english
stringlengths
2
1.48k
non_english
stringlengths
1
1.45k
language
stringclasses
49 values
He won't be spending New Year's Eve with his family.
Yılbaşı gecesini ailesiyle geçirmeyecek.
en-tr
We sang songs in the car all the way to his house.
Onun evine giderken arabada yol boyunca şarkılar söyledik.
en-tr
What did you buy him for his birthday?
Ona doğum gününde ne aldın?
en-tr
What makes you think I want to spend the night with you?
Geceyi seninle geçirmek istediğimi nereden çıkardın?
en-tr
What should I buy him for his birthday?
Ona doğum gününde ne alayım?
en-tr
What'll you get him for his birthday?
Ona doğum gününde ne alacaksın?
en-tr
Why don't you tell him what you want for your birthday?
Doğum gününde ne istediğini ona söylesene.
en-tr
He sent her a birthday card.
Ona doğum günü kartı gönderdi.
en-tr
Did you receive a birthday present from him this year?
Bu yıl ondan doğum günü hediyesi aldın mı?
en-tr
What have you bought him for his birthday?
Ona doğum gününde ne aldın?
en-tr
He says that they will spend New Year's Eve together.
Yılbaşı gecesini birlikte geçireceklerini söylüyor.
en-tr
Did you get a birthday present for him this year?
Bu yıl ona doğum günü hediyesi aldın mı?
en-tr
Did you get a birthday present from him this year?
Bu yıl ondan doğum günü hediyesi almış mıydın?
en-tr
They decorated the cake.
Pastayı süslediler.
en-tr
He helped her decorate her house.
Evini dekore etmesine yardım etti.
en-tr
I'm sure he doesn't want to be alone on New Year's Eve.
Yılbaşı gecesi tek başına olmak istemediğinden eminim.
en-tr
Will you be spending New Year's Eve with him?
Yılbaşı gecesini onunla mı geçireceksin?
en-tr
He sent us presents.
Bize hediyeler gönderdi.
en-tr
She sent us gifts.
Bize armağanlar yollamış.
en-tr
My uncle sends me a birthday present every year.
Dayım bana her sene doğum günü hediyesi yolluyor.
en-tr
She said that she did her homework by herself.
Ödevini kendi başına yaptığını söyledi.
en-tr
He can't do all this work by himself.
O bu işlerin hepsini kendi başına yapamaz.
en-tr
He made himself a peanut butter sandwich for lunch.
Öğle yemeği için kendine fıstık ezmeli sandviç yaptı.
en-tr
He poured cold water over himself to wake himself up.
Kendini uyandırmak için üstüne soğuk su döktü.
en-tr
He locked himself in the bathroom and started to cry.
Kendini banyoya kilitleyip ağlamaya başladı.
en-tr
He said that he did his homework by himself.
Ödevini kendisinin yaptığını söyledi.
en-tr
He said he can't eat that much food by himself.
Tek başına o kadar çok şey yiyemeyeceğini söyledi.
en-tr
Why you didn't write to me, immediately.
Neden bana hemen yazmadın?
en-tr
What kind of computer does he use?
Nasıl bir bilgisayar kullanıyor?
en-tr
What I don't understand is why he didn't stick around and help us.
Anlamadığım şey, niye kalıp bize yardım etmedi?
en-tr
What does he think of your book?
Kitabın hakkında ne düşünüyor?
en-tr
What does he really think of the way we've been handling this problem?
Bu meseleyi ele alışımızla ilgili kafasından asıl geçenler ne?
en-tr
What does he intend to do about it?
Bu konuda ne yapmak niyetinde?
en-tr
What does she have to do with this?
Onun bu işle ne ilgisi var?
en-tr
What does he have to do with this matter?
Onun bu konuyla ne ilgisi var?
en-tr
What does he get in return for all the work he's done?
Tüm yaptıklarına karşılık ne kazanıyor?
en-tr
What does he eat when he's watching TV?
Televizyon izlerken ne yer?
en-tr
What does he eat for lunch?
Öğlenleri ne yiyor?
en-tr
What does he eat for a mid-afternoon snack?
İkindi vakti atıştırmalık olarak ne yiyor?
en-tr
What does he do in his free time?
Boş vakitlerinde neler yapıyor?
en-tr
What does she do in her free time?
Boş zamanlarında neler yapar?
en-tr
What does she do for a living?
Geçimini nasıl sağlıyor?
en-tr
What does he consider to be the most important point?
En önemli gördüğü nokta hangisi?
en-tr
What does that have to do with him?
Bu işin onunla ne ilgisi var?
en-tr
What does that have to do with her?
Bunun ne alakası var onunla?
en-tr
What does it matter what happens to him?
Ona olanların ne önemi var?
en-tr
We won't start the meeting until he comes.
O gelmeden toplantıya başlamıyoruz.
en-tr
We were disappointed to hear that he couldn't get a visa.
Onun vize alamadığını duymak bizim için hayal kırıklığı olmuştu.
en-tr
We now have all the evidence we need to convict him.
Artık onun hüküm giymesi için gereken tüm kanıtlara sahibiz.
en-tr
We heard that he had committed suicide, but we didn't really believe it.
İntihar ettiğini duymuş ama inanmamıştık.
en-tr
We believe that he committed the murder.
Cinayeti onun işlediğine inanıyoruz.
en-tr
Was she at home yesterday?
Dün evde miydi?
en-tr
Was that you I saw with him near the river?
Nehir kıyısında onun yanında gördüğüm sen miydin?
en-tr
Unfortunately, he refused to help us.
Ne yazık ki bize yardım etmeyi kabul etmedi.
en-tr
His speech was quite interesting.
Konuşması oldukça ilginçti.
en-tr
He's so old.
Yaşı çok büyük.
en-tr
She's so old.
Çok yaşlı.
en-tr
You're not actually wrong.
Aslında haksız değilsiniz.
en-tr
I want to stay home with you, but I have to work today.
Evde kalıp seninle birlikte olmak isterim, ama bugün çalışmak zorundayım.
en-tr
I don't think I'd be able to forgive you if you did that.
Bunu yapan sensen seni affedebileceğimi zannetmiyorum.
en-tr
He was still awake.
Hâlâ uyanıktı.
en-tr
He answered the door.
Kapıya baktı.
en-tr
Tom's life is a story that needs to be told for generations.
Tom'un hayatı nesilden nesile anlatılması gereken bir hikâye.
en-tr
Magdalena is a Lodz native.
Magdalena bir Łódź yerlisidir.
en-tr
Tom talked about his son.
Tom oğlundan bahsetti.
en-tr
It looks like they've stopped following us.
Görünüşe göre bizi takip etmeyi bıraktılar.
en-tr
Tom stormed out the door.
Tom kapıyı çarparak çıktı.
en-tr
Why don't you wait for just a while longer?
Neden birazcık daha beklemiyorsun?
en-tr
Tom sent his application.
Tom başvurusunu gönderdi.
en-tr
Tom tried the shirt on.
Tom gömleği üstünde denedi.
en-tr
His response was immediate.
Cevabını anında verdi.
en-tr
His parents were both teachers.
Annesi de babası da öğretmendi.
en-tr
His opinions don't carry much weight around here.
Onun fikirlerine burada pek itibar edilmez.
en-tr
Her opinions don't carry much weight around here.
Onun düşünceleri burada çok önemsenmez.
en-tr
His operation was going to cost a small fortune.
Ameliyatının maliyeti küçük bir servete mal olacaktı.
en-tr
His older daughter is still unmarried.
Büyük kızı hala evli değil.
en-tr
She's not breathing.
Nefes almıyor.
en-tr
His mother is a very good cook.
Annesi çok iyi bir aşçı.
en-tr
Her mother is a very good cook.
Annesinin yemekleri çok güzel.
en-tr
His mother died just one week before he graduated from college.
Annesi onun üniversiteyi bitirmesine bir hafta kala ölmüştü.
en-tr
His mother chased him as he ran naked around the house.
Annesi onu evde çıplak vaziyette koşturduğu için kovaladı.
en-tr
His living room was tastefully furnished.
Oturma odası çok şık döşenmişti.
en-tr
Her house is for sale.
Evi satılık.
en-tr
Her house is easy to find.
Evini bulmak kolay.
en-tr
His hat blew off.
Şapkası uçtu.
en-tr
His hairline is receding.
Saçları açılıyor.
en-tr
His hair is thinning.
Saçları seyreliyor.
en-tr
His fingers got smashed while working on the assembly line.
Montaj hattında çalışırken parmakları ezildi.
en-tr
His family lives in this city.
Ailesi bu şehirde oturuyor.
en-tr
Her family lives in this city.
Ailesi bu şehirde yaşıyor.
en-tr
His face is red.
Yüzü kızarmış.
en-tr
His eyesight isn't as good as it used to be.
Gözleri eskisi kadar iyi görmüyor.
en-tr
Her eyes are bloodshot.
Gözleri kanlanmış.
en-tr
His eyes are bloodshot.
Gözleri kıpkırmızı olmuş.
en-tr
His duties include raking the leaves.
Görevleri arasında yaprakları tırmıkla toplamak da var.
en-tr
His dog bit him playfully.
Köpeği onu oyun amaçlı ısırdı.
en-tr
His diet is deficient in protein.
Yedikleri protein açısından fakir.
en-tr
His death came as a surprise.
Ölümü sürpriz olmuştu.
en-tr
His days are numbered.
Günleri sayılı.
en-tr
His company is drilling for oil.
Şirketi petrol sondajı yapıyor.
en-tr