'te ise dansçı Kevin Federline ile nişanlandığını açıkladı. Tanıştıktan üç ay sonra nişanlanan çift, ailelerine ve tüm dünyaya sürpriz yaparak Eylül 2004'te evlendiler. Britney'in ailesi bu olaya karşı çıktı. Boşanmasını isteseler de Britney'e dinletemediler. Bir süre ailesinde kardeşi Jamie Lynn dışında kimse onunla konuşmadı. O sırada Kevin, oyuncu Shar Jackson'dan ikinci çocuğunu bekliyordu. Balayından döndükten sonra Britney genç bir anne olmak istediğini söyledi. Bir röportajında Başkan Bush'un her kararını desteklediğini açıkladı ve bu Michael Moore'un belgesel filmi Fahrenheit 9/11'de de kullanıldı. Zaten sevilmeyen başkan olan George W. bush'un yanında yer alan Britney popülaritesini bir miktar kaybetti. Eylül 2004'te Britney, 12 milyon dolar kazandığı, ilk parfümü "Curious"u çıkardı. 1 yıl içinde parfüm 100 milyon dolar kazandı. Bunun devamında Britney ikinci parfümü "Fantasy"i çıkardı. 2004'ün sonlarında ilk "Best of" albümü "Greatest Hits:My Prerogative"'i çıkardı. Albümde üç tane de yeni parça bulunmaktaydı. Eski bir Bobby Brown şarkısı olan My Prerogative'i yeniden düzenledi. Albüm öncekiler kadar ses getirmese de toplama albüm olmasına rağmen 5 milyon sattı. Artık Britney için zor günler başladı. 2005'in ortalarında kocası Kevin ile "Britney and Kevin:Chaotic" isimli bir televizyon programı hazırladı. Program beklenen ilgiyi görmedi. Nisan 2005'te Britney ilk bebeğine hamile olduğunu açıkladı. 14 Eylül 2005'te ilk oğlu Sean Preston'ı dünyaya getirdi. Bu doğum Daniel Edwards'e ilham verdi, Daniel Edwards, Britney'nin garip bir şekilde doğum yaparken heykelini yaptı. Doğumla birlikte Britney'in kariyeri iyice düşüşe geçti ve bir düzenleme albümü çıkardıysa da çok az sattı. Britney bir yandan düşüşe geçen popüleritesini düşünürken Kevin'in onu aldattığı ortaya çıktı. Britney çocuğu için evliliğine devam etme kararı aldı. Dünyaca bu evliliği fazla sürmeyeceği düşüncesi yavaş yavaş gerçekleşiyordu. Mart 2006'da ünlü komedi programı Will & Grace'te konuk oyuncu olarak yer aldı. Mayıs 2006'da "The Late Show with David Letterman"'da da ikinci hamileliğini açıkladı. Bunun ardında da adı Baby's All Rock 'n' Roll yeni bir bebek giyim serisi çıkaracağını açıkladı. Harper's Bazaar dergisinin Ağustos 2006 sayısının kapağı için çıplak poz verdi. Japonya'da sansürlenen bu poz yine aylarca konuşuldu. 12 Eylül 2006'da ikinci oğlu Jayden James'i doğurdu. Evliliğini kurtardığını düşünürken eşler iyice işi abartmış ve ayrı yaşamaya başlamışlardı. 6 Kasım 2006'da kocası Kevin Federline'den boşanmak için mahkemeye başvurdu. Britney'in tek ayrılma sebebi aldatılmış olmasıydı. Federline Britney ile balaylarında kaydettiği özel görüntüleri basına sızdıracağını söyleyerek çocukların haklarını tümü ile istedi. Buna rağmen Britney, hakların %50'sini devretmeyi kabul etmedi. Boşanmanın hemen ardından yaşadıklarını sindiremedi ve bunalıma girdi, kendini içki ve gece hayatına vurdu. Sürekli Paris Hilton ile gezen Britney'in adı, önce Isaac Cohen, sonra ise JR Rotem ile aşk dedikodularına karıştı. Ardından da Kevin Federline velayet davası açtı. Mahkeme çocukları Kevin Federline'e verdi ve Britney haftada kısıtlı olarak çocuklarını görme kararı alındı. Bir süre sonra Spears, yeni albümü için çalışmaya başladı. 100.000.000 dolarlık servetiyle dünyanın 12. en zengin kadını seçildi. Yeni albümü için 3. albümünde birlikte çalıştığı Pharrell Williams görüşmelere başladı. Bu sırada çarpıcı bir haberle dünyası karardı. 25 Ocak'ta teyzesi Sandra Bridges Covington kansere yenik düştü ve hayatını kaybetti. Şubat ayında ikinci oğlu Jayden James'in resimleri basına sızdı. 16 Şubat'ta bir günlük rehabilitasyondan sonra saçlarını tamamen kazıttı ve iki dövme daha yaptırdı. Zamanların pop ilahesi çökmüş bir halde hayatına geri döndü. Serveti bitme dercesine geldi. Mayıs ayında hayranlarına kendini gösterebilmek için 12-15 dakikalık konserler vermeye başladı. Konserleri gereken ilgiyi görmedi. Haziran ve Temmuz aylarında ise dansçı ve albüm başlığı seçimlerine başladı. Nihayet 31 Ağustos 2007 sabahı internette yayınlanan teklisi Gimme More daha çok yeni olmasına rağmen büyük ilgi gördü ve 2 günde çoklu ortam indirme listesinde 59. sıraya yükseldi. 13 Kasım 2007 tarihinde albümünü resmî olarak satışa çıkaracak olan Spears'ın klibi de gösterime girdi. Bu sırada Spears, Believe adlı yeni bir parfüm çıkarttı. Aynı zamanda bir paparazzi ile aşk yaşamaya başladı. Hayatı gittikçe düzensizleşti, çocuklarını daha seyrek görmeye başladı. Yanında bulundurduğu menajeri olaylara kayıtsız kalmaya devam etti. Spears, sonrasında albümünden ikinci teklisi Piece of Me yayınlandı. Bu tekli listelerde ortalama üstü başarı gösterdi. Şarkıda magazincileri eleştiren Britney, kendini savunmayı da ihmal etmedi. "Blackout" albümü ve albümdeki şarkılar bazı eleştirmenler tarafından yerden yere vurulurken, bazı eleştirmenler tarafından bir başyapıt olarak gösterildi. 3. tekli olarak animasyon şeklinde klibe sahip Break the Ice, Amerikan listelerine 50 numaradan girdi. Her ne kadar listelerde başarı gösterememiş olsa da şarkı radyo istasyonlarında ve müzik kanallarında sıkça çalınmaya başladı. 2008-2010: Vesayet davaları, "Circus" ve The Circus Starring Britney Spears. 4 Ocak 2008'de medyanın eskiye döndüğünü düşündüğü Britney, evinde belirsiz bir maddenin etkisine girdi. Çocuklarını görmek için kocası Kevin Federline'dan Sean Preston ve Jayden James'i alan şarkıcı çocuklarını geri vermek istemeyince yüksek dozda madde bağımlılığı şüphesi ile hastaneye kaldırıldı. Durumunun iyi olduğu belirtilen şarkıcı 1 gün sonra hastaneden taburcu oldu. Spears'ın tüm serveti babası Jamie Spears'a devredildi. Daha önceki menajeri Sam Luthfi ani bir kararla işten çıkarıldı ve "sanatçının ünü, parası ve isminden yararlanmak" suçu ile dava açıldı. Rehabilitasyondan, umulandan daha kısa sürede çıkan Spears, önceleri terapi için girdiği stüdyoda başarılı işler çıkarınca yeni bir kararla albüm çalışmalarına başladığını duyurdu. Mart'ta tek tek her şeyini gözden geçiren Spears ve babası, daha temkinli adımlar atmaya, kendine çekidüzen vermeye başladı. Britney, yeni albümü Circus'ı 2 Aralık 2008'de, 27. yaş gününde çıkaracağını duyurdu. Ağustos'ta görünümünü yenileyen ve tekrar sağlıklı bir birey olan Spears, albümünün üzerine yoğunlaştı, bazı haklarını geri aldı, daha önce çalıştığı menajer ve asistanlarını geri çağırdı. İlk tekli olan Womanizer'ın yapımını, Atlantalı yapım grubu The Outsyders üstlendi. Bu tekli çıkar çıkmaz Billboard listelerine 93. sıradan giriş yaptı ve 1 hafta sonra #1 olarak, Billboard tarihinde en büyük sıçrayışı gerçekleştirdi. Eylül ayında düzenlenen MTV Video Müzik Ödülleri gecesinde Piece of Me videosuyla "En İyi Pop Videosu", "En İyi Kadın Sanatçı Videosu" ve "Yılın Videosu" dallarında kazandığı 3 MTV Ödülü'nün ardından klibi gelen tekli, daha çok ilgi gördü ve satış rakamı itunes listelerinde tavan yaptı. Aralık ayında Jive Records, Spears'ın yeni albümü "Circus"'u piyasaya çıkardı. Spears albüm tanımıtmın Britney bu albümde, Dr. Luke (albüme adını veren Circus adlı şarkının yazarı ve bestecisi), Danja, Max Martin (Spears'ın ünlü şarkısı "...Baby One More Time" şarkısının bestecisi ve yazarı), Bloodshy & Avant ve Guy Sigsworth gibi besteci ve söz yazarlarından yardım aldı. Spears albümünün tanıtımını Big Apple Circus ve Good Morning America işbirliği ile yine kendi doğumgününe denk gelen 2 Aralık 2008'de gerçekleştirdi. Olağanüstü performansı ve göz dolduran fiziği ile Britney, artık geri döndüğünü tüm dünyaya duyurdu. Albümü Circus, 2008 yılının sonunda çıkmasına rağmen, o yıl en çok satanlar listesine girdi. Bu sırada Spears, Hidden Fantasy adlı yeni bir parfüm daha çıkardı. İkinci klip "Circus" şarkısına çekildi. Bu şarkı sözleriyle dikkat çektiği gibi, başlayan yeni turnenin simgesi olan "sirk" temasını tanıttı. Candie's adlı giyim markasının yüzü olan Spears, fiziğini ve güzelliğini tekrar tekrar göz önüne serdi. Sanatçı, kapsamında gittiği şehirlerde verdiği konserlerle büyük ilgi topladı. Toplamda 96 konser verdi. Üçüncü klip "If U Seek Amy" şarkısına çekildi. Şarkı gerek söz oyunu, gerek klibi ile büyük ilgi topladı. Bu klipten sonra yüzü olduğu Candie's markası sponsorluğunda "Radar" şarkısına klip çekildi. Britney, tüm yılını turne kapsamında ülkeleri dolaşıp, konser vererek geçirdi. Albümünün adını da kullanarak daha öncekilerin devamı niteliğinde Circus Fantasy adlı yeni bir parfüm çıkaran sanatçının bu ürünü oldukça ilgi gördü. Bu sırada MTV Video Müzik Ödüllerinde Womanizer teklisi ile "En İyi Pop Videosu" ödülünü aldı. Kariyerinin onuncu yılına özel bir albüm için çalışmalara başlayan Spears, The Singles Collection adlı bir toplama albüm çıkaracağını duyurdu.Eylül ayında turnesinin son ayağına başlayan sanatçı, toplama albümünde yeni bir şarkının yer alacağını da ekledi. Ekim ayında, 3 adlı son derece sansasyon yaratan teklisini yayınladı. Şarkıda ...Baby One More Time yaratıcısı ile çalışan Spears, adından da anlaşılacağı gibi üçlü ilişkilere dikkat çekti. Daha önceki Billboard rekoru yine kendi elinde olan sanatçı, 3 teklisi ile 98 numaradan 1 numaraya atlayarak, kendi rekorunu egale etti. Amerika müzik listelerine bir numaradan giriş yaptı ve bununla birlikte 2006 yılından beri bu listelere bir numaradan giriş yapan ilk sanatçı oldu. Kasım ayında "3" adlı şarkıya klip çekti. Bu klip yayınlandığı günden itibaren büyük etki uyandırdı. Şarkının video klibi, YouTube'da yayınlandığı bir hafta içinde 1 milyon kişi tarafından izlenerek bir rekora imza attı. Birçok radyo ve televizyon kanalında en çok istek alan şarkılar arasına girdi. Tekli ilk hafta içinde 285.000 kopya sattı. Ayrıca ITunes listelerinin zirvesine oturdu. "The Circus: Starring Britney Spears" adını verdiği turnesini ise 29 Kasım'da Adelaide'de verdiği bir konserle bitirdi. Bu turnenin bilet satışlarının geliri ise 131.8 milyon dolardır ve en kazançlı kadın turneleri arasında ilk 5'e giren en genç sanatçı oldu. Ocak 2010'da, Womanizer teklisi ile Grammy'ye aday oldu. Fakat Ödülü küçük bir farkla Lady GaGa ya kaptırdı. Ödül törenine kahverengi saçlar ve gösterişten uzak bir kıyafetle katılan sanatçı, uzun süredir birlikte olduğu Jason Trawick ile el ele gösterileri izledi ve artık olgunlaştığını herkese gösterdi. 2010 yılı kreasyonları için tekrar Candie's markasıyla anlaştı. Ardından kendi kreasyonu için kamera karşısına geçti ve reklam filmlerinde boy gösterdi. 2010'un yaz aylarında Spears, yeni parfümünü çıkaracağını duyurdu. Eylül'de Radiance adlı parfümü Elizabeth Arden tarafından piyasaya sürüldü. 28 Eylül 2010'da yayınlanacak Glee adlı dizide hit şarkılarının yer alacağı Britney/Brittany bölümünde kendini oynadı. Dizide yer aldığı bölüm Madonna ve Lady GaGa bölümünü geçerek Glee'nin en çok izlenen bölümü oldu ve dizide seslendirilen şarkılar iTunes listelerinde büyük başarılar elde etti. 2011-2013: Femme Fatale ve The X Factor. 2 Aralık 2010'da Britney, Twitter hesabı aracılığıyla hayranlarına müjdeli haberi vererek yeni albümünün 29 Mart 2011'de çıkacağını duyurdu. Bu albümden çıkacak olan ilk single çalışmasının adının ise "Hold It Against Me" olduğu açıklandı. Şarkı Billboard listelerine 1 numaradan girdi ve iTunes da yeni bir rekor kırdı. Şarkının klibi Rolling Stone tarafından 2011 yılının En İyi Klibi seçildi. Britney Spears'ın yeni şarkılarını dinleyen müzik otoriteleri şarkıcının en iyi dönemini yaşayacağını iddia etti. Ardından çıkardığı 2. single olan Till The World Ends müzik otoritelerince tam not aldı. Şarkı Amerika radyolarında Britney'nin şimdiye kadarki en büyük hiti haline geldi. Hot 100 Airplay listesinde 4 numaraya kadar yükseldi ve listede Britney'in en yüksek zirve noktası oldu. Albümün 3. single'ı olarak ilk önce Big Fat Bass düşünülse de daha sonra fan favorisi olan I Wanna Go seçildi ve 3. single olarak yayımlandı. Britney aynı zamanda kariyerinin 7. dünya turu olan "The Femme Fatale Tour" Amerika'da start verdi. Tur 79 konserden sonra sona erdi. Konser 2D ve 3D olarak filme alındı. Konser DVD'si 21 Kasım'da satışa sunuldu. 2011 MTV MVA ödüllerinde ömür boyu başarı ödülü aldı. 9 Eylül'de Spears yeni remix albümü, B in the Mix: The Remixes Vol. 2'yi çıkaracağını duyurdu. 16 Aralık'ta uzun süredir birlikte olduğu erkek arkadaşı Jason Trawick'le nişanlandı. 2012 yılının başında will.i.am 4. stüdyo albümü #willpower için Britney'le şarkı kaydedeceklerini duyurdu. Bu sırada Simon Cowell, The X Factor juriliği için Spears'la görüştüğünü bildirdi. Spears bir yılda 15 Milyon Dolar karşılığında juri olmayı kabul etti aynı zamanda Britney'in eski nişanlısı Jason Trawick de X Factor'de prodüktör olarak alındı. X Factor 12 Eylül'de Amerika'da yayınlanmaya başladı. Will.i.am ile yaptığı büyük düet Scream and Shout'un ilk 1 dakikalık gösterimi burada yayımlandı. Britney Spears, jüri olarak yer aldığı ilk sezonun sonunda programdan ayrılacağını duyurdu. Bu sırada Scream and Shout 71 ülkede 1 numaraya yerleşti. 2013 Ocak ayında, 2011'de nişanlandığı Jason Trawick'ten ayrıldı. Britney 8. albümünün 2013 yılının sonunda çıkacağını hayranlarıyla paylaştı. Aynı yıl Şirinler filmi için şarkı söylemek üzere stüdyoya girdi. 2013-2015: Britney Jean ve Las Vegas Konserleri. 2013 yazında vizyona girecek olan Şirinler 2 filmi için bir şarkı kaydeden sanatçı, şarkının adının "Ooh La La" olduğunu duyurdu. Şarkının demosu sızdı fakat Britney Spears 17 Haziran'da yayınlanacağını ve klipte de çocukları Jayden James ve Sean Preston'un oynadığını duyurdu. Britney boş durmayıp, sonbaharda Las Vegas konserlerine başlayacağını belirtti. Başta Celine Dion olmak üzere birçok şarkıcı tarafından Las Vegas konserlerine destek geldi. Shape dergisinin kapağına bikinili ve seksi fotoğraflarıyla konuk oldu. "Ooh La La" şarkısının video klibi 11 Temmuz 2013 tarihinde yayınlandı. Klipte çocukları Sean Preston ve Jayden James de oynamaktadır. Britney, 28 Temmuz 2013 tarihinde yapılan Şirinler 2 galasına çocuklarıyla beraber katılmıştır. Britney, yeni albümünün çıkış teklisinin Work Bitch olduğunu, 17 Eylül'de yayınlanacağını ve aynı gün Las Vegas konserlerini duyuracağını açıkladı. Britney, Work Bitch'in video klip çekimlerini Nevada Çölü'nde gerçekleştirdi. Ancak şarkının internete sızmasıyla ve 15 Eylül'de yayınlamak zorunda kaldı. 17 Eylül'de Good Morning America programına katılarak Las Vegas konserlerinin isminin Piece Of Me olduğunu ve detayları açıkladı. Ayrıca yeni albümün de 3 Aralık'ta çıkacağını duyurdu. Work Bitch klibini 2 Ekim'de yayınladı. Britney, Londra'ya giderek albüm tanıtımı yapmaya başladı. Albümünün en kişisel albümü olduğunu söyleyen şarkıcı, albümün isminin kendi adını taşıyan "Britney Jean" olduğunu açıkladı. Britney Jean 3 Aralık'ta yayınlandı. İlk haftasında 107 Bin satarak Billboard 200 Listesine 4 Numaradan girdi. Las Vegas Konserleri 27 Aralık'ta başladı. 2 yıl sürecek olan konserlerde Britney toplam 50 show yapacaktı. Konserlerin beklenenden daha fazla ilgi görmesi üzerine 30 show daha eklendi ve toplam 80 showa çıkarıldı. Spears kadın iç çamaşırı sektörüne girerek "Intimate:Britney Spears" adını verdiği koleksiyonu Eylül'de tanıttı. Amerika ve Avrupa'da tanıtımlar gerçekleşti. Britney Spears, "Piece Of Me" konser serisiyle Las Vegas'ın kalkınmasına katkı sağladığı için şehrin sembolik anahtarı Las Vegas valisi tarafından kendisine sunuldu ve her yıl Kasım aynın beşinci gününün bundan sonra "Britney Günü" olarak kutlanacağı bildirildi. Iggy Azalea, 25 Mart tarihinde Britney Spears'la "Pretty Girls" adında ortak bir şarkı üzerinde çalıştıklarını onayladı. Şarkı 5 Mayıs 2015'te piyasaya sunuldu. Billboard Hot 100 listesine 29 numaradan girdi. Spears ve Azalea 2015 Billboard Müzik Ödülleri'nde performans sergilediler. Performans müzik otoriteleri tarafından büyük beğeni topladı.16 Haziran 2015'te Giorgio Moroder'ın yeni albümü için Suzanne Vega şarkısı "Tom's Diner"ı coverladı. Şarkı büyük beğeni topladı. 2015 Teen Choice Awards'da Candies Stil ikonu ödülü ile 9. Teen Choice Awards ödülü kazandı. 9 Ekim'de İtalyan DJ Giorgio Moroder Britney Spears'ın seslendirdiği Tom's Diner adlı şarkısını dördüncü single olarak yayınladı. Kasım ayında kendisi olarak The CW kanalında yayınlanan Jane The Virgin adlı dizinin ikinci sezon beşinci bölümünde konuk oyuncu olarak yer aldı. Dizide Gino Rodriguez'in canlandırdığı karakterle epik Toxic performansını gerçekleştirdi. Dizinin ilk yayınlandığı günden itibaren en çok reyting alan bölümü oldu. 2016-2024: Glory, Mind Your Business ve The Woman In Me. 2016'da Spears, yeni albüm kayıtlarının başladığını sosyal medya üzerinden duyurdu. 1 Mart 2016'da V dergisi 100. sayısında Spears'ın kapak kızı olabileceğini ve 8 Mart 2016'ya ayarlandığını ayrıca üç farklı kapak çekimi için Mario Testino ile çalışacaklarını duyurdu. Derginin baş editörü Stephen Gan, Spears'ın "V100" için seçildiğini çünkü müzik endüstrisinin ikonu olduğunu söyledi ve "Kim onun müziklerini dinleyerek büyümedi ki?" diye yazdı. Gündelik oyun olan RPG oyunu "Britney Spears: American Dream" 2016 yılının Mayıs ayında Glu Mobile tarafından iOS ve Google Play platformlarında yayımlandı. 22 Mayıs 2016'da Spears, 2016 Billboard Müzik Ödülleri gecesinde eski single'larından oluşan bir performans sergiledi. Gecenin açılışında Billboard Milenyum Ödülü'nü aldı. 15 Temmuz 2016'da, yakında yayımlanacak olan dokuzuncu stüdyo albümü "Glory"den ilk single'ı "Make Me..." yayımlandı. 3 Ağustos 2016'da Spears yeni albümünün 26 Ağustos 2016'da yayımlanacağını duyurmuş ve albümünü de çıkarmıştır. Spears 25 Ağustos'ta James Corden Carpool Karaoke programında eski ve Glory'den bazı şarkıları seslendirdiler. 26 Ağustos'ta 9 yıllık aradan sonra VMA'ya muhteşem bir dönüş yapan Spears; birçok kaynaktan da muhteşem övgüler aldı. 1 Eylül'de 15 yıllık aradan sonra Today Show programına katıldı. 8 Eylül'de Ellen DeGeneres programına katıldı. 24 Eylül'de İHeartRadio Müzik Festivali'nde performans yaptı. 27 Eylül'de Londra'da Apple Müzik Festivali'nde sahne aldı. 1 Ekim'de 8 yıllık aradan sonra The Jonathan Ross Show programına katıldı. 10 Aralık'ta ise Britney B96 Pepsi Jingle Bash'da sahne almıştır. 2020 yılında "Glory: Deluxe" albümü piyasaya sürüldü. Bu albümün farkı ""Matches" isimli şarkının Backstreet Boys ile düet versiyonunun da eklenmiş olmasıydı. Glory albümünün ardından vasilik ve özgürlük davaları sebebiyle müziğe uzun bir ara veren Spears, 2022 yılında Elton John'un orijinali 1972 yılında yayınlanan şarkısı "Hold Me Closer"da Elton John ile düet yaptığı bir tekli yayınladı. Britney'in müziğe dönüşü olarak adlandırılan bu cover, yayınlandığı gün "ABD Billboard Hot 100" listesine altıncı sıradan giriş yaptı ve uzun bir süre müzik listelerinde yerini korudu. Bu teklinin ardından Britney, daha önce Scream & Shout teklisinde düet yaptığı müzisyen will.i.am ile 21 Temmuz 2023'te ""Mind Your Bussines"" isimli teklisi yayınlandı. 2022 civarı medyada Britney'in bir otobiyografi kitabı yayınlayacağına dair haberler çıkmaya başladı. İlerleyen zamanlarda bu dedikodu doğru çıktı ve Britney Spears, kendi hayatını kaleme aldığı "The Woman In Me" kitabını 24 Ekim 2023 tarihinde yayınladı. Yayınlandığı günden itibaren büyük ilgi gören bu kitap, özellikle Britney'in özel hayatına dair açıklamalarıyla ses getirdi. Yayınlanmasından kısa bir süre sonra 26 dile çevrilen ve 2.4 milyon kopya satan kitap, 2023 sonu verilerine göre o yılın en çok satan 2. otobiyografi kitabıydı. Spears, 2016 yılında "Slumber Party"" şarkısının klibinde de yer alan İran asıllı manken Sam Asghari ile birlikte olmaya başladı. 2022 yılında üçüncü kez bebek beklediğini açıklayan Britney, kısa bir süre sonra bebeğini düşürdüğünü açıkladı. Haziran 2022 tarihinde Sam Asghari ile evlendi, ancak Spears'ın bu evliliği Eylül 2023'te sona erdi. Britney Spears, Ocak 2024'te Instagram hesabı üzerinden yeni albüm iddialarını kesin bir dille yalanlayarak müziği bıraktığını ve bir daha asla geri dönmeyeceğini açıkladı. #FreeBritney Hareketi. () Amerikalı şarkıcı Britney Spears'ın 2008'den beri devam eden hukuksal vasiliğinin sona erdirilmesini savunan bir sosyal harekettir. 13 yıldan fazla bir süre boyunca özgür iradesi dışında işine, hayatına el konuldu ve ailesi Britney'in mal varlığını elde etmek için onu bir çocuk gibi yönetti. #FreeBritney hareketi, Spears'ın kendi iradesi dışında, zorla bir psikiyatri tesisine gönderildiğinin ortaya çıktığı 2019 senesinde Twitter'da başladı ve giderek büyüdü. 2021 yılında Britney'in hayatını ve vasiliği ele alan Hulu yapımı belgesel Framing Britney Spears yayınlandıktan sonra olay tüm dünyada duyuldu ve büyük bir ses getirdi. Aynı zamanda Netflix'te vasiliği derinlemesine ele alan Britney VS Spears adında bir belgesel yayınlamıştır. Britney'in ve fanlarının uzun mücadelesinden sonra vasilik 12 Kasım 2021 tarihinde sona ermiştir. Hayırseverlik. Şarkıcı, ihtiyaç sahibi çocuklara yardım etmek için kurulmuş bir hayır kurumu olan Britney Spears Vakfı'nı kurdu. Vakfın arkasındaki felsefe, müzik ve eğlencenin çocuklara fayda sağlayabilecek iyileştirici bir niteliğe sahip olmasıydı. Vakıf ayrıca, kampçıların yeteneklerini keşfetme ve geliştirme fırsatına sahip oldukları yıllık Britney Spears Sahne Sanatları Kampı'nı da destekledi. Nisan 2002'de, Spears ve Britney Spears Vakfı'nın çabalarıyla İkiz Kuleler Fonu'na New York Şehri de dahil olmak üzere 11 Eylül 2001'deki terörist saldırılardan etkilenen üniformalı hizmet kahramanlarının çocuklarını desteklemek için 1 milyon dolar bağış yapıldı. İtfaiye ve Acil Sağlık Hizmetleri Komutanlığı, New York Polis Departmanı, New York ve New Jersey Liman Başkanlığı, New York Eyalet İdare Ofisi ve diğer devlet daireleri çocuklarına bağışlarda bulundu. Ancak, 2008 yılında Vakfın 200.000 $ açık vermiş olduğu bildirilmiştir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21760", "len_data": 33321, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.23 }
Fethi Heper (3 Şubat 1944, Eskişehir - 13 Şubat 2025, Odunpazarı), Türk eski millî futbolcu ve maliye profesörü. Eskişehirspor formasıyla iki kez Süper Lig gol kralı olmuştur. Fethi Heper, beş çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi. Kardeşlerin tamamı faal sporcu olan bir ailenin içinde büyümüş, henüz 5 yaşında küçük ve lastik bir top ile tanışmıştır. Futbol topuyla tanışması ise, karikatürist olan ve kendisinden 17 yaş büyük olan ağabeyi Beytullah Heper'in 1955 yılında Sakarya İlkokulu’nda mezun olduğu gün diploma hediyesi olarak aldığı top ile olmuştur. Eskişehirspor'un 70'lı yıllarda Süper Lig'in zirvesine oynadığı zamanlarda Eskişehirspor taraftarların en çok kullandıkları slogan olan "Fethi-Nihat-Ender filelere gönder" sloganındaki Fethi'dir. Havadan gelen topları yine havada ve göğüsünde kontrol ettiği için "Çengel" lakabı ile tanınırdı. Türk futbolu'nun önemli futbolcularından Metin Oktay'la anne tarafında akraba olur. Fethi Heper, profesyonel futbolculuktan profesörlüğe giden ilk ve tek Türk futbolcudur. Fethi Heper, bir erkek ve bir kız çocuk babasıdır. Eğitim hayatı. 1955 yılında, Eskişehir Sakarya ilkokulundan mezun olduktan sonra o dönemin Eskişehir Maarif Koleji'nden mezun olmuş, 1960 yılında AFS bursunu kazanarak 1 yıl süre ile Amerika’ya gitmiştir. Futbol kariyerine yanında akademik eğitimini sürdürerek Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ndeki lisans eğitimini 1967'de, doktorasını 1978'de tamamlamıştır. Maliye alanında 1981'de doçent 1988'de profesör unvanlarını almıştır. Spor yaşamı. Futbol kariyeri. Maarif Koleji döneminde spora olan yatkınlığı ve özel yetenekleriyle yüzme haricinde bütün sporları başarıyla yapmaya başlayan Heper, 1957-58 yılları arasında Egespor, Gülspor gibi semt kulüplerinde ilk futbol hayatına başladı. Futbola memleketi Eskişehir'de başladı ve daha sonra 1960 yılında lisanslı olarak iki ağabeyinin futbol oynadığı Eskişehir Gençlik Kulübü'nde oynamaya başladı. 1960 yılında AFS bursunu kazanarak 1 yıl süreliğine gittiği Amerika’da eğitiminin yanı sıra futbola devam etti. Amerika’ya yerleşmiş olan İspanyolların oluşturduğu bir futbol kulübünde oynarken oynadığı kulüp, Amerikan ekibine karşı 7-0 mağlup durumdayken oyuna girerek, tam 8 gol atarak takımının 8-7 galip gelmesini sağlamıştır. Bir yıl sonra Eskişehir’e dönen Heper, 1962 yılında ilk kez lisansiyer futbolcu olarak Gençlikspor forması giymeye başladı. Eskişehir 1. Amatör Küme o dönemlerde Demirspor, Şekerspor, Havagücü, Toprakspor ve Bentspor gibi güçlü takımlardan oluşuyordu. Genç yaşına rağmen güçlü fiziği ve üstün yeteneğiyle katı ve sert savunmaların karşısında bile gollerini sıralamaya başlayarak dikkatleri üstüne çekti. Genç yaşına rağmen Fethi Heper bu takımda iki kez gol kralı olmayı başardı. Bu yıllarda ağabeyi tarafından Galatasaray’a götürüldü ve Galatasaray teknik direktörü Gündüz Kılıç’a yeni futbolcu olarak sunuldu. Fakat Galatasaray'a alındır. Ardından 1962-63 sezonunda amatör seviyede Eskişehir Ticari İlimler Akademisi'nin futbol takımında futbol oynadı. Bu ekiple 1963 yılında Türkiye Akademiler arası düzenlenen futbol şampiyonasını kazandı. Bu başarının ardından kurulan Eskişehirspor'da kurucu kadroya dahil edildi. Ardından tüm futbol kariyerıni Eskişehirspor forması altında geçirdi. Eskişehirspor'un 70'lı yıllarda başarıdan başarıya koşan kadrosunun en önemli futbolcuları arasında sayıldı. 1974 yılına kadar Türkiye birinci liginde profesyonel olarak futbol oynayan Heper, 1969-70 (13 gol) ve 1971-72 (20 gol) dönemlerinde gol kralı oldu. İlk kez 16 yaşında, 5 kez millî forma giydi. UEFA Kupası'nda attığı 6 golle gol krallığında 3. olmuştur. Fethi Heper’in Mikkeli (Fin) maçında attığı 4 gol, bir uluslararası karşılaşmada bir Türk futbolcunun attığı en çok sayıda goldür. 2008 Yılında Fenerbahçe ile MTK Arasında Oynanan Maçta Semih Şentürk 4 gol atana kadar bu rekor egale edilememiştir. Heper, havada gelen topları göğsünde kontrol ettiği için “Demir Gömlek Fethi” olarak anılırdı. Türkiye Kupası'nın 1970-1971 sezonunda finalde Bursaspor'u yenerek kupayı kazanan Eskişehirspor'un kadrosunda olan Heper, 1974'te geçirdiği sakatlık sonucu faal futbolculuk kariyerini noktalayıp, akademik hayata adım atmıştı. Diğer görevleri. Futbolculuk hayatından sonra, Eskişehirspor yönetim kurullarında hizmet veren Fethi Heper, 1997’de Abdullah Kiğılı döneminde Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nda, daha sonra Haluk Ulusoy ve Yıldırım Demirören dönemlerinde de TFF’de görev almıştır. Daha sonra Türkiye Futbol Federasyonu 2012 seçimlerinde Yıldırım Demirören'in başkanlığa seçilmesi ve listesinden seçimlere girmesi dolayısıyla, Millî Takımlar Komitesi'nden sorumlu olarak yönetim kurulunda yerini almıştır. Ölümü. Heper 13 Şubat 2025'te, KOAH rahatsızlığı nedeniyle Eskişehir'de tedavi altında tutulduğu Osmangazi Üniversitesi Sağlık, Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde 81 yaşında hayatını kaybetti. 15 Şubat 2025'te Mahmut Sami Ramazanoğlu Camiinde kalınan cenaze namazının ardından Odunpazarı Mezarlığına defnedildi. Eskişehir Spor yönetimi, ölümünün ardından giydiği 9 numaralı formanın emekliye ayrıldığını bildirmiştir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21783", "len_data": 5129, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.42 }
Israel Robert John Aumann (8 Haziran 1930, Frankfurt), 2005 yılı Nobel Ekonomi Ödülü sahibi İsrailli matematikçi ve ekonomisttir. Yaşam öyküsü. İsrail ve ABD çifte vatandaşı Aumann, Almanya doğumludur. Üniversite eğitimini City College of New York'ta matematik alanında tamamladıktan sonra doktorasını 1955'te Massachusetts Institute of Technology'de tamamladı. Oyun teorisinin modern ekonomide önemli bir rol almasında etkili olmuştur. 1956'dan beri Kudüs'te İbrani Üniversitesi'nde ders vermektedir. İbrani Üniversitesi'nde Rasyonalite Merkezi adlı disiplinlerarası bir merkezin kurulmasında rol almıştır. 2005 Nobel Ekonomi Ödülünü Thomas C. Schelling ile paylaşmıştır. Oyun kuramı ile ekonomik iş birliği ve çatışma konularına getirdikleri açıklamadan ötürü ödüle layık görülmüştür.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21816", "len_data": 786, "topic": "FINANCE_ECONOMY", "quality_score": 3.63 }
Thomas Crombie Schelling, (d. 14 Nisan 1921, Oakland - ö. 13 Aralık 2016, Bethesda), Amerikalı ekonomist. Dış ilişkiler, millî güvenlik, nükleer strateji konularında uzman. Yaşamı. Üniversite eğitimini Berkeley'deki Kaliforniya Üniversitesi'nde 1944 yılında ekonomi alanında tamamladı. Doktorasını 1951'de Harvard Üniversitesi’nden aldı. En önemli kitabı "Strategy of Conflict" ("Çatışma Stratejisi") 1960'ta yayımladı. 1964’ten itibaren Pentagon’un Vietnam Savaşı sırasındaki bombalama ve gerginlik politikalarının formüle edilmesinde çalıştı. 1971’de "Ayrımcılığın Dinamik Modelleri" adlı ünlü makalesini yayımladı ve birinin komşusunun aynı ırktan olmasını tercih etmesi şeklindeki küçük bir tercihinin tümden ayrımcılığa yol açabileceğini ispatladı. Küresel ısınma tartışmalarının içinde yer aldı ve küresel ısınma sonuçlarının fazla büyütüldüğünü savundu. Harvard Üniversitesi’nde ömürboyu profesörlük payesine sahip olan Schelling, Maryland Üniversitesi öğretim kadrosunda yer almaktadır. 2005 yılında Nobel Ekonomi Ödülünü, Robert J. Aumann ile paylaşmıştır. Oyun kuramı ile ekonomik iş birliği ve çatışma konularına getirdikleri açıklamadan ötürü ödüle layık görülmüştür.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21819", "len_data": 1179, "topic": "FINANCE_ECONOMY", "quality_score": 3.55 }
Mustafa Münir Özkul (15 Ağustos 1925, İstanbul - 5 Ocak 2018, İstanbul), Türk meddâh, tiyatro ve sinema oyuncusu, devlet sanatçısı. Hayatı. Münir Özkul, İstanbul Erkek Lisesi'nden mezun oldu. Sanat hayatına henüz lise öğrencisiyken 1939 yılında Bakırköy Halkevi'nde tiyatro ile başladı. Bir süre İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine ve Edebiyat Fakültesinin sanat tarihi bölümüne devam etti. 1948'de Ses Tiyatrosu'nda sahnelenen "Aşk Köprüsü" oyunuyla profesyonel oldu. Daha sonra Muhsin Ertuğrul'un yönetimindeki Küçük Sahne'ye geçti. Bu dönemde John Steinbeck'ten "Fareler ve İnsanlar" (1951), John Millington Synge'den "Babayiğit", George Axelrod'dan "Yaz Bekarı" (1954), John Patrick'ten "Çayhane" (1955) gibi oyunlarda oynadı. Daha sonra İstanbul Şehir Tiyatroları'nda (1958-59), Ankara Devlet Tiyatrosu'nda (1959-60) ve İstanbul Aksaray'daki Bulvar Tiyatrosu'nda arkadaşlarıyla kurduğu kendi topluluğunda (1960-62) çalıştı. 1963-67 arasında çeşitli topluluklarla turnelere çıktı; zaman zaman sahneden uzak kaldığı dönemler oldu. Sahne aldığı özel tiyatrolarda Sadri Alışık, Cahit Irgat, Nevin Akkaya ve Şükran Güngör gibi oyuncularla çalıştı. 1969'da Haldun Taner ile birlikte Bizim Tiyatro'yu kurdu. Aynı yıl Bizim Tiyatro tarafından sahnelenen Taner'in "Sersem Kocanın Kurnaz Karısı" adlı oyununda Tomas Fasulyeciyan tiplemesiyle büyük başarı elde etti. Özkul 1972'de Sadık Şendil’in araya girmesiyle gazino ve gece kulüplerinde şovmenlik yapmaya başladı. Adile Naşit’le de zaman zaman gazino sahnelerine şovmen olarak çıktı. 1978'de yeniden Şehir Tiyatroları'na döndü. 1983-84'te, daha önce kendi topluluğunda (1961) sahneye konan ve büyük ilgi gören, Jean Anouilh'in "Generalin Aşkı" oyunuyla Dormen Tiyatrosu'nda sahneye çıktı. 1980'lerin ortalarında Ferhan Şensoy'un Ortaoyuncular topluluğuna katıldı, aralarında "İstanbul'u Satıyorum"un da yer aldığı dört oyunda rol aldıktan sonra sahnelere veda etti. Özkul 1968'de Altan Karındaş topluluğunda oynanan Sadık Şendil'in "Kanlı Nigar" oyunundaki rolüyle İlhan İskender Armağanı'nı kazandı. Gene bu başarısı üzerine İsmail Hakkı Dümbüllü, Kel Hasan Efendi'den devraldığı 50 yıllık simgesel kavuğu Özkul'a verdi (Özkul bu kavuğu 1989'da Ferhan Şensoy'a devretti.). Daha önce de oynadığı Haldun Taner'in "Sersem Kocanın Kurnaz Karısı" (1978) oyunundaki rolüyle Avni Dilligil (1978), Ulvi Uraz (1979), İsmet Küntay (1979) ve İsmail Dümbüllü (1980) ödüllerini kazandı. Özkul 1950'lerden itibaren sinemada da rol almaya başladı. İlk dönem filmlerinden dikkat çekenleri "Edi ile Büdü", "Balıkçı Güzeli" ve "Kalbimin Şarkısı"'dır. 1965'ten sonra sinemada canlandırdığı karakterlerle övgü topladı. 1970'li yıllarda, kalabalık kadrolu ve genellikle Ertem Eğilmez'in yönettiği filmlerde önemli roller aldı. En bilinen rollerinden biri, âdeta onunla özdeşleşmiş olan, "Hababam Sınıfı" serisindeki Özel Çamlıca Lisesi'nin tatlı sert müdür yardımcısı "Kel Mahmut" karakteri oldu. Özkul'un kadrosunda yer aldığı bu dönemde çekilen kalabalık kadrolu aile filmlerinden bazıları "Mavi Boncuk", "Bizim Aile", "Aile Şerefi", "Gülen Gözler", "Neşeli Günler", "Gırgıriye" ve "Görgüsüzler" olarak sayılabilir. Bu filmlerin büyük kısmında Adile Naşit'le beraber, Türk sinemasının unutulmaz ikililerinden birini oluşturmuştur. 1980 sonrası ise dönemin akımı olan video için çekilen pek çok filmde rol almıştır. Kariyeri boyunca 200'den fazla filmde rol alan Özkul, "Sev Kardeşim" filmindeki oyunuyla 1972 Altın Portakal Film Festivali'nde "En İyi Erkek Karakter Oyuncu" ödülünü kazandı. "Bizim Aile" filminde canlandırdığı "Yaşar Usta" rolüyle de 1977 Azerbaycan Film Festivali'nde özel ödül kazandı. "Süt Kardeşler" filminde yönetmen yardımcılığı da yapmıştır. Tarık Buğra'nın romanından televizyona aktarılan ve Naşit Özcan'ın yaşam öyküsünden bir kesiti canlandıran "İbiş'in Rüyası"nda canlandırdığı İbiş karakteri de unutulmazlar arasındadır. Televizyon dizilerinin yaygınlaşmaya başladığı 90'lı yıllarda dizi oyunculuğundan uzak dursa da "Uzaylı Zekiye", "Ana Kuzusu" ve "Şaban ile Şirin" gibi dizilerde rol aldı. Son olarak 2000'li yılların başında, Hamdi Alkan'ın canlandırdığı "Yarmagül" karakterinin dedesini oynadığı Reyting Hamdi televizyon programında kamera karşısına geçti. 1980'de yapılan bir jübileyle 40. sanat yılı, 1996 yılında da Atatürk Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen gecede 55. sanat yılı kutlandı. 1998 yılında Kültür Bakanlığı tarafından Münir Özkul'a "devlet sanatçısı" ünvanı verildi. Özel hayatı. Özkul dört kez evlendi ve bu evliliklerinden üç çocuğu oldu. İlk eşi Şadan, ikinci eşi Suna Selen, üçüncü eşi Yaşar ve son eşi 1986'da evlendiği Umman Özkul'dur. Oyuncu ve sunucu Güner Özkul'un babasıdır. Güner Özkul'a göre babası "evlilikten korkmazdı ama boşanamamaktan korkardı".Hayatının önemli bir kısmını alkolle savaşarak geçiren Özkul, 1990'lı yılların ortasında alkolü tamamen bıraktı. Hastalığı ve ölümü. 2002 yılından beri demans ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı ile mücadele eden Özkul, bu tarihten sonra evinden dışarıya çıkmak ve kimseyle görüşmek istemedi. Hastalığına bağlı olarak geçmişe dair hafıza kaybı yaşayan oyuncu, ölmüş birçok tanıdığının hayatta olduklarını sandı. Uzun süre mücadele ettiği hastalıkları süresince hakkında birçok kez asılsız ölüm haberleri çıktı. 5 Ocak 2018'de Beyoğlu'nun Cihangir semtindeki evinde 92 yaşında hayatını kaybetti. 7 Ocak 2018'de Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde düzenlenen anma etkinliğinin ardından Teşvikiye Camii'nde kılınan cenaze namazı sonrası Bakırköy Mezarlığı'ndaki aile kabristanına defnedildi. Dış bağlantılar.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21824", "len_data": 5562, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.38 }
Kariye Camii (Osmanlı Türkçesi: قعريه جامع شريفى "Ka'riye Câmi-i Şerîfi") veya eskiden Azize Kurtarıcı Hora Kilisesi (Yunanca: Ἐκκλησία τοῦ Ἁγίου Σωτῆρος ἐν τῇ Χώρᾳ "Ekklisía toú Agíou Sotíros en tí Chóra"), İstanbul'un Fatih ilçesinin Edirnekapı semtinde camiye çevrilmiş bir Rum Ortodoks kilisesi ve müze. Edirnekapı semtinde, hâlâ ayakta duran Theodosius Surları'na yaklaşık yüz metre uzaklıkta bulunan yapı, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde büyük bir yapı topluluğu olan Hora Manastırı'nın merkezini oluşturmaktaydı. İstanbul'un Fethi'nden sonra elli sekiz yıl daha kilise olarak işlevini sürdürdü. Mozaikleri ile ünlü kilise, 1511'de cami olarak kullanılmaya başladı. 1945'te ulusal anıt ilan edilen yapı, Bakanlar Kurulu kararı ile 1948 yılında Müzeler İdaresi'ne bağlı bir müze hâline getirildi. Türkiye'nin en çok ziyaret edilen müzelerinden birisi olan Kariye, 2019 yılında Danıştay'ın iptal kararı sonucu Cumhurbaşkanı tarafından Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilmiş olup, 6 Mayıs 2024 tarihinde ibadete açılmıştır. Kariye, iyi korunmuş mozaik ve freskleriyle dünya çapında tanınmıştır. Kiliseden camiye dönüştürülmesinden sonra, içindeki Hristiyanlık sembolleri, yazılar, bütün freskolar, mozaikler ince bir boya ve kireç badanası ile yapı tahrip edilmeden örtülmüş, bu sayede günümüze kadar ulaşmıştır. Tarihçe. Kariye Kilisesi, 6. yüzyıla kadar giden bir geçmişe sahiptir. Günümüze ulaşmış hali, Osmanlı döneminde ve 20. yüzyılın ikinci yarısında geçirdiği onarımların sonucudur. Daha önceleri kilise çevresinde, manastır kompleksi de ihtiva etmekteyken bu yapılar geçen zamana dayanamamıştır. Birinci devre. Yapının tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte kimi kaynaklara göre ilk defa 536 yılında Doğu Roma İmparator I. Justinianus döneminde, eşi Theodora'nın amcası olan ve kimliği hakkında ayrıntılı bilgi bulunmayan Aziz Theodore tarafından yaptırılmıştır. Üzerine inşa edildiği arazi, Hristiyanlığın erken dönemlerinde İzmit (Nicomedia)'te şehit edilen Aziz Babylas’ın röliklerinin 4. yüzyılda gömülmesiyle bir nekropol (kutsal mezarlık alanı) olarak önem kazandığı iddia edilir (Ancak Aziz Babylas’ın Nikomedialı değil Antakyalı olduğunu, bütün bu iddiaların geç dönemlerde ortaya atıldığını iddia edenler de vardır.) Kent surlarının dışında kalması nedeniyle manastıra Grekçe "Kırsal alan" veya "Kent dışı" anlamına gelen "Hora" ismi verildi. Bu ilk yapı henüz bitirilemeden 6 Ekim 557 tarihindeki depremle yıkılınca üzerine imparator tarafından daha büyük bir manastır inşa ettirilmiştir. Manastır ilk kez, 8. yüzyılda Patrik I. Germanos'un buraya gömülmesiyle, yazılı kaynaklarda yer aldı. İkonakırıcılık döneminde tahribata uğradı ve çeşitli onarımlar gördü. İkinci devre. 843'te toplanan ve İkinci İznik Konsili'nin kararlarını teyit eden yeni bir konsil ile ikona kültü bir kez daha serbest bırakıldıktan sonra baş rahip olarak atanan Mikhael Synkellos'un gerçekleştirdiği büyük yapım kampanyası ile kilise büyütüldü ve üç yeni şapel eklendi. Üçüncü devre. 11. yüzyılda Komninos Hanedanı Büyük Saray yerine Edirnakapı'daki Blakernai Sarayı (Tekfur Sarayı)'nı kullanmayı tercih edince Blakernai Sarayı'na yakın olan Hora Manastırı kilisesinin önemi arttı. Harap durumda olan manastırı I. Aleksios'un kayınvalidesi Maria Dukaina himayesine aldı ve yeniden inşa ettirdi. Manastır, Komnenos hanedanının her zaman tercih ettiği gibi, “Kurtarıcı İsa”ya adandı. Manastırın restorasyonundan ardından Patrik I. Kosmas istifa etmiş ve öldüğünde de bu manastıra gömülmüştür. Dördüncü devre. Maria Dukaina'nın yaptırdığı onarımdan yarım yüzyıl kadar sonra bilinmeyen bir sebeple manastırda yeniden büyük çaplı onarım gerekti. I. Aleksios'un küçük oğlu İsaakios Komnenos, manastırın büyük bölümünü 1120 yılında yeniden inşa ettirdi. Yeniden inşa sırasında kapalı Yunan haçı planlı yapı, kiborion planlı bir yapıya çevrildi. Beşinci devre. Manastır, 1204-1261 yıllarındaki Latin istilasında harap oldu. Palaiologoslar'ın şehri geri almayı başarmasından; Blakhernai Sarayı imparatorların ikametgâhı oldu ve Hora Manastırı önem kazandı. Kilisenin kubbesinin çökmesi üzerine yapı büyük bir onarım görmüştür II. Andronikos zamanında İmparator'dan sonra devlet bürokrasisi içindeki en yüksek memurluk olan baş hazinedar (Büyük Logothetes) görevine getirilen Bizans aristokratı Teodor Metokhites, yakınında oturduğu manastırı yeniledi. Bizans aristokrasisi arasında dinsel bir kurumu yaptırmak veya onarmak, onlara bu dünyada prestij, öbür dünya için yatırım olarak düşünülürdü. Büyük bir bilgin ve hümanist olan Metokhites, II. Andronikos Palaiologos tarafından manastırın ktetor'u (kurucusu) olarak atandı ve servetini manastırın tamirine harcadı. Dış narteks ve pareklezyon (yan şapel) bu dönemde yapıya eklendi. Bu bölümlerin içi 1310-1317 yılları arasında en güzel fresk ve mozaiklerle süslendi. Metokhites'in çalışmaları 1317 yılının önce tamamlandı. Meşhur kütüphanesini de vakfa bağışlayan Metokhites'in manastırın içinde özel dairesi vardı. 1328 yılı dolaylarında gözden düşüp sürgün edilen Metokhite'in, 1330 yılında "Theoleptos" adıyla, rahip olarak manastıra dönüp orada yaşamasına izin verildi. Metokhites, 13 Mart 1332 tarihinde öldüğünde kendisi için hazırlattığı mezar şapeline gömülmüştür. Bu kapsamlı restorasyondan sonra şehrin Osmanlılar tarafından ele geçirilmesine kadar Hora Manastırı'ndan önemli bir değişiklik olmadı. Bizans Devri kaynaklarında Kariye'nin bahsedildiği son olay, 1453 kuşatmasında Hodegon Manastırı'nda bulunan ve şehri koruduğuna inanılan Meryem Ana ikonasının buraya getirilmesidir. Kimi kaynaklara göre ikona, fetih sırasında tahrip edilmiştir. Osmanlı Devri. Yapı, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'un fethi sırasında hiçbir zarar görmedi. Fetihten 58 yıl kadar kilise olarak kullanılmaya devam etti. 1511 yılında Sultan II. Bayezid sadrazamlarından olan Atik Ali Paşa tarafından camiye dönüştürüldü. Bu dönüştürme sırasında bu eski kilisenin duvarları üzerinde bulunan mozaik ve freskler sıva ile kaplandı. Camiye dönüştürülürken güneybatı köşesindeki çan kulesinin yerine minare inşa edildi ve güneydoğu köşesine mermer bir mihrap eklendi. Kentteki diğer kiliseden çevrilmiş camilerde olduğu gibi, bu yapı da bir süre "Kilise Camii" olarak anıldı. Zamanla "Kahriye" ya da "Ka’riye" Camii adı da kullanılmaya başladı. Atik Ali Paşa'nın Kariye Camii'nin yanına bir de medrese yaptırdığı bilinmektedir. Medrese yapısının 20. yüzyılın ikinci çeyreğinin başlarında ortadan kalktığı düşünülür. 1766 Büyük İstanbul depreminden sonra Mimar İsmail Halife'nin yaptığı bilinen önemli bir onarım geçirdi. Yapı, 1860 yılında Rum mimar Peloppida Kouppas tarafından onarılarak mozaiklerinin bir kısmı temizlendi; ortaya çıkarılan tasvirler ahşap kapaklar ve perdelerle örtüldü. Yapı daha sonra 1875-1876'da onarım gördü. 1894 yılında depremden hasar gören yapı II. Abdülhamid tarafından restore ettirildi. Cumhuriyet Devri. Kariye Camii, Bakanlar Kurulunun 29 Ağustos 1945 tarihinde aldığı karar ile müzeye çevrildi. 1947'de Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Amerikan Bizans Enstitüsü ve Bizans İncelemeleri için Dumbarton Oaks Merkezi, bu camideki sıvalar altında kalmış mozaik ve freskler ile birçok kez depremlerden zarar görüp restore edilmiş yapının restorasyonu için çalışmalara başladı. Bu restorasyon çalışmaları, adı geçen Amerikan akademik kurumları mensupları olan Thomas Whittemore ve Paul A. Underwood idaresi altında başlatılmış; 1948'den 1958'e kadar yapılan çalışmalar sonucunda tüm mozaik ve freskler ortaya çıkarılmış ve müze ziyarete açılmıştır. Kariye, yakın geçmişe kadar İstanbul'un en çok ziyaret edilen müzelerinden birisi haline gelmiştir. Kariye Camii'nin müze ve müze deposu olarak kullanılmasına yönelik 2 Ağustos 1945 tarihli 2 Ağustos 1945 tarihi Bakanlar Kurulu Kararı 2019 yılında Danıştay tarafından iptal edildi. Danıştay, kararında "Devlet, vakıfları muhafaza edebilir, onlara müdahale edemez," demektedir. Yapı, 21 Ağustos 2020 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararıyla Diyanet İşleri Başkanlığına devredilmiş ve ibadete açıldığı belirtilmişse de açılışına saatler kala restorasyona alındı. Mayıs 2024'e kadar restorasyonu devam etti ve 6 Mayıs 2024'te ibadete açıldı. Mimari özellikleri. Kariye Kilisesi, tipik bir Bizans yapısıdır. Dışarıdan tuğla duvarlarıyla oldukça sade görünmekle birlikte içi en süslü kiliselerden biridir. Güney cephede uzanan dar uzun tek nefli bir şapel olan "pareklezyon" bir bodrum üzerine yapılmıştır. Üstü kısmen kubbe, diğer kısımları tonozla örtülüdür. Tek apsisi vardır. Bütün batı cephesi boyunca uzanan dış narteks bugünkü cepheyi oluşturur. Yapının orta mekanını örten kubbe yüksek kasnaklıdır. Osmanlı döneminde onarım görmüştür ve ahşaptır. Dış cephelerde yuvarlak kemerler, yarım payeler, nişler ve taş tuğla örgü sıraları ile plastik ve hareketli bir görünüm sağlanmıştır. Doğu cephesi dışa taşkın apsislerle bitmektedir. Orta apsis dıştan yarım kemerli bir "payanda" ile desteklenmiştir. Bu payanda, gotik mimarlıkta yaygın olarak kullanılan bir destek ögesidir. Haç tonozları, yük etkisiyle sütun, paye gibi taşıyıcı destekleri iterek yıkılmalarını önleme amaçlıdır. Yarım kemer biçimlidir, dıştan destek sağlar. Esas ibadet mekanı işlevini gören "naos", yapının merkezinde yer alır. Naos pandantifler ile geçilen bir kubbeyle örtülüdür. Naosun doğu uzantısı, "sunak masası"nın yer aldığı "bema" ya da kutsal mekandır. Bema'nın iki yanında pastoforium odası yer alır. Şükran ayininin hazırlandığı kuzey şapel "prothesis", giyinme odası olarak kullanılmış güney şapel "diakonikon" olarak adlandırılır. 14. yüzyıldan itibaren "diakonikon" özel şapel işlevi görmüştür. İki katlı kuzey ek bölüm naosa birleşir. Geçiş niteliğindeki alt katı giyinme odası olarak kullanılmış olabilir. Manastır kütüphanesini barındıran ve naosa bir pencere ile açılan üst katı büyük olasılıkla kurucunun çalışma mekanıdır. Batıda, mozaiklerle süslü iki geniş narteks yer almaktadır. Özgün planında güneybatı köşesinde bir çan kulesinin yer aldığı dış "narteks", kapının bulunduğu revaklı cephesi ile dışa açılır. Nartekslerde mozaikler, mermer kaplamalar ve kabartmalar görünmektedir. Ek şapel konumundaki "pareklezyon" mezar şapeli işlevini görmüştür. Buradaki fresklerin hemen hemen tümü korunmuştur. "Pareklezyon"la "naos" arasında, tamamlanmamış depo ve muhtemelen keşiş odası olarak kullanılan özel bölümü bağlayan geçit bulunmaktadır. Özel bölüm "naos"a bir pencere ile açılmaktadır. Mozaikler. Kariye Camii, Thedoros Metokhites tarafından büyük ölçüde yeniden inşa edildiği 1316-1321 yılları arasında yapı mozaikler ve freskler ile bezenmiştir. Kariye'deki günümüze ulaşan mozaik ve freskolardan oluşan sahneler, Bizans resminde olduğu kadar dünya resim tarihinde de önem taşır. Bizans sanatçılarının bu yapıda gerçekleştirdiği betimleme tarzı ve resimsel özellikler, "Bizans Rönesansı" olarak değerlendirilmektedir. Hristiyanlıkta dini yapılar, okur yazarlığı olmayan Hristiyanlara dini konuları görsel olarak aktarmak, yapıların iç mekanlarını zenginleştirmek ve görkem katmak amacı ile dini sahnelerin betimlendiği mozaik ve fresklerle bezenirdi. Kariye de Portreler, Eski Ahit, Yeni Ahit ve Apokrif İncillerden alınmış sahneler içeren mozaik ve resimler ile bezelidir. Yapı, sanat tarihçileri tarafından içindeki bezemeler bakımından genellikle İtalya'nın Padova kentindeki Arena Şapeli'nde aşağı yukarı aynı tarihlerde Rönesans resminin öncüsü Giotto tarafından yapılan Arena Şapeli ile karşılaştırılır. İkisinde de Meryem Ana'nın annesi Anna, babası Yohakim, Meryem'in kendisi ve İsa'nın yaşamından birçok sahne yer alır. Yüzyıllardır aynı donuk ve cansız şekilde resmedilen dinî sahneler ve yüzler, bu iki yapıda farklı biçimde resmedilmeye başlamıştır. Resimsel biçem olarak antikiteye dönülmüştür. Arena Şapeli'nde sahneler kronolojik olarak sıralanmış; Kariye'deki ise sahneler, kronolojik bir sıra takip etmenin yanı sıra benzer konular ortak alanlarda betimlenecek şekilde düzenlenmiştir. Kompozisyonlarda arka fonlar sahne dekoru gibidir ve kumaş, bitki gibi ayrıntılarla doludur. Seyirciye bakmayan, sahnedeki diğer figürlerle iletişim kuran figürler görülür. İstanbul'daki Arap Camii ve Fethiye Camii üslupsal benzerlikler gösterir. İsa'nın hayatı ile ilgili sahneler dış nartekste, Meryem'in hayatı ile ilgili sahneler iç nartekste yer alır. Kronolojik sıraya göre, dış narteksteki ilk mozaik Yusuf'un düşünü betimleyen mozaiktir. Solda İsa'nın doğumu, vali Quirinus'un önünde nüfus sayımı, meleğin Yusuf'a görünüp Meryem'i alıp gitmesini öğütlemesi, ekmeğin çoğaltılması, suyun şaraba dönüştürülmesi; sağ tarafta ise haberci kralların İsa'nın doğumunu haber vermesi, felçlilerin iyileştirilmesi ve çocukların katli gibi sahneler vardır. İç nartekste kronolojik anlatım solda Meryem'in annesi Anna'ya Müjde, Meryem'in babası Yohakim'in İnzivası, Anna ve Yohakim'in Altın Kapı'da Buluşması sahneleriyle başlar, Meryem'in ilk adımları, takdis edilmesi gibi sahnelerle devam eder; Meryem'in Evlenmesi ve Meryem'e İsa'nın Doğumu'nun Müjdelenmesi sahneleri ile tamamlanır. Bu bölümdeki en eski mozaik "deisis"tir. Bu bölümdeki iki kubbeden güneydekinde İsa ve dilimler içinde İsa'nın Ataları, kuzeydekinde Meryem ve Ataları gösterilmiştir. Ana nefe giriş kapısı üzerinde ortada İsa, sol tarafta kiliseyi onaran ve mozaiklerle süsleyen Theodoros Metokhites kilisenin maketini sunar şekilde gösterilmiştir. Dış narteksten iç nartekse geçilen kapının üzerinde ise bir "Pantokrator İsa" mozaiği vardır. Kilisenin ana ibadet kapısının üzerinde Meryem'in ölümünü betimleyen mozaik, yan duvarlarda ise çocuk İsa'yı taşıyan Meryem ve bir aziz mozaiği yer alır. Gerek duvarlarda, gerekse tavandaki mozaik betimlemeler günümüze çok az hasarla ulaşmıştır. Mozaiklerin yanı sıra renkli ve desenli mermer süslemeler de vardır. Freskler. Fresk Tekniği Kariye'ye kullanılan bir süsleme tekniğidir. Özellikle Pareklezyonun tümü freskolarla kaplanmıştır. Apsiste görülen "Cehenneme İniş", yani "diriliş" (anastasis) sahnesi çok az hasarla günümüze ulaşmış bir sanat eseridir. Onun üst kısmında yer alan "son yargı" sahnesi burada gösterilmiştir. Tavanın tepe kısmında evren bir salyangozu andırırcasına, spiral biçimde tasvir edilmiştir. Pareklezyonun sağ ve sol duvarlarında görülen nişlerin mezar olduğu bilinir. Pareklezyon kubbesinin ortasında Meryem ve Çocuk İsa, dilimlerinde ise 12 melek tasviri görünmektedir. Fresk tekniği, pareklezyon'da kullanımının yanı sıra dış narteks bölümündeki mezar nişlerinde de kullanılmıştır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21826", "len_data": 14450, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.6 }
Félix Marie Charles Texier (d. 29 Ağustos 1802, Versay - ö. 1 Temmuz 1871, Paris), Fransız mimar, arkeolog ve gezgin. Kariyeri. Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nu bitirmiş; Fransız Bilimler Akademisi ve Paris Arkeoloji Enstitüsü üyelikleri yapmıştır. Bayındırlık İşleri Müfettişliği görevi esnasında Fransız Hükûmeti tarafından Anadolu'ya gönderilmiştir. İlki 1833 ve ikincisi 1843 yılında olmak üzere Anadolu'da yıllarca süren seyahat ve incelemeleri sırasında Türkiye'nin çok büyük bir kısmını baştan başa gezip dolaşmış, kazılar yapmış, araştırmalarda bulunmuş ve bütün bu çalışmalarının sonuçlarını yayınlamıştır. Bu eserin, Türkiye Arkeolojisi için belki de en orijinal kısmı, topografik haritasını çıkartıp birçok yerini resimlediği Hititler'in başşehri Hattuşaş (Boğazköy) ile buranın açık hava tapınağı olan Yazılıkaya'yı bulmuş ve dünyaya tanıtmış olmasıdır. Gezip dolaştığı yerlerde sadece antik devirlere ait değil, daha sonraki devirlere ait (Selçuklu, Beylikler, Osmanlı vb.) de önemli şehirlerin, yapı ve anıtların çizimlerini yapmış, uzmanlar tarafından gravürlerle durumlarını tespit etmiştir. Bunlarla da yetinmemiş, Anadolu'nun jeolojik yapısı, coğrafi özellikleri, yer altı ve yer üstü kaynakları ve kültür merkezlerinin tarihi ve o günkü halkın etnik, demografik, kültürel, ekonomik vb. durumu hakkında bilgi vermiş, gözlemlerini aktarmıştır. Texier ilmi merak ve özel ilgileri ile Osmanlı Devletinin hakim olduğu topraklarda seyahat ve araştırma yapmak isteyenleri caydırıcı, kasıtlı ve yanlış propaganda ve görüşleri, kendi çalışmalarına ve görüp yaşadıklarına dayanarak, gerek basın-yayın yoluyla, gerekse aydınlatıcı konferanslarıyla, etkisiz kılmak için de gayret sarf etmiştir. Yazarın Türkiye'ye ilk seyahatinin (1833-1837) sonuçlarını ihtiva eden Fransızca orijinali, büyük boyda 862 sayfa metin, 239 gravür ve plan ile 5 haritadan oluşmaktadır. Texier ilk seyahatinden on yıl sonra (1843 yılında) Türkiye'ye yaptığı ikinci seyahatini takiben bu eserini, yeni bilgi ve belgeler eklemek suretiyle, daha da olgunlaştırarak yeni bir versiyonunu, yine Paris'te önce 1862, sonra 1882 yıllarında olmak üzere iki kez daha bastırmıştır. Bu defa tek cilt halinde ve 757 sayfa (fakat küçük punto ile çift sütun/1514 sayfa) olarak yayınlanan bu yeni baskı, yukarıda anılan üç ciltlik ilk baskıdan daha az hacimli değildir. Ancak gravürler ve çizimler bakımından ilk baskı daha zengindir. Ali Suat Bey'in son baskıdan yaptığı tercümeyi esas almakla birlikte, ilk baskıdaki gravür ve çizimlerle bu eseri zenginleştirildi. Ali Suat Bey'in Arap harfli Türkçe tercümesinde 63 gravür, çizim ve resim varken son bu neşride 300 dolayında fazla gravür, çizim ve resim vardır. Texier'in bu dev eseri, yayınlanır yayınlanmaz ilim dünyasında büyük yankı uyandırmıştır. İçeriği bakımından özellikle Anadolu'yu ilgilendirmesi sebebiyle Türk aydınlarının da dikkatini çekmiş ve daha Milli Mücadele devam ederken, Ali Suat Bey (1869-1932) tarafından Türkçeye tercüme edildi.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21830", "len_data": 2977, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.6 }
Yerebatan Sarnıcı (Bizans Yunancası: βασιλική κινστέρνή; Latince: "Basilica Cisterna") İmparator Justinianus (527-565) döneminde İstanbul'da şehrin su ihtiyacını karşılamak üzere 526-527 senelerinde yaptırılmış kapalı su sarnıcıdır. Ayasofya'nın güneybatısında, Soğukçeşme Sokağı'nda bulunmaktadır. Suyun içinden yükselen pek çok mermer sütun nedeniyle halk arasında "Yerebatan Sarayı" olarak isimlendirilmektedir. Sarnıcın üzerinde daha önce bir bazilika bulunmasından ötürü, "Bazilika Sarnıcı" olarak da adlandırılır. Bizans imparatoru I. Justinianus tarafından yaptırılan sarnıç, şehrin birinci ve ikinci tepeleri arasındaki bölgelerin su ihtiyacını karşılayan Hadrianus su yollarına bağlandı. İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethinden sonra Sarayburnu ve Bahçe Kapısı civarına su dağıtım merkezi olarak hizmet sundu; Osmanlılar'ın şehirde kendi su tesislerini kurmasından ve Bizans dönemine ait eski suyollarının tamiri ardından sarnıcın su dağıtım merkezi olma işlevi kısmen değiştirilmiştir. İsmi saraya, sadrazamın ahırlarına, caddeye ve mahalleye verildi. Üzerinde oluşan mahalle ve Cağaloğlu'nu Divanyolu ve Ayasofya Meydanı'na bağlayan Yerebatan Caddesi ile varlığını ve önemini sürdürmeye devam etti. Merkezinde bulunduğu mahalleyi temsil eden fiziksel bir yapı ve simge haline geldi. Günümüzde müze ve etkinlik mekanı olarak kullanılır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden Kültür A.Ş. tarafından işletilmektedir. Konumu. Ayasofya'nın güneybatısında, Soğukçeşme Sokağı'nda bulunmaktadır. Bizans İmparatorluğu'nda dünyanın sıfır noktası olarak kabul edilmiş Milyon Taşı'nın yanındadır. Binbirdirek Sarnıcı, Şerefiye Sarnıcı, Akhilleus ve Zeuksipposs Hamamları ile aynı bölgede konumlanmaktadır. Mimari özellikleri. Yerebatan Sarnıcı, kayalık bir zemine oturan, tuğladan inşa edilmiş, dikdörtgen planlı bir yapıdır. Ölçüleri ilk defa I. Dünya Savaşı döneminde Alman arkeolog Eckhard Unger tarafından alınmış ve 138 x 64,6 m olduğu belirtilmiştir. Sarnıcın, geçmişte üzerinde bulunduğu düşünüleni "Basilika Stoa" adlı anıtsal yapının ve bölgenin su ihtiyacını karşılamak için yapıldığı tahmin edilir. İmparatorluk stoasının avlusunda yapılan bir kazı işlemi sonucunda, ana kaya seviyesine kadar inilerek bir sarnıcın depo bölümü oluşturuldu. Bu depo bölümünü oluşturan sütun sıraları arasındaki boşluklar, kemerlerle birbirine bağlanmış ve üzerleri tonozlarla kapatıldı. Yaklaşık 100.000 ton su depolama kapasitesine sahiptir. Üzerindeki tuğla örgülü tonozu taşıyan 336 sütun vardır. Doğu-batı yönünde 28, güney-kuzey yönünde 12 sütun sırası bulunur. Kuzeybatı tarafındaki II. Abdülhamit döneminde kapatılan alan içerisinde kalan 41 sütun bugün görülmez. Yapıda bezemeli sütun, Korint sütun başlıkları ve ters yüz edilmiş Medusalı başlıklar gibi devşirme malzemeler kullanılmıştır. 98 adet sütun ise Yerebatan Sarnıcı için özel yapılmıştır. Yapıya, güneydoğu tarafındaki taş merdivenlerle inilir. Medusa Heykellerinin Hikayesi. Yerebatan Sarnıcı'ndaki Medusa başlarının hikâyesi, Bizans döneminden kalma mitolojik bir sembolle ilgilidir ve hem tarihi hem de mistik öğeler içerir. Medusa'nın mitolojik hikâyesi: Medusa, Yunan mitolojisinde Gorgon adı verilen üç kız kardeşten biridir. Başlangıçta güzel bir kadın olan Medusa, tanrıça Athena'nın tapınağında Poseidon ile ilişkiye girdikten sonra Athena tarafından lanetlenmiş ve saçları yılanlarla dolu korkunç bir yaratığa dönüştürülmüştür. Medusa'nın bakışları o kadar güçlüdür ki, ona bakan herkes taşa dönüşür. Yerebatan Sarnıcı'ndaki Medusa başları: Yerebatan Sarnıcı, İstanbul'un Bizans İmparatoru I. Justinianus döneminde (6. yüzyıl) inşa edilen büyük bir yeraltı su deposudur. Sarnıçta, sütunlardan ikisinin kaideleri Medusa başlarıyla süslenmiştir. Bu başlar, biri ters, diğeri yan şekilde yerleştirilmiştir. Bununla ilgili birkaç teori vardır: Her ne kadar kesin bir bilgi olmasa da, Medusa başlarının varlığı Yerebatan Sarnıcı'na hem mistik hem de kültürel bir derinlik katmaktadır. Popüler kültürdeki yeri. Sarnıç, Dan Brown'ın 2013'te yayınlanan "Cehennem" adlı gerilim ve gizem romanına konu olmuştur. Romanın uyarlandığı 2016 çıkışlı ve Tom Hanks ve Felicity Jones'un başrollerinde oynadığı aynı adlı filmde, Yerebatan Sarnıcı bölümleri için Budapeşte'deki film platosunda sarnıcın birebir kopyası yapılmış ve sarnıcın tarihî dokusuna zarar vermemek için çekimler orada yapılmıştır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21832", "len_data": 4366, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.52 }
Beylerbeyi Sarayı, İstanbul'un Üsküdar ilçesinde bulunan yazlık bir Osmanlı sarayıydı. Günümüzde müze olarak kullanılan Beylerbeyi Sarayı, kendisine bağlı çeşitli yapı ve diğer unsurlardan oluşan bir kompleksin parçasıdır. Adını, bulunduğu Beylerbeyi semtinden alır. Osmanlı Padişahı Abdülaziz'in talimatıyla, 1863-1865 yıllarında, Sarkis Balyan'ın mimarlığında inşa edilmiştir. Tarihi. Günümüzdeki saray inşa edilmeden önce bu bölgede, 1832'de inşa edilen ahşap bir saray ile bünyesindeki bazı yapılar vardı. Osmanlı Padişahı II. Mahmud tarafından yazlık bir saray olarak yaptırılan bu yapıda 1851 yılında, Padişah Abdülmecid konakladığı sırada bir yangın çıktı. Bu tarihten itibaren "uğursuz" olduğu gerekçesiyle kullanılmadı ve tahta geçen Abdülaziz'in talimatıyla 1861 yılında yıkıldı. Günümüzdeki sarayın inşasına, 6 Ağustos 1863'te başlandı. Sarayın yapımı 1864'te tamamlandı; eşyasının seçimi, yapımı ve yerleştirilmesi tamamlandıktan sonra resmî açılış 21 Nisan 1865'te gerçekleşti. Abdülaziz, her yıl genellikle Nisan ayının sonlarında diğer yazlık saraylarla birlikte Beylerbeyi Sarayı'nı kullanmış; kendisinin Avrupa seyahatinden sonra bu ziyareti iade etmek ve Süveyş Kanalı'nın açılışı nedeniyle nezaket ziyaretinde bulunmak isteyen bazı devlet başkanlarını bu sarayda ağırlamıştır. II. Abdülhamid'in saltanatının başında çıkan 93 Harbi sırasında önce muhacirler, daha sonra da yaralı gazilerin bir kısmın bu sarayda iskân ve tedavi edildiler. Beylerbeyi Sarayı, 1909 yılında mimar Vedat Tek tarafından onarıldı. II. Abdülhamid yaşamının son altı yılını bu sarayda ev hapsinde geçirdi ve 10 Şubat 1918'de bu sarayda öldü. Saray, cumhuriyet döneminde 1925 tarihli bir bakanlar kurulu kararnamesi ile Milli Saraylar Başkanlığı yönetimine bırakıldı. 1934 yılında cumhurbaşkanı Atatürk'ün davetlisi olarak Türkiye'ye gelen İran Şahı Rızâ Pehlevî bu sarayda ağırlandı. Sarayın büyük bahçesinin bir kısmı Karayollarına, bir kısmı ise Deniz Astsubay Okulu'na verildi. 1973'te inşa edilen Boğaziçi Köprüsü'nün sarayın yakınına yapılması da sarayın bütünlüğün bozulmasına neden oldu. Gerek Boğaziçi Köprüsü'nün yapımı gerekse çeşitli kurumlarca kullanılan yapıları sarayın orijinalliğinin bozulmasına sebep vermiştir. Günümüzde bir müze-saray olarak ziyarete açıktır. Mimarisi. Asıl saray olan yazlık saray; Rönesans, Barok ve doğu-batı üslubunun kaynaştırılması ile yapılmıştır. Deniz kenarındaki rıhtım üzerinde inşa edilen saray kâgir bir yapı olup yüksek bir bodrumun üzerine yapılmış 2 katlı bir yapıdır. Saray; Harem (kuzey bölümü) ve Mabeyn-i Hümayun (güney bölümü) dairelerinden oluşup; üç giriş, altı büyük salon 24 oda 1 hamam ve 1 banyo içermektedir. Saray dikdörtgen bir yapıdadır. Sarayın çatısı bütün cepheleri dolaşan bir korkuluk ile gizlenmiştir. Dış görünüşü zemin katla üst katı birbirinden ayıran kuvvetle belirtilmiş bir silme ile ayrılmıştır. Sarayın deniz ve yan cephelerinin orta bölümleri dışarıya doğru taşan üç bölüm halinde düzenlenmiştir. Yapının pencereleri dikdörtgen şeklinde olup kemerlerle süslenmiştir. Pencerelerin ve duvar köşelerinin arasında tek ve çift sütunlar bulunmaktadır. Birinci kat tamamen mermerle, ikinci kat ise mermer benzeri taşlarla döşenmiştir. Sarayın içi de ahşap oymacılığı, altın nakış işçiliği, resim ve yazı gibi öğelerle süslenmiştir. İki katının planı da ortadaki büyük bir salonun çevresindeki odalardan oluşmaktadır. Zemin katta suyu denizden alınan ve üzeri camekanla örtülü bir havuz bulunmaktadır. Zemin katta salonun köşelerinde toplam dört oda vardır. Zemin kattan üst kata havuzun karşısında bulunan çift kollu geniş bir merdiven ya da servis merdiveninden çıkılır. Üst katta bulunan büyük salona Kabul Salonu denir. İkinci katta büyük salonun dışında iki küçük salon ile deniz ve kara cephesine bakan küçük odalar vardır. Sultan Abdülaziz sarayın iç dekorasyonuna özel bir ilgi göstermiş denize olan tutkusu nedeni ile sarayın tavanlarındaki bazı çerçeve ve kartuşların içine deniz ve gemi temaları işletmiştir. Bunun dışında sülüs ve ta'lik hatlarıyla yazılmış manzumeler vardır. Sarayın harem bölümü ise daha sade düzenlenmiştir. Sarayın Harem, Selamlık ve koltuk kapılarından olmak üzere üç girişi vardır. Ünlü konuklar. Saray padişahların yanı sıra bugüne kadar birçok ünlü ismi ağırlamıştır. II. Abdülhamid, Balkan Savaşlarından sonra güvenlik nedeniyle Selanik'teki Alatini Köşkü'nden alınıp Beylerbeyi Sarayı'na getirilmiş ve hayatının geri kalan kısmını bu sarayda geçirmiştir. Sarayın ilk önemli yabancı konuğu ise III. Napolyon'un karısı Eugénie de Montijo olmuştur. Sarayın diğer önemli konukları ise Karadağ Kralı I. Nikola, İran Şahı Nasıreddin Şah ile Ayastefanos Antlaşması'nı imzalamak için İstanbul'a gelen Gran Dük Nikolay Pavloviç İgnatyev ve Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph'tir. Cumhuriyet döneminde ise Atatürk'ün davetlisi olarak 1934 yılında İstanbul'a gelen İran Şahı Rıza Pehlevi bu sarayda konuk edilmiştir. 1936 yılında ise Balkan Oyunları Festivali bu sarayda düzenlenmiş ve Mustafa Kemal Atatürk o geceyi Beylerbeyi Sarayı'nda geçirmiştir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21833", "len_data": 5056, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.45 }
Tarkan Gözübüyük (d. 15 Temmuz 1970, Erzurum), Türk müzisyen ve yapımcıdır. Türk heavy metal grubu Pentagram'ın bas gitarisi olarak tanınır. Bursa'da büyüdü ve 14 yaşında bas gitarla tanıştı. Lise yıllarında katıldığı rock gruplarıyla ve Bursa Anadolu Lisesi okul orkestrası ile çeşitli konser ve festivallerde sahneye çıktı. Bilkent Üniversitesi Sahne Sanatları Fakültesi'nde dört yıl caz eğitimi aldı. 1987'den bugüne bas gitaristi olduğu Pentagram'ın yerli ve yabancı plak şirketleriyle yayınladığı toplam altı albüm yapımında ve birçok konser etkinliğinde yer aldı. Bu süre içinde Şebnem Ferah, Mor ve Ötesi, Teoman, Nazan Öncel, Turgut Berkes, Demir Demirkan, Knight Errant, Athena, Ogün Sanlısoy, Manga gibi grup ve sanatçıların albüm çalışmalarında bas gitarist, aranjör, prodüktör ve benzeri roller üstlendi. 1987 yılından bu yana Pentagram'ın bas gitaristliğini yapmaktadır. Pentagram ile beraber 1 demo, 3 konser albümü, 2 tekli ve 7 stüdyo albümüne imza atmıştır. Tarkan Gözübüyük, 2016'dan bu yana Babajim İstanbul Stüdyolarını Cihan Barış, Ozan Tügen ve Harun Tekin ile beraber yönetmektedir ve burada birtakım müzikal çalışmalarda prodüktörlük yapmaya devam etmektedir. Musicman Sterling ve Epiphone blackbird bas gitarlarını kullanmaktadır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21834", "len_data": 1255, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.36 }
Sulfamidochrysoidin (Prontosil®), 1930'ların başında Gerhard Domagk tarafından keşfedilen antibiyotiktir. Yaygın olarak kullanılan ilk kemoterapötik ajan, ilk oral antibiyotik olan prontosil'in kaşifi Gerhard Domagk 1939 yılında Nobel Tıp Ödülü almıştır. Prontosil'in kimyasal formülü C12H13N5O2S - HCl'dir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21835", "len_data": 307, "topic": "HEALTH", "quality_score": 3.64 }
John Alieu Carew (d. 5 Eylül 1979, Oslo), Santrafor mevkiinde görev almış Gambiya asıllı Norveçli eski futbolcudur. Kariyeri. Futbol Kariyeri. Carew, Aston Villa 7. takımı Valencia'da oynarken adına Gambiya dilinde güç demek ve babasının da adı olan Alieu'yu ekledi. Yüksek kapasitesine rağmen sakatlıklar ve ailesindeki sorunlar nedeniyle uzun süreli istikrar yakalayamadı. Avrupa Birliği pasaportu da bulunan yıldız oyuncu, futbol hayatına ülkesinde Lorenskog kulübünde başladı. Daha sonra transfer olduğu Vålerenga'da 33 maçta 14 kez fileleri havalandırarak dikkat çekti. 5 Kasım 1998'de Vålerenga formasıyla Beşiktaş'a karşı çok iyi bir performans sergileyip bir de gol attıktan sonra 18 Kasım'da oynanacak Mısır millî maçı kadrosuna çağrıldı. Bu, 19 yaşındaki futbolcunun ilk millî müsabakasıydı. Başarılı performansıyla bir sonraki sezon Norveç’te şampiyonluk yaşayacağı Rosenborg’a transfer oldu ve 18 maçta 22 gole imza attı. Büyük cüssesine kıyasla iyi sayılabilecek top tekniği ve rakip savunmayı rahatsız eden stili onu, 2000-2001 sezonunda da 17 milyon dolara Valencia’ya taşıdı. La Liga’da ilk yılında 37 karşılaşmada yer alıp, 19 gol attı ve ekibinin UEFA Şampiyonlar Ligi’nde final oynamasında da başrol oynadı. 2001-2002’de dizinden ciddi bir sakatlık geçiren genç futbolcu fazla bir varlık gösteremedi ancak 2002-2003’te tekrar toparlanarak La Liga’da ve Avrupa Kupaları’nda başarılı bir performans sergiledi. 2003-2004 sezonunu Serie A’da Roma’da kiralık geçiren Carew, 34 maçın 20’sinde forma giydi. Sahada kaldığı 923 dakikada 17 gole imza attı ve 2004-2005 sezounda Beşiktaş'a transfer oldu. Beşiktaş'ta ise, Süper Lig’de oynadığı 24 maçta 13 gol, 3 UEFA Kupası’nda maçında 1 gol kaydetmişti. Türkiye Kupası maçında ise gol atamamıştı. Toplamda 14 gol atmasına rağmen medya organları tarafından yoğun şekilde eleştirildi. Beşiktaşlı taraftarların en sevdiği oyunculardan biri iken yaklaşık 8 milyon Euro karşılığında Lyon'a satıldı. Genç yaşına rağmen büyük uluslararası tecrübesi olan Carew, Avrupa Kupaları’nda 20'nin üzerinde gol attı. 2006-2007 yılının transfer döneminde Lyon'dan Milan Baroš ile Aston Villa'ya takas edildi. Aston Villa'da oynadığı ilk Premier League maçı olan West Ham United'a karşı bir de gol attı. Aston Villa'dan 2010 - 2011 sezonu devre arasında İngiltere Premier Lig takımlarından Stoke City'ye kiralık olarak transfer olmuştur. 2011-2012 sezonunda West Ham United'la anlaşmıştır. 26 Şubat 2013 tarihinde İnternazionale FC ile sözleşme imzalamıştır. 31 Temmuz 2013 tarihinde, 33 yaşında futbolu bıraktığını açıklamıştır. Millî takım kariyeri. 85 kez Norveç millî takım forması giymiş bu maçlarda 23 gol atmıştır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21838", "len_data": 2663, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.39 }
Konstantinopolis veya Kostantiniyye (; ; ), Roma İmparatorluğu (330–395), Bizans İmparatorluğu (395–1204 ve 1261–1453), Latin İmparatorluğu (1204–1261) ve Osmanlı İmparatorluğu'na (1453–1922) başkentlik yapmış tarihî bir şehir. Günümüzde şehir, Atatürk'ün inkılaplarından biri olarak 1928'de Latin harflerine geçilmesi sonrası, kentin Türkçe adının Latin harfleriyle yazılmış hali olan "İstanbul" olarak adlandırılmaktadır. Etimoloji ve isim. Bizans döneminde kullanılan adıyla "Konstantinopolis"; 1453'te Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet'in fethinden sonra "Kostantiniyye", "Dersaadet", "İstanbul" gibi değişik adlarla anılmıştır. Bunlardan resmî amaçlarla en çok kullanılanı Kostantiniyye'dir. Şehir Osmanlıların eline geçtikten sonra da Konstantinopolis (Kostantiniyye) ismi kullanılmaya devam edilmiştir, bunun yanında İstanbul adı da yaygın olarak kullanılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun sonlarına doğru İstanbul dışındaki adlar kullanımdan kalkmıştır. Buna karşın diğer dillerde Konstantinopolis adlandırması devam etmiş, kent Osmanlı Türkçesinde استانبول (İstanbul) olarak adlandırılırken Latin harfleriyle yazıldığında Konstantinopolis kullanılmıştır. Türkçede Latin harflerine geçiş sonrasında Türk Devleti diğer ülkelerden kentin Türkçe adını kullanmalarını talep etmeye başlamış, zamanla dünya genelinde İstanbul adı yaygınlaşmıştır. Modern Yunancada İstanbul'un adı hâlâ "Konstantinopolis" olarak geçmektedir. Tarih. Bizantion ve Bizans dönemi (MÖ 667-MS 330). MÖ 667 yılında Antik Yunanistan'dan gelen Megaralı kolonistler bugünkü tarihî yarımadanın en doğusuna Bizantion (Yunanca: "Βυζάντιον") adlı şehir devletini kurdular. Byzantion, MÖ 196'da Romalılar tarafından işgal edilinceye kadar şehir devleti özelliğini korumuştur. Bu antik Yunan şehri bugünkü İstanbul'un kentsel ilk atası olarak kabul edilir. Konstantinopolis ve Bizans İmparatorluğu dönemi (330-1453). Roma başkenti Konstantinopolis ve geç Roma dönemi (330-395). İstanbul'un başkentlik tarihi Roma İmparatorluğu'nun Doğu-Batı ayrılmasından 65 yıl önce başlamıştır. 11 Mayıs 330 tarihinde Roma İmparatoru I. Konstantin Byzantion'u imparatorluğun yeni başkenti seçmiş ve Yeni Roma (Latince: "Nova Roma") diye tekrar isimlendirmiştir. İlk zamanlarından itibaren yeni başkentin tarihçileri kurucusunun adından dolayı onu "Konstantin'in Şehri"; "Konstantinopolis" diye anmaya başlamışlardır (Yunanca: "Κωνσταντινούπολις" veya "Κωνσταντίνου Πόλις"). Şehir hızla eski site sınırlarından taşarak batıya doğru yayılmaya başlamıştır. Büyük Konstantin döneminden başlayarak Roma İmparatorluğu'nun başkenti ve Roma İmparatorluğu yıkıldığı MS 395'ten itibaren ardılı olan Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti olur. Bizans başkenti Konstantinopolis ve Bizans İmparatorluğu dönemi (395-1204). Konstantinopolis, önce Doğu Roma İmparatorluğu adıyla kurulan ve Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra zamanla adı Bizans İmparatorluğu'na dönüşen devletin de 395'te başkenti olmuştur. Konstantinopolis erken Orta Çağ'da da dünyanın en parlak ve zengin şehridir. Şehir ve güneyindeki Theodosius Limanı, 13. yüzyıla dek dünyanın en büyük ticaret merkezlerinden biri olur. Latin şehri Konstantinopolis ve Latin İmparatorluğu dönemi (1204-1261). 1204-1261 yılları arasında Latinlerin işgaline uğrayan Konstantinopolis Latin İmparatorluğu'nun bir parçası haline gelmiştir. Bizans başkenti Konstantinopolis ve geç Bizans İmparatorluğu dönemi (1261-1453). Latin egemenliğinden sonra Konstantinopolis daha sonra tekrar 1453'e kadar Bizans İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur. 29 Mayıs 1453 tarihinde Fatih Sultan Mehmet'in Konstantinopolis'i ele geçirmesiyle şehir Osmanlı Devleti'nin başkenti olmuştur. Kostantiniyye ve Osmanlı İmparatorluğu dönemi (1453-1922). Kostantiniyye ve daha sonra İstanbul adlarını alan şehir, bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur. Sultan III. Mustafa 1762 yılında Konstantiniyye adının kullanılmasını yasaklar. 1923'te Ankara'nın yeni Türkiye Devleti'nin başkenti ilan edilmesiyle, MS 330'dan beri sürdürdüğü yaklaşık 1600 yıllık başkentlik özelliğini kaybetmiştir. Stratejik önem. İstanbul'un stratejik özelliklerinin başında Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlaması gelmektedir. Bir nevi köprü vazifesi görmektedir ve tarih boyunca kültürler arası köprü vazifesini başarıyla yerine getirmiştir. Doğu Roma İmparatorluğuna ve Osmanlı Devletine başkentlik yapmıştır. Tarih boyunca birçok devlet tarafından kuşatmaya uğramıştır ama emsali görülmemiş surlarını kimse aşmayı başaramamıştır. Bu surlar üç aşamadan oluşuyordu ve aralarında boşluklar bulunuyordu bu boşluklara da hendekler kazılmıştı ve içlerinde göletler oluşturulmuştu. Bu surları Osmanlı padişahlarından Fatih Sultan Mehmet geçmeyi başarmıştır ve Osmanlı'nın yeni başkenti olmuştur. İstanbul ayrıca Yunan mitolojisinde de geçer ve "Altın Boynuz" olarak da bilinen Haliç'in oluşumu mitolojide anlatılagelir. İstanbul'un Dünya haritasına bakıldığında hem Asya hem de Avrupa'ya hâkim bir yapısı bulunmaktadır. İstanbul Boğazı'ndan geçerek Rusya Federasyonu'na deniz yolu ile geçilebilir ya da Akdeniz havzasına inilebilir. Kilise ve manastırlar. Ayasofya. İstanbul bütün Ortaçağ dünyasının ilgisini önce kilise ve manastırlarıyla kendisine çekmektedir. Özellikle Ayasofya. O tek başına bir efsanedir. Ayasofya'sız bir İstanbul, İstanbul'suz bir Ayasofya düşünülemez. Bünyesinde barındırdığı altı bin rahip ve on yedi bin cemaatle Ayasofya, şehrin en büyük kilisesi ve patriğin merkezidir. Kilisenin ana kapısının üstünde Hz. İsa'nın çarmıhının bir parçası olduğu söylenen tahta bir haç bulunmakta olup tüm Hristiyan seyyahlar bu haçın önünde istavroz çıkarır, daha sonra kiliseye girerler. Seyyahlar kilisenin içindeki altın ve gümüşün bolluğundan, kullanılan mermerlerin, porfirlerin ve diğer kıymetli taşların güzelliğinden ve özellikle mozaik süslemenin letafetinden dolayı şaşıp kalırlar. Ayasofya'nın çan kulesi yoktur. Novgorodlu Antonius'un belirttiği üzere, ibadete "sementron" (tahta levhaya vurulan tahta tokmak) ile davet edilmektedir. Ayasofya sadece mabetten ibaret değildir. O, şehir hayatının, hatta imparatorluk hayatının merkezinde yer almaktadır. Havariyyun (Agios Apostolos) Kilisesi. Doğu Roma dönemi İstanbul'unun ikinci büyük abidesi, bugün, yerinde Fatih Camii'nin ve II. Mehmet'in türbesinin bulunduğu yerdeydi. Kilise, ismini, kilisede medfun bulunan Hz. İsa'nın üç havarisinden; "Aziz Timotheus", "Aziz Andreas" ve "Aziz Lukas" ile meşhur din adamı "Aziz Ioannes Hırisostomos'tan" almaktadır. Venedik'teki San Marcos Kilisesi ile Efes'teki Agios Ioannes'in (Aziz Yahya) kiliseleri, Havariyyun Kilisesi örnek alınarak yapılmıştır. 1028'e kadar Doğu Roma imparatorlarının gömüldükleri anıt mezar kompleksi olarak kullanılmıştır. Şehrin kurucusu I. Konstantinos ile annesi Helena'nın, II. Theodosius'un ve I. Justinianus'un lahitleri burada bulunmaktadır. Kilise, paraya ihtiyacı olan Doğu Roma İmparatoru III. Aleksios tarafından 1197 yılında "soyulmuş", 1204'te Haçlılar tarafından yağmalanmış, 15. yüzyılın başındaysa neredeyse harabe haline gelmiştir. Pantokrator Kilisesi (Zeyrek Camii). Doğu Roma İmparatorluğu'nun daha sonraki hanedanlarının, Komnenos ve Paleologos hanedanlarının defin yeri olmuştur. Kiliseyi yaptıran İmparatoriçe Iriene, 1134'te ölmüş ve buraya defnedilmiştir. Vaftizci Yahya Kilisesi. Şehrin Haliç'e yakın surlarının içinde yer alan bu kiliseden bugüne hiçbir iz kalmamıştır. Clavijo, kiliseyi şöyle anlatmıştır: "Kilise, Blakharne Sarayı'ndan pek uzakta değildi. Girişindeki kapıda Vaftizci Yahya'nın mozaikle işlenmiş bir resmi göze çarpıyordu. Kapıdan girince dört direğe dayanan ve içi altın yaldızlı mozaikler, mavi, yeşil, kırmızı renklerle boyanmış resimlerle süslü bir kubbenin altından geçiliyordu. Asıl kilise binasının içinde, en büyüğü ortada yer alan, üç bölme ile karşılaşıyordunuz. Duvarlar, tavandan zemine kadar en muhteşem mozaiklerle işlenmişti. Bu kilisede muhafaza edilen mukaddes eşya pek çoktu." Panagia Peribleptos Kilisesi. Şehrin güneybatısında bulunan bu kilise, bir manastırın iç bahçesinin ortasında yer almaktadır. Clavijo burayı da anlatmıştır: "Kilisenin asıl binasının dışı da birçok resim ve tasvirle süslenmişti. Kiliseye girerken sol tarafta Hz. Meryem'in ayaklarının dibinde otuz kale ve şehrin temsil olunduğu ve isimlerinin Yunan harfleriyle yazılı olduğu bir tasvir dikkatimi çekti. Anlatıldığına göre bu kale ve şehirler, İmparator Romanos (1028-1034) tarafından bu kiliseye vakfolunmuştu. Kilisenin bir köşesinde İmparator Romanos'un mezarı görülmekteydi. Burada Vaftizci Yahya'nın diğer kolunu gördük. Aynı kilisede bize küçük bir haç gösterdiler. Papazların anlattığına göre bu haç, bizzat İsa Efendimiz'in, üzerinde çarmıha gerildiği asıl haçtan yapılmış. Tahtanın rengi siyahtı. İstanbul'u kuran İmparator I.Konstantinos'un annesi Kudüs'e giderek hafriyat yaptırmış ve asıl sahibin bu parçasını buldurmuş." Meydanlar ve dikilitaşlar. Hipodrom. Roma İmparatoru Septimus Severus'un inşasını başlattığı bu mekan, I. Konstantinos tarafından hem bir tören hem de bir yarış alanı olarak tamamına erdirilmiştir. Tahminen seksen bin kişilik hipodromun çevresinde, atlı arabaların yarıştıkları bir parkur, parkurun orta yerinde de arabaların çevresinde dönerek turlarını tamamladıkları çeşitli abide ve heykellerle anlamlı kılınmış bir ara set, bir "spina" bulunmaktadır. Boyu dört yüz yirmi metre olan meydanın ortasında bir de arena vardır. Boyu üç yüz yetmiş, eni yüz seksen metredir. , halktan izleyiciler için otuz-kırk sıra olan ve imparator ailesiyle saraylılara mahsus locaların olduğu bir amfiden söz etmektedir. Dört At Kompozisyonu. Bugün Venedik'teki San Marco Kilisesi'nin üst katındaki müzede muhafaza edilen "Dört At" kompozisyonu hipodromdan Latin İşgali sırasında İtalya'ya götürülmüştür. MÖ IV. yüzyılda Grek heykeltıraş Lisipos tarafından yapılan altın varaklarla kaplanmış tunçtan atlar I. Konstantinus tarafından önce Korent'den Roma'ya Trajanus kemerine taşınmış, sonra İstanbul'a getirilerek dört atlı yarış arabalarını temsilen Hipodrom'a yerleştirilmiştir. Burmalı (Yılanlı) Sütun. MÖ 479'da Delfi'de Greklerin Perslere karşı kazandığı zaferin anısına, savaşta ölen Pers askerlerinin bronz kalkanlarının eritilmesiyle yapılan ve bir zamanlar üç ayaklı bir kaide üzerine konulmuş altın bir kazanı taşıyan bu burmalı anıtın kıvrımlarında, savaşı kazanan otuz bir Grek şehir devletinin isimleri yazılıdır. Apollon'a ithaf edilen abidenin altın kazanı, Delfi'yi yağma eden "Phokisliler" tarafından çalınmış, anıtın temeli olan üçlü burmalı sütun ise MS IV yüzyılda I. Konstantinos tarafından İstanbul'a getirilmiştir. I. Konstantinos getirttiği sütunu hipodroma diktirmemiştir. Bununla birlikte sütunun Paleologoslarla Hipodrom'a konulmuş olduğu yaygın olarak kabul edilmektedir. Konstantinopolis'i gören ve anlatan seyyahlar özel günlerde yılan başlarının ağzından halka şarap dağıtıldığını yazmıştır. Dikilitaş. Hipodromda bulunan en eski eserlerden birisi olan Dikilitaş, yaklaşık 3500 yaşında olup, Mısır'daki Karnak Mabedi'nden getirilmiştir. MÖ 1547'de III. Thoutmosis'in emriyle dikilen bu taş, yekpare pembe granittendir. I. Theodosius'un emriyle Haliç'ten taşınarak MS IV. yüzyılda İstanbul'a getirilmiştir. Dikilitaş, Konstantinos VII. Porphyrogenitus tarafından bronz levhalarla kaplatılmıştır. Fakat Haçlıların şehri istilasından sonra bu levhalar eritilip para yapılmıştır. Atlı Heykel. Ayasofya meydanında bulunan bu atlı heykel I. Justinianus'a atfedilmiştir. Doğu Romalılar, yıllarca bu anıtın şehri koruyan bir tılsım olduğuna inanmışlardır. Olağanüstü yükseklikte ve gerçeklikte olan bu sütunu birçok dönem gezgini anlatırken sütuna karşı olan hayretlerini gizleyememişlerdir. İmparator, barbarlara sınırları içerisinde kalmalarını emredermişçesine elini doğuya doğru uzatmaktadır. Diğer elindeyse üzerinde haç olan altın bir küre tutmaktadır. Bu küre, 1316'daki bir fırtınada düşmüştür. 1325'te tekrar yerine konulan küre, varlığını kısa bir süre daha devam ettirmiştir. Fetihten sonra heykel indirilmiştir. Sütun ise 1520 yılında çıkan bir fırtınaya kadar varlığını sürdürmüştür. I. Konstantinos Sütunu. Çemberlitaş Meydanı'nda bulunan bu anıt I. Konstantinos tarafından 328'de diktirilmiş olup, üstünde imparatorun heykelini taşımaktadır. 1106'daki bir fırtınaya kadar ayakta kalmıştır. Birçok seyyah, sütunun içinde Hristiyanlığa ait kutsal emanetlerin barındırıldığını söylese de bu henüz kanıtlanabilmiş değildir. I. Theodosius Dikilitaşı. Beyazıt Meydanı'nın yerinde bulunan "Tauri Forumu'nda" kırk metreyi aşan bir sütunun üzerinde I. Theodosius'un heykeli bulunmaktadır. Anıtın üzerinde kabartmalarla I. Theodosius'un savaşları tasvir edilmiştir. İçinde merdiven bulunan bu sütunun üzerinde ise bir hücre bulunmaktadır ve bu hücrede bir keşiş yaşamaktadır. Haçlılar şehri zapt ettikten sonra imparatoru şehir ahalisinin önünde bu sütundan aşağı atmışlardır. Saraylar. Büyük Saray. Büyük İmparatorluk Sarayı, Sultanahmet Meydanı'ndan Marmara Denizi'ne kadar olan çok geniş bir alanı kapsar ve bütün çevresi yüksek surlarla çevrilidir. Ana giriş kapısı, bugün Sultanahmet Türbesi ile Ayasofya arasında bulunan saray, altın mozaiklerle süslü beş yüz odası, birbiri ile bağlantılı olan saray yavruları, büyüklü küçüklü otuz kilise ve şapeli ve bahçeleriyle karmaşık bir saray kompleksidir. Sarayın ilk binaları I. Konstantinuas döneminde inşa edilmeye başlanmıştır ve sonraki dönemlerde çeşitli eklemeler yapılmıştır. Büyük Saray'ın en önemli mekanları damı ve kapı kanatları altın yaldızlı bakırlarla kaplı olan Halki, büyük bir kabul salonu olan on dokuz sedirli "Triklinos", yılda bir kez senato üyelerini toplandığı ve sarayın ilk yapılarından birisi olan "Daphne", İmparator Theophilos'un yaptırdığı üç yapraklı yonca biçiminde kubbe ve yarım kubbeleri altın yaldızlarla süslü "Trikonkhos", II. Justinianus'un yaptırdığı sekizgen biçiminde "Altın Triklinos", kırmızı porfir ile döşemeli olduğundan "Porphyra" olarak adlandırılan ve imparatoriçelerin lohusalığına mahsus olan salon, kıyıda önünde bir boğayı parçalayan bir aslan heykeli olan ve bir dizi pencereleri ve tonozları bugün tren ile içinden geçilirken dikkati çeken Bukoleon Sarayı'dır. Blaherne Sarayı. Büyük Saray'ın XI. yüzyıldan sonra değerini yitirmesiyle imparatorların ikametgâhı olarak kullanılmaya başlanmıştır. En çok ziyaret edilen ve tasvir edilen saray olmuştur. Altın Boynuz'un yanı başındadır. Sarayın her tarafı değerli taşlar ve mozaiklerle işlenmiştir. İmparator kendine altın ve kıymetli taşlarla sülü bir taht yaptırmış, tahtın hemen üstüne ise altın zincirlerle aşağıya doğru sarkan bir taç, İmparator tahtında otururken başına geçebilecek şekilde yerleştirilmiştir. Sarayda her biri altın mozaiklerle süslü iki yüz oda ve yirmi şapel bulunmaktadır. Hazine dairesinde ise daha eski imparatorlara ait olan pek çok taç korunmaktadır. Bukoleon Sarayı. Başlangıçta bağımsız bir saray olan ve adını küçük limandaki dövüşen aslan ve boğa heykelinden alır. Yönetmiş olan devletler. Sırasıyla:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21845", "len_data": 14979, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.43 }
WordPress (WP veya WordPress.org), PHP dilinde yazılmış ve HTTPS ile desteklenen bir MySQL veya MariaDB veritabanıyla eşleştirilen bir ücretsiz ve açık kaynaklı içerik yönetim sistemi (CMS)‘dir. Özellikler, WordPress içinde "Temalar" olarak adlandırılan bir eklenti mimarisi ve bir şablon sistemi içerir. WordPress başlangıçta bir blog yayınlama sistemi olarak oluşturuldu ancak daha geleneksel posta listeleri ve İnternet forumları, medya galerileri, üyelik siteleri, öğrenim yönetim sistemleri (LMS) ve çevrimiçi mağazalar dahil olmak üzere diğer web içeriği türlerini desteklemek için gelişti. B2/cafelog projesinin resmi devamı kabul edilir. Wordpress bir CMS (Content Management System / İçerik Yönetim Sistemi)'dir. Bu niteliği ile sadece makale yazma ve düzenleme veya blog sistemi olarak değil, her türlü içeriğin düzenlenip yayımlanabileceği bir platform olduğu anlamına gelmektedir. WordPress'in kökleri ve gelişimi 2001'e kadar uzanır. Kullanım, hız, geniş kullanıcı tecrübesi ve rahatlığına odaklanmış bir yayım yazılımı olup açık kaynak yazılımına katılan aktif bir toplulukla geliştirilmektedir. Wordpress'in ilk çıktığı zamanlardan bugüne kadar kullanımı sürekli artmış ve yaygın kullanım oranı arttıkça da Wordpress daha da kullanışlı hale getirilmek için sürekli geliştirilmiş ve hala geliştirilmeye devam etmektedir. Halihazırda bilinen içerik yönetim sistemlerinin %62,8'i ve tüm web sitelerinin %43,3'ünün Wordpress kullandığı hesaplanmaktadır. İlk çıkışı bir blog altyapısı olsa da günümüzde artık wordpress ile sadece blog değil, haber, e-ticaret, sosyal medya, kurumsal siteler ve hatta forum siteleri dahi kurulabilmektedir. Keza Türkiye'deki popüler ve milyonlarca ziyaretçisi olan birçok site de Wordpress alt yapısı kullanmaktadır. Buna Türkiye'nin en büyük haber sitelerinden biri de dahildir. Özellikleri. WordPress güçlü bir kişisel yayım platformudur ve internette bir yayımcı olarak kullanıcının tecrübesini mümkün olduğu kadar çekici hale getirmek için tasarlanmış özellikler ile gelmektedir. Özgürce dağıtımı yapılan, standart, hızlı, hafif ve kişisel ayarlarıyla ve tamamen istenilen özelliklere göre değiştirilebilir çekirdeğiyle bir yayım platformu sunmaktadır. Bunun yanında her kullanıcı kendi ihtiyaçları ve kodlama bilgisi doğrultusunda temalar üretip kullanabilmektedir. Bu alanda WordPress, rakiplerine göre oldukça başarılı ve zengindir. Wordpress'in en büyük özelliklerinden bir tanesi, çok iyi ve geniş kapsamlı dokümantasyona ve oldukça kalabalık ve kişilerin her türlü sorun ve sorularına cevap bulabileceği forumlarının ve kaynakların bulunmasıdır. Bütün bunlara ek olarak, Wordpress üzerine geliştirilen çok sayıda eklenti kullanılarak hiçbir yazılım bilgisine sahip olunmadan çok hızlı bir şekilde sadece blog değil, e-ticaret veya sosyal medya platformu haline getirilebileceğidir. Buddypress ve Woocommerce bu tür eklentilere örnek olarak verilebilir. Bununla birlikte, genelde WordPress siteleri bir blog da içerir, bunun nedeni genellikle arama motoru optimizasyonudur. Temalar. Wordpress temaları wordpress kullanıcıların siteleri için kullanabilecekleri hazır tasarımları / giydirmelerdir. Wordpress için sadece WordPress'in işlevsel sistemi değil, aynı zamanda temalar da geliştirilmektedir. Dolayısı ile wordpress'in alt yapısında kullanıcıya sunulan binlerce ücretsiz wordpress teması bulunur. Tabii bu tema üretimi sadece wordpress'in geliştiricileri tarafından değil, aynı zamanda dış kaynaklı olarak da yapılır ve bu üretimler de genellikle ücretli olarak kullanıcıya sunulur. Temalar, kullanıcıların bir WordPress web sitesinin görünümünü ve işlevselliğini değiştirmelerine izin verir ve sitenin içeriğini değiştirmeden yüklenebilir. Her WordPress web sitesinde en az bir temanın bulunması ve her temanın yapısal PHP, HTML ve Stil Sayfaları (CSS) ile WordPress standartlarını kullanarak tasarlanması gerekir. Temalar, doğrudan wordpress admin panelindeki WordPress "Görünüm" sekmesinden yükleme aracı kullanarak veya FTP ile yüklenebilir. Temalarda bulunan PHP, HTML ve CSS kodu, daha gelişmiş özellikler sağlamak için düzenlenebilir veya daha da ekleme yapılabilinir. WordPress temaları genel olarak iki kategoriye, ücretsiz temalar ve ücretli temalar olarak sınıflandırılır. Tüm ücretsiz temalar WordPress tema dizininde listelenir ve ücretli temalar ise birçok tema yazılımı yapan firma ya da online pazar yerlerinden bireysel WordPress geliştiricilerinden satın alınabilir. WordPress kullanıcıları, bunu yapacak bilgi ve beceriye sahip oldukları takdirde, kendi özel temalarını yaratabilir ve geliştirebilirler. WordPress kullanıcıları, yeterli tema geliştirme bilgisine sahip değillerse, ücretsiz ya da ücretli WordPress temaları indirebilir ve nerede ise hiçbir kodlama bilgisine sahip olmadan kullanabilirler Eklentiler. WordPress'in eklentileri kullanıcıların bir wordpress sitesinin veya blogunun özelliklerini ve işlevselliğini genişletmelerini sağlar. WordPress 50.000'den fazla eklentiyi bünyesinde barındırır. Bunların her biri, kullanıcıların sitelerini kendi özel ihtiyaçlarına göre uyarlamasını sağlayan özel işlevler ve özellikler sunar. Bu özelleştirmeler, arama motoru optimizasyonundan, üyelik sistemlerine, içerik yönetim sistemlerine gibi Wordpress'e birçok ek özellik kazandırmaya kadar uzanır. Kullanılabilir tüm eklentiler yükseltmelerle daima aynı değildir ve sonuç olarak düzgün çalışmayabilir veya hiç çalışmayabilir. Weblog'un denetimi ve yönetimi. WordPress kişilerin kendi web sunucusunda ya da paylaşılan hosting hesabında kurulmak için tasarlanmıştır. Üçüncü kişiler tarafından host edilmiş servislerden farklı olarak, weblogla ilgili her şeyi değiştirebilir ve weblogla ilgili her şeye ulaşılabilir. WordPress evdeki bilgisayarın masaüstüne, hatta bir iç ağa bile kurulabilir. Kurulum ve yükseltim. WordPress'in en bilinen özelliklerinden olan saniyeler içinde kurulumu, basitliği ve kullanım kolaylığı açısından çok pratik bir konumdadır. Yazılımı en son sürüme yükseltmek kolaydır ve kurulumdan daha kısa bir süre almaktadır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21848", "len_data": 6025, "topic": "CODING", "quality_score": 3.43 }
Óscar Eduardo Córdoba Arce (d. 3 Şubat 1970, Cali), kaleci mevkiinde görev alan Kolombiyalı eski futbolcudur. Kariyeri. Profesyonel futbolculuğa 1988 yılında Atlético Nacional takımında başladı. Daha sonra birçok Kolombiya takımında oynadıktan sonra Arjantin Ligi'nde Boca Juniors'a transfer oldu ve burada birçok kupa kazanılmasında rol aldı. 2001-2002 sezonunda İtalya'nın Perugia takımında forma giydi. 2002-2003 sezonunda Beşiktaş'a transfer oldu. 2003 yılında Beşiktaş'ın 100. yılında kazandığı şampiyonlukta önemli payı vardı. 7 Mayıs 2006 günü oynanan Galatasaray maçı sonrası hakkında çıkartılan şike söylentileri sonucu 2005-2006 sezonu sonunda Beşiktaş'tan ayrılmak istediğini belirtti ve kulüpten ayrıldı. 2006 yılında takımdan ayrıldıktan sonra Antalyaspor ile 1 yıllık sözleşme imzalamıştır. 93 kez Kolombiya millî takımının kalesini korudu. Óscar Córdoba Aralık 2009 yılında futboldan emekli olana kadar Kolombiya Ligi takımlarından Millonarios ile sözleşme imzalamıştır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21865", "len_data": 985, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.26 }
Emre Belözoğlu (d. 7 Eylül 1980, İstanbul), Türk eski millî futbolcu ve teknik direktör. Süper Lig ekiplerinden Antalyaspor'un teknik direktörüdür. 2004 yılında Pelé'nin açıkladığı "Yaşayan en iyi 125 futbolcu" listesi FIFA 100'de yer aldı. Futbolculuk kariyeri. Kulüp kariyeri. Yenidoğan Güneşspor. Belözoğlu, futbola amatör bir kulüp olan Zeytinburnu merkezli Yenidoğan Güneşspor'da başladı ve 3 yıl boyunca bu kulübün altyapısında oynadı. Zeytinburnuspor. 5 yıl boyunca Zeytinburnuspor altyapısında oynadı. Galatasaray. Emre, 12 Temmuz 1995'te resmen Galatasaray'ın futbolcusu oldu. 1 yıl altyapıda forma giydi. 1996-97. Galatasaray'ın A takımında ilk sezonu olan 1996-97 sezonunda çok fazla forma şansı bulamadı ve yalnızca 1 lig maçında forma giydi. 1997-98. 1997-98 sezonundan itibaren sezonda düzenli olarak forma giymeye başladı. İkinci sezonunda 23 lig maçında görev aldı ve bu maçlarda 2 gol attı. Galatasaray'da 4 Süper Lig şampiyonluğu, 2 Türkiye Kupası şampiyonluğu, 1 UEFA Kupası başarıları bulunmaktadır. 1998-99. Üçüncü sezonunda henüz 17 yaşındayken 27 lig maçında görev aldı ve 2 gol attı. Toplamda ise 34 maçta görev alıp bu maçlarda 4 gol atmayı başardı. 1999-2000. Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı kazandığı yılda iskelet kadroda kendine yer bulan Emre, Süper Lig, Türkiye Kupası, UEFA Kupası ve UEFA Süper Kupası kazanan takıma büyük katkıda bulundu. 2000-01. Son sezonundan itibaren Avrupa'nın köklü kulüplerinin dikkatini çekmeyi başaran Emre, Galatasaray forması ile 102 lig maçında forma giydi ve 14 gol attı. Toplamda ise 144 maçta forma giyip 21 gol atmayı başardı. Inter. Emre Internazionale Milano'da Avrupa'daki büyük futbol kulüplerinin ilgisini çekmeyi başarmıştır. İtalyan spor gazetesi Tuttosport Emre'nin bir orkestra şefi gibi olduğunu belirtti, o yıllarda Emre'yle Real Madrid, Barcelona, Valencia, Milan ve Internazionale Milano gibi Avrupa'nın büyük futbol kulüpleri ilgileniyorlardı. 2001 yılında Hakan Şükür'ün de forma giydiği Inter Milan'a 20 yaşındayken Okan Buruk ile birlikte bedelsiz olarak transfer oldu. 2001-02. İlk sezonunda 14 lig maçında forma giydi. 2002-03. Inter Milan'daki ikinci sezonunda daha çok forma giymeye başladı 25 lig, 12 Avrupa Kupası olmak üzere 37 maçta forma giydi ve bu maçlarda 4 gol atıp 1 asist yapmıştır. 2003-04. Emre üçüncü sezonunda takımdaki başarısından dolayı "Pirata d'Oro" (Altın Korsan) ödülünü kazanan 17. futbolcu oldu. 2004-05. Emre Internazionale Milano'da sakatlıklar yaşamaya başladı ve 2004-05 sezonunda sadece 19 maçta görev yaptıktan sonra transfer spekülasyonlarının hedefi oldu: şehir rakibi Milan ve İngiliz devleri Manchester United, Arsenal ve Liverpool ile anıldı. Premier Lig takımlarından Newcastle United'a transfer oldu. Newcastle United. 2005-06. Temmuz 2005'te Newcastle United'a €3,8 milyon karşılığında transfer oldu. Newcastle United taraftarı tarafından sevilen bir futbolcu olduğunu kanıtladı. Yeteneğini sergilediği futbolla, golleriyle ve asistleriyle gösterdi. Premier League'de Sunderland'e attığı golle hatırlanmaktadır. 2006-07. Newcastle United'da oynarken ırkçılık iddiaları ile karşı karşıya kalmıştır. 30 Aralık 2006 tarihinde Everton ile oynanan ve 3-0 kaybedilen maç sonrasında Everton'un Nijeryalı savunma oyuncusu Joseph Yobo, Emre'nin kendisine ırkçı sözler söylediğini iddia etmiştir. Bu iddialar üzerine Emre bunu kesinlikle kabul etmeyerek "Oda arkadaşım bir siyahi, Nijeryalı Obafemi Martins. Böyle bir şeyi kesinlikle yapmadım." diyerek kendisini savunmuştur. Bu ırkçılık iddiaları üzerine Bolton Wanderers kulübünün siyahi oyuncusu El Hadji Diouf, "Emre 15 Ekim 2006 tarihinde 2-1 kazandığımız maç esnasında bana da ırkçı sözler söylemişti" diyerek bir kez daha Emre'yi suçlamıştır. 1 Mart 2007 tarihinde de Watford'lu Alhassan Bangoura, Emre'nin kendisine ırkçı sözler söylediğini iddia etmiştir. İngiltere Futbol Federasyonu tarafından açılan soruşturmada iddialar ispat edilememiştir. 2007-08. 2008 yılında Newcastle United'dan ayrılmıştır. Newcastle United forması ile 58 Premier League maçında 5 gol 5 asist, 3 FA Cup maçı, 2 EFL Cup maçı ve 8 de Avrupa Kupasında olmak üzere 71 maçta forma giymiş, 5 gol atıp, 6 asist yapmıştır. Fenerbahçe. 2008-09. Temmuz 2008'de €4,5 milyon bedel ile Fenerbahçe'ye transfer olarak Şükrü Saracoğlu Stadyumu'nda seremoni yapıldı. Tecrübeli olması nedeni ile Fenerbahçe'de geldiği ilk sezonda 2. kaptan oldu. 2009-10. 2009-10 sezonunda Galatasaray ile oynanacak maçta gol atıp gerçek Fenerbahçe'li olduğunu kanıtlamak istediğini dile getirdi ancak bu maçta sakatlığı nedeniyle forma giyemedi. Emre'nin Fenerbahçe'ye transfer olması birçok Galatasaray taraftarının "anti-Emre" pankartı açmasına yol açtı. Ancak Emre her zaman Fenerbahçe'ye hayranlık duyduğunu belirtti. İlk sezonda beklenenleri pek karşılayamayan Emre Fenerbahçe'deki ikinci sezonunda ise Süper Lig'de 2009-10 sezonunun en iyi futbolcusu seçildi. 2010-11. Fenerbahçe'deki 3. sezonunda 27 maçta forma giymiş 3 gol atıp 6 asist yaparak Fenerbahçe'nin Süper Lig şampiyonluğuna katkı yapmıştır. 2011-12. Fenerbahçe'deki son sezonunda İngiltere'de olduğu gibi Türkiye'de de ırkçılık iddiaları ile karşı karşıya kaldı. 15 Nisan 2012 tarihinde Trabzonspor ile oynanan maçtan sonra Trabzonspor'lu Didier Zokora, Emre'nin kendisine "fucking nigger" dediğini iddia etmiş ve Emre'yi suçlamıştır. Emre ise maçtan 1 gün sonra 16 Nisan 2012 tarihinde, Newcastle United'da oynarken ırkçı sözler söylediği iddia edilen daha sonra Fenerbahçe'de takım arkadaşı olan Joseph Yobo ile basın toplantısı düzenlemiş ve iddiaları kesinlikle kabul etmediğini, nigger değil prick dediğini söylemiştir. Ayrıca Emre, Lig TV'de yayınlanan bir programa telefonla bağlanıp Şansal Büyüka ile yaptığı röportajda "Zokora'nın söylediği kelimeyi [negro] telaffuz etmiş olabilirim, kabul ediyorum." şeklinde bir açıklamada bulunmuştur. Emre bu olaydan sonra rakip futbolcuya hakaret nedeniyle Türkiye Futbol Federasyonu tarafından 2 maç cezaya çarptırılmıştır. Atlético Madrid. 2012-13. Emre Belözoğlu 31 Mayıs 2012 tarihinde yapılan resmî açıklamaya Atlético Madrid ile 2 yıllık sözleşme imzaladı. 31 Ağustos 2012 tarihinde Chelsea takımıyla oynanan ve 4-1 Atlético Madrid'in galibiyeti ile biten Süper Kupa maçı sonucunda Madrid ekibi kupayı müzesine götürmüştür. Emre böylece Galatasaray ile 2000 UEFA Süper Kupası'ndan sonra kariyerindeki ikinci Süper Kupa zaferini tatmış oldu. Atletico'ya geldikten sonra kendisi için ayrı bir öneme sahip olan 5 numaralı formanın dolu olmasından sonra Emre, Galatasaray'da ilk giymiş olduğu 21 numaralı formayı giydi. Fenerbahçe (2. dönem). 2012-13. 2012-2013 sezonunun ilk devresini Atlético Madrid takımında geçiren Emre ilk devre sonunda €350.000 karşılığında eski kulübü Fenerbahçe ile yeniden anlaşmış ve 2,5 yıllık sözleşme imzalamıştır. Bu dönemde 5 numaralı forma Mehmet Topal'da olduğu için 25 numaralı formayı seçmiştir. 2 Şubat 2013 akşamı Volkan Demirel kaptanlığı kendisine devretmiştir. Emre 2. Fenerbahçe döneminde ilk maçına Sivasspor karşısında çıkmıştır ve yeniden formasını giydiği Fenerbahçe'de 2012-2013 sezonunda ilk golünü ligin 23. Haftasında Kasımpaşa SK ile oynanan mücadelenin 89. dakikasında kazanılan penaltı atışı ile atmıştır. Emre 2. golünü 4-1 kazanılan Bursaspor maçında atmıştır. 2013-14. Emre 2013-14 sezonunda Fenerbahçe ile 23 resmî maçta forma şansı buldu. Bunların 20'si lig maçı olmak üzere; 2 UEFA, 1 Süper Kupa maçı. Forma giydiği 23 maçta 6 gol kaydetti. 6 sarı kart görüp ligin 28. haftasında Galatasaray karşısında oynanan karşılaşmada 40. dakikada kırmızı kart görüp oyundan ihraç edildi. Sezon sonunda Fenerbahçe Nisan ayında şampiyonluğunu ilan etti. Böylelikle Emre Fenerbahçe'de ikinci şampiyonluğunu yaşadı. 2014-15. Kaptan, 2014-15 sezonunda Fenerbahçe'nin 20. şampiyonluğa ulaşıp 4. yıldızı alma umutlarına karşılık 20 numaralı formayı aldı. 2 Kasım 2014 tarihinde oynanan Beşiktaş derbisinde Beşiktaş teknik direktörü Slaven Bilić'e küfür ettiği iddia edildi. 30 Kasım 2014'te Eskişehirspor karşısında art arda gördüğü çift sarı karttan dolayı oyundan ihraç edildi ve hakeme yönelik sportmenliğe aykırı hareketi nedeniyle 1 resmî müsabakadan men ve 13.000 TL para cezası ile cezalandırıldı. 15 Mayıs 2015 tarihinde bir açılış için Mudanya'ya gitti. Burada Beşiktaşlı olduğu iddia edilen kişilerce saldırıya uğradı. Bu sezonda Emre ligde 26 maçta 6 gol kaydetti. 7 Haziran 2015 tarihinde Fenerbahçe Sportif Direktörü Giuliano Terraneo tarafından Belözoğlu'nun sözleşmesinin yenilenmeyeceği açıklanmıştır. İstanbul Başakşehir. Dönemin sportif direktörü Giuliano Terraneo tarafından sözleşmesinin yenilenmeyeceği açıklanan Emre, bu haberi televizyondan öğrendiğini dile getirdi. Bu karardan dolayı üzgün olduğunu ve futbolu bırakmayı bile düşündüğünü ifade etti. 7 Temmuz 2015 tarihinde İstanbul Başakşehir ile anlaştı. 8 Temmuz 2015 tarihinde de 2 yıllık resmî sözleşme imzaladı. Tecrübeli olmasından dolayı ilk sezonunda takım kaptanı oldu. Bu sezonda ligde 26 maçta 3 gol attı. Toplamda 30 maçta görev aldı. 2016-17. 21 Ocak 2017 tarihinde Emre'nin sezon sonu bitecek olan sözleşmesi 1 yıl daha uzatıldı. 22 Ocak 2017 tarihinde Emre, Süper Lig'de 300. maçına çıktı. Bu maçının 6,5 sene formasını giydiği ve kaptanlığını yaptığı Fenerbahçe'ye karşı denk gelmesinden dolayı mutlu olduğunu belirtti. 22 Nisan 2017'de Çaykur Rizespor'la 3-3 berabere biten maç sonrasında tel örgüler arkasında kendisine küfür eden taraftara tepki gösteren Emre Belözoğlu ve bazı futbolcular, maç sonunda görüntü alan bir kameraman ve muhabire saldırdı. Olayda yaralanan muhabir ve kameraman polise giderek şikayetçi oldu. Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'na sevkedilen Emre 50 bin TL para cezası aldı. 2010-2011 sezonundan sonra 27 maçla en çok lig forması giydiği sezonu yaşadı. Bu 27 maçta 4 kez fileleri havalandırmayı başardı. 2017-18. Emre Belözoğlu, Fenerbahçe'den ayrıldıktan sonra her sezon transfer dedikoduları çıktı ve bu iki isim yan yana anıldı ve Fenerbahçeli olduğunu hiçbir zaman gizlemediğini söyledi. Her ne kadar Başakşehir'in kaptanı olsa da, sürekli adı Fenerbahçe'yle anıldı ve kendini Fenerbahçe'ye ait olduğunu hissettiğini belirtti. Yaptığı açıklamada "Fenerbahçe'ye karşı asla kırgınlığım olamaz. Ayrılığımı telefonla öğrenmekten ziyade farklı şekilde öğrenmeyi tercih ederdim. Birçok insan benden Fenerbahçe forması giyiyorum diye nefret etti. Bunun karşılığını beklemek hakkımdı." şeklinde konuştu. 27 maçla 2010-2011 ve 2016-2017 sezonlarından sonra ligde en çok maça çıktığı sezonu geçirdi. Başakşehir bu sezon Avrupa Ligi'ne katıldı ve C grubunu Braga ve Ludogorets Razgrad takımlarının ardından 3. olarak tamamladı. Başakşehir, 25 Mayıs 2018'de, kaptanı Emre ile 1 yıl daha sözleşme imzaladı. 2018-19. 2 Eylül 2018 tarihinde BB Erzurumspor ile oynanan maçın devre arasında, kendisine küfür ettiğini iddia ettiği taraftarlarla sözlü tartışmaya girdi. Kendisini sakinleştirmeye gelen BB Erzurumspor yöneticisini ittirdi. Bu olaylardan sonra 3 maç ceza aldı. Daha sonra cezası 2 maça indirildi. Başakşehir ilk yarsını en yakın rakibine 6 puan fark atarak lider olarak tamamladı ancak ligi 2. sırada bitirdi. 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerinde, 22 Mart 2019 tarihinde ilk grup maçına çıkacak olan Türkiye millî takımına yaklaşık 1.5 yıl sonra tekrar çağırıldı. Arnavutluk'a karşı oynanan bu maça, ilk 11 başlayıp 65 dakika sahada kaldı. Fenerbahçe (3. dönem). 2 Temmuz 2019 tarihinde Fenerbahçe ile 1 yıllık sözleşme imzaladı. 19 Ağustos 2019 tarihinde 4 sezon sonra Fenerbahçe forması ile ilk maçına Gaziantep FK karşısında kaptan olarak çıktı ve bu maçın 24. dakikasında penaltıdan bir de gol kaydetti. 19 Ağustos 2019 tarihinde, Gazişehir Gaziantep karşısında 3. dönemindeki ilk maçında 24. dakikada kullandığı penaltıyı gole çevirerek Kadıköy'e gol ile döndü. 7 Temmuz 2020'de ligin 31. haftasında Gençlerbirliği'ne karşı 81. dakikada gol atarak 1-1'lik skorla Fenerbahçe'nin 1 puan almasını sağladı. 25 Temmuz 2020'de kariyerinin son maçına 3-1 kazanılan Çaykur Rizespor maçında çıkan Emre, 39. dakikada penaltıdan attığı gol ile kariyerine Kadıköy'de gol ile veda etti. Millî takım kariyeri. İlk millî maçına 2000 yılındaki Norveç karşısında çıktı. UEFA Euro 2000 turnuvasından sonra ilk büyük sakatlığını yaşadı. Ancak, 2002 FIFA Dünya Kupası'nda forma giydi. UEFA Euro 2008'in açılış maçında forma giyebilen Emre, bu maçta da sakatlanarak takımının yarı finale çıktığı bu turnuvanın kalan maçlarını da saha dışından izledi. Teknik direktörlük kariyeri. Fenerbahçe (sportif direktör). 28 Ekim 2020 tarihinde Fenerbahçe ile 1 yıllık Sportif Direktörlük anlaşması imzaladı ve Fenerbahçe Futbol A Takımının sportif direktörü oldu. İmza töreni Şükrü Saracoğlu Spor Kompleksi'nde gerçekleştirildi, Fenerbahçe TV ve Fenerbahçe Youtube kanalından canlı olarak yayınlandı. Törende Fenerbahçe Başkanı Ali Koç da yer aldı. Emre Belözoğlu üzerinde emeği geçen tüm hocalarına teşekkür etti: "Yedikule-Zeytinburnu arasında geçen bir çocukluğum oldu. Bu vesileyle bende emeği olan bütün hocalarıma, Galatasaray altyapısı da dahil olmak üzere bütün hocalarıma teşekkürlerimi ve şükranlarımı iletmek istiyorum. Aralarında vefat eden bazı insanlar da var, onlara da Allah’tan rahmet diliyorum." Fenerbahçe (geçici). 25 Mart 2021 tarihinde Fenerbahçe yönetimi, 20-21 sezonunun başında göreve başlayan teknik direktör Erol Bulut ile yapılan karşılıklı anlaşma sonucunda yollarını ayırdı. Yerine ise sportif direktörlük görevi sona eren Emre Belözoğlu 10 haftalığına geçici teknik direktör olarak getirildi. 1 Haziran 2021'de Fenerbahçe Başkanı Ali Koç düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamada Emre Belözoğlu ile yola devam etmemeye karar verdiklerini açıkladı. 2 Haziran 2021'de Fenerbahçe resmî internet sitesinden yayınlanan veda mesajı ile kulüpten ayrıldı. İstanbul Başakşehir. 3 Ekim 2021 tarihinde Aykut Kocaman ile yollarını ayıran Başakşehir'de teknik direktör olarak göreve başladı. Emre, 2 yıllık sözleşme imzaladı. 3 Eylül 2023 tarihinde karşılıklı anlaşarak yollar ayrıldı. Ankaragücü. 5 Ekim 2023'te Ankaragücü ile sözleşme imzaladı. Sezon sonunda kulüpten ayrıldı. FETÖ soruşturması. Futbolculuğu döneminde Gülen hareketinin düzenlediği sohbetlere katıldığı öne sürülen Belözoğlu, imam nikahını kıyan Sait Aksoy'a göre teknik direktör Fatih Terim tarafından "Fethullahçılarla ilişkini kes. Bunlar senin kariyerini bitirir, geleceğini karartırlar. Ben takımımda böyle bir yapılanmaya asla ve katiyetle izin vermem." sözleriyle uyarıldı. Daha sonra ise Emre, hareketin "paraya ve dünyevi amaçlara hizmet ettiğini düşünerek" Gülen cemaatinden uzaklaştı. 2020'de Belözoğlu'nun FETÖ üyesi olduğu ihbarı üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Ancak daha sonra sohbete katılmanın ve para vermenin örgüt üyeliği için yeterli delil olmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verildi. Oyun stili. Çok yönlü bir orta saha oyuncusu olan Belözoğlu, sahanın ortasında orta saha, ileri düzey oyun kurucu ve hatta solda bile oynayabiliyordu. Esas olarak teknik yeteneği, taktik anlayışı ve pas yeteneğiyle tanınıyordu. Özel hayatı. Belözoğlu dindar bir Müslümandır ve şunları ifade etmiştir; "Herkes gibi bu mübarek ayda mümkün olduğunca ölçülü olmaya çalışıyorum. Ancak yaptığım iş fiziksel olarak çok zor, bu yüzden maç günü ve bir veya iki gün öncesinden oruç tutmayın”. İyi derecede İngilizce, İtalyanca ve İspanyolca bilmektedir. Anne tarafından Volkan Konak ile kuzendir. Emre Belözoğlu Parkı. Emre Belözoğlu'nun çocukluk yıllarını geçirdiği İstanbul'un Fatih ilçesi Kocamustafapaşa semtinde, 2005 yılında isminin verildiği bir park açılmıştır. Fatih Belediyesi tarafından hizmete sunulan park, bölge sakinlerine dinlenme, spor yapma ve sosyal faaliyet alanı sağlamayı amaçlamaktadır. Zamanla kullanıma bağlı olarak yenilenme ihtiyacı doğması üzerine, park 2022 yılında Fatih Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü tarafından kapsamlı bir şekilde yeniden düzenlenmiştir. Yapılan çalışmalarla çocuk oyun alanları, spor sahaları, oturma alanları ve yeşil peyzaj alanları modernize edilmiştir. Tartışmalar. Maç sonrası kavga (2005). 2006 Dünya Kupası elemelerinde İsviçre ile oynanan play-off maçında maç sonrası çıkan arbedenin ardından Belözoğlu, Türkiye'nin sonraki altı maçından men edildi ve arbedede rol oynadığı iddiasıyla 15.000 CHF (6.622 £) artı 1.000 CHF (440 £) para cezasına çarptırıldı. FIFA Temyiz Komitesi daha sonra yasağı dört maça indirdi. Newcastle United'a transferi (2005). Belözoğlu'nun Temmuz 2005'te Internazionale'dan Newcastle United'a transferi, Haziran 2007'deki Stevens soruşturma raporunun kaygılarını dile getirdiği transferlerden biridir. İngiltere'deki ırkçı istismar suçlamaları (2006). Belözoğlu, 30 Aralık 2006'da oynanan maçta Everton'lu Joseph Yobo, Tim Howard ve Joleon Lescott'a ırkçı hakaretlerde bulunmakla suçlanmıştı. Bu iddiaları yalanlayan Belözoğlu, Ocak 2007'de Futbol Federasyonu tarafından suçlandı ve Mart ayında bağımsız bir komisyon tarafından suçsuz bulundu. Şubat 2007'de FA, Belözoğlu'nun ırkçı sözleriyle ilgili başka bir soruşturma başlatıldığını duyurdu. Bu soruşturma, 15 Ekim 2006'da St James' Park'ta 2-1 kazanılan Bolton Wanderers'ın forveti El-Hadji Diouf'a yönelikti. Emre'nin menajeri suçlamayı reddetti. Diouf daha sonra suç duyurusunda bulunmamaya karar verdi. Mart 2007'de Belözoğlu, Watford defans oyuncusu Alhassan Bangura tarafından üçüncü bir ırkçılık iddiasıyla karşı karşıya kaldı. Herhangi bir suçtan aklandı. Türkiye'de ırkçı istismar olayı (2012). 15 Nisan 2012'de Belözoğlu, Trabzonsporlu Didier Zokora'ya sahada ırkçı yorum yapmakla suçlandı. Kendisi bu iddiaları yalanladı. Belözoğlu, 17 Haziran 2014'te iddia üzerine hakaret suçu teşkil eden suçtan dolayı 2,5 ay ertelenmiş hapis cezasına çarptırıldı. Irkçılık suçundan ceza alan ilk Türk futbolcudur. 3 Şubat 2020'de John Obi Mikel, "Emre bana ve aileme küfretti, bunu kabul edemem" dedi. Emre ırkçılıkla suçlandı.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21868", "len_data": 17877, "topic": "SPORTS", "quality_score": 2.86 }
Nihat Kahveci (d. 23 Kasım 1979), sol kanat ve forvet pozisyonlarında oynayan Türk futbol yorumcusu ve eski millî futbolcu. Kulüp kariyeri. Beşiktaş. Nihat Kahveci futbola Esenlerspor'da lise yıllarında başladı. Lise boyunca bu takımın yıldızlar kategorisinde forma giyip liseyi bitirdikten sonra Beşiktaş tarama ekibinde bulunan Rauf Başer tarafından siyah-beyazlı kulübün alt yapısına alındı. Alt yapıda antrenör Hürser Tekinoktay tarafından yetiştirildi. 1996'da Beşiktaş A2 forması giymeye başladı. 27 maçta 11 gol kaydetti. 1997-1998 sezonunda Fuat Çapa'nın tavsiyesiyle gençleştirme operasyonu yapan teknik direktör John Toshack tarafından A takıma alındı. 9 Kasım 1997'de Bursaspor'a 2-1 yenildikleri maçta Yusuf Tokaç'ın yerine son 18 dakikada dahil olarak ilk resmî maçına çıktı. Beşiktaş'ta genel olarak sağ kanatta görev yaptı. İlk golünü 14 Şubat 1998'de Trabzonspor'a 3-1 yenildikleri maçta kaydetti. Sezon sonunda Türkiye Kupası'nı kazandılar. Final maçlarından birinde oynayan Nihat da ilk kupasını kazanmış oldu. Cumhurbaşkanlığı Kupası'nda da 90 dakikanın sonlarında oyuna giren Nihat, uzatmalara giden maçta 112. dakikada attığı golle Beşiktaş'ın Galatasaray'ı 2-1 yenmesini sağlayıp kupayı müzeye taşıdı. Sezon içinde 16 PAF maçında da oynayan Kahveci 13 gol kaydetti. 1998-99 sezonunda 28 maçta görev yaptı. Son 4 maçında ise ilk 11'de şans buldu. 7 gol kaydeden Nihat, Kocaelispor'u 2-0 yendikleri maçta 2 golü de atarak dikkat çekti. Sezonun son 2 maçında da 3 gol kaydetti. 1999-2000 sezonunun özellikle ikinci yarısında ilk 11'in değişmez oyuncusu haline geldi. 2000-2001 sezonunun 31 maçında forma giyip 30'unda ilk 11'de oynadı. Sezon içinde Atatürk Kupası'nı kazansalar da Nihat maçın ilk 18'inde değildi. 2001-02 Nihat'ın Beşiktaş'taki ilk döneminin son sezonu oldu. Sadece ilk yarıda forma giyen Nihat, 13 lig maçının hepsinde 90 dakika forma giyip 6 gol kaydetmişti. Nihat'ın ilk Avrupa maçı 1998-1999 sezonu Kupa Galipleri Kupası elemelerinde Valerenga ile İstanbul'da 3-3 berabere kalınan maç oldu. 1999-2000'de MK Hapoel Hayfa karşısındaki iki maçta da forma giymişti. 2000-2001'de 4 eleme maçında da forma giydi ve Lokomotiv Moskva'ya 2 maçta da birer gol kaydetti. Böylece Beşiktaş ile ilk kez Şampiyonlar Ligi gruplarında yer aldı. Gruplarda 5 maçta 90 dakika forma giydi ve Milan, Barcelona ve Leeds United gibi güçlü takımlar karşısında forma giymiş oldu. Real Sociedad. 2002 yılının Ocak ayında, eski teknik direktörü Toshack tarafından, İspanya La Liga takımı Real Sociedad'a 5 milyon € karşılığında transfer edildi. Takımda bir başka Türk Tayfun Korkut de yer almaktaydı. Nihat, 26 Ocak 2002'de Celta Vigo karşısında ilk maçına çıktı ve son 18 dakika oyunda yer aldı. Yaklaşık bir ay sonra ise ilk golünü Rayo Vallecano'ya karşı kaydetti. Genel olarak ilk sezon fazla kadroya girme imkânı bulamamasına rağmen sonraki senelerde forvet pozisyonunda forma giydi. 2002-03 sezonu Nihat'ın kariyerinin en etkili olduğu sezon oldu. Sezonun ilk maçında Athletic Bilbao'yu 4-2 yenerken, Nihat iki golle sezonu açtı. Darko Kovaçeviç ile iyi bir ikili oluşturan Nihat, gollerine sezon boyunca devam etti. Ligin ilk yarısını Real Madrid'in 5 puan önünde lider bitirdi. 24. hafta kaybettikleri liderliği 34. hafta geri almışlardı. 37. hafta Celta Vigo'ya 3-2 yenilerek liderliği kaybettiler. Nihat'ın maçta attığı 2 gol takımını kurtarmaya yeterli olmamıştı. Son hafta Real Madrid, Sociedad'ın 2 puan önündeydi. Sociedad, Nihat'ın da gol attığı maçta Atletico Madrid'i 3-0 yenerken, Real Madrid de maçını kazanınca sezonu ikinci olarak tamamladılar. Nihat, 38 maçın 35'inde oynayıp 23 gol kaydetti. Takımının en golcü ismi olan Nihat, 29 gol atan Roy Makaay'ın ardından, Ronaldo ile birlikte gol krallığında ikinci oldu. 2003 yılında Ballon d'Or ödülünde 3 oy alıp listeye girmeyi başardı. 2003-04 sezonunda Nihat, 32 maçta 14 golle oynadı. Şampiyonlar Ligi'ne geri dönen futbolcu bütün maçlarda forma giydi. Juventus, Galatasaray ve Olimpiakos'lu grupta ikinci olarak bitiren Sociedad, sonraki turda Olympique Lyonnais'a elendi. 2004 yılında İspanya'da yılın futbolcusu seçildi. 2004-2005 sezonun ortasında ciddi bir sakatlık geçirerek sakatlanarak sezonu kapandı. Sakatlanana kadar son 3 sezonda Ronaldo ile birlikte La Liga'da en çok gol atan (50 üzeri) iki oyuncudan biri olma başarısını gösterdi. 2004-05 sezonunda 23 maçta 13 gol kaydetti. İlk 24 maçın 23'ünde oynadıktan sonra sakatlık geçirerek sezonu kapatmak zorunda kaldı. 2005-06 sezonu Sociedad'daki son sezonu oldu ve 32 maçta 7 gol kaydetti. Villarreal. Sociedad'da geçirdiği 4,5 yıldan sonra, 2006'da sözleşmesi bitince Villareal'e bonservis ödenmeden transfer oldu. 2006-07 sezonuna kadroda yer almaya başlasa da yine bir sakatlık geçirip sadece 9 maç forma giyip, Kasım ayında sezonu kapadı. Villareal sezonu 5. olarak kapamıştı. 2007-08 sezonu Nihat'ın geri dönüşü anlamına geliyordu. 38 maçın 34'ünde forma giyen futbolcu 18 gol kaydetti. Böylece takımının en golcü ismi ve gol krallığında 4. oldu. Raúl González ve David Villa da 18 gol atmıştı ancak Nihat'ın attığı 18 golün hiçbiri penaltıdan değildi. Villareal sezon sonunda kariyerinin en iyi derecesini alarak La Liga ikincisi oldu. UEFA Kupası ile Avrupa'ya dönen Nihat, 6 maçta 3 gol kaydetti ancak Villareal, son 32'de o sezon şampiyon olacak FK Zenit'a uzatmalarda elendi. 2008-09 sezonuna ise yine sakatlıklarla uğraşarak başladı. Çoğu zaman oyuna yedekten dahil oldu ve sadece 19 maç oynadı. UEFA Şampiyonlar Ligi grup seviyesinde de sakatlığı yüzünden sadece Celtic maçında forma şansı bulabildi. Son 16'da Panathinaikos karşısındaki iki maçta da forma şansı buldu. Takımı çeyrek finalde Arsenal'e elendi. Nihat ikinci maçta son 27 dakika forma şansı bulabildi. Beşiktaş (2. dönem). 2009-10 sezonunda Villareal'den 4,5 milyon € bonservis bedeli ile başkan Yıldırım Demirören tarafından tekrar Beşiktaş'a getirildi ve 3 yıllık sözleşme imzaladı. 17 Ekim 2009'da Kasımpaşa karşısında uzun yıllar sonra Süper Lig'deki ilk golünü kaydetti. Nihat, ilk sezonunda 23 maç oynadığı Beşiktaş'ta ağları ligde 3 kez havalandırıp, hayal kırıklığı yarattı. Türkiye Kupası'nda ise 3 maçta 2 gol attı. Bir kez daha UEFA Şampiyonlar Ligi'nde oynayan Nihat, 4 kez de Avrupa maçına çıktı. 2010-11 sezonunun başında Víkingur Gøta ile yapılan 2 maçta toplam 3 gol atarak sezona iyi bir başlangıç yapmıştır. Ancak daha sonra bu performansın devamı gelemedi. Kasım ayına kadar forma giyen Nihat, yine bir sakatlık geçirip uzun süre sahalardan uzak kaldı. Vikingur maçları dışında attığı tek gol UEFA Kupası'nda Porto'ya 25 metreden attığı gol oldu. Bu gol aynı zamanda Nihat'ın son kariyer golü oldu. Ligde toplamda 11 maçta forma giyen Nihat, Konyaspor ile 1-1 biten maç içinde Ricardo Quaresma ve daha sonra spor yazarı Turgay Demir ile tartışan Nihat, sezon sonu takımdan ayrılacağını açıkladı. 18 Mayıs 2011 tarihinde kulübün resmî sitesinde "Profesyonel futbolcularımızdan Nihat Kahveci ile aramızdaki mevcut sözleşme karşılıklı anlaşılarak sona erdirilmiştir." yazılı açıklamasıyla sözleşmesi karşılıklı feshedilmiştir. Kahveci, 17 Ocak 2012'de profesyonel kariyerini noktaladığını duyurdu. Futbolu bıraktığında 32 yaşındaydı. Millî takım kariyeri. Türkiye U-18 millî takım. 1 kez Türkiye U-18 millî takım formasını giymiş ve ilk golünü atmıştır Türkiye U-21 millî takım. 32 kez Türkiye U-21 formasını giymiş ve 1 Eylül 2000'de Moldava'ya karşı oynanan maçta 1 gol atmıştır. Türkiye A millî takım. Norveç ve Bosna Hersek ile yaptığımız kader maçlarında galibiyet gollerini atarak, Türk millî takımının EURO 2008 Finalleri'ne gitmesinde başrolü oynadı. 15 Haziran 2008 tarihinde Çek Cumhuriyeti'ne karşı oynadığı grup maçında 2 dakika içerisinde 2 gol atmış ve UEFA tarafından maçın adamı seçilmiştir. Ayrıca Çek Cumhuriyeti 'ne attığı galibiyet golü de UEFA tarafından turnuvanın en iyi 10 golünden biri seçilmiştir. 2003 yılında Fransa'da düzenlenen FIFA FIFA Konfederasyonlar Kupası kadrosunda da yer almasına rağmen sakatlığı sebebiyle hiçbir maçta görev almamıştır. Teknik direktörlük kariyeri. UEFA Pro Lisans'ı alan Nihat Kahveci, Temmuz 2012'de futbolculuk kariyerinde bir dönem formasını da giydiği Villarreal'in altyapı teknik direktörü olmuştur..13 Kasım 2013 tarihiyle twitter hesabından görevinden istifa ettiğini açıklamıştır. EURO 2016'da Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim'in yanında yer almıştır. İstatistikleri. Millî takım golleri. NOT:"Evsahibi olarak Türkiye baz alınmıştır." Başarıları. Kulüp takım başarıları. Beşiktaş (4 Kupa) Real Sociedad Villarreal CF
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21871", "len_data": 8526, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.36 }
Sava Paunović (; d. 1947), Yugoslav eski futbolcudur. 1977 Temmuz ayında Partizan'dan 2 yıllık sözleşme ile Beşiktaş'a transfer oldu. 1977-1978 sezonunda 27 lig maçında 7 gol attı. Ertesi sezon ise oynadığı 28 maçta 14 gol atarak gol krallığında ikinci sırada yer aldı. Özellikle derbilerde ve deplasmanlardaki üstün formuyla dikkat çeken Paunović, attığı goller kadar attırdıklarıyla da gündemde kalmayı başarmıştı. Ancak Türk futboluna yabancı oyuncu yasağı gelmesiyle 1978 Haziran'ında Yugoslav takımı Radniki Kragujevac'a transfer oldu.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21872", "len_data": 540, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.48 }
Anarşizm, (Antik Yunanca'da an "-sız olumsuzluk eki"" "ve "archos "yönetici" "sözcüklerinden türetilmiştir, "yöneticisiz" anlamına gelir) toplumsal otoritenin, tahakkümün, erkin ve hiyerarşinin tüm biçimlerini bertaraf etmeyi savunan çeşitli politik felsefeleri ve toplumsal hareketleri tanımlayan sosyal bir terimdir. Anarşizm, her koşulda her türlü otoriteyi reddetmektir. Reddedilen bu otoritelere patriyarki ve kapitalizm de dahildir. Klasik anarşist hareketler genellikle, merkezi politik yapılar, üretim araçlarının özel mülkiyeti ve ekonomik kurumlar yerine toplumsal ilişkilere dayanan gönüllü etkileşim ve özyönetimi savunur, özgürlük ve otonomi ile karakterize edilen bir toplumu arzular. Bu felsefeler, anarşi terimiyle özgür bireylerin gönüllü etkileşimine dayanan bir toplumu, bireylerin ve toplulukların alınan kararlardan etkilendikleri ölçüde söz sahibi olması düşüncesini ifade eder. Zorlayıcı kurumlara ve toplumsal bazlı hiyerarşilere karşı olmak anarşizmin asli ilkelerindendir ve ayrıca anarşizm gönüllülüğe dayanan bir toplumun nasıl işleyeceği konusunda olumlu bir görüşü ifade eder. Anarşist felsefeler arasında hatırı sayılır bir çeşitlilik vardır. Şiddetin anarşizmdeki yeri, ne tür bir ekonomik sistemin olması gerektiği, çevre ve endüstriyalizm hakkında sorular ve diğer hareketlerde anarşistlerin rolleri gibi farklı alanlarda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Anarşist akımlar bu nedenlerle birbirlerinden çok farklı ve hatta karşı olabilirler. Örneğin anarşist komünizmin yanı sıra Hristiyan anarşizmi gibi anarşist akımlar da mevcuttur. Temel kavramlar. Anarşizm, geleneksel siyasete karşıdır; devletsizlik temel ilkelerdendir. Klasik anarşizmde parlamento sahte bir kurumdur, halkın iktidarı değildir, bu yüzden oy vermemek gerekir. Devlet, doğası gereği kötüdür, kötü olduğu için değil. Partiler düzenin elemanlarıdır. Anarşizm değil anarşizmler vardır. Ortak özellikleri bütünsellikten yoksunluk, anti dogmatizm, devrimcilik, çelişki ve tutarsızlığı tutarlı kabullenme, birey özgürlüğüdür. Zerzan, kültür ve teknolojiyi ortadan kaldırıp neandertalizme gitmeyi önermiştir. İspanya İç Savaşında anarşistler de yer almış, yenilmişler ve marjinalize olmuşlardır. Birinci Enternasyonal'de güçlü bir anarşist akım vardır. Anarko komünistler, bireysel terörcüler, Malatestacılar, liberterler, genel grevciler ortaya çıkmıştır. Proudhon, mülkiyet hırsızlıktır demiştir. Anti politik politika üretenler, nonapolitik olanlar, anarşizmin çeşitli kollarda Stirner, Proudhon, Bakunin, Kropotkin, Godwin, Sorel, Goldman, anarşist teoriye katkılarda bulunmuştur. Bireyci anarşizmde devlet yoktur, vergi yoktur, askerlik yoktur, polis yoktur, kanun yoktur, bütün kolektiviteler yoktur ve sonunda toplum yoktur. Bu kavramlar Warren, Spooner, Tucker'de belirgindir. Anarşistler bolşevik devrimine karşıdır. Devletin yok olmasını kabul eder, düzenin sağlanmasını doğal hale bırakır. Kendi kendine işleyen bir ahlak düzeni, yasasız ve devletsiz işleyebilir. Yerel cemaatler doğrudan dayanışma ile devlet, sermaye ve kiliseye karşı özgürlükleri savunabilir. Bu toplumsallıkta sınır tanımama ana ilkedir. Bir anarşist kol ise şiddeti savunur. Eylem ile propagandayı itici güç olarak görür. Buna savunmacı şiddet diyen ve suikastlerle düzeni sarsmayı öngören devrimci Malatesta, Neçayev, Bakunin ortaya çıkmıştır. Kropotkin evrimci, Tolstoy pasifist, Gandhi boykotçu, Proudhon kooperatifçidir. Devletin emilmesini savunanlara göre halk bankaları kurulmalıdır. Postyapısalcı anarşistler ise merkezsizliği öne çıkarırlar. Akımlar. Mutualizm. Mutualizm, 18. yüzyılda İngiliz ve Fransız işçi hareketleri ile ortaya çıktı ve ardından Fransa'da Pierre-Joseph Proudhon, ABD'de diğer bazı düşünürlerle bağlantılı olarak anarşist görünüm kazandı. Birleşik Devletler'de, örneğin Benjamin Tucker ve William B. Greene gibi bireyci anarşistler üzerinde etkisi görüldü. Mutualizmin önemli kavramları arasında; federasyon, karşılıklılık, özgür ortaklık, gönüllülüğe dayanan sözleşmeler, kredi ve para reformu bulunur. Birçok mutualistin görüşüne göre hükûmet müdahalesinin olmadığı bir serbest piyasa - emek değer teorisine göre - kar, kira ve faizi kaldırarak, fiyatları emek maliyetlerine çeker ve şirketler için işçilerin rekabeti yerine; firmaların ücretleri arttırarak işçiler için rekabet ettiği bir düzen sağlanır. Mutualizm, kimi zaman bireyci ve kollektivist anarşizm arasında bir yerlerde bir sentez olarak görülür. Bu düşünce mutualistlerin kendi eserlerinde dile getirilmiştir. "Mülkiyet Nedir?" adlı eserinde Proudhon "özgürlük" kavramına eşdeğer olarak komünizm ve mülkiyetin diyalektik sentezi olan "anarşi" kavramını önerir. Pierre-Leroux'tan esinlenen Greene, mutualizmi üç felsefenin sentezinde arar:“komünizm, kapitalizm ve sosyalizm. Sonraki bireyci anarşistler mutualist terimini “sentez” temasına çok az vurgu yaparak kullandılar. Proudhon'dan önce, Josiah Warren'de başarısız Owencı deneyimin ardından benzer görüşler öne sürmüştür. 1840 ve 1850'lerde, Charles A. Dana ve William B. Greene, Proudhon'un çalışmalarını ABD’de tanıttı. Greene Proudhon’un mutualizm kavramını ABD koşullarında yeniden değerlendirdi ve Benjamin R. Tucker'a bundan bahsetti. Kollektivist Anarşizm. Kollektivist anarşizm (daha geniş anlamda komünal anarşizmle karıştırılmaması gerekir) özellikle Mikhail Bakunin ve Birinci Enternasyonal’in anti-otoriter kesimi ile ifade edilen anarşist akımdır. Ayrıca Johann Most da bu yaklaşımın üyelerindendir. Mutualistlerden farklı olarak kollektivist anarşistler üretim araçlarının her türlü özel mülkiyetine karşıdırlar ve mülkiyetin kolektifleştirilmesini savunurlar. Fakat kolektifleştirme, gelir paylaşımına kadar genişletilmemelidir, çünkü işçiler anarko-komünizmin "herkesin ihtiyacına göre" anlayışından farklı olarak çalışma zamanına göre ücretlendirileceklerdir. 1880'li yılların ilk bölümünde, Avrupa anarşist hareketinin büyük kısmı temelde ücrete dayalı işçiliğin kaldırılması ve emeğine göre değil, ihtiyaca göre dağıtımı savunan anarko-komünist düşünceye bağlı bulunurken, İspanya'nın erken dönem anarşist hareketi bazı dönemlerde kollektivizmi benimsemiştir. Kollektivist anarşistler çalışma tazminatlarını desteklerler ve ihtiyaca göre komünist paylaşımı devrim sonrası süreçte olanaklı görürler. Kollektivist anarşizm, devletsiz, kollektivist toplum için birlikte mücadele ettiği ve kendisiyle aynı dönemde yükselişe geçen marksizmin işçi diktatörlüğüne mesafeli yaklaşmış onu reddetmiştir. Bireyci Anarşizm. Farklı geleneklerden oluşan bireyci anarşizm bireysel bilincin ve bireysel çıkarın herhangi bir kolektif organ ya da kamu otoritesi tarafından engellenmemesi gerektiğine inanır. Bireyci anarşizm, sosyal, sosyalist, kollektivist, komünalist akımların ortak mülkiyet düşüncesine karşı mülkiyetin bireylerin elinde bulunmasına olumlu yaklaşır. Bazı önemli temsilcileri: Henry David Thoreau, Josiah Warren ve Murray Rothbard’dır. Ayrıca genelde William Godwin de bireyci anarşist olarak değerlendirilir. Godwin, yardımseverlik düşüncesini savunurken bunun yanında her bireyin, kendi emek ve mülkiyeti üzerinde bireysel söz hakkını dile getirmiş ve sonunda ortadan kalkmasıyla sonuçlanacak olan hükûmetin zamanla küçülmesine yol açacak ilerlemeci akılcılığa inanmıştır. Max Stirner ise en tanınmış ayrıca ilk bireyci anarşisttir. Stirner’ın felsefesi bireyci anarşizmin egoist formudur; ona göre tanrı, devlet, ahlak kuralları ve toplumu dikkate almadan istediği gibi eyleyen bireyin, toplum üyelerine karşı hiçbir sorumluluğu yoktur. Stirner’a göre haklar insan aklındaki korkulardır ve toplum denen şey yoktur; “bireyler onun gerçekliğidir” Mülkiyeti haklarla değil, güç ve kudretle sahip olunan varlıklar olarak görür. Stirner merhametsizliğe saygının gösterileceği egoistler birliğini insanları bir araya getirecek örgütlenme modeli olarak görür. Daha az radikal olmak üzere farklı bir bireyci anarşizm türü, Boston Anarşistleri'nce savunuldu. Bunlar, serbest piyasa ve özel mülkiyeti destekliyorlardı. Özgürlüğün ve mülkiyetin korunmasını özel sözleşmelerle sağlama taraftarıydılar. Bunun yanında emeğin, maaş karşılığı takasını öngörüyorlardı, buna rağmen devlet tekelinde kapitalizmin (devlet garantisinde tekel olarak tanımlanır) emeğin karşılığını sağlamayacağı uyarısını da yapıyorlardı. 19. yüzyılda dahi Amerikalı bireyciler arasında çeşitli konularda görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştı ve bu yüzden bireyci anarşizm açısından belirli bir teoriden bahsetmek mümkün görünmemektedir. Örneğin Tucker entelektüel mülkiyet haklarına karşı çıkarken; Spooner desteklemekteydi, Tucker sadece kullanıldığı sürece toprak mülkiyetini savunurken, Byington ve Spooner mülkiyet konusunda bu tür bir kısıtlamadan bahsetmiyordu. Önemli bir ayrışma, 19. yüzyılda Tucker ve bazı başka anarşistler, doğal haklar düşüncesini terkedip, Stirner'in felsefesi ışığında "egoizm"i benimsediklerinde görüldü. Bu yüzyılın ardından “bireyci anarşizmin doruk dönemi kapandı” Fakat, bireyci anarşizm, daha sonra Murray Rothbard ve 20. yüzyılın ortalarında anarko-kapitalistlerce daha geniş bir çerçevede özgürlükçü hareket akımlarından biri olarak çeşitli değişikliklerle benimsendi. Anarko-kapitalizm, kapitalist bir ekonomik sistem üzerine kurulduğundan; piyasaları, mülkiyeti ve hukukun bireyleri korumasını gerektirir ve bunları devletsiz bir düzende sağlamayı amaçlar. Anarko-Komünizm. Anarko komünistler kolektif üretim araçlarına sahip özyönetimli komünlerden oluşan ve siyasal organizasyon biçimi olarak doğrudan demokrasinin işlediği, diğer komünlerle federasyon ilişkisinin geçerli olduğu bir toplumun olabilecek en özgür toplumsal örgütleme biçimi olduğunu savunurlar. Fakat, bazı anarko komünistler, doğrudan demokrasinin çoğulcu yapısına karşı durmuş, bunun bireyesel özgürlüğü engellediğini dile getirmiş ve konsensusa dayanan bir demokrasi anlayışını öne sürmüşlerdir. Joseph Déjacque ilk anarko komünistlerdendir ayrıca Déjacque kendini özgürlükçü olarak ifade eden ilk anarşisttir Diğer anarko komünistler Peter Kropotkin, Emma Goldman, Alexander Berkman ve Errico Maletesta'dır. Anarko komünizm düşüncesinde, "kar"ın paylaşılması veya ücret yoluyla emeklerinin karşılığında işçilerin doğrudan bir tazminat alması öngörülmez, bunun yerine komünün artı değerine ve kaynaklarına özgürce erişim hakkı verilir. Kropotkin ve daha sonra Murray Bookchin'in dile getirdiği düşünceye göre; bu tür bir toplum üyeleri kendiliğinden gerekli bütün görevleri yerine getirecektir çünkü komünal girişimin ve karşılıklı yardımlaşmanın yararlarını, baskı ve sömürünün nedenlerini görecekler ve onun ilgasını talep edeceklerdir. Özel mülkiyeti baskı ve sömürünün kaynağı olarak gösteren Kropotkin buna karşı, “barınaklar, toprak ve fabrikalar artık özel mülkiyet olmayacak, komüne veya ulusa ait olacaklar” sözleriye ortak mülkiyeti savunmuştur. Anarko komünizmin anarşizm ideolojisi içindeki konumu tartışmalıdır, çünkü bireyci ve anarko kapitalist anarşistler onu özgürlük düşüncesi ile uzlaşmaz görürler. Anarko sendikalistler ise anarko komünist toplumu, kendi amaçlarıyla uyumlu bir hedef kabul ederler; örneğin, İspanyol CNT, Isaac Puente'nin 1932 tarihli El Comunismo Libertario adlı eserini devrim sonrası toplum için manifestoları olarak kabul ettiler. Platformizm de, örgüte olan acil ihtiyacı dile getiren Nestor Makhno geleneğinden bir anarşist komünizm eğilimidir. Makhno'ya göre bu örgüt "anarşist hareketin üyelerinin çoğunluğunu kendine katarak, anarşizm için ortak bir taktiksel ve siyasal hat çizecek ve hareketin bütünü için rehber görevi görecektir" Anarko Sendikalizm. 20. yüzyılın başlarında, anarko sendikalizm, anarşizm içinde farklı bir düşünce akımı olarak yükselişe geçmiştir. Önceki anarşizm akımlarından farklı olarak emek hareketine odaklanan anarko sendikalizm, radikal sendikaları devrimci toplumsal değişimi sağlayacak güç olarak görür, kapitalizm ve devleti, işçilerin özyönetimine dayanan yeni bir toplumla alaşağı etmek temel amacıdır. Anarko sendikalistler ücret sistemini ve üretim araçlarının özel mülkiyetini sınıf ayrımını yarattıkları gerekçesiyle reddeder. Sendikalizmin önemli ilkelerinden bazıları; işçi dayanışması, doğrudan eylem (genel grev ve işyeri işgalleri gibi) ve işçilerin özyönetimidir. Rudolf Rocker erken dönem anarko-sendikalist düşünürlerdendir. Rocker bu hareketin kökenine dair düşüncelerini ortaya koyduğu 1938 el yazmaları Anarko-sendikalizm'de hareketin ne istediğini ve emeğin geleceği için neden önemli olduğunu dile getirmiştir. 20. yüzyılın başlarında önemli yer tutan hareket günümüzde özellikle Fransa ve İspanya'da olmak üzere birçok sendikalist örgüt aracılığıyla etkinliğini sürdürmektedir... Yeşil Anarşizm. Hareketin temel sorunu endüstri öncesi toplumu hatta bazen tarım öncesi toplumu yeniden canlandırmaktır. İnsanları doğal yaşamdan yabancılaştıran teknoloji ve ilerleme düşüncesiyle ifade edilen endüstri toplumu, bu ekolün eleştirilerinde önemli yer tutar. Felsefesinde Ludditelerin politik eylemlerinin ve Jean-Jacques Rousseau'nun yazılarının etkileri görülür. Fakat bunlardan daha fazla, primitizm ortaya çıktığında, Frankfurt Okulu'nun Marksistleri Teoder Adorno ve Herbert Marcuse'ün düşünceleri ile Marshall Sahlins, Richard Lee, Lewis Mumford, Jean Baudrillard ve Gary Snyder gibi antropologların düşünceleri bu ekolün şekillenmesinde önemli yer tutmuşlardır. Kendilerini primitivist olarak adlandıran bazı yeşil anarşistler, doğal yaşama tam bir dönüş ve göçebe avcı-toplayıcı hayat tarzını savunurken, birçok yeşil anarşist ise gündemine sadece endüstri toplumunun ortadan kaldırılmasını alır, evcilleştirmeye veya tarım etkinliğine karşı kesin bir karşı duruş sergilemezler. İlk kategoride teorisyenlere, Derrick Jensen, John Zerzan ve Theodore John Kaczynski örnek gösterilebilir. Birçok yeşil anarşist devrim sonrası gelecek ile bağlantılı bu sorunları bir kenara bırakıp, bugünün dünyasının karşı karşıya olduğu sorunlara ve toplumsal devrim konusuna odaklanmıştır. Günümüzde birçok anarşist yeşil anarşizmin en yetkin şekli olarak Murray Bookchin'in toplumsal ekoloji düşüncesini izlemektedir. Bu akım (aydınlatma endüstrisi, tarım ve sürdürülebilir şehircilikle birlikte) gelişmiş ekolojik toplum düşüncesine ve sınıf çatışmasına dayalı anarşizm olarak ifade edilebilir. Anarşizm (Önadsız). Tarihçi George Richard Esenwein'in cümleleriyle anarşizm (önadsız): "anarşizmin sıfatsız formudur, yani komünist, kollektivist, mutualist veya bireyci gibi belirleyici sıfatların olmadığı bir düşünce akımı. Diğerleri için .. [Anarşizm (önadsız)] sadece, farklı anarşist ekollerin bir arada varolmasına tolerans gösteren bir tutumu ifade eder." Bu düşünce farklı anarşist ekoller arasında ortak noktaları vurgular ve bunları anti otoriter inançlar çevresinde birleştirmeyi amaçlar. İfade Küba doğumlu Fernando Tarrido del Mármol tarafından 1889 Kasım ayında, farklı anarşist hareketler arasında şiddetli tartışmaların yaşandığı bir dönemde, uzlaşmaya çağrısı sırasında kullanılmıştır. Voltairine de Cleyre (başlangıçta kendini bireyci anarşist olarak ifade etmiş sonra ise çağdaş herhangi bir ekolle kendini tanımlamamakla birlikte anarşizmin kollektivist eğilimlerine yaklaşmış) anarşizm (önadsız) akımın bir temsilcisidir. Cleyre'e göre "sosyalizm ve komünizm her ikisi de belirli bir düzeyde ortak eylemi ve yönetim organını gerektirir ki bu anarşizm idealiyle tam anamıyla tutarlı olmayan yeni yönetimsel düzenlemeleri doğurur." ayrıca Cleyre "Mülkiyete dayanan bireycilik ve mutualizm benim özgürlük anlayışıma uyuşmayan bir özel polisin gelişimini içerir." sözleriyle diğer akımlarla arasındaki ayrışma noktalarını vurgular, ancak sözlerini bu hareketleri anarşist olmayan hareketler olarak tanımlamaya kadar götürmemiştir. Ekolün diğer bir temsilcisi Errico Maletesta, anarşistlerin hipotezler üzerine çatışmaya girişmek gibi bir lüksünün olmadığını söyleyerek anarşizmi (önadsız) bütünleştirici bir hareket olarak savunmuştur. Ekolün çağdaş temsilcisi olarak Fred Woodworth kabul edilir. Toplumsal hareket. Birinci Enternasyonal. Şiddetli reaksiyoner dönemin takip edeceği 1848 devrimleri sosyalist hareket açısından önemli bir aşamaydı. Devrimci hareketin ikinci en önemli aşaması yaklaşık yirmi yıl sonra 1864'te Uluslararası Emekçiler Birliği'nin kurulması ile başladı. İçinde Fransız Proudhon taraftarları, Blanquistler, İngiliz sendikalistler sosyalist ve sosyal demokratların bulunduğu Uluslararası Emekçiler Birliği -diğer ismiyle Birinci Enternasyonal- farklı devrimci hareketleri ve dünya işçilerini bir araya getirmek üzere sınırları aşan uluslararası sosyalist bir örgüt olarak kuruldu. İşçi hareketi ile olan doğrudan bağı nedeniyle zamanla önemli bir güç hâline geldi. Karl Marx örgütte önde gelen ve Genel Kurul üyelerinden biriydi. Sol siyasetten geniş yelpazede birçok oluşumu içinde barındıran birlik bu özelliğinden dolayı çeşitli görüş ayrılıklarına da sahne olmaktaydı. Proudhon taraftarları, mutualistler, Marx'ın devlet sosyalizmi düşüncesine karşı çıkıyorlar, küçük mülkiyet hakkını savunuyorlardı. Aynı şekilde Enternasyonal'in anti otoriter seksiyonunun yanında 1868 yılında örgüte katılan Bakunin'de, devletin devrimci alaşağı edilmesini ve mülkiyetin kolektifleştirilmesini savunuyordu. Başlangıçta kollektivistler ile marksistler birlikte Enternasyonal'i daha devrimci sosyalist bir eğilime çekmek için çalışmış olsalar da sonraları örgüt, Marx ve Bakunin ile diğer önemli figürler çevresinde kamplara ayrıldı. Bakunin, Marx'ın düşüncelerini otoriter buluyor eğer Marksist bir parti iktidara gelirse, parti liderlerinin, karşısında savaştıkları yönetici sınıfın yerini alacağı öngörüsünü ileri sürüyordu. 1872 yılında bu çatışma iki grup arasında doruk noktasına ulaştı ve Lahey Kongresinde ayrılık kesinleşti. Marx'ın girişimleriyle Bakunin ve James Guillaume, Enternasyonal'den ihraç edildi ve yönetim merkezi New York'a taşındı. Buna karşılık Enternasyonal'in anti-otoriter grubu devrimci anarşist bir program kabul ederek St Imier Kongresi'nde anarşist enternasyonali kurdu. Birinci Enternasyonal'in anti otoriter kesimi “ayrıcalıkları ve devlet otoritesini” özgür emek örgütleri ile alaşağı etmek " isteyen anarko sendikalislerin öncüleri oldular. Anarşizm ve Örgütlü Emek. Amsterdam Uluslararası Anarşist Kongresi 1907 yılında, Amsterdam Uluslararası Anarşist Kongresi 14 ülkeden temsilcilerin katılımıyla gerçekleşti. Hareketin önemli isimleri arasında; Errico Malatesta, Pierre Manatte, Luigi Fabbri, Benoil Broutchoux, Emma Goldman, Rudolf Rocker, Christiaan Cornelissen bulunuyordu. Çeşitli konuların ele alındığı kongre'de özellikle anarşist hareketin örgütlülüğü, kitlelerin eğitimi, genel grev ve anti militarizm konuları üzerinde duruldu. Tartışmanın merkezinde ise anarşizmle sendikalizm arasındaki ilişki bulunuyordu. Maletesta ve Monatte özellikle bu konuda birbirlerine karşı savlar öne sürdü. Monatte sendikalizmin devrimci bir tutum olduğunu ve toplumsal devrimin koşullarını yaratacağını savurken, Malatesta sendikalizmin kendi başına yeterli olmadığını düşünüyordu. Malatesta'ya göre sendikalar reformistti ve hatta bazen muhafazakâr olabiliyorlardı. Örnek olarak ABD sendikalarını gösteren Malatesta, vasıflı işçilerce oluşturulmuş bu sendikaların kimi zaman, vasıfsız işçilere karşı ayrıcalıklarını koruma yönünde eylemlere giriştiğini söylüyordu. Genel İş Konfederasyonu ve CNT Confédération Générale du Travail (Genel İş Konfederasyonu) Fransa'da 1895'te kurulan, ilk büyük anarko sendikalist harekettir, 1881 yılında İspanyol İşçi Federasyonu onu takip etti. Anarşist sendika federasyonları, her zaman İspanya'da özel bir yere sahip olmuştur, bunlardan en önemlisi Ulusal Emek Konfederasyonu(CNT) 1910 yılında kurulmuştu ve 1940'lardan önce İspanyol işçi sınıfı siyasetinde en büyük güçtü ve İspanya İç Savaşında önemli bir role sahipti. Bu örgüt daha sonra, 1922'de kurulan anarko sendikalist federasyon olan Avrupa ve Latin Amerika'dan 2 milyon işçiyi temsil den Uluslararası Emekçiler Birliğine katıldı. Genel Emek Konfederasyonu CGT ve CNT ile günümüzde, örgütlü en büyük anarşist hareket İspanya'da bulunuyor. CGT'nin üye sayısının, 2003 yılı için 100.000 civarında olduğu tahmin ediliyor. Diğer etkin anarko sendikalist hareketler, ABD'de İşçi Dayanışma Birliği ve Birleşik Krallık'ta Dayanışma Federasyonu'dur. Devrimci sanayi sendikası, "Dünya Endüstri İşçileri" 2.000 aktif üyesinin olduğunu açıklamıştır. Ayrıca Birinci Enternasyonal'in varisi anarko sendikalist Uluslararası Emekçiler Birliği hâlen işçi mücadelesi alanındaki etkinliklerine devam etmektedir. Rus Devrimi. Anarşistler Bolşeviklerle aynı saflarda Şubat ve Ekim devrimlerine katıldılar. Başlangıçta anarşistler Bolşevik hareketi destekliyordu. Fakat bir süre sonra Bolşevikler, anarşistleri ve diğer sol muhalifleri karşısına almayı yeğledi, bu karşı karşıya geliş, 1921 Kronstadt ayaklanmasına neden oldu. Bu baskı ortamında Anarşistler, kimi zaman hapsedildiler ya da yeraltına çekildiler bir kısmı ise muzaffer Bolşeviklere katıldı. Ukrayna'da ise anarşistler iç savaşta, önce Beyazlara ve sonra Bolşeviklere karşı, birkaç ay bölgede anarşist toplum kurma girişimlerinde bulunan Nestor Makhno'nun lideri olduğu İsyancı Ukrayna Ordusu'a katılarak savaştılar. Anarşistlere uygulanan baskı karşısında, Emma Goldman ve Alexander Berkman Bolşevik siyasetini, Kronstadt ayaklanmasının bastırılmasını şiddetle eleştirdi, ardından bu eleştiriler nedeniyle Rusya'dan ihraç edildiler. Goldman ve Berkman'a göre Rus devrimi deneyimi, Bakunin'in Marksist stratejinin sonuçları hakkındaki tahminlerini fazlasıyla doğrulamıştır. Bolşeviklerin Ekim zaferi ve sonucunda ortaya çıkan Rusya İç Savaşı, uluslararası alanda anarşist hareketi ciddi şekilde olumsuz etkiledi. Birçok işçi ve aktivist Bolşevik başarıyı örnek olarak gördü; komünist partiler, anarşizm ve diğer sosyalist hareketlerden kopan kitlelerle büyüdü. Fransa ve ABD'de örneğin bir kısım CGT ve IWW sendikalisti örgütlerini bırakarak Komünist Enternasyonal’e katıldı. Bu kriz ortamında Paris'te sürgünde bulunan, aralarında Nestor Makhno’nun da bulunduğu Rusya anarşistleri grubu “Dielo Turda”, Bolşevizme cevap olacak yeni örgütlerin geliştirilmesi gerektiği sonucuna vardı. Bu tespit ile yayınladıkları "Anarşistlerin Genel Birliği'nin Örgütsel Platformu" (taslak) adlı 1926 tarihli manifestoları bazı komünist anarşistler tarafından desteklendi ancak başka birçokları tarafından kabul görmedi. Günümüzde bu mirasa dayanan Platformist gruplar arasında, İrlanda'nın “İşçi Dayanışma” hareketi ve “Kuzey Amerika Anarşist Komünistleri Kuzey Doğu Federasyonu” bulunmaktadır. Faşizmle Mücadele. 1920 ve 1930'lu yıllarda, Avrupa'da faşizmin yükselişi, anarşizmle devlet arasındaki çatışmanın dönüşüme uğramasına neden oldu ve bu sorun anarşistlerin gündeminde öncelik kazandı. İtalya, anarşistler ile faşistler arasındaki ilk çatışmalara tanık oldu. Bu yüzden anarşistlerin ağırlıkta olduğu anti faşist örgüt Arditi del Popolo faşizmle mücadelede önemli rol oynadı. Bu grup, aralarında, Ağustos 1922'de Parma'dan Blackshirt'lerin geri püskürtülmesinin de yer aldığı sayısız başarıya imza attı. Fransa'da 1934 Şubat ayaklanmalarında aşırı sağ lig isyana kalkıştığı sırada anarşistler "Birleşik Cephe" stratejisi yürüttüler. Fransa'daki durumun aksine İspanya'da CNT ve diğer anarşistler, halk cephesine katılmadılar. Bu tavır halk cephesinin seçimleri kaybetmesinde etkili oldu. Fakat 1936'da CNT ve anarşistler, strateji değişikliğine giderek bir sonraki seçimde halk cephesine destek verdiler. Yönetici sınıfın buna cevabı bir darbeyle oldu ve İspanya İç savaşı (1936-1939) patlak verdi. İç savaşta, anarşist gelenekten köylü ve işçilerin desteklediği silahlı milisler, ordunun isyanı ile gelişen süreçte, Barselona ve İspanya'nın bazı bölgelerini denetim altına aldılar. Fakat 1939'daki kesin faşist zaferle anarşist hareket İspanya'da yenilgiye uğradı. Aslında, bundan daha önce anarşistler stalinistlerle giriştikleri şiddetli mücadele nedeniyle zemin kaybetmişlerdi. George Orwell ve yabancı gözlemcilere göre, Stalinist ordular hem kolektifleri ezdiler hem de marksistler ile anarşistleri baskı altında tuttular. Bu sırada CNT liderleri ve anarşistler arasında fikir ayrılıkları oldukça yaygındı ve hatta aralarından bazıları cumhuriyetçi hükûmete katılmıştı.. 1970'lerin sonlarından günümüze, bazı anarşist gruplar yükselen neo-faşizme karşı mücadelenin bir parçası oldular, Almanya ve Birleşik Krallık'ta bazı anarşistler, militan anti-faşist gruplarla ve marksistlerle birlikte savaştılar. Anarşistler, faşizmle mücadelede devletin müdahalesine bel bağlamak yerine doğrudan eyleme ve güce dayalı mücadeleyi savundu. Buna paralel olarak 06.12.2008'de Yunanistan'ın başkenti Atina'da, Aleksis Grigoropoulos'un polis kurşunu ile öldürülmesi sonucunda başlayan anarşist toplumsal eylem ve çatışma süreci 6 gün içerisinde Yunanistan'da Kostas Karamanlis başkanlığındaki Yeni Demokrasi Partisi hükûmetini istifaya davet eden bir genel grev halini almıştır. Anarşizm birçok farklı tutum, eğilim ve düşünce okulunu barındıran bir felsefedir. Değerler, ideoloji ve taktikler, hala üzerinde anlaşma sağlanmamış ortak sorunlardır. Medeniyet, teknoloji ve demokratik süreçler keskin biçimde bazı anarşist eğilimlerce eleştirilirken başka anarşistler tarafından alkışlanabilmektedir. Anarşizmin, kapitalizm, milliyetçilik ve din ile olan ilişkisi yaygın olarak tartışılmaktadır. Marksizm, komünizm, anarko kapitalizm gibi ideolojilerle karmaşık ilişki biçimlerine sahip olan anaşizm; hümanizm, kutsal otorite, bireysel çıkar veya çeşitli alternatif etik doktrinler ışığında şekillenmiştir. Irk cinsiyet ve çevre konusunda ise anarşist tutum 18. yüzyıl felsefesinden bu yana önemli değişiklikler göstermiştir. Eleştiriler. Marksizm. Marksistler ve anarşistler en son ünlü Lahey Kongresi'nde bir araya gelmişler ve o tarihten sonra devamlı mücadele içerisinde olmuşlardır. Bu kongrede Marx ve Bakunin karşılıklı tartışmıştır. Bakunin'in Marx'ın fikirlerini otoriter olarak değerlendirmesiyle başlayan gruplar arasındaki tartışmanın sonunda anarşistler dışlanmış ve kongreden kovulmuşlardır. Bu anarşist ve sosyalist grupların birlikte yer aldığı son kongre olmuştur. Marksist yazarlar genelde anarşist düşüncenin bir küçük burjuva ideolojisi olduğu tezini öne sürmektedirler. Engels, kaleme aldığı ünlü "Otorite Üzerine" adlı makalesinde, her türlü otoriteyi reddeden Bakunincilerin görüşlerini sert bir dille eleştirmiş ve proleter devrimin, devlet karşısındaki tutumuna dair anarşistlerle olan temel ayrılıklarını konu almıştır. Buna göre; devleti yaratmış olan toplumsal ilişkileri kaldırmadan "devleti kaldırmak"tan sözeden anarşist düşünce bilim dışı, karşı devrimci ve hatta ihanet içerisindedir. Engels bu durumu şöyle tarif etmiştir; Marksist düşünür ve aynı zamanda SSCB'nin kurucusu olan Lenin de anarşist tezleri reddederek "Alelade bir burjuva parlamenter devletin değil, ama sürekli ordusu olmayan, halk düşmanı bir polisi bulunmayan halkın üzerinde yer alan bürokrasisi olmayan bir devletin gereğini savunuyorum." demek suretiyle devlet otoritesinin proleter bir devrim için olmazsa olmaz olduğunu belirtmiştir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21889", "len_data": 27032, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.67 }
Rasim Kara (d. 10 Haziran 1950, Eskişehir), Çerkes asıllı Türk eski millî futbolcu ve teknik direktör. Kariyeri. Futbol kariyeri. Türk futbolunun renkli simalarından bir olan Rasim Kara, Beşiktaş'a hem futbolcu hem de teknik adam olarak hizmet veren ender isimlerdendir. Bursaspor. Eskişehir Işıkspor'da futbola kaleci olarak başlayan Kara, Uşakspor'dan Bursaspor'a transfer oldu. Oradan da Türkiye millî futbol takımına kadar yükseldi. 1972-73 sezonunda Osman Uçaner'in yedeği olarak kadroya dahil edilen Kara, 15 Ekim 1972'de Mersin İdman Yurdu ile oynanan lig maçında kaleyi koruyarak ilk lig maçına çıktı ve 0-0 biten maçta kalesini gole kapattı. Bir sonraki sezon Bursaspor, Türkiye Kupası'nın sahibi olurken, Kara takımının ilk iki kademesinde takımın kalesini korudu. 1974-75 sezonu Kara'nın kendisini gösterdiği sezon oldu. Bir kupa maçı dışında bütün maçlarda Bursaspor'un kalesini korudu. UEFA Kupa Galipleri Kupası'nda çeyrek final oynayan takımın 6 maçında da forma giyen Kara, bu maçların yarısında gol yemedi. Sonraki sezonda da birinci kaleciliği devam etti. 2 Kasım 1977'de Eskişehirspor ile oynanan maçta takımının penaltıdan golünü kaydeden Kara, kariyerinin ilk golünü atmış oldu. 1975-1976 sezonunda Beşiktaş'a transfer oldu ve 9 sezon boyunca Beşiktaş'ın kalesini korudu. Beşiktaş. Beşiktaş ile ilk maçı ligin ilk haftasında eski takımı Bursaspor ile oynanan maçtı. Kara, o maçta gol yemeyerek Beşiktaş'a iyi bir başlangıç yaptı. Sezonun ikinci yarısında askere giden Rasim Kara, kaleyi bir süreliğine Mete Bozkurt'a bıraktı. Sezon sonuna doğru takıma geri dönen kaleci Türkiye Kupası finali, Başbakanlık Kupası ve Cumhurbaşkanlığı Kupası maçlarında takımının kalesini korudu. Bu finallerden Başbakanlık Kupası'nı kazandılar. Bu kupa, Kara'nın Beşiktaş ile kazandığı ilk kupa oldu. 1977-78 sezonunun hazırlık kampının başında sakatlanan Rasim Kara, Beşiktaş kalesine ancak Ekim ayında dönebildi. İki sene boyunca Beşiktaş'ın kalesini aralıksız koruyan Kara, Ekim 1979'da performans düşüklüğü nedeniyle Mustafa Özbey'in arkasında ikinci kaleci olsa da Şubat 1980'de yeniden kaleye döndü. Sonraki sezona da Özbey'in yedeği olarak başlayan Rasim Kara, kısa süre sonra birinci kaleciliği kazandı. 9 Mayıs 1981'de Orduspor ile oynanan maçta Rasim Kara, Beşiktaş formasıyla ilk golünü penaltıdan attı. 1981-82 sezonunda Rasim Kara'lı Beşiktaş, lig şampiyonluğunu yakaladı. Kara, şampiyonluk sezonunda Adem İbrahimoğlu'nun yedeği olarak sadece dokuz maçta takımının kalesini koruyabildi. Bir sonraki sezon da genellikle İbrahimoğlu'nun yedeği olan Kara, Aston Villa ile oynanan maçta takımının kalesini koruyarak Şampiyon Kulüpler Kupası'nda boy göstermiş oldu. Aynı sezon ligde penaltıdan iki gol attı. 1983-1984 sezonu, Zafer Öğer'in de forma şansı bulmasıyla, Kara'nın üçüncü kaleciliğe düştüğü sezon oldu. Sadece Orduspor ile oynanan ligin son hafta maçında forma giyen kaleci Rasim, sezon sonunda emekli olmaya karar verdi. 7 Ağustos 1984'te Malatyaspor ile oynanan jübile maçıyla Rasim Kara, 34 yaşında futbola vefa etti. Kara, 0-0 biten jübile maçının 12. dakikasında kalesini İbrahimoğlu'na bıraktı. Millî takım kariyeri. 2 kez U-21 forması giyen Rasim Kara, Euro 1976 elemelerinde 29 Ekim 1975'te Dublin'de oynanan İrlanda maçıyla ilk kez millî formayı giydi. Yasin Özdenak yerine 38. dakikada kaleye geçen Bursasporlu Rasim Kara, maçta farkın artmasını önleyen isim oldu. Buna rağmen Türkiye maçı 4-0 kaybetti. 23 Kasım'da oynanan SSCB maçında ise ilk 11'de sahaya çıktı. Rasim Kara, Bursaspor'da oynarken 4 millî maça çıktı. Beşiktaş'a geçtikten sonra 6 maç daha millî forma giyen Kara, bir 1978 FIFA Dünya Kupası ve bir Balkan Kupası maçında daha forma giydi. Teknik direktörlük kariyeri. İlk yılları. Teknik direktörlüğe 1988-89 sezonunda 2. Lig ekiplerinden Uzunköprüspor'da görev yaparak başladı. Ancak bu ilk denemesinde başarısız oldu ve Uzunköprüspor, 34 maçta 19 puan toplayarak 3. Lig'e düştü. Antalyaspor'da görev yaptıktan sonra, önce Sepp Piontek'in sonra da Fatih Terim'in yardımcılığını üstlendi. Bu dönemde millî takımın yükselişinde rol oynayan teknik adamlardan biri oldu ve Türk Milll Takımı 1996 Avrupa Futbol Şampiyonasına katılma hakkını kazanarak tarihinde ilk kez Avrupa Futbol Şampiyonası finaline katılma hakkını elde etti. 1996-1997 sezonunda Beşiktaş'ın teknik direktörü oldu. Siyah-Beyazlı takım onu çalıştırdığı dönemde şampiyonluğu son haftaya kadar kovalamış, lig tarihinin en yüksek gol sayısına ulaşmış ve Avrupa Kupaları'ndaki en başarılı sezonlarından birini yaşamıştır. "1996-1997 sezonunda Beşiktaş, UEFA Kupası'nda (Şimdiki adı ile UEFA Avrupa Ligi) Kara yönetiminde son 16'ya kalmıştır." Buna rağmen Beşiktaş'tan anlamsız bir şekilde ayrılmak zorunda bırakılmıştır. Daha sonra Bursaspor, Çanakkale Dardanelspor, Çaykur Rizespor, Kocaelispor gibi birçok takımda kısa süreli görevler almıştır. Yurt dışı yılları. Yurt dışında da görev alan Rasim Kara, Kanada'nın Ottawa Wizards takımını çalıştırdı. 2001 yılında Türk iş insanı Ömür Sezerman tarafından kurulan takımın ilk antrenörü olan Kara, takımı normal sezonda birinci yaptı, ancak şampiyonluk play-off'larında başarısız olup ligi dördüncü tamamladılar. Öte yandan Open Canada Cup'ı kazanarak, buk upayı ilk kez müzelerine götürdüler. Sezon sonunda Kara, görevinden ayrıldı. 2004 yılı devre arasında o sezon kurulmuş ve ilk kez profesyonel Azerbaycan liginde oynayan Hazar Lenkeran'ın başına geçti. Burada Oktay Derelioğlu'nun başını çektiği takımı Kanada'da olduğu gibi normal sezon şampiyonu yaptı. Ancak yine Kanada'da olduğu gibi play-off'ta şampiyonluğu kaybettiler. Ancak takım ilk sezonunda Avrupa kupalarına kalmayı başardı. Ancak sonraki sezona kötü başlayan Lankaran, UEFA Kupası'ndan da elenince Kara görevinden istifa etti. 2006-07 sezonunun ikinci yarısında Azerbaycan'ın Karabağ takımını çalıştırmaya başladı. 2007-08 sezonunda da Karabağ'da kalan Kara, ligi beşinci bitirip Avrupa'ya kalamayınca takımdan ayrıldı. 2008-09 sezonu öncesi eski takımı Hazar Lankaran'a geri döndü. Takımın genel menejerliğine eski öğrencisi Oktay Derelioğlu'nu getirdi ve futbolcunun jübilesi için Lankaran ekibini Beşiktaş'la oynamak üzere Türkiye'ye getirdi. Takım sezona mağlubiyetle başlayıp UEFA Kupası'ndan elense de daha sonra yedi maçlık bir galibiyet serisi yakalayarak dikkat çekti. Ancak evinde Inter Baku ve Karabağ'a üst üste iki mağlubiyet alınca Kara görevini bıraktı. Kara son olarak Türkiye Futbol Federasyonu Futbol Gelişim Direktörlüğü Bölgeler Sorumlusu olarak görev yapmaktadır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21890", "len_data": 6509, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.37 }
Faryd Aly Camilo Mondragón (d. 21 Haziran 1971, Cali) kaleci mevkiinde forma giyen Kolombiyalı eski futbolcudur. Kariyeri. Kulüp kariyeri. Mondragón, Deportivo Cali, Independiente Santa Fe (Kolombiya), Cerro Porteño (Paraguay), Argentinos Juniors, Independiente (Arjantin), Real Zaragoza (İspanya), FC Metz (Fransa), Galatasaray takımlarında forma giymiştir. 2001-2007 yılından arasında 6 sezon Galatasaray'ın kalesini korumuştur. 2001-2002 sezonu başında kadrosu tamamen dağılan ve maddi imkânsızlıklar yüzünden transfer yapamayan Galatasaray'a küme düşen Fransız kulübü Metz'den kiralanmıştır. Kulüp ertesi sezon bonservisini alabilmek için Beşiktaş'la yarışa girmiş ve Mondragón'nun bonservisini satın almayı başarmıştır. 6 sezonda takımıyla 2 lig ve 1 Türkiye kupası kazanmıştır.Özellikle birçok Avrupa maçında ön plana çıkmış ve Şampiyonlar Ligi'nde 2 kez haftanın futbolcusu seçilmiştir. Türkiye'ye nişanlısıyla çok çabuk uyum sağlayan "Mondi" sarı kırmızılı taraftarlarla duygusal bir bağ kurmuş ve Ali Sami Yen'de senelerce "I love you Mondi" tezahüratlarıyla çağrılmıştır. Dindar kişiliğiyle de ön plana çıkan kaleci maçlarda sürekli hac çıkararak ve dua ederek kameralara yansımıştır.Ayrıca Florya personeli tarafından da çok sevilen kaleci dini bayramlardan önce personele yaptığı maddi yardımlarla uzun süre gündemde kalmıştır. 2005 yazında Palermo ile her konuda anlaşmış fakat teknik direktör Eric Gerets'in isteğiyle sözleşme yenilenmiştir. 2007-2008 sezonu öncesi kulüp bu talepleri kabul etmemiş ve zaten gençleştirme operasyonu yapılmasından da dolayı sözleşme yenilenmemiştir. Christoph Daum'un isteğiyle Köln'e transfer olmuştur. Ancak Galatasaray kendisine veda yemeği düzenlemiş ve Köln ile oynanan hazırlık maçında plaket vermiştir. Faryd Mondragón Galatasaray'ın kaptanlarından biridir. 30 Ocak 2012'de ilk profesyonel takımı Deportivo Cali ile bir yıllık sözleşme imzalamış ve futbolu burada bırakacağını açıklamıştır. Millî takım kariyeri. 56 kez Kolombiya millî takım formasını giymiştir. Bu maçlarda 567 dakikada gol yememiştir. 21 Haziran 2014'te 43 yaşına giren Mondragon, millî takımının 2014 FIFA Dünya Kupası'nda 23 kişilik kadrosunda yer almayı başarmıştır. 25 Haziran 2014'teki Japonya-Kolombiya maçının 85. dakikasında kaleyi Ospina'dan devralmış ve Dünya Kupası'nda oynayan en yaşlı futbolcu unvanını Roger Milla'nın elinden almıştır. Özel yaşamı. Evli ve 2 tane oğlu vardır. Eşiyle 6 yıl nişanlılığın sonunda evlendiler. Camilo ismi ailelerinde bir gelenek olarak tüm erkek çocuklarda vardır. Aile kökleri, Lübnan Hristiyan Arap tebasına mensuptur. Ailesi Osmanlı'nın son dönemlerinde Lübnan'dan Güney Amerika'ya göç etmiştir. 2001-2007 yılları arasında 6 sezon sarı-kırmızılı formayı giyen Mondragon, Polonya Başbakanı Kaczynski'nin ölümünden sonra takım arkadaşı Lukas Podolski'nin siyah bantla sahaya çıkmasına izin verilmesinden sonra, Alman Futbol Federasyonu'nun kapısını çaldı. Bundesliga'da Köln forması giyen deneyimli kaleci, 2010 yılında ölen 'Babam' dediği Özhan Canaydın'a vefasını göstermek ve onu anmak için maça siyah bant takarak çıkmak istemiştir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21916", "len_data": 3103, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.11 }
Fevzi Elmas (d. 9 Haziran 1983, Çanakkale), Türk eski kaleci. Kariyeri. Kulüp kariyeri. Futbola Çanakkale Dardanelspor altyapısında başladı ve sonra A takımına yükseldi. 6 sezon burada oynadıktan sonra Galatasaray teknik direktörü Gheorghe Hagi (2005-06) tarafından Galatasaray'a transfer edildi. Daha sonra Orkun Uşak alınıp üçüncü kaleciliğe düşünce takımdan ayrılmaya karar verip Antalyaspor'a gitmiştir. İki sezon Antalyaspor'da file bekçiliği yapan Fevzi Elmas 2009-10 sezonunda Orduspor'a transfer olmuştur. Dört sezon Orduspor'da file bekçiliği yaptıktan sonra 2013-2014 sezonunda Şanlıurfaspor'a transfer olmuştur. Şanlıurfaspor'da geçen başarılı iki sezonun ardından 2015-2016 yılında gelen başarısız sonuçlardan sonra devre arasında takımdan gönderilmiştir. Şanlıurfaspor'dan ayrılan tecrübeli file bekçisi Adana Demirspor ile 1,5 yıllık sözleşme imzalamıştır. Giresunspor'a 2017-2018 sezon için anlaştıktan sonra lig maçında forma şansı bulamadı. Türkiye Kupası'nda 4 maçta forma giymiş ve bu takımda futbolu bırakmıştır. Millî takım kariyeri. Türkiye 21 yaş altı millî futbol takımı ve altı bütün kademelerde görev almıştır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21918", "len_data": 1136, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.11 }
Stjepan Tomas (d. 3 Haziran 1976, Bugojno) eski Hırvat millî futbolcu ve teknik direktör. Futbolculuk Kariyeri. Hırvat stoper Stjepan Tomas, 3 Haziran 1976 tarihinde o dönem Yugoslavya sınırları içerisinde yer alan, ancak şu an Bosna Hersek sınırları içerisinde bulunan Bugojno şehrinde dünyaya geldi. NK Istra 1961. Futbola 1994 tarihinde ülkesinin takımlarından Istra'da başlayan Tomas, bu kulüpte toplam 24 maçta forma giymiştir. Dinamo Zagreb. Istra'da gösterdiği olumlu performansla Hırvatistan'ın güçlü takımlarından Dinamo Zagreb'in dikkatini çeken Stjepan Tomas, sezon sonunda bu takıma transfer olmuştur. Dinamo Zagreb formasını altında 92 maçta 2 gol kaydetmiştir. LR Vicenza Virtus. 2000 yılında İtalya Serie A ekiplerinden Vicenza'ya transfer olmuştur. Burada 24 maça forma giydi. Como Calcio (kiralık). 2002-03 sezonunda Serie A takımlardan Como'ya kiralandı. Burada ise 26 maçta forma giymiştir. Fenerbahçe (kiralık). 2003-2004 sezonunun başında kiralık olarak Fenerbahçe'ye transfer olan Tomas, Fábio Luciano ile savunmada uyumlu bir ikili oluşturdu ve sarı-lacivertli takımın sezon sonunda şampiyon olmasında pay sahibi oldu. Buna rağmen, ikinci yarıdaki Adanaspor karşılaşmasında 35. dakikada oyundan alınmasına sinirlenerek formasını yere fırlatması sonucunda, sezon sonuna kadar takımda oynatılmasına rağmen, sözleşmesinin satın alma opsiyonu geçerli hale getirilmedi ve takımdan ayrılmak zorunda kaldı. Tomas, bir sezon sonra yaptığı açıklamada, takımdan gönderiliş sebebinin formasını yere fırlatması değil, teknik direktör Christoph Daum'un kendini kadroda istememesi olduğunu savundu. Galatasaray. 2004-2005 sezonunun başında bedelsiz olarak Galatasaray'a transfer oldu. Galatasaray'da Rigobert Song'la beraber gösterdikleri uyum ve performansla en iyi defans ikilileri listelerinde yer bulmuşlardır. Euro 2004'te Hırvatistan kadrosunda yer almıştır. Galatasaray'da 2005-2006'da şampiyon kadroda yer bulmuştur ve şampiyonluk sonrası statta Hırvat bayrağı ile şampiyonluk turu atmıştır. Rubin Kazan. Galatasaray'dan Hasan Kabze'yi kadrosuna katan Rus ekibi Rubin, Tomas'ı da transfer etmiştir. Rus ekibiyle birlikte bir lig şampiyonluğu kazandı. Gaziantepspor. Stjepan Tomas 2009-2010 devre arası transferinin sonlarına gelirken Gaziantepspor'a transfer olmuştur. Ancak fazla forma şansı bulamadığından ötürü sezon sonunda takımdan ayrılmıştır. Bucaspor. 2010-2011 sezonunda Süper Lig'in yeni takımlarından Bucaspor ile anlaşmıştır. Bucaspor'da az forma şansı bulan Tomas, takımında disiplinsiz hareketleri sonucu kadro dışı kaldıktan sonra 26 Kasım 2010 tarihinde yaptığı açıklama ile profesyonel futbol hayatına nokta koyduğunu açıklamıştır. Millî takım kariyeri. Tomas, 49 kez Hırvatistan millî futbol takımında forma giymiş, bu maçlarda 1 gol atmıştır. Teknik direktörlük kariyeri. Yardımcı antrenörlük dönemi. 2014-15 sezonundan, 2019-20 sezoununa kadar Okan Buruk'un antrenör ekibinde yer almıştır. Sırasıyla Gaziantepspor, Sivasspor, Göztepe, Akhisar Belediyespor, Çaykur Rizespor ve İstanbul Başakşehir'de yardımcı antrenörlük yapmıştır. Antalyaspor. 2019-20 sezonu Kasım ayında Okan Buruk'tan izin alarak İstanbul Başakşehir'deki yardımcı antrenörlük görevinden ayrılan Tomas, Bülent Korkmaz'dan boşalan Antalyaspor teknik direktörlük görevine getirilmiştir. Antalyaspor'un başında Tomas, 6 maçta 3 beraberlik 3 mağlubiyet aldı. 31 Aralık 2019 tarihinde Antalyaspor, teknik direktör Stjepan Tomas ile yolların ayrıldığını açıklamıştır. Çaykur Rizespor. Stjepan Tomas 7 Ağustos 2020 tarihinde, bir dönem yardımcı antrenör olarak görev aldığı Çaykur Rizespor'un teknik direktörlüğüne getirilmiştir. Çaykur Rizespor'da 22 maçta görev alan Tomas, 7 galibiyet 6 beraberlik 8 mağlubiyet almıştır. 17 Ocak 2021 tarihinde deplasmanda Yeni Malatyaspor'a 4-1 mağlup olan Çaykur Rizespor, teknik direktör Stjepan Tomas ile yolların ayrıldığını açıklamıştır. Göztepe. 9 Mart 2022 tarihinde, bir dönem yardımcı antrenör olarak görev aldığı Göztepe'nin teknik direktörlüğüne getirilmiştir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21919", "len_data": 4006, "topic": "SPORTS", "quality_score": 2.63 }
Rigobert Song Bahanag (d. 1 Temmuz 1976, Nkanglikock), Kamerunlu eski millî futbolcu ve teknik direktördür. Kariyeri. Kulüp Kariyeri. Song, Trabzonspor'a gelmeden önce Metz, Salernitana, Liverpool, West Ham United, Köln, Lens ve Galatasaray gibi takımlarda oynadı. Kariyerindeki ilk profesyonel lig maçı, 31 Ağustos 1994'te 1-1 biten Metz - Lille karşılaşmasıdır. 13 Temmuz 2004 tarihinde teknik direktör Gheorghe Hagi yönetimindeki Galatasaray'a transfer oldu. İlk lig maçına 8 Ağustos 2004'te Konyaspor karşısında çıkarken, ilk lig golünü de 4 Şubat 2005'te Gaziantepspor ile oynanan ve 5-1 galip gelinen maçta attı. Galatasaray'daki ilk yıllarında Stjepan Tomas'la savunmada güçlü bir ortaklık oluşturdu. 2007-08 sezonunda Emre Güngör'ün transferiyle sezonun ikinci yarısında yedek kalmaya başladı. Sözleşmesinin bitmesiyle 24 Haziran 2008 tarihinde Trabzonspor'la anlaştı ve yeni takımıyla 2 yıllık sözleşme imzaladı. 2008-09 sezonunda Egemen Korkmaz ve Ibrahim Yattara'nın ardından takımın 3. kaptanlık görevini üstlendi. Trabzonspor'da ilk lig maçına 24 Ağustos 2008 tarihinde Ankaraspor'la oynanan maçta çıktı. 2 Aralık 2009 tarihinde Trabzonspor'da kaptanlığa getirilmiştir. Fakat 2010-2011 sezonu transfer döneminde Trabzonspor tarafından serbest bırakılmıştır. Millî takım kariyeri. millî takımının formasını ilk kez Eylül 1993'te Meksika karşısında giydi. 17 yaşında ülkesinin 1994 FIFA Dünya Kupası kadrosunda yer aldı ve Brezilya ile oynanan maçta kırmızı kart görerek "FIFA Dünya Kupaları" tarihinde en genç kırmızı kart gören ve Zinedine Zidane dışında 2 kez kırmızı kart gören "(1994-1998)" tek futbolcu olarak tarihe geçti. 15 yıl boyunca Kamerun için anahtar bir futbolcu olan Song, millî takımının 1994 ABD, 1998 Fransa, 2002 Güney Kore-Japonya ve 2010 Güney Afrika dünya kupaları kadrolarında yer aldı. 4 Dünya Kupasında oynayan tek Afrikalı olmuştur. 2010 yılında millî takımı bıraktığını açıklamıştır. Kamerun millî takımının teknik direktörü Başkan Paul Biya'nın talimatıyla 28 Şubat 2022'de atandı. Özel hayatı. Song'un babası Paul Song, gençken öldü. Bu nedenle, babasını gerçekten hiç tanımadı ama yine de tüm başarısını ona adadı, çünkü yokluğu onun için güçlü bir motivasyonel güçtü. Esther Song ile evlidir ve dört çocuğu vardır (iki oğlu ve iki kızı): Ronny, Bryan, Yohanna Bernadette ve Hillary Veronique Liliane. Şu anda Liverpool'da yaşıyorlar. Rigobert aynı zamanda Kamerun'un ulusal büyükelçisidir. 21 Ocak 1999'da vatandaşlığa kabul edilerek Fransız vatandaşlığını aldı. Yeğeni Alex Song, Fransa, İngiltere, İspanya ve Rusya'daki liglerde defansif orta saha oyuncusu olarak oynadı. Barcelona'da da forma giymiştir. Rigobert ile olan ilişkisi hakkında konuşan Alex, "Ben her zaman onunla konuşuyorum ve onu daima tavsiye için çağırıyorum. İngiltere'deki deneyimi nedeniyle konuşmak için iyi bir insan ve duruma bağlı olarak ona her şeyi sorabilirim" dedi. Sağlığı. 3 Ekim 2016 tarihinde Afrika basınında yer alan haberlere göre, 40 yaşındaki Song'un evinde beyin kanaması nedeniyle felç geçirdiği belirtildi. Hastaneye kaldırılan Song'un, yoğun bakıma alındığı ve durumunun ciddi olduğu bildirildi. Daha sonraki tedavi için bir Fransız hastanesine nakletmeyi planlayan doktorlarla felç geçirdikten sonra iki gün komada kaldı. Nisan 2017'de Kamerun'a döndü ve o yıl Kamerun A ' takımı ile teknik direktörlük görevine devam etti. Başarıları. Millî takım Kulüp
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21920", "len_data": 3392, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.24 }
Orhan Ak (d. 29 Eylül 1979, Sakarya), Türk eski millî futbolcu ve teknik direktör. Futbolculuk kariyeri. Kulüp takımları kariyeri. Kocaali'nin Koğükpelit mahallesinde doğan Orhan Ak Sakarya'da bir amatör küme takımı olana "Et Balık Spor" altyapısında futbola başladı. Burada oynadığında Türkiye genç millî futbol takımları için kesfedildi ve Türkiye genç millî futbol takımları için ilk karşılaşmasına 22 Şubat 1995 tarihinde Almanya'ya karşı oynanan "U-15 millî" hazırlık karşılaşmasında çıktı. Bu karşılaşma sonrası birçok Süper Lig takımının dikkatini çekti. Gelen birçok transfer teklifleri arasında o zamanın Marmara Bölgesi'nin güçlü temsilcilerinden Kocaelispor'un teklifi kabul ederek 15 yaşında Kocaelispor altyapısına transfer oldu. 1996 yılında profesyonelliğe geçiş sözleşmesi imzalayarak as takımına dahil edildi. Kocaelispor as takımı için ilk resmî karşılaşmasına 8 Şubat 1997 tarihinde Beşiktaş'a karşı oynanan Süper Lig karşılaşmasında çıktı. Bu karşılaşmadan sonra sık sık oynama fırsatı buldu. Aynı sezonun sonunda Kocaelispor'la kulüp tarihinde ilk kez Türkiye Kupası'nı kazanan kadroda yer aldı. Daha önce Kocaelispor takımında oynamıştır. 24 Temmuz 2007 tarihinde Galatasaray'ın eski teknik direktörü Karl-Heinz Feldkamp tarafından kadro dışı bırakılmıştır ve bunun üzerine sezonun kalan kısmı için Ankaraspor'a kiralanmıştır. 2008'de Antalyaspor'a transfer olmuştur. Bir zamanlar Orhan-Ogan-Emre-Kayra'yla zamanın en iyi defans hattını oluşturmuşturlar. 2010 yılının Temmuz ayında Süper Ligin yeni takımlarından Bucaspor'a transfer olmuştur. Sezonun sonu takımdan olaylı bir şekilde ayrılmıştır. 2011-12 sezonunun yaz transfer döneminin son gününde 1. Lig ekiplerinden Boluspor'a transfer oldu. 2012-13 sezonunun başında Süper Lig'in yeni ekiplerinden Elazığspor'a transfer olmuştur. 2013-14 sezonunda ise İstanbul BB'ye transfer olmuştur. 4 Nisan 2023 tarihinde Trabzonspor teknik direktörlük görevinden istifa etmiştir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21922", "len_data": 1944, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.32 }
Yalçın Ayhan (d. 1 Mayıs 1982, İstanbul), Türk eski futbolcudur. Kulüp kariyeri. İlk yıllar. Beşiktaş alt yapısından çıkmıştır. 1998 yılında İstanbulspor'a transfer olmuştur. 2001 yılında ise bu takımda profesyonel olmuştur. 2001-2005 yılları arasında bu takımda oynayan Yalçın, 54 maça çıkıp 5 gol atmıştır. Dardanelspor. Yalçın 2002-2003 ara transfer döneminde ise Çanakkale Dardanel ile kiralık olarak sözleşme imzalamıştır. Burada 16 maça çıkan Yalçın, 4 büyüklerin dikkatini çekmiştir. Galatasaray. Kiralık sözleşmesi sona eren Yalçın, 500.000 Euro bedel ile 3 yıllığına Galatasaray'a transfer olmuştur. "6" numaralı formasıyla ilk maçına ise 3 Aralık günü Ankaraspor maçında Ümit Karan'ın yerine girerek çıkmıştır. Yalçın Galatasaray ile 5 maça çıkmıştır bundan sonra ise takımda Rigobert Song ve Stjepan Tomas gibi isimlerin olması nedeniyle forma şansı bulamamıştır. Sezon sonunda ise takımıyla Süper Lig şampiyonluğu yaşamıştır. Kayseri Erciyesspor. 2006-07 sezonunda ise Kayseri Erciyesspor'a transfer olmuş ve bu takımla ise 7 lig ve 2 kupa maçına çıkmıştır. Devre arasında Sakaryaspor'a transfer olsa da sakatlığı nedeniyle bu takımda forma giyememiştir. Manisaspor. 2007-08 sezonunda ise Manisaspor'a transfer olmuş ancak "24" numaralı formasıyla Giray Bulak yönetiminde sadece Çaykur Rizespor maçıyla 1 maça çıkabilmiştir. İstanbulspor. 2007-08 devre arasında ise 1. Lig ekibi İstanbulspor takımına transfer olmuş bu takımla ise sadece 4 maça çıkabilmiştir. Antalyaspor. 2008-09 sezonunda ise Süper Lig ekibi Antalyaspor'a transfer olmuştur. Mehmet Özdilek'in takımında "2" numaralı formasıyla ligde 28 maça çıkmıştır. Türkiye Kupası'nda ise 7 maça çıkabilmiştir. 2009-10 sezonunda da savunmanın Orhan Ak ve Musa Nizam gibi isimlerle göbeğinde oynayan Ayhan, Süper Lig'de 29 maça çıkmıştır ve 21 Kasım 2009 tarihinde bu takımın formasıyla ilk golünü Lig'de Denizlispor'a atmıştır. O sezon kupa'da Fenerbahçe'ye ve Lig'de İstanbul BB'ye de birer gol atan Yalçın, 8 Mayıs 2010 tarihinde Antalyaspor'un deplasmanda eski takımı Galatasaray ile 2-1 kazandığı maçta Galatasaray adına kendi kalesine gol atmıştır. Sezon boyunca ligde 29 maç 2 gol Kupa'da ise 7 maç 1 gol performansıyla oynamıştır. Gaziantepspor. Antalya'da başarılı iki sezon geçirdikten sonra 300.000 TL bedel ile 2010-2011 sezonu için Gaziantepspor ile 2 yıllığına anlaşmıştır. 2010-11 sezonunda ligde27 maça çıkan oyuncu ilk ve tek golünü de 19 Şubat 2011 günü Bursaspor ağlarına yollamıştır. Kupa'da ise 7 maça çıkan Ayhan, Türk Telekom ağlarına da 1 gol atmıştır. Orduspor. 2010-11sezonu sonunda sözleşmesi feshedilmiştir. 2011-2012 sezonundan itibaren ise Orduspor'la 2 yıllık sözleşme imzalamıştır. Orduspor'da 32 maçta oynayan ve 3 gol kaydeden Yalçın, takımın küme düşmesiyle 2012-13 sezonun başında Kasımpaşa'ya transfer olmuştur. Kasımpaşa. Kasımpaşa ile ilk maçına Galatasaray karşısında çıkan Yalçın, ilk golünü ise 8 Aralık 2012'de Gençlerbirliği maçında attı. Sezon boyunca Süper Ligde 31 maça çıkan Yalçın 1 gol ve 1 asist yaptı, savunmada partneri İlhan Eker ile görev yaptı.Türkiye Kupası'nda ise 2 maçta görev yaptı. Toplamda ise 33 maçta forma giydi bu maçlarda 1 gol ve 1 asist yaptı. Yalçın 2. sezonunda da istikrarlı bir grafik çizdi ve 33 Süper Lig maçına çıktı ve 1 gol attı. Türkiye Kupası'da da 1 maçta forma giyen Yalçın, Sezon boyunca Kasımpaşa fotması ile toplam 34 maçta görev yaptı ve 1 de gol attı. 13 Temmuz 2014 tarihinde, Yalçın Ayhan ile Beşiktaş 2 yıllık sözleşme sağlandı ve Beşiktaş tarafından 2014-2015 sezon öncesi İngiltere kampına katıldı. 1 gün sonra Beşiktaş, anlaşmaya vardığı ve İngiltere kampına götürdüğü savunma oyuncusu Yalçın Ayhan'ın transferinden vazgeçti ve Yalçın, Türkiye'ye döndü. İstanbul Başakşehir FK ile iki yılık sözleşme imzaladı. Millî takım kariyeri. Bir kez Millî olan Yalçın, Galatasaray da forma giyerken Türkiye A2 millî takım kadrosuna davet edildi ve 6 Eylül 2005 tarihinde Almanya A2 ile oynanan ve 1-1 berabere biten 2005 Future Cup grup elemesi maçında 4 numaralı forma ile ilk 11 de maça başladı ve 90 dakika görev yaptı. 2016'da A millî takıma çağrıldı ancak forma giymedi.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21923", "len_data": 4127, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3 }
Uğur Uçar (d. 5 Nisan 1987, İstanbul), Türk eski futbolcu ve teknik direktördür. Futbolculuk kariyeri. Kulüp takımları kariyeri. Galatasaray altyapısında yetişip 2004 yılından itibaren A takımda forma şansı bulan isimlerden biri olan Uğur Uçar, savunmanın sağında görev yapmaktadır ve 2006-07 sezonunda, Eric Gerets döneminde, Kayserispor'a kiralanmıştır. Karl-Heinz Feldkamp ile beraber tekrar Galatasaray'a dönen Uğur, 2007-08 sezonunda defansın vazgeçilmezi oldu. Üç yıldır ümit millî takımda da forma giyen Uğur, karlı zemin nedeniyle ertelenmesi istenen Konyaspor maçında Batista ile çarpışarak diz kapağını kırdı. Yaklaşık 1 yıl süre sakatlık geçiren Uğur Uçar, 5 Şubat 2009 tarihli antrenmana fizyoterapistler eşliğine katılmıştır. 21 Şubat 2009'da takımla birlikte çalışmalara başlamıştır. Uğur Uçar'ın sahalara dönüşü, 2008-09 sezonunun son maçı olan Sivasspor karşılaşmasında olmuştur. 23 Haziran 2010 tarihinde 1,3 milyon TL bedelle Galatasaray'dan, Ankaragücü 'ne transfer edildiği açıklanmıştır. 2011-12 sezonu öncesinde şike soruşturması kapsamında ifadesine başvurulmak üzere İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne çağrıldı. Soruşturma sonrası medyaya kendisine şike teklif edildiği fakat kabul etmediğini açıkladı. Ankaragücünde 2011-12 sezonunda yaşanan ekonomik sorunlar yüzünden alacaklarını tahsil edemediği için takım arkadaşı Özgür Çek'le beraber noter aracılığıyla sözleşmelerini feshettirdi. 2011-12 sezonunun ara transfer döneminde eski takımı Galatasaray'la anlaşıldığı duyuruldu. Bu transferin daha sonra gerçekleri yansıtmadığını ve medya'nın çıkardığı haber olduğu açıklandı. Daha sonra aynı transfer döneminde Galatasaray'dan eski teknik direktörü olan Bülent Korkmaz'ın çalıştırdığı Kardemir Karabükspor'a transfer oldu. Kardemir Karabükspor da 2,5 sezonda 39 lig maçında oynamıştır.2014-2015 sezonunun başında eski takım arkadaşı Ferhat Öztorun ile İstanbul Başakşehir FK'ya transfer olmuştur. 2012 yılında İşler Güçler dizisinin bir bölümüne konuk oyuncu olmuştur. Millî takım kariyeri. 88 kez millî takımlara çağrılan Uğur Uçar, 9 kez Türkiye U-16, 35 kez Türkiye U-17, 9 kez Türkiye U-18, 1 kez Türkiye U-19, 7 kez Türkiye U-20, 18 kez Türkiye U-21 ve 2 kez de Türkiye A2 forması olmak üzere toplam 81 kez millî formayı giymiştir ve bu müsabakalarda 1 gol kaydetmiştir. 8 ve 9 Şubat 2011 tarihlerinde Belarus ile Antalya'da oynanan özel karşılaşmalarda ilk kez Türkiye A2 millî takımı aday kadrosuna davet edilmiştir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21924", "len_data": 2443, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.25 }
Suat Usta (d. 3 Ağustos 1981, Maastricht), Türk eski defans futbolcusudur. Futbolculuk kariyeri. Kulüp takımları kariyeri. Kardeşi Fuat Usta gibi geleceğin yıldızlarından biri olarak görülüp Galatasaray'a PSV'den transfer olmuştur ancak kardeşi Fuat'ın Beşiktaş'ta yaşattığı hayal kırıklığına benzer bir şekilde Fatih Terim döneminde takımdan ayrılmıştır. 2006 sezonunda Sakaryaspor'a transfer olmuştur. 2007 yılında Çaykur Rizespor' transfer oldu. 2008-09 sezounda Azerbaycan'ın Neftçi kulübüne transfer oldu. Burada iki sezon oynadıktan sonra 1. Lig ekiplerinden Diyarbakırspor transfer olmuştur. Millî takım kariyeri. 50 kez millî takımlara çağrılan Suat Usta, 11 kez Türkiye U-17, 8 kez Türkiye U-18, 2 kez Türkiye U-19, 25 kez de Türkiye U-21 forması olmak üzere toplam 46 kez millî formayı giymiştir. Suat Usta A millî seviyede herhangi bir resmî karşılaşmaya çıkmamıştır. Buna karşın 2004 yılında dönemin A millî takım hocası Ersun Yanal yönetimindeki Türkiye karması ile Galatasaray'a karşı oynanan özel maçta oynama şansı bulmuştur. Bu maçta Türkiye karması adına oynayan oyuncular arasında Ümit Aydın ile beraber hiç A millî takım forması giymemiş iki isimden biridir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21925", "len_data": 1178, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.3 }
Cihan Can (d. 1 Ağustos 1986, Bakırköy, İstanbul, Türkiye), Türk, futbol savunma oyuncusudur. Futbolculuk kariyeri. Kulüp takımları kariyeri. 2001 yılında Altınovaspor'dan Galatasaray altyapısına ve burada yetişti. Galatasaray'da UEFA Kupası olmak üzere birçok lig maçında da kadroda yer aldı fakat hiçbir resmî müsabakada oynama fırsatı bulamadı. Kiralık olarak Sakaryaspor, Mersin İdman Yurdu, Gaziantep Büyükşehir Belediyespor ve Orduspor'da oynadı. Özellikle Galatasaray altyapısından eski antrenörü Suat Kaya'nın çalıştırdığı Gaziantep BB ve Orduspor'da kiralık olarak görev aldı. 2010 yılında Galatasaray ile anlaşması sona eren Cihan Can, |Galatasaray ile anlaşma sağlayamamış. Bunun üzerine son oynadığı takım olan Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'la 2.5 yıllığına sözleşme imzalamıştır. Millî takım kariyeri. 27 kez millî takımlara çağrılan Cihan Can, 19 kez Türkiye U-18, 3 kez Türkiye U-19, 4 kez de Türkiye U-20 forması olmak üzere toplam 26 kez millî formayı giymiştir ve bu müsabakalarda 1 gol kaydetmiştir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21926", "len_data": 1022, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.26 }
Alioum Saidou (d. 19 Şubat 1978, Maroua) Kamerunlu eski millî futbolcudur. Futbol kariyeri. Kulüp takımları kariyeri. Alioum Saidou, ön libero olarak görev yapmaktadır. Süper Lig'de 1999-2004 yılları arasında İstanbulspor forması giymiştir. İstanbulspor forması ile 146 maçta görev almıştır. 2004 yılında Galatasaray'a transfer olmuştur. 2005 yılında ise kiralık olarak Malatyaspor forması giymiştir. 2006 yılında Galatasaray'a tekrar gelmiş ve Süper Lig Şampiyonluğu yaşamıştır. 2006-2007 sezonunda Fransa Lig 1 takımlarından FC Nantes'e transfer olmuştur. Sezon sonunda ise Kayserispor'a transfer olmuştur. Kayserispor ile Türkiye Kupası Şampiyonluğu yaşamış ve UEFA Kupası'nda mücadele etmiştir. Kayserispor ile sözleşmesi 31 Haziran 2009 tarihinde son ermiş, sözleşme yenilememiştir. 2010-2011 transfer sezonunun son günü olan 1 Eylül 2010 tarihinde Sivasspor'la sözleşme imzalamış ve devre arasında sözleşmesini fesh ederek aktif futbol yaşantısını sonlandırmıştır. Millî takım kariyeri. 1997 yılında Kamerun 21 yaş altı millî futbol takımına seçilen Saidou, 2000 yılına kadar da takımın kaptanlığını yaptı. 2003-2008 yılları arasında Kamerun millî futbol takımı forması giyen Saidou, 15 kez millî oldu. Teknik direktörlük kariyeri. 17-28 Kasım 2014 tarihinde Hasan Doğan Millî Takımlar Kamp ve Eğitim Tesisleri'nde düzenlenen UEFA B Lisans 1. aşama kursuna katılmıştır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21928", "len_data": 1375, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.16 }
Hasan Gökhan Şaş (d. 1 Ağustos 1976, Adana), orta saha mevkiinde oynamış Türk eski millî futbolcu, futbol antrenörü ve yorumcusu. Hayatı. 1 Ağustos 1976'da Adana'nın Karataş ilçesinde doğdu. 1996 yılında Ankara 50. Yıl Lisesinden mezun oldu. Küçük yaşta futbola olan ilgisi ve sürekli okuldan kaçarak futbol oynaması üzerine, futbola amatör olarak Akdeniz Karataşspor'da başladı. Kısa sürede gösterdiği başarılı performans ile sırasıyla Adana Demirspor, Ankaragücü, Galatasaray ve Türk millî takımında görev aldı. Efsanevi Galatasaray kadrosu ve dünya üçüncüsü olan millî takım kadrosunda yer alan oyuncular arasındaydı. Futbol hayatı. Akdeniz Karataşspor'da kısa sürede dikkat çekerek Adana Demirspor'a geçti ve ilk profesyonel sözleşmesini imzaladı. Burada çıkardığı başarılı maçlar ile Süper Lig (o dönemki ismiyle 1. Lig) kulüplerinin dikkatini çekti ve MKE Ankaragücü'ne transfer oldu. Ankaragücü'ne geldiğinde henüz 17 yaşında iken gösterdiği performans ile üç büyük kulübün listesine girmeyi başardı. 1998 yılında Fenerbahçe'nin verdiği yüksek ücrete rağmen kendi tabiri ile "Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum takım" dediği Galatasaray'a transfer oldu. Fatih Terim yönetimindeki ve gerek Avrupa'da, gerekse Türkiye'de büyük mücadele gösteren Galatasaray'da kısa sürede yıldızı parlayarak hem kulübünün hem de millî takımın değişilmez isimleri arasına girdi. Efsanevi Galatasaray kadrosunda yer alarak 2000 yılında UEFA Kupası şampiyonluğu ile 2000 yılı UEFA Süper Kupası şampiyonlukları yaşadı. Aynı yıl Galatasaray formasıyla UEFA Şampiyonlar Ligi'nde, o dönem uygulanan ve çok zorlu olan çift gruplu sistemde grup birinciliği alarak, Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde oynayan ilk Türk takımı unvanını kazanan futbolcular arasındaydı. Burada gösterdiği üstün performans ile Liverpool ve Monaco gibi dünya devlerinin transfer listesine girdi. Kendisine gelen teklifleri reddederek Galatasaray'da kalmaya karar verdi. Türkiye millî futbol takımı forması ile Japonya ve Güney Kore'de düzenlenen 2002 FIFA Dünya Kupası'na katıldı. Bu turnuvada dünya üçüncüsü olan Türk millî takımının kadrosunda yer aldı. Brezilya maçında attığı gol ile 2002 FIFA Dünya Kupası'nın jeneriklerinde yer almasının yanı sıra, turnuvanın en iyi 6. oyuncusu seçildi ve bu listeye giren ilk Türk futbolcu oldu. France Football tarafından da Avrupa'nın en iyi 11. futbolcusu seçildi. 2003 yılında düzenlenen FIFA Konfederasyonlar Kupası'nda dünya üçüncülüğü elde eden takımın arasındaydı. Aynı yıl Galatasaray ile sözleşmesi sona ermek üzere olan Hasan Şaş bir süre Avrupa'da bazı kulüplerle görüşmelerde bulundu. Fenerbahçe'nin kendisine yapmış olduğu teklifi reddederek, Galatasaray'da kalmaya karar verdi ve sözleşmesini süresiz olarak uzattı. Usta çalımları, futbol zekâsı ve sahadaki hırsı ile her zaman gündemde olan bir futbolcu olan Hasan Şaş, 2009 yılında Galatasaray ile maçtayken ıslıklanması üzerine sözleşmesi yenilenmeyip aktif futbol kariyerine son vermiş oldu. Popülarite. Galatasaray takımının sembol isimleri arasında yerini alan Hasan Şaş aynı zamanda başta Mısır olmak üzere birçok Arap ülkesinde idol olarak görülmekte ve en çok bilinen futbolcular arasında yer almaktadır. Mısır'da ismi birçok dükkâna verilmiş ve en çok forması talep edilen futbolcular arasında yer almıştır. Özel hayatı. 2003 yılında evlenip 2014'te boşandığı bale eğitmeni Sibel Yalçın ile evliliğinden iki çocuk babasıdır. Futbol sonrası. Hasan Şaş 2014'te NTV Spor'da yorumcu olarak görev aldı. 2011-2013 ve 2018-2020 tarihleri arası Galatasaray'da Fatih Terim'in altında yardımcı antrenörlük yapıp görevinden istifa eden Hasan Şaş, Eylül 2022'de verdiği kısa bir demeçte artık futbolla ilgilenmediğini ve futbolla ilgili de bir kariyer planlamadığını belirtmiştir. Dış bağlantılar.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21929", "len_data": 3760, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.31 }
Altan Aksoy (d. 5 Şubat 1976, Rize), Türk eski millî futbolcudur. Son olarak 2010-11 sezonunda 1. Lig ekiplerinden Giresunspor'da oynadı. Futbolculuk kariyeri. İlk yılları. Futbola Göztepe altyapısında başlayan Altan, etkili oyunuyla 92-93 sezonunun ikinci yarısında daha 17 yaşında A takımda yer almıştır. Göztepe için ilk resmî karşılaşmasına 2 Mayıs 1993 tarihinde Sakaryaspor'a karşı oynanan 1. Lig karşılaşmasında çıktı. 1.5 sezon daha Göztepe'de forma giyen Altan diğer kulüplerinde dikkatini çeker ve 94-95 sezonunun ikinci yarısında İstanbulspor'a transfer olur. 1.5 sezonda İstanbulspor forması giyen Altan 96-97 sezonu başında Türk futbolseverlerin kendisini tanıyacağı Adanaspor'a transfer olur. Adanaspor yılları. Adanaspor'da tam 6 sezonda, 183 lig, 10 Türkiye Kupası mücadelesinde forma giydi. Bu karşılaşmalarda toplam 82 gole imza attı. Adanaspor'un bugün bile hatırlanan, Cenk İşler, Ali Asım Balkaya gibi futbolcuların bulunduğu takımdaki en önemli isimlerinden biriydi. Altan, takıma katıldığı 96-97 sezonunda Adanaspor 1. Ligdeydi. Altan 35 maç ve 15 gol ile yüksek bir performans göstermişti. O sezon ligi orta sıralarda bitiren Adanaspor, 97-98 sezonuna şampiyonluk parolasıyla giriyordu. Nitekim Altan oynadığı 33 maç ve attığı 22 gol ile sezon sonunda gelen şampiyonluk da en büyük pay sahiplerinden biriydi. Adanaspor SüperLig'e çıkmıştı. İlerleyen sezonlarda oynadığı mevki orta sahanın ortası olmuş ve Altan takımda oyun kurucu görevini üstlenmişti. Artık gol atmaktan çok gol attırmaktı işi. Bu görevide çok iyi başarıyordu. Ayrıca attığı usta işi serbest vuruş golleride futboluna ayrı bir renk katıyordu. 2000-2001 sezonunda takımdaki aksilikler, şanssızlıklar sonucu tekrar 1. Lige düşülmüştü. Fakat Altan takımdan ayrılmamıştı. 2001-2002 sezonunda Altan yine yüksek bir performansla, 30 maç, 19 gol istatistiğiyle Adanaspor'un, 1 sezon aradan sonra tekrar SüperLig'e çıkmasında büyük emek sahibi olmuş ve takımdan ayrılmıştı. Kariyeri. 2002-2003 sezonunda Kocaelispor'da birtakım aksilikler nedeniyle sadece 6 maç forma giymiş ve 1 gol atmıştı. 2003 yılının başında tekrar büyük işler yapacağı Konyaspor'a transfer olmuştu. Burada 2 sezon boyunca takımın beyni olması, oyun kurması, attığı frikik golleri, attırdığı goller ile Konyaspor'un SüperLig'de konuşulan bir takım olmasını ve ligi hep iyi yerlerde bitirmesini sağladı. Bu başarılarından dolayı 2005-2006 sezonu başında Galatasaray'a transfer oldu. Galatasaray'da 9 lig ve 2 Türkiye kupası mücadelesinde forma giydi. Bu forma altında 1 gole imza attı. İlerleyen maçlarda yedek kalması nedeniyle, takımdan kendi isteği ile ayrıldı ve Çaykur Çaykur Rizespor'a kiralık olarak gitti. Bu konuyla ilgili olarak "Ben Galatasaray'da kalsaydım ilk 11'de oynardım. Daha genç yaşta Galatasaray'a gelseydim sabrederdim ancak benim sabredecek bir konumum yoktu. Artık futbolu nerede oynadığım değil, ne kadar oynadığım, iyi oynadığım önemli benim için. Bunları düşünerek zaman kaybetmeden ayrılma kararını verdim, kararımdan da mutluyum." demiştir. Çaykur Rizespor'da oynadığı 2.5 sezonda yine takımın en önemli ismi olmayı başardı. 59 maçta 12 gol atarken çok daha fazlasını da attırdı. 2007-2008 sezonu sonunda kulüpten ayrıldı. 2008-2009 sezonunda 2. Lig takımlarından, Mersin İdman Yurdu ile anlaşan Altan, sezon sonunda takımının ligi 2. sırada bitirerek 1. Lige çıkmasında büyük pay sahibi olmuştu. 2009-2010 sezonunun ilk yarısını futbol oynamadan geçiren Altan, bir tv programı olan, Acun Ilıcalı'nın organize ettiği Devler Ligi müsabakalarında forma giydi. 2010 yılı Ocak ayında 2. Lig takımlarından Eyüpspor ile anlaşmıştır ve bu kulüple sözleşmesi 2010-2011 sezonu sonunda bitecektir. 2010-11 sezonun başında 1. Lig ekiplerinden Giresunspor'a transfer oldu. Bir sezon ardından sözleşmesi uzatılmadığı için 2011-12 sezonunda kulüpsüz kaldı. Millî takım kariyeri. 27 kez millî takımlara çağrılan Altan Aksoy, 5 kez Türkiye U-18, 14 kez Türkiye U-21, 5 kez Türkiye Olimpik ve 1 kez de Türkiye forması olmak üzere toplam 25 kez millî formayı giymiştir ve müsabakalarda 2 gol kaydetmiştir. Türkiye 21 yaş altı millî futbol takımı ile 1997 yılında oynanan Akdeniz Oyunları katıldı ve final müsabakasında İtalya Olimpik millî futbol takımına yenilerek ikincilik kazanan kadroda bulundu.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21930", "len_data": 4266, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.35 }
Ayhan Akman (d. 23 Şubat 1977, Bursa), Türk teknik direktör ve eski millî futbolcudur. Galatasaray takımında futbol direktörüdür ve aynı zamanda TRT Spor kanalında yorumculuk yapmaktadır. Kulüp kariyeri. 1998-99 sezonunda John Toshack'ın isteğiyle 8.750.000 $ ücretle, Beşiktaş'a imza attı. Siyah beyazlı kulüpte üç yıl top koşturan Ayhan Akman, 81 maçta 19 golle oynamasına karşın geçirdiği sakatlıklar nedeniyle giderek takımdan uzaklaştı. 2000-01 sezonunun sonlarında yaşadığı sakatlıklar nedeniyle, üç ay gibi büyük bir dönemi kadroya giremedi. Sakatlık yaşadığı ve bir türlü sahalara dönemediği dönemde, takımın başında olan Alman çalıştırıcı Christoph Daum'un, Akman'ın gereksiz olduğunu söyledi. Beşiktaş'ın Gaziantepspor'a 3-1 yenildiği maçta, Ayhan Akman'ın kulübede gülmesine kızan taraftarlar havaalanında Ayhan'ı tartaklıyor, güvenliğin araya girmesiyle olaylar daha da ciddileşmeden önleniyordu. Yaşananların ardından, Ayhan'ın ağzından şu ifadeler dökülüyordu: Aynı dönemde, Mircea Lucescu ile yeni bir yapılanma içinde olan Galatasaray kulübü, Gheorghe Hagi'nin futbolu bırakması, Okan Buruk ve Emre Belözoğlu'nun İtalya'nın dünyaca ünlü kulübü İnter'e transferinin ardından orta saha arayışı içerisinde Ayhan'la ilgilenmeye başladı. Yaşananların ardından Beşiktaş kulübü, Ahmet Yıldırım ve Mehmet Aksu'nun yanı sıra, 500 bin dolar karşılığında Ayhan'i Galatasaray kulübüne verdi. Mircea Lucescu'nun sisteminde orta sahada defansif görevler de almaya başlayan ve yine bu dönemde sıkça sol kanatta da başarıyla görev yapan Ayhan Akman, Fatih Terim ve Gheorghe Hagi dönemlerinde ön libero, Eric Gerets ile beraber sol açık olarak oynadı. Karl-Heinz Feldkamp ile tekrar ön liberoda görevi yapmaya başlayan Ayhan Akman, teknik direktör Michael Skibbe ile Lincoln'un olmadığı maçlarda oyun kurucu olarak da görev almaya başladı. 2008-09 sezonunda Hasan Şaş ve Ümit Karan'ın ardından Galatasaray'ın 3. kaptanı oldu. Bu sezonda gösterdiği performansla seyircilerin gözüne girmiştir. 2009-10 sezonunda Arda Turan'dan sonra 2. kaptan olmuştur. 2011-12 sezonunda Fatih Terim yaptığı açıklamada Arda Turan'ın Galatasaray'dan gitmesinin ardından kaptanlığın Ayhan Akman'a verildiğini açıklamıştır. Ayhan 2011-2012 sezonunda Kayserispor ve Adana Demirspor maçında forma giymiştir ve Adana Demirspor maçında kariyerinin son golünü atmıştır. 12 Mayıs 2012 tarihinde Fenerbahçe maçı sonrası yaptığı açıklamada futbolu bıraktığını söyledi. Ayhan Akman 1994 yılından 2012 yılına kadar aralıksız forma giyerek Süper Lig'de üst üste en uzun süre (18 sezon) oynayan futbolcu olmuştur. Ayrıca toplamda en fazla sezon oynayan futbolcu rekorunu da paylaşmaktadır. Akman, 13 Mayıs 2012 tarihi itibarıyla profesyonel futbol kariyerinden emekli oldu. Özel hayatı. Ayhan Akman, profesyonel futbolcu Ali Akman'ın amcasıdır. Galatasaray altyapısından yetişen Hamza Akman ve Efe Akman'ın ise babasıdır. Teknik direktörlük kariyeri. Futbolu bıraktıktan sonra Galatasaray'da görev yapmak isteyen Ayhan, Galatasaray A2 takımı yardımcı antrenörlüğüne getirilmiştir. Kayseri Erciyesspor takımında Bülent Korkmaz'ın yardımcılığını yaptı. Karşıyaka. Şubat 2015'te, Karşıyaka ile, teknik direktörlük yapması için gerekli belgelere sahip olmadığından antrenör olarak 1,5 yıllık sözleşme imzalasa da fiili olarak takımın teknik direktörü pozisyonundaydı. Ancak bir İzmir derbisinde Altınordu'ya karşı aldığı 5-0'lık sonuç nedeniyle görevinde istifa etti. Sarıyer. 2015-16 sezonu için Sarıyer ile 1 yıllık sözleşme imzalamıştır. 2. Lig'de mücadele eden takımın başında 5 maçta 4 galibiyet 1 mağlubiyet alarak başarılı bir başlangıç yapmıştır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21932", "len_data": 3615, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.38 }
Cihan Haspolatlı (d. 4 Ocak 1980, Diyarbakır), eski millî futbolcudur. Kulüp kariyeri. Profesyonel futbol hayatına Kocaelispor'da başlamıştır. Burada ve genç millî takimlardaki performansından dolayı 2002-2003 sezonunda Galatasaray'a transfer olmuştur. Fatih Terim'in ikinci kez Galatasaray'ın başına geçtiği bu dönemde takımın orta sahada değişmez oyuncularından biri olmuş attığı ve attırdığı goller ile yüksek performans göstermiştir. 2002-03 UEFA Şampiyonlar Ligi sezonu grup maçında Olimpiyat Stadındaki Galatasaray-Olympiakos karşılaşmasında takımının tek golünü atarak 3 puan kazandırmıştır. 5 sezon Galatasaray forması giyen Cihan, teknik direktör Eric Gerets döneminde sağ bek mevkiinde forma giymiş, kendi mevkisi olmamasına rağmen başarılı bir performans göstererek kulübün 2005-2006 sezonundaki efsanevi şampiyonluğunda pay sahibi olmuştur. Galatasaray'dan sonra 2007-2008 sezonunda Bursaspor'a transfer olmuştur. Ardından birer sene arayla Konyaspor ve MKE Ankaragücü'nde oynamıştır. 2010-2011 sezonunda İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile anlaşmıştır. Belediye ile 2010-11 sezonunda Türkiye Kupası finaline kadar çıkmış ancak finalde takım ile Beşiktaş'a elenmiştir. 2013-14 sezonu öncesine kadar bu takımda oynayan Cihan, 70 lig maçına çıkıp 3 gol atmıştır. 2013-14 sezonu öncesinde ise sözleşmesi bitmiş ve başta Boluspor olmak üzere birçok takıma önerilmiştir. Transferi gerçekleşmeyince futbolu bırakmıştır. Millî takım kariyeri. 27 kez millî takımlara çağrılan Cihan Haspolatlı, 3 kez Türkiye U-18, 18 kez Türkiye U-21, 1 kez Türkiye A2, 3 kez de Türkiye A millî takım forması olmak üzere toplam 25 kez millî formayı giymiştir. 2002 FIFA Dünya Kupası kadrosunda olmamasına rağmen, Japonya ve Güney Kore'deki millî takım kamplarına teknik direktör Şenol Güneş tarafından çağrılmış bir futbolcudur. Millî takım golleri. NOT:"Evsahibi olarak Türkiye alınmıştır."
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21933", "len_data": 1879, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.31 }
Saša Ilić (Okunuş: Saşa İliç, Sırpça yazılış: Саша Илић, d. 30 Aralık 1977; Požarevac), Sırp eski futbolcudur. Kulüp Kariyeri. Saša Ilić, yetenekli bir orta saha oyun kurucusu ve üretken bir golcü olarak tanınmaktadır. Topu iyi süzen futbolculardan biridir. Bir orta saha oyuncusuna göre attığı gol sayısı/ortalaması oldukça yüksektir. Galatasaray. 2005 yazında Galatasaray'a transfer olmuştur. Galatasaray'da kendisine itibarlı bir forma olan 10 numara teklif edilmiş, ancak Ilić, Partizan'da giydiği numara olan 22'yi tercih etmiştir. Galatasaray formasıyla oynadığı ilk resmî Süper Lig maçında iki gol birden kaydetmiştir. 2005-2006 sezonunda kaydettiği 12 golle Galatasaray'ın en golcü üçüncü ismi olmuştur. Saša, 2006-2007 sezonunda da 4 Süper Lig maçında 5 gol kaydederek üstün bir başlangıç yapmıştır.Galatasaray'da oynadığı maçlar içinde en akılda kalanı, Beşiktaş'a karşı 2-1 mağlup durumda iken 1,5 dakika içinde attığı 2 goldür. Red Bull Salzburg, Larissa. 8 Ağustos 2007 tarihinde €900.000 bedelle Avusturya'nın Red Bull Salzburg futbol kulübüne transfer olmuştur.(Kaynak gerekiyor) Partizan'a geri dönüş. 2009-2010 döneminin 2.yarısında eski kulübü olan Partizan'a geri dönmüştür. Saša Ilić Mayıs 2019'da profesyonel futboldan emekli oldu. Millî takım kariyeri. Sırbistan Karadağ'ın Almanya'daki 2006 FIFA Dünya Kupası kadrosunda yer almıştır. Turnuvanın son grup maçına yedek olarak başlamasına rağmen Fildişi Sahili'ne bir gol atmayı başarmıştır, ancak maçı 3-2'lik skorla Fildişi Sahili kazanmıştır. Sırp millî futbol takımıyla toplamda 37 maça çıkmıştır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21934", "len_data": 1571, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.26 }
Zafer Şakar (d. 25 Ekim 1985, Akçadağ, Malatya), Türk eski futbolcudur. Şakar, Hollanda'da düzenlenen 2005 FIFA Dünya Gençler Şampiyonası'nda Türkiye millî takımı adına oynadı. Futbolculuk kariyeri. Kulüp takımları kariyeri. Galatasaray altyapısından yetişmiştir. Orta Sahanın ortasında oyun kurucu olarak görev yapmaktadır, hem defansif hem ofansif yeteneklere sahip olup birçok kez genç millî takımlarda oynamıştır. En önemli meziyetlerinden biri de uzak mesafelerden çektiği sert ve isabetli şutlardır. Samsunspor'la olan sözleşmesi 31 Mayıs 2009 tarihine bitmiştir. 2010-11 sezonu için Diyarbakırspor ile anlaşmıştır. 2010-11 sezonunun ara transfer döneminde buradan ayrılıp Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'a transfer olmuştur. Burada sadece yarım sezon oynadıktan sonra 2011-12 sezonunun yaz transfer döneminin son haftalarında takımıyla olan sözleşmesini karşılıklı olarak feshederek takımdan ayrıldı. Bunun üzerine 2011-12 sezonunun başında başka bir 1. Lig ekibi olan İstanbul Güngörenspor'a transfer oldu. Ardından Kocaeli ekibi Körfez SK takımına transfer oldu. 2012/13 sezonunda üçüncü lig takımı Batman Petrolspor'da forma giyen Şakar, 2013 yazında kulüpsüz kaldı ve ardından kariyerine son verdi. Futbol sonrası. Zafer Şakar futbol kariyerini 2013 yılında sonlandırdıktan sonra, günümüzde bir devlet okulunda beden öğretmenliği yapmaktadır. Millî takım kariyeri. Türkiye 21 yaş altı millî futbol takımı ve altı bütün kademelerde görev almıştır. Türkiye 19 yaş altı millî futbol takımı ile 2004 yılında düzenlenen UEFA 19 Yaş Altı Şampiyonası'na katildi ve final oynadı.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21936", "len_data": 1584, "topic": "SPORTS", "quality_score": 2.9 }
Özgür Can Özcan (d. 10 Nisan 1988, Antalya), Türk futbolcudur. Kulüp kariyeri. İlköğretimi Toros İlköğretim okulunda bitirmiştir. Futbol kariyerine Manavgat Belediyespor'un altyapısında başladı. Oradan Galatasaray altyapısına transfer oldu. 2005 yılında Gheorghe Hagi tarafından A Takıma alınmıştır. PAF Takımda eliyle gol atmış ve bunu hakem görmemiştir, bunun üzerine kendisi hakeme söyleyip bir de sarı kart görmüştür. Bu olaydan sonra Özgürcan dünya fair-play ödülüne layık görülmüştür. Galatasaray altyapısından yetişmiştir.2005-2006 sezonunda Galatasaray formasıyla ilk kez profesyonel olan oyuncu ilk sezonunda Galatasaray ile Süper Lig Şampiyonluğu yaşadı. 2006-2007 sezonuna Galatasaray'da başlayan oyuncu devre arası Kayserispora, 2007-2008 sezonu Gaziantepspor' a, 2008-2009 sezonu Sakaryaspor'a kiralılandı. Sakaryaspor'un kümede kalma yarışında attığı gollerle büyük yarar sağladı. Oyuncu 2009-2010 sezonunda Çaykur Rizespor da kiralık olarak oynadıktan sonra 2010-2011 sezonu öncesi bonservisiyle beraber Adanaspor'a transfer oldu. 2010-2011 sezonunda Adanaspor' da oynadıktan sonra 2011-12 sezonunun yaz transfer döneminde 1. Lig ekiplerinden Karşıyaka'ya, 2012-2013 sezonunda 1. Lig ekiplerinden Denizlispor' a, 2013-2014 sezonunda Akhisar Belediyespor' a transfer oldu. 2014 yılı devre arasında TKİ Tavşanlı Linyitspor'a kiralandı. 21 Ağustos 2014 tarihinde Adana Demirspor'a transfer oldu. 9 Ağustos 2016'da Giresunspor'a transfer olmuştur. 2017-2018 sezonunu Gazişehir Gaziantep'te, 2018-2019 sezonunu Boluspor'da geçirdikten sonra 2019-2020 sezonunda Giresunspor'a geri döndü. 2020-2021 sezonundan itibaren 1. Lige yükselen Tuzlaspor'un formasını giymektedir. Millî takım kariyeri. Özgür Can Özcan, 2 kez Türkiye U-15, 22 kez Türkiye U-16, 25 kez Türkiye U-17, 5 kez Türkiye U-18, 10 kez Türkiye U-19, 6 kez de Türkiye U-21 forması olmak üzere toplam 70 kez millî formayı giymiştir ve bu müsabakalarda 33 gol kaydetmiştir. 2005'te Avrupa Şampiyonu ve Dünya Kupasında 4. olan U17 millî takım kadrosunda yer almış, aldığı süre ve attığı gollerle millî takımın başarısında katkı göstermiştir. Başarıları. Süper Lig Şampiyonluk (1) Galatasaray: 2005-2006 U17 millî takım Avrupa Şampiyonu 2005 U17 millî takım Dünya 4.sü 2005
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21937", "len_data": 2240, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.26 }
Mülayim Erdem (d. 10 Ocak 1987, Zeytinburnu), orta sahada oynayan Türk futbolcudur. Kariyeri. Kulüp kariyeri. Arif Erdem'in yeğeni olarak Galatasaray altyapısında futbola başladı ve burada profesyonel olup A takımla antrenmanlara çıkmaya başladı. Galatasaray altyapısında Arda Turan, Uğur Uçar, Ferhat Öztorun, Aydın Yılmaz, Mehmet Güven gibi futbolcularla aynı yaş altı takımlarında oynadı. Galatasaray için ilk resmî maçını 20 Mart 2004'te Çaykur Rizespor ile oynanan Süper Lig müsabakasının 46. dakikasında Florin Bratu yerine sonradan oyuna girerek oynadı. Bunun dışında genç millî takımların değişik kademelerinde düzenli olarak oynasa da Galatasaray'da şans bulamadı ve neticesinde 2006-07 sezonunda Galatasaray altyapısındaki eski hocası Abdullah Avcı'nın takımı İstanbul Büyükşehir Belediyespor'a kiralık olarak verildi. Ardından birer sezon da Orduspor ile Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'a kiralık olarak verildi. 1 Ocak 2009'da Gaziantep BB ile sözleşmesini feshedip Galatasaray'a döndü. Sezon sonu Galatasaray ile karşılıklı olarak sözleşmesi feshedildi ve neticesinde serbest kaldı. Bunun ardından Yalovaspor anlaştı ve 2009-2010 sezonundan beri Yalovaspor'da oynamaktadır. 2011-12 sezonunun yaz transfer döneminde 2. Lig ekiplerinden Kızılcahamamspor'a transfer oldu. 2013-2014 sezonunun yaz transfer döneminde Körfez FK takımı ile 1 yıllık sözleşme imzaladı. 2014-2015 sezonunun yaz transfer döneminde Pazarspor ile 1 yıllık sözleşme imzaladı. Millî takım kariyeri. 58 kez millî takımlara çağrılan Mülayim Erdem, 6 kez Türkiye U-16, 29 kez Türkiye U-17, 12 kez Türkiye U-18, 12 kez Türkiye U-19, 1 kez de Türkiye U-20 forması olmak üzere toplam 54 kez millî formayı giydi ve müsabakalarda 15 gol kaydeti. Kişisel hayatı. Mülayim Erdem eski milli futbolcu Arif Erdem'in yeğenidir. Haziran 2008 tarihinde Yeşim Oral ile evlendi.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21938", "len_data": 1843, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.27 }
Sabri Sarıoğlu (d. 26 Temmuz 1984, Samsun), Türk eski millî futbolcu ve teknik direktördür. 1999 yılından 2017'ye kadar Galatasaray'da forma giyen Sarıoğlu A takımda 475 resmî maçta forma giymiş ve altı lig şampiyonluğu yaşamıştır. Kulüp kariyeri. İlk yılları. Ailesi Çarşambalı olan Sabri Sarıoğlu, 26 Temmuz 1984'te Samsun'da dünyaya geldi. Ailesinin 1990 yılında İstanbul'a yerleşmesiyle 1995-1999 yılları arasında Yeni Özkartalspor'da top koşturduktan sonra, 1999 yılında o sezon A takımı UEFA Kupası'nı müzeye götürecek Galatasaray A2 takımının kadrosuna katıldı. Sabri ilk sezonunda PAF Ligi'nde forma giyemese de bir sonraki sezonun takımın planlamasında yer almış ve o dönemde yerli olarak Sedat Yeşilkaya ve Murat Akyüz gibi ve yabancı olarak kadrosunda Yaw Rush ve Elvis Nurkovic gibi oyuncular arasında şans buldu. 21 Ekim 2000'de ilk maçına Beşiktaş PAF takımı karşısında çıktı. O sezon toplamda 11 maça çıkan Sarıoğlu, ilk golünü ise 23 Aralık 2000'de Denizlispor ağlarına attı.2001-02 Sabri bir sonraki sezon ise ilk maçına Gaziantepspor karşısında 12 Ağustos 2001'de çıktı. O sezon 25 maçta 10 gol atan Sarıoğlu, 16 Şubat 2002'de Fenerbahçe PAF takımıyla oynanan maçta hat-trick yaptı ve savunmadaki Ahmet Görkem Görk ile birlikte en çok dikkat çeken oyuncu oldu. 2002-03 sezonunun başında ise memleketinin takımı Samsunspor'un A2 takımı karşısında ilk maçına çıktı. İlk golünü de bu maçta attı. Oyuncu o sezon PAF Ligi'nde 22 maça çıkıp yedi gol attı. Galatasaray. PAF Ligi'nde çıkardığı başarılı maçların ardından ilk kez 2001-2002 sezonunda, teknik direktör Mircea Lucescu tarafından A takıma çağrıldı. "30" numaralı formasıyla A takıma katılan Sabri, ilk kez 23 Şubat 2002 tarihinde Gençlerbirliği ile oynanan Süper Lig maçında 18 kişilik kadroya dahil oldu; fakat maçta süre alamadı. Ardından 26 Şubat 2002 tarihinde Liverpool ile oynanan Şampiyonlar Ligi maçında 18 kişilik kadroda yer alarak Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk tecrübesini yaşadı; fakat bu maçta da süre alamadı. Sezon sonunda ise Galatasaray ile ilk Süper Lig şampiyonluğunu yaşadı. 2002-03 sezonunda takımın başına Fatih Terim'in getirilmesiyle tamamen A takımın bir oyuncusu olan Sabri, "34" numaralı formasıyla 2002-2003 sezonunda, 4 Mayıs 2003 tarihinde oynanan ve Galatasaray'ın 1-1 berabere kaldığı Trabzonspor maçı ile A Takım kadrosuna giren Sabri, bu maçın 89. dakikasında Ümit Karan'ın yerine girerek ilk kez resmî formayı Hüseyin Avni Aker Stadyumu'nda giydi. Bu maçın ardından ise Bülent Korkmaz, Ümit Karan, Arif Erdem, Hakan Ünsal, Vedat İnceefe, Suat Kaya, Hasan Şaş, Ergün Penbe ve Haim Revivo gibi yıldızların bulunduğu kadroda Ali Sami Yen Stadyumu'nda ilk maçına 17 Mayıs 2003'te MKE Ankaragücü karşısında maçın 81. dakikasında Cihan Haspolatlı'nın yerine girerek çıktı. Bu maçtan sonraki hafta yani ligin son haftasında da 30 Mayıs 2003 tarihinde Gaziantepspor karşısında çıktı. Sabri Sarıoğlu bu maça ilk 11 başladı ve 89 dakika ön libero mevkiinde sahada kaldı. 2003-2004'te dönemin Galatasaray (futbol takımı) teknik direktörü Fatih Terim tarafından A Takım'a kalıcı olarak dahil edilen oyuncu, Galatasaray forması altında ilk maçına yeni forma numarası "55" ile 9 Ağustos 2003'te Diyarbakırspor karşısında çıktı. Kısa sürede genç yaşına rağmen takımının vazgeçilmezlerinden biri olan Sarıoğlu, ilk golünü ise 23 Ağustos 2003'te Bursaspor ağlarına yolladı. 27 Ağustos 2003 tarihinde oynanan UEFA Şampiyonlar Ligi üçüncü eleme turu maçında CSKA Sofya karşısında forma giyen ve bu maçta bir de gol atan Sabri, ilk 11'de forma giydiği ilk Avrupa maçında ilk golünü atmış oldu. Galatasaray'ın grupları üçüncü sırada tamamlaması üzerine UEFA Kupası'nda mücadele eden oyuncu, böylelikle ilk UEFA tecrübesini de bu sezonda Villarreal CF karşısında Şubat 2004'te yaşadı. Sarıoğlu sezon boyunca Avrupa'da toplam 594 dakika şans bulurken sekiz maçta forma giydi. Süper Lig'de ise 31 maça çıkan oyuncu, ön libero mevkiinde oynamasına rağmen dört gol attı. Türkiye Kupası'nda ise o sezon bu alan kariyerinin ilk maçına 17 Aralık 2003'te Türk Telekom karşısında çıktı. Bu maçın ardından Çaykur Rizespor maçında da oynayan oyuncu iki tane de Türkiye Kupası maçına çıkmış oldu. Ancak bu maçı takımının 5-0 gibi farklı bir skorla yenilmesi hayal kırıklığı yarattı ve bu turnuvadan elendi. Sabri'ye sezon sonunda ise "yeni Emre Belözoğlu" yakıştırmaları yapıldı. Sezon sonlarına doğru ise sağ bek mevkisinde görev yapmaya başladı. 2004-2005'te yani Galatasaray'ın 100. yılında "Şampiyonluk" parolasıyla çıktığı sezonda teknik direktörlüğe takımın efsane futbolcusu Gheorghe Hagi getirildi. Sezona sağ bek mevkisinde başlayan oyuncu, ilk maçına Süper Lig'in ilk haftasında Konyaspor maçında oyuna sonradan Elvir Baljić'in yerine dahil olarak çıktı. 12 Aralık 2004'te oynanan Fenerbahçe derbisinde maça teknik direktör Hagi tarafından sağ bek başlatılan oyuncu, takımının 1-0 galip gelmesinde 90 dakika sahada kalarak büyük pay sahibi oldu. O sezon sağ bek mevkisinde Orhan Ak ile kıyasıya rekabet içerisin giren Sabri, ilk golünü ise 16 Nisan 2005'te Akçaabat Sebatspor ağlarına yolladı. 28 Mayıs 2005'te de Denizlispor ağlarına gol atan Sabri, Süper Lig'i 31 maç iki gol ile tamamlarken Galatasaray 100. yılında şampiyon olamadı. Türkiye Kupası'nda ise o sezon ilk kez Kardemir Karabükspor karşısında Aralık 2004'te forma giyen oyuncu, daha sonra Diyarbakırspor ve yarı finalde de 5-3 kazanılan Trabzonspor maçında çıktı. 2004 Türkiye Kupası finalinde ise Fenerbahçe ile oynanan karşılaşmada ilk 11'de forma giyen oyuncu takımının 5-1 kazanmasında büyük pay sahibi oldu ve Galatasaray bu kupayı müzeye götürdü. 2005-06 sezonuna ise mutlak şampiyonluk parolasıyla çıkan Galatasaray'da takımın başına Belçikalı Eric Gerets getirildi. Sabri ise o sezon ligin ilk haftasında takımın yeni hocası sağ bek mevkisinde Sabri'nin yerine Cihan Haspolatlı'yı tercih etmiş, Sabri'yi ise yedek bırakmıştır. Sabri 12 Ağustos 2005'te ise o sezonun kendi adına ilk resmî maçına 0-0 devam eden MKE Ankaragücü maçının 74. dakikasında Altan Aksoy'un yerine dahil oldu. Bu maça sonradan girse de takımının tek golünü 90. dakikada atan Ümit Karan'ın golünün asistini yapmıştır. 15 Eylül'de ise Tromsö maçında yedek olarak başlayan Sabri, sahanın kötü şartları nedeniyle takımının 1-0 mağlup olduğu ve "Tromsö faciası" olarak adlandırılan maçta forma giymese de bu maçın rövanşında ise Ali Sami Yen Stadyumu'nda 29 Eylül 2005'te maçın 46. dakikasında Ergün Penbe'nin yerine çıktı. Ancak Galatasaray bu maçta 1-1 berabere kaldı ve elendi. O sezon zaman zaman sağ bekte daha çok Uğur Uçar'ın performansı nedeniyle sol bek, ön libero ve sağ açık mevkilerinde forma giyen Sabri, ilk golünü ise 25 Şubat 2006'da Manisaspor'a attı. Sezon boyunca Süper Lig'de 21 maça çıkan oyuncu üç gol atıp bir asist yaparken, Türkiye Kupası'nda bir maça çıktı. Avrupa'da da bir maça çıkan Sabri, ligin son haftasında Fenerbahçe ile girilen kıyasıya rekabet sonrası sezonun kaderini belirleyecek Kayserispor maçına ilk 11'de başlamış ve iki şık gol atarak maçın adamı seçilmiştir. Bu maçın bitmesiyle Ali Sami Yen Stadyumu tarihinin en sessiz dakikalarını yaşamış ve yaklaşık 10 dakika boyunca Fenerbahçe ile Denizlispor maçının bitmesini beklemiştir. Bu maçta Fenerbahçe berabere kalınca Sabri, Galatasaray ile ikinci Süper Lig şampiyonluğunu yaşamıştır. 2006-07 sezonuna yine Belçikalı Eric Gerets ile devam eden Galatasaray'da Sabri ilk resmî maçına Beşiktaş karşısında Süper Kupa maçında çıktı ancak takımı 1-0 mağlup oldu. Sabri, UEFA Şampiyonlar Ligi'nde ise o sezon ilk kez eleme maçında Mladá Boleslav karşısında çıktı. Galatasaray ilk maçı 5-2 yenerken, Sabri de Avrupa kariyerinin ikinci golünü attı. Bu maçın rövanşında ise 1-1 berabere kalan Galatasaray adını bir üst tura yazdırdı. UEFA Şampiyonlar Ligi'nde gruplara kalan Galatasaray'da ilk maçına 12 Eylül 2006'da çıkan Sabri, Süper Lig'de ise 4 Ağustos 2006'da Ankaraspor karşısında sonradan girdi. Bu maçtan bir hafta sonra Kayserispor maçında 90 dakika forma giyen oyuncu, 4-0 biten maçta iki golün iki asistini yaptı. 27 Eylül 2006'da Liverpool ile Anfieldstadyumunda oynanan maçta da süre bulan oyuncu, Ümit Karan'ın 66. dakikada attığı golün asistini yapsa da takımının 3-2 mağlup olmasına engel olamadı. 3 Aralık 2006'da Fenerbahçe derbisinde oynanan maçta Ümit Karan'a asist yapan oyuncu beğeni toplasa da takımının mağlup olmasını engelleyemedi. Sabri bir hafta sonra Galatasaray ile çıktığı 100. maçta, 10 Aralık 2006 tarihinde Bursaspor'a attığı gol ile unutulmazlar arasına girdi. Kendi ceza sahasından, karşı kaleye sürdüğü topu filelerle buluşturması, genç yeteneğin ününü pekiştirdi. 2006-2007 sezonundaki Liverpool-Galatasaray Şampiyonlar Ligi maçında performansıyla büyük ilgi gördü. Hızı, ortaları, top kapışı ve asisti ile övgüler alan Sarıoğlu, İspanyol ve İngilizler'in beğenisini kazandı. Ancak Sabri grubu altı maçın tamamında forma giyse de takımının elenmesini engelleyemedi. Süper Lig'de o sezon 30 maça çıkan oyuncu iki tane de gol attı ve dört asist yaptı. 2007-08 sezonunun başında ise takımın başına Karl-Heinz Feldkamp'ı getiren Galatasaray'da ilk resmî maçına UEFA Kupası elemelerinde 16 Ağustos 2007 tarihinde Slaven Belupo karşısında çıktı. Her iki maçta da takımının formasını giyen Sabri, bu maçlarda tekrar sağ bek mevkiine döndürüldü. Sabri Süper Lig'de ise ilk maçına 12 Ağustos 2007'de Çaykur Rizespor karşısında çıktı. Takımının 2 Eylül 2007'de deplasmanda oynadığı ve 2-2 berabere kaldığı Manisaspor maçına kadar tüm maçlarda oynayan ve takımıyla puan kaybetmeyen Sarıoğlu, bu maçın 63. dakikasında sakatlanmış ve yerini Uğur Uçar'a bırakmıştır. Süper Lig'de altı hafta, UEFA Kupası'nda ise üç maç forma giyemeyen Sabri, 4 Kasım 2007'de sahalara dönse de Gaziantepspor maçında yedek bekledi. O sezon ilk Avrupa maçına ise 8 Kasım 2007'de Helsingborgs IF karşısında ilk 11 başlayarak çıkan Sabri, 42. dakikada sakatlanarak oyundan çıkmış yerine giren Arda Turan ise girdikten bir dakika sonra takımını 1-0 öne geçiren Shabani Nonda'nın golünün asistini yapmıştır. Daha sonra 13. hafta Trabzonspor maçıyla tekrar sahalara dönen Sarıoğlu, bu maçın 44. dakikasında Barış Özbek'in yerine dahil olmuştur. Bu maçın ardından sonraki maçına UEFA Kupası'nda Panionios maçının bitmesine sadece beş dakika kala çıkmıştır. Bu maçın ardından düzenli olarak forma giyen Sarıoğlu, ilk golünü 8 Mart 2008'de Kayserispor ağlarına yollamıştır. O sezon UEFA Kupası'nda üçüncü tura çıkan Galatasaray, Alman ekibi Bayer 04 Leverkusen ile eşleşmiş ancak üçüncü turda elenerek turnuvaya veda etmiştir. Sabri ise sakatlığı nedeniyle altı maç 345 dakika performans gösterebilmiştir. Türkiye Kupası'nda ise yarı finale kadar mücadele eden takımında içinde 1 Fenerbahçe maçı olmak üzere 7 maçın 6'sında forma giydi. Ancak yarı finalde Gençlerbirliği'ne ilk maçta 1-0'lık skorla boyun eğen Galatasaray rövanşında da 0-0 berabere kalınca bu turnuvaya veda etti. Sabri ise her iki karşılaşmada da forma giydi. O sezon teknik direktörü ile sezon ortasında yollarını ayıran Galatasaray, neredeyse sezonun yarısın yardımcı antrenör Cevat Güler yönetiminde Fenerbahçe ile kıyasıya bir rekabet içerisinde geçirmiştir. O sezonun kilit maçı olan Galatasaray - Fenerbahçe maçında 37. dakikada topu şişirerek Shabani Nonda'ya atmasının ardından rakip kaleci Volkan Demirel ve Edu Dracena hata yapmış Nonda ise topu ağlara yollamıştır. Galatasaray'ın şampiyon olduğu 2007-08 sezonunda Sabri ise 28'i ilk on bir olmak üzere 34 maçta forma giymiş ve bir gol atmıştır. Sabri böylelikle takımındaki üçüncü şampiyonluğunu yaşamıştır. 2008-2009 sezonunda ise teknik direktörlüğe Michael Skibbe'nin takıma getirilmesiyle ilk maçına 13 Ağustos'ta Steaua București karşısında çıktı. Bu maçtan dört gün sonra Süper Kupa'nda Kayserispor ile eşleşen Galatasaray kadrosunda 90 dakika forma giyen Sabri 2-1 biten maçla kariyerinin ilk Süper Kupası'nı da kazandı. Bu maçın ardından kasık problemi yaşayan Sarıoğlu, Bükreş maçının rövanşında forma giyemedi. Galatasaray bu maçtan 2-1 mağlup ayrıldı ve UEFA Şampiyonlar Ligi'nden elenerek UEFA Kupası'na katılma hakkı kazandı. İlk maçına Süper Lig'in ilk haftasında Denizlispor maçında çıkan Sabri, bu maçın 57. dakikasında sakatlanarak oyunu terk etti. Kasık problemlerinin tekrar etmesi nedeniyle dört hafta Süper Lig'de forma giyemeyen oyuncu, 5 Ekim 2008'de oynanan Bursaspor maçıyla sahalara döndü ve Barış Özbek'e kaptırdığı formasını geri aldı. 23 Ekim 2008'de ise UEFA Kupası'na katılan Galatasaray'da o sezon ilk Avrupa maçına çıkan oyuncu takımının 1-0 galip geldiği maçta 90 dakika sahada kaldı. Geride kalan dört grup maçında da oynayan Sabri, takımının gruptan çıkmasında büyük pay sahibi oldu. Sezon boyunca genel olarak 39 maçta görev alan Sabri, bu maçlarda ise bir gol attı ve yedi sarı kart gördü. Michael Skibbe'nin yerine Bülent Korkmaz'ın takımın başına geldiği ilk maç olan ve Bordeaux ile oynanan UEFA 4. Tur maçının son dakikasında attığı golle takımının UEFA Avrupa Liginde bir üst tura çıkmasını sağladı. Bu gol ile tarihe geçen Sabri, taraftarlarla bozulan ilişkilerini düzeltti ve maç sonu kendiyle özdeşleşen üçlüyü çektirdi. 2009-2010 sezonunda ise Galatasaray'da teknik direktörlüğe Frank Rijkaard'ın getirilmesiyle ilk maçına 16 Temmuz 2009'da Tobol maçıyla sahalara çıkan Sabri, 30 Temmuz 2009'da ise Makkabi Netanya maçında ise o sezonki ilk golünü attı. Bir sonraki eleme turunda ise Levadia maçında forma şansı bulan Sabri ve takımı rakibi ile ilk maçta 1-1 berabere kalmış, ikinci maçta ise 5-0 mağlup ederek adını gruplara yazdırmıştır. Süper Lig'de ise ilk maçına ligin ilk haftasında Gaziantepspor karşısında çıkan Sabri, UEFA Avrupa Ligi gruplarında ise ilk maçına Panathinaikos karşısında grubun ilk maçında çıktı. Süper Lig'de ilk golünü 8 Kasım 2009'da Diyarbakırspor ağlarına atan Sabri, bu maçtan iki hafta sonra kas problemleri yaşamış ve bir süre forma giyememiştir. Bu dönemde Sabri'nin mevkiinde dönem dönem Uğur Uçar dönem dönem ise Lucas Neill forma giyse de bu ikili beklentileri karşılamayı başaramamıştır. Sahalara 25 Şubat 2010'da UEFA Avrupa Ligi'nde Atlético Madrid maçı ile dönen Sabri, bu maçta kadroya girmeyi başarsa da süre bulamadı. Sezon boyunca UEFA Avrupa Ligi'nde 10 maça çıkan oyuncu 3 asist yapmıştır. Türkiye Kupası'nda bir maça çıkan Sabri bu maçta bir de asist yapsa da bir daha bu turnuvada forma giyememiştir. Süper Lig'de ise 24 maça çıkan oyuncu bir gol atmış ve iki asist yapmıştır. O sezon "Los galacticos, uzay takımı" gibi yakıştırmalar alan Galatasaray ise beklentileri karşılayamamıştır. 2010-2011 sezonunda takımın kaptanı Ayhan Akman'ın ardından Arda Turan'ın da ikinci kaptan olmasıyla takımın üçüncü kaptanı oldu. O sezonki ilk maçına 29 Temmuz 2010'da UEFA Kupası elemelerinde Beograd karşısında çıktı. Her iki maçta da 90 dakika forma giyen Sarıoğlu, ikinci maçta bir de asist yaptı. Ancak bu maçın ardından sakatlanarak sahalardan uzak kalan Sabri, bir sonraki turda oynanan Karpaty Lviv maçında forma giyememiş ve takıma büyük umutlarla transfer edilen Ali Turan'a formasını kaptırmıştır. Ancak Galatasaray bu iki maç sonucunda rakibine elenerek büyük bir sürprize imza atmıştır. Süper Lig'in ilk haftasında da sakatlığı nedeniyle forma giyemeyen Sabri, ligin ikinci haftasında Bursaspor maçıyla sahalara dönmüş ancak sonraki haftada hafif sakatlığı nedeniyle forma giyememiştir. dördüncü hafta sahalara Gaziantepspor maçıyla dönen Sabri, oyuna ikinci yarıda Ali Turan'ın yerine dahil olsa da maç 2-1 mağlubiyetle sonuçlanmıştır. Bu maçtan sonra tekrar sakatlanan Sabri iki maç daha forma giyememiştir. yedinci haftada Kardemir Karabükspor maçının 72. dakikasında sahalara dönen Sabri, bir sonraki hafta ise Beşiktaş ile oynanan maçta sağ açık başlamıştır. Bu maçta Sabri'nin as mevkisinde forma giyen Ali Turan çok büyük hatalar yapmış ve büyük tepki toplamıştır. Galatasaray Ali Sami Yen Stadyumu'nda oynanan son derbide rakibine boyun eğmiştir. sekizinci haftada oynanan MKE Ankaragücü maçında sahalara dönen Sabri, bu maçta sağ bek mevkisinde forma giymiş ve Ali Turan'ı yedek bırakmıştır. Ancak takımı 4-2 mağlup olmuş ve Frank Rijkaard'ın görevine son verilmiştir. Teknik direktörlüğe Gheorghe Hagi'nin gelmesiyle vazgeçilmez olan Sabri, 4 Aralık 2012'de oynanan maçta Kasımpaşa SK karşısında iki asist yapan oyuncu hem o sezon Lig'deki ilk asistlerini yapmış hem de maçın adamı seçilmiştir. 11 Ocak 2011'de Beypazarı Şekerspor ile oynanan Türkiye Kupası maçında kadroda bulunan ancak dakika bulamayan Sabri, Sami Yen'in son maçında da kadroda bulunarak Galatasaray tarihine geçmiştir. Türk Telekom Arena'nın açılış maçında ise forma giyen Sabri bir kez daha tarihe geçmiştir. Türk Telekom Arena'nın ilk resmî Süper Lig maçı olan Sivasspor maçında da 90 dakika sahada kalan Sabri o stadyumda yaşanan ilk galibiyeti de yaşamıştır. Tarihinin en kötü sezonunu geçiren Galatasaray'da Sabri o sezon gol atamasa da 24 maça çıkmış ve beş asist yapmıştır. Türkiye Kupası'nda ise dört, UEFA Avrupa Ligi'nde de ikinci maç forma giymiştir. 2011-2012 sezonunda ise ilk olarak başkanlığa Ünal Aysal getirilmiş, başkan ise teknik direktörlüğe Fatih Terim'i getirmiştir. "İmparator" lakaplı Fatih Terim'in getirilmesi ve takımın birinci kaptanı Arda Turan'ın Atlético Madrid takımına transfer olmasıyla birlikte ise Ayhan Akman'ın arkasında Galatasaray'ın ikinci kaptanı olmuştur. Sezon öncesinde Liverpool, Inter FC, Olimpiakos ve Real Madrid maçlarında sağ bek mevkiinde forma giyen Sabri, bu maçların bazılarında ise formasını takımın Atlético Madrid'den transfer ettiği Çek oyuncu Tomáš Ujfaluši'ye kaptırmıştır. Takıma Emmanuel Eboué'nin transferinin ardından asıl mevkisi sağ bek olan Eboué, sol açık, sağ açık ve ön libero bölgelerinde denense de o da bir süre sonra kendi mevkisi olan sağ bekte forma giydi. Süper Lig'in ilk haftasında maça ilk on birde İstanbul BB karşısında çıkan Sabri, bu maçta ön liberoda oynamış savunma kurgusu ise Çağlar Birinci, Gökhan Zan, Servet Çetin ve Tomáš Ujfaluši şeklinde kurulmuştur. Ancak takım 2-0 mağlup olmuştur. Süper Lig'in ikinci haftasında da Felipe Melo ve Selçuk İnan ile orta sahanın ortasında oynayan Sarıoğlu'nun asıl mevkii sağ bek'te ise Emmanuel Eboué forma giymiştir. Süper Lig'in 8. haftasında ise Eskişehirspor maçında 2-0 galip gelen Galatasaray kadrosunda kendi mevkisinde forma giymiştir. dört ile yedinci haftalar arasında Emmanuel Eboué'yi yedek bırakarak Süper Lig'de tüm maçlarda 90 dakika forma giyen Sabri, 26 Ekim 2011 günü oynanan Gaziantepspor maçında ikinci sarı karttan kırmızı kart görerek oyundan atılmıştır. Bir sonraki hafta da ise Servet Çetin gibi kırmızı kart cezalısı olduğu için forma giyemeyen Sabri'nin mevkisinde Emmanuel Eboué, Servet Çetin'in mevkisinde ise takımın genç defans oyuncusu Semih Kaya oynamıştır. Bu maçla birlikte savunma kurgusu değişen Galatasaray'da Sabri Sarıoğlu bir sonraki maçta Mersin İdman Yurdu karşısında ilk 11'de başlamıştır. Bu maçta orta sahanın ortasında görev yapan oyuncu 45 dakika sahada kalmış daha sonra oyundan alınmıştır. 20 Kasım 2011'de oynanan Beşiktaş derbisinde ise oyuna 46. dakikada Ayhan Akman'ın yerine girerek çıkmıştır. Ancak bu maçın 57. dakikasında sakatlanan Sabri, yerini Albert Riera'ya bırakmıştır. Maçtan sonra ise yapılan açıklamada bu oyuncuda diz iç bağ yırtığı tespit edildiği açıklanmış ve Sabri Süper Lig'in ilk yarısında oynanan altı maçta forma giyemezken sezonu kapatmıştır. Sabri Süper Lig'in son haftalarında 2011-2012 sezonundaki ilk golünü Orduspor'a atmıştır. Gol sevincini ise yeni doğan oğlu Sarp ile yaşamıştır. Normal sezonunu lider tamamlayan Galatasaray'da Sabri toplam 26 kez kadrodaydı, 15 kez ilk on birde başladı sekiz kez oyuna sonradan girdi ve üç kez kulübede oturdu. Ayrıca bağ yırtığı nedeniyle altı hafta sakat geçiren Sabri, o sezon statü gereği oynanan Süper Final'de altı maçın dördünde forma giydi. Sezonun son maçında ise maçın berabere bitmesi hâlinde dahi Galatasaray'ın şampiyonluğunu ilan edeceği Fenerbahçe maçına yedek başlayan Sabri bu maçta forma giyemese de takımı 0-0 berabere kaldı ve rakibinin sahasında 18. şampiyonluğunu ilan etti. Sabri ise Galatasaray formasıyla dördüncü şampiyonluğunu yaşadı. 2012-13 sezonu öncesinde ise Ayhan Akman'ın takımdan ayrılmasıyla takımın birinci kaptanı olan Sabri'nin ikinci kaptanlığını iseHakan Balta yaptı. O sezon Galatasaray, 2012 Türkiye Süper Kupası'nda Fenerbahçe ile karşılaştı. Sabri sakatlığı nedeniyle bu maçta forma giyemedi ancak Galatasaray bu kupayı müzesine götürdü. Sabri de ikinci Süper Kupa şampiyonluğunu yaşadı. Süper Lig'in ilk yedi haftasında sakatlığı nedeniyle formasını Emmanuel Eboué'ye kaptıran Sabri, 2 Ekim 2012'de SC Braga ile oynanan UEFA Şampiyonlar Ligi'nde sahalara dönse de forma giyemedi. Süper Lig'de 17 gün sonra Gençlerbirliği maçıyla Süper Lig'e döndü. Bu maçta kadroya dönen Sabri, bu maçta da forma giyemedi. Süper Lig'de ilk maçına 27 Ekim 2012 tarihinde çıkan Sabri, bu maçın son 22 dakikasında şans buldu. O sezon Elazığspor ile 13. haftada oynanan maçta 90 dakika forma giydi. Daha sonra Süper Lig'de forma giyemeyen Sabri, Türkiye Kupası'nda ise Balıkesirspor ve 1461 Trabzon maçlarında forma giydi ancak takımı 1461 Trabzon'a 2-1 yenilerek bu turnuvaya veda etti. Süper Lig'in ikinci yarısında ise Emmanuel Eboué'nin Aftika Uluslar Kupası'na gitmesi daha sonrasında ise sakat dönmesiyle formasını geri alan Sabri, 18. hafta oynanan Kasımpaşa SK maçında 22. hafta oynanan Akhisar Belediyespor maçına kadar tüm maçlarda forma giydi. UEFA Şampiyonlar Ligi grup aşamasında CFR Cluj'la oynanan iki maçta da forma giyen Sabri, başka maçta şans bulamasa da Galatasaray gruptan çıkmış gruptan sonra ise elemelerde Schalke 04 ile eşleşmiştir. Sabri ilk maçta Schalke 04 karşısında 83 dakika sahada kaldı. Bu maçın rövanşında ise Sabri, Emmanuel Eboué'nin dönmesi nedeniyle forma giyemedi ve Galatasaray rövanşı 3-2 kazanarak bir üst tura yükseldi. Çeyrek finalde ise Real Madrid ile eşleşen Galatasaray'da Sabri bu maçta yedek beklesede forma giyemedi ve takımı 3-0 mağlup oldu. Bu maçın Türk Telekom Arena'da oynanan rövanşında ise Galatasaray kendi evinde rakibini 3-2 mağlup etti. Bu maçın 63. dakikasında Umut Bulut'un yerine oyuna giren Sabri, Galatasaray'ı 2-1 öne geçiren golü atan Wesley Sneijder'in asistini yaptı. Galatasaray bu maçı 3-2 kazansa da averajla turnuvaya veda etti. Süper Lig'in 33. haftasında Fenerbahçe ile Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu'nda oynanan maça "Şampiyon" unvanı ile çıkan Galatasaray'da kadroda bulunan Sabri, 75. dakikada oyuna girdi. Bu maçın sonlarına doğru Volkan Demirel ile girdiği bir pozisyon sonrası rakibinin boğazını sıkan Sabri'ye Volkan da cevap verince her iki oyuncu da kırmızı kart gördü ve takımlarını 10 kişi bıraktı. Maçın ardından ise PFDK kırmızı kart gören Volkan Demirel'e beş, Sabri Sarıoğlu ile centilmenlik dışı harekette bulunan Raul Meireles'e dörder maç ceza verdi. Sabri o sezon Süper Lig'de ise toplam 21 kez kadrodaydı sekiz kez ilk on birde başladı, sekiz kez oyuna sonradan girdi ve beş kez kulübede oturdu. Ayrıca Galatasaray'daki beşinci Süper Lig şampiyonluğunu yaşadı. 2013-14 sezonu öncesinde Napoli, Málaga CF maçları ve Emirates Cup'ta mücadele eden Sabri, Emirates Cup'ı müzesine götüren takımın kaptanı olarak kupayı kaldırdı. O sezonki ilk resmî maçta ise Galatasaray tıpkı bir önceki sezon olduğu gibi Süper Kupa mücadelesinde Fenerbahçe ile karşılaştı. Bu maçta cezası nedeniyle forma giyemese de Galatasaray 109. dakikada Didier Drogba'nın golüyle 1-0 kazanmış, Sabri de kaptan bulunduğu takımı ile üçüncü Süper Kupa madalyasını almıştır. Süper Lig'de ilk iki haftayı kırmızı kart cezalısı olarak geçiren Sarıoğlu, bu maçlarda formasını Emmanuel Eboué'ye kaptırsa da Süper Lig'in 3. haftasında Eskişehirspor maçıya sahalara döndü. O sezon Süper Lig'de ilk asistini ise bir sonraki haftada Antalyaspor maçında Didier Drogba'ya yapan Sabri, bu maçın ardından Süper Lig'de Fenerbahçe, Sivasspor ve Elazığspor maçlarında forma giyememiş ancak diğer tüm karşılaşmalarda yabancı kontenjanının da etkisiyle Fatih Terim ve Roberto Mancini'nin değişilmez oyuncusu olmuştur. UEFA Şampiyonlar Ligi'nde ise son maç olan Juventus maçı dışında tüm maçlarda kadroda olmasa da diğer tüm maçlarda kadroda bulundu ancak süre bulamadı. Galatasaray ise Juventus'u Wesley Sneijder'in golüyle 1-0 mağlup etti ve tıpkı bir sezon önce olduğu gibi grupları geçti. Türkiye Kupası'nda ise ilk maçına Gaziantep BB karşısında maçın 99. dakikasında çıkan Sabri, bu maçta yaptığı hatalarla dikkat çekti ve penaltılara giden karşılaşmada bir de penaltı kaçırdı. Ancak Galatasaray rakibini 8-7 yenerek bir üst tura yükseldi. Türkiye Kupası beşinci tur müsabakasında ise Balıkesirspor karşısında ilk 11 başlayan futbolcu, 90 dakika sahada kaldı ve takımı rakibini 4-0 mağlup ederek adını gruplara yazdırdı. Devre arasında ise Sabri'nin bölgesi olan sağ beke Salih Dursun transfer edildi. Ayrıca Sabri'nin kaptanlığı da Roberto Mancini tarafından Selçuk İnan'a verildi. Kaptanlığı verilse ve Türkiye Kupası'nda Antalyaspor ve Elazığspor maçlarında kadroya alınmasa da Süper Lig'in ikinci yarısının ilk maçı olan Gaziantepspor maçında 90 dakika forma giydi. Daha sonra 29 Ocak 2014'te de Elazığspor ile oynanan Türkiye Kupası maçında şans buldu ve Umut Gündoğan'ın asisti sonucu 85. dakikada golü buldu. Sabri böylelikle tam 669 gün sonra bir maçta gol attı. Sahada Selçuk İnan, Felipe Melo ve Burak Yılmaz'ın olmamasına rağmen kaptanlık pazubandı daha önce ikinci kaptan olan Hakan Balta'daydı. Mancini, Sabri'nin kaptanlığının alınmasıyla ilgili "Evet son maçlarımızda farklı kaptanlarla oynadık. Ben bunu bir ödül olarak nitelendiriyorum. Oyuncum iyi bir performans sergilediğinde kaptanlık için tercihimi ondan yana kullanıyorum. Bu nedenle farklı oyuncuları kaptan olarak gördük ve bundan sonra da görebiliriz. Sabri Sarıoğlu da iyi bir oyuncu. İyi oynadığında mutlaka kaptanlığı alacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın." ifadelerinde bulundu. Sabri ise "Maçın başından sonuna kadar bir bütün oynadık. Ben yıllardı Galatasaray'da oynuyorum. Hiçbir zaman oynadığım mevkiyi sorun etmem. Bugün de sol tarafta oynadım, sonra sağa geçtim. Benim için sorun değil, elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Ben burada olmasam da Galatasaraylıyım. Kaptanlık yapmak benim için şereftir. Son zamanlar takmayabilirim. Zaman zaman iyi, zaman zaman kötü yaptım görevimi. Galatasaray'da 17-18 senedir buradayım, ben buranın evladıyım. Burada oynadığım için onur duyuyorum. Ben elimden geldiğince, süre aldığım sürece en iyisini yaparım. Ben Galatasaray'ın başarısı için yaşayan bir insanım. Oynasam da, oynamasam da yüreğim burada..." ifadelerinde bulunmuştur. 2 Şubat 2014 günü ise Sabri Bursaspor ile oynanan Süper Lig maçında ise kaptan olarak çıkmıştır. Sabri'nin sol bek oynadığı maçı Galatasaray 6-0 kazanmıştır. 2013-14 sezonunda Lig'de 24 maça çıkan Sabri, 1635 dakika sahada kalmıştır. 99 orta yapan Sabri, 31 isabetli orta açmış ve takımın en çok orta yapan ikinci ismi olmuştur. 840 pas veren Sabri, 739 pasta ise başarılı olmuştur. Aynı zamanda iki tane de asist yapmıştır. Galatasaray sezonu ikinci tamamlamış, Türkiye Kupası'nı ise müzesine götürmüştür. 2014-15 sezonu başında sözleşmesi otomatik olarak uzayan Sabri, Cesare Prandelli'nin teknik direktörlüğe getirilmesiyle Gökhan Zan, Engin Baytar, Sercan Yıldırım, Lucas Ontivero gibi isimlerle birlikte kadro dışı kalmıştır. Galatasaray A2 takımına yollanan Sabri Sarıoğlu, ilk maçına 13 Eylül 2014 günü Eskişehirspor A2 takımı karşısında çıktı. Bu maçta 90 dakika görev yapan oyuncu, bir gol attı ve Engin Baytar'ın golünün asistini yaptı. 27 Ekim 2014 tarihinde affedilmiş ve A takıma geri alınmıştır. Yeniden A takıma gelmesiyle çıktığı lig maçlarında beş asist yapan Sabri, Galatasaray'daki altıncı Süper Lig şampiyonluğunu yaşadı. Türkiye Kupası'nda bir golü ve bir asisti bulunan Sabri, Türkiye Kupası'nda üçüncü şampiyonluğunu yaşadı. Transfer döneminde Galatasaray ile kontratını 1+1 yıllık uzatmış ve sezona çok iyi başlayan Sabri, çıktığı 3 lig maçında 3 asist yaptı. Kontratındaki +1 yıllık opsiyonunun geçerli olması için 15 resmî müsabakada ilk 11'de başlama şartı bulunan Sabri, ilk 11'de çıkacağı 15. maçtan hemen önce uzama opsiyonunu yönetimle karşılıklı varılan mutabakat çerçevesinde iptal etti. Sezon sonuna kadar 32 resmî maçta ilk 11'de oynayan Sabri, toplamda 43 maçta forma giyip 1 gole ve 8 asiste imza attı. Türkiye Kupası'nda iki asisti bulunan Sabri, Türkiye Kupası'nda dördüncü şampiyonluğunu yaşadı. 2015-16 sezonu sonunda Galatasaray ile olan sözleşmesi sona eren Sabri Sarıoğlu yeni sezonda Galatasaray ile 1 yıllık yeni bir anlaşma imzaladı. Anlaşma yıllık net 1.250.000 euro, kazanılan her puan başına 5.000 euro şeklindeydi. Sezon sonunda Sabri Sarıoğlu'nun sözleşmesi uzatılmadı. Göztepe. 2017 yılında Süper Lig'in İzmir ekibi olan Göztepe ile anlaşma sağlamıştır. Futbol sonrası. 10 Eylül 2020'de Sabri Sarıoğlu'nun yayıncı kuruluş olan beIN Sports'da yorumcu olduğu açıklanmıştır. Teknik direktörlük kariyeri. 15 Temmuz 2023'te Sabri Sarıoğlu Türkiye U18 millî takımında teknik direktör olarak göreve başlamıştır. Millî takım kariyeri. Sabri, bugüne dek millî takımların Türkiye U-15 kategorisinden başlamak üzere tüm kademelerinde forma giymiştir. Toplam 142 kez millî takımlara çağrılan Sabri, 2006 yılından beri 44 kez de A Millî formayı giymiştir. Asıl mevkisi olan sağ açığın yanı sıra sağ bek olarak da oynayabilmektedir. Millî takımda genelde sağ bek olarak görev yapmıştır. Kariyer istatistikleri. Millî takım. !Toplam!!44!!1 Millî takım golleri. NOT:"Ev sahibi olarak Türkiye baz alınmıştır." Özel hayatı. 20 Nisan 2010 tarihinde pilotluk mesleğiyle ilgilenen Yağmur Yılmaz ile evlendi. 19 Haziran 2011 tarihinde baba oldu ve oğluna Sarp adını verdi. 2018 yılında Sare adında bir kızı ve 2020 yılında doğan Saran adında bir oğlu vardır. Sabri Sarıoğlu 2005 yılında Filli Boya reklamında yer aldı. Sarıoğlu, 2014 Şubat'ında yayınlanan Turkcell reklamında yer aldı.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21939", "len_data": 29914, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.37 }
Arda Turan (d. 30 Ocak 1987, İstanbul), sol kanat mevkiinde oynamış Türk eski futbolcu ve teknik direktördür. 2006-2017 yılları arasında Türkiye millî futbol takımında forma giydi ve kaptanlık yaptı. Premyer-Liha takımlarından Shakhtar Donetsk'i çalıştırmaktadır. Arda Turan, 30 Ocak 1987'de İstanbul'da dünyaya geldi. Futbola da Bayrampaşa'nın Altıntepsi mahallesindeki Altıntepsi Makelspor'da başladı. 1997'den 2000 yılına kadar bu kulüpte oynadı. 2000 yılında Galatasaray'a transfer oldu. 2005 yılına kadar alt yapıda oynadı. 2005-06 sezonunun ikinci yarısında Manisaspor'a kiralandı. Ankaragücü'ne karşı deplasmanda 2-0 kazandıkları karşılaşmada, hem kulüp kariyerindeki hem de Süper Lig'deki ilk golünü attı. Ayrıca bu maç Manisaspor formasıyla çıktığı ilk resmî karşılaşma oldu. Manisaspor'da yarım sezon forma giyen Turan daha sonra Galatasaray'a döndü. Sarı kırmızılı forma ile ilk resmî maçına, 22 Ocak 2005 tarihinde Bursaspor ile oynanan Türkiye Kupası maçında çıktı. Galatasaray'ın 9 Ağustos 2006 tarihinde, Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme turu'nda Mladá Boleslav karşısında 5-2 kazandığı karşılaşmada 2 gol atıp 1 asist yaptı. Böylece Galatasaray forması altında ilk resmî golünü attı. Bu kulüpte kaptanlığa kadar yükselen Turan, 2011 yılına kadar çeşitli kulvarlarda toplamda 190 kere Galatasaray formasını giydi ve 44 gol kaydetti. Sarı kırmızılı takım ile, 2007-08 sezonunda Süper Lig, 2004-05 sezonunda Türkiye Kupası ve 2008 yılında Süper Kupa şampiyonlukları yaşadı. 2011 yılının Ağustos ayında, €12.000.000 bonservis ücreti karşılığında İspanyol kulübü Atlético Madrid'e transfer oldu. Bu bonservis bedeli Türkiye'den yurt dışına transfer olan en pahalı Türk futbolcu olmasını sağladı. Atlético Madrid formasıyla ilk resmî maçına 28 Ağustos 2011'de, Osasuna ile oynanan La Liga maçında çıktı. Kasım 2011 tarihinde, UEFA Avrupa Ligi'nde Celtic'e karşı 1-0 kazandıkları karşılaşmada bu takımdaki ilk resmî golünü attı. Dört sezon Atlético formasını giyen Turan, bu kulüpte 2012 yılında UEFA Süper Kupası, 2011-12 sezonunda UEFA Avrupa Ligi, 2013-14 sezonun La Liga, 2012-13 sezonunda Copa del Rey ve 2014 yılında Supercopa de España şampiyonluklarını yaşadı. 6 Temmuz 2015 tarihinde €34 milyon bonservis bedeli ile Barcelona'ya transfer oldu. Turan, 6 Ocak 2016 tarihinde Espanyol ile oynanan Copa del Rey maçıyla birlikte Barcelona'daki ilk resmî maçına çıktı. Burada çeşitli kulvarlarda toplam 55 karşılaşmaya çıktı ve 15 gol kaydetti. Barcelona'da 2015 yılında UEFA Süper Kupası ve FIFA Kulüpler Dünya Kupası, 2015-2016 sezonunda La Liga ve Copa del Rey, 2016 yılında da Supercopa de España şampiyonlukları yaşadı. Turan, 13 Ocak 2018 tarihinde Barcelona'dan 2017-18 sezonunun ikinci yarısından itibaren iki buçuk sezon kiralık olarak İstanbul Başakşehir takımına transfer oldu. Turan, Türkiye millî futbol takımında ilk maçına 16 Ağustos 2006'da, 19 yaşında, Lüksemburg ile oynanan özel maçta çıktı. Türkiye forması ile ilk golünü ise 25 Mayıs 2008 tarihinde Uruguay ile oynanan ve 3-2 mağlubiyetle sonuçlanan özel maçta attı. Turan ay yıldızlı forma ile 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda da mücadele etti. Türkiye yarı finale kadar yükselirken, Turan turnuvanın ardından Alman Bild gazetesi tarafından oluşturulan, turnuvanın en iyi on biri listesinde gösterildi. İlk yılları. Futbola henüz 8 yaşındayken, doğup büyüdüğü Bayrampaşa'nın Altıntepsi mahallesindeki amatör bir takım olan Altıntepsi Makelspor'da başladı. 1997'den 2000'e kadar futbol yaşamını Altıntepsi Makelspor'da sürdürdü. 2000 yılında 12 yaşındayken, Galatasaray'a transfer oldu. 2000'den 2005 yılına kadar Galatasaray altyapısında futbol oynadı. Galatasaray forması ile ilk resmî maçına, 22 Ocak 2005 tarihinde Bursaspor ile oynanan Türkiye Kupası maçında çıktı. Profesyonel olduktan sonra da bir süre Galatasaray altyapısında forma giyen Turan, 2005-06 sezonunun ikinci yarısında Manisaspor'a kiralandı. Bu takımdaki ilk resmî maçına Ankaragücü ile deplasmanda oynanan maçta çıktı ve 2-0 kazanılan karşılaşmada, hem kulüp kariyerindeki hem de Süper Lig'deki ilk golünü attı. Manisaspor'da geçirdiği yarım sezonun ardından Galatasaray'a döndü. Galatasaray'ın 9 Ağustos 2006 tarihinde, Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme turu'nda Mladá Boleslav karşısında 5-2 kazandığı karşılaşmada 2 gol atıp 1 asist yaptı. Böylece Galatasaray forması altında ilk resmî golünü attı. 13 Ağustos 2006 tarihinde, Galatasaray'ın Kayserispor'u 4-0 mağlup ettiği karşılaşmada Galatasaray forması ile Süper Lig'deki ilk golünü attı. 2009-10 sezonunda, henüz 22 yaşındayken Galatasaray A takımının kaptanlığına getirildi ve 10 numaralı forma kendisine verildi. Arda Turan, Galatasaray forması ile birer Süper Lig, Türkiye Kupası ve Türkiye Süper Kupası şampiyonluğu yaşadı. 2011 yılının Ağustos ayında, €12.000.000 bonservis ücreti karşılığında İspanyol kulübü Atlético Madrid'e transfer oldu. Ödenen bu bonservis bedeliyle birlikte Türkiye'den yurt dışına transfer olan en pahalı Türk futbolcu oldu. Madrid ekibindeki ilk resmî maçına 28 Ağustos 2011'de, Osasuna ile oynanan La Liga maçında çıktı. Atlético Madrid'de oynadığı sezonlarda birer La Liga, UEFA Süper Kupası, Copa del Rey, Supercopa de España ile 1 UEFA Avrupa Ligi şampiyonluğu yaşarken, 2014 yılında, Şampiyonlar Ligi yarı finalinde attığı gol ile takımının finale yükselmesinde etkin rol oynadı. 2015-16 sezonu öncesinde €34 milyon (€7 milyon başarı bonusları) bonservis bedeli karşılığında bir başka İspanyol takımı Barcelona'ya transfer oldu ve en pahalı Türk futbolcu unvanını elde etti. Barcelona ile ilk resmî maçına 6 Ocak 2016 tarihinde Espanyol ile oynanan Copa del Rey maçında çıktı. Barcelona formasıyla ilk La Liga maçına ise 9 Ocak 2016 tarihinde Granada ile oynanan karşılaşmada çıktı. Turan, Barcelona ile La Liga, Copa del Rey, Supercopa de España, UEFA Süper Kupası ve FIFA Kulüpler Dünya Kupası şampiyonluğu yaşadı. Türkiye forması da giyen Arda Turan, Türkiye millî takımında oynamadan önce, Türkiye 16 Yaş Altı, Türkiye 17 Yaş Altı, Türkiye 18 Yaş Altı, Türkiye 19 Yaş Altı, Türkiye 20 Yaş Altı ve Türkiye 21 Yaş Altı takımlarında forma giydi. Türkiye millî futbol takımı ile ilk maçına 16 Ağustos 2006 tarihinde Lüksemburg ile oynanan hazırlık maçında çıktı. Arda Türkiye ile 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda mücadele etti ve takımı adına turnuvada 2 gol attı. Milliyet Spor Ödülü'nü, 2008 ve 2009 yıllarında Yılın Futbolcusu, 2013 yılında Yılın Sporcusu kategorilerinde kazandı. 2010 yılında Yılın Futbolcusu ve 2012 ile 2013 yıllarında ise Avrupa'da Yılın Türk Futbolcusu kategorilerinde "Futbol Plus" Dergisi Yılın Futbol Oscarları ödülünün sahibi oldu. 2014 yılında 13. Uluslararası Türkiye Spor Adamları Ödülleri kapsamında; Avrupa'da Yılın Futbolcusu ödülünü kazandı. 2008 yılında İspanyol spor dergisi "Don Balón" tarafından, 1987 ve üstü doğumlu 100 yıldız futbolcu arasında en iyi 8. futbolcu seçildi. Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu tarafından 2009 yılının en popüler aktif futbolcusu olarak gösterildi. 2015 yılında GQ dergisi tarafından Yılın Adamı seçildi. 6 Haziran 2017 Makedonya maçından dönerken uçakta gazeteci Bilal Meşe'ye küfredip boğazını sıkarak saldırdığı için eleştirilere uğrayan Turan, millî takım kariyerini sonlandırdı. Hayatı. Arda Turan, İstanbul'un Bayrampaşa ilçesinde 30 Ocak 1987 tarihinde, Adnan ve Yüksel çiftinin ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Turan'ın babası Türk Hava Yollarından emekli Adnan Turan, annesi ev hanımı Yüksel Turan ve kardeşi Okan Turan'dır. Anne tarafından Priştine göçmeni olan Turan baba tarafından Yugoslavya göçmeni kökenlidir. Lise eğitimini Fatih ilçesindeki Şehremini Lisesi'nde tamamladı. Çocukluğunda sokakta futbol oynamaya başlayan Turan, "doğduğu mahalledeki arkadaşlarıyla birlikte oynadığı orta-kafa-gol oyununun, orta ve pas yeteneğinin gelişmesinde önemli rol oynadığını" ve "dar sokaklarda futbol oynamasının da futbol tekniğini geliştirdiğini" ifade etmiştir. Futbol yaşantısına, henüz 8 yaşındayken babasının ve amcalarının da daha önceleri futbol oynadığı, doğduğu ilçenin amatör takımlarından Altıntepsi Makelspor'da başladı. 2000 yılında Galatasaray'ın altyapı seçmelerine katıldı. İlk katıldığı seçmelerde 15 dakika oynadıktan sonra, birkaç gün sonraki seçmeye de çağrıldı. Buradaki seçmeleri de kazanarak Galatasaray'da futbol oynamaya başladı. Galatasaray altyapısında yaklaşık 4 yıl boyunca forma giydi. Bu süre içerisinde 56 lig maçına çıktı ve 17 gol attı. Turan, kendi ifadeleriyle topa sahip olmayı, çabuk kaybetmemeyi ve maçın 90 dakika olduğunu unutmamayı, Galatasaray'daki teknik direktörü Gheorghe Hagi'den öğrendi. Kulüp kariyeri. Galatasaray. Turan, Galatasaray'daki ilk resmî maçına altyapıda oynadığı dönemde çıktı. 22 Ocak 2005 tarihinde, Bursaspor ile oynanan Türkiye Kupası maçının 60. dakikasında, Ayhan Akman'ın yerine oyuna dahil olarak ilk defa sarı-kırmızılı forma ile resmî bir karşılaşmada görev yaptı. Bu maçtan sonra tekrar altyapı takımda oynamaya devam etti. Yaklaşık 4 ay sonra, Süper Lig'de Denizlispor ile oynanan karşılaşmanın 64. dakikasında Ergün Penbe'nin yerine oyuna dahil olarak, Galatasaray forması ile ilk kez Süper Lig maçında forma giydi. 11 Mayıs 2005 tarihinde, Galatasaray'ın Fenerbahçe'yi 5-1 yendiği Türkiye Kupası Final karşılaşmasında forma şansı bulamadı; ancak Galatasaray'ın kupada elde ettiği bu şampiyonlukla birlikte kariyerinde ilk defa resmî bir organizasyonda şampiyonluk sevinci yaşadı. Gheorghe Hagi'nin teknik direktörlüğü döneminde profesyonelliğe adım atan Turan, 2004-05 sezonunda ağırlıklı olarak paf takımda görev yaptı. Galatasaray'da 2 resmî karşılaşmada forma giydi ve toplam 56 dakika süre aldı. Manisaspor. Turan, 2005-06 sezonunun ilk yarısı geride kaldığında Galatasaray'da forma şansı bulamamıştı. Kulüp tarafından tecrübe kazanması için Süper Lig'de mücadele eden Manisaspor'a, €500.000 ücretle kiralık olarak verildi. Bu takımda 99 numarayı aldı. Manisaspor'daki ilk maçına, Ankaragücü ile oynanan Süper Lig karşılaşmasında çıktı. Bu karşılaşma, profesyonel futbol yaşantısında ilk on birde başladığı ilk maç oldu. Maçın 53. dakikasında hem kulüp kariyerindeki hem de Süper Lig'deki ilk golünü attı. Manisaspor'un 18 Mart 2006 tarihinde Denizlispor'u 4-2 mağlup ettiği Süper Lig maçında, kariyerindeki 2. golünü attı. Galatasaray'a şampiyonluk yolunu açan, Manisaspor'un 5-3'lük Fenerbahçe galibiyetinde 2 asistlik performans gösterdi. Arda Turan, Galatasaray'a daha hazır bir halde dönmek amacıyla 1 sezon daha Manisaspor'da kiralık olarak oynamak istemesine rağmen, Fenerbahçe maçında kendisini izleyenler arasında bulunan Galatasaray başkan yardımcısı Adnan Polat'ın beğenisini kazandı ve onun talimatıyla bir sonraki sezon Galatasaray'a tekrar döndü. Turan, Manisaspor kariyeri boyunca teknik direktörü Ersun Yanal tarafından sağ kanatta oynatıldı. Turan, 2005-06 sezonunun ikinci yarısında Manisaspor'da toplam 15 maça çıktı ve 2 gol kaydetti. Toplam 1123 dakika süre aldı. 15 maçın 13'ünde ilk 11'de sahaya çıktı. 2006-07. Manisaspor'da geçirdiği yarım sezonda Galatasaraylı yöneticiler ve teknik ekip tarafından beğenilen Turan, 2006-07 sezonunda Galatasaray'a döndü. Galatasaray'a döndükten sonra sözleşmesini 2011 yılına kadar uzattı. 4 Ağustos 2006 tarihinde Ankaraspor ile deplasmanda oynanan ve 1-1 biten Süper Lig maçının 46. dakikasında Hasan Şaş'ın yerine oyuna dahil olarak, 2006-07 sezonunda sarı-kırmızılı forma ile ilk maçına çıktı. 9 Ağustos 2006 tarihinde Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme turunda Mladá Boleslav ile oynanan 5-2 kazanılan karşılaşmada, Galatasaray formasıyla ilk defa bir resmî karşılaşmada ilk on birde sahaya çıktı. Maçı 2 gol atıp 1 asist ile tamamlarken, attığı bu gol hem Galatasaray forması altındaki ilk resmî golü hem de bir Avrupa kupası maçında attığı ilk goldü. Bu maçtaki performansı ile bundan sonraki haftalarda, teknik direktör Eric Gerets'in ilk on birlerinde kendisine yer bulmaya başladı. Bu maçtan 4 gün sonra ligde oynanan ve 4-0 galibiyetle tamamlanan Kayserispor karşılaşmasına ilk on birde başladı. Maçın 44. dakikasında attığı gol, Galatasaray formasıyla Süper Lig'deki ilk golü oldu. 12 Eylül 2006 tarihinde, Şampiyonlar Ligi'nde Girondins de Bordeaux ile oynanan ve 0-0 beraberlikle sonuçlanan karşılaşmada, ilk defa sarı-kırmızılı formayla Şampiyonlar Ligi'nde mücadele etti. Bu karşılaşmadan sonra oynanan ligdeki iki maçta da ilk on birde sahaya çıktı. 27 Eylül 2006 tarihinde, Liverpool ile deplasmanda oynanan ve 3-2 kaybedilen Şampiyonlar Ligi maçına ilk on birde başladı. 86 dakika kaldığı maçın 59. dakikasında Galatasaraylı Ümit Karan'ın attığı ilk golde asisti yapan isim oldu. 30 Eylül 2006 tarihinde, Konyaspor ile oynanan ve 3-3 berabere biten lig karşılaşmasında, takımını 3-1 öne geçiren golü attı. Ayrıca, Saša Ilić'in attığı golün pasını veren isim oldu. 22 Kasım 2006 tarihinde, Girondins de Bordeaux'ya 3-1 kaybedilen Şampiyonlar Ligi karşılaşmasının 59. dakikasında rakibine kafa attı ve kırmızı kart görerek oyundan ihraç edildi. Turan, 11 Altın Adam Yarışması'nda Eylül ayının futbolcusu ödülünü kazansa da Girondins de Bordeaux maçında rakibine kafa atması sebebiyle ödül kendisinden alınarak Trabzonsporlu Gökdeniz Karadeniz'e verildi. Bu kart, Turan'ın Galatasaray kariyerinde gördüğü ilk kırmızı kart oldu. 3 Aralık 2006 tarihinde deplasmanda 2-1 kaybedilen Fenerbahçe maçında ilk on bir de başladı. Bu maçla birlikte ilk kez bir Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde forma giymiş oldu. 27 Şubat 2007 tarihinde, Galatasaray'ın Kayseri Erciyesspor ile 1-1 berabere kalıp elendiği Türkiye Kupası Çeyrek Final maçında takımının tek golünü attı. Bu attığı gol, 2006-07 sezonundaki tek Türkiye Kupası golü oldu. 11 Mart 2007 tarihinde, Galatasaray'ın Trabzonspor'u 2-1 mağlup ettiği lig karşılaşmasında takımını 1-0 öne geçiren golü attı. Bu gol, kariyerinde Trabzonspor'a attığı ilk gol oldu. Bu maçtan 5 gün sonra Konyaspor ile deplasmanda oynanan ve 2-2 berabere sonuçlanan maçta, rakip takım kalecisinden aldığı darbe sonucu sağ üst uyluk adalesinden sakatlandı ve 6 hafta sahalardan uzak kaldı. 19 Mayıs 2007 tarihinde Fenerbahçe ile oynanan lig maçına yedek olarak başladı. Karşılaşmanın 53. dakikasında Mehmet Topal'ın yerine oyuna dahil oldu. Galatasaray'ın 2-1 kaybettiği maçın 89. dakikasında takımının tek golünü attı. Bu golle birlikte ilk defa bir Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde gol atmış oldu. Turan, 2006-07 sezonunda Galatasaray forması ile ligde toplam 26 maçta görev yaptı. Bu maçların 24'ünde kendisine ilk on birde yer buldu. 2058 dakika süre aldı ve toplam 5 gol attı. Türkiye Kupası'nda 3 maçta 1 gol attı. Şampiyonlar Ligi'nde 2'si ön eleme maçı olmak üzere toplam 7 karşılaşmada forma giydi. Ön eleme maçlarında toplam 2 gol attı. 2007-08. Galatasaray, 2007-08 sezonuna Eric Gerets'in yerine Karl-Heinz Feldkamp'ı teknik direktörlüğe getirerek başladı. Turan, 12 Ağustos 2007 tarihinde 4-0 galibiyetle sonuçlanan Çaykur Rizespor maçında bu sezonki ilk resmî maçına çıktı. Maça yedek kulübesinde başlayan Turan, 65. dakikada Cassio Lincoln'ün yerine oyuna dahil oldu. Sezonun ilk lig maçında Hakan Şükür'ün kafa ile attığı üçüncü golde asisti yapan isim oldu. Süper Lig'in ilk 7 maçında da 90 dakika sahada kalamadı. 28 Ekim 2007 tarihinde oynanan ve 2-1 kazanılan Denizlispor maçında, ligde ilk kez 90 dakika forma şansı buldu. UEFA Kupası birinci turunda karşılaştıkları Sion mücadelesinin 68. dakikasında, skoru 4-0'a getiren golü attı. Attığı bu gol hem bu sezondaki ilk resmî golü, hem de bir Avrupa kupası maçındaki ilk golüydü. Ayrıca bu gol, futbol kariyerindeki ilk UEFA Kupası golü oldu. Turan, 2007-08 sezonunda ligin ilk yarısında golle tanışamazken, UEFA Kupası'nda ise Sion maçında attığı gol dışında başka gol atamadı. Sezonun ikinci yarısında, Çaykur Rizespor ile deplasmanda oynanan ve 5-2'lik skorla kazanılan maçta ligdeki ilk golünü attı. Ayrıca maçın 45. dakikasında Shabani Nonda'nın skoru 3-1'e getiren golünde asist yaptı. 27 Ocak 2008 tarihinde deplasmanda oynanan ve 4-0 galibiyetle tamamlanan Ankaragücü karşılaşmasında attığı golle takımını 2-0 öne geçirdi. Bu golden iki dakika sonra, Ümit Karan'ın skoru 3-0'a taşıyan golünün asistini yaptı. Bu maçtan 13 gün sonra ise eski takımı Manisaspor'a karşı 6-3 kazanılan maçta, penaltıdan takımını takımını 3-0 öne geçiren golü attı. Bu gol Manisaspor'a attığı ilk lig golü olurken, Galatasaray kariyerinde penaltıdan attığı ilk resmî gol oldu. Türkiye Kupası'nda, 19 Mart 2008 tarihinde Gençlerbirliği ile oynanan ve 1-0 kaybedilen yarı final mücadelesine ilk on birde sahaya çıktı. Bu maç Türkiye Kupası'nda oynadığı ilk yarı final mücadelesiydi. 12 Nisan 2008 tarihinde, Galatasaray'ın Trabzonspor'u 1-0 mağlup ettiği lig karşılaşmasında tek golü atan isim oldu. Bu maçtan 18 gün önce Galatasaray teknik direktörü Karl-Heinz Feldkamp, çeşitli nedenlerden dolayı istifa etmiş ve yerine yardımcısı Cevat Güler getirilmişti. Ligin 33. haftasındaki Sivasspor deplasmanında 3 gol attı ve kariyerinin ilk hat trick başarısını gösterdi. Galatasaray karşılaşmayı 5-3 galip tamamladı ve ligde son haftaya 3 puan farkla lider girdi. 2007-08 sezonunda ligde oynanan Gençlerbirliği OFTAŞ mücadelesinde 90 dakika forma giydi. Hakan Şükür'ün attığı golde asisti yapan isim oldu. Galatasaray maçı 2-0 kazanarak 2007-08 sezonunu Süper Lig şampiyonu olarak tamamlarken, Turan hem futbol hem de Galatasaray kariyerindeki ilk lig şampiyonluğunu elde etti. Arda Turan, 2007-08 sezonunda ligde 30, Türkiye Kupası ve UEFA Kupası'nda yedişer karşılaşmada forma giydi. Ligde toplam 2418 dakika süre alırken, toplam 7 gol attı. Türkiye Kupası'nda ise 581 dakika süre alırken, gol atma başarısı gösteremedi. UEFA Kupası'nda toplam 488 dakika süre aldı ve 1 gol attı. Sezonun sona ermesinin ardından İspanyol spor dergisi "Don Balón" tarafından, 1987 ve üstü doğumlu 100 yıldız futbolcu arasında en iyi 8. futbolcu olarak gösterildi. 2008-09. 2008-09 sezonunda Galatasaray'ın yeni teknik direktörü Alman Michael Skibbe oldu. Arda sezonun ilk resmî maçına, 13 Ağustos 2008 tarihinde UEFA Şampiyonlar Ligi üçüncü ön eleme turunda oynanan ve 2-2 berabere sonuçlanan Steaua București maçında çıkarken, Nonda'nın attığı 2. golde ortayı yapan isim oldu. 17 Ağustos 2008 tarihinde Kayserispor ile oynanan Türkiye Süper Kupası maçında sakatlığı sebebiyle forma giyemedi. Galatasaray, 2-1'lik sonuçla kupada şampiyonluğu elde etti. Turan, kariyerinde ilk defa bir Süper Kupa şampiyonluğu yaşadı. Turan, 23 Ağustos 2008 tarihinde Galatasaray'ın 4-1 kazandığı Denizlispor mücadelesine yedek kulübesinde başladı. Maçın 46. dakikasında Hasan Şaş'ın yerine oyuna dahil olarak, sezonun ilk lig maçına çıktı. 5 Ekim 2008 tarihinde 2-1 kaybettikleri Bursaspor maçında takımının tek golünü attı. Bu gol, bu sezon attığı ilk resmî gol oldu. Bu maçtan 14 gün sonra, 3-0 kazandıkları Trabzonspor karşılaşmasındaki ilk golü attı. Maçta atılan 2. golde ise altı pas bölgesinden yaptığı vuruşta, top takım arkadaşı Servet Çetin'e çarparak ağlarla buluştu ve atılan gol Çetin'e yazıldı. Maçta attığı gol, Galatasaray resmî İnternet sitesinde yapılan oylamada taraftarlar tarafından Ekim ayının en güzel golü seçildi. 23 Ekim 2008 tarihinde, 1-0 kazandıkları UEFA Kupası B Grubu maçında, Yunan ekibi Olympiakos karşılaşmasında ilk on birde sahaya çıktı. Bu maçla birlikte bu sezonki ilk Avrupa kupası maçına çıkmış oldu. 90 dakika oyunda kalmasına karşın gol atamadı. Bu maçtan bir hafta sonra, Türkiye Kupası B Grubu'nda 1-1 eşitlikle biten Ankaraspor maçında forma giyerek, bu sezonki ilk Türkiye Kupası maçına çıktı. 2 Kasım 2008 tarihinde ligde oynanan ve 3-1 galibiyetle sonuçlanan Gaziantepspor maçında skoru belirleyen son golü attı. Ayrıca, Harry Kewell'ın attığı maçın ilk golünde asist yaparken, Gaziantepspor'un golle sonuçlanan penaltısına sebebiyet veren isim oldu. 16 Kasım günü İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile oynanan lig maçının 75. dakikasında yere yığıldı. Ambulansla hastaneye kaldırılan Turan'ın kalp ritminin yükseldiği belirtilirken, ertesi gün taburcu edildi. 22 Şubat 2009 tarihinde ligde Kocaelispor karşısında alınan 5-2'lik mağlubiyet sonrasında, teknik direktör Skibbe gönderildi ve yerine Galatasaray'ın eski kaptanlarından Bülent Korkmaz getirildi. 26 Şubat 2009 tarihinde Girondins de Bordeaux ile oynanan UEFA Kupası 3. tur maçında 2 gol attı. Bu gol, Turan'ın hem kulüp hem de Galatasaray kariyerinde, Avrupa kupalarında bir maçta 2 gol attığı ilk karşılaşma oldu. Ayrıca bu maçtaki performansı ile Galatasaray resmî İnternet sitesi üzerinde yapılan oylamada taraftarlar tarafından maçın adamı olarak seçildi. 1 Mart 2009 tarihinde 1-0 kazanılan Konyaspor ve 15 Mart 2009 tarihinde 2-2'lik skorla biten Trabzonspor lig maçlarında birer gol attı. Ayrıca, Trabzonspor mücadelesinde Milan Baroš'un attığı ilk golün pasını veren isim oldu. 12 Nisan 2009 tarihinde 0-0 eşitlikle sonuçlanan Fenerbahçe derbisinde, oyuncular arasında çıkan kavga sırasında rakip futbolcu Semih Şentürk'e yumruk atması nedeniyle kırmızı kart gördü. 30 Mayıs 2009 tarihinde Sivasspor ile oynanan ve 2-1'lik galibiyetle sonuçlanan ligin son karşılaşmasında takımına galibiyeti getiren golleri attı. Arda Turan, Galatasaray takımıyla 2008-09 sezonunda yalnızca 1 kupa şampiyonluğu yaşadı. Ligde toplam 29 maçta forma giydi ve 7 gol attı. Bu maçların 27'sinde ilk on birde sahaya çıkarken, toplam 2471 dakika süre aldı. Türkiye Kupası'nda toplam 6 maçta forma giydi ve 2 gol attı. 5 maçta sahaya ilk on birde çıktı. Bu maçlarda toplam 510 dakika sahada kaldı. Şampiyonlar Ligi elemelerinde 2 maçta ilk on birde sahaya çıktı ve toplam 180 dakika forma giydi. Bu maçlarda gol atma başarısı gösteremedi. UEFA Kupası'nda forma giydiği 8 maçın tamamında ilk on birde sahaya çıktı. 711 dakika süre aldığı bu maçlarda toplam 2 gol attı. 2009-10. Galatasaray, 2009-10 sezonuna da teknik direktör değişikliği ile başladı. Bir önceki sezon başında göreve gelen Bülent Korkmaz'ın yerine, Hollandalı Frank Rijkaard getirildi. Arda Turan, 10 Temmuz 2009 tarihinde düzenlenen bir basın toplantısı ile Galatasaray kaptanlığına getirildi. Böylelikle 22 yaşındayken bu göreve getirilen Turan, Turgay Şeren, Bülent Korkmaz ve Tugay Kerimoğlu'ndan sonra Galatasaray tarihinin en genç kaptanı oldu. Yine aynı tarihte, yeni sezonda 10 numaralı formayı giyeceği açıklandı. Arda sezonun ilk maçına, 9 Ağustos 2009 tarihinde deplasmanda 3-2 kazandıkları Gaziantepspor karşılaşmasında çıktı. Ayrıca bu karşılaşma, Galatasaray kaptanı olarak çıktığı ilk maç oldu. Karşılaşmanın 8. dakikasında takımını 1-0 öne geçiren golü attı. Ayrıca Galatasaray'ın 2009-10 sezonundaki ilk resmî golünü kaydetti. Attığı bu golle birlikte Galatasaray'da, beş sezon sonra sezonun ilk golünü ilk kez bir Türk oyuncu atmış oldu. 15 Ağustos 2009 tarihinde, ligde 4-1 kazanılan Denizlispor karşılaşmasında takımını 2-1 öne geçiren golü attı. Böylece ligde oynadığı ilk iki karşılaşmada da gol atma başarısı gösterdi. Galatasaray'ın 20 Ağustos 2009 tarihinde, Levadia Tallinn'i 5-0 mağlup ettiği Avrupa Ligi karşılaşmasında 90 dakika forma giydi. Yıl sonunda, Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu tarafından 2009 yılının en popüler aktif futbolcusu olarak gösterildi. 31 Ocak 2010 tarihinde, Galatasaray'ın deplasmanda Denizlispor'u 2-1 mağlup ettiği lig karşılaşmasında, takımını 1-0 öne geçiren golü attı. Bu gol, 2010 yılında attığı ilk resmî gol oldu. 28 Şubat 2010 tarihinde Kasımpaşa ile oynanan ve 4-1 kazanılan lig maçında, takımını 1-0 öne geçiren golü attı. Attığı bu gol, 2009-10 sezonundaki son resmî golü oldu. 11 Nisan 2010 tarihinde Galatasaray'ın Diyarbakırspor'u 4-1 mağlup ettiği karşılaşmanın 60. dakikasında, oyundan alındığı sırada taraftarların bir bölümü tarafından ıslıklı protestoya maruz kaldı. Bu protestolara alkışla karşılık verdikten sonra doğrudan soyunma odasına gitti. Turan, ligin 31. haftasında oynanan Bursaspor maçının ardından, "Avrupa’da oynamak istiyorum. Herhalde taraftar da burada daha fazla faydalı olamayacağımı düşünüyor." açıklamasını yaptı. Bu haberler üzerine ulusal basında, Premier League takımlarından Tottenham Hotspur'un Arda için Galatasaray'a €12.000.000 teklif ettiği haberleri çıktı. Kasım 2010'daki yurt dışındaki tatili sırasında domuz gribine yakalandı; ancak birkaç günlük tedavinin ardından iyileşerek takımla birlikte çalışmalara başladı. Ligde takımı ile 29 maça çıktı ve 7 gol attı. Bu maçların 27'sinde ilk on birde görev alırken toplam 2279 dakika sahada kaldı. Takımı ise ligi 3. sırada tamamladı. Türkiye Kupası'nda toplam 6 maça çıktı. Oynadığı maçların hepsinde ilk on birde başlayan Turan, 467 dakika süre alırken toplam 4 gol attı. Galatasaray kupada çeyrek finalde elendi. Avrupa Ligi'nde ise 8 maça çıktı. 6 maçta ilk on bir başlayan Turan, 593 dakika süre aldığı bu organizasyonda hiç gol atamadı. Galatasaray turnuvaya 2. turda veda etti. 2010-11. Arda 2010-11 sezonunun ilk resmî maçına, 29 Temmuz 2010 tarihinde Galatasaray'ın Beograd ile 2-2 berabere kaldığı Avrupa Ligi maçında çıktı. Karşılaşmada takımının 2 golünü de kendisi attı. Böylece sezonun ilk resmî maçında 2 gol attı. Ligdeki ilk maçına ise 14 Ağustos 2010 tarihinde Galatasaray'ın deplasmanda Sivasspor'u 2-1 mağlup ettiği karşılaşmada çıktı. 79 dakika saha kalan Turan, Mustafa Sarp'ın attığı ilk golde asisti yapan isim oldu. Galatasaray 31 Ağustos 2010 tarihinde, resmî İnternet sitesi aracılığıyla İspanyol kulübü Atlético Madrid'den Arda Turan için yazılı bir transfer teklifi geldiğini ancak oyuncuyu satmayı düşünmediğini duyurdu. Ligdeki ilk 3 karşılaşmada ilk on birde forma giyen Turan, Türkiye'nin Belçika ile oynadığı millî maçta sakatlık geçirdi ve 12 hafta boyunca sahalardan uzak kaldı. Ekim 2010 tarihinde, Almanya'nın başkenti Münih'te ameliyat oldu. Galatasaray'ın ligde 15 Ekim 2010 tarihinde Ankaragücü'ne 4-2 kaybettiği maçında ardından, teknik direktör Frank Rijkaard'ın görevine son verildi ve yerine Gheorghe Hagi getirildi. Ekim 2010 tarihinde, Galatasaray ile 2012-13 sezonunun sonuna kadar geçerli olacak yeni bir sözleşme imzaladı. Turan, Aralık 2010 tarihinde takımla birlikte çalışmalara başladı ancak ligin 15. haftasında oynanan Kasımpaşa maçında, teknik direktör Hagi tarafından kadroya alınmadı. Sakatlık döneminin ardından ilk resmî maçına, 11 Aralık 2010 tarihinde 2-0 kaybedilen Gençlerbirliği maçında çıktı. Ligde oynanan bu mücadelenin 55. dakikasında, sakatlanan Sabri Sarıoğlu'nun yerine oyuna dahil oldu. Bu maç, Ali Sami Yen Stadyumu'nda oynanan son lig maçı oldu. Nike firması, Turan'ın uzun süren sakatlık döneminden sonra yeşil sahalara dönmesi sebebiyle, futbol kariyerindeki sayısal verilere dayalı kısa bir film yayınladı. 19 Aralık 2010 tarihindeki sezonun ilk yarısının son lig karşılaşmasında, Konyaspor'a karşı deplasmanda 1-0'lık sonuçla kazanılan karşılaşmada tedbir amaçlı maç kadrosuna alınmadı. 11 Ocak 2011 tarihinde, Türkiye Kupası'nda 3-1 kazanılan Beypazarı Şekerspor mücadelesinde ilk on birde sahaya çıktı. Maçta takımını 2-1 öne geçiren golü attı. Bu gol bu sezonki ilk Türkiye Kupası golü oldu. Ayrıca bu maç Ali Sam Yen Stadyumu'nda oynanan son resmî karşılaşma oldu. 18 Ocak 2011 tarihinde, Antalyaspor ile oynanan ve 0-0 eşitlikle sonuçlanan Türkiye Kupası maçında 90 dakika forma giydi. Bu maçtan sonra sakatlığı tekrar nüksetti. Bu maçtan 5 gün sonra Sivasspor ile oynanan ve 1-0 kazanılan ligin ikinci yarısındaki ilk maçta kasık ağrısı sebebiyle kadrodan çıkarıldı. Turan'ın kasığından tekrar sakatlanması üzerine, Galatasaray'ın eski sağlık kurulu başkanı Mehmet Kurtoğlu, Münih'teki ameliyatının yanlış olduğunu iddia etti. Galatasaray resmî İnternet sitesi üzerinden Turan'ın sakatlığı için, "Sol kasığında belirgin olmak üzere çift taraflı karın kaslarının altyapışma yerinde zorlanma saptandı." açıklaması yaptı. Bu açıklamanın ardından, Turan'ın sakatlığının pubis olduğu iddia edildi. Arda yaşadığı sakatlık sebebiyle sahalardan yaklaşık 2 ay uzak kaldı. 13 Mart 2011 tarihinde, ligde oynanan ve 3-2 kaybedilen Ankaragücü karşılaşmasının son 10 dakikasında oyuna girerek 2 aylık aranın ardından ilk kez forma giydi. Ulusal basında Turan'ın Atlético Madrid ile anlaştığı haberleri yazıldı. 18 Mart 2011 tarihinde Galatasaray'ın kendi evinde Fenerbahçe'ye 2-1 kaybettiği maçın son 30 dakikasında oyuna dahil oldu. Maçın ardından verdiği röportajda, "Gelecek sezon bu statta mücadele edecek arkadaşlarıma Allah kolaylık versin" şeklindeki açıklaması, ulusal basın tarafından ayrılık işareti olarak yorumlandı. Ayrıca üst üste başarısız sonuçlar alan Galatasaray, bu maçında kaybedilmesinin ardından teknik direktör Hagi'nin yerine antrenör Bülent Ünder'i sezon sonuna kadar takımın başına getirdi. 4 Nisan 2011 tarihinde Antalyaspor ile karşılaşan Galatasaray maçı 3-0 kaybederken, Arda uzun bir sakatlık döneminin ardından ilk kez ilk on birde şans buldu. 18 Nisan 2011 tarihinde ligde 3-2 kazanılan Manisaspor karşısında 2 gol atarak galibiyette önemli bir rol oynadı. Bu maçla birlikte, Galatasaray'da 4. kez bir maçta 2 gol atma sevincini yaşadı. Ayrıca bu sezon sarı-kırmızılı forma ile ligdeki ilk golünü attı. Galatasaray ise 6 maç aranın ardından ligde galip gelmeyi başardı. Turan, 20 Mayıs 2011 tarihinde ligde 2-0 kazanılan Konyaspor maçıyla birlikte sezonun son resmî karşılaşmasına çıktı ve böylece Galatasaray formasıyla da son maçını oynadı. Takımıyla mücadele ettiği hiçbir organizasyonda şampiyonluğa ulaşamadı. Galatasaray tarihinin en kötü sezonlarından birini geçirerek ligi eksi averajla 7. sırada tamamladı. Galatasaray, 9 Ağustos 2011 tarihinde Atlético Madrid ile Arda Turan transferi için görüşmelere başlandığını resmî İnternet sitesi aracılığıyla kamuoyuna duyurdu. Birkaç saat sonra ise €12.000.000 transfer bedeli, €1.000.000 bonus ve gelecekte Türkiye'ye transferi durumunda Galatasaray'a öncelikli alım hakkı tanınması şartlarıyla transfer görüşmelerinin olumlu sonuçlandığını bildirdi. 11 Ağustos 2011 tarihinde ise Arda Turan bir basın toplantısı düzenleyerek Galatasaray'a veda etti. Turan, 2010-11 sezonunda ağır sakatlıklar yaşadı ve birçok maçta forma giyemedi. Ligde 12 maçta oynadı. İlk on birde başladığı 8 karşılaşmada 817 dakika süre alırken toplam 2 gol kaydetti. Türkiye Kupası'nda 3 maça çıktı. 2 maçta ilk on birde sahaya çıktı ve 224 dakika süre aldı. Toplam 1 gol attı. Avrupa Ligi'nde oynadığı 4 maçın tamamında ilk on birde başladı. 352 dakika süre alırken toplam 3 gol kaydetti. Atlético Madrid. 2011-12. Turan, 12 Ağustos 2011 tarihinde İspanyol kulübü Atlético Madrid ile 4 yıllık resmî sözleşme imzaladı. Her sezon için €2.500.000 ücret alacağı açıklandı. 16 Ağustos 2011 tarihinde, Vicente Calderón Stadyumu'nun VIP salonunda basına tanıtıldı. Burada yaptığı açıklamada, "Gol atmak veya asist vermek elbette çok önemli ama ben her maçta forma giyip, takım için mücadele etmeyi, önce takımın parçası olmayı her şeyden önce görüyorum" ifadelerini kullandı. Atlético Madrid Sportif Direktörü José Luis Caminero, Arda'yı "dinamik, arzulu ve son paslarda başarılı bir futbolcu" olması sebebiyle transfer ettiklerini açıkladı. Turan, yapılan tanıtımın ardından Atlético forması ile taraftarların hazır bulunduğu sahaya çıktı ve basına karşı fotoğraf çektirdi. İlk sezonda 11 forma numarasını aldı. La Liga'da, 28 Ağustos 2011 tarihinde oynanan ve 0-0 biten Osasuna maçının 61. dakikasında Eduardo Salvio'nun yerine oyuna dahil oldu ve Atlético Madrid forması ile ilk maçına çıktı. Bu takımdaki ilk resmî golünü ise bir Avrupa kupası maçında attı. 30 Kasım 2011 tarihinde, Avrupa Ligi'nde Celtic ile oynanan karşılaşmanın 30. dakikasında, maçtaki tek golü atarak takımına 3 puanı kazandıran isim oldu. 11 Aralık 2011 tarihinde, ligde oynanan ve 4-2 kaybedilen Espanyol karşılaşmasında, Atlético formasıyla La Liga'daki ilk golünü attı. 15 Aralık 2011 tarihinde, Avrupa Ligi'nde 3-1 galibiyetle sonuçlanan Stade Rennais maçında takımının son golünü attı. Atlético yönetimi, 8 Aralık 2011 tarihinde 2-1 kaybedilen Albacete Balompié maçının ardından, teknik direktör Gregorio Manzano'nun görevine son verdi ve yerine Arjantinli Diego Simeone'yi getirdi. 22 Nisan 2012 tarihinde, 3-1 kazanılan Espanyol karşılaşmasında 2 gol attı. Bu gol, bu sezon attığı son resmî gol oldu. Ligde attığı toplam 3 golün tamamını Espanyol ile yapılan iki maçta kaydetti. 9 Mayıs 2012 tarihinde, takımının 3-0 kazanarak şampiyon olduğu 2012 UEFA Avrupa Ligi finalinde 90 dakika forma giydi. Maçta Radamel Falcao'nun attığı 2. golün pasını verdi. Böylelikle kariyerinde ilk defa bir Avrupa kupası finalinde forma giyerek şampiyonluk sevinci yaşadı. Turan, Atlético ile yaşadığı bu şampiyonlukla birlikte, Türkiye dışından bir kulüple Avrupa Ligi şampiyonluğu yaşayan ikinci Türk futbolcu oldu. Atlético, ligi Avrupa Ligi'ne katılma hakkı elde edecek bir pozisyonda tamamladığı için, Turan'ın transferinde yapılan sözleşme gereği, Galatasaray'a fazladan €500.000 daha ödeme yaptı. Turan, Atlético'daki ilk sezonunda ligde toplam 33 maçta forma giydi. Bu maçların 24'ünde ilk on birde sahaya çıktı. 2157 dakika süre alırken toplam 3 gol attı. Takımı ligi 5. sırada tamamladı ve Avrupa Ligi'ne katılım hakkı kazandı. Avrupa Ligi'nde ise takımıyla 12 maçta forma giydi. Bunların 10'unda ilk on bir başladı. Sahada 874 dakika kaldı ve 2 gol attı. Takımı ile Avrupa Ligi'nde şampiyonluğa ulaştı. Sezon boyunca toplam 6 asist yaptı ve takımının asist kralı oldu. 2011-12 sezonunda gösterdiği performans nedeniyle, İspanyol basını tarafından yılın en kârlı transferi olarak nitelendirildi. 2012-13. Yeni sezon öncesinde basına açıklamalarda bulunan Turan, yeni sezonda daha büyük bir takımda oynayabileceğini söyledi. Ayrıca yaptığı açıklamada, ilk sezonunda Simeone'nin taktik bilgisini geliştirdiğini ve hücumda mücadele ederken bile defansa gelmesi gerektiğini öğrettiğini söyledi. Sezonun ilk maçına 20 Ağustos 2012 tarihinde, Levante ile oynanan ve 1-1 eşitlikle sona eren La Liga maçında çıktı. Karşılaşmanın 22. dakikasında attığı gol ile takımına 1 puanı kazandıran isim oldu. Böylece 2012-13 sezonunda hem kendisinin hem de takımının ilk resmî golünü attı. Levante'ye attığı bu gol La Liga'da haftanın golü seçildi. 31 Ağustos 2012 tarihinde, Chelsea ile oynanan ve 4-1 Atlético Madrid'in galibiyeti ile sonuçlanan Süper Kupa maçında 90 dakika forma giydi. Maçta Falcao'nun attığı üçüncü golün pasını verdi. Kariyerinde ilk defa forma giydiği UEFA Süper Kupası'nda Atlético ile şampiyonluk sevinci yaşadı. Atlético teknik direktörü Simeone maçtan sonra verdiği röportajda, Turan'ın çok teknik ve büyük bir oyuncu olduğunu söyledi. Rayo Vallecano ile 16 Eylül 2012 tarihinde oynanan ve 4-1 kazanılan lig maçında takımının 3. golünü attı. 11 Kasım 2012 tarihinde Getafe ile oynanan ve 2-0 kazanılan lig maçında, takımını 2-0 öne geçiren golü kaydetti. Bu maçtan 1 hafta sonra ligde Granada ile oynanan karşılaşmada, takımına galibiyeti getiren tek golü attı. Ara transfer dönemine doğru birçok basın organı tarafından, Turan'ın İtalyan kulüplerinden Internazionale Milano'ya transfer olacağı iddia edildi. Ancak Turan, ara transfer döneminde takımda kaldı. 17 Mayıs 2013 tarihinde, Real Madrid'e karşı oynanan ve 2-1 galibiyetle sonuçlanan Copa del Rey finalinde 110 dakika forma giydi. Atlético Madrid uzatmalarda bulduğu golle kupayı kazandı. Arda böylece, takımıyla bu sezonki ikinci kupasını kazanırken, kariyerinde ilk defa Copa del Rey şampiyonluğuna ulaştı. 19 Eylül 2013 tarihinde Atlético ile olan sözleşmesini 2017 yılına kadar uzattı. Yeni sözleşmesiyle beraber yıllık maaşını yaklaşık €1.000.000 artırırken, serbest kalma ücreti Atlético tarafından €41.000.000 olarak belirlendi. Böylelikle Turan'ın değeri 3 yılda yaklaşık 3,5 kat artmış oldu. 1 Haziran 2013 tarihinde, Real Betis ile oynanan ve 3-1 galibiyetle sonuçlanan lig maçında takımını 1-0 öne geçiren golü attı. Bu gol bu sezon attığı son resmî gol oldu. Turan, 2012-13 sezonunda ligde 32 maçta forma giydi. 26 maçta sahaya ilk on birde çıktı. 2171 dakika süre alırken toplam 5 gol attı. Takımı ligi 3. sırada tamamlayarak Şampiyonlar Ligi'ne katılma hakkı kazandı. UEFA Süper Kupası'nda kariyerinde ilk kez forma giydi ve şampiyonluk sevinci yaşadı. Copa del Rey'de toplam 7 maça çıktı. 572 dakika sahada kalmasına rağmen golle tanışamadı. Ancak sezon boyunca forma giydiği tüm organizasyonlarda attığı 5 gol ile takımının en çok gol atan 3. oyuncusu oldu. Avrupa Ligi'nde ise Rubin Kazan ile oynanan maçta 90 dakika sahada kaldı. Bu maç onun bu sezon oynadığı iki Avrupa kupası maçından birisi oldu. Takımı ile 2012-13 sezonunda toplam 2 kupa şampiyonluğu yaşadı. 2013-14. 2013-14 sezonunun ilk resmî maçına, 19 Ağustos 2013 tarihinde Sevilla ile oynanan ve 3-1 galibiyetle sonuçlanan lig karşılaşmasında çıktı. Bu maçtan 6 gün sonra ligde Rayo Vallecano ile oynanan ve 5-0 kazanılan maçta, kendisi adına sezonun ilk resmî golünü attı. Ayrıca bu maçta atılan 2 golünde pasını veren isim oldu. Gösterdiği bu performans ile İspanyol basının tarafından haftanın en iyi futbolcusu seçildi. 29 Ağustos 2013 tarihinde, Copa del Rey finalinde 0-0 eşitlikle biten Barcelona maçında yaklaşık 70 dakika forma giydi. Maçın uzatma dakikalarında, yedek kulübesinden maçın yan hakemine itiraz etmesi sebebiyle direkt kırmızı kart gördü. Bu kart Atlético kariyerinde gördüğü ilk kırmızı kart oldu. 18 Eylül 2013 tarihinde Şampiyonlar Ligi G Grubu'nda, FK Zenit takımıyla oynanan ve 3-1 galibiyetle sonuçlanan karşılaşmada takımını 2-1 öne geçiren golü attı. Böylelikle kariyerinde ilk defa Şampiyonlar Ligi'nde gol atmış oldu. Bu maçtan iki hafta sonra, Şampiyonlar Ligi G Grubu'nda Porto ile oynanan ve 2-1 kazanılan maçta da takımına galibiyeti getiren son golü attı. 7 Aralık 2013 tarihinde, Sant Andreu ile oynanan ve 4-0 kazanılan Copa del Rey'de maçında 2 gol attı. Kariyerinde ilk defa bu organizasyonda gol atma başarısına ulaştı. 26 Ocak 2014 tarihinde, Rayo Vallecano'i 4-2 mağlup ettikleri lig maçında 2 gol attı. Böylece bu sezon ligde ilk kez bir maçta 2 gol attı. 11 Mart 2013 tarihinde, Milan ile oynanan ve 4-1 kazanılan Şampiyonlar Ligi 2. tur maçında, takımını 2-1 öne geçiren golü attı. 30 Nisan 2014 tarihinde, Chelsea'yi 3-1 mağlup ettikleri Şampiyonlar Ligi yarı final rövanş maçında, Atlético'nun son golünü attı ve takımının finale yükselmesinde önemli bir rol oynadı. Bu maçında ardından UEFA tarafından oluşturulan haftanın en iyi 11'ine seçildi. Atlético, Turan'ın sözleşmesindeki madde gereğince, Şampiyonlar Ligi'nde finale kaldığı için Galatasaray'a €1.000.000 ödeme yaptı. 17 Mayıs 2014 tarihinde, ligin son maçında Barcelona ile deplasmanda karşılaşan Atlético Madrid, 1-1'lik sonuçla 2013-14 sezonunu şampiyon olarak tamamladı. Turan, karşılaşmanın 23. dakikasında sakatlanarak oyundan çıktı. Bu sonuçla takımıyla ilk kez La Liga'da şampiyonluk sevinci yaşadı. Maçta yaşadığı sakatlık sebebiyle, Şampiyonlar Ligi'nde Real Madrid ile oynanacak final maçında oynayıp oynamayacağı gündeme geldi. Final maçından önce yapılan son antrenmanda takımla birlikte çalışmalara katıldı. Ancak maç saatinde sakatlığı oynamasına engel olunca kadroya alınmadı. 24 Mayıs 2014 tarihinde oynanan final maçını ise Real Madrid uzatmalar sonucunda 4-1 kazanarak Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldu. İspanyol basını Turan'ın bu maçta kendi isteğiyle oynamadığını iddia etti. Turan, 2013-14 sezonunda ligde 30 maçta forma giydi. Bu maçların 22'sinde ilk on birde sahaya çıktı. 1933 dakika süre aldı ve 3 gol attı. Supercopa de España'da, takımının oynadığı 2 karşılaşmada da ilk on birde sahaya çıktı. Toplam 166 dakika sahada kaldı. Copa del Rey'de 5 maçta forma giydi. 3 maçta ilk on birde sahaya çıktı. 285 dakika süre aldığı bu maçlarda toplam 2 gol attı. Şampiyonlar Ligi'nde ise 7'si ilk on birde olmak üzere 9 maçta forma giydi. 639 dakika süre aldığı bu maçlarda toplam 4 gol attı. 2013-14 sezonu, Turan'ın kulüp kariyerinde Şampiyonlar Ligi'nde en fazla gol attığı sezon oldu. Arda takımıyla bu sezonda toplam 1 şampiyonluk elde etti. 2014-15. Turan, 2014-15 sezonu başında Real Madrid ile oynanan 2014 Supercopa de España maçlarında, bir önceki sezonda oynanan Süper Kupa maçında gördüğü kart sebebiyle forma giyemedi. Atlético Madrid, Real Madrid'i 1-1'in rövanşında 1-0'lık sonuçla mağlup ederek 2014 Supercopa de España'yı kazandı. Turan, kariyerinde ilk defa Supercopa de España şampiyonluğu yaşadı. La Liga'nın ilk maçında SD Eibar takımıyla oynanan karşılaşmada sakatlığı sebebiyle forma giyemedi. Turan, 2014-15 sezonundaki ilk lig maçına 13 Eylül 2014 tarihinde Santiago Bernabéu Stadyumu'nda Real Madrid'e karşı 2-1 galibiyetle tamamlanan karşılaşmada çıktı. Bu karşılaşmanın 75. dakikasında takımını 2-1 öne geçiren golü atan Turan, böylece bu sezonki ilk resmî kulüp maçındaki ilk golünü atmış oldu. Maçın ardından İspanyol medyası Arda Turan'ı överken, UEFA'nın resmî internet sitesi ise "Madrid derbisini Arda kazandı" başlığı altında maçtaki performans ile ilgili habere yer verdi. 16 Eylül 2014 tarihinde Olimpiakos ile oynanan ve 3-2 kaybedilen Şampiyonlar Ligi maçında 90 dakika forma giydi. Bu maçla birlikte bu sezonki ilk Şampiyonlar Ligi maçına çıktı. Ayrıca bu sezon 90 dakika süre aldığı ilk maç oldu. 1 Ekim 2014 tarihinde Juventus ile oynanan Şampiyonlar Ligi maçının 75. dakikasında attığı golle takımının karşılaşmayı 1-0 kazanmasını sağladı. Attığı bu gol ile birlikte bu sezonki ilk Avrupa kupası golüne ulaştı. Bu maçın ardından UEFA tarafından maçın adamı seçildi. 4 Ekim 2014 tarihinde Valencia takımına karşı 3-1 kaybedilen maçta, kariyerindeki 100. La Liga maçına çıktı. Daha önce Real Sociedad ve Villarreal takımlarıyla toplam 194 kez La Liga'da forma giyen Nihat Kahveci'den sonra, La Liga'da en fazla forma giyen Türk oyuncu oldu. Turan'ın menajeri Ahmet Bulut, 2014 yılının Ekim ayında "Fanatik"e verdiği röportajda, 2013-14 sezonunda Manchester United'in ciddi olarak Arda ile ilgilendiğini, bunun yanında Türkiye'den de transfer teklifleri geldiğini açıkladı. Ayrıca Turan'ın 2014-15 sezonu sonunda Avrupa'nın ilk 8 takımından bir tanesine transfer olabileceğini belirtti. Turan, 22 Ekim 2014 tarihinde Şampiyonlar Ligi'nde 5-0'lık galibiyetle sonuçlanan Malmö karşılaşmasında, Koke'nin attığı ilk golde asisti yapan isim oldu. Bu maçın ardından İspanyol medyası, Turan'ın maçtaki performansını övdü. 30 Kasım 2014 tarihinde RC Deportivo de La Coruña ile oynanan ve 2-0 Atlético takımının galibiyetiyle sonuçlanan La Liga karşılaşmasında 1 gol kaydetti. Turan, Marca tarafından La Liga'da 13. haftanın en iyi on bir oyuncusu arasında gösterildi. Kasım 2014 tarihinde UEFA tarafından açıklanan yılın on biri adayları arasında yer alsa da, aldığı 291.116 oyla yılın 11'ine giremedi. Turan, Atlético Madrid'in sponsorlarından birisi olan Mahou tarafından Kasım ayının en iyi sporcusu ödülüne layık görüldü. Bunun yanı sıra Fransız spor gazetesi "L'Équipe" tarafından, 2014'ün en iyi 100 futbolcusu arasında 66. sırada gösterildi. 28 Ocak 2015 tarihinde Barcelona'nın 3-2'lik galibiyetiyle sonuçlanan Copa del Rey maçında, hakemin verdiği karara kızarak yardımcı hakemin bulunduğu yöne doğru ayakkabısını fırlattı ve sarı kart gördü. 22 Nisan 2015 tarihinde Şampiyonlar Ligi çeyrek final rövanş mücadelesinde Real Madrid'e karşı oynanan ve 1-0 Atlético Madrid'in yenilgisiyle sonuçlanan mücadelenin 76. dakikasında ikinci sarı karttan kırmızı kart görerek oyun dışı kaldı. Atlético Madrid teknik direktörü Simeone, 2015 Haziran ayında bir İspanyol televizyon kanalında Arda Turan'ın kendileri için en iyi futbolculardan biri olduğunu ancak daha fazla gol atması gerektiğini belirtti. Turan, 2014-15 sezonunda La Liga'da 28 tanesi ilk on bir olmak üzere toplam 32 maça çıktı. Bu maçlarda 2 gol atarken 4 kez de asist yaptı. Ligde toplam 7 kez sarı kart görürken, hiç kırmızı kart görmedi. Toplam 2355 dakika süre aldı. Atlético, La Liga'da sezonu 78 puanla şampiyon Barcelona ve ikinci Real Madrid'in ardından üçüncü sırada tamamladı. Turan, Copa del Rey'de da 4 defa forma giydi. Atlético Copa del Rey'de Barcelona'ya çeyrek finalde elendi. Turan, 2014-15 UEFA Şampiyonlar Ligi'nde ise hepsi ilk on birde olmak üzere toplam 10 kez forma giydi. Bu maçlarda 1 gol atarken 1 kez de asist yaptı. Ayrıca forma giydiği 10 maçta toplam 1 kez sarı kart ve 1 kez kırmızı kart gördü. Barcelona. 2015-16. 2014-15 sezonunun bitmesiyle birlikte Turan'ın ismi birçok takımla anılmaya başlandı. Chelsea, Manchester United, Paris Saint Germain ve Barcelona gibi takımlara transfer olacağı yönünde haberler gündeme geldi. Turan, bu haberler üzerine twitter üzerinden "Hakkımdaki transfer haberleri gerçeği yansıtmıyor. Menajerim 3-4 kulüple görüşüyor. Bir anlaşma sağlanırsa buradan bilgilendirme yapacağım." açıklamasında bulundu. Turan'ın menajeri Ahmet Bulut ise bir televizyon programına yaptığı açıklamada, Turan'ın yeni sezonda Atlético Madrid'de kalmayacağını, kendisini isteyen 3 kulübün olduğunu ve yeni kulübünün en geç 10 gün içerisinde belli olacağını açıkladı. İspanya'da yayın yapan Marca ve AS gazeteleri ise internet siteleri aracılığıyla, Turan'ın €35 milyon ücret karşılığında Barcelona'ya transfer olduğunu iddia ettiler. Ayrıca bu transferden sonra transfer yasağı bulunan Barcelona'nın Turan'ı oynatamayacağı için yarım sezonluğuna Galatasaray'a kiralayacağı iddia edildi. Katalonya Radyosu'nda iki takımın Turan'ın transferi konusunda anlaştıklarını açıkladı. Barcelona, 6 Temmuz 2015 tarihinde €34 milyon bonservis bedeli karşılığında Arda Turan ile 5 yıllık sözleşme imzalandığını açıkladı. Ayrıca 2015-16 Şampiyonlar Ligi'nde Barcelona'nın çeyrek ya da yarı finale yükselmesi veya La Liga şampiyonluğunu kazanması halinde de Turan için Atlético Madrid'e €7 milyon daha ödeneceği duyuruldu. Bu transferle birlikte Turan, bonservisine en çok ücret ödenen Türk futbolcu oldu. Bunun yanında 18 Temmuz 2015 tarihinde başkanlık seçimleri olan Barcelona sözleşmeye yeni seçilecek başkanında bu transfere onay vermesi amacıyla 20 Temmuz 2015 tarihine kadar Turan'ın, €30.6 milyon karşılığında tekrar eski kulübüne geri satılabilmesi hakkını içeren özel bir madde koydurdu. Turan'ın ise Barcelona'dan yıllık €8 milyon alacağı ve 5 yıllık toplam maliyetinin €81 milyon olacağı açıklandı. Turan, 11 Temmuz 2015 tarihinde Barcelona ile 5 yıllık sözleşme imzaladı. Bonservisine €41 milyon ödenen Turan, Luis Suárez (€75 ), Neymar (€48.6 m.) ve Zlatan Ibrahimović & Samuel Eto'o (€40 m.)'dan sonra Barcelona tarihinin en pahalı dördüncü futbolcusu oldu. Turan imzayı attıktan sonra "Dünyanın en büyük kulübüne geldim. Sloganlarındaki Bir Kulüpten Daha Fazlası'nda dediği gibi. Daha fazlası için buradayım. Hayatımda en çok olmak istediğim yerdeyim; Barcelona'dayım. Beni yakından tanıyanlar bilir, her zaman Barça'ya sempatim vardı. Şu anda burada Barça'dayım." açıklamasını yaptı. İmza töreninin ardından Barcelona formasını giyerek Camp Nou'a çıktı ve 5 binden fazla taraftarın önünde topla gösteri yaptı. Barcelona'nın sponsorlarından Audi firması, Turan'a Audi A7 Sportback model otomobil tahsis etti. Arda törenin son bölümünde taraftarlara kendisinin imzaladığı topları attı. Turan, Barcelona'nın 2016 yılının Ocak ayına kadar transfer yasağının olması ve bu zamana kadar Barcelona forması giyemeyecek olması sebebiyle, bu süre zarfında başka bir takımda kiralık olarak oynayacağı iddialarını ise yalanlayarak bu süre boyunca yeni kulübüne adapte olmak için uğraşacağını söyledi. Turan'ın transferinin ardından Barcelona kulübü "ardaturan" ismiyle bir Twitter kullanıcı hesabı aldı. Barcelona tarafından satışa çıkarılan Arda Turan formaları 2 gün içerisinde 24 bin adet sattı. Atlético Madrid başkanı Enrique Cerezo, 2015 Temmuz ayında yaptığı açıklamada; Turan'ın Barcelona'ya transferinde bazı büyük Türk firmaların etkisi olduğunu ve Turan'ın İngiltere'de oynamak istemesine rağmen ticari çıkarlar sebebiyle Barcelona'ya transfer olduğunu iddia etti. Barcelona, Turan'ın 7 numaralı formayı giyeceğini resmî internet sitesinden yayınladığı bir video aracılığıyla duyurdu. Turan, 12 Ağustos 2015 tarihinde Barcelona'nın Sevilla'yı 5-4 yenerek müzesine götürdüğü Süper Kupa maçında transfer yasağı nedeniyle kadroda yer alamadı. Barcelona kulübü, 2015'in Eylül ayında Rafinha'nın sakatlanması nedeniyle Turan'ı La Liga ve Copa del Rey maçlarında oynatmak için FIFA'ya bir başvuru yaptı. Ancak FIFA bu başvuruyu reddetti. Turan, Barcelona'nın 20 Aralık 2015'te River Plate takımını 3-0 yenerek müzesine götürdüğü FIFA Kulüpler Dünya Kupası'nda da Barcelona'nın transfer cezası nedeniyle forma giyemedi. Turan, 6 Ocak 2016 tarihinde Espanyol ile oynanan Copa del Rey mücadelesiyle birlikte Barcelona forması ile ilk maçına çıktı. Barcelona'nın aldığı transfer yasağı sebebiyle bu maça kadar forma giyemeyen Turan, bu karşılaşma ile birlikte 8 ay aradan sonra İspanya'da bir resmî maçta forma giymiş oldu. Turan 67. dakikada yerini Ivan Rakitić'e bırakırken, Barcelona mücadeleyi 4-1 kazandı. Turan, Barcelona formasıyla La Liga'da ilk maçına, 9 Ocak 2016 tarihinde Granada karşılaşmasıyla çıktı. Maça ilk on birde başlayan Turan 72 dakika süre aldı. Barcelona karşılaşmayı 4-0 galip tamamlarken, Turan maçtaki ilk golde Messi'ye asisti yapan isim oldu. Turan, 13 Ocak 2016 tarihinde Espanyol ile oynanan Copa del Rey karşılaşmasında Barcelona formasıyla ilk kez 90 dakika sahada kaldı. Barcelona maçı 2-0 kazanarak çeyrek finale yükseldi. Barcelona'nın 17 Ocak 2016 tarihinde La Liga'da Athletic Bilbao'yu 6-0 yendiği karşılaşmanın 46. dakikasında Lionel Messi'nin yerine oyuna dahil olan Turan, Luis Suárez'in attığı 5. golde asisti yapan isim oldu. Böylece La Liga'da Barcelona formasıyla oynadığı ilk iki karşılaşmada da asist yapma başarısı gösterdi. Turan, Barcelona'da oynadığı ilk dört resmî maçta dört farklı mevkide görev aldı. Turan, 3 Şubat 2016 tarihinde Barcelona'nın Valencia'yı 7-0 yendiği Copa del Rey karşılaşmasında, Suarez'in attığı 7. golün asistini yaptı. Turan, Barcelona'nın deplasmanda Rayo Vallecano'i 5-1 mağlup ettiği La Liga karşılaşmasının 86. dakikasında, Barcelona forması altındaki ilk golüne imza attı. Karşılaşmada skoru belirleyen bu gol ayrıca Barcelona formasıyla La Liga'da attığı ilk gol oldu. Yine bu golle birlikte 2015-16 sezonunda ilk kez resmî bir mücadele de gol atmış oldu. Turan, 12 Mart 2016 tarihinde Barcelona'nın Getafe'yi 6-0 mağlup ettiği La Liga mücadelesinde röveşata vuruşuyla maçın skorunu belirleyen golü kaydetti. Attığı bu gol Barcelona forması altındaki ikinci golü oldu. 16 Mart 2016 tarihinde Barcelona'nın Arsenal takımını 3-1 mağlup ettiği Şampiyonlar Ligi karşılaşmasında, 77. dakikada takım arkadaşı Rakitić'in yerine oyuna giren Turan, bu sezonki ilk Avrupa maçına çıktı. Ayrıca Turan, bu maçla birlikte ilk kez Barcelona formasıyla Şampiyonlar Ligi'nde forma giydi. Turan, 2 Nisan 2016 tarihinde Barcelona ile Real Madrid arasında oynanan karşılaşmanın 74. dakikasında Ivan Rakitić'in yerine oyuna dahil oldu ve böylece kariyerinde ilk kez El Clásico'da forma giydi. Turan İspanyol basını tarafından yılın en kötü 11 listesinde gösterildi. Turan, 2015-16 sezonunda Barcelona'nın cezası sebebiyle Ocak ayına kadar forma giyemedi. Bu tarihten itibaren Barcelona formasıyla La Liga'da 9 tanesi ilk on bir olmak üzere toplam 18 maçta forma giydi ve toplam 823 dakika sahada kaldı. Bu maçlarda 2 gol atıp 3 asist yaparken 5 defa da sarı kart gördü. Copa del Rey'de ise 4 maçta forma giyen Turan 1 asistlik performans gösterdi ve toplam 314 dakika sahada kaldı. Barcelona La Liga ve Copa del Rey organizasyonlarında şampiyonluğa ulaştı. Turan Şampiyonlar Ligi'nde ise 3 maçta forma giydi ve toplam 49 dakika süre aldı. 2016-17. 2015-16 sezonun bitmesiyle birlikte Turan hakkında medyada çeşitli transfer söylentileri çıkmaya başladı. Medyada yer alan haberlerin birçoğu Turan'ın Arsenal'e transfer olacağı yönündeydi. Ancak bu iddiaların aksine Barcelona Genel Sekreteri Robert Fernandez, Arda'yı satmayı hiç düşünmediklerini ve takımda kalacağını açıkladı. Barcelona, 30 Temmuz 2016 tarihinde İrlanda'nın başkenti Dublin'nde Celtic ile özel turnuva kapsamında karşılaştı. Turan, Barcelona'nın 3-1 galip tamamladığı mücadelenin 11. dakikasında takımını 1-0 öne geçiren golü atarken, Barcelona'nın 2016-17 sezonundaki ilk golünü de atmış oldu. 10 Ağustos 2016 tarihinde Joan Gamper Kupası'nda Barcelona'nın Sampdoria'yı 3-2 mağlup edip kupayı kazandığı karşılaşmada 90 dakika forma giydi. Turan, sezonun ilk resmî maçına, 14 Ağustos 2016 tarihinde Sevilla ile oynanan Supercopa de España maçıyla çıktı. Barcelona'nın 2-0 kazandığı karşılaşmada takım arkadaşı Luis Suárez'in attığı golün asistini yaptı. 18 Ağustos 2016 tarihinde oynanan rövanş mücadelesinde ise Barcelona Sevilla'yı 3-0 yenerek kupayı müzesine götürdü. Turan bu karşılaşmada iki gol kaydetti. Böylece Barcelona formasıyla ilk kez bir resmî karşılaşmada birden fazla gol atma başarısına ulaştı. Barcelona, 20 Ağustos 2016 tarihinde 2016-17 sezonunun ilk lig maçında Real Betis'i 6-2 mağlup etti. Turan karşılaşmanın ilk golüne imza atarak, 2016-17 sezonunda Barcelona'nın La Liga'daki ilk golünü atan isim oldu. Turan, 6 Aralık 2016 tarihinde Şampiyonlar Ligi C Grubu'nda Borussia Mönchengladbach ile oynanan ve 4-0 Barcelona'nın galibiyetiyle sonuçlanan karşılaşmada 3 gol atıp bir asist yaptı. Bu karşılaşmada gösterdiği performans ile UEFA tarafından Şampiyonlar Ligi'nde haftanın en iyi oyuncusu seçildi ve haftanın on birinde kendisine yer buldu. Turan bu maçta yaptığı hat-trick ile Tuncay Şanlı ve Burak Yılmaz'ın ardından Şampiyonlar Ligi'nde bu başarıya ulaşan üçüncü Türk futbolcu oldu. Bu turnuvada kendisi adına ilk kez hat-trick yaptı. Barcelona'da ise Messi (7), Neymar (1), Eto'o (1), Ronaldinho (1) ve Rivaldo'nun ardından Şampiyonlar Ligi'nde hat-trick yapan altıncı futbolcu oldu. Ayrıca Turan, ülkesi dışındaki bir takımla hat-trick yapan ilk Türk futbolcu oldu. Turan 22 Aralık 2016 tarihinde Hércules ile oynanan Copa del Rey karşılaşmasında attığı 3 golle hat-trick yaptı. Turan, Barcelona'nın 7-0 kazandığı mücadelede bir golün asistini yaparken, takımı adına birde penaltı kazandırdı. Barcelona ise turnuvada son 16 turuna yükseldi. Turan, 2016-17 sezonunda kariyeri boyunca bir sezonda en çok gol attığı sezonu (2008-09'da Galatasaray'da 46 maçta ve 2009-10'da 44 maçta 11 gol) yakalarken, maç başına gol ortalamasına vurulduğunda (% 55) kariyerindeki en başarılı dönemine ulaştı. Turan, 14 Ocak 2017 tarihinde Barcelona'nın ligde Las Palmas'ı 5-0 mağlup ettiği karşılaşmada takımının dördüncü golünü kaydetti. Böylece kariyeri boyunca resmî karşılaşmalarda en çok gol attığı sezona ulaşmış oldu. 2016-17 sezonunun ilk yarısının bitmesiyle birlikte, Turan'ın Barcelona'dan ayrılacağı haberleri gündeme geldi. Uzun süre Çin takımlarından Shanghai Greenland'ın Turan için yüksek bir ücret teklif ettiği haberleri medyada yer aldı. Ancak bu transfer Barcelona teknik direktörü Luis Enrique'nin Turan'ı takımda tutmak istemesi nedeniyle geri çevrildi. Daha sonra ise Turan'ın Şubat ayında Londra'ya giderek eski takım arkadaşı Diego Costa ile görüşmesi İspanyol basınında gündem oluşturdu. Turan'ın Chelsea'ye transfer olacağı iddia edildi. Turan'ın Londra'dan ev satın alması ile birlikte bu iddialar medyada geniş yer buldu. Turan ise aldığı evin sadece yatırım amaçlı olduğunu açıkladı. İstanbul Başakşehir (kiralık). 2018. 13 Ocak 2018 tarihinde Barcelona ve Başakşehir takımlarının resmî sitelerinden yapılan açıklamada, Turan'ın 2017-18 sezonunun ikinci yarısından itibaren Barcelona'dan Başakşehir'e iki buçuk sezon kiralık olarak transfer olduğu açıklandı. Transfer olduğu bu sezonun ikinci yarısında takımın Bursaspor ile karşılaştığı ilk maçında forma giydi ve ilk golünü attı. Turan, 20 Nisan 2018 tarihinde Başakşehir'in Kayserispor'u 3-1 yendiği lig karşılaşmasında 1 gol atarken 1 de asist yaptı. 4 Mayıs 2018 tarihinde Sivasspor ile oynanan lig maçında ise yardımcı hakeme yaptığı fiziki müdahale sonrasında direkt kırmızı kart gördü. Bu hareketi sonucunda, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu tarafından 16 resmî müsabakadan men ve 39.000 para cezasına çarptırıldı. Turan Başakşehir formasıyla 2017-18 sezonunda ligde 7 kez ilk on birde olmak üzere toplam 11 kez forma giydi. Bu maçlarda 2 gol atan Turan, 1 defa sarı 1 defa da kırmızı kart gördü. 2018-19. Turan, 2018-19 sezonunda Başakşehir ile ligde toplam 14 maça çıktı ve gol ya da asist üretemedi. Türkiye Kupası'nda ise 2 maçta forma giydi. Sezon boyunca toplam 9 kez ilk on birde şans bulan oyuncu 800 dakika süre aldı. Bu maçlarda toplam 1 defa sarı kart gördü. 2019-20. Arda Turan, 2019-20 sezonunda Başakşehir forması altında 1 kez Şampiyonlar ligi eleme maçına, 2 kez Avrupa Ligi maçına ve 9 kez de lig maçına çıktı. Ligde yalnızca iki maçta 90 dakika görev aldı ve toplamda sadece 307 dakika oynayabildi. Başakşehir formasıyla son maçına, 1 Aralık 2019'da Antalyaspor'a karşı 5 dakika forma giyerek çıktı. Oynadığı hiçbir maçta gol ya da asist üretemedi. 4 Ocak 2020 tarihinde Turan, kendi isteği ile Başakşehir kulübüyle olan sözleşmesini feshetti. Böylece Arda Turan Barcelona'ya geri dönmüş oldu. 30 Haziran itibarıyla Arda Turan, bonservisini aldı ve Barcelona'dan ayrıldı. Galatasaray (2. dönem). Transfer süreci. 22 Kasım 2019'da oynanan Galatasaray - Medipol Başakşehir maçı öncesi Fatih Terim ile barıştığını beyan edecek şekilde elini öptü. Fatih Terim, maç sonunda Arda ile aralarında bir sorun olmadığını, onun geri dönmesini onaylayacağını söyledi. 4 Ocak 2020'de Medipol Başakşehir ile sözleşmesini fesheden Turan, sosyal medyadan yaptığı paylaşımlarla Galatasaray'a olan sevgisini belirtti ve geri dönmek istediğini söyledi. Bu açıklama, pek çok Galatasaray taraftarının tepkisini çekti ve eleştirildi. Bazı taraftarlar da Arda'ya destek verdi. DHA'nın haberine göre Arda Turan, boş mukaveleye imza attı ve 1+1 yıllık sözleşme imzaladı. Turan, 66 numaralı formayı giyecek ve maç başı ücret alacak. Ayrıca Galatasaray başkanı Mustafa Cengiz, "Teknik ekibin yazılı ve ısrarlı isteği üzerine Arda Turan ile anlaşmaya vardık." dedi. Aynı gün içerisinde Galatasaray, Arda Turan transferini resmen açıkladı. KAP açıklamasına göre Arda; 2020-21 sezonunda 4 milyon ₺, eğer sözleşmedeki opsiyon devreye girerse 2021-22 sezonunda 5 milyon ₺ kazanacak. 2020-21. 2020-21 sezonundaki ilk resmî maçına Süper Lig'deki Gaziantep FK maçıyla çıktı. Fernando Muslera'nın sakatlığından dolayı kaptanlık pazubandını taktı. Sezonu 4 gol 2 asist ile bitirdi. 2021-22. 6 Temmuz 2021'de sözleşmesini 1 yıl daha uzattı. 2021-22 sezonunda sadece yedi maç oynadı ve hiç gol atmayı başaramadı. Emekliliği. Arda Turan, 12 Eylül 2022'de sosyal medya hesabı üzerinden kramponlarını "astığını" paylaştı. Emeklilik duyurusu, Libre Channel tarafından bir araya getirilen resmi bir emeklilik videosuyla birlikte geldi. Millî takım kariyeri. 16 Temmuz 2002 tarihinde, Romanya'ya karşı oynadığı bir 16 Yaş altı hazırlık maçı ile birlikte Arda ilk kez Türkiye forması giydi. 4-1 kazanılan bu maçta, kırmızı beyazlı forma ile ilk millî golünü attı. Türkiye U-16 takımı ile katıldığı 2002 16 Yaş Altı Balkan (B) Gençler Futbol Şampiyonası'nda şampiyonluk sevinci yaşadı. Daha sonra sırasıyla Türkiye U-17, Türkiye U-18, Türkiye U-19 ve Türkiye U-20 takımlarında forma giydi. Türkiye 21 yaş altı millî takımıyla birlikte Almería'daki 2005 Akdeniz Oyunları'nda mücadele etti ve finale kadar yükseldi. Ancak takım, finalde İspanya'ya kaybetti ve oyuncular gümüş madalyanın sahibi oldu. Türkiye millî futbol takımında ilk maçına 16 Ağustos 2006'da, 19 yaşında, Lüksemburg ile oynanan özel maçta çıktı. Türkiye forması ile ilk golünü ise 25 Mayıs 2008 tarihinde Uruguay ile oynanan ve 3-2 mağlubiyetle sonuçlanan özel maçta attı. Turan, Türkiye'nin 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda mücadele edecek 23 kişilik oyuncu kadrosunda kendine yer buldu. 7 Haziran 2008 tarihinde, Portekiz'e 2-0 kaybedilen grup maçında yedek başladı ancak forma şansı bulamadı. 11 Haziran 2008 tarihinde İsviçre ile oynanan ve 2-1 kazanılan maçın 90. dakikasında, takımını 2-1 öne geçiren golü attı. Bu maçtaki performansı nedeniyle UEFA tarafından maçın adamı seçildi. Bu maçla birlikte kariyerinde ilk defa Avrupa Futbol Şampiyonası'nda forma giydi ve gol attı. 15 Haziran 2008 tarihinde, Çek Cumhuriyeti'ne karşı 3-2 galibiyetle sonuçlanan Avrupa Şampiyonası grup maçında, Türkiye adına ilk golü attı. Böylelikle Türkiye, bu galibiyetle birlikte turnuvada çeyrek finale yükseldi. Turnuvada grup maçlarının ardından, Eurosport tarafından en iyi on bir oyuncu arasında gösterildi. 20 Haziran 2008 tarihinde, Hırvatistan ile çeyrek finalde oynanan ve normal süresi 0-0, uzatma bölümü ise 1-1 eşitlikle tamamlanan maçın seri penaltı atışlarında kullandığı penaltıyı gole çevirdi. Türkiye penaltılar sonucunda maçı 4-2 kazanarak turnuvada yarı finale yükseldi. 25 Haziran 2008 tarihinde, yarı finalde Almanya'ya karşı 3-2 kaybedilen maçta, kart cezası sebebiyle forma giyemedi. Turnuvanın ardından Alman "Bild" gazetesi tarafından oluşturulan, turnuvanın en iyi on biri listesinde gösterildi. Turan, 2010 Dünya Kupası elemeleri kapsamında, 11 Ekim 2008 tarihinde Bosna-Hersek ile oynanan ve 2-1 kazanılan maçta 1 gol attı. Aynı organizasyonda 5 Eylül 2009 tarihinde Estonya ile oynanan ve 4-2 kazanılan karşılaşmada da 1 gol atarak takımının maçı kazanmasına katkı sağladı. Estonya'ya attığı bu gol Türkiye millî takımının tarihindeki 600. golü oldu. 2010 Dünya Kupası elemelerinde Türkiye formasıyla toplam 9 maça çıkıp 2 gol atmasına karşın takımının 2010 Dünya Kupası'nı kaçırmasına engel olamadı. 2012 Avrupa Şampiyonası elemeleri kapsamında, 3 Eylül 2010 tarihinde Kazakistan ile oynanan ve 3-0 Türkiye galibiyeti ile sonuçlanan maçın 24. dakikasında takımını öne geçiren golü attı. Bu maçtan dört gün sonra oynanan ve 3-2 kazanılan Belçika maçında ise takımına galibiyeti getiren son golü attı. Bu golle birlikte Türkiye'nin oynadığı son 6 maçın 5'inde gol atma başarısı gösterdi. 29 Mart 2011 tarihinde, 2012 Avrupa Şampiyonası elemelerinde oynanan ve 2-0 kazanılan Avusturya maçında takımının ilk golünü attı. Turan, 2 Eylül 2011 tarihinde Kazakistan ile oynanan maçın uzatma dakikalarında frikikten attığı gol ile takımına 3 puanı kazandıran isim oldu. Türkiye, play-off'ta Hırvatistan'a elenerek 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası'na gitme hakkını kazanamadı. Turan, elemelerde toplam 9 maçta forma giydi. Bu maçlarda attığı 4 golle, takımının 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerindeki en golcü oyuncusu oldu. Turan, 6 Eylül 2013 tarihinde, Andorra ile oynanan ve 5-0 kazanılan 2014 FIFA Dünya Kupası eleme maçında takımının son golünü attı. Türkiye, 6 takımın mücadele ettiği eleme grubunu 4. sırada tamamlayarak 2014 Dünya Kupası'na katılma hakkı elde edemedi. Turan ise elemelerde çıktığı 9 karşılaşmada 1 gol kaydetti. Turan, 31 Mart 2015 tarihinde 2016 Avrupa Şampiyonası elemeleri A Grubu'nda Türkiye'nin 2-1 galibiyetiyle sonuçlanan Lüksemburg karşılaşmasına takım kaptanı olarak sahaya çıktı. Maçta, Mevlüt Erdinç'in attığı ilk golün pasını veren isim oldu. Turan, 8 Haziran 2015 tarihinde Bulgaristan ile oynanan ve 4-0 Türkiye'nin galibiyetiyle sonuçlanan özel karşılaşmada, Burak Yılmaz'ın attığı 3. golde asisti yapan isim oldu. 12 Haziran 2015 tarihinde 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası elemeleri kapsamında deplasmanda Kazakistan ile oynanan maçın 83. dakikasında takımına galibiyeti getiren golü attı. 6 Eylül 2015 tarihinde 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası elemeleri kapsamında, Türkiye'nin Hollanda'yı kendi evinde 3-0 mağlup ettiği mücadelenin 26. dakikasında takımının 2. golünü attı. Ayrıca Oğuzhan Özyakup'un attığı ilk golde asisti yapan isim oldu. 13 Kasım 2015 tarihinde Katar ile oynanan dostluk karşılaşmasının 70. dakikasında bir gol attı. Cenk Tosun'un 73. dakikada attığı golde de asisti yapan isim oldu. Turan, 10 Haziran-10 Temmuz tarihleri arasında Fransa'da düzenlenen 2016 Avrupa Şampiyonası'nda Türkiye formasıyla mücadele etti. Organizasyonda toplam 3 karşılaşmada forma giyen Turan, toplam 245 dakika süre aldı. Türkiye mücadele ettiği d grubunda 3. sırayı alarak turnuvaya grup aşamasında veda etti. 6 Haziran 2017 Makedonya maçından dönerken uçakta gazeteci Bilal Meşe'ye küfredip boğazını sıkarak saldıran Turan, ertesi akşam yaptığı basın açıklamasında pişman olmadığını, kuş gibi hafif olduğunu ve millî takım kariyerini sonlandırdığını açıkladı. 9 Kasım 2020'de açıklamalarda bulunan Türkiye teknik direktörü Şenol Güneş, Arda Turan'ın form grafiğini üst seviyede tutmasıyla millî takım formasını giyebileceğini söyledi. Türkiye millî futbol takımıyla 100 maça çıkan Arda Turan, en çok forma giymiş beşinci futbolcudur. İstatistikleri. Kulüp takım istatistikleri.          Teknik direktörlük kariyeri. Eyüpspor. Futbolculuk kariyerinin ardından, 14 Nisan 2023'te Eyüpspor'da teknik direktörlüğe başladı. 2023-2024 sezonunda Trendyol 1. Lig ekibi Eyüpspor'u birinci yaparak takımını Süper lige taşımıştır. Böylece, teknik direktörlük kariyerinin ilk yılında ilk kupasını ve şampiyonluğunu kazanmıştır. Takımını genellikle 4-3-3 ofansif dizilimde oynatmıştır. Eyüpspor ile olan sözleşmesi 30 Haziran 2025'e kadar devam etmektedir. Shakhtar Donetsk. 27 Mayıs 2025 tarihinde Ukrayna Premyer-Liha ekibi Shakhtar Donetsk ile 2 yıllık sözleşme imzaladı. Arda Turan, Shakhtar Donetsk kulübünün tarihindeki 39. teknik direktör oldu. Arda Turan kulübe yaptığı ilk açıklamada; "Shakhtar’a katıldığım için gururluyum. Zengin bir geçmişe ve köklü geleneklere sahip harika bir kulüp. Avrupa genelinde tanınan, her maçı kazanma hedefiyle oynayan bir takım. Shakhtar taraftarlarına mutlu anlar yaşatmak istiyorum. Hem Ukrayna hem de Avrupa'da kupalar kazanmak için yüksek bir motivasyonumuz var." dedi. Teknik direktörlük istatistikleri.          Kişisel yaşamı. Arda 2009 yılında, bir dergide yapım asistanı olarak çalışan Eda Türkmen ile aşk yaşamaya başladı. Daha sonra, Türk sinema ve televizyon dünyasının tanınan isimlerinden Sinem Kobal ile olduğu iddiaları gündeme geldi. Turan, basında çıkan bu haberleri yalanladı. Ancak daha sonra Sinem Kobal ile birliktelik yaşamaya başladı. 2012 yılının ocak ayında Sinem Kobal ile nişanlandı. Nişanlandıktan birkaç ay sonra Sinem Kobal ile kısa süreli bir ayrılık yaşadı. Bu ayrılıktan sonra tekrar barışan çift, düğün tarihi olarak 15 Haziran 2013'ü belirlediler. Ancak düğün Turan'ın transfer durumundan ve Ramazan ayına denk gelmesi sebebiyle 26 Aralık 2013 tarihine ertelendi. 26 Aralık tarihinde yapılacak olan düğün, Sinem Kobal'ın teyzesinin yaşamını kaybetmesi sebebiyle ikinci kez ertelendi. İkili 2013 yılı sonlarında birlikteliklerine son verdiler. Daha sonra Aslıhan Doğan ile birliktelik yaşamaya başladı. Çift, iki buçuk yıllık birlikteliğin ardından 11 Mart 2018'de evlendi. Arda Turan'ın Aslıhan Doğan ile evliliğinden 26 Ekim 2018'de Hamza Arda adında çocukları oldu. İkinci çocukları, Asil Aslan, Haziran 2020'de dünyaya geldi. Turan, özel yaşamında birçok kez yardıma muhtaç çocuklara ve vakıflara yaptığı bağışlar ve ziyaretler ile gündeme geldi. 2009 yılı içerisinde birçok kez engelli çocuklar ve vakıflar yararına düzenlenen etkinliklerde yer aldı. 2009 senesinde düzenlenen bir organizasyonla Süper Lig'deki bazı futbolcularla birlikte, Gazze'deki Filistin halkına para yardımında bulundu. Turan, 2013 yılında İspanya'da yayın yapan Libero dergisine verdiği röportajda, ailesinin oturduğu eve ait faturaları kendisinin ödediğini belirtti. Yine aynı röportajda, Galatasaray'da oynarken futbolda Emre Belözoğlu'nu idol olarak gördüğünü ancak artık idolünün Andrés Iniesta olduğunu açıkladı. 2015 yılı aralık ayında cilt kanseri olan 16 yaşındaki Ahmet Özgen'i yattığı hastane odasında görüntülü olarak arayarak doğum gününü kutladı ve forma hediye etti. 11 Mayıs 2014'te Atlético Madrid'e transfer olmasının ardından yaşamını Madrid'de sürdüren Turan, ilk olarak kiralık bir evde oturmaya başladı. 2014 yazında Serrano caddesinde €1 milyon karşılığında satın aldığı eve yerleşen Turan, Madrid'deki yaşamını burada sürdürmüştür. İstanbul'da da çeşitli mülklere sahip olan futbolcu, 2013 yılında Sarıyer ilçesindeki Saklı Koru Villaları'ndan, 5 milyona kaba inşaatı tamamlanmış 3 katlı villa satın aldı. Ancak Sinem Kobal ile olan birlikteliğinin sona ermesi üzerine burayı sattı ve ertesi yıl, İstanbul'un Bakırköy ilçesindeki Selenium Ataköy'den hem kendisi hem de anne ve babası için birer daire aldı. 2015 yılı içerisinde kardeşi Okan Turan'a ₺700.000 değerinde Audi RS 4 marka otomobil hediye etti. 2015 yılında Barcelona'ya transfer olduktan sonra, Castelldefels'ta aylık kirası €5 bin olan iki katlı bir villa kiraladı. Turan, 2015 Ekim ayında ise Avrupa'daki satış değeri €300.000 olan kırmızı renkte Ferrari F12berlinetta marka bir otomobil satın aldı. 2016 yılında İstanbul'un Şişli ilçesinde bir restoran açtı. Şubat 2019 tarihinde, 3 milyon lira harcanarak açılan ve müşteri çekemediği için sürekli zarar eden 150 kişilik "Arşiv" adlı restoranı, bir alıcı da çıkmadığı için devir yerine tamamen kapatılmıştır. 2017 yılı Nisan ayında kardeşi Okan Turan için Boğaz'da aylık kirası € 15.000 olan bir yalı kiraladı. Sponsor anlaşmaları ve medya. Arda Turan, 2005 yılında spor giyim markası Puma ile bireysel sponsorluk anlaşması imzaladı. 2007 yılında bir dergi ile yapılan röportaj sırasında, başka bir firmanın ürününü giydiği için Puma tarafından Arda'ya tazminat davası açıldı. 2009 yılında Jetix TV tarafından her sene düzenli olarak yapılan Çocuk Oscarları töreninde En Sevilen Sporcu ödülünü kazandı. 2010 yılında Galatasaray'dan takım arkadaşı Lucas Neill ile birlikte GSBonus'un reklam filminde rol aldı. 2012 yılında, bir giyim markası olan DeFacto'nun reklam çekimlerinde Paris Hilton ile birlikte kamera karşısına geçti. Bunların yanında Simit Sarayı, Nike, Türkiye Finans, Turkcell, Clear, Bank of Azerbaijan ve Opet reklamlarında oynadı. 2013 yılında, Türk yapımı "Hükümet Kadın 2" filminde konuk oyuncu olarak rol aldı. Turan, 2015 yılında Şampiyonlar Ligi'nin sponsorlarından MasterCard ve UEFA iş birliği ile planlanan ve sokakta futbol oynayan küçük çocuklara sürpriz yapma amacı taşıyan bir projede yer aldı. Turan, Deri Tanıtım Grubu'nun 2016 yılındaki yurt dışı tanıtım yüzü oldu ve bir video filminde rol aldı. Atlético Madrid'in resmî televizyon kanalı, Beşiktaş ile İstanbul'da oynadıkları Avrupa Ligi maçından önce, Arda Turan'ın geçmişten bugüne hayatını ve futbol kariyerini anlatan mini bir belgesel hazırladı. Belgeselde, Turan'ın çocukluğunun geçtiği Bayrampaşa, Turan ailesi ve Galatasaray'ın o tarihteki teknik direktörü Fatih Terim'le yapılan söyleşiler yer aldı. Türkiye'de ise 2021 yılında 140journos tarafından Exxen platformunda Arda Turan belgeseli yayınlandı ve ardından 2024 yılında da Amazon Prime Video platformunda yeni bir Arda Turan belgeseli yayınlandı. Arda Turan Yüzleşme adını taşıyan bu belgesel, futbolcunun kariyeri boyunca yaşadığı iniş çıkışları, aldığı kararları ve yaşadığı dönüşümleri ele aldı. Türk spor spikeri Sabri Ugan, 2010 yılında Arda Turan'ın yaşam öyküsünü anlatan "Arda Turan: Aslan Yürekli Kaptan" isimli bir çocuk kitabı çıkardı. Bu kitap Arda Turan'ı konu alan ilk kitap oldu. 2014 yılında ise İspanyol yazar Juan Rodriguez Garrido, "Arda Turan Bayrampaşa'nın Dâhisi" ismiyle Turan'ın futbol hayatını konu alan bir kitap piyasaya çıkardı. Arda Turan, Kanada kökenli oyun üreticisi EA Sports'un piyasaya çıkardığı "FIFA 15"in Türkiye kapağında, oyunun küresel kapak yıldızı Lionel Messi ile birlikte yer aldı. 2014 yılında, Hublot firmasının Arda Turan adına 100 adet özel saat üreteceği açıklandı. Turan, Atlético Madrid'in Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne (UNHCR) dayanışma amacıyla hazırladığı 2015 yılı takvimi için poz verdi. Atlético Madrid, resmî Facebook hesabının 10 milyon kullanıcıya ulaşması sebebiyle, üzerinde Arda Turan'ın fotoğrafı olan 10 Euro'luk temsili banknot bastı ve taraftarlara indirim çeki olarak dağıttı. Turan, 2015 yılının eylül ayında Türk firması Lassa ile imzaladığı sponsorluk anlaşması ile birlikte markanın 2 yıl boyunca reklam yüzü oldu. Turan, 2015 Aralık ayında GQ Türkiye dergisi tarafından "Yılın Adamı" ödülüne layık görüldü ve bir sonraki ay derginin kapağında yer aldı. Katıldığı spor etkinlikleri. Turan, 15 Ocak 2017 tarihinde organize edilen TBL All-Star organizasyonuna konuk oldu. Maçın ikinci yarısının 3. çeyreğinde Avrupa kadrosunda 10 numaralı formasıyla oyuna dahil oldu ve bu süre içerisinde 7 sayı kaydetti. İspanya'daki suçlamalar. İspanyol idari makamları tarafından açıklanan listeye göre Haziran 2025 itibarıyla Arda Turan'ın İspanya'da 1.3 milyon avro vergi borcu bulunmaktadır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21941", "len_data": 72306, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.35 }
Ergün Penbe (d. 17 Mayıs 1972, Zonguldak), Kemik lakabıyla tanınan, çoğunlukla sol bek ve sol orta sahapozisyonlarında oynamış Türk eski profesyonel futbolcudur ve şu anda Yeni Mersin İdmanyurdu'nun teknik direktörlüğünü yapmaktadır. Oyuna “fair play” yaklaşımıyla tanınır, iki sezon boyunca tek bir ceza almadan futbol oynamıştır. Sakinliği ve takımı bir arada tutma yeteneği nedeniyle Kemik lakabını da almıştır. Profesyonel kariyerinin büyük bölümünü Galatasaray'da geçirdi ve toplam 15 şampiyonluk kazandı. Kariyeri boyunca memleketi Zonguldak'ın araç plaka kodu olan 67 numarayı giydi. Kulüp kariyeri. Futbola Kilimlispor'da başladı. 1992-1994 yılları arasında Gençlerbirliği'nde oynayan Ergün Penbe, 1994'te Galatasaray'a transfer olmuştur. Gençlerbirliği'nde 1 Mart 1992 ile 8 Mayıs 1994 tarihleri arasında toplam 57 lig maçında forma giydi ve 3 gol attı. Buradaki ilk resmi maçı, 1991-1992 sezonununda (1. Lig 19. haftada) oynanan Gençlerbirliği-Altay maçıdır. 2000 yılındaki UEFA Kupası finalinde Arsenal'e karşı kullandığı ve gole çevirdiği penaltı takımının kupayı kazanmasında önemli bir rol oynamıştır. Kariyerinde sadece 1 kez kırmızı kart görmüştür. O da, 27.11.1994 tarihinde Galatasaray'ın Trabzonspor'u 2-1 yendiği maçta 86. dakikada çift sarı karttan dolayı verilmiştir. En son Galatasaray'dan bedelsiz olarak sözleşmesi bittiği ve yenilenmediği için ayrılmış ve Gaziantepspor'a transfer olmuştur. Millî takım kariyeri. İlk kez 1994'ün Mayıs ayındaki Rusya maçıyla millî formayı giymiştir. Uluslararası deneyimi ile gene 48 defa görev aldığı (2000 Kasım'a kadar) Türkiye millî futbol takımının dünya üçüncülüğünü alan kadrosunda yer aldı. Teknik direktörlük kariyeri. 2008-2009 sezonunda Süper Ligde Hacettepe'yi çalıştırmıştır. Teknik adam olarak çıktığı ilk maçında Beşiktaş'a 2-3 kaybetmiştir. 2009-2010 sezonunun 2.yarısında 1. Lig takımlarından Mersin İdman Yurdu'nu çalıştırmıştır. Başarılı bir çıkıs göstererek Mersin İdman Yurdu'nun lige tutunmasını sağlamıştır. 2010-11 sezonu için 1. Lig ekiplerinden Kartalspor ile anlaşmıştır fakat Aralık 2010 istifasini yönetime sunarak takımdan ayrılmıştır. 2010-2011 sezonu ikinci yarısında Kayseri Erciyesspor ile sezon sonuna kadar anlaşmıştır. 16/07/2019 Salı günü Tarsus İdman Yurdu spor kulübü teknik direktörlüğü görevine getirilmiştir. 27 Eylük 2021 tarihinde kulüp başkanı tarafından yönetim kurulu kararıyla yollarının ayrıldığı açıklandı. Ocak 2022'de Çorumspor ile anlaşarak göreve başlamıştır ve aynı yılın Mayıs ayında sezonun bitmesiyle sözleşmesi biterek görevinden ayrılmıştır. 1 Ekim 2024 tarihinde 2. Lig ekiplerinden Yeni Mersin İdmanyurdu ile 2024-25 sezonu sonuna kadar anlaşmıştır. Tavsiyeleri. Ergün Penbe'den Genç Futbolculara Tavsiyeler. Futbol yaşamında sakin tavırlarıyla tanınan ve 18 yıllık profesyonel futbol yaşamında 1 kez kırmızı kart gören eski Galatasaraylı futbolcu Ergün Penbe, genç oyuncuların sinirlerine hakim olabildiği ölçüde başarılı olacağını belirtti.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21944", "len_data": 2965, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.2 }
Hakan Şükür (d. 1 Eylül 1971, Sakarya), Türk eski millî futbolcu, futbol yorumcusu ve siyasetçidir. Hakan Şükür, futbola 1987 yılında, doğup büyüdüğü şehrin takımı Sakaryaspor'da başladı. Burada geçirdiği üç sezon ve yaşadığı bir Türkiye Kupası şampiyonluğunun ardından 1990'da Bursaspor'a transfer oldu. 1992 yılında Galatasaray ile sözleşme imzaladı. Galatasaray'da iki sezon üst üste Süper Lig, Başbakanlık Kupası ile Türkiye Spor Yazarları Derneği Kupası şampiyonluğu yaşadıktan sonra 1995'te, Serie A ekiplerinden Torino ile anlaştı. 4 aylık Torino kariyerinin ardından, aynı yıl içerisinde Galatasaray'a geri döndü. Takımın, dört yıl üst üste Süper Lig şampiyonluğu, üç yıl üst üste Türkiye Spor Yazarları Derneği Kupası şampiyonluğu, üç Türkiye Kupası ve 2000'de kazanılan UEFA Kupası şampiyonluklarında pay sahibi oldu. 2000 yılında yeniden İtalya'ya transfer olan Hakan, 2000-01 sezonunda Inter, 2001-02 sezonunda ise kiralık olarak Parma formalarını giydi. Aynı sezon Parma ile Coppa Italia'nın sahibi oldu. 2002 yazında, eski takım arkadaşı Tugay Kerimoğlu'nun da formasını giydiği Premier League ekiplerinden Blackburn Rovers'a transfer oldu. Fakat sezonun 9. maçının ardından ağır bir şekilde sakatlanması sebebiyle Blackburn ile sadece 9 maça çıkabildi. Sezon sonunda kulüp tarafından serbest bırakıldı ve bunun üzerine tekrar Galatasaray'a döndü. Burada iki Süper Lig ve bir Türkiye Kupası şampiyonluğu yaşayan Şükür, 2008'de futbolculuğu bıraktığını açıkladı. Çeşitli yaş gruplarındaki millî takımlarla Türkiye'yi temsil eden Hakan Şükür, Türkiye U-21 millî takımıyla 1993 Akdeniz Oyunları'nda altın madalya kazandı. A millî takım formasıyla ilk maçına 1992'de, Bursaspor oyuncusuyken çıkan Hakan; 1996 ve 2000 Avrupa şampiyonaları ile 2002 FIFA Dünya Kupası'nda mücadele etti. 2002 FIFA Dünya Kupası'nda bronz madalyanın sahibi olan ve üçüncülük maçında 10,8 saniyede kaydettiği golle FIFA Dünya Kupası tarihinin en erken golünü atan Hakan Şükür; 2007'ye kadar giydiği formayla çıktığı 112 maçta 51 gol kaydederek, Türkiye formasıyla en çok gol atan oyuncu unvanının da sahibi oldu. Şükür, 249 golle Süper Lig'de en çok gol atan oyuncu ve 38 golle Avrupa kupalarında en çok gol atan Türk futbolcu unvanlarına da sahiptir. 1996-97, 1997-98, 1998-99 sezonlarında sahip olduğu Süper Lig gol krallıklarıyla birlikte, 2004 yılında son 50 yılın en fazla dikkat çeken Türk futbolcusu olarak UEFA Jübile Ödülü'nün sahibi oldu. 2011 genel seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi'nden İstanbul milletvekili seçildi. Aralık 2013'te bağımsız olarak görev yapmak üzere partiden istifa etti. Ağustos 2016'dan beri Türkiye'de Gülen hareketi üyesi olduğu gerekçesiyle aranıyor ve Eylül 2015'ten beri ABD'de yaşıyor. 14 Temmuz 2017 tarihinde, Hakan Şükür'e verilen tüm madalyaların iptal edilmesini öngören bir kararname yayımlandı. İlk yılları. Hakan Şükür; Arnavut kökenli olan Priştine, Kosova göçmeni Sermet Şükür ve Üsküp, Makedonya göçmeni Nermin Şükür'ün ikinci çocuğu olarak, Sakarya'nın Sapanca ilçesinde doğdu. Gerçek doğum tarihi 29 Temmuz 1971 olmasına rağmen, nüfus kaydı 1 Eylül 1971'de yaptırılabildi. İlk öğrenimini Ahmet Akkoç İlköğretim Okulunda tamamladı. Bu sıralarda okulun basketbol takımında oynayan Şükür; babası Sermet Şükür'ün de etkisiyle futbola 10 yaşında, doğup büyüdüğü şehrin takımı olan Sakaryaspor'un altyapısında başladı. Burada çeşitli mevkilerde forma giydi. Kulüp kariyeri. Türkiye Ligi tarihinde 249 golle en çok gol atan futbolcu olan Hakan Şükür, lig tarihindeki ilk golünü 1988-1989 sezonunda Eskişehirspor'a, 100. golünü 1996-1997 sezonunda Altay'a, 200. golünü 2003-2004 sezonunda Samsunspor'a, son golünü ise 2007-2008 sezonunda Hacettepe'ye (Gençlerbirliği Oftaş) atmıştır. 3 kez gol kralı olan Hakan Şükür, 3 kez de asist kralı olmuştur. Türkiye Ligi tarihinde 8 şampiyonluk yaşayan Hakan Şükür, Bülent Korkmaz ve Suat Kaya ile birlikte en fazla şampiyonluk yaşayan futbolcu olmuştur. Hakan Şükür profesyonel kariyerinde sadece bir kez kırmızı kart görmüştür. Ona bu kartı 26 Mart 2004 tarihindeki Samsunspor maçında Bülent Uzun göstermiştir. Sakaryaspor. Hakan Şükür, 1986-87 sezonunda Sakaryaspor'da profesyonel oldu. Kulübüyle ilk maçına 28 Ocak 1987'de, Türkiye Kupası beşinci tur mücadelesinde Denizlispor karşısında çıktı. Takımıyla ikinci maçına yine kupada çıkan Şükür, 27 Nisan 1988'de Zonguldakspor ile oynanan maçta, durum 4-0 iken oyuna girdi ve kariyerindeki ilk resmî golünü kaydederek takımının sahadan 5-0'lık galibiyetle ayrılmasında rol oynadı. Aynı sezon ligde üç, kupada ise iki maçta forma giydi. Sakaryaspor, sezon sonunda ligi 11. sırada tamamlarken, tarihindeki ilk Türkiye Kupası şampiyonluğunu yaşadı. Böylece Şükür, ilk profesyonel olduğu sezonda ilk kupasını kazanmış oldu. Ertesi sezon; 26 Şubat 1989'da Eskişehirspor ile oynanan ve 2-1 devam eden maçta, lig tarihindeki ilk golünü attı ve skorda eşitliği sağladı. Sezon boyunca ligde 11 maça çıkan Şükür; Adanaspor, Fenerbahçe, Konyaspor ve Rizespor maçlarında birer gol kaydetti. Takım ise ligi 10. sırada tamamlamıştı. 1989-90 sezonunda ise 27 maçta forma giyen Şükür; Boluspor, Bursaspor, Adana Demirspor, Fenerbahçe ve Trabzonspor maçlarında olmak üzere ligde beş gol attı. Sezon sonu takımının ligi sonuncu tamamlayıp küme düşmesi üzerine, 5 Haziran 1990'da Bursaspor ile 600 milyon lira karşılığında sözleşme imzaladı. Bursaspor. 26 Ağustos 1990'daki 3-0 kaybedilen Sarıyer maçında, ligde ilk kez Bursaspor formasını giydi. Ligde oynadığı ilk on maç boyunca gol kaydedemeyen Şükür, 2 Aralık 1990'da Zeytinburnuspor ile oynanan ve 2-1 kaybedilen maçta takımının tek golünü kaydetti. Sezon boyunca ligde görev aldığı 27 maçta dört gol kaydederek Bursaspor'un ligi 8. sırada bitirmesinde pay sahibi oldu. 1991-92 sezonunda takımın başına Yılmaz Vural'ın gelmesiyle takımın performansı da giderek yükselmeye başladı. Sezon sonunda ligi 6. sırada bitiren ve Türkiye Kupası'nda final oynayan Bursaspor'da geçen sezon olduğu gibi 27 lig maçında forma giyen Şükür, ligde 7 kez ağları havalandırırken; 8 gollü Mümün Kaşmer'in ardından takımın en golcü ikinci oyuncusu oldu. Kupada ise oynadığı 7 maçta 3 gole imza attı. 1 Mart 1992'de, 2-2 biten Trabzonspor maçında takımının iki golünü atarak kariyerinde ilk kez bir maçta iki gol atmış oldu. 21 Mayıs 1992'de, Fenerbahçe ile oynanan Başbakanlık Kupası maçında attığı golle takımının 3-1'lik galibiyetinde pay sahibi oldu ve kariyerinin ikinci kupasını kaldırdı. Aynı sezon Galatasaray ile transfer görüşmelerine başladı. Türkiye'nin, 25 Mart 1992'de Lüksemburg ile oynadığı maç öncesi, kaldığı otelde Galatasaraylı yöneticilerle görüşen Şükür; takımla prensip anlaşmasına vardı. 1 Haziran 1992'de, Konyaspor'dan Suat Kaya ile birlikte Galatasaray ile iki yıllık sözleşme imzaladı. Galatasaray. Şükür, Galatasaray formasıyla ilk resmî maçına, 12 Ağustos 1992'de, Beşiktaş ile oynanan ve 3-2 kazanılan Türkiye Spor Yazarları Derneği Kupası yarı finalinde çıktı. 4 gün sonra Fenerbahçe ile oynanan final maçının 3. dakikasında açılış golünü kaydeden Şükür'lü Galatasaray, rakibini 3-2 mağlup ederek sezonun ilk kupasının sahibi oldu. 23 Ağustos 1992'de ise 3-0 kazanılan Gençlerbirliği karşısında yeni formasıyla ligdeki ilk maçına çıktı. İlk haftalarda millî takımda gösterdiği performansı kulübünde gösteremediği ve gol sıkıntısı çektiği yönünde eleştiriler alsa da 26 Eylül 1992'de, Kayserispor ile oynanan ve 1-1 sona eren ligdeki dördüncü maçında ilk golünü kaydetti. Ertesi hafta oynanan 1-1'lik Trabzonspor maçında da takımının tek golünü atan Şükür, teknik direktör Karl-Heinz Feldkamp'ın takımda genç oyunculara yer vermesiyle ilk sezonunda ligde 30 maçta görev aldı ve 19 gol kaydetti. Torino. Millî takımın İtalya'da kamp yaptığı dönemde Türk futbolunda yeni parlayan bir yıldız olan Hakan, İtalyan menajerlerce izleniyordu. Görüşmeler sonucu 1995 yılının Haziran ayında Serie A'da orta sıralarda yer alan Torino takımı ile anlaşıldı. Takımın forvet mevkiinde oynayan Şükür, yaz döneminde başarılı bir hazırlık kampı geçirdi ve takımla çıktığı yedi hazırlık maçında altı gol attı. Torino'daki ilk resmî maçına 27 Ağustos'ta sezonun ilk maçı olan Fiorentina deplasmanında çıktı. Ancak daha ligin ilk yarısı sona ermeden dört yıllık sözleşmesi bulunmasına karşın kendi isteğiyle Galatasaray'a geri döndü. Torino'da gösterdiği performans nedeniyle bir dönem taraftarlar arasında "Torinolu Şaban" lakabıyla anıldı. Galatasaray (2. dönem). Hakan Şükür, teknik direktör Greame Souness'in de istediği transfer sonucu yaklaşık dört ay sonra Ekim 1995'te Galatasaray'a geri döndü. 1995-96 sezonunda dokuzuncu haftadaki Fenerbahçe maçından itibaren sezon sonuna kadar takımın bütün karşılaşmalarında ilk 11'de maça başladı. Takım ise sezonu Türkiye Kupası'nı kazanarak bitirdi. 1996-1997 sezonunda takımın teknik direktörlüğünü daha önce Türkiye millî takımını çalıştıran Fatih Terim yapmaya başladı. Futbol kariyerindeki en başarılı sezonu bu sezonda yaşayan Şükür, yaşayacağı gol krallıkları ile bu sezondan itibaren "Kral" lakabıyla anılmaya başlanacaktı. 27 Ekim 1996 tarihinde Galatasaray'ın 8-1 galibiyetiyle biten Altay deplasman maçının 48. saniyesinde ligdeki 100. golünü attı. Galatasaray formasıyla 39 maçta 48 gol attı. Ligde attığı 38 golle ligin gol kralı olan Şükür, Metin Oktay'la birlikte, 39 gole sahip Tanju Çolak'tan sonra bir sezonda en fazla gol atan ikinci futbolcu oldu. Cumhurbaşkanlığı Kupası'nda Kocaelispor karşısında attığı golle toplamda 5 gole ulaşarak kupa tarihinde en çok gol atan futbolcu oldu. Ligdeki 38 golü ile Avrupa gol krallığı Altın Ayakkabı yarışında üçüncü olan Şükür, daha önce birinci ve üçüncü olan Tanju Çolak'tan sonra ödül alan ikinci Türk futbolcu oldu. Kulüp başarısının yanı sıra millî takım formasıyla San Marino karşısında attığı golle toplamda 22 gole ulaşarak millî takımın yeni gol kralı oldu. Sezon sonunda Bayern Münih ve Atlético Madrid'den transfer teklifi alsa da takımda kalan Hakan Şükür, Hong Kong'un İngiltere'den Çin'e devredilişinin anısına düzenlenen maça FIFA tarafından davet edildi ve Dünya Karması kadrosunda oynadı. Bu sezondan itibaren 4 yıl boyunca Lig şampiyonluğunun ve 2000 yılında UEFA Kupası'nın kazanılmasında en büyük katkıyı yapan futbolculardan biriydi. 1997-1998 sezonuna Galatasaray, Şükür'ün sakatlığı nedeniyle oynayamadığı hazırlık maçında Türkiye Spor Yazarları Derneği Kupası'nı kazanarak başladı. Hakan Şükür ise Monako ile Ali Sami Yen Stadyumu'ında oynanan sezon açılışı maçında 2 gol atarak sezona başladı. 13 Ekim 1997 tarihinde ırkçılığı protesto amacıyla Dünya Profesyonel Futbolcular Birliği tarafından Madrid'de düzenlenen Dünya karması maçında forma giydi ve iki gol attı. Bu maçtan kısa bir süre sonra Deportivo'ya transfer olacağını açıklasa da takımda kaldı. Ligin ilk yarısında formsuz bir gürüntü sergilemiş olsa da ilk yarıyı 15 golle gol kralı olarak tamamladı. Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Birliği tarafından dünyada 1997 yılının en iyi golcüsü seçilen Şükür, 12 Ocak 1998 tarihinde Almanya'nın Rothenburg kentinde düzenlenen törenle Klaus Fischer'in elinden ödülünü aldı. Devre arasında Deportivo Galatasaray kulübüne Hakan Şükür'ün transferi için 8 milyon dolar (1,7 trilyon TL) önerse de kulüp yönetimi ve Şükür bu teklifi reddetti. Galatasaray takımı ligin 33. haftasında İstanbulspor'u yenerek şampiyon oldu. 86 gol atarak şampiyon olan takımda Hakan şükür 32 gol atarak geçen sezon olduğu gibi bu sezonda gol kralı oldu. Sezon sonunda Real Madrid gibi büyük kulüplerden transfer teklifi aldı ancak Galatasaray'la 2 yıllık sözleşme imzaladı. 1998-1999 sezonuna Galatasaray geçen sezon olduğu gibi Türkiye Spor Yazarları Derneği Kupası'nı kazanarak başladı. 10 Ekim 1998 tarihinde Avrupa Şampiyonası eleme grubu maçında Almanya karşısında 47 yıl sonra galibiyet alan Türkiye millî futbol takımının tek golünü atan oyuncuydu. Galatasaray'ın üçüncü olarak tamamladığı ligin ilk yarısını Hakan Şükür Elvir Baljić'le beraber on ikişer golle gol kralı olarak tamamladı. Devre arasında Juventus'tan transfer teklifi aldı. 10 günden fazla süren transfer görüşmeleri sonucunda Juventus yöneticileriyle anlaşma yapmak için İsviçre'nin Lugano kentine, daha sonra da İtalya'nın Torino kentine gitti. Yapılan bu görüşmelerde de anlaşma sağlayamadı ve Galatasaray'da kaldı. Galatasaray, sezon bitimine bir hafta kala şampiyon oldu, Hakan Şükür ise 19 golle ligi gol kralı olarak tamamladı. 1999-2000 sezonunda Galatasaray takımı UEFA Kupası'nı kazandı. Kazanılan bu kupa Şükür'ün kulüp kariyerindeki en büyük başarıydı. Sezon sonunda İtalya'nın Inter kulübüne transfer oldu. Transferi sırasında Galatasaray yönetimiyle anlaşamadı ve bonservis sorununun çözülmesi için FIFA'ya başvuruldu: "Yöneticiler beni tutmak için ellerinden geleni yaptıklarını söylüyorlar. Bu doğru ama kendi şartlarına göre anlaşmak için. Maç başına para anlaşması yapmak istemediğimi söyledim. Bana, "Prensiplerimiz var, kimse için prensiplerimizi çiğneyemeyiz" yanıtını verdiler. Kimse demagoji yapmasın. Hagi'ye olduğu gibi bana da toplu para verilse ben şu anda kesinlikle Galatasaray'daydım." Internazionale Milano. 1999-2000 sezonu sona erdiğinde Avrupa'da oynamak istediğini belirten Hakan Şükür, Bundesliga ekiplerinden Bayern Münih, Premier League ekiplerinden Chelsea ve Serie A ekiplerinden Juventus, Milan, Roma ve Internazionale Milano tarafından izleniyordu. 6 Temmuz 2000'de, Hakan Şükür, teknik direktörlüğünü Marcello Lippi'nin yaptığı Internazionale Milano ile 3 yıllık sözleşme imzaladı. Tam 5 yıl 36 gün sonra bir İtalyan kulübüne transfer olan Hakan; "Geçmişe dönmek istemiyorum ama Torino'dan giderken, bir gün mutlaka İtalya'ya döneceğim dedim ve döndüm. Çok büyük bir kulübe döndüm. Tek hedefim burada sürekli oynamaktır." diye konuştu. Inter'de 54 numaralı formayı giymek istemesinin nedenlerini ise şöyle sıraladı: "Inter'de 54 numaralı formayı giymek istiyorum ve bunun 2 nedeni var. Bunlardan biri depremde büyük hasar gören Sakarya'yı hatırlamak, ikincisi 9 numaralı formayı Ronaldo giyiyor. Bu yüzden de 5+4=9 olduğu için bu numarayı seçtim." Takımın menajeri Giacinto Facchetti ise Hakan'a güvendiklerini ve onun "İtalya'da yılın transferi" olacağını belirtti. Yaklaşık 1 yıl süren bonservis bedeli pazarlıkları sonucunda Inter, Galatasaray'a 16 milyon mark (8,5 milyon TL) ödedi. Inter'in Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme maçında İsveç'in Helsinborgs takımına elenmesiyle takım UEFA kupasında mücadele etti. Parma. İtalya'nın Internazionale kulübünde istediği forma şansını bulamayan Hakan Şükür, Serie A'da zor günler yaşayan Parma ile anlaştı. 8 Ocak 2002'de Parma'ya imzayı atan Şükür, burada 11 numaralı forma ile mücadele etmiştir. Forvet hattında Marco Di Vaio ile iyi bir ikili oluşturan Şükür, sezon sonunda Coppa Italia sevinci yaşamıştır. Blackburn Rovers. Torino'dan tekrar Galatasaray'a döndüğü sırada birlikte çalıştığı hocası Graeme Souness'ın isteği üzerine Parma'dan ayrılarak İngiltere Premier Lig takımlarından Blackburn Rovers'la anlaşmıştır. Blackburn Rovers'ta Galatasaraylı eski oyuncu Tugay Kerimoğlu ile beraber oynamıştır. Blackburn Rovers'taki ilk gollerini Fulham karşısında atmıştır. Hakan Şükür'ün 2 gol attığı maçı, takımı 4-0 kazanmıştır. Ligin 10. haftasındaki Manchester United maçı öncesi antrenmanda ayağı kırılınca sezonu kapatmıştır. Galatasaray (3. dönem). İngiltere Premier Lig tecrübesinin ardından tekrar Galatasaray ile anlaşan Hakan Şükür 5 yıl boyunca bu formayı giymiştir. Süper Lig'de forma giydiği 540 lig maçında toplam 260 gol atmış, UEFA'nın düzenlediği turnuvalarda ve şampiyonalarda ise 94 maçta 38 gole imza atmıştır. 2004-05 Türkiye Kupası'nda gol kralı olan Hakan şükür, 2005-06, 2007-08 sezonlarında Galatasaray ile şampiyonluk yaşamıştır. 2003 yılında TFF tarafından son 50 yıla damgasını vuran futbolcu olarak seçilerek UEFA tarafından Jübile Ödülü ile taltif edilmiş ve "Altın Oyuncu" unvanı kazanmıştır. Hakan Şükür aynı zamanda futbol hayatındaki son golünü 10 Mayıs 2008 tarihinde oynanan Galatasaray-Hacettepe maçının 36. dakikasında atmış ve maç 2-0 bitmiştir. Millî takım kariyeri. 25 Mart 1992'de Türkiye'nin Lüksemburg'u 3-2 yendiği hazırlık maçında ilk kez Türkiye millî futbol takımının formasını giyen Hakan Şükür, Türk millî futbol takımının 85 yıllık tarihinde en fazla gol atan futbolcusudur. 10 Eylül 1997 tarihinde San Marino ile oynanan millî maçta attığı golle millî takımda attığı gol sayısı 22'ye ulaşan Şükür, Lefter Küçükandonyadis'in 21 gollük rekorunu kırarak yeni gol kralı oldu. Millî formayla çıktığı 112 maçta toplam 51 gole imza atmıştır. 1987 yılından beri 112 defa A Millî, 25 defa Ümit Millî, 13 defa A Genç Millî, 6 defa B Genç Millî, 5 defa Olimpik millî takım formasını giyen Hakan Şükür, toplam 161 defa millî takım forması giyerek toplamda en çok millî olan futbolcudur. Hakan Şükür, U-16 millî takımının 25 Ekim 1987'de Polonya ile 1-1 berabere kaldığı Avrupa Futbol Şampiyonası eleme maçında ilk kez millî olmuştur. O karşılaşmada ay yıldızlı ekibin tek golünü atan Hakan Şükür atmıştır. 2002 FIFA Dünya Kupası grup eleme maçlarında atmış olduğu 6 gol ve 3 asistiyle Türkiye'nin 48 yıl aradan sonra FIFA Dünya Kupası'na katılmasında başrol oynayan Hakan Şükür'ün, FIFA Dünya Kupası Finalleri'nde Türkiye'nin Güney Kore ile yaptığı üçüncülük maçında, maçın başlama vuruşundan 10.8 saniye sonra attığı gol, Dünya Kupaları'nda atılan en erken gol olarak tarihe geçmiştir. Hakan Şükür'ün FIFA Dünya Kupası Finalleri'nde toplam 1 golü ve 2 asisti bulunmaktadır. Futbol sonrası. Hakan Şükür, futbolu bırakmasının ardından, Sakaryaspor'dayken aynı takımda oynadığı Bülent Uygun ile birlikte enerji ve gıda sektörlerine girdi. İkili, Enda Grup ile birlikte, Ankara'da üç adet restoranın açılışını yaptı. Bunun yanında Albe Enerji ile ortak olarak kurulan "HBA Enerji Üretim, Gıda, Turizm ve İnşaat" adlı şirket ile ikili, başta enerji olmak üzere çeşitli sektörlerde yer aldı. 2009 yılında TRT 1 kanalında yayımlanan Stadyum programında TV yorumculuğu yaptı. Milletvekili seçildikten sonra 2012 yılı Ocak ayında Lig TV'de yorumculuk yapmaya başladı. Siyasi yaşamı. 2011 yılında televizyonda sürdürdüğü spor yorumculuğunu bırakarak siyasete girdi ve 12 Haziran seçimlerinin ardından Adalet ve Kalkınma Partisi'nden İstanbul 3. bölge milletvekili seçildi. 16 Aralık 2013 günü mensubu olduğu partisinden istifa etmesinin ardından siyasi hayatını bağımsız milletvekili olarak devam ettirdi. 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde yine İstanbul 3. bölgeden, bu kez bağımsız milletvekili adayı oldu, ancak seçilemedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hakaretten yargılanan Hakan Şükür, ilk duruşmaya katılmadı, avukatı ise Hakan Şükür'ün Amerika Birleşik Devletleri'ne taşındığını söyledi. FETÖ/PDY soruşturması. 65. Türkiye Hükûmeti ve dönemin yargı kuruluşlarınca Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) adıyla terör örgütü olarak tanımlanan Gülen Hareketi'ne verdiği destekler üzerine kendisi ve babası hakkında gözaltı kararı çıkartıldı. Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunan Şükür'ün kırmızı bülten ile aranacağı belirtilirken, babası Sermet Şükür gözaltına alındı. Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığının FETÖ/PDY'ye finansal destek sağladıkları iddiasını değerlendiren mahkeme tarafından yaklaşık 200 milyon TL değerindeki mal varlıklarına el konulması kararı verildi. 26 Mart 2017 tarihinde Galatasaray Yönetim Kurulu kararı doğrultusunda kulüp üyeliğinden ihraç edilmiştir. 14 Temmuz 2017 tarihinde çıkan KHK ile Arif Erdem ile birlikte kendisine verilen tüm madalyaların geri alınmasına karar verildi. Özel hayatı. İki kez evlenen Hakan Şükür, ilk evliliğini Temmuz 1995'te İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencisi olan Esra Elbirlik ile yaptı. Bu evlilik dört ay sonra sona erdi. İkinci evliliğini 1999 yılında İstanbul'da Beyda Sertbaş ile yapan Hakan Şükür'ün bu evlilikten 15 Nisan 2000'de Zeynep Sude, 2002 yılında Buse ve 19 Ekim 2006 tarihinde Ömer Hakan isminde üç çocuğu dünyaya geldi. 18 Ağustos 1999 günü Anadolu Ajansı, Hakan Şükür'ün Sakarya'da yaşayan annesi ve babasının 1999 Gölcük Depremi'nde öldüğünü duyurdu. Daha sonra haberin yanlış olduğu anlaşıldı. İlk eşi Esra Elbirlik ise bu deprem sırasında Yalova'da anne ve babasıyla birlikte hayatını kaybetti. Hakan Şükür'ün kardeşi Gökhan Şükür de kendisi gibi eski bir futbolcudur. Şükür, dünya medyası tarafından "Boğaz'ın Boğası" lakabıyla anılırken, Türk medyası tarafından ise "Kral" lakabıyla anılmaktadır. Şükür, 26 Nisan 1995'teki İsviçre maçı öncesi yayımlanmaya başlanan Tadelle reklamında, teknik direktör Fatih Terim ve bazı millî takım oyuncularıyla birlikte yer aldı. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki yaşamı. Mayıs 2018'de yayımlanan ve "The New York Times"a verdiği röportajda, Eylül 2015 tarihinde Türkiye'den ayrılıp Kaliforniya'ya arkadaşının yanına geldiğini, 2015'te milletvekilliğinin sona ermesinden sonra Türkiye'de yapacağı her işte önüne engeller çıkarıldığını ve burada yaşamaya karar verdikten sonra eşini arayıp üç çocuğu ile beraber yanına gelmelerini istediğini söyledi. Amerika Birleşik Devletleri'nde yatırımcı vizesi aldıktan sonra, Palo Alto'da bulunan bir kafenin bir kısımını satın alarak 2016 yılında ortak olduğunu belirten Hakan Şükür, vizesinin 2020'de sona ereceğini ve ailesi ve kendisi için yeşil kart başvurusu yaptığını da belirtti fakat ülkedeki uzun vadeli planında bir kafe işletmek değil, Türkiye'de yapacağını düşündüğü gibi bir spor akademisine koçluk yapmak olduğunu söyledi. Kasım 2019'da kendi YouTube kanalında yayımladığı videoda, Uber şoförlüğü yaptığını belirtti. Kendisi ile röportaj yapan "Welt am Sonntag", Şükür'ün açtığı kafeyi kapatıp akıllı telefonlar üzerinden taşımacılık servisi veren Uber'de şoför olarak çalışmaya başladığını, bunun yanında da kitap satıcılığı yaptığını belirtti. Ayrıca Türkiye'deki evlerine, iş yerlerine ve banka hesaplarına hükûmet tarafından el konulduğunu söyledi. Hakan Şükür, 3 Nisan 2023 tarihinde, sosyal medya hesabı Twitter'dan yaptığı paylaşımda, 7 buçuk sene sonra ABD'de kendisi ve ailesi için ikamet ve çalışma olanağı sağlayan Yeşil Kart aldığını duyurdu. Ağustos 2023 itibarıyla Hakan Şükür, yaşadığı yer olan Kaliforniya'nın Palo Alto kentinde, 10-13 yaş ve 13-17 yaş arası erkek çocuklar için futbol okulu açmıştır. Millî takım istatistikleri. FIFA Dünya Kupası golleri
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21948", "len_data": 22259, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.45 }
Necati Ateş (d. 3 Ocak 1980, İzmir), Türk eski millî futbolcudur. Kariyeri. Kulüp kariyeri. Çocukluk yıllarının bir kısmını Almanya'da geçirmiş olan Necati daha 14 yaşında ailesiyle beraber Türkiye'ye döndü. Memleketi olan İzmir'de Narlıdere Esnafspor altyapısında futbola başladı. Burada üç sene oynadıktan sonra İzmir'in güçlü ekiplerinden Altay'ın altyapısına transfer edildi. Burada önce ağırlıklı olarak PAF takımı için oynasa da ilk sezonundan itibaren A takımla antrenmanlara çıkmaya başladı ve Altay'da ilk resmî müsabakasını 16 Aralık 1997 tarihinde İstanbulspor'a karşı oynanan Türkiye Kupası maçında 46. dakikada Ömer Pehlivan'ın yerine oyuna girerek oynadı. İlk lig müsabakasına da 18 Ocak 1998 tarihinde Bursaspor'a karşı oynanan Süper Lig müsabakasında 56. dakikada oyuna sonradan girerek çıktı. Altay'daki ilk sezonunda genç yaşına rağmen 8 müsabakada görev aldı ve bu müsabakalarda iki gol kaydetti. Altay'da sonraki iki sezonu bu kadar olumlu geçmedi ve iki sezonda 14 müsabakada görev alabildi. Altay'daki üçüncü sezonunun devre arasından itibaren sezon sonuna kadar Aydınspor'a kiralık olarak verildi. Sezon sonu Altay'a geri döndükten sonra Altay'ın 1. Lig'e düşmesi ile düzenli olarak forma giyme fırsatı buldu ve 25 lig maçında 19 gol kaydetti. Bu başarısından dolayı tüm dikkatleri üzerine çekti ve büyük takımların onu istemesine rağmen 2001-02 sezonun ilk haftalarında Cem Uzan'ın desteklediği Adanaspor'a transfer oldu. Adanaspor'da hiç uyum sorunu yaşamadı ve ilk sezonunda 32 müsabakada 17 gol atarak Adanaspor'un 1. Lig'i üçüncü sırada bitirip Süper Lig'e yükselmesine önemli katkıda bulundu. Adanaspor ile Süper Lig'deki ilk sezonunda oldukça başarılı bir performans sergiledi ve 33 maçta 18 gol atarak gol krallığında ikinci oldu. Bu başarısı sayesinde dört büyüklerin hepsinden transfer teklifi aldı. 2003-04 sezonunun devre arasında Galatasaray'a transfer oldu. I. Galatasaray dönemi. Galatasaray'da uyum sorunu yaşamadan takımda düzenli oynamaya başladı ve sezon sonuna kadar 14 müsabakada 9 gol kaydetti. Galatasaray'da ileriki üç sezonda takımın değişmez oyuncusu oldu ve Millî takımda da düzenli olarak oynamaya başladı. 2007-08 sezonunda yeni teknik direktör Karl-Heinz Feldkamp ile büyük sorunlar yaşadı ve Feldkamp, Necati'yi takımında düşünmediğini defalarca dile getirdi. Başka bir sorun da yeni transfer Lincoln'a verilmek istenen 10 numarayı Necati'nin giymesi oldu. Neticesinde 24 Temmuz 2007 tarihinde, teknik direktör Karl-Heinz Feldkamp tarafından kadro dışı bırakıldı. Bunun üzerine Necati 2007-08 sezonunda yarım sezon Ankaraspor ve yarım sezon da İstanbul BB'de kiralık olarak oynadı. 2008-09 sezonunda Feldkamp'ın takımdan ayrılmasına rağmen özellikle başkan yardımcısı Adnan Sezgin'in ısrarla Necati'yi istememesinden dolayı İspanya'nın Real Sociedad takımına kiralık olarak verildi. Necati'nin Galatasaray ile olan sözleşmesi, 2009 yılında karşılıklı feshedildi. Real Sociedad. 1 Eylül 2008'de İspanya 2. Lig takımlarından Real Sociedad takımına kiralık olarak transfer olan oyuncu, bu takımda 10 numaralı formayı giydi. İlk defa dönemin teknik direktörü Juan Manuel Lillo tarafından Murcia maçı kadrosuna alınan Necati, Sociedad forması ile 12 maça ilk 11 başlarken 23 karşılaşmada ise sonradan oyuna dahil oldu. Sociedad teknik direktörünün Necati'ye orta sahada görev vermesi nedeniyle gol bölgelerinden uzakta kalan futbolcu sezonu 1 golle kapatırken 4 sarı kart görmüş, ilk ve tek golünü takımının Celta Vigo ile 2-2 berabere kalınan maçta atan oyuncu, gol pozisyonunda sakatlanmış ve bu nedenle oyunu terk etmiştir. Sezon sonunda Necati, Sociedad takımında beklenen performansı gösteremedi ve Galatasaray'a geri döndü. Antalyaspor. 2009-10 transfer döneminin son gününde Antalyaspor ile 1 yıllık sözleşme imzaladı. Antalyaspor'daki ilk sezonunda eski formunu yakalamasından dolayı birçok Süper Lig ekibinin transfer listesine girmeyi başardı ve özellikle Bursaspor ile uzun pazarlıklar yaptı. Fakat, Necati tercihini Antalyaspor lehine yaparak 2010-11 ve 2011-12 sezonları için Antalyaspor ile sözleşme yeniledi. 18 Ağustos 2010 tarihinde MKE Ankaragücü ile oynanan Süper Lig karşılaşmasında iki gol atarak Süper Lig'deki gol sayısını 100'e çıkartarak 100'ler kulübü'ne girmeyi başardı. Necati, 2011-12 sezonu başında da birçok kulübün transfer listesine girdi fakat Antalyaspor'da kaldı. Ara transfer döneminin son gününde eski kulübü Galatasaray ile anlaştı. Galatasaray ile anlaşan Necati Ateş ayrıca 30 golle Antalyaspor tarihinin en skorer oyuncusu oldu. II. Galatasaray dönemi. 1 Şubat 2012 tarihinde eski takımı olan Galatasaray'a geri döndü. Transferi sonrasında şu açıklamaları yaptı : Galatasaray, Necati Ateş'in transferi karşılığında Antalyaspor'a 250 bin dolar transfer ücreti vermiştir. Necati, Galatasaray'la 2011-12 sezonu sonuna kadar anlaşmıştır ve Galatasaray'dan yarım sezon için 400 bin dolar ve maç başına 10 bin dolar almıştır. Necati, transferi sonrasında 77 numaralı formayı tercih ettiğini çünkü Antalya'nın plakası olan iki tane 7'den oluştuğunu söylemiştir. 2. Galatasaray döneminde çıktığı ilk maçta takımının ilk golünü atıp durumu 1-1'e getirmiştir. Maç sonu ise Galatasaray deplasmanda Gaziantepspor'u 2-1 mağlup etmiştir. 3. maçında Mersin İdman Yurdu'na 2 gol atıp 1 de penaltı yaptırarak takımının 3-1 galip gelmesinde büyük pay sahibi olmuştur ve GS TV tarafından maçın adamı seçilmiştir. Galatasaray'a ara transfer döneminde katılan Necati, Sivasspor'a biri 30 metreden olmak üzere iki gol atmıştır ve gol sayısını beşe çıkarmıştır. Necati, Türk Telekom Arena'daki ilk golünü ise 31 Mart 2012'de Orduspor'a 33 metre uzaklıktan 110 km/s süratle attı. Ayrıca bu gol Türk Telekom Stadyumu'nda atılan 50. gol oldu. Necati attığı bu golden sonra şu açıklamalarda bulundu: “Taraftarımızın önünde gol atmak muhteşem bir duyguydu. Umarım bu gollerin devamı gelecek ve hep birlikte şampiyonluğu kutlayacağız.” Ayrıca Necati, takımının Trabzonspor ile oynadığı Süper Final 3. hafta maçında 2 gol kaydederek takımının galip gelmesinde büyük pay sahibi oldu. 2011-12 sezonunu şampiyon bitiren Galatasaray'da 8 gol atan Necati, Galatasaray'ın Fenerbahçe ile Süper Final 6. haftasında oynadığı ve şampiyonluğunu ilan ettiği maçta da ilk 11 başladı. Temmuz ayında Necati Galatasaray ile olan sözleşmesini uzattı Galatasaray KAP'a gönderdiği yazıda "Profesyonel futbolcu Necati Ateş'le 2012-2013 ve 2013-2014 (opsiyonlu) sezonları için anlaşmaya varılmıştır. Futbolcu 2012-2013 sezonunda 1.100.000 EUR sabit transfer ücreti ve 12.500 EUR maç başı ücreti alacak ve 2012-2013 sezonunda 30 resmî müsabakada oynaması durumunda sözleşmesi 2013-2014 sezonunda da aynı şartlarda devam edecektir." açıklamalarında bulundu. Eskişehirspor. Necati, Galatasaray takımına Umut Bulut ve Burak Yılmaz'ın katılmasıyla kadroda şans bulamamış ve forvet arayışında olan Eskişehirspor'a transfer olmuştur. Ayrıca Necati'ye Trabzonspor ve Beşiktaş'ın da talip olduğu belirtilmiştir. Eskişehirspor resmî sitesinde ise açıklamalarında bulunulmuştur. Ayrıca Necati Ateş ilk maçında ilk golünü kaydetmeyi başarmıştır. 2013-14 sezonunun ardından Haziran ayında kulübü ile olan sözleşmesini tek taraflı olarak feshetti. Kayseri Erciyesspor. 11 Temmuz 2014 tarihinde Kayseri Erciyesspor ile iki yıllık sözleşme imzaladı. 2015 yılının Ocak ayında takım kaptanı Cem Can'ın ayrılması ile kaptanlık görevine getirildi. 2016-2017 yaz transfer sezonunda herhangi bir takımdan teklif almadığı ve anlaşamadığı için futbolu bırakmıştır. Millî takım kariyeri. İlk kez 1998 yılında millî olan Necati Ateş, 2003 yılında A Milli takıma çağrıldı. 2 kez U-17, 10 kez U-18, 3 kez U-19, 4 kez U-20, 1 kez U-21, 6 kez A2, 19 kez de A Milli olmak üzere 43 kez millî takım forması giyen Necati Ateş, bu maçlarda 5'i A millî takımda olmak üzere toplam 9 gol attı. İstatistikleri. Millî takım istatistikleri. !Toplam||19||5
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21951", "len_data": 7855, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.36 }
Hasan Kabze (d. 26 Mayıs 1982, Ankara), eski Türk millî futbolcudur. Kulüp kariyeri. Galatasaray. Çanakkale Dardanelspor'da gösterdiği performansla dikkatleri üzerine çeken Kabze, 2004-2005 sezonunun yaz transfer sezonunda Galatasaray'a transfer oldu ve takımda ilk golünü 4 Şubat 2005'te oynanan ve 5-1 kazanılan Gaziantepspor maçında attı. Süper Lig'in 33. haftasında Beşiktaş'a 2 gol atarak 2-1'lik galibiyeti sağladı. Rubin Kazan. Galatasaray'da 2007 sezonunda Karl-Heinz Feldkamp'ın teknik direktörlüğe gelmesiyle takımda büyük değişikliğe gidildi. Hasan Kabze, Necati Ateş, Cihan Haspolatlı, Orhan Ak, Emre Aşık gibi isimlerle birlikte takımdan ayrıldı. 9 Ağustos 2007'de Rossiyskaya Premyer-Liga takımlarından Rubin'a 1,5 milyon € karşılığında transfer oldu. Rubin Kazan'daki ilk golünü Spartak Moskova'ya attı ve o maçtan 3-1'lik zaferle ayrıldılar. Rubin tarihindeki ilk Rusya Ligi şampiyonluğu kadrosunda bulunan ve şampiyonluk maçında yapmış olduğu asistle hafızalara kazınan Hasan Kabze, Galatasaray'dan sonra yurt dışında da şampiyonluk yaşadı. 2009 sezonunda bir kez daha şampiyonluk yaşayan Hasan Kabze son olarak Superkubok Rossii'yi kazanarak, Rusya'da oynadığı 3 yılın ardından Fransız ekibi Montpellier ile 3 yıllık anlaşma sağladı. Montpellier HSC. Temmuz 2010'da Montpellier'e transfer olan Hasan Kabze ilk yılında sakatlık ve cezalı durumlar haricinde 23 karşılamada forma giydi. Devre arasında eski takımı Galatasaray'dan teklif aldı, fakat kulübünden ayrılmasına izin verilmedi. O sezon kupa maçlarında attığı 3 golle takımının kupada en çok gol atan futbolcusu oldu ve takımını tarihinde ilk kez Lig Kupası finaline taşıyan isim oldu. Finalde Marsilya'ya 83. dakikada yediği golle mağlup olan Montpellier kupayı kazanamadı. 2011-12 sezonu başında Monaco'dan resmî teklif almış olmasına rağmen takımda kalmak isteyen Hasan Kabze o sezon takımda fazla forma şansı bulamadı ve 2011-12 sezonu devre arasında Orduspor'la anlaştı. Orduspor. 20 Ocak 2012 tarihinde Orduspor ile 1,5 yıllık sözleşme imzalamıştır. 2011-2012 sezonunda Orduspor formasıyla çıktığı 15 maçta 3 gol kaydetmiştir. Konyaspor. 14 Ağustos 2013 tarihinde Konyaspor ile 1 yıllık sözleşme imzalamıştır. Akhisar Belediyespor. 1 Temmuz 2015 tarihinde, Süper Lig ekiplerinden Akhisar Belediyespor'a transfer olmuştur. Millî takım kariyeri. Hasan Kabze, Türkiye millî futbol takımı ile ilk maçına 12 Nisan 2006'da Azerbaycan karşısında çıktı. Oynadığı bu ilk maçta gol atmayı başardı. Toplamda 7 kez A millî takim formasi giyen Hasan Kabze 2 gol kaydetti. Ayrıca 3 kere Future Cup '05 için Türkiye B takımı ile maça çıktı. İskoçya, Almanya ve Çek Cumhuriyeti karşısında mücadele eden oyuncu İskoçya ile Çek Cumhuriyeti'ne birer gol attı ve 2 kez asist yapti. 4 kez de Türkiye U-18 ile maça çıktı. O maçlarda da 2 gol attı. Kariyer istatistikleri. "7 Şubat 2012'ye kadar" Başarıları. Türkiye Rusya Fransa
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21958", "len_data": 2889, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.2 }
Volkan Arslan (d. 29 Ağustos 1978, Hannover), Türk eski millî futbolcudur. Kariyerini Bozöyükspor'da noktalamıştır. Futbolculuk kariyeri. Kulüp kariyeri. Alman Bölgesel Ligi takımlarından RW Essen'den Hikmet Karaman'ın izlemesi sonucu teknik direktörlüğünü yaptığı Süper Lig kulübü Adanaspor'a transfer oldu. 30 Ağustos 2006 tarihinde Galatasaray'dan Ankaraspor'a transfer olmuştur. Daha sonra 2007-2008 transfer sezonunda Gaziantepspor'a ve sonrasında Antalyaspor'a transfer olmuştur. Daha önce Hannover 96, Adanaspor, Kocaelispor ve Galatasaray takımlarında oynamıştır. Son olarak 2010-11 sezonu ara transfer döneminde İstanbul kulüplerinden Eyüpspor'a transfer olmuştur. Sezon bitimi Eyüpspor'dan ayrıldı ve başka bir 2. Lig ekibi olan Bozüyükspor'a transfer oldu. Millî takım kariyeri. 4 kez Türkiye U-15, 5 kez Türkiye U-18, 2 kez Türkiye A2 ve 12 kez de Türkiye millî futbol takımı olmak üzere 23 kez millî takımlarda forma giymiştir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21964", "len_data": 940, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.12 }
İsmail Necdet Kent (d. 13 Ekim 1911 - ö. 20 Eylül 2002), Türk diplomat. Muhtar Kent’in babasıdır. Orta öğrenimini Galatasaray Lisesinde, yüksek öğrenimini New York Üniversitesi Kamu Hukuku Bölümünde tamamladı. 1937 yılında Dışişleri Bakanlığına girdi. 1941 yılında tayin olduğu ve 1944 yılına kadar kaldığı Marsilya Başkonsolosluğundaki görevinden önce Atina'ya Muavin Konsolos olarak atanmıştı. 1941 - 1944 arasında Türkiye'nin Marsilya Başkonsolosluğunda Muavin Konsolos idi. II. Dünya Savaşı sırasında birçok Yahudiye Türk pasaportu vererek hayatlarını kurtardı. Nazi işgali altındaki Fransa'da geçirdiği bu yıllardaki kahramanlıklar Alman toplama kamplarına giden treni durdurmakla sınırlı değildi. Aynı zamanda güney Fransa'da yaşayan veya oraya kaçan, geçerli Türk pasaportu olmayan birçok Türk Musevi'ye de Türk kimliği sağladı. Kent bir keresinde, Gestapo karargâhına giderek erkeklerin Musevi olup olmadıklarını anlamak için sokaklarda soyulmalarını protesto etti. Alman komutanını azarlayarak sünnetin, bir kişinin Musevi olduğunu kanıtlamak için yeterli olmadığını söyledi. Kent, anılarında, ""Komutanın gözlerindeki boş bakışları gördüğüm zaman, ne demek istediğimi anlamadığını fark ettim ve onların doktorları tarafından muayene edilmeye razı olabileceğimi söyledim." diyor. Bir akşam, Konsolosluktaki yardımcısı, o bölgede yaşayan Türk Musevilerin Alman toplama kamplarına gönderilmek üzere hayvan vagonlarına yüklendiklerini bildirdi. Kent, bunun üzerine hemen Saint Charles Tren İstasyonu'na gitti. Kent, trene yaklaştı ve daha sonra hatıralarında bu olayı şöyle anlattı: "O akşama dair hatıralarımdan silinmeyecek olan tek anı, vagonlardan birinin üzerinde gördüğüm, 'Bu vagona 20 baş hayvan ve 500 kilo ot konulabilir' şeklindeki yazıydı." Kent'in kısa sürede fark edeceği gibi bu vagonların içinde tıka basa sıkıştırılmış 80 kişi vardı. İstasyondaki Gestapo kumandanı, Kent'in orada bulunuşundan haberdar olunca kendisine yaklaştı ve hemen ayrılmasını istedi. Ancak Kent, nezaketini zorlayarak bu insanların Türk vatandaşı olduklarını ve ortada hemen düzeltilmesi gereken bir hata bulunduğunu söyledi. Gestapo kumandanı, kendisinin sadece emirleri yerine getirdiği ve vagonlardaki bu insanların Türk değil, sıradan Museviler oldukları şeklinde yanıt verdi. Kent, daha sonraki hatıralarında şunları söylemişti: "Tehditlerimin sonuçsuz kaldığını gördüğüm zaman birdenbire yardımcıma döndüm ve 'Hadi gidiyoruz, biz de bu trene biniyoruz' dedim. Beni durdurmaya çalışan askeri bir kenara iterek vagonlardan birine bindim. Böylece yalvarma sırası Gestapo subayına gelmişti. Hiçbir uyarıya yanıt vermedim ve tren de hareket etmeye başladı." Tren bir sonraki istasyonda durdu ve Alman subayları trene binerek Marsilya'da trenden ayrılmasına izin verilmediği için kendisinden özür dilediler. Dışarıda kendisini ofise geri götürmek üzere bekleyen bir Mercedes vardı. Ancak Kent yerinden kımıldamadı. Anılarında bu olaydan şöyle bahsetmişti: "Musevi oldukları için 80'den fazla Türk vatandaşının bu hayvan vagonlarına yüklendiklerini ve benim de, böylesi bir davranışı reddeden bir hükûmetin temsilcisi olduğumu açıkladım." Onun bu taviz vermeyen tutumuyla şaşkına dönen Almanlar herkesi trenden indirdiler ve bu drama bir son verdiler. Kent, daha sonra şöyle demişti: "Kurtardığımız insanların boynumuza ve ellerimize sarılmalarını, gözlerindeki minnettarlığı ve sabaha karşı yatağa giderken duyduğum iç rahatlığını unutamam."" Kent savaştan sonra Türkiye'nin New York Başkonsolosu olarak görev yaptı ve bunu takiben Bangkok, Yeni Delhi, Stokholm ve Varşova'da büyükelçilik görevlerinde bulundu. Artık emekli bir diplomat olan Kent'e, 15 Mayıs 2001 tarihinde, İsrail'den gelen ve üzerinde "Bir can kurtarmak dünyayı kurtarmak gibidir" yazan özel bir madalya ile beraber Türkiye'nin en yüksek şeref madalyalarından birisi olan Üstün Hizmet Madalyası verildi. Bu tören sırasında Kent, "Benim yaptığım, yapmam gereken şeydi. Bir şeyler yapmam gerektiğini biliyordum." dedi. 2002 yılında vefat eden Necdet Kent'in Bebek Camii’nde cenaze töreni düzenlendi ve Kent'in cenazesi namaz sonrası Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Yine kendisi gibi İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudileri Nazi soykırımından kurtaran iki Türk diplomat Namık Kemal Yolga ve Selahattin Ülkümen ile birlikte Türk Dışişleri tarafından ‘Üstün Hizmet Madalyası’ ile ödüllendirildi. 23 Nisan 2009 tarihinde Coca Cola'nın Yönetim Kurulu Başkanlığına seçilen Muhtar Kent'in babasıdır. Ayrıca, yazar Ayşe Kulin'in yazdığı ve II. Dünya Savaşı sırasında Musevilerin çektiği Nazi zulmünü anlatan "Nefes Nefese" adlı romanda geçen "T.C. Marsilya Başkonsolosu Nazım Kender" karakteri de Necdet Kent'i temsil eder.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21966", "len_data": 4691, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.52 }
Naim Süleymanoğlu (; 23 Ocak 1967, Kırcaali - 18 Kasım 2017, İstanbul), lakabıyla Cep Herkülü, Türk haltercidir. Kariyeri boyunca yedi kez Dünya Halter Şampiyonu oldu ve üç Olimpiyat altın madalyası kazandı. Halter tarihinin en büyük sporcularından biri olarak kabul edilen Süleymanoğlu, toplamda 46 dünya rekorunu kırdı. 1988 Yaz Olimpiyatları'nda Naim Süleymanoğlu, koparma, silkme ve toplamda tüy sıklet kategorisinde birden fazla dünya rekoru kırdı. Bu olağanüstü başarısının ardından "Time" dergisinin kapağında yer aldı. Daha sonra 1992 ve 1996 Olimpiyatları'nda da altın madalya kazandı. 2001 yılında kendisine Olimpiyat Nişanı verildi. Ayrıca 2000 ve 2004 yıllarında Uluslararası Halter Federasyonu Onur Listesi'ne seçildi. Bulgaristan'daki ilk yılları, erken kariyeri ve Türkiye'ye kaçışı. Süleymanoğlu, Bulgaristan'ın Kırcaali iline bağlı Ptichar köyünde doğdu. Babası madenciydi ve boyu sadece 1,52 metreydi, annesi ise 1,40 metre boyundaydı. 1977 yılında, henüz 10 yaşındayken haltere başladı. On beş yaşındayken Brezilya'da düzenlenen Dünya Gençler Halter Şampiyonası'nda iki altın madalya alarak şampiyon oldu. Böylece halter tarihinde en genç dünya rekortmeni ünvanını aldı. On altı yaşında rekor kırarak yine şampiyon oldu. Kariyeri boyunca üç altın olimpiyat madalyası, yedi dünya şampiyonluğu ve altı Avrupa şampiyonluğu vardır. Tam 46 kere dünya rekoru kırmıştır. 1984 yılında (16 yaşındayken), silkme kategorisinde vücut ağırlığının üç katını kaldıran ikinci halterci olarak tarihe geçti. 1983-1986 arasında gençlerde 13, büyüklerde 50 olmak üzere tam 63 rekor kırarken yine bu dönemde dünya ve Avrupa şampiyonalarında 52, 56 ve 60 kilolarda şampiyonluklar yaşadı. 1984, 1985 ve 1986'da dünyada yılın haltercisi seçildi. 1984 Los Angeles Olimpiyatları'na Bulgaristan'ın da Sovyetlerle boykotta yer alması nedeniyle katılamadı. Bu dönemde Bulgar Hükûmetinin Soya Dönüş Operasyonu kapsamında Türk isimlerini yasaklaması nedeniyle adı "Naum Şalamanov" olarak değiştirildi. Bulgaristan'daki bu baskılardan kurtulmak ve Türkiye adına müsabakalara katılmak için 1986'da Melbourne'de düzenlenen Dünya Halter Şampiyonası'nda Türkiye büyükelçiliğine sığınarak Türkiye'ye iltica etti. Türkiye'ye ilticasında ve getirilmesinde bizzat Turgut Özal devreye girdi. Olimpiyat Oyunları. 1988 Seul Olimpiyatları. 1988 Seul Olimpiyatları'na Türkiye adına katılabilmesi için Türk Hükûmetince Bulgaristan'a 1 milyon 250 bin dolar ödenerek gerekli izin alındı. Bu olimpiyatlarda Süleymanoğlu 60 kg koparmada sırasıyla 145, 150,5 ve 152,5 kg; silkmede 175, 188,5 ve 190 kg; toplamda da 320, 339 ve 342,5 kg kaldırdı ve altı dünya, dokuz olimpiyat rekoru kırarak muhteşem bir zafer elde etti ve böylece Türkiye'ye olimpiyatlar tarihinde güreş dışında ilk altın madalya kazandıran sporcu oldu. Silkmede kaldırdığı kendi ağırlığının üç katından 10 kilogram fazla olan 190 kg ile dünyada bunu başaran tek kişi olarak tarihe adını yazdırdı. Dünya üzerinde bu başarıyı tekrarlayan başka bir halterci hâlen çıkmamıştır. 1992 Barselona. 1992 Barselona Olimpiyatları'nda rakiplerine karşı ezici bir üstünlük sağladı ve altın madalyayı çok rahat kazandı. Aynı yıl Uluslararası Halter Basın Komisyonu tarafından “Dünyanın En İyi Sporcusu” seçildi. 1996 Atlanta. 1996 Atlanta Olimpiyatları'nda Yunan sporcu Valerios Leonidis ile giriştiği efsanevi mücadelenin ardından 64 kiloda 4 dünya rekoru kırarak 3. kez olimpiyatlarda madalya kazanarak tarihe geçti. 2000 Sidney. 2000 Sidney Olimpiyatları'nda, artık 33 yaşında olması ve sakatlığı nedeniyle 3 kaldırışta sıfır çekerek başarı gösteremedi. Dünya Halter Şampiyonası. 1993 Melbourne. 1993 Dünya Şampiyonası'nda 3 altın madalya kazanırken 2 kez de dünya rekoru kırdı. 1994 İstanbul. İstanbul'da yapılan Dünya Halter Şampiyonası'nda ilk kez Türk seyircisi önüne çıktı. Sakat olmasına rağmen 3 dünya rekoru kırarak üç altın madalya kazandı. 1995 Avrupa Halter Şampiyonası'nda yine sakat olmasına rağmen 1 altın, 2 gümüş kazanarak Türkiye'nin takım hâlinde birinci olmasında önemli katkı sağladı. 1995 Guangzhou. Çin'de yapılan dünya şampiyonasında sakatlığı devam ediyordu ve 3 altın madalya kazandı. Avrupa Halter Şampiyonası. 1988 Cardiff. 1988'de Avrupa Halter Şampiyonası'na Türkiye adına katıldı ve üç altın madalya kazandı. 1994 Varşova. 1994'te Polonya'da yapılan Avrupa Halter Şampiyonası'nda sadece üç kaldırış yaparak üç dünya rekoru kırdı. Naim Süleymanoğlu, Uluslararası Halter Federasyonu'nun Aralık 2000'de Atina'da toplanan kongrede asbaşkanlığa seçildi. Siyasi kariyeri. Naim Süleymanoğlu; 2004 yerel seçimlerinde MHP'den Büyükçekmece'nin Kıraç Belediyesi Başkanı adayı, İstanbul'da 2007 Türkiye genel seçimlerinde yine MHP'den milletvekili adayı olmuştur ancak ikisinde de seçilememiştir. Özel yaşamı. 23 Ocak 1967'de Bulgaristan'da dünyaya gelen Naim Süleymanoğlu, haltere 1977'de başladı. 15 yaşında iken Brezilya'da düzenlenen Dünya Gençler Halter Şampiyonası'nda 52 kiloda iki altın madalya alarak şampiyon oldu. On altı yaşında rekor kırarak yine şampiyon oldu. Böylece "halter tarihinde en genç dünya rekortmeni" ünvanını aldı. 1983 yılında Allentown'da yapılan turnuvada, 56 kiloda dünya rekorlarını silkmede 165 ve toplamda da 295 kilo olarak kırdı. Koparmadaki ilk dünya rekorunu ise Moskova'da 1983 Dünya Halter Şampiyonası'nda kırdı. Daha sonra bu rekorlarını yine kendisi geliştirdi. 1986 yılında Sofya'daki Dünya Şampiyonasına 60 kilo kategorisinden katıldı ve toplamdaki rekorunu 335 kiloya çıkararak dünya şampiyonu oldu. 1988 Seul Olimpiyatları'nda ise yine 60 kilo kategorisinde muhteşem rekorlar kırdı (koparma 152,5 kg, silkme 190 kg ve toplam 342,5 kg). Naim Süleymanoğlu Seul'daki muhteşem başarısı ile Türkiye'ye olimpiyatlarda güreş dışında ilk altın madalya kazandıran sporcu oldu. 1984, 1985 ve 1986'da dünyada, yılın haltercisi seçildi. 1984 Los Angeles Olimpiyatları'na, Bulgaristan'ın da Sovyetler Birliği'nin yanında boykota katılması nedeniyle katılamayan Süleymanoğlu, ülkesindeki baskılardan kurtulmak için 1986 senesinde Melbourne, Avustralya'da düzenlenen Dünya Kupası'nda bir süre ortadan kayboldu ve daha sonra 11 Aralık'ta ortaya çıktığında, Türk büyükelçiliğine sığınarak Türkiye'de yaşama ve Türk millî takımı adına karşılaşmalara çıkma talebinde bulundu. Talebinin kabul edilmesinin ardından, Naim Süleymanoğlu adını aldı. 1992 Barcelona Olimpiyatları'nda, rakiplerine karşı ezici üstünlük sağlayarak yurda altın madalyayla dönen Naim Süleymanoğlu, yine o sene Uluslararası Halter Basın Komisyonu tarafından "Dünyanın En İyi Sporcusu" seçildi. 1993 Dünya Şampiyonası'nda üç altın madalya kazanmasının yanı sıra iki de dünya rekoru kıran halterci, 1994'te Bulgaristan'da yapılan Avrupa Halter Şampiyonası'nda da sadece üç kaldırış yaparak üç dünya rekoru kırdı. Çin'de yapılan dünya şampiyonasında sakatlığı devam ediyordu ve üç altın madalya kazandı. Naim Süleymanoğlu, Uluslararası Halter Federasyonunun Aralık 2000'de Atina'da toplanan kongresinde asbaşkanlığa seçildi. Siroza bağlı karaciğer yetmezliğinden dolayı tedavi gören Süleymanoğlu'na 6 Ekim 2017'de ameliyatla karaciğer nakli yapıldı. Nakil sonrası beyin kanamasına bağlı ödem nedeniyle beyin ameliyatına alınan Süleymanoğlu'nun hayati tehlikesinin devam ettiği açıklandı. O günden itibaren yoğun bakım ünitesinde tedavi gören Naim Süleymanoğlu 18 Kasım 2017 tarihinde 50 yaşında ölmüş, cenazesi 19 Kasım 2017 Pazar günü Fatih Camii'nden kaldırılarak Edirnekapı Şehitliği'nde defnedilmiştir. Süleymanoğlu'nun vefatından sonra Japonya'dan gelen Sekai Mori isimli Japon bir kız, Süleymanoğlu'nun kızı olduğunu iddia ederek genetik davası açtı. Mahkeme kararıyla 4 Temmuz 2018'de Süleymanoğlu'nun mezarı açıldı ve DNA testi yapılabilmesi için örnek alındı. Yapılan DNA testi sonucu, Sekai Mori'nin Süleymanoğlu'nun kızı olduğu sonucuna varıldı. Sekai Mori'nin, Süleymanoğlu'nun halter müsabakaları için gittiği Japonya'da ilişkiye girdiği Japon bir kadından olduğu ortaya çıktı. Anısına. 25 Ekim 2019 tarihinde gösterime giren sinema filminde hayatı anlatıldı. Filmde Naim Süleymanoğlu'nu Hayat Van Eck canlandırdı. Gösterime girdikten on ay sonra internet film portali Netflix'te de yayımlandı.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21969", "len_data": 8145, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.4 }
Toplumsal devrim kavramı, anarşist teoride, sahip olunan siyasal perspektife göre çeşitli anlamlar yüklenen, toplumun tümüyle yeniden örgütlenmesini amaçlayan, öncü veya politik değil aksine aşağıdan yukarıya gelişen bir devrimi ifade eder. Peter Kropotkin kavramı şöyle dile getirmiştir: "Toplumsal devrim, ülkenin endüstriyel, ekonomik yaşamının ve aynı zamanda tüm toplum yapısının yeniden örgütlenmesi demektir." Troçkist hareket açısından ise toplumsal devrim, var olan mülkiyet ilişkilerinin parçalandığı bir ayaklanmaya işaret eder. 20. yüzyılın başlarında İspanya'da gelişen ve sonunda iç savaşa dönüşen, ardından Franco rejimi ile kesintiye uğrayan süreç (İspanya İç Savaşı) ve Latin Amerika'nın "Zapatista" hareketi, toplumsal devrimlerin özgün örnekleridir. "Amerikan İç Savaşı'nda", köleliğin sonunu işaret etmesi nedeniyle sıklıkla toplumsal devrim olarak ele alınır. Toplumsal devrimler, sadece hükûmetlerin değiştiği saf politik devrimlerle veya devlet şeklinin değiştirildiği ancak mülkiyet ilişkilerinin değişmeden kaldığı devrimlerle önemli farklılıklar gösterir. "Toplumsal devrim" terimi en genel anlamda, toplumun bir parçasında kütlesel bir değişime atfen kullanılmaktadır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21973", "len_data": 1195, "topic": "HISTORY", "quality_score": 4.19 }
Millî Nizam Partisi, Türkiye'de 1970'te kurulup 1971'de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan kısa ömürlü bir İslamcı siyasi partiydi. 1950'lerde Demokrat Parti, 1960'larda da Adalet Partisi'nde örgütlenerek merkez sağ partiler içinde yer almayı tercih eden siyasal İslamcı akım, 26 Ocak 1970'te Millî Nizam Partisi (MNP) adıyla kuruldu. MNP, 1969 seçimlerinde Konya'dan bağımsız olarak parlamentoya giren Necmettin Erbakan ve 17 arkadaşı tarafından kuruldu. Kurucuları: Necmettin Erbakan, Ahmet Tevfik Paksu, Ali Haydar Aksay, Süleyman Arif Emre, Hasan Tahsin Armutcuoğlu, Ömer Çoktosun, Ekrem Ocaklı, Ö. Faruk Ergin, Saffet Solak, Hasan Aksay, Ali Oğuz, İsmail Müftüoğlu, Nail Sürel, Fehmi Cumalıoğlu, Hüsamettin Fadıloğlu, Bahattin Çarhoğlu, Mehmet Satoğlu, Rıfat Boynukalın. Amblemi, işaret parmağını kaldıran sağ bir yumruktu. Genel başkanlığına Necmettin Erbakan'ın geldiği parti içinde, Ahmet Tevfik Paksu, Süleyman Arif Emre, Hasan Aksay ve Fehmi Cumalıoğlu gibi isimler vardı. MNP, AP'den ayrılan Isparta milletvekili Hüsamettin Akmumcu ve Tokat milletvekili Hüseyin Abbas'ın da katılımıyla TBMM'de 3 milletvekili ile temsil edildi. İslamcı bir söylemin egemen olduğu MNP'nin programında, millî ve manevi kalkınmaya önem verildi. Parti, ahlak ve fazilet kavramlarını ön plana çıkarttı. Faiz sistemine karşı çıkarak, devlet müdahalesinin de olduğu faizsiz serbest piyasayla ekonomide bir "nizam" sağlanması gerektiğini öne sürdü. Avrupa Ekonomik Topluluğu'na (Avrupa Birliği) girilmesine de karşı çıkan parti, Türkiye'de ağır sanayi yatırımlarına hız verilmesi gerektiğini savundu. Partinin Kuruluş Beyannamesi'nde "Aziz Milletimiz; Bugün, daima Hak'ka bağlılıkta, Hak'kı tutmakta, iyiyi destekleyici, kötüyü men edici hüviyetiyle insanlık tarihinin en ulvi mahreki üzerinde yürüyen Büyük Milletimizin çeşitli tesirlerle kendi yolundan saptırılması gayretlerinin hüküm sürdüğü oldukça uzun bir devreden sonra yeniden ulvi ve şanlı tarihi yörüngesi üzerine oturtulması için füzelerin ateşlendiği gündür. Millî Nizam Partisi; Milletimizi karışık ve karanlık devrelerden sonra aydınlığa götürecek, onu parlak tarihi yörüngesi üzerine yeniden oturtmak için ateşlenen güçlü füzedir. Bugün bu füzenin ateşlendiği gündür. Bugün bu mutlu gündür. Bütün milletimize uğurlu ve hayırlı olsun. Ey daima Hak'kı tutmak, iyiyi sağlamak ve kötüyü menetmek yolunda bulunmak üzere seçilmiş mümtaz ve Aziz Milletimiz!" deniliyordu. MNP programı ile ortaya atılan bu görüşler, sonraki yıllarda "Millî Görüş" adı altında, Erbakan ve arkadaşlarınca kurulan veya kurdurulan bütün partilerin programlarının genel çerçevesini oluşturdu. Cumhuriyet Başsavcılığı, 5 Mart 1971'de, MNP hakkında ""laikliğe aykırı çalışmalar yürüttüğü" gerekçesiyle dava açtı. Anayasa Mahkemesi, 20 Mayıs 1971'de, partinin "laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması prensiplerine aykırı olduğu"" gerekçesiyle kapatılmasına karar verdi. Bununla birlikte, MNP yöneticileri hakkında herhangi bir ceza davası açılmadı. Erbakan, MNP'nin kapatılmasından sonra İsviçre'ye gitti ve bir süre orada kaldı. Kapatılan MNP'nin kadroları, benzer bir tüzükle, yaklaşık 1,5 yıl sonra 11 Ekim 1972'de, Millî Selamet Partisi (MSP) adıyla yeni bir parti kurdular. Partinin genel başkanlığına Süleyman Arif Emre getirildi.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21978", "len_data": 3282, "topic": "POLITICS", "quality_score": 3.4 }
Millî Selâmet Partisi (kısaca MSP), 1972 ile 1981 arasında Türkiye'de faaliyet göstermiş İslâmcı bir siyasî parti. Millî Görüş Hareketi'nin ikinci partisidir. Tarih. Anayasa Mahkemesi "laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması prensiplerine aykırı" bulduğu için 20 Mayıs 1971'de Millî Nizam Partisi'nin (MNP) kapatılmasına karar vermişti. Genel Başkan Necmettin Erbakan MNP'nin kapatılmasından sonra ilk önce Almanya'ya, daha sonra da İsviçre'ye gitti. Kapatılan MNP'nin kadroları, 11 Ekim 1972'de, Millî Selâmet Partisi (MSP) adıyla bir parti kurdular. Partinin genel başkanlığına Süleyman Ârif Emre getirildi. MNP kurucularından hiçbiri MSP kurucusu değildi. Parti 42 ilde teşkilatlandı. MSP'nin kuruluş çalışmaları içinde yer alan Necmettin Erbakan, bu partiye resmen 1973'ün Mayıs ayında katıldı. 14 Ekim 1973 seçimlerinde MSP 1,26 milyon oy aldı, %11'lik oy oranıyla TBMM'de 48 milletvekilliği elde etti. Senato seçimleri sonucunda ise 3 senatörlük kazandı. 14 Ekim 1973 seçimlerine Süleyman Ârif Emre'nin genel başkanlığında giren MSP'nin başına, seçimlerin hemen arkasından 20 Ekim 1973 tarihli Genel İdare Kurulu kararı ile Necmettin Erbakan getirildi. Seçimlerde hiçbir partinin tek başına çoğunluğu sağlayamaması üzerine 25 Ocak 1974'te Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) genel başkanı Bülent Ecevit'in başkanlığında CHP-MSP koalisyonu kuruldu. Başbakan yardımcısı Necmettin Erbakan olurken, MSP din işlerinden sorumlu devlet bakanlığı, içişleri, adalet, ticaret, gıda-tarım-hayvancılık ve sanayi-teknoloji bakanlıklarını aldı. MSP kamuoyunda takunyalı parti olarak tanındı. Parti iki slogan üzerinden kendisini temellendirmişti: “Önce ahlak ve maneviyat” ile muhafazakâr/İslamcı bir perspektif çizmiş ve “ağır sanayi hamlesi” sloganıyla da millî kalkınmacı bir vizyon benimsemişti. Sekülarist ve sosyal demokrat bir parti olan CHP ile İslamcı MSP'nin siyasi, toplumsal ve ekonomik konulardaki görüş farklılıkları çok geçmeden koalisyon içinde anlaşmazlıklar doğurdu. 22 MSP'li milletvekili 1974'te hükûmetçe hazırlanan af yasasının belirli hükümleri aleyhinde oy kullandı, bu nedenle sol görüşlü mahkûmlar af dışı kaldı. Bülent Ecevit, 7 aylık bu koalisyonu, Kıbrıs Harekâtı başarısıyla yürüttü ancak iki parti anlaşamadı, hükûmet dağıldı (16 Eylül 1974). MSP, soldan sonra sağla koalisyona girdi. Adalet Partisi (AP) genel başkanı Süleyman Demirel başkanlığında 31 Mart 1975'te kurulan ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile Cumhuriyetçi Güven Partisi'ni de (CGP) içine alan I. Milliyetçi Cephe (MC) hükûmetine MSP de katıldı. Erbakan yine başbakan yardımcısı olurken MSP'ye 7 bakanlık verildi. 1977 genel seçimlerinde oyların yüzde 8,6'sını alan MSP'nin milletvekili sayısı 1973'e göre yarı yarıya düşerek 24'e indi. Seçimlerden sonra CHP'nin kurduğu azınlık hükûmeti TBMM'den güvenoyu alamayınca, 21 Temmuz 1977'de Süleyman Demirel başkanlığında AP, MSP ve MHP'nin yer aldığı II. MC hükûmeti kuruldu. Erbakan'ın başbakan yardımcılığıyla birlikte sekiz bakanlık alan MSP, hükûmetin 31 Aralık 1977'deki güvenoylaması sonucunda düşürülmesiyle iktidardan uzaklaştı. AP'nin Kasım 1979'da kurduğu azınlık hükûmetini dışarıdan destekledi. 6 Eylül 1980'de, Konya'da MSP tarafından düzenlenen Kudüs Mitingi'nde İstiklâl Marşı okunurken katılımcıların bir kısmının yere oturması ülkede tepkilere neden oldu. Mitingin ardından Konya Cumhuriyet Başsavcılığı, MSP hakkında soruşturma başlattı. 12 Eylül Darbesi sonrasında siyasi partilerin faaliyetleri durdurulurken MSP genel başkanı Erbakan da gözetim altına alındı. Şubat 1981'de Erbakan'la MSP'nin 33 genel idare kurulu üyesi hakkında, laikliğe aykırı faaliyette bulundukları gerekçesiyle, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî Mahkemesi'nde dava açıldı. Ardından 16 Ekim 1981 tarihli Milli Güvenlik Konseyi kararıyla, aralarında MSP'nin de bulunduğu bütün siyasi partiler kapatıldı, mal varlıkları Hazine'ye devredildi. Erbakan ve MSP yöneticileri uzun süre tutuklu kaldıktan sonra, yargılama sonucunda suçsuz bulunarak aklandılar. Partinin Genel İdare Kurulu üyelerinden biri olan Kadir Mısıroğlu ise 12 Eylül'den sonra Almanya'ya gitti. 7 Eylül 1983 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı. İngiltere'ye yerleşti. Daha sonra yine Almanya'ya döndü.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21981", "len_data": 4282, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.45 }
Msp veya MSP, şu anlamlara gelebilir:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21982", "len_data": 37, "topic": "POLITICS", "quality_score": 1.29 }
Türkiye Komünist Partisi, 1920 yılında kurulan, Türkiye'de faaliyet göstermiş komünist siyasi parti. İlk yıllar. Osmanlı İmparatorluğu döneminde sosyalist gruplar olmasına rağmen bunlar geniş kitle örgütlerine dönüşememişlerdi. Bu gruplar genelde küçük ve sosyalist düşüncenin taşıyıcıları oldular. Özellikle Selanik ve İstanbul merkezli idiler. Bir kısmı kurulacak olan TKP'ye katılmıştır. Özellikle de Şefik Hüsnü'nün liderlik ettiği Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF) bunlardan biridir. Mustafa Suphi ve 15'ler. İttihat ve Terakki hükûmetine muhalefetten dolayı 1913'te Sinop'a sürgün edilen Mustafa Suphi buradan Rusya'ya kaçtı ve orada Ruslara esir düştü. Esirliği sırasında tanıştığı mahkûm devrimcilerin ve Ekim Devrimi'nden sonra Bolşevizmin etkisi ile 1918 yılında Sosyalist Müslüman Doğu Halklar Kurultayının ardından sürgündeki askerler ve Türkiye'deki gruplarla beraber 10 Eylül 1920'de Bakü'de yapılan kongre ile TKP kuruldu. Mustafa Suphi ve arkadaşları Anadolu'da gerçekleşen Türk Kurtuluş Savaşı'na destek vermek için önce Mustafa Kemal ile irtibat sağlamışlardır. Mustafa Kemal'in daveti ile Ankara'ya gelmek için yola çıkmışlardır. TKP'nin Azerbaycan'da oluşturulmuş bir grup silahlı birliği de Kurtuluş Savaşı'nı desteklemek için gönderilmişlerdir. TKP üyelerinin yurda girmeleri ile protestolar gerçekleşmiştir. Kimi kaynaklarda bu protestoların 9. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir tarafından tertiplendiği iddia edilmektedir. Kars ve Erzurum'dan sonra Kazım Karabekir'in yönlendirmesi ile Trabzon'a geçmişlerdir. Mustafa Suphilerin amacı buradan deniz yoluyla ile Samsun'a geçip Ankara'ya ulaşmaktır. Kazım Karabekir'in ise kendilerini Rusya'ya geri göndermek istediği iddia edilmektedir. Tekneleri Karadeniz'e açıldıktan sonra Trabzon kabadayılarından Yahya Kahya ve adamları arkadan yetişip Mustafa Suphi ve arkadaşlarını öldürmüşlerdir. Bazı iddialara göre ise planlayan kişi Kazım Karabekir idi. Başka bir iddia ise bizzat Stalin'in Sultan Galiyev ve ulusal komünistler ile hücre kurduğu iddiasıyla Mustafa Suphi'yi o dönem desteklediği Enver ve İttihatçıların tertibiyle ortadan kaldırmış olabileceğidir. Zira daha sonra Stalin tarafından yargılanan Sultan Galiyev'e yöneltilen suçlamalardan biri Mustafa Suphi'yle birlikte yasa dışı Pan-Türkist ve Turancı bir fraksiyon kurduğu iddiasıydı. Bu cinayeti işleyenlere karşı tepkiler artınca Kahya Yahya, Sivas'ta kurulan göstermelik bir mahkemede 'yargılanır' ve 'delil' yetersizliğinden beraat eder. Kahya Trabzon'a döndüğünde üzerindeki baskılar devam edince, suç ortaklarını tehdit etmeye başlar. Sağda solda 'Sanki bütün işlerde ben tek başına mı idim. Daha üstüme varırlarsa her şeyi olduğu gibi ortaya dökerim' demesi Kahya Yahya'nın arkasındaki güçleri rahatsız eder. Kahya'nın ortadan kaldırılmasına karar verilir. Bir süre sonra Trabzon kışlasına yakın bir yerde Kahya Yahya, adamlarıyla birlikte pusuya düşürülür ve Muhafız Alay Komutanı İsmail Hakkı Tekçe tarafından öldürülür. TKP'nin kurucu başkanı Mustafa Suphi ve (aralarında genel sekreter Ethem Nejat'ın da bulunduğu) on dört yoldaşının 28/29 Ocak 1921'de Trabzon açıklarında öldürülmesi TKP'nin siyasi iktidara karşı yasa dışı mücadelesinin de başlangıcını oluşturdu. Aralık 1920'de Ankara'da TKP'nin yasal örgütlenmesi olarak kurulan fakat Ocak 1921'de kapatılan Türkiye Halk İştirakiyun Fırkasının (THİF) 1922 yazında tekrar kısa bir süre yasal faaliyet göstermesi dışında, 1920'li ve 1930'lu yıllarda TKP çalışmalarını yasa dışı olarak sürdürmek zorunda kaldı. 15 Ağustos 1922'de hükûmetin yasaklaması üzerine Ankara'da gizli olarak gerçekleştirilen THİF'in 1. ve TKP'nin 2. Kongresinde Genel Sekreterliğe Salih Hacıoğlu getirildi. Kongreden yaklaşık üç hafta sonra 12 Eylül 1922'de Ankara Hükûmeti TKP'yi tekrar yasakladı. Baskı yılları. Yasal çalışma olanağı ortadan kaldırılan TKP'nin 3. kongresi 31 Aralık 1924-1 Ocak 1925'te İstanbul Akaretler'de gizli olarak toplandı ve Şefik Hüsnü genel sekreterliğe getirildi. Kongreden sonra Şeyh Said İsyanı'nı gerekçe gösteren hükûmet Takrir-i Sükun kanununu çıkartarak ülkedeki CHP harici tüm siyasi oluşumları kapattı. Çok geniş tutuklamalar ve yargılamalar yapıldı. 1925'te yapılan tutuklamaların yol açtığı dağınıklığı, kargaşayı durdurmak üzere, 1926 yılının Mayıs ayında Şefik Hüsnü'nün girişimiyle Viyana'da bir parti konferansı yapıldı. Yeni bir faaliyet programının taslağı hazırlandı ve Vedat Nedim Tör genel sekreterliğe getirildi. Parti işçi sınıfı içerisinde belli bir örgütlenme yakalamış olmasına rağmen (tütün işçileri ve demir yolu işçileri), partideki iç problemler partinin daha güçlü bir etki yaratmasının önüne geçti. Vedat Nedim Tör bu dönemde Kemalizm ile uzlaşarak ılımlı bir politika izleme yanlısıydı. Nitekim TKP'ye yönelik 1927 Tevkifatı sonucu Vedat Nedim Tör ve Şevket Süreyya Aydemir partiden ayrıldı ve daha sonra Kemalist Kadro dergisini çıkardı. Öte yandan bu dönemde partiye ve komünizm davasına önemli katkılarda bulunan komünist şair Nâzım Hikmet liderliğinde Pavli Adası Konferansı toplamış olan ve Kemalizme ve burjuvaziye karşı proleter devrimci mücadelenin yükseltilmesini savunan muhalefet grubu da Komintern temsilcisi olarak ülkeye dönen Şefik Hüsnü tarafından partiden ihraç edilerek yeni bir yönetim oluşturuldu. II. Dünya Savaşı ve sonrası. Parti 1940'ların başında yeniden örgütlendi. Reşat Fuat Baraner'in Teşkilat Sekreterliğinde II. Dünya Savaşı boyunca faşizm karşıtı bir politika izledi ve 1950'lere kadar Şefik Hüsnü liderliğinde faaliyetlerine devam etti. Türkiye'nin çok partili demokrasiye geçiş sürecinde önce Mayıs 1946'da TKP içindeki bir grup tarafından Türkiye Sosyalist Partisi (TSP), ardından Merkez Komitesi kararıyla Haziran 1946'da Şefik Hüsnü liderliğinde Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi (TSEKP) kuruldu. Fakat TKP'nin bu yasal çalışma girişime de çok kısa ömürlü olup iki parti de Aralık 1946'da yasaklandı. 1951 tutuklamaları ve Şefik Hüsnü'nün 1959 yılında hapis sonrası sürgüne gönderildiği Manisa’da ölmesi ardından Zeki Baştımar 1961'de yurt dışına çıkarak partiyi yurt dışında yeniden örgütlemeye başlamasına dek geçen dönemde yurt dışındaki faaliyetler TKP'nin dış temsilcisi İsmail Bilen tarafından yönetildi. Bu yurt dışı faaliyetlerine en büyük katkıyı ise 1950 seçimlerini kazanan Demokrat Parti tarafından çıkarılan afla önce cezaevinden çıkan, sonra da 1951 yazında öldürüleceği endişesiyle ülkeyi terk eden Nâzım Hikmet yapmaktaydı. Bu faaliyetlerin ana unsuru ise, "Moskova Radyosu", "Budapeşte Radyosu", "Sofya Radyosu" vb. Türkçe servislerine ilaveten, 1958'de yayına başlayan "Bizim Radyo" oldu. 1960'lar: Yükselen sosyalist hareket. 1962 yılında Zeki Baştımar TKP MK Dış Büro Birinci Sekreteri olarak Nisan 1962’de Leipzig’de TKP'nin yurt dışı aktifleriyle bir toplantı düzenledi. Leipzig Konferansı da denilen bu toplantıya katılanlar; Zeki Baştımar, İsmail Bilen, Nâzım Hikmet, Abidin Dino, Bilal Şen, Hayk Açıkgöz, Sabiha Sertel, Aram Pehlivanyan, Vartan İhmalyan, Fahri Erdinç, Gün Benderli ve Yıldız Sertel idi. Bu toplantıda Zeki Baştımar isim vermeksizin bir yandan önceki TKP Genel Sekreteri Şefik Hüsnü'ye yönelik olarak partiyi 1946'da legal faaliyete geçirerek polis sızmasına yol açmak ve Sovyetler'deki Stalin kültünün TKP'ye de parti liderinin emirlerine körü körüne itaat şeklinde yansıması eleştirilerinde bulunurken, bir yandan ülke içindeki TKP yöneticilerinden Reşat Fuat Baraner ve Mihri Belli'yi "likidatörlük" ve "provokatörlük" ile suçladı. Türkiye'de 1960'ların en önemli siyasi olaylarından biri, Türkiye İşçi Partisinin (TİP) kuruluşu ve ülke genelinde yarattığı etkiydi. Bu dönemde TKP'nin gerek ülke içindeki gerekse yurt dışındaki kadroları TİP'i desteklediler. Yakub Demir'in Merkez Komitesi Birinci Sekreterliği döneminde, 1960'ların ilk yarısında "Yurdun Sesi" ve "Yeni Çağ" dergileri, 1967'den itibaren "TKP’nin Sesi" radyosu, 1970'ten itibaren "Durum" bülteni yayınlanmaya başladı. 1965'ten itibaren kadro yetiştirmek üzere Moskova'ya ve Bulgaristan'daki parti okuluna öğrenci grupları gönderilmeye yeniden başlandı. 1967'den itibaren Batı Avrupa ülkelerindeki Türk göçmenler ve öğrenciler arasında örgütlenme çalışmaları başlatıldı, legal örgütler kurulması ve yayınlar çıkarılmasına gidildi. 1965'te yaşanan tartışma ve ayrılıkların ardından TKP Dış Bürosu küçülerek Zeki Baştımar, İsmail Bilen ve Aram Pehlivanyan'dan oluştu. 1970'ler: Atılım dönemi. Kasım 1971'de Zeki Baştımar'ın beyin kanaması ve kısmi felç geçirmesi ve bir yıl sonra bunun tekrarlaması ardından, Mart 1973'te Doğu Almanya'da doktorların iş göremez raporu vermesi üzerine Mayıs 1973'te görevinden alındı ve Kasım 1974'te öldü. İsmail Bilen'in TKP Genel Sekreteri olması ile birlikte TKP ülke içinde örgütlenme faaliyetlerine hız verdi. Bu ise TKP'nin, başta 12 Mart döneminden sonra 1975'te yeniden kurulan TİP olmak üzere, 1960'larda ülke içinde baş gösteren çeşitli sosyalist gruplarla rekabete girmesine yol açtı. İlk olarak, başta Maden-İş sendikası olmak üzere, DİSK'ten TİP'liler tasfiye olup TKP kadroları etkin konumlara geldi. Daha sonra özellikle Maocu gruplarla çatışmalar ve ölümler oldu. 1970'li yıllar boyunca TKP, tarihinin en hızlı gelişme dönemlerinden birini yaşadı. Sendika (DİSK), gençlik (İGD), memur, köylü, kooperatif ve kadın (İKD) hareketi içinde kitleselleşti. 1974 başında "Atılım" gazetesi yayınlanmaya başladı. Yeni bir program ve tüzük hazırlanıp 1977'de Moskova'da yapılan ve Konya Konferansı olarak duyurulan parti konferansında onaylandı. 1 Mayıs İşçi Bayramı'nın kitlesel olarak kutlanmasında, Devlet Güvenlik Mahkemelerine karşı direnişte, 141-142. maddelerin kaldırılması kampanyasında, barış hareketinin örgütlenmesinde, uluslararası dayanışma kampanyalarının düzenlenmesinde önemli rol oynadı. 1978 sonrasında İşçinin Sesi adlı yayın organı olan İngiltere parti örgütü ile merkez arasındaki anlaşmazlıklar "Emperyalizmin Zayıf Halkası Türkiye" adlı broşürü ve diğer yayınlarında partinin silahlı halk ayaklanmasına hazırlanması gerektiğini savunan MK üyesi Rıza Yürükoğlu liderliğinde İngiltere parti örgütünün TKP ile ilişkilerinin kesilmesiyle sonuçlandı. Bu ayrılık ve rekabet de bazı şiddetli çatışmalara ve ölümlere yol açtı. 1980'ler: Askeri darbe ve TBKP. 12 Eylül Darbesi ardından tüm diğer sosyalist hareketler gibi TKP de ağır yara aldı. 1981'de TKP'nin yurt içindeki bir Politbüro üyesi ve birkaç Merkez Komite üyesi dahil, kadrolarının büyük bölümü tutuklandı. MK üyesi Mustafa Hayrullahoğlu ve bazı diğer TKP üyeleri işkence altında öldü. Bu dönemde TKP bir yandan kadrolarının büyük bölümünü yurt dışına çıkarmayı, bir yandan başta İstanbul olmak üzere askeri rejim koşullarında faaliyetlerini sürdürmeyi başardı. 1983'te TKP Genel Sekreterliğine Nabi Yağcı seçildi ve 40 yıllık aradan sonra 5. Kongre yapıldı. 1980'den beri devam eden TİP ile birlik görüşmelerinde önemli ilerleme kaydedilmesi üzerine Ekim 1987'de Brüksel yapılan bir basın toplantısı ile TİP Genel Başkanı Behice Boran ile TKP Genel Sekreteri Nabi Yağcı, iki partinin Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) adı altında birleşmeye karar verdiğini duyurdular. Bu basın toplantısının hemen ardından Behice Boran'ın ölmesi üzerine TİP Genel Sekreteri Nihat Sargın ve TKP Genel Sekreteri Nabi Yağcı, TBKP'nin yasal bir parti olarak kurulması için yurda dönme kararını açıkladılar. İki genel sekreter İstanbuil Yeşilköy Havalimanı'nda tutuklanarak Ankara DGM'de yargılanmaya başladılar. Bu sırada yurt dışında TKP'nin 6. Kongresi ve TİP'in 8. Kongresi yapılarak, her iki partiden eşit sayıda delegenin katılımıyla Türkiye Birleşik Komünist Partisi 1. Kongresi toplandı. İki genel sekreter 2,5 yıl tutuklu kaldıktan sonra, yurt içinde ve dışında tepkilerin sürekli arttığı, Türk Ceza Kanunu'nun 141–142 ve 163. maddelerinin kaldırılması için TBMM içinde mutabakat oluştuğu bir ortamda Mayıs 1990'da serbest bırakıldılar ve 4 Haziran 1990'da resmi dilekçelerini teslim ederek Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası adıyla yasal olarak kurulmuş komünist partisinin 1922'de yasaklanmasından sonra Türkiye'nin ilk yasal komünist partisini kurdular. TBKP, Ocak 1991'de gerçekleşen 1. Kongresinde "sosyalistlerin geniş birliği" çalışmaları doğrultusunda aldığı kararla Sosyalist Birlik Partisi (SBP) oluşumuna katıldı. Ardından, 16 Temmuz 1991'de o dönem başkanlığını Yekta Güngör Özden'in yaptığı, üyeleri arasında Ahmet Necdet Sezer, Haşim Kılıç gibi isimlerin bulunduğu Anayasa Mahkemesi tarafından TBKP oy birliğiyle kapatıldı. Ayrılıklar. İşçinin Sesi grubunun Türkiye Komünist Partisi tarafından tasfiye edilmesi üzerine Şubat 1980'de TKP (İşçinin Sesi) kurulur ve TKP'den ayrılık yaşanır. Aynı yıl 1980'de başka bir grup TKP'den bölünerek Türkiye Komünist Partisi-Devrimci Kanat (TKP-DK) adlı yasadışı siyasi partiyi kurarlar.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=21984", "len_data": 12748, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.32 }
Julio Cortázar (d. 26 Ağustos 1914 - ö. 12 Şubat 1984), Arjantinli yazardır. Hayatı. Arjantin'in en büyük yazarlarından biri olan "Cortázar", 1914'te Ixelles, Brüksel Bölgesi'nde doğdu. Arjantin'de eğitim gördü. 1938'de Presencia adlı şiir kitabı yayınlandı. Üniversitede öğretim görevlisiyken Peron yönetimine karşı girişilen eyleme katılınca hapse girdi, daha sonra üniversiteden ayrıldı. İlk kısa öykü kitabı Bestiario 1951'de yayımlandı. UNESCO'da çevirmen olarak çalışmak üzere Paris'e yerleşti, en ünlü kitaplarını da bu kentte yazdı. Öykülerinde fantastik öğelere yer veren, gerçek dünyayla olağandışı yaşantıları iç içe geçiren Cortázar'ın edebiyat dışında ilgilendiği şeyler arasında mitoloji, antropoloji, psikoloji, boks, sinema ve fotoğrafçılık da vardır. Yazar, 1979 yılında Hollandalı ressam Pat Andrea ile birlikte "La Puñalada/ El tango de la vuelta" başlıklı Arjantin Cuntası'nı eleştiren kitabı yazdı. Julio Cortázar 1984 yılında Paris'te öldü.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22001", "len_data": 962, "topic": "LITERATURE_POETRY", "quality_score": 3.51 }
Cenotaph, Türk death metal grubu. İsminin anlamı 'anıt mezar' olan grup, 1994 yılında Batu Çetin tarafından Ankara'da kuruldu. Grup çeşitli grup elemanları değiştirdikten sonra ilk demosunu Life Immortal adıyla 1995'te yayınladı. Bu kadroda vokalde Batu Çetin, gitarda Coşkun Kaplan, basta Bülent İzgeç ve davulda Bülent Güngör (eski Suicide davulcusu) yer alıyordu. 1996 yılında Goremaster gruba yeni davulcu olarak katıldı ve grup 2.demosunu Promo tape 1996 kaydetti. Yerli ve yabancı underground basında adını duyurmaya başladı. 1996 yazında grup, İstanbul Yeşilkart Stüdyosu'nda ilk albümü Voluptuously Minced'i kaydetti ve Hammer Müzik etiketi ile piyasaya çıkardı. Birçok yabancı dergide söyleşi ve incelemelerine yer verildi. Çok iyi tepkiler alan grubun CD'leri yaklaşık 25 ülkede dağıtıldı. İlk albüm kaset formatındaydı ve yurt içinde geniş bir dinleyici kitlesine ulaştı. Cenotaph bu arada yeni parçalar yazmayı ve konserler vermeyi sürdürdü. 1998'de 2.albümleri Puked Genital Purulency'yi kaydetti (toplam 3 kez ve 2 ayrı stüdyoda, en iyi sonuç alınana kadar). Albüm 1999'da kaset ve cd formatında Hammer Müzik etiketi ile yayınlandı. Yurtiçi ve yurt dışı ekstrem metal hayranları tarafından beğeni ile karşılanan album birçok compilation cd-kaset ve dergide yer aldı. Albümden sonra grup elemanlarından basist Bülent ve gitarist Coşkun çeşitli sebeplerden dolayı gruptan ayrıldılar, bu dönemde Cenotaph çalışmalarını bir süre yavaşlatmak zorunda kaldı. Bu süre içerisinde Batu grup için yeni elemanlari toparladı ve 2 yeni gitarist Başar Çetin ve Cihan Akün'ü gruba alarak çalışmalara tam gaz devam etti. Cenotaph kısa bir kadro sorunundan sonra 2002 yılında Rock station Festivali'nde Ankaralı die hard dinliyecileri ile tekrar buluştu. Festivalden sonra grup yeni albümün parça çalışmalarına başladı ve 2003 Ocak ve Mart dönemi içinde 3. albümü olan "Pseudo Verminal Cadaverium"un kayıtlarını Ankara Zoo Sound stüdyosunda tamamladı, daha sonra albümün masteringi Almanya'da ünlü Mega Wimp Sound stüdyosunda yapıldı, yeni album Amerikalı şirket United Guttural Records etiketi ile 2003 yazında dünya çapında piyasaya sürüldü. Albümden sonra grup yine birçok yerli ve yabancı dergilerde yer aldı. Albümün yurt içi basımı ve dağıtımı Batu Çetin'in kendi şirketi Drain Productions tarafından yapıldı. Albüm promosyonu çerçevesinde yurt içi birçok konser ve büyük metal festivallerinde de çalan Cenotaph, ayrıca 2005 Mayıs ayında Almanya'da sekizincisi düzenlenen ekstrem metal festivali Fuck The Commerce'da ve Ukrayna'da düzenlenen Metal Heads Mission Festivali'nde ön grup olarak sahne aldı ve Türkiye ekstrem deathgrindini Almanya ve Ukrayna'da temsil etti. Grubun yurt dışı konserleri açık hava ekstrem metal festivallerinde devam etmektedir. Amerika'da gerçekleşecek Maryland Death Fest, Çek Cumhuriyeti'nde yapılacak olan Obscene Fest ve Brutal assault ekstrem müzik festivalleri icin konfirme oldu. Cenotaph şu an itibarıyla 4. albümü için yeni parçalar yazmaya ve düzenlemeye devam etmektedir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22013", "len_data": 3012, "topic": "ENTERTAINMENT", "quality_score": 3.12 }
Deli, 2001'de Bursa'da kurulan bir punk rock müzik grubudur. Ö.S.Y.M. isimli parçaları ile tanınırlar. Vokalde Cengiz Sarı, gitarlarda Mehmet Alhas ve Bahadır Eser ve Çağdaş Sobeli, basgitarda İlker Deliceoğlu ve davulda Reşat Saral bulunur. Saral gruba 2006 başında katılmıştır. Daha önce davulları İbrahim Akkaya çalmaktaydı. Bugüne kadar birçok konser verdiler. Zeytinli Rock Festivali, Barışarock (2005-2006) gibi organizasyonlarda yer aldılar. 2004 yılında 9. Efes Dark Roxy Müzik Günleri Jüri Özel Ödülü'nü aldılar. 2007 yılında Ö.S.Y.M. adlı şarkı nedeniyle dava açılsa da bu davayı kazandılar.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22029", "len_data": 601, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.23 }
Inti-Illimani, Şilili bir müzik grubu. Grubun adı Aymara dilinden gelir: ""Inti", aynı zamanda ataları saydıkları yaratıcı tanrı Viracocha'nın oğlu İnka Güneş Tanrısı ve Güneş, "Illimani"" de bir kuş olan kondor ve La Paz, Bolivya dolaylarında "Illimani Dağı" anlamına gelmektedir. Dolayısıyla kelimelerin birleşmesi "Illimani Dağı'nın güneşi"" veya "Güneşin kondorları" demektir. Tarih. 1967 yılının Mayıs ayında eski Santiago Teknik Üniversitesi'nde okuyan gençlerce kuruldu. 1973 yılında Şili diktatörü Pinochet'nin Salvador Allende'ye yönelik darbesi sırasında Avrupa'da konser vermekteydiler. Bu darbenin başarıya ulaşması sonucu 14 yıl boyunca ülkelerine geri dönemediler. Bu yıllar boyunca gruba İtalya evsahipliği yaptı. 1988`de yasakları kalktıktan kısa süre sonra Şili'yi turlayarak konser vermeye başladılar. Şili kültürünün temsilcileri olarak görülürler. 2002 yılı tarihli Viva Italia albümü, kendilerine kucak açan ülkeye bir teşekkür mahiyetindedir. Grupta müzikal anlamda Horacio Salinas etkisi görülmekteydi, 2001 yılında yaşanan bölünme sonucunda üç önemli üye (José Seves, Horacio Durán ve Horacio Salinas) gruptan ayrıldı. Yerlerine Manuel Meriño, Cristián González ve Juan Flores geldi. Eski elemanların ayrılmasından sonra grubun aynı ismi kullanıp kullanamayacağı tartışma yarattı. Bu süreçte ayrılan üç eleman aynı isimle yeni bir grup kurdu. 2005`ten beri bu ismi taşıyan iki grup vardır: "Inti Illimani Histórico" (José Seves, Horacio Durán ve Horacio Salinas), "Inti-Illimani" (Jorge ve Marcelo Coulón kardeşler). Inti Illimani popüler müzik geleneğinden gelen gitar, tiple colombiano, charango, cuatro venezolano, sikus, quena, rondador, bombo leguero, zampoña, maracas, guiro, quijada ve pandereta gibi çeşitli enstrümanlarla viyolonsel, kontrbas ve keman gibi klasik müzik enstrümanlarını birlikte kullanır. Grup ilk dönemlerde geleneksel müziklerin yanı sıra, Violeta Parra ve Víctor Jara gibi bestecilerin eserlerini de seslendirmiştir. Daha sonraları kendi bestelerini yaparken Pablo Neruda ve Rafael Alberti gibi şairlerden yararlanmışlardır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22046", "len_data": 2076, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.51 }
Akdeniz iklimi, yaz sıcaklığı güneşışınlarının düşme açısına, kuraklık ise alçalıcı hava hareketlerine bağlıdır. En sıcak ay ortalaması 26-28 °C, en soğuk ay ortalaması 8-10 °C dir. Yıllık sıcaklık ortalaması 18 °C dir. Kar yağışı ve don olayı çok ender görülür. En fazla yağış kışın, en az yağış yazın düşer. Kışın görülen yağışlar cephesel kökenlidir. Cephesel yağışlar en fazla bu iklimde görülür. Yıllık yağış miktarı yükseltiye göre değişir. Ortalama 600 –1000 mm arasındadır. Yağış rejimi düzensizdir. Maki bitkisi sıklıkla görülür.Kışları ılıman bir şekilde geçer kış mevsiminde kar genelde yağmaz. Görüldüğü yerler. Akdeniz'e kıyısı olan ülkeler, Avustralya'nın güneybatısı, Güney Afrika Cumhuriyeti'nde Kap Bölgesi, Şili'nin orta kesimleri ve Kuzey Amerika'da Kaliforniya çevresinde etkilidir. Akdenize kıyısı bulunmasına rağmen Libya ve Mısır kıyılarında görülmez. Yer şekillerinin engebesiz olmasından dolayı iç kısımlardaki çöl iklimi kıyılara kadar etkilidir. Türkiye'de Akdeniz iklimi esas karakterini Akdeniz Bölgesi'nde, Torosların denize bakan yamaçlarında 800-1000 metre yüksekliğe kadar olan alanlarda gösterir. Daha yüksek alanlarda ise "Akdeniz dağ iklimi" görülür. Ege kıyları boyunca kuzeye gidildikçe karakterinde değişiklikler görülmekle birlikte, kıyılar ve içeriye doğru uzanan grabenler boyunca görülür. Marmara Bölgesi'nde Güney Marmara kıyıları ile Trakya'nın Ege kıyılarında görülürken, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde iste Orta Fırat Bölümünde Gaziantep ve Kilis çevresinde görülmektedir. Bitki örtüsü. Bitki örtüsü kızılçam ormanlarıdır. Alçak alanlarda (0–800 m) makiler bu ormanların tahribiyle oluşmuştur. Makiler yaz kuraklığına dayanabilen kısa bodur ağaçlardan meydana gelen bitki topluluklarıdır.Akdeniz ikliminde yetişen başlıca ağaçlar şunlardır: Bununla birlikte, çalı ve ot toplulukları da Akdeniz ikliminin bitki örtüsünde önemli bir yer kaplamaktadır. Akdeniz'e kıyısı olmamasına rağmen iklim özelliklerinin görüldüğü bölgelerden Kaliforniya'da chaparral, Şili'de matorral, Kap Bölgesi'nde fynbos, Avustralya'da ise mallee ve kwongan çalılıklarına dayalı bir bitki örtüsü hakimdir. Kaliforniya ve Kap Bölgesi'ndeki doğal bitki örtüsünün bir kısmı, tarıma elverişli alanlar oluşturmak için tahrip edilmiştir. Ancak bu bölgelerdeki bitki çeşitliliği hala zengin olarak değerlendirilmektedir. Alt türleri. Akdeniz iklimi, sıcaklık ortalamalarına göre sıcak yaz Akdeniz iklimi, ılık yaz Akdeniz iklimi ve soğuk yaz Akdeniz iklimi olarak üçe ayrılmaktadır. Dünya üzerinde Akdeniz ikliminin görüldüğü bölgelerin çoğu, sıcak yaz Akdeniz iklimi özelliklerine sahiptir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22055", "len_data": 2603, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.17 }
Yemek borusu (özofagus, oesophagus, esophagus), yenilen yiyeceklerin ağız ve yutaktan sonraki geçiş bölgesidir. İçten dışa doğru örtü epiteli, düz kas ve bağ dokudan oluşmuştur. Boyu insanlarda yaklaşık 25 cm, çapı 2 cm kadardır. Besinler yemek borusundan geçerken yemek borusu peristaltik hareketler yapar. Yemek borusunda sindirim gerçekleşmez. Besinler yemek borusundan mideye geçiş yapar. Yemek borusu ağız ve mideyi birleştirir. Besinler yemek borusundan geçerek mideye ulaşır. Yemek borusunda sindirim yoktur fakat kasılıp gevşeme hareketleri yaparak az da olsa mekanik sindirime katkıda bulunur. Yemek borusunun başlangıcındaki kaslar çizgili kaslardır, bu nedenle yutma olayı istemli başlar. Daha sonra yemek borusunun alt kısmındaki istemsiz çalışan kasların peristaltik hareketi ile besinler mideye ilerler. Hayvanlarda yemek borusu işleyiş bakımından insanlarınkine benzerdir. Lakin uzunluğu hayvan türlerine göre değişiklik göstermektedir. Atta yaklaşık 120,150 cm., sığırda 90–105 cm. civarında, koyun ve keçide 45–50 cm. aralığında, köpekte 20 cm., kedide ise yaklaşık olarak 12–15 cm. civarındadır. Yutağın kaidesinden başlar. İlk başta nefes borusunun üstünden ilerlerken boyun omurlarının ilk 1/3 lük kesimini geçtiğinde nefes borusunun soluna geçer. Göğüs boşluğu girişine kadar nefes borusunun solundan ilerler. Göğüs boşluğu girişine geldiğinde tekrar nefes borusunun üst kesimine geçer ve bu şekilde mideye kadar ilerler. Diyaframa geldikten sonra, diyafram üzerinde hiatus esophagus'tan (yemek borusunun karın boşluğuna geçişi için özel olarak oluşmuş açıklık) geçerek karın boşluğuna girer. Burada da midenin girişine (bkz. kardia) açılarak sonlanır. Kanatlılarda durum biraz daha farklıdır. Kanatlı hayvanlarda yemek borusu memelilerdeki gibi nefes borusunun üstünden seyreder, ancak boyun omurlarının 1/2 lik kesimi geçtikten sonra memelilerden farklı olarak nefes borusunun soluna değil sağına geçer ve bu şekilde göğüs boşluğuna ilerler. Göğüs boşluğu girişinde tekrar üste geçerek mideye kadar ilerler. Kanatlılarda diyafram bulunmadığı için, karın boşluğuna geçerken herhangi bir açıklık kullanmaz.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22059", "len_data": 2127, "topic": "HEALTH", "quality_score": 3.88 }
Türkiye'deki tüm üniversitelerin listesidir. Toplamda 208 üniversite vardır. 129 devlet üniversitesi (11 teknik üniversite, 2 güzel sanatlar üniversitesi ve 1 yüksek teknoloji enstitüsünün yanı sıra Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi, Polis Akademisi ve Milli Savunma Üniversitesi), 75 vakıf üniversitesi ve 4 vakıf meslek yüksekokulu bulunmaktadır. Uluslararası sıralama. THE–QS Dünya Üniversite Sıralamaları'na göre: Diğer uluslararası sıralamalara göre:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22062", "len_data": 459, "topic": "EDUCATION_ACADEMIA", "quality_score": 2.59 }
Haliç Üniversitesi, 1998 yılında Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı tarafından İstanbul'da kurulmuş bir vakıf üniversitesidir. 18 Ocak 1998 tarihli Resmî Gazete'de yayınlanan 14 Ocak 1998 tarih ve 4324 sayılı kanunla kurulan ve bünyesinde Rektörlüğe bağlı olarak, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tıp Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, İşletme Fakültesi, Hemşirelik Yüksekokulu, Su Ürünleri Yüksekokulu, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Sağlık Bilimleri Enstitüsü ve Konservatuvar yer almış olan Haliç Üniversitesi 23 Kasım 1998 tarihinde eğitim ve öğretime başlamıştır. Üniversitenin hızlı büyüme ve gelişimi süreci içerisinde, Rektörlüğe bağlı olarak, 2002 / 4306 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Fen Bilimleri Enstitüsü ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003 / 6330 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Güzel Sanatlar Fakültesi, 2006 / 10372 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Mimarlık Fakültesi ve 09.07.2007 tarih 2007 / 12481 Sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile de Sağlık Bilimleri Yüksekokulu kurulmuştur. 09.07.2007 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanarak, 04.08.2007 tarih ve 26300 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmış bulunan T.C. Haliç Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu'nun kuruluşu Yükseköğretim Kurulunca uygun görülmüş olup, 2007 yılı ÖSS Ek kontenjanıyla öğrenci alınmış, 2007-2008 eğitim-öğretim yılında eğitim-öğretime başlamıştır. Son olarak Yükseköğretim Genel Kurulunun 22.05.2008 tarihli kararıyla Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu eğitime açılarak 2008-2009 eğitim-öğretim döneminden itibaren eğitime başlamıştır. Öğrencilerine sağladığı bir ".edu.tr" e-posta servisi bulunmaktadır. Mayıs 2016'da YÖK tarafından "kötü yönetim" nedeniyle çeşitli risk faktörleri taşıdığı gerekçesiyle geçici olarak faaliyetlerine son verilen üniversitenin öğretim elemanları garantör üniversite olan İstanbul Üniversitesi'ne devredilmiş, öğrenciler ise öğrenimlerine sorunsuz olarak devam etmişlerdir. Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği uyarınca Haliç Üniversitesi'nin geçici Mütevelli Heyeti Başkanı garantör üniversite rektörü olarak Prof. Dr. Mahmut Ak olmuştur. Ekim 2023'te Mehmet Naci Topsakal Mütevelli Heyeti Başkanı olmuştur. “Yükseköğretim Genel Kurulu 02.05.2019 tarihli ve 6 sayılı oturumunda; Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 26. Maddesi çerçevesinde Haliç Üniversitesi yönetiminin kurucu vakfı olan Bizim Lösemili Çocuklar Vakfına iade edilmesinin uygun olduğuna…” karar verilmiştir. Alınan bu kararla Haliç Üniversitesi'nin yönetimi kurucu vakfa iade edilmiştir. Yükseköğretim Kurumunun almış olduğu bu karara istinaden kurucu vakıf tarafından üniversite mütevelli heyeti ve mütevelli heyet başkanı seçilmiş ve göreve başlamıştır. Üniversitenin vekil rektörü ve senato başkanı Prof. Dr. Melek Güneş Yavuzer olmuştur. 22 Ocak 2020 itibari ile rektörlük görevine Prof. Dr. Melih Bulu getirilmiştir. Prof. Dr. Melih Bulu'nun 2 Ocak 2021 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi'ne atanmasından sonra 18 Ocak 2021 tarihi itibarıyla rektörlük görevine Prof. Dr. Zafer Utlu getirilmiştir. Utlu'un görevi süresi Kasım 2023'te sona ermiştir. Üniversite günümüz itibarıyla, 8 Fakülte, 1 Konservatuvar, 1 Meslek Yüksekokulu, 2 Yüksekokul ve 1 Enstitüde ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora/sanatta yeterlik programlarında olmak üzere yaklaşık 17.000+ öğrencisi ile eğitim-öğretim faaliyetine devam etmektedir. Yerleşkeler. Üniversitenin yerleşkeleri şu şekildedir:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22068", "len_data": 3380, "topic": "EDUCATION_ACADEMIA", "quality_score": 2.98 }
Minnesota (), Amerika Birleşik Devletleri'nin Ortabatı eyaletlerinden biridir. Ortabatı'nın en büyük eyaleti olan Minnesota, 5 milyon nüfusu ile ABD'deki en kalabalık 21. eyalettir. Eyalet nüfusunun yarıdan fazlası, bölgenin siyasi, ekonomik ve kültürel merkezi olan Twin Cities olarak da anılan Minneapolis-St. Paul bölgesinde yaşar. Eyalette yaşayanların çoğu Kuzey Avrupa'dan göçen Beyazlar olsa da, son yıllarda Afrika'dan (Özellikle Somali ve Sudan) gelen Afrika kökenli halkın nüfusu da hızla artmaktadır. Minnesota ABD'deki en iyi sağlık hizmetlerine sahip olan, eğitim ve okur yazarlık oranı en yüksek eyaletlerden biridir. Eyaletteki en büyük eğitim kurumları The University of Minnesota ve Minnesota State Colleges and Universities grubuna bağlı okullardır. Birliğe katılma tarihi 11 Mayıs 1858'dir ve Birliğe katılan 32. eyalet olmuştur. Etimoloji. Minnesota sözcüğü Kuzey Dakota dilinde "Mnisota" denilen bir nehirden gelmektedir. "Mni" takısı ("Mini" ve "Minne" olarak da yazılabilir) "su" anlamına gelir. "Mnisota", "Gök rengi su" ya da "Bulutlu su" anlamına gelmektedir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22074", "len_data": 1085, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.9 }
Bekir Refik Koraltan (1889, Divriği - 17 Haziran 1974, İstanbul), Türk bürokrat ve siyasetçi. Demokrat Parti döneminde, 1950 ile 1960 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı görevinde bulunmuştur. Yaşamı. İlk ve orta öğrenimini Divriği'de, liseyi İstanbul'da Mercan İdadisi'nde tamamladı. 1910'da Dâru'l-Fünun Hukuk Şubesi'ni (İstanbul Hukuk Fakültesi) bitirdi. 1914'te devlet hizmetine girdi. Savcılık ve emniyet müdürlüğü yaptı; 1919'a kadar sırasıyla Bursa, Gelibolu ve Karaman'da savcı yardımcılığı ve savcılık, daha sonra da emniyet müfettişliği, son olarak da Trabzon'da polis müdürlüğü yaptı. Mondros Mütarekesi'nden (30 Ekim 1918) sonra, Pontus Rum Cemiyeti'ne karşı kurulan Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti'nin çalışmalarına katılınca Damat Ferit Paşa hükûmetince görevine son verildi. Bir süre İstanbul'da avukatlık yaptıktan sonra, Konya'ya geçti ve Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Kurtuluş Savaşı'nda Konya'da bir süre Kuvâ-yi Milliye içinde çalıştı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) Birinci Dönem Konya milletvekili seçildi. İstiklal Mahkemesi üyeliğinde bulundu; 8 Eylül 1921-31 Temmuz 1922 tarihleri arasında Yozgat İstiklal Mahkemesi Başkanlığına getirildi. II. Dönemde yeniden Konya Milletvekili seçildi. Bu dönemde 8 Aralık 1923 - 5 Şubat 1924 tarihleri arasında İstanbul İstiklal Mahkemesi üyeliğinde görevlendirildi. III. ve IV. Dönem Konya Milletvekilliği yapan Koraltan 1935'e değin mecliste kaldı. 1935 yılında yöneticilik görevine döndü. Artvin (1936-1938), Trabzon (1938-1939), Bursa (1939-1942) valiliklerinde bulundu. 1939'da İçel milletvekili olarak tekrar TBMM'ye girdi. VI., VII. ve VIII. Dönem İçel (Mersin) Milletvekilliği yaptı. 1945'te Celal Bayar, Adnan Menderes ve Fuad Köprülü ile birlikte Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu'na verdikleri, "Dörtlü Takrir" olarak bilinen önergeye imza koydu ve bu nedenle partiden çıkarıldı. 1946 yılında kurulan Demokrat Parti'nin (DP) dört kurucusundan biri oldu. DP'den 1950, 1954 ve 1957'de İçel milletvekili seçildi. 22 Mayıs 1950'de seçildiği TBMM başkanlığını DP iktidarının sürdüğü 10 yıl boyunca, 27 Mayıs Darbesi'ne (1960) kadar sürdürdü. 27 Mayıs 1960 Darbesi'nden sonra tutuklandı ve Yassıada Yargılamaları'nda yargılandı. Mahkeme sonunda Yüksek Adalet Divanı'nca ölüm cezasına çarptırıldı; daha sonra cezası ömür boyu hapse çevrildi. 3 Ağustos 1966'da kabul edilen af yasasıyla serbest bırakıldı. 16 Nisan 1974'te öteki DP'lilerle birlikte Koraltan'ın da siyasal hakları geri verildi, ancak siyaset hayatına bir daha dönmedi. Uzun zamandır rahatsız olduğu gut hastalığına bağlı olarak bir böbrek rahatsızlığı geçiren Koraltan, 3 Haziran 1974'te hastaneye kaldırıldı. Durumu gittikçe kötüleşerek böbrek yetmezliği üremiye neden oldu ve ardından kanama geçirdi. 17 Haziran'da Amerikan Hastanesi'nde saat 11.20'de öldü. Cenazesi, 19 Haziran'da İstanbul'daki evinin önünde yapılan saygı duruşunun ardından Ankara'ya nakledilerek, 20 Haziran'da Hacı Bayram Camii'nde kılınan öğle namazını müteakip Cebeci Asri Mezarlığı'nda toprağa verilmiştir. Kaynakça.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22082", "len_data": 3087, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.32 }
İletişim protokolü veya ağ protokolü, iki ya da daha fazla cihaz arasındaki iletişimi sağlamak amacıyla verileri düzenlemeye yarayan, standart olarak kabul edilmiş kurallar dizisidir. İki sistem arasında iletişim için kullanılan dili, yani mesajlaşma kurallarını belirtir. "Dil" yerine "protokol" kelimesinin seçilmiş olmasının sebebi, bu kelimenin programlama dili terimleri arasında, daha önceden yer alıyor olmasından kaynaklanır. Sistemler iletişim için tek bir protokol kullanmazlar. Bunun yerine, protokol ailesi ya da diğer bir deyişle protokol takımı kullanırlar. Protokollerin birbirleriyle iletişiminin koordinasyonu için, konsept bir yapı gereklidir. Bunu sağlayacak yazılım hem protokolü, hem de 'xfer-mekanizmasını' sağlamak zorundadır. Bilgisayar iletişimi programlamaya benzetilebilir. 'Xfer-mekanizması' da işlemci'ye benzer gibi bir analoji de bu benzetim üzerine doğru olur; 'Xfer-mekanizması' iletişimi sağlar ve CPU işler, sistem de protokollere, diğer protokollerle olan iletişimler için bağımsız bir çalışma çevresi tanımlar. Önemli bir tanım da, protokollerin bilgisayar iletişim için, programlamanın ise işlem için olduğudur. Popüler iletişim protokolleri örnekleri: GSM, GPRS, TCP/IP, HTTP veya ISDN olabilir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22085", "len_data": 1234, "topic": "CODING", "quality_score": 3.91 }
Deli sözcüğü ile şunlardan biri kastedilmiş olabilir:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22088", "len_data": 53, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 2.76 }
Ahmet Vehbi Koç (20 Temmuz 1901, Ankara - 25 Şubat 1996, Antalya), Türk sanayici ve iş insanı, Koç Holding'in kurucusu. Doğumu ve ailesi. Hacı Bayram-ı Veli soyundan Koçzade Hacı Mustafa Efendi (1874-1928) ile Kütükçüzade Fatma Hanım'ın (ö. 28 Ekim 1963) tek erkek çocuğu olan Vehbi Koç, 1901 yılında ailenin Ankara Keçiören'de Çoraklık semtinde bulunan yazlık evinde doğdu. Baba tarafından üç, anne tarafından Hacı Bayram-ı Veli sülalesine dayanan altı asırlık bir aileden geliyordu. Ankara İdadisinde okudu. 1917 yılında iş hayatına atıldı. Doğduğu günü hiç bilmedi. Annesi "üzüme alaca düştüğü günlerde" deyince, sonradan çocuklarıyla birlikte 20 Temmuz'u doğum günü kabul etti. 1925 yılı sonlarına gelindiğinde anne ve babası artık zamanının geldiğini düşünerek onu Nadire teyzesinin kızı Sadberk'le (Aktar) evlendirmeye karar verdiklerini açıkladılar. Çiftin nikâh ve düğün töreni 1926 yılının ilk haftasında gerçekleşti. Öğrenim hayatı. 10 yaşında mahalle mektebine başladı. Hacı Bayram Camii'nin yanındaki "Topal Hoca’nın Mektebi"nde ilk dersini aldı. Mahalle mektebinden sonra yine Hacı Bayram Camii’nin yanında kiralık bir evde ders görülen ilkokula başladı. Bu okulu birincilikle bitirdi. Daha sonra, bugün Tıp Fakültesinin (İhtisas Hastanesi) bulunduğu yerde olan "Taş Mektep" denilen Ankara İdadisine (lise) gitti. Ancak idadi hayatı uzun sürmedi. Ticaret hayatı. Vehbi Koç çalışma hayatına, 1917 yılında babasının onun için açtığı küçük bakkal dükkânında ayakkabı lastiği, şeker, kaşar peyniri, zeytin, makarna gibi mallar satarak başladı. "Koçzade Ahmet Vehbi" adlı ilk firma Ankara Ticaret Odasına 1926 yılında tescil edilmiştir. Ticaret ile uğraşırken, 1928 yılında Ford Motor Company ve Standard Oil'in (şu anda Mobil) Başkentray yerel temsilcisi oldu. Ankara başkent olunca, ortaya çıkan yapılaşma ihtiyacını görerek, yapı malzemeleri işine girdi. İstanbul'da ve Eskişehir'de (1938) şubeler açtı, Koç şirketlerini Koç Ticaret A.Ş.'nin altında topladı. General Electric ile 1948 yılında yapılan anlaşma ile 1952 yılında açılan ampul fabrikasını yaptı. Koç 1950 yılında çok büyük bir adım atarak otomobil, ev aletleri, radyatör, elektronik cihazlar, tekstil üretimine başladı. Bozkurt Mensucat, Arçelik (1955), Demir Döküm (1954), Türkay, Aygaz (1962), Siemens ile ortak kablo fabrikası, Gazal, Türk Elektrik Endüstrisi gibi işletmeler kuruldu. Ayrıca traktör üretimine Fiat lisans altında başladı. Otomotiv sektöründeki bu ilk girişim Koç tarafından tam ölçekli bir sanayiye dönüştürüldü. Ford Motor Company ile yapılan anlaşmadan sonra 1959 yılında kamyon montajına başlandı ve bugünün önde gelen otomotiv şirketi Otosan'ın kurulmasını sağladı. İlk yerel seri üretim araba Anadol 1966 yılında üretildikten sonra Türkiye'de ekonomik faaliyetlerini iyileştirilmek üzere Vehbi Koç Fiat ile anlaşarak Tofaş’ı kurdu ve ikinci yerli araç olan Murat’ı 1971 yılında üretti. Vehbi Koç 1963 yılında tüm Koç şirketlerini Koç Holding çatısı altında toplayarak Türkiye'nin ekonomik hayatında önemli bir adım daha attı. Türkiye’de Holding dönemi Vehbi Koç’un attığı bu adımla başladı ve çok sayıda iş insanı bunu takip etti. Grubun ayrıca, Fiat, Ford Motor Company, Yamaha ve Allianz gibi tanınmış şirketler ile uluslararası ortaklıkları bulunmaktadır. 76 yıllık kariyerinde 108 şirketten fazlası Koç Grup altında oluşturulmuştur. Gıda, perakende, finans, enerji, otomotiv, turizm ve teknoloji gibi farklı sektörlerde birçok şirket kurulmuştur. Koç Topluluğu yaklaşık 80 bin çalışan, 40 milyar $ ciro, 900 milyon $ ihracat ve yıllık 500-600 milyon $ yatırım ile bugün, dünyanın en büyük 200 işletmesinden biridir. Vehbi Koç sosyal faaliyetlere daha fazla zaman ayırabilmek için 1984 yılında emekli oldu. Oğlu Rahmi Koç, Koç Topluluğu şirketlerinin liderliğini devraldı. Siyasi hayatı. Vehbi Koç, işadamı kimliğinin yanı sıra siyasete olan ilgisiyle de bilinirdi. Siyasi yaşamı, henüz 19 yaşındayken, Ankara’da Müdafa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti üyeliği ile başlamıştı. Bu ilişki, Cemiyet’in Cumhuriyet Halk Partisi’ne dönüşmesinden sonra da devam etti. Belediye Meclisi ve Parti İl Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundu. 1943’te İsmet İnönü tarafından Ankara milletvekilliği teklif edilmesine karşın, işlerinin çokluğu nedeniyle bu teklifi kabul etmedi. Fakat ticaret ve iş hayatıyla ilgili çeşitli konularda İnönü’ye yardım etmeyi sürdürdü. Demokrat Parti 1950 yılında iktidara gelince, CHP üyesi olduğu için baskı altına alındı ve Ankara Ticaret Odası Başkanlığından uzaklaştırıldı; hesapları incelemeye alındı. İşleriyle ilgili konularda kendisine zorluklar çıkarılırken, bir yandan da CHP’den istifa edip DP’ye katılması yönünde baskılara maruz kaldı. Bu öneriye “Hayır” demesine rağmen, 10 Mart 1960'ta CHP üyeliğinden istifa etti. Ödülleri. 1987 yılında, Uluslararası Ticaret Odası Vehbi Koç'u "Yılın İş insanı" seçti ve plaketini Yeni Delhi'de dönemin Hindistan başbakanı Rajiv Gandhi'nin elinden aldı. 1994'te Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Boutros Boutros-Ghali kendisine, yaptığı katkılardan dolayı "Dünya Aile Planlama Ödülü" verdi. Kitapları. Bu iki kitaptan, daha sonra "Vehbi Koç Anlatıyor" adında bir derleme kitap türetilmiştir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22091", "len_data": 5151, "topic": "FINANCE_ECONOMY", "quality_score": 3.45 }
Şarkılarım Dağlara, Ahmet Kaya'nın 14. müzik albümüdür. 12 Mayıs 1994'te Raks Müzik tarafından piyasaya sürülmüştür. 2.800.000 adet bandrolle rekor kırarak 90'ların en çok satan albümlerinden olmuştur. Albümün düzenlemesi Osman İşmen'e, kayıt ve miksajı Sıtkı Acim'e aittir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22097", "len_data": 274, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.18 }
Cumhuriyet, siyasi gücün halk ve temsilcileri tarafından paylaşıldığı bir devlet yönetim şeklidir ve yapısı gereği monarşinin yokluğu üzerine kuruludur. Bir cumhuriyette temsil, genel vatandaşlar tarafından serbestçe seçilebilir veya seçimle belirlenebilir. Birçok tarihi cumhuriyette, temsil kişisel statüye dayanmış ve seçimlerin rolü sınırlı olmuştur. Bu durum günümüzde de geçerlidir; resmi adlarında "cumhuriyet" kelimesini kullanan 159 devlet (2017 itibarıyla) ve diğer cumhuriyet olarak kurulmuş devletler, temsil hakkını ve seçim sürecini dar bir şekilde sınırlayan devletler arasında yer almaktadır. Bu terim, MÖ 509'da kralların devrilmesinden MS 27'de İmparatorluğun kurulmasına kadar süren Antik Roma Cumhuriyeti'nin anayasasına atıfta bulunarak modern anlamını geliştirmiştir. Bu anayasa, etkili bir şekilde güç sahibi olan zengin soylulardan oluşan bir Senato; magistraları seçme ve yasaları kabul etme yetkisine sahip tüm özgür vatandaşların katıldığı birkaç halk meclisi; ve çeşitli türde sivil ve siyasi yetkilere sahip bir dizi magistratlıktan oluşuyordu. Genellikle bir cumhuriyet tek bir egemen devlet olsa da, cumhuriyet olarak adlandırılan alt ulusal devlet varlıkları veya doğası gereği cumhuriyetçi olarak tanımlanan hükûmetler de bulunmaktadır. Tanım. Terim, Yunanca "politeia" kelimesinin Latin çevirisinden kaynaklanmaktadır. Cicero, diğer Latin yazarları arasında, "politeia'yı res publica" olarak çevirdi ve Rönesans bilginleri tarafından "republic" (veya çeşitli Avrupa dillerinde benzer terimler) olarak çevrildi. "Politeia" terimi hükûmet biçimi, "polity" veya rejim olarak çevrilebilir ve bu nedenle modern "cumhuriyet" kelimesi gibi her zaman belirli bir rejim türü için kullanılmayan bir kelimedir. Platon'un politik bilim üzerine büyük çalışmalarından biri Politeia olarak adlandırılmıştı ve İngilizcede bu nedenle Cumhuriyet olarak bilinir. Ancak başlık dışında, Cumhuriyet'in modern çevirilerinde politeia için alternatif çeviriler de kullanılır. Ancak, "Politika" adlı eserinin III. Kitabında, Aristoteles'in, "politeia" teriminin daha spesifik bir şekilde kullanılabileceğini belirttiği görünüyor: "Vatandaşlar genel olarak halkın iyiliği için yönettiğinde, bu tüm hükümetler için ortak adı olan politeia olarak adlandırılır". Ayrıca, klasik Latincede, "republic" terimi genel anlamda herhangi bir rejimi ifade etmek için veya halkın iyiliği için çalışan hükûmetlere özgü bir şekilde kullanılabilir. Orta Çağ'ın sonlarına doğru, Kuzey İtalya'da birçok şehir devleti komün veya signoria temelli hükûmetlere sahipti. Giovanni Villani gibi yazarlar, bu devletlerin doğasını ve diğer rejim türlerinden farklarını anlatmaya başladılar. Devletleri tanımlamak için "libertas populi", özgür bir halk gibi terimler kullandılar. 15. yüzyılda, Antik Roma yazılarına olan yenilenmiş ilgi, yazarların klasik terimleri tercih etmelerine neden oldu. Monarşi dışındaki devletleri tanımlamak için yazarlar (özellikle Leonardo Bruni), Latin deyişi "res publica'yı" benimsedi. Bruni ve Machiavelli, "res publica" terimini Kuzey İtalya'daki monarşi olmayan devletleri tanımlamak için kullandılar. Ancak, "res publica" teriminin orijinal Latincede bir dizi ilişkili anlamı vardır. Terim, kelimenin tam anlamıyla "halk işi" olarak çevrilebilir. Roma yazarları tarafından genellikle devleti ve hükûmeti ifade etmek için kullanılmıştır, hatta Roma İmparatorluğu döneminde bile. Sonraki yüzyıllarda, İngilizce "commonwealth" kelimesi "res publica'nın" bir çevirisi olarak kullanılmaya başlandı ve İngilizcede kullanımı Romalıların "res publica" terimini nasıl kullandıklarına benzerdi. Özellikle Oliver Cromwell'in Koruyuculuk döneminde, "commonwealth" kelimesi yeni monarşi olmayan devleti tanımlamak için en yaygın terim olarak kullanılırken, "republic" terimi de yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Benzer şekilde, Lehçede terim "rzeczpospolita" olarak çevrildi, ancak bu çeviri şu anda yalnızca Polonya ile ilgili olarak kullanılmaktadır. Günümüzde, "cumhuriyet" terimi genellikle bir hükûmet sistemini ifade eder ve bu sistem, gücünü miras veya ilahi hak gibi başka bir temelden değil, insanlardan alır. Tarih. Klasik Yunanistan ve Roma'da geliştirilen felsefi terminolojiye rağmen, Aristoteles tarafından zaten özetlenmiş olan Yunanistan'da değil, Orta Doğu'da da birçok farklı anayasaya sahip şehir devleti uzun bir tarihe sahipti. Klasik dönemden sonra, Orta Çağ'da, Venedik gibi birçok özgür şehir yeniden gelişti. Klasik cumhuriyetler. Modern "cumhuriyet" türü, klasik dünyada bulunan herhangi bir devlet türünden farklıdır. Klasik dönemde hala "cumhuriyet" olarak adlandırılan birkaç devlet bulunmaktadır. Buna antik Atina ve Roma Cumhuriyeti dahildir. Bu devletlerin yapıları ve yönetimleri, modern herhangi bir cumhuriyetten farklıyken, klasik, Orta Çağ ve modern cumhuriyetlerin tarihsel bir süreklilik oluşturup oluşturmadığına dair bir tartışma da vardır. J. G. A. Pocock, farklı bir cumhuriyetçi geleneğin klasik dünyadan günümüze kadar uzandığını savunmuştur. Diğer bazı bilim adamları bu konuda farklı görüşlere sahip. Örneğin, Paul Rahe, klasik cumhuriyetlerin modern herhangi bir ülkedekilerle az bağlantısı olan bir hükûmet biçimi olduğunu savunuyor. Klasik cumhuriyetlerin siyasi felsefesi, sonraki yüzyıllar boyunca cumhuriyetçi düşünceyi etkiledi. Machiavelli, Montesquieu, Adams ve Madison gibi cumhuriyetleri savunan filozoflar ve politikacılar, çeşitli rejim türlerini tanımlayan klasik Yunan ve Latin kaynaklarına yoğun bir şekilde dayandılar. Aristoteles'in "Politika" adlı kitabı çeşitli hükûmet biçimlerini tartışıyor. Aristoteles, politeia olarak adlandırdığı bir şekli, diğer şekillerin bir karışımından oluşan bir sistem şeklinde belirledi. Bu, ideal hükûmet biçimlerinden biriydi. Polybius, bu fikirlerin birçoğunu genişletti ve yine karışık hükûmet fikrine odaklandı. Bu geleneğin en önemli Roma eseri Cicero'nun "De re publica'sıdır." Zamanla, klasik cumhuriyetler imparatorluklar haline geldi veya imparatorluklar tarafından fethedildi. Çoğu Yunan cumhuriyeti, Büyük İskender'in Makedonya İmparatorluğu tarafından ilhak edildi. Roma Cumhuriyeti, Kartaca gibi cumhuriyetler olarak kabul edilebilecek diğer Akdeniz devletlerini fethederek büyük bir şekilde genişledi. Roma Cumhuriyeti kendisi daha sonra Roma İmparatorluğu haline geldi. Diğer antik cumhuriyetler. Pre-klasik şehir devletlerine atıfta bulunmak için "cumhuriyet" terimi sıkça kullanılmaz, özellikle Graeco-Roman etkisi altındaki Avrupa dışında kalmış bölgelerde. Ancak, Avrupa dışındaki bazı erken dönem devletlerin, bugün bazen cumhuriyetlere benzer olarak kabul edildiği hükûmetleri vardı. Orta Doğu'da, Doğu Akdeniz'in birçok şehri, kolektif yönetim başarısına ulaştı. Cumhuriyet şehir devletleri, MÖ 11. yüzyıldan başlayarak Levant kıyısı boyunca Fenike'de yaygınlaştı. Antik Fenike'de Shophet kavramı, Roma konsülüne çok benziyordu. Pers egemenliği altında (M.Ö. 539-332), Tire gibi Fenike şehir devletleri, kral sistemini ortadan kaldırdı ve "6 yıllık kısa görev süreleri boyunca iktidarda kalan suffetes (hakimler) sistemi" ni benimsedi. Arwad, bir monark yerine halkın egemen olarak tanımlandığı, bilinen en eski cumhuriyet örneklerinden biri olarak gösterilmiştir. Yahudi Yargıçlar dönemi Birleşik Monarşi öncesi İsrailoğulları konfederasyonu da bir cumhuriyet türü olarak kabul edilmiştir. Günümüz Nijerya'sında Igbo halkının yönetim sistemi, "doğrudan ve katılımcı demokrasi" olarak tanımlanmıştır. Güney Asya. Erken cumhuriyet kurumları bağımsız gaṇasaṅghalardan geliyor - gaṇa "kabile" ve saṅgha "meclis" anlamına geliyor - MÖ 6. yüzyıldan bu yana var olabilirdi ve bazı bölgelerde Hindistan'da MS 4. yüzyıla kadar sürmüştür. Ancak, bu konuda kanıtlar yaygın değildir ve o döneme ait saf tarihi kaynak mevcut değildir. İndya'yı (şimdiki Pakistan ve Kuzeybatı Hindistan) ele geçirdiği dönemden iki yüzyıl sonra yazmış olan Yunan tarihçi Diodorus, ayrıntı vermeden, Hindistan'da bağımsız ve demokratik devletlerin var olduğunu belirtiyor. Modern bilim adamları, MÖ 3. yüzyılda demokrasi kelimesinin ve sonrasında düşüş yaşadığını ve doğası ne olursa olsun herhangi bir özerk devleti ifade edebileceğini belirtiyorlar. Gaṇa'nın ana özellikleri arasında bir hükümdar, genellikle raja adıyla bilinen ve tartışma kurulu olan bir meclis yer alıyor. Meclis düzenli olarak toplanıyordu. Tüm önemli devlet kararlarını tartışırdı. En azından bazı devletlerde, katılım tüm özgür erkeklere açıktı. Bu kurum ayrıca tam mali, idari ve yargı yetkisine sahipti. Adı bile nadiren geçen diğer memurlar, meclisin kararlarına uyarlardı. Gaṇa tarafından seçilen hükümdar, görünüşe göre her zaman Kshatriya Varna'nın soylu sınıfından bir aileye aitti. Hükümdar, aktivitelerini meclisle koordine ederdi; bazı devletlerde, diğer soyluların bir konseyi ile bunu yapardı. Licchavis'in 7,077 raja'dan oluşan en önemli ailelerin başındaki yönetim organı vardı. Öte yandan, Gautama Buddha dönemi boyunca Shakyas, Koliyas, Mallakas ve Licchavis, meclisin tüm zengin ve fakir erkeklere açık olduğu bir yönetim şekline sahiptiler. Kusinagara şehrinde merkezlenen Mallakas ve Vaishali şehrinde merkezlenen Vajjika (veya Vṛjika) Birliği gibi erken dönem "cumhuriyetler" veya gaṇasaṅgha, MÖ 6. yüzyıldan bu yana varlığını sürdürmüştür ve bazı bölgelerde MS 4. yüzyıla kadar devam etmiştir. Vajji Mahajanapada'nın hükümdarlık konfederasyonundaki en ünlü klan Licchavis klanıydı. Magadha krallığı, Rajakumara topluluğu gibi cumhuriyet topluluklarını içeriyordu. Köyler, yerel şeflerinin Gramaka adı verilen kendi meclislerine sahipti. Yönetimleri, yürütme, yargı ve askeri işlevlere ayrılmıştı. Bu hükûmetleri en iyi nasıl tarif edileceği konusunda, bilginler farklı görüşler belirtmektedirler ve kanıtların belirsiz, aralıklı niteliği geniş anlaşmazlıklar için izin verir. Bazıları toplantıların merkezi rolünü vurgular ve dolayısıyla onları demokrasiler olarak övüyor; diğer bilim adamları liderliğin üst sınıf hakimiyetine ve toplantının kontrol edilebilirliğine odaklanır ve bir oligarşi veya aristokrasi olarak görür. Toplantının açık gücüne rağmen, bileşimi ve katılımının gerçekten popüler olup olmadığı henüz belirlenmemiştir. Bu, verimli bir şekilde yönetmek için hükümdarlara antik el kitabı olan Arthashastra'da yansıtılmaktadır. Saṅghalarla nasıl başa çıkılacağına dair bir bölüm içerir, bu da soylu liderleri manipüle etme hakkında hükümler içerir, ancak vatandaşların kütlesini nasıl etkileyebileceğine dair hiçbir şey söylemez, "ganesanha" nın daha çok bir aristokratik yönetim veya oligarşik cumhuriyet olduğunu, "demokrasi" den daha fazla ifade eder. İzlanda Cumhuriyeti. İzlanda Cumhuriyeti, 930 MS'de Norveç'ten kaçan mülteciler tarafından kuruldu. Norveç Kralı Harald Fairhair'in ülkeyi birleştirmesi sonrasında meydana gelen amaçsızlıktan kaçanlar İzlanda'ya yerleşti. Cumhuriyet, şefler tarafından yönetilen bir dizi klanlardan oluşuyordu ve Althing, alt mahkemelerden temyiz edilen anlaşmazlıkların çözüldüğü bir parlamento ve yüksek mahkeme karışımıydı, yasalar belirlendi ve ulusal öneme sahip kararlar alındı. Bunlardan biri, 1000 yılındaki İzlanda Hristiyanlaştırmasıydı. Althing, tüm İzlandalıların Hristiyanlığa vaftiz edilmesi gerektiğini bildirdi ve putperest ritüellerin kutlanmasını yasakladı. İzlanda Cumhuriyeti'nin resmi bir lideri yoktu - bu, diğer devletlerin çoğunun aksineydi. 13. yüzyılda, Sturlung Çağı'nda, İzlanda Cumhuriyeti, savaşan klanlar arasındaki uzun çatışmalar nedeniyle zarar görmeye başladı. Bununla birlikte, Norveç Kralı Haakon IV'ün İzlandalıların Norveç "ailesi" ne yeniden katılması için baskısı, İzlanda şeflerinin 1262'de Gamli sáttmáli ("Eski Antlaşma") nın imzalanmasıyla Haakon IV'ü kral olarak kabul etmelerine yol açtı. Bu, Cumhuriyet'in sonunu getirdi. Ancak Althing, hemen hemen 800 yıl sonra hala İzlanda'nın parlamentosudur. Merkantilist (Ticari) cumhuriyetler. Avrupa'da, Orta Çağ'ın sonlarında birçok küçük devlet, cumhuriyet hükûmet sistemlerini benimsediğinde yeni cumhuriyetler ortaya çıktı. Bu genellikle küçük, ancak zengin, ticaret devletleri idi, Akdeniz deniz ticaret cumhuriyetleri gibi ve tüccar sınıfı önem kazanmıştı. Knud Haakonssen, Rönesans döneminde, toprağa dayalı bir elitin kontrolünde olan devletlerin monarşiler olduğu ve ticari elitin kontrolünde olan devletlerin cumhuriyetler olduğu şeklinde Avrupa'nın bölündüğünü belirtmiştir. İtalya, Avrupa'nın en yoğun nüfuslu bölgelerinden biriydi ve aynı zamanda en zayıf merkezi hükûmete sahip olanlardan biriydi. Bu nedenle, birçok şehir önemli ölçüde bağımsızlık kazandı ve komün şeklinde yönetim biçimlerini benimsedi. Feodal kontrolünden tamamen bağımsız olan İtalyan şehir devletleri, kırsal bölgelerin kontrolünü ele geçirerek genişledi. En güçlü iki şehir devleti Venedik Cumhuriyeti ve rakibi Cenova Cumhuriyeti idi. Her ikisi de büyük ticaret limanlarıydı ve Akdeniz'in büyük bir bölümünü kontrol etmek için deniz gücünü kullanarak daha da genişledi. İlk kez İtalya'da, cumhuriyetleri savunan bir ideoloji gelişti. Bartholomew of Lucca, Brunetto Latini, Padova'lı Marsilius ve Leonardo Bruni gibi yazarlar, Orta Çağ şehir devletlerini Yunanistan ve Roma mirasının mirasçıları olarak gördüler. Avrupa genelinde önemli ticaret şehirlerinde zengin bir tüccar sınıfı gelişti. Servetleri olmasına rağmen, kırsal toprak sahiplerinin hakim olduğu feodal sistemde çok az güce sahiptiler ve Avrupa genelinde kendi ayrıcalıklarını ve yetkilerini savunmaya başladılar. Fransa ve İngiltere gibi daha merkeziyetçi devletler, sınırlı şehir şartnameleri verdi. Daha gevşek yönetilen Kutsal Roma İmparatorluğu'nda, en büyük 51 kasaba özgür imparatorluk şehirleri haline geldi. Hala Kutsal Roma İmparatorluğu'nun egemenliği altında olsalar da, çoğu yerel olarak güçlerini elinde tuttu ve cumhuriyet hükûmet şekillerini benimsedi. İsviçre'nin önemli ticaret şehirleri de imparatorluk doğrudan yönetimi haklarını korumuşlardır. İsviçre'nin alp kasaba ve köyleri coğrafyadan kaynaklı olarak merkezi kontrolün dışında kalmıştır. İtalya ve Almanya'nın aksine, kırsal alanların büyük bir bölümü feodal baronlar tarafından kontrol edilmiyordu, bağımsız çiftçiler tarafından kontrol ediliyordu ve onlar da topluluk merkezli yönetim biçimlerini kullanıyorlardı. Habsburglar bölge üzerinde kontrolü yeniden sağlamayı denediğinde, hem kırsal çiftçiler hem de şehir tüccarları ayaklandı. İsviçreliler zafer kazandı ve İsviçre Konfederasyonu ilan edildi. İsviçre bugüne kadar cumhuriyet hükûmet şeklini korumuştur. Rusya'da da güçlü bir tüccar sınıfına sahip olan iki şehir - Novgorod ve Pskov - sırasıyla 12. ve 13. yüzyıllarda cumhuriyet hükûmetlerini benimsediler. Ancak cumhuriyetler, 15. yüzyılın sonunda ve 16. yüzyılın başında Rusya tarafından fethedilince sona erdi. Bu erken cumhuriyetlerin hükûmet şeklinin egemen biçimi, seçkin patriciaların sınırlı bir konseyi tarafından kontrol edilmesiydi. Seçimlerin yapıldığı yerlerde, oy kullanacak ve aday olacak kişileri hem mülk sahipliği koşulları hem de lonca üyeliği sınırlıyordu. Birçok devlette doğrudan seçimler yapılmadı ve konsey üyeleri ya soylulardan oluşuyordu ya da mevcut konsey tarafından atanıyordu. Bu, nüfusun büyük çoğunluğunu siyasi güçsüzlüğe bıraktı ve alt sınıfların ayaklanmaları sıkça oldu. Geç Orta Çağ'da, Kutsal Roma İmparatorluğu'nun kasabalarında 200'den fazla ayaklanma yaşandı. İtalya'da da benzer ayaklanmalar yaşandı, özellikle Floransa'daki Ciompi Ayaklanması önemliydi. Dünyada merkantilist cumhuriyetler. Selçuklu Hanedanı'nın çöküşü ve Türk Anadolu Beyliklerinin kurulmasını takiben, Ahiler, bazen İtalyan ticaret cumhuriyetleriyle karşılaştırılan Ankara merkezli bir devlet kurdu. Kalvinist cumhuriyetler. Klasik yazarlar İtalya cumhuriyetlerinin başlıca ideolojik kaynakları olurken, Kuzey Avrupa'da Protestan Reformu, yeni cumhuriyetler kurmak için gerekçe olarak kullanıldı. Kalvinist teoloji en önemliydi ve Orta Çağ cumhuriyetleri arasında en büyük ve güçlülerinden biri olan İsviçre Konfederasyonu'nda gelişti. John Calvin, monarşinin kaldırılmasını talep etmedi, ancak imansız hükümdarları devirmenin görevi olduğu doktrinini ileri sürdü. Fransız Din Savaşları sırasında, Huguenotların yazılarında cumhuriyetçilik savunması ortaya çıktı. Kalkınma Avrupa'da olmadı, İngiltere ve Hollanda'da olan cumhuriyetçi ayaklanmalar için Calvinizm önemli bir rol oynadı. İtalya şehir devletleri ve Hanseatic Birliği gibi her ikisi de önemli ticaret merkezleri idi ve Yeni Dünya ticaretiyle zenginleşen büyük bir tüccar sınıfına sahipti. Her iki bölgenin de nüfusunun büyük bir bölümü Calvinizmi benimsedi. Hollanda Ayaklanması (1566'da başlayarak), İspanyol Habsburg yönetimini reddetmekten doğduğunda, Hollanda Cumhuriyeti ortaya çıktı. Ancak ülke, cumhuriyetçi hükûmet şeklini hemen benimsemedi: bağımsızlık beyannamesi (Abjuration Yasası, 1581) resmi olarak kral Philip tahtının sadece boş olduğunu ilan etti ve Hollanda yöneticileri Philippe'in yerine sırasıyla Anjou Dükü, İngiltere Kraliçesi Elizabeth ve Prens William of Orange'a sordu. Ülkenin egemenliğini kendilerine devretme kararı, 1588'e kadar devletler (Staten, o zamanlar temsilci meclis) tarafından verilmedi. 1641'de İngiliz İç Savaşı başladı. Puritanlar tarafından öncülük edilen ve Londra tüccarları tarafından finanse edilen ayaklanma başarılı oldu ve I. Charles idam edildi. İngiltere'de James Harrington, Algernon Sidney ve John Milton, monarşiyi reddetmek ve cumhuriyetçi hükûmet şeklini benimsemek için tartışan ilk yazarlardan bazıları oldu. İngiliz Commonwealth kısa ömürlü oldu ve monarşi kısa sürede geri getirildi. Hollanda Cumhuriyeti, ismi 1795'e kadar devam etti, ancak 18. yüzyılın ortalarına kadar stattholder, de facto bir kral haline gelmişti. Calvinistler, Kuzey Amerika'daki İngiliz ve Hollanda kolonilerinin en eski yerleşimcilerinden bazılarıydı. Liberal cumhuriyetler. Eski dönem Avrupa, bu ilk cumhuriyetçi ayaklanmaların yanı sıra, monarşik güçte büyük bir artış gördü. Mutlak monarşinin çağı, Orta Çağ'ın çoğunda var olan sınırlı ve merkezi olmayan monarşilerin yerini aldı. Aynı zamanda, yazarlar serisi, liberalizm olarak bilinen ideolojiyi yarattıkları süreçte, monarşinin toplam kontrolüne bir tepki gösterdi. Aydınlanma düşünürlerinin çoğu, cumhuriyetlerden çok anayasal monarşi fikirlerine daha çok ilgi duyuyordu. Cromwell rejimi, cumhuriyetçiliği diskredite etmişti ve çoğu düşünür, cumhuriyetlerin ya anarşi ya da tiranlıkla sonuçlandığına inanıyordu. Bu nedenle, Voltaire gibi filozoflar mutlakıyetçiliğe karşı çıkarken aynı zamanda güçlü bir şekilde monarşi yanlısıydılar. Jean-Jacques Rousseau ve Montesquieu, cumhuriyetleri övdüler ve Yunan şehir-devletlerini bir model olarak gördüler. Ancak her ikisi de, 20 milyon nüfuslu bir devlet olan Fransa'nın cumhuriyet olarak yönetilmesinin imkansız olacağını düşündü. Rousseau, Korsika'daki (1755-1769) cumhuriyet deneyimini takdir etti ve küçük, kendi kendini yöneten komünlerin ideal siyasi yapısını tanımladı. Montesquieu, bir şehir devletinin ideal olarak bir cumhuriyet olması gerektiğini düşündü, ancak daha büyük bir topraklara sahip bir devlette sınırlı bir monarşinin daha uygun olduğunu savundu. Amerikan Devrimi sadece koloniler üzerindeki Britanya Parlamentosu otoritesini reddetmekle başladı, monarşiyi reddetmekle başlamadı. Britanya kralının, temsilci hükûmetleri haklarının ihlali olarak görenlerin hainler olarak adlandırılması ve otoritesini göstermek için savaş birlikleri gönderme desteği, kolonileri yaygın bir şekilde tiranik bir düzen olarak algılanmasına neden oldu. Amerika Bağımsızlık Bildirisi ile devrim liderleri monarşiyi kesin bir şekilde reddettiler ve cumhuriyetçiliği benimsediler. Devrim liderleri, Fransız liberal düşünürlerinin yazıları ve klasik cumhuriyetlerin tarihi konusunda iyi bilgi sahibiydiler. John Adams, tarih boyunca cumhuriyetler üzerine bir kitap yazmıştı. Ayrıca, geniş çapta dağıtılan ve popüler olarak yüksek sesle okunan Common Sense adlı broşür, Thomas Paine tarafından, daha geniş bir kitleye cumhuriyetçi idealler ve bağımsızlık nedenleri konusunda özlü ve etkileyici bir açıklama yaptı. Amerika Birleşik Devletleri Anayasası, 1789'da yürürlüğe girdi ve zayıf bir konfederasyon olan İlk Ulusal Hükûmet Girişimi altında kabul edilen Konfederasyon ve Ebedi Birlik Maddeleri yerine, nispeten güçlü bir federal cumhuriyet yarattı. İlk on Anayasa değişikliği, Amerikan Devrimi'ni haklı çıkaran cumhuriyetçi idealler için temel olan belirli doğal hakları garanti etti. Fransız Devrimi de başlangıçta cumhuriyetçi değildi. Sadece Varennes Kaçışı'ndan sonra krala kalan sempati kaldırıldı ve bir cumhuriyet ilan edildi, Louis XVI giyotinle idam edildi. Fransa'nın Fransız Devrim Savaşları'ndaki çarpıcı başarısı, bir dizi müşterek cumhuriyetin kıtada kurulmasıyla silah zoruyla Avrupa'ya yayıldı. Napolyon'un yükselişi, Birinci Fransız Cumhuriyeti'nin sonunu getirdi, her biri "popüler monarşilerle" değiştirildi. Napolyonik dönem boyunca, zafer kazananlar kıtanın en eski cumhuriyetlerinden birçokunu yok ettiler, bunlar arasında Venedik Cumhuriyeti, Cenovalılar Cumhuriyeti ve Hollanda Cumhuriyeti bunların arasında yer aldı. Sonuç olarak monarşilere dönüştürüldüler veya komşu monarşiler tarafından baskılandılar. Avrupa dışında, Napolyon Savaşları, Latin Amerika devletlerinin bağımsızlıklarını kazanmasına izin vererek başka bir cumhuriyet grubunun oluşmasına neden oldu. Liberal ideoloji, bu yeni cumhuriyetler üzerinde sınırlı bir etkiye sahipti. Ana itici güç, denizden gönderilen valiler olan Peninsulares ile çatışma halindeki yerel Avrupalı kökenli Creole nüfusuydu. Latin Amerika'nın çoğunda nüfusun çoğunluğu Afrikalı ya da yerli Amerikalıydı ve Creole elitleri, bu gruplara güç ve geniş tabanlı halk egemenliği vermekle ilgilenmiyordu. Ayaklanmaların başlıca kışkırtıcısı ve en önemli teorisyenlerinden biri olan Simón Bolívar, liberal ideallere sempati duyuyordu, ancak Latin Amerika'nın böyle bir sistemin işlemesi için sosyal bir uyuma sahip olmadığını düşündü ve otoriterliği gerekli olarak savundu. Meksika'da bu otoriterlik kısa süreliğine Birinci Meksika İmparatorluğu şeklinde ortaya çıktı. Peninsular Savaşı nedeniyle, Portekiz kraliyet mahkemesi 1808'de Brezilya'ya taşındı. Brezilya, 7 Eylül 1822'de bir monarşi olarak bağımsızlığını kazandı ve Brezilya İmparatorluğu 1889'a kadar sürdü. Diğer birçok Latin Amerika devletinde, çoğu 20. yüzyılın sonunda liberalleşene kadar farklı otoriter cumhuriyet türleri vardı. Fransa'nın İkinci Cumhuriyeti 1848'de oluşturuldu, ancak 1852'de kendini imparator ilan eden III. Napolyon tarafından kaldırıldı. Fransa'nın Üçüncü Cumhuriyeti, Fransa-Prusya Savaşı sırasında, sivil bir devrimci komite III. Napolyon'un teslimiyetini kabul etmeyi reddettiğinde 1870'te kuruldu. İspanya kısa süreliğine 1873-74'te İspanyol Cumhuriyeti oldu, ancak monarşi kısa sürede geri getirildi. 20. yüzyılın başında, Fransa, İsviçre ve San Marino Avrupa'da kalan tek cumhuriyetlerdi. Bu 1908 Lizbon Suikasti'nden sonra değişti ve 5 Ekim 1910 devrimi Portekiz Cumhuriyeti'ni kurdu. Doğu Asya'da, 19. yüzyıl boyunca Çin'de önemli ölçüde cumhuriyetçilik görüldü ve anayasal monarşi talep eden bir dizi protesto hareketi gelişti. Bu çabaların en önemli lideri Sun Yat-sen'di, üç Halk İlkesi adını verdiği fikirleri Amerikan, Avrupa ve Çin fikirlerini birleştirirdi. Onun liderliğinde, Çin Cumhuriyeti 1 Ocak 1912'de ilan edildi. Cumhuriyetçilik, I. Dünya Savaşı'nın ardından önemli ölçüde genişledi ve birçok büyük Avrupa imparatorluğu çöktü: Rus İmparatorluğu (1917), Alman İmparatorluğu (1918), Avusturya-Macaristan İmparatorluğu (1918) ve Osmanlı İmparatorluğu (1922) hepsi cumhuriyetler ile değiştirildi. Bu kargaşa döneminde pek çok yeni devlet bağımsızlıklarını kazandı ve bunların birçoğu, İrlanda, Polonya, Finlandiya ve Çekoslovakya gibi, cumhuriyetçi hükûmet sistemlerini seçti. Yunanistan'ın Yunan-Türk Savaşı'nda (1919-22) yenilgisinden sonra, monarşi kısa süreliğine İkinci Yunan Cumhuriyeti (1924-35) tarafından değiştirildi. 1931'de İkinci İspanyol Cumhuriyeti (1931-39) ilan edildi ve bu İspanya İç Savaşı'nın öncüsü oldu. Cumhuriyetçi fikirler özellikle Asya'da yayılıyor. Amerika Birleşik Devletleri, 19. yüzyılın sonlarında Doğu Asya'da önemli bir etkiye sahip olmaya başladı ve Protestan misyonerler merkezi bir rol oynadı. Batı'nın liberal ve cumhuriyetçi yazarları da etki etti. Tüm bunlar, uzun zamandır halkın Tanrı'nın Mandate'ini kaybetmiş haksız hükûmetleri reddetme hakkına sahip olduğunu savunan yerli Konfüçyüsçü ilham kaynaklı siyasi felsefeyle birleşti. Doğu Asya'da iki kısa ömürlü cumhuriyet ilan edildi: Tayvan Cumhuriyeti ve Birinci Filipin Cumhuriyeti. Dekolonizasyon (sömürgecilik sonrası). II. Dünya Savaşı'nın ardından geçen yıllarda, kalan Avrupa sömürgelerinin çoğu bağımsızlıklarını kazandı ve çoğu cumhuriyet oldu. İki büyük sömürgeci güç Fransa ve İngiltere idi. Cumhuriyetçi Fransa, eski sömürgelerinde cumhuriyetlerin kurulmasını teşvik etti. İngiltere, erken yerleşimci sömürgelerinde yarattığı bağımsız Commonwealth krallıkları modelini takip etmeye çalıştı. Yerleşimci sömürgelerin çoğu ve Karayipler'in küçük devletleri bu sistemini korurken, Afrika ve Asya'daki yeni bağımsız ülkeler tarafından reddedildi ve anayasalarını gözden geçirdiler ve cumhuriyet oldular. Orta Doğu'da İngiltere farklı bir model izledi; Irak, Ürdün, Kuveyt, Bahreyn, Umman, Yemen ve Libya dahil birçok sömürge ve mandada yerel monarşiler kurdu. Sonraki on yıllarda devrimler ve darbeler birçok monarşi rejimini devirdi ve cumhuriyetler kuruldu. Bazı monarşiler halen varlığını sürdürüyor ve Orta Doğu, neredeyse tam siyasi kontrolü olan monarşiler tarafından yönetilen birkaç büyük devletin bulunduğu dünyadaki tek bölgedir. Sosyalist cumhuriyetler. I. Dünya Savaşı'nın ardından, Rus monarşisi Rus Devrimi sırasında düştü. Rus Geçici Hükümeti, liberal bir cumhuriyetin hatlarında kuruldu, ancak bu, Bolşevikler tarafından devrildi ve onların Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ni kurmalarına yol açtı. Bu, Marksist-Leninist ideoloji altında kurulan ilk cumhuriyetti. Komünizm tamamen monarşiye karşıydı ve 20. yüzyıl boyunca birçok cumhuriyetçi hareketin önemli bir unsuru haline geldi. Rus Devrimi Moğolistan'a yayıldı ve 1924 yılında teokratik monarşiyi devirdi. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, komünistler Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Macaristan ve Arnavutluk'un kontrolünü giderek ele geçirdi ve bu devletlerin monarşiler yerine sosyalist cumhuriyetler olarak yeniden kurulmalarını sağladı. Komünizm aynı zamanda diğer ideolojilerle de karıştı. Bunun bir örneği, sömürgecilik sonrası dönemde birçok milli kurtuluş hareketi tarafından benimsendi. Vietnam'da, komünist cumhuriyetçiler Nguyễn hanedanlığını devretti ve komşu Laos ve Kamboçya'daki monarşiler 1970'lerdeki komünist hareketler tarafından devrildi. Arap sosyalizmi, Mısır, Irak, Libya ve Yemen'deki monarşilerin devrildiği bir dizi isyan ve darbeye katkıda bulundu. Afrika'da ise Marksizm-Leninizm ve Afrika sosyalizmi, Burundi ve Etiyopya gibi devletlerde monarşinin sona ermesine ve cumhuriyetin ilan edilmesine yol açtı. İslam cumhuriyetleri. İslami siyasi felsefe, özellikle Al-Farabi'nin çalışmalarında mutlak monarşiye karşı uzun bir tarihe sahiptir. Şeriat hukuku, hükümdarın iradesinin önüne geçti ve şura yoluyla seçilmiş hükümdarlar, önemli bir doktrindi. Erken halifelik, seçilmiş bir yöneticinin prensiplerini korurken, sonraki devletler miras yoluyla veya askeri diktatörlükler haline geldiler, ancak birçok devlette danışma şurasının bir tür yapay görüntüsü sürdü. Bu devletler genellikle cumhuriyetler olarak adlandırılmazlar. Müslüman ülkelerde cumhuriyet kelimesinin şu anki kullanımı, 19. yüzyılın sonlarında dilden ödünç alınan ve batı anlamıyla benimsenen bir kullanımdır. 20. yüzyıl, monarşilerin birçok bölgedeki devletlerde kaldırıldığı Orta Doğu'da cumhuriyetçiliğin önemli bir fikir haline gelmesine tanık oldu. Irak laik bir devlet haline geldi. Endonezya ve Azerbaycan gibi bazı ülkeler seküler olarak başladı. İran'da, 1979 devrimi monarşiyi devirdi ve İslami demokrasi fikirleri temelinde bir İslam Cumhuriyeti yarattı. Devlet başkanı. Yapısı. Çoğu modern cumhuriyetin bir hükümdarı olmadığı için, cumhuriyetlerin çoğunda devlet başkanı için "başkan" unvanı kullanılır. Büyük Britanya'da bir komitenin veya yönetim kurulunun başkanlık eden yetkilisi için kullanılan bir isimdi. Bu kullanım ayrıca siyasi liderlere de uygulandı ve bunlar arasında On Üç Koloni'nin bazı liderleri de yer aldı (başlangıçta 1608'de Virginia)."' İlk cumhuriyet unvanını alan ülke Amerika Birleşik Devletleri'ydi. Komitenin başındaki kişinin kullanımını sürdürerek, Kıta Kongresi Başkanı orijinal kongrenin lideriydi. Yeni anayasa yazıldığında, Başkanlık unvanı yeni yürütme organının başına verildi. Bir cumhuriyetin devlet başkanı aynı zamanda hükûmetin başıysa, buna başkanlık sistemi denir. Başkanlık sisteminin birkaç farklı türü vardır. Tam başkanlık sistemi önemli bir yetkiye sahip bir başkan ve merkezi bir siyasi rolü olan bir başkana sahiptir. Diğer bazı devletlerde ise yasama organı baskın konumdadır ve cumhurbaşkanı rolü neredeyse tamamen törensel ve siyasi olmayan bir role sahiptir, örneğin Almanya, İtalya, Hindistan ve Trinidad ve Tobago'da olduğu gibi. Bu devletler parlamenter cumhuriyetlerdir ve krallık sistemi olan anayasal monarşilerine, hükümdarın gücünün büyük ölçüde sınırlı olduğu parlamenter sistemlere benzer şekilde işler. Parlamenter sistemlerde, başbakan olarak adlandırılan hükûmet başı gerçek siyasi gücü kullanır. Yarı başkanlık sistemleri önemli yetkilere sahip aktif bir devlet başkanına sahip olmasına rağmen, önemli yetkilere sahip bir hükûmet başbakanına da sahiptir. Cumhuriyetlerde devlet başkanı ve hükûmet liderinin atama kuralları, bazı cumhuriyetlerde karşıt siyasi görüşlere sahip bir başkan ve bir başbakanın atanmasına izin verir: Fransa'da, hükûmetin üyeleri ve başkan farklı siyasi fraksiyonlardan gelirse, bu duruma "koalisyon hükümeti" denir. Bosna Hersek, San Marino ve İsviçre gibi bazı ülkelerde devlet başkanı tek bir kişi değil, bu görevi ifa eden birkaç kişiden oluşan bir komite (konsey) olarak hizmet vermektedir. Roma Cumhuriyeti'nde iki konsül, vatandaşlıklarını kanıtlayabilen tüm yetişkin, özgür erkeklerden oluşan comitia centuriata tarafından bir yıllık bir süre için seçilirdi. Seçimler. Liberal demokrasilerde, cumhurbaşkanları doğrudan halk tarafından veya dolaylı olarak bir parlamento veya konsey tarafından seçilir. Tipik olarak, başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerinde, cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçilir veya Amerika Birleşik Devletleri'ndeki gibi dolaylı olarak seçilir. Ülkede, cumhurbaşkanı resmen eyaletler tarafından seçilen bir seçiciler koleji tarafından seçilir ve tüm eyaletler bunu seçicilerin doğrudan seçimiyle yapar. Seçiciler koleji aracılığıyla cumhurbaşkanının dolaylı seçimi, dolaylı seçim sistemi olan bir cumhuriyet kavramına uygun düşer. Bazılarına göre, doğrudan seçim cumhurbaşkanına meşruiyet verir ve makama siyasi gücünün büyük bir kısmını verir. Ancak, Amerika Birleşik Devletleri Anayasası'nda ifade edilen meşruiyet kavramı, dokuz eyalet tarafından anayasanın imzalanmasından kaynaklanan Amerika Birleşik Devletleri başkanının meşruiyetinden farklıdır. Doğrudan seçimin meşruiyet gerektirdiği fikri, daha küçük eyaletlerdeki seçmenlere büyük eyaletlerdekilerden daha fazla temsil sağlayan madde ile ortaya çıkan Büyük Uzlaşma'nın ruhuna da aykırıdır; örneğin 2016'da Wyoming vatandaşları Kaliforniya vatandaşlarına göre seçmenlerde 3.6 kat daha fazla temsil edildi. Parlamenter sistemli devletlerde cumhurbaşkanı genellikle parlamento tarafından seçilir. Bu dolaylı seçim cumhurbaşkanını parlamentoya bağlar ve cumhurbaşkanına sınırlı meşruiyet sağlar. Bu durumda, çoğu cumhurbaşkanlığı yetkisi sadece nadir durumlarda kullanılabilen yedek yetkiler haline gelir. İrlanda gibi seçilmiş cumhurbaşkanlarının sadece törensel yetkileri olduğu istisnalar da vardır. Anlam belirsizlikleri. Bir cumhuriyet ile bir monarşi arasındaki fark her zaman açık değildir. Önceden Britanya İmparatorluğu ve bugün Batı Avrupa'daki anayasal monarşilerin neredeyse tümünde gerçek siyasi güç, seçilmiş temsilcilerde bulunur ve hükümdarlar sadece teorik yetkilere, hiçbir yetkiye veya nadiren kullanılan yedek yetkilere sahiptir. Gerçek siyasi kararların meşruiyeti seçilmiş temsilcilerden gelir ve halkın iradesinden türetilir. Miras yoluyla geçen monarşiler devam ederken, siyasi güç bir cumhuriyette olduğu gibi halktan kaynaklanır. Bu nedenle, bu devletler bazen taçlı cumhuriyetler olarak adlandırılır. Modern liberal demokrasilerden bahsederken daha genel bir anlamda "liberal cumhuriyet" gibi terimler de kullanılır. Bazı kendini ilan eden cumhuriyetler de benzer şekilde hareket eder ve liderde mutlak güç bulunur ve bu güç babadan oğula geçer. Kuzey Kore ve Suriye, politik kontrolün bir oğula devredildiği iki dikkate değer örnektir. Bu devletler resmi olarak monarşiler değildir. Gücün bir aile içinde geçmesi için anayasal bir zorunluluk yoktur, ancak uygulamada böyle bir şey gerçekleşmiştir. Gücün son karar mercii bir monarşide olsa da, monarşi bir seçim yoluyla seçilir. Bu tür bir devletin şu anda örneği Malezya'da bulunmaktadır. Burada Yang di-Pertuan Agong, Malay devletlerinin dokuz soylu hükümdarından oluşan Konferans'ta her beş yılda bir seçilir. Vatikan Şehri-Devleti'nde ise papa kardinal seçmenler tarafından seçilir. Günümüzde nadir olmasına rağmen, seçimle gelen monarşiler geçmişte sık sık görülüyordu. Önemli bir örnek olan Kutsal Roma İmparatorluğu'nda, her yeni imparator bir seçmen grubu tarafından seçildi. İslam devletleri de nadiren doğuluş sırasını kullanıyor, yerine hanedanın halefi bir monarşinin varisi seçmek için çeşitli seçim şekillerine dayanıyordu. Polonya-Litvanya Ortak Cumhuriyeti, 500.000 soylunun geniş bir oy hakkına sahip olduğu seçimle gelen bir monarşiye sahipti. Bu sistem, güçlü toprak sahiplerinin tahtı kontrol etmek için geliştirdiği bir yöntemdi ve "Altın Özgürlük" olarak biliniyordu. Bu sistemin destekçileri klasik örnekler ve İtalyan Rönesansı'nın yazılarına bakarak seçimle gelen monarşilerini res publica'ya dayanan bir rzeczpospolita olarak adlandırdı. Alt-federal cumhuriyetler. Genel olarak, bir cumhuriyet olmak aynı zamanda egemenliği de içerir, çünkü devlet halk tarafından yönetildiği için yabancı bir güç tarafından kontrol edilemez. Buna önemli istisnalar vardır, örneğin Sovyetler Birliği'ndeki cumhuriyetler üye devletlerdi ve cumhuriyet olarak adlandırılmak için üç kriteri karşılamaları gerekiyordu: Bazıları, eski Sovyetler Birliği'nin de üye devletlerin farklı ulus devletler olduğu iddiasına dayanarak bir supra-milli cumhuriyet olduğunu ileri sürmektedir. Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti, Bosna-Hersek Sosyalist Cumhuriyeti, Hırvatistan, Makedonya, Karadağ, Sırbistan ve Slovenya olmak üzere altı cumhuriyetten oluşan bir federasyon idi. Her cumhuriyetin kendi parlamentosu, hükûmeti, vatandaşlık kurumu, anayasası vb. vardı, ancak belirli görevler federasyona (ordu, para işleri) devredilmişti. Her cumhuriyet, ikinci AVNOJ oturumunun sonuçlarına ve federal anayasaya göre kendi kaderini tayin hakkına sahipti. İsviçre'de, tüm kantonlar anayasaları, yasama organları, yürütme organları ve mahkemeleriyle birlikte bir cumhuriyet şeklinde yönetildikleri kabul edilebilir; bunların birçoğu başlangıçta bağımsız devletlerdi. Bu nedenle, Roma dillerini konuşan birkaç kanton hala resmi olarak cumhuriyetler olarak adlandırılmakta ve İsviçre Konfederasyonu içindeki bağımsızlık geçmişlerini ve isteklerini yansıtmaktadır. Örnek olarak Cenevre Cumhuriyeti ve Kantonu ile Ticino Cumhuriyeti ve Kantonu sayılabilir. Amerika Birleşik Devletleri'nin eyaletleri, federal hükûmet gibi cumhuriyetçi bir yapıya sahip olmak zorundadır ve nihai yetki halkın elindedir. Bu gereklilik, eyaletlerin çoğu yerel yasaları oluşturup uygulaması amaçlandığından ortaya çıkmıştır. Federal hükûmete devredilen ve eyaletlere yasaklanan alanlar hariç olmak üzere, yerli yasaların çoğunun eyaletler tarafından yönetilmesi hedeflenmiştir. Eyaletlerin bir cumhuriyet şeklinde olması gerektiği, vatandaşların haklarını koruma ve bir eyaletin diktatörlük veya monarşiye dönüşmesini engelleme amacı taşımaktadır. Ayrıca, bağımsız cumhuriyet olan ilk 13 eyaletin, cumhuriyet olmayan diğer eyaletlerle birleşme isteksizliğini yansıtmakta ve birliğe sadece diğer cumhuriyetlerin katılmasını sağlamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri örneğinde, Amerikan Devrimi sonrasında On Üç İngiliz kolonisi bağımsız devletlere dönüştü ve her biri cumhuriyetçi bir yönetim şekli benimsedi. Bu bağımsız devletler başlangıçta Amerika Birleşik Devletleri adıyla gevşek bir konfederasyon oluşturdular ve daha sonra mevcut Amerika Birleşik Devletleri Anayasası'nı onaylayarak günümüzdeki Amerika Birleşik Devletleri'ni oluşturdular, bir cumhuriyet olan birliği yarattılar. Sonradan birliğe katılan herhangi bir eyaletin de bir cumhuriyet olması gerekiyordu. Diğer anlamlar. Eski anlamı. 17. yüzyıldan önce, "cumhuriyet" terimi, despotik bir rejim olmadığı sürece herhangi bir hükûmet şekline atıfta bulunmak için kullanılabilirdi. Fransız filozof Jean Bodin'in cumhuriyet tanımı ise "birçok ailenin ve onların ortak meselelerinin doğru bir şekilde düzenlenmiş yönetimi, egemen bir güç tarafından" olarak ifade edilmiştir. Oligarşiler ve monarşiler de dahil edilebilirdi çünkü onlar da "kamu"yla paylaşılan çıkarlara yönelik olarak düzenlenmişlerdi. Orta Çağ metinlerinde, "cumhuriyet" terimi, kralın başında olduğu ortak çıkarları temsil eden bir kuruma atıfta bulunmak için kullanılırdı. Örneğin, Kutsal Roma İmparatorluğu da Sancta Respublica Romana, yani Kutsal Roma Cumhuriyeti olarak da bilinirdi. Bizans İmparatorluğu da kendisini Roma Cumhuriyeti olarak adlandırmaya devam etti, çünkü Bizanslılar monarşiyi cumhuriyetçilikle çelişkili bir kavram olarak görmüyorlardı. Bunun yerine, cumhuriyetler halk egemenliğine dayanan ve kurumlarının ortak değerlere dayandığı herhangi bir devlet olarak tanımlanıyordu. Demokrasi ve cumhuriyet. Demokrasi terimi, bazıları tarafından cumhuriyet terimiyle eşanlamlı olarak kullanılmış olsa da, başkaları binlerce yıldır ikisi arasında keskin ayrımlar yapmışlardır. "Modern anayasal devletin kurucusu Montesquieu, 1748 tarihli Yasa Ruhu eserinde, iki bin yıl önce ifade ettiği gibi Aristoteles'in içgörüsünü tekrarladı: 'Kura dayalı oy verme demokrasinin doğasındadır; seçimle oy verme ise aristokrasinin doğasındadır.'" Seçimlere yönelik ek eleştiri getiren kişiler arasında Rousseau, Robespierre ve Marat da bulunur. Marat, yeni Fransız Cumhuriyeti hakkında şöyle demiştir: "Bize ne fayda sağlar ki soyluların aristokrasisini yıktık, eğer yerine zenginlerin aristokrasisi getiriliyorsa?" Siyaset bilimi. Cumhuriyet terimi, monarşiler olmayan devletler için bir tanım olarak Rönesans yazarları tarafından ortaya çıktı. Machiavelli gibi bu yazarlar, bu tür hükûmetlerin nasıl işlemesi gerektiğini anlatan önemli yönlendirici eserler de yazdı. Bir hükûmetin ve toplumun nasıl yapılandırılması gerektiğiyle ilgili bu fikirler, klasik cumhuriyetçilik veya şehir devletleri insanlığı olarak bilinen bir ideolojinin temelini oluşturur. Bu ideoloji, Roma Cumhuriyeti ve Antik Yunan şehir devletlerine dayanır ve vatandaşlık erdemi, hukukun üstünlüğü ve karma hükûmet gibi ideallere odaklanır. Bir liberal demokrasiden farklı bir hükûmet biçimi olarak cumhuriyet anlayışı, Cambridge Okulu'nun tarihsel analizindeki ana tezlerden biridir. Bu, J. G. A. Pocock'un 1975 yılında ortaya attığı bir çalışmadan kaynaklanmaktadır. Pocock, bir dizi bilim insanının tutarlı bir cumhuriyetçi idealler kümesini ifade ettiğini savunmuştur. Bu yazarlar arasında Machiavelli, Milton, Montesquieu ve Amerika Birleşik Devletleri'nin kurucuları yer almaktadır. Pocock, bunun liberalizmden farklı bir tarihi ve prensipleri olan bir ideoloji olduğunu savundu. Bu fikirler Quentin Skinner, Philip Pettit ve Cass Sunstein gibi birçok farklı yazar tarafından benimsendi. Bu sonraki yazarlar, fikrin tarihini daha da araştırmış ve modern bir cumhuriyetin nasıl işlemesi gerektiğini açıklamışlardır. Birleşik Devletler. "Cumhuriyet" teriminin Amerika Birleşik Devletleri'nde evrimleşen farklı bir dizi tanımı bulunmaktadır ve terim genellikle "temsilî demokrasi" ile eşanlamlı kabul edilmektedir. Bu daha dar anlamı, başlangıçta James Madison tarafından geliştirilmiş ve Federalist Paper No. 10'da dikkate değer bir şekilde kullanılmıştır. Bu anlam, Amerika Birleşik Devletleri'nin tarihinde erken dönemlerde yaygın olarak benimsenmiş, 1828 tarihli Noah Webster sözlüğünde de yer almıştır. Bu terime yeni bir anlam kazandırıldı; temsilî demokrasi, Machiavelli tarafından bahsedilen bir fikir değildi ve klasik cumhuriyetlerde mevcut değildi. Madison'ın çağdaşlarının da, "cumhuriyet" teriminin daha geniş bir tanımı yansıttığına dair kanıtlar bulunmaktadır. Bu durum, James McHenry'nin notlarından alınan Benjamin Franklin'in bir alıntısında da görülmektedir, burada soru şu şekilde ortaya konmuştur: ""Bir Cumhuriyet mi yoksa Bir Monarşi mi?"." Bağımsızlık Bildirisi'nde "cumhuriyet" terimi geçmez, ancak Anayasa'nın IV. Maddesi'nde "Bu Birlik içindeki her Devlete Cumhuriyet şeklinde bir Hükümet" garanti edildiği belirtilir. Anayasa yazıcılarının tam olarak neyi kastettiği belirsizdir. Yüksek Mahkeme, Luther v. Borden (1849) davasında, cumhuriyetin tanımının bir "siyasi soru" olduğunu ve müdahale etmeyeceğini açıkladı. İki sonraki dava da temel bir tanım belirlemiştir. United States v. Cruikshank (1875) davasında, mahkeme "vatandaşların eşit haklarının" bir cumhuriyet kavramının ayrılmaz bir parçası olduğunu hükmetmiştir. Ancak, cumhuriyet terimi cumhuriyetçi form ile eşanlamlı değildir. Cumhuriyetçi form, egemenlik yetkilerinin halka verildiği ve halk tarafından doğrudan veya özel olarak bu yetkilere yetkilendirilen temsilciler aracılığıyla kullanıldığı bir şekilde tanımlanır. Bu temel tanımların ötesinde, cumhuriyet kelimesinin birçok başka çağrışımı vardır. W. Paul Adams, cumhuriyetin Amerika Birleşik Devletleri'nde genellikle "devlet" veya "hükümet" anlamında kullanıldığını, ancak bu terimlerden daha olumlu çağrışımlara sahip olduğunu gözlemlemektedir. Cumhuriyetçilik, genellikle Amerika Birleşik Devletleri'nin kuruluş ideolojisi olarak anılır. Geleneksel olarak bilim insanları, Amerikan cumhuriyetçiliğinin, John Locke ve diğerlerinin geliştirdiği Avrupa'daki klasik liberal ideolojilerden türetilen bir akım olduğuna inanmaktadır. Rönesans döneminde başlayan ve Machiavelli tarafından başlatılan cumhuriyetçilik adlı siyasi felsefenin, Amerika'nın kurucuları üzerinde pek etkili olmadığı düşünülüyordu. 1960'lar ve 1970'lerde Bernard Bailyn gibi isimlerin öncülük ettiği bir revizyonist okul, Amerika Birleşik Devletleri'nin oluşumunda liberalizmden daha önemli hatta daha önemli olduğunu iddia etmeye başladı. Bu konu hala çok tartışmalıdır ve Isaac Kramnick gibi akademisyenler bu görüşü tamamen reddeder.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22102", "len_data": 42825, "topic": "HISTORY", "quality_score": 4.02 }
Robot, otonom veya önceden programlanmış görevleri yerine getirebilen elektro-mekanik bir makinedir. Güncel tanımı ile robotlar, elektronik ve mekanik birimlerden oluşan, algılama yeteneğine sahip olan ve programlanabilen cihazlardır. Başka bir tanımla robotlar, canlıların işlevlerini ve davranışlarını taklit edebilen, fiziksel yeteneklere ve yapay zekâya sahip, disiplinler arası öğeler içeren mühendislik ürünleridir. Robotlar doğrudan bir operatörün kontrolünde çalışabildikleri gibi bağımsız olarak bir bilgisayar programının kontrolünde de çalışabilir. Robot deyince insan benzeri makineler akla gelse de robotların çok azı insana benzer. Günümüzde robotların en büyük kullanım alanı endüstriyel üretimdir. Özellikle otomotiv endüstrisinde çok sayıda robot kullanılır. Bunların çoğu kol şeklindeki robotlardır. Bunlar parçaları monte eden, birleştiren, kaynak ve boya yapan robotlardır. Evlerde robot kullanımı giderek artmaktadır. Evlere giren ilk robotlar Furby, AIBO gibi oyuncaklardır. Başta ABD'de olmak üzere ev işlerine yardımcı olan robotların kullanımı da giderek yaygınlaşmaktadır. Yerleri kendi kendine süpüren robot elektrik süpürgeleri büyük talep görmektedir. Tanım. Robot duyargaları (sensör) ile çevresini algılayan, algıladıklarını yorumlayan, bunun sonucunda karar alan (yapay zeka), karar sonucuna göre davranan, eylem olarak hareket organlarını çalıştıran veya durduran bir aygıttır. Bu tanıma göre bilgisayara paralel port ile bağlı ve klavyeden kontrol edilen bir araba robot değildir. Çünkü kendisi tek başına karar vermemekte, bizim klavyeden verdiğimiz talimatları uygulamaktadır. Ancak aynı araba duyargaları ile algıladıklarını yorumlamak üzere bilgisayarın mikroişlemcisini kullanıp, yorumlatıyor ve kendi karar alabiliyor, algılamalarına göre bizden bağımsız davranabiliyorsa o artık bir robottur. Etimoloji. Robot kelimesi, ilk defa Karel Čapek'in 1920 yılında yazdığı "R.U.R. - Rossum's Universal Robots" adlı (ve Türkçeye Halid Fahri tarafından "R.U.R. - Alemşumul Suni Adamlar Fabrikası" adıyla çevrilip, Osmanlıca olarak 1927 yılında Devlet Matbaası tarafından da yayınlanan) eserinde yer almış ve daha sonra tüm dünyada kullanılmaya başlanmıştır. Karel Čapek'in R.U.R. adlı oyununda mekanik ve otonom, ama insanca duygulardan yoksun yaratıklar olarak kullanılan robot, daha sonra birçok bilimkurgu romanına konu olmuştur. Isaac Asimov ünlü robot serisiyle teknolojik açıdan tutarlı bir robot kavramı yaratır ve robotların amacının insana hizmet olduğunu, bir robotun kendi amaçlarını insanların amaçlarına hiçbir zaman tercih edemeyeceğini koyduğu 3 Robot Yasası'yla belirler. Bu robot yasaları şu anda insanla robot arasındaki ahlaksal ve hukuksal ilişkinin temelini oluşturmaktadır. Modern robotlar. Mobil robot. Mobil robotlar, ortamlarında hareket etme yeteneğine sahiptir ve tek bir fiziksel konuma sabitlenmezler. Günümüzde yaygın olarak kullanılan bir mobil robot örneği, "otomatik kılavuzlu araçtır" (AGV). AGV, zemindeki işaretleyicileri veya telleri takip eden veya görüş veya lazer kullanan bir mobil robottur. AGV'ler bu makalenin ilerleyen kısımlarında ele alınmaktadır. Mobil robotlar ayrıca endüstri, askeri ve güvenlik ortamlarında da bulunur. Ayrıca tüketici ürünleri, eğlence amaçlı veya vakum temizleme gibi belirli görevleri yerine getirmek için de ortaya çıkarlar. Mobil robotlar, güncel araştırmaların büyük bir bölümünün odak noktasıdır ve hemen hemen her büyük üniversitenin mobil robot araştırmalarına odaklanan bir veya daha çok laboratuvarı vardır. Mobil robotlar genellikle montaj hattı|montaj hat]]ları gibi sıkı bir şekilde kontrol edilen ortamlarda kullanılır çünkü beklenmedik müdahalelere yanıt vermekte zorluk çekerler. Bu nedenle çoğu insan nadiren robotlarla karşılaşır. Ancak temizlik ve bakım için kullanılan ev robotları gelişmiş ülkelerde evlerde ve evlerin çevresinde giderek daha yaygın hale geliyor. Robotlar askerî uygulamalarda da kullanılabilirler. Endüstriyel robotlar. Endüstriyel robotlar genellikle birleştirilmiş bir eklemli kol (çok bağlantılı manipülatör) ve sabit bir yüzeye tutturulmuş bir uç efektörden oluşur. En yaygın uç efektör türlerinden biri tutucu tertibatıdır. Uluslararası Standardizasyon Örgütü, ISO 8373'te manipüle eden endüstriyel robotun tanımını şu şekilde vermektedir: "Endüstriyel otomasyon uygulamalarında kullanılmak üzere sabit veya mobil olabilen, üç veya daha fazla eksende programlanabilen, otomatik olarak kontrol edilen, yeniden programlanabilir, çok amaçlı bir manipülatör." Bu tanım Uluslararası Robotik Federasyonu, Avrupa Robotik Araştırma Ağı (EURON) ve birçok ulusal standart komitesi tarafından kullanılmaktadır. Hizmet robotu. En yaygın endüstriyel robotlar, öncelikle mal üretimi ve dağıtımı için kullanılan sabit robotik kollar ve manipülatörlerdir. "Hizmet robotu" terimi daha az iyi tanımlanmıştır. International Federation of Robotics geçici bir tanım önermiştir, "Hizmet robotu, üretim operasyonları hariç, insanların ve ekipmanların refahı için yararlı hizmetleri gerçekleştirmek üzere yarı veya tam otonom olarak çalışan bir robottur." Robotik. Bazı görevler için insanın yerini tamamen alabilecek, bazı görevler için ise insanlara yardım edebilecek sistemlerin hazırlanmasıyla ilgili çalışmaları kapsayan bilim dalıdır. Bu bilim dalında çalışan kişiler genel olarak yazılımcılar, elektriksel donanım tasarımcıları, mekanik donanım tasarımcıları ve bunların üreticileridir. Robotik Tarihi. Batı yazınında MÖ 300 yıllarında Yunan matematikçi Archytas tarafından buharla çalışan bir güvercin yapılmış olduğu belirtilse de, robotikle ilgili bilinen en eski yazılı kayıt, Cezeri'ye aittir. Robotik ile ilgili tarihteki ilk önemli çalışmalara imza atan Cezeri; otomatik saatler, abdest alma ya da ikram hizmetinde bulunan makineler gibi icatlar ortaya çıkartmıştır. El-Cezeri'nin yaptığı bu otomatların enerji kaynağı ise yer çekimi kuvvetiydi. Bu kuvvet de ya düşürülen bir ağırlık, ya boşalan bir kaptaki şamandıra ya da batan bir cisim sayesinde enerji üretiyordu. Sinemalardaki robotlar. Sinemada, robotik konvansiyonel bir görsel efekt tekniği olarak yer bulmuştur. Sanatsal görüş, malzeme bilgisi ve teknik birleştiğinde çok gerçek efektler elde edilebilmektedir. Genellikle bu konuda bilgi azdır, çünkü efekt şirketleri tekniklerini gizli tutmaktadır. Ancak genel olarak Mekatronik konusunda bilgili kişilerin ilgilendiği bir alandır. Sinemada robotikin nasıl gerçekleştirildiğini görmek için korku ve yaratık filmleri:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22110", "len_data": 6463, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.73 }
İrfan Sayar (d. 15 Mayıs 1951, Manisa) Porof. Zihni Sinir karakterinin yaratıcısı, karikatürist ve tasarımcı. Yaşamı. İrfan Sayar, çiftçi bir ailenin çocuğu olarak 1951 yılında Manisa'da dünyaya geldi. Manisa Lisesi'nden mezun olduktan sonra İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenim görmeye başladı. Akademinin Yüksek Dekoratif Sanatlar Bölümü, Sahne ve Görüntü Sanatları İhtisas atölyesinden mezun oldu. Akademide öğrenciyken Oğuz Aral'la tanıştı ve 1975'te "Gırgır" dergisinde profesyonel olarak karikatür çizmeye başladı. 1977 yılında Porof. Zihni Sinir tiplemesini yarattı. Porof. Zihni Sinir'in ilk hikâyesi "Gırgır" dergisinin 30 Ocak 1977 tarihli sayısında yayınlandı. "Gırgır"dan ayrıldıktan sonra beş arkadaşı ile birlikte "Mikrop" dergisini çıkardı. "Hıbır" dergisinde yöneticilik yaptı. Sarkis Paçacı ve Ergün Gündüz ile birlikte Hayal Mahsulleri Ofisi] adıyla bir şirket kurup "RR Resimli Roman" dergisini çıkardı. HBR Maymun dergisini kurdu ve yöneticiliğini yaptı. İrfan Sayar psikiyatrist Gökben Hızlı Sayar ile evlidir, iki çocuk babasıdır. Çalışmaları. Bir teknoloji tutkunu olan İrfan Sayar, yarattığı Porof. Zihni Sinir karakterinin "proceleri" ile teknolojinin mizahını yapmıştır. Dört yıl boyunca TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisinde Porof. Zihni Sinir sayfasını çizmiştir. 100 orijinal karikatürden oluşan bir sergisi bulunmaktadır. Sayar, karikatür ile heykeli birleştirmiş, Arnavutköy'deki atölyesinde "procelerin" üç boyutlularını üretmiştir. Tasarım alanındaki çalışmaları sinema ve televizyona da yansımış, Vizontele filminin baş karakterinin bisikletini, atölyesini ve çeşitli elektronik ve mekanik aletlerini tasarlamış, çeşitli reklam filmlerine özel efektler ve çizgi filmler hazırlamıştır. Arnavutköy'deki atölyesini Taksim'de Lamartin caddesine taşıdıktan sonra kurumlara ve çocuklara yönelik atölye çalışmaları başlatmış, 2008 yılında da seri üretim atölyesini kurmuştur. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Enformatik Bölümünde öğretim görevlisi olarak ders vermektedir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22111", "len_data": 2012, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.36 }
Zihni Sinir, karikatürist İrfan Sayar tarafından üretilen ve 1977 yılında Gırgır dergisinde yayımlanmaya başlanan bir karikatür serisinin baş karakteri dir. Pratik zekâlı, meraklı ve mizahi yapıya sahip bir "bilim insanıdır." Çalışmaları, Ocak 2003'ten beri Bilim ve Teknik Dergisi'nde yayınlanmaktadır. İngiltere'de Heath Robinson, ABD'de ise Rube Goldberg gibi karikatüristlerce kullanılan temalara benzerlik taşır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22112", "len_data": 417, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.11 }
Protokol bir olayı, gerçeği veya anlaşmayı kaydeden bir belge. Protokol şu anlamlara gelebilir:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22115", "len_data": 95, "topic": "LAW", "quality_score": 2.98 }
Isı aktarımı, sıcaklıkları farklı iki veya daha fazla nesne arasında iletim, taşınım ya da ışınım yoluyla (veya bu yolların birbiri ile olan birleşimları yoluyla) gerçekleşen enerji aktarımının incelenmesidir. Bu transferin matematiksel olarak modellenmesi "ısı aktarımı" dersinin temel konusunu oluşturur. Termodinamik, akışkanlar mekaniği ve malzeme ile ilişkilidir. Taşınımla ısı aktarımı temel olarak moleküllerin kitleler halinde hareketinden kaynaklanır. İki farklı sıcaklıktaki yüzey arasında hareket halindeki akışkan bu hareketi sırasında ısı taşınımını sağlar. İletimle ısı aktarımı ise durgun bir ortamda gerçekleşir, birbirleriyle temas halindeki moleküllerin kafes yapısındaki titreşimler sayesinde ısı bir sonraki moleküle taşınır. Işınımla ısı aktarımında ise ısı aktarımı için bir ortama gerek duyulmaz. Birbirini gören yüzeyler arasında sıcaklık farkı olduğu sürece ışınımla ısı aktarımı olduğunu söylemek mümkündür. Soğutma ve Isıtma Denklemleri. formula_1; formula_2; formula_3; formula_4; formula_5; formula_6; formula_7; formula_8; formula_9; formula_10= Algılanabilir Isı (Btu / Hr.); formula_11= Latent Isı (Btu / Hr.); formula_12= Toplam Isı (Btu / Hr.); formula_13= Sıcaklık Farkı (°F.); formula_14= Nem Oranı Farkı (Gr.H2O / Lb.DA); formula_15=Nem Oranı Farkı (Lb.H2O / Lb.DA) ; formula_16= Entalpi Farkı (Btu / Lb.DA); CFM = Hava Akış Hızı (Dakikada Metreküp) U = U Değeri (Btu / Hr. Sq. Ft. °F.); A = Alan (Sq. Ft.); SHR = Hassas Isı Oranı; formula_17= Tasarım Basıncında Buharlaşmanın Gizli Isısı (1989 ASHRAE Temelleri);
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22116", "len_data": 1550, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.89 }
Eczane, Türk Dil Kurumunun sözlüğünde ilaçların yapıldığı ve satıldığı yer olarak tanımlanmaktadır. Eczane kelimesi Arapça 'Ecza' ve Farsça 'hane' kelimelerinin birleşiminden oluşmuş ve zamanla evrimleşerek eczane olarak kısalmıştır. Eczanede bir eczacı, tıbbi reçetelerin yerine getirilmesini denetler, hastalara reçeteli ve reçetesiz ilaçlar, sağlık sorunları ve sağlıklı yaşam sorunları hakkında danışmanlık verer. Eczane tıbbın farmakoloji ve eczacılık bölümüne dahildir. Aynı şekilde, birçok eczane artık tasarım olarak daha çok süpermarkete benziyor. İlaçlara ve reçetelere ek olarak, çoğu eczaneler artık kozmetik, kişisel bakım ürünleri, şekerlemeler, besin takviyesi, elektronik ürünler, tıbbi cihazlar gibi çeşitli ek ürünler satıyor ve fotoğraf işleme hizmetleri sağlıyor. Türkiye'de. Osmanlı döneminde Fenn-i saydalâni veya fenn-i ispençiyari denilmekteydi. Müslümanlar, tarihte ilk resmi eczaneleri daha 708'de, el-Mansur'un hükümdarlığı döneminde kurdular. 9. yüzyıldan itibaren, askeri, sağlık alanlarına ait olanları da dahil bütün eczaneler, resmi denetlemeye tabi tutuluyordu. Her şehirde (belde) yeni eczacıları imtihan eden ve onlara lisans veren, eczacıların bir şefi vardı. Bu eczaneler, bizzat sağlık zabıtası memurları tarafından muntazam şekilde sürekli denetlenirlerdi. Türkiye'de ise açılan ilk eczanelerden biri olan Eczane-i Hamdi Ahmet Hamdi Bey tarafından 1890 yılında açılmıştır. Modern eczaneler, 5 yıllık eczacılık fakülterinden mezun olarak eczacı unvanı almış kişilerce açılabilir. Eczanelerin ruhsatları sağlık müdürlüğü ve Sağlık Bakanlığının sorumluluğundadır. Bir eczanenin kullanım alanı 35 metrekareden küçük olamaz. Zemini yanmaz ve temizlemesi kolay bir madde ile kaplanması gerekir. Bir eczanede izin verilen giriş kapısı sayısı 1 ile sınırlıdır. Herhangi bir ilçede 2 veya daha fazla eczane varsa nöbet düzenlenir. Nöbet listeleri eczacı odaları tarafından düzenlenir. Eczaneler ilaç satılmasına ruhsat verilen dükkânlardır. Eczanelerde eczacılara yardım eden kişilere Eczane Teknisyeni (eczacı kalfası) denir. Eczaneler özel ve kamu kurumları (Bağ-Kur, SSK, Emekli Sandığı) ile özel anlaşmalar yapabilir ve bu kurumlara bağlı olanların ilaçlara ulaşmasına imkan sağlarlar.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=22118", "len_data": 2219, "topic": "HEALTH", "quality_score": 3.46 }