english
stringlengths 2
1.48k
| non_english
stringlengths 1
1.45k
| language
stringclasses 49
values |
---|---|---|
West and East are cardinal directions, not civilizations.
|
Doğu ve batı yön adıdır, medeniyet adı değil.
|
en-tr
|
The anime is set in a cyberpunk universe.
|
Anime, siberpunk bir evrende geçiyor.
|
en-tr
|
The story is set in a dieselpunk environment.
|
Hikâye dizelpunk temalı bir ortamda geçiyor.
|
en-tr
|
The novel is set in an atompunk, alternate history.
|
Roman, atompunk temalı alternatif bir tarihte geçiyor.
|
en-tr
|
The film is set in a post-apocalyptic, dystopian future.
|
Film, kıyamet sonrası distopik bir gelecekte geçiyor.
|
en-tr
|
The rain's let up.
|
Yağmur durdu.
|
en-tr
|
I wish I had a job.
|
Keşke bir işim olsaydı.
|
en-tr
|
I wish that I had a job.
|
Keşke bir işim olsaydı.
|
en-tr
|
Someone stole my umbrella.
|
Biri şemsiyemi çaldı.
|
en-tr
|
Somebody stole my umbrella.
|
Birisi şemsiyemi yürütmüş.
|
en-tr
|
I didn't get the raise I asked for.
|
İstediğim zammı alamadım.
|
en-tr
|
Tom is at least as rich as Mary is.
|
Tom en az Mary kadar zengin.
|
en-tr
|
I didn't get the raise that I asked for.
|
İstediğim zammı alamadım.
|
en-tr
|
Algeria has a constitution and a parliament.
|
Cezayir'in bir anayasası ve bir meclisi vardır.
|
en-tr
|
Algerians love German cars so much.
|
Cezayirliler Alman arabalarını çok seviyorlar.
|
en-tr
|
Algeria's imbalance between imports and exports is quite significant.
|
Cezayir'in ihracat ve ithalat dengesizliği oldukça belirgin.
|
en-tr
|
I don't want to make excuses.
|
Bahane üretmek istemiyorum.
|
en-tr
|
I never watch Algerian political talk shows.
|
Cezayir'in politik talk-showlarını asla izlemiyorum.
|
en-tr
|
What's Algeria's currency?
|
Avrupa para birimleri dolar karşısında zayıfladı.
|
en-tr
|
Berber is easier to me.
|
Berberice benim için daha kolay.
|
en-tr
|
Cats are silly.
|
Kediler salak oluyor.
|
en-tr
|
Tom is a housebroken cat.
|
Tom tuvalet eğitimli bir kedi.
|
en-tr
|
Do I really need to say it?
|
Bunu söylememe gerçekten gerek var mı?
|
en-tr
|
Tom died of pleurisy.
|
Tom akciğer zarı iltihabından öldü.
|
en-tr
|
I know they are Algerian.
|
Cezayirli olduklarını biliyorum.
|
en-tr
|
She decided to stay in Algeria.
|
Cezayir'de kalmaya karar verdi.
|
en-tr
|
I cannot dedicated my life to you.
|
Hayatımı sana adayamam.
|
en-tr
|
I really enjoy learning Berber.
|
Berberice öğrenmek gerçekten hoşuma gidiyor.
|
en-tr
|
Tom is sworn to secrecy.
|
Tom gizlilik yemini etti.
|
en-tr
|
I'm irritated by the noise.
|
Gürültüden rahatsız oldum.
|
en-tr
|
Your room is cleaner than mine is.
|
Senin odan benimkinden daha temiz.
|
en-tr
|
I've never met Tom's girlfriend.
|
Tom'un kız arkadaşıyla hiç tanışmadım.
|
en-tr
|
I'm sure Tom has other skills.
|
Tom'un başka becerileri olduğundan eminim.
|
en-tr
|
I'm sure that Tom has other skills.
|
Tom'un başka yetenekleri olduğuna eminim.
|
en-tr
|
Don't call him Tom.
|
Ona Tom deme.
|
en-tr
|
He opened a hookah bar in Kabylie, Algeria.
|
Cezayir'in Kabiliye bölgesinde bir nargile kafe açtı.
|
en-tr
|
I'm afraid that Tom can't answer.
|
Maalesef Tom cevap veremez.
|
en-tr
|
She lives in Colombia.
|
Kolombiya'da yaşıyor.
|
en-tr
|
I wonder how many planets in our galaxy have life.
|
Galaksimizdeki kaç gezegende yaşam olduğunu merak ediyorum.
|
en-tr
|
Lentils are a good source of protein.
|
Mercimek iyi bir protein kaynağıdır.
|
en-tr
|
Tomorrow is the third.
|
Yarın ayın üçü.
|
en-tr
|
I'm certain Tom has finished.
|
Tom'un bitirdiğinden eminim.
|
en-tr
|
Tom is an Internet celebrity.
|
Tom bir internet ünlüsü.
|
en-tr
|
Tom tells a lot of lies.
|
Tom çok yalan söyler.
|
en-tr
|
Take these books with you.
|
Bu kitapları yanına al.
|
en-tr
|
Tom poured himself tea.
|
Tom çayını döktü.
|
en-tr
|
I couldn't get this jar open.
|
Bu kavanozun kapağını açamadım.
|
en-tr
|
Tom and I played PES all day.
|
Tom'la bütün gün PES oynadık.
|
en-tr
|
Tom beats me at FIFA every time.
|
Tom beni FIFA'da hep yeniyor.
|
en-tr
|
How can you hurt the servant that Allah has forgiven?
|
Allah'ın affettiği kuluna siz nasıl olur da acı çektirirsiniz?
|
en-tr
|
He is really pissed at me.
|
O gerçekten bana kızgın.
|
en-tr
|
She is really pissed at me.
|
O gerçekten bana kızgın.
|
en-tr
|
He is really pissed off at me.
|
O gerçekten bana kızgın.
|
en-tr
|
She is really pissed off at me.
|
O gerçekten bana kızgın.
|
en-tr
|
He is really pissed off with me.
|
O gerçekten bana kızgın.
|
en-tr
|
She is really pissed off with me.
|
O gerçekten bana kızgın.
|
en-tr
|
Tom acts like a dog in the manger.
|
Tom "bana yâr olmayan başkasına da yâr olmasın" mantığıyla hareket ediyor.
|
en-tr
|
Tom had a Vietnam flashback.
|
Tom bir Vietnam flashbacki yaşadı.
|
en-tr
|
I hate it when the tongue of my shoe slides to the side.
|
Ayakkabımın dilinin yana kaymasından nefret ediyorum.
|
en-tr
|
Say good things to each other.
|
Birbirinize güzel sözler söyleyin.
|
en-tr
|
Turn the fan on.
|
Ввімкніть вентилітор.
|
en-uk
|
Tom is a jack of all trades, but master of none.
|
Tom herbokologdur.
|
en-tr
|
How far are we from the sun?
|
Güneşten ne kadar uzaktayız?
|
en-tr
|
Tom is a beta male.
|
Tom bir beta erkek.
|
en-tr
|
I think Tom is too beta for Mary.
|
Bence Tom, Mary için fazla beta.
|
en-tr
|
Could you spare a dollar?
|
Bir dolar boşta bırakabilir misin?
|
en-tr
|
Tom drinks several cups of coffee every morning before he goes to work.
|
Tom işe gitmeden önceki her sabah birkaç fincan kahve içer.
|
en-tr
|
I still can't figure out this puzzle.
|
Hâlâ bu bulmacayı çözemiyorum.
|
en-tr
|
Aren't you going to tell me about what happened to Tom?
|
Tom'a ne olduğundan bahsetmeyecek misin?
|
en-tr
|
Things spun out of control very quickly.
|
İşler bir anda kontrolden çıkıverdi.
|
en-tr
|
It wasn't a conscious decision.
|
Bilinçli bir karar değildi.
|
en-tr
|
Tom told me his life story.
|
Tom bana hayat hikâyesini anlattı.
|
en-tr
|
Things began to spin out of control.
|
İşler çığırından çıkmaya başladı.
|
en-tr
|
Tom's car spun out of control.
|
Tom'un arabası spin attı.
|
en-tr
|
Tom's life spun out of control.
|
Tom'un hayatı allak bullak oldu.
|
en-tr
|
Tom is a digital native.
|
Tom bir dijital yerli.
|
en-tr
|
Tom is a digital immigrant.
|
Tom bir dijital göçmen.
|
en-tr
|
Tom is a true netizen.
|
Tom gerçek bir internet vatandaşı.
|
en-tr
|
You should learn some netiquette.
|
Biraz internet ahlakı edinmelisin.
|
en-tr
|
Tom is cyberbullying me with fake accounts.
|
Tom internette sahte hesaplarla bana sataşıyor.
|
en-tr
|
What came first: the chicken or the egg?
|
Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan?
|
en-tr
|
Hard times create strong men, strong men create good times, good times create weak men, and weak men create hard times.
|
Zor zamanlar güçlü insanları, güçlü insanlar huzurlu zamanları, huzurlu zamanlar zayıf insanları ve zayıf insanlar da zor zamanları yaratır.
|
en-tr
|
The pieces of toast were toasted perfectly.
|
Kızarmış ekmekler tam kıvamında kızarmıştı.
|
en-tr
|
Tom told his friends he never eats meat.
|
Tom arkadaşlarına hiç et yemediğini söyledi.
|
en-tr
|
Tom attended a dinner hosted by John.
|
Tom, John'un düzenlediği bir akşam yemeğine katıldı.
|
en-tr
|
The window blew shut.
|
Pencere çarptı.
|
en-tr
|
The researchers made a dramatic discovery.
|
Araştırmacılar büyük bir keşfe imza attı.
|
en-tr
|
Tom doesn't age. He just levels up.
|
Том не старіє. Він просто переходить на наступний рівень.
|
en-uk
|
Tom was raised in a happy family.
|
Tom mutlu bir ailede büyüdü.
|
en-tr
|
Tom is riding a dragon around Boston.
|
Tom ejderha üstünde Boston'un etrafını turluyor.
|
en-tr
|
Tom entered the cafeteria.
|
Tom kafeteryaya girdi.
|
en-tr
|
Almost everyone has failed.
|
Neredeyse herkes başarısız oldu.
|
en-tr
|
Sometimes you have to slay a few dragons to get to the princess.
|
Bazen prensese ulaşmak için birkaç ejderha öldürmeniz gerekir.
|
en-tr
|
This rope is really durable.
|
Bu ip gerçekten dayanıklı.
|
en-tr
|
"How much money do you have?" "Zilch."
|
"Kaç paran var?" "Sıfır."
|
en-tr
|
Tom slipped his boots off.
|
Tom botlarını çıkardı.
|
en-tr
|
Come in here a minute.
|
Bir dakika buraya gelsene.
|
en-tr
|
The player kept the ball high, out of reach, so that his opponents found it hard to stop him without commiting a foul.
|
Oyuncu, rakiplerinin ona ulaşamayıp faul yapmadan durdurmakta zorlanması için topu yukarıda tuttu.
|
en-tr
|
It's a few minutes before three o'clock.
|
Saatin üç olmasına birkaç dakika kaldı.
|
en-tr
|
Give me my robe.
|
Bornozumu ver.
|
en-tr
|
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.