english
stringlengths
2
1.48k
non_english
stringlengths
1
1.45k
language
stringclasses
49 values
This is a beautiful Kabyle dress.
Bu güzel bir Kabile elbisesi.
en-tr
You smell like olive oil.
Zeytinyağı gibi kokuyorsun.
en-tr
"What's this smell?" "It's olive oil."
"Bu koku ne?" "Zeytinyağı."
en-tr
Where is my Kabyle dress?
Kabile elbisem nerede?
en-tr
I gave my speech in Berber.
Konuşmamı Berberice yaptım.
en-tr
She hasn't worn a Kabyle dress in a long time.
Uzun zamandır bir Kabile elbisesi giymedi.
en-tr
Kabylie is a mountainous region situated in northeastern Algeria.
Kabiliye kuzeydoğu Cezayir'de bulunan dağlık bir bölgedir.
en-tr
"How's Kabylie?" "Great."
"Kabiliye nasıl?" "Harika."
en-tr
We completed our move to Kabylie.
Kabiliye'ye taşınmamızı tamamladık.
en-tr
His mother was buried in Kabylie.
Annesi Kabiliye'ye gömüldü.
en-tr
This is my Kabyle dress.
Bu benim Kabile elbisem.
en-tr
I'm reading Mouloud Mammeri's novels.
Mouloud Mammeri'nin romanlarını okuyorum.
en-tr
I'm re-reading Mammeri's novels.
Mammer'in romanlarını tekrar okuyorum.
en-tr
We will show you all the historical sites of Kabylie.
Size Kabiliye'nin tüm tarihi yerlerini göstereceğiz.
en-tr
We're showing him Kabylie.
Ona Kabiliye'yi gösteriyoruz.
en-tr
No one will forbid you to speak Berber.
Hiç kimse senin Berberice konuşmanı yasaklamaz.
en-tr
You know nothing about Kabyle history.
Kabiliye tarihi hakkında hiçbir şey bilmiyorsun.
en-tr
You know nothing about Kabylie.
Kabiliye hakkında hiçbir şey bilmiyorsun.
en-tr
He lives in the east of Kabylie.
Kabiliye'nin doğusunda yaşıyor.
en-tr
"Do you speak Berber?" "Of course."
"Berberice konuşuyor musun?" "Tabii ki de."
en-tr
I did not drink water.
Su içmedim.
en-tr
I can't stop you from going to Kabylie.
Kabiliye'ye gitmeni engelleyemem.
en-tr
They were chatting in Berber.
Berberice sohbet ediyorlardı.
en-tr
I have an Algerian passport.
Cezayir pasaportum var.
en-tr
He started talking to his mother in Berber.
Annesiyle Berberice konuşmaya başladı.
en-tr
Say it again in Berber.
Bunu Berberice olarak tekrarla.
en-tr
What I do in my personal life is none of your business.
Kişisel hayatımda yaptığım şey seni ilgilendirmez.
en-tr
I couldn't give her the life that she deserved.
Ona hak ettiği hayatı veremedim.
en-tr
Tom spent too much money.
Tom çok fazla para harcadı.
en-tr
Tom knew Mary had lied to him.
Tom, Mary'nin ona yalan söylediğini biliyordu.
en-tr
Tom has finished college.
Tom üniversiteyi bitirdi.
en-tr
Tom is looking for Mary again.
Tom yine Mary'yi arıyor.
en-tr
I found that very interesting.
Onu çok ilgi çekici buldum.
en-tr
Tom gets terrible grades.
Tom çok kötü notlar aldı.
en-tr
Tom has a key to Mary's house.
Tom, Mary'nin evinin anahtarına sahip.
en-tr
I found that pretty difficult.
Onu oldukça zor buldum.
en-tr
Tom doesn't like driving.
Tom araç kullanmaktan hoşlanmıyor.
en-tr
Tom hangs out with Mary a lot.
Tom, Mary ile çok takılıyor.
en-tr
What's going on in Australia?
Що відбувається в Австралії?
en-uk
Tom gave Mary terrible advice.
Tom, Mary'ye korkunç tavsiyeler verdi.
en-tr
Don't be a tosser.
Yerlere çöp atmayın.
en-tr
I waited for you and you did not come.
Seni bekledim ama gelmedin.
en-tr
Bring him back with you.
Onu yanında getir.
en-tr
He just went out.
Az önce dışarı çıktı.
en-tr
The more I get to know people, the more I realize why Noah only let animals on the boat.
İnsanları tanıdıkça, Nuh'un gemiye niye sadece hayvanları aldığını daha iyi anlıyorum.
en-tr
Mary is a misandrist.
Mary erkek düşmanı.
en-tr
Mary is a man-hater.
Mary bir misandrist.
en-tr
Tom was on the bus with Mary.
Tom, Mary ile otobüsteydi.
en-tr
Why did you let that happen?
Bunun olmasına neden izin verdin?
en-tr
We'll see Tom tomorrow.
Yarın Tom'u göreceğiz.
en-tr
I've deleted those pictures.
O resimleri sildim.
en-tr
Tom never gave Mary a chance.
Tom, Mary'ye asla bir şans vermedi.
en-tr
Tom hated being in Boston.
Tom, Boston'da olmaktan nefret ediyordu.
en-tr
Tom made me sit next to Mary.
Tom beni Mary'nin yanına oturttu.
en-tr
I go to Boston every Monday.
Her pazartesi Boston'a giderim.
en-tr
Tom folded his laundry.
Tom çamaşırlarını katladı.
en-tr
Tom can't tell Mary anything.
Tom, Mary'ye hiçbir şey anlatamaz.
en-tr
Tom decorated his room.
Tom odasını dekore etti.
en-tr
Tom canceled his party.
Tom partisini iptal etti.
en-tr
Tom was intimidated by Mary.
Tom, Mary tarafından korkutulmuştu.
en-tr
Tom told Mary his last name.
Tom, soyadını Mary'ye söyledi.
en-tr
Tom really likes Mary's dog.
Tom, Mary'nin köpeğini gerçekten seviyor.
en-tr
Tom talks really fast.
Tom çok hızlı konuşuyor.
en-tr
Tom didn't try to kiss Mary.
Tom, Mary'yi öpmeye çalışmadı.
en-tr
We'll visit Australia soon.
Yakında Avustralya'ya gideceğiz.
en-tr
Tom sat in the corner.
Tom köşede oturdu.
en-tr
I wonder whose dog this is.
Bunun kimin köpeği olduğunu merak ediyorum.
en-tr
Tom put his beer down.
Tom birasını yere koydu.
en-tr
I go to Boston once a week.
Haftada bir kez Boston'a gidiyorum.
en-tr
Tom knew how to fight.
Том умів битися.
en-uk
Tom doesn't feel safe.
Tom kendini güvende hissetmiyor.
en-tr
Tom opened a beer for Mary.
Tom Mary'ye bir bira açtı.
en-tr
What's going on in Boston?
Boston'da neler oluyor?
en-tr
We can't use any of those.
Onlardan birini kullanamayız.
en-tr
Tom gave me Mary's address.
Tom bana Mary'nin adresini verdi.
en-tr
I don't want to speculate.
Speküle etmek istemiyorum.
en-tr
Why did you help Tom?
Neden Tom'a yardım ettin?
en-tr
Tom told Mary how he felt.
Tom, Mary'ye nasıl hissettiğini anlattı.
en-tr
Tom stole Mary's sandwich.
Tom, Mary'nin sandviçini çaldı.
en-tr
I can't go swimming today.
Bugün yüzmeye gidemem.
en-tr
A spectre of Tomoskepticism is haunting Tatoeba.
Tatoeba'da bir Tom-kuşkuculuğu hayaleti dolaşıyor.
en-tr
Tom hid in Ali's house to escape lynching by the angry Tatoebans.
Tom, öfkeli Tatoebacıların lincinden kaçmak için Ali'nin evinde saklandı.
en-tr
Tom underwent plastic surgery and changed his identity to evade capture and start a new life.
Tom yakalanmaktan kurtulup yeni bir hayata başlamak için estetik ameliyat olup kimlik değiştirdi.
en-tr
Tom took me shopping.
Tom beni alışverişe götürdü.
en-tr
Thanks, homie!
Дякую, друже!
en-uk
Yesterday, he spent the night in a hotel.
Dün geceyi bir otelde geçirdi.
en-tr
Can I extend my stay for one more night?
Kalışımı bir gece daha uzatabilir miyim?
en-tr
Tom and Mary are supposed to work together.
Tom ve Mary'nin birlikte çalışması gerekiyor.
en-tr
Can you recommend a good carpenter?
İyi bir marangoz önerebilir misin?
en-tr
Tom can't understand us.
Tom bizi anlayamıyor.
en-tr
Don't be so eager.
Bu kadar istekli olma.
en-tr
I've known Mark since the start of this month.
Mark'ı bu ayın başından beri tanıyorum.
en-tr
Tom isn't totally wrong.
Tom tamamen hatalı değil.
en-tr
Don't sing that song anymore.
Artık o şarkıyı söyleme.
en-tr
Tom and Mary were planning to go to Boston.
Tom ve Mary, Boston'a gitmeyi planlıyorlardı.
en-tr
Tom overheard us talking.
Tom konuşmamıza kulak misafiri oldu.
en-tr
I want to do the job right away.
İşi hemen yapmak istiyorum.
en-tr
Tom doesn't believe Mary committed suicide.
Tom, Mary'nin intihar ettiğine inanmıyor.
en-tr
We see each other very often.
Birbirimizi çok sık görüyoruz.
en-tr
We shouldn't be wasting our time.
Vaktimizi boşa harcıyor olmamamız gerekir.
en-tr