text
stringlengths 3
198k
| metadata
dict |
---|---|
Fare, (İngilizce: mouse), genellikle avuç içinde tutulan, hareketleri bilgisayar ekranındaki imlecin hareketlerini kontrol eden, bilgi giriş aygıtıdır. Fare modeline göre üzerinde bir veya daha fazla sayıda tuş ve tekerlek bulunabilir. İlk bilgisayar faresi 1964 yılında Douglas Engelbart tarafından yapıldı. Fare el hareketlerini mekanik, LED'li optik, lazerli optik yöntemle algılayabilir. Fare elde ettiği bilgileri bilgisayara kablo, kızılötesi, radyo dalgalar veya Bluetooth ile aktarabilir.
Programın yapısına göre bazen menü seçmek veya ekran içerisinde çalışılacak noktaya gidebilmek klavyedeki gösterge tuşlarıyla uzun zaman alabilir. Bu işlemin hızlandırılmasında görev alır.
İsimlendirme.
Bu konuyla ilgili ilk yayın olan 1965 yılı "Bill English"'in yayımında, "fare"; bir işaretleme aracı olarak "bilgisayar destekli ekran kontrolü" olarak geçmiştir. The Compact Oxford English Dictionary (3. basım) ve "The American Heritage Dictionary of the English Language"'ın 3. basımında, "computer mice" ve "computer mouses" (bilgisayar fareleri) terimleri bilgisayar faresinin çoğul formları olarak onaylanmıştır. Bazı teknik belge yazarları tarafından "fare araçları" ya da "genel işaretleme araçları" olarak kullanılmaktadır.
Ayrıca günümüzde de fare mimarlık, mühendislik gibi birçok alanda kullanılan programlar için çeşitli şekillerde ve fonksiyonlarda üretilmeye başlanmıştır. Sağ ve sol tuşa ek olarak mercek (zoom) görevi görebilen tekerlek ve birden fazla görevi olan ek tuşlar konulmuştur.
3Ds Max, Rhinoceros 3D gibi modelleme programlarında da zamandan tasarruf için bu fareler tercih edilmektedir.
Bilgisayara bağlanma şekline göre türleri.
Kablolu fareler.
Bilgisayarın ilk zamanında seri port ve AUTOEXEC.BAT dosyalarına özel eklenen sürücüler ile çalışan fareler, zamanla PS/2 adlı porta alınmış ve çoğu işletim sisteminde alt seviyelerde desteklenmeye başlamıştır.
Günümüzde çoğu kablolu fare bilgisayara USB portundan bağlanır. Ayrıca çeşitli adaptörler vasıtasıyla USB girişler PS/2'ye ya da tam tersine dönüştürülebilir. Günümüzde en çok kullanılan fare çeşididir.
Kablosuz fareler.
Küçük bir çip yardımı ile kullanılır, bu çip bilgisayara takılır ve fare kullanıma hazır olur. Boyutları genellikle küçüktür.
Kızılötesi fareler.
Bu fareler, bilgisayar ile iletişiminde bir kızılötesi sistem kullanır. Sistem, bilgisayarın seri, PS/2 veya USB portuna takılır, fare ise sistemle kızılötesi ışınlar ile iletişim kurar. Eğer fare ile sistem arasına bir cisim girerse, fare hareketleri hissedilmeyecektir. Satışları günümüzde devam etmektedir.
Radyo dalgalı fareler.
Kızılötesi farelerden farklı olarak bu fareler iletişim için kızılötesi ışın yerine radyo sinyalleri kullanırlar. Kapsama alanları genelde onlarca metre civarındadır.
Bluetooth fareler.
Bu fareler, kimi bilgisayarlar ile entegre gelen Bluetooth kablosuz teknolojisini kullanarak iletişim kurarlar. İlk iki türe göre büyük bir avantajları vardır: Standart bir protokol kullandığı için her cihazla kullanılabilir (PC, Apple ve hatta Pocket PC).
3D fareler.
1990'lı yılların sonlarında Kantek firması ilk 3D ring faresini tanıttı. Parmağa takılan, yüzük şeklindeki ve 3 tuş bulunduran bu aygıt üstündeki kızılötesi ışık ile parmak hareketini algılamaktaydı. Ancak yeterli ve verimli bir fare olmayı başaramadığı için popüler olamadı. Bu tür fareler üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar hâlâ sürmektedir.
Hareketi algılama şekline göre türleri.
Mekanik fareler.
Topu ve hareketli parçaları vardır.
Optik fareler.
Optik fare: Mekanik bir fare olduğu gibi iç hareketli parçalar yerine hareketin altında yatan yüzeye göre tespit etmek, bir ışık yayan diyot ve fotodiyotlar kullanır.
LED'li optik fareler.
Bu tür fareler altlarında bulunan LED'in yaydığı ışığın yansıması ile hareketi algılarlar. En üst modelleri 1000-1600 dpi gibi yüksek hassaslığa varabilir.
Lazerli optik fareler.
Bu tür fareler altlarında bulunan lazer ışık kaynağının yaydığı ışıklar vasıtasıyla hareketi algılarlar. İmleç hareketlerine çok yüksek hassasiyet isteyenler için uygun bir seçenektir. Hassasiyetleri 3000 dpi ve üzerine çıkabilir. Hareketi algılama şekline göre fareleri üçe ayırırsak en pahalı tür lazerli optik farelerdir.
Dokunsal fareler.
Logitech firması 2000 yılında titreşimi sağlayan küçük bir işletici içeren dokunsal fareyi ("tactile mouse") tanıttı. Bu fare, örneğin pencere sınır geçişlerinde dokunsal geri dönüşler ile kullanıcının duyusal ara yüzünü arttıracaktı. Dokunarak sörf yapmak kullanıcının derinlik ve sertliği hissedebilmesini gerektirir. Bu özellik ilk elektroreolojik dokunsal fare ile sağlandı, fakat ürün piyasaya sunulmadı.
Touchpad.
Touchpad birimi genellikle dizüstü bilgisayarlarda görülür. Dizüstü bilgisayarlarının klavyelerinin hemen alt tarafında bulunur. Yaklaşık 5 × 5 kadar hassas alanı vardır. Kullanıcı, parmağını bu hassas temas yüzeyi üzerinde gezdirerek işaretçinin hareketini sağlar. Tıklama işlemi, hassas olan bölgede parmağın iki kez vurulmasıyla sağlanır.
Trackpad.
Bir Touchpad çeşididir. Apple şirketinin ürettiği dizüstü bilgisayarlarda touchpad işlevini görür. Çoğunlukla Multi-Touch (Çoklu Dokunma) teknolojisiyle üretilmiştir. Hâlen satışı devam etmekte olan teknolojik faredir.
Fare aksesuarları.
Fare altlığı.
Üretilen ilk farelerde fare altlığına gerek yoktu; farelerin hemen hemen her yüzeyde yuvarlanabilen iki büyük tekerlekleri vardı. Ancak, küçük çelik toplu farenin geliştirilmesiyle başlayan dönemden sonraki mekanik farelerin yüksek performansta çalışması için fare altlığına ihtiyaç duyuldu.
Fare altlığı, en sık kullanılan fare aksesuarıdır, mekanik farelerde topun hareketleri algılayabilmesi için çalışma masalarının oluşturduğundan daha fazla sürtünme gerektirir. Sürtünmeyi arttıran yeni fare altlıkları "sert fare altlıkları" olarak nitelendirdi.
Optik fare ve lazeri farelerle sert veya yumuşak fare altlığı kullanmak kişisel bir tercih meselesidir.
Tek istisna, masa üstü optik ya da lazer izlemeli farelerdir, saydam veya yansıtıcı yüzeyde bu farelerin yüksek bir performansta çalışması beklenemez.
Sebep olabileceği çeşitli sağlık sorunları.
Karpal Tünel Sendromu (CTS)
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14217",
"len_data": 6109,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 3.31
}
|
Wartburg, Doğu Almanya'da üretilmiş olan bir araba markasıdır. Üç silindirli iki zamanlı bir motora sahiptir ve motorun sadece yedi hareketli parçası vardır. Yerçekimi gücüyle çalışan yakıt sistemi ve otomatik vites imkânıyla devrinin ileri teknoloji ürünü bir arabasıydı.
Üretimin başlaması 1885 yılına kadar gider ve 1991 yılında Almanya'nın birleşmesiyle biter. 1988'de iki zamanlı motor, dört zamanlı Volkswagen motoruyla değiştirildi. Ancak aradan geçen zaman ve hızla gelişen teknoloji yüzünden bir daha zamanın gereksinimlerini karşılayamadı. Şirketin sonu, Alman Markının kullanılmaya başlaması ve maliyetin 20,000 DM olduğunun anlaşılmasıyla geldi. Fabrika, 1991 yılında Opel tarafından satın alındı.
Wartburglar Avrupa'nın pek çok yerine ihrac edilmiştir ve günümüzde bile mutlu Wartburg kullanıcılarına rastlamak mümkündür. Bazı ülkelerde Wartburg kulüpleri kurulmuştur. 1990'larda Almanya'da polis arabası olarak kullanılan Wartburglar, günümüzde de özel yarış arabaları olarak kullanılmaktadır.
Türkiye'de de, özellikle 1989 Göçüyle Bulgaristan'dan gelen Türklerin getirdikleri çok sayıda Wartburg bulunur. Bunların çoğu hala kullanılmaktadır. Fabrikanın üretimi durdurmasından dolayı eski arabalar parçalanarak yedek parça sağlanır.
"Wartburg" ismi, arabaların üretildiği Eisenach şehrine tepeden bakan Wartburg Kalesi'nden gelmektedir. Markanın logosunda da bir kale sembolü vardır. Arabaların en yaygın rengi yavruağzı ve beyazdır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14224",
"len_data": 1447,
"topic": "HISTORY",
"quality_score": 3.52
}
|
Harun Karadeniz (1942, Armutlu, Alucra, Giresun - 15 Ağustos 1975, İstanbul), Türkiye'de 1960'lı yılların komünist gençlik hareketlerinin öncülerinden biridir.
1962'de İTÜ İnşaat Fakültesi'ne girdi. Öğrencilik yıllarında Öğrenci Derneği başkanlığı ve İTÜ Öğrenci Birliği başkanlığı yaptı. Kısa süre içinde anti-faşist oluşumların militan kadrolarına girdi. Birçok anti-emperyalist eylemin en ön saflarında, boykotlarda, okul işgallerinde kitleleri yönlendiren isimlerden biriydi. Köylü ve işçi direnişlerinin içinde yer aldı.
Dönemin en büyük öğrenci yürüyüşü olan "Özel okullar devletleştirmelidir" yürüyüşünde yer aldı ve kampanyasında etkin rol oynadı. Eğitim sistemindeki reformları gerçekleştirmek için yapılan üniversite işgallerinden biri olan İTÜ'nün işgalinde öncü oldu. Altıncı Filo'yu Protesto Olayları'nda etkin rol oynadı ve bu eylemde yakın arkadaşı Vedat Demircioğlu'nu kaybetti. Özellikle bu eylemle birlikte, dönemin diğer öğrenci liderleriyle ve yakın arkadaşlarıyla fikir ayrılığına düştü. Diğer öğrenci hareketi liderlerinden farklı olarak, gençlik hareketlerinin sınıf hareketinden bağımsız olamayacağını söylüyor ve öğrenci eylemlerini emekçilerle buluşturmak için yoğun çaba sarf ediyordu.
12 Mart Darbesi (1971) sonrası TKP ve Dev-Genç davalarından yargılandı. Dev-Genç davasından tutukluyken hapishanede kanser hastalığına yakalandı, tedavisine izin verilmedi.
15 Ağustos 1975'te hapishanede kanserden dolayı öldü.
"Olaylı Yıllar ve Gençlik", "Eğitim Üretim İçindir", "Devrimcinin Sözlüğü", "Yaşamımdan Acı Dilimler" ve "Kapitalsiz Kapitalistler" gibi dönemi anlatan teorik kitapları kaleme almıştır. En fazla tanınan kitabı, "Olaylı Yıllar ve Gençlik" 'de 1968 gençliğini ve deneyimlerini anlatmıştır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14230",
"len_data": 1727,
"topic": "HISTORY",
"quality_score": 3.64
}
|
Tanrı ya da ilah, Klasik teistik inanç sistemlerinde Mutlak Varlık, Mutlak Benlik ve tüm varoluşun temel kaynağı olarak görülen varlık. Tek tanrılı inançlarda evrenin tek yaradanı ve yöneteni olarak kabul edilir. Çok tanrılı inançlarda genelde ilahların cinsiyeti bulunur ve eril olanlarına tanrı, dişi olanlarına tanrıça denir. Tektanrılı ve henoteistik inançlardaki Tanrı kavramını tanımlamak için ise sadece "tanrı" sözcüğü kullanılabilir.
Teologlar ve filozoflar, tarih boyunca sayısız tanrı kavramını ve anlayışını incelemişlerdir. Tanrı'nın varlığı, felsefenin metafizik ve din felsefesi alanlarında incelenen önemli bir konudur.
Tanrı kavramının, tek tanrılı ve çok tanrılı dinlerdeki farkını ayırt etmek için “Dinbilimi” önceleri, monoteizm dinlerindeki tek tanrıyı ifade etmek için “Tanrı” ifadesini; farklı tanrıları olan politeizm dinlerindeki Tanrı kavramı için “Gottheit” (tanrısal varlık) ifadesini kullanmıştır. Anlamı kolaylaştırmak amacıyla Avrupa'da yaygınlaşan bu sözcüğün kullanımı, hâlâ tartışma konusudur. Felsefede Tanrı kavramı; “ilk neden”, “ebedi ilke” ya da “insanlığın, yaşamın ve doğanın tamamının en yüce aşaması” olarak açıklanır ve çoğunlukla ilah veya mutlak olan şeklinde tanımlanır.
Köken bilimi.
Tanrı sözcüğü Türkçedir ve kökeni "tengri"dir. Bu sözcüğün Arapçadaki karşılığı "ilah"tır. İlah kelimesinin antik Kenan tanrısı El'den türediği düşünülmektedir. Orhun Yazıtları'nda rastlanan Gök Tanrı ve benzeri ifadeler, Türk mitolojisinde görülebilen tanrılara karşılığı olan özel isimlerdir.
Tanrı kavramları.
Türk Dil Kurumu tarafından yayınlanmış olan Güncel Türkçe Sözlük'e göre, "Tanrı" sözcüğü "çok tanrıcılıkta var olduğuna inanılan insanüstü varlıklardan her biri, ilâh"," ve özel isim olarak da Tengricilik'te "Tengri"," Bahai inancında "Baha"," Sihizm'de "Vaheguru"," Zerdüştlük'te ise "Ahura Mazda" anlamlarına gelmektedir.
Cermen dilinde tanrı kavramı ve anlamı.
“Tanrı” (Gott) sözcüğünün kökeni, çok eskiye dayanmakta; fakat çok bilinmemekle birlikte sadece Cermen dilinde var olan bir sözcüktür. Bu sözcüğün kökeni; Orta Çağ Almancasında ve eski Almancada “got”, “gotisch”, “guth”, İngilizcede “god” ve İsveççe “gud” olarak tabir edilir. Demir çağından itibaren Cermenler’in en yüce tanrı olarak Teiwaz adlı ortak Cermen tanrıya taptıkları belgelerle kanıtlanmıştır.
Bu ad Hint-Avrupa dillerindeki "“göklerin tanrısı” (deiwoz)" kavramından farklı olarak kullanılmaktadır. Türevsel olarak bu tanrı adının karşılığı, Yunanca “Zeus”, Roma mitolojisinde Jüpiter, Vedik zamanında ve eski Hint dillerinde Dyaus Pita ve eski Yunan kavimleri dilinde (Δει-πάτυρος) “Dei-pátyros” olarak geçer. Aslında bütün bu kavramlar, dyaus sözcük kökü ile bağlantılıdır ve bu kökün, “yansıma” veya “ışın” olarak çevrilmesi mümkündür. Bu sözcük kökü aynı zamanda Tanrı kavramının (“deva, deus”) kökünü oluşturur. Cermen dilindeki, tanrı “Gott” sözcüğünün kökeni, Hint-Avrupa dillerinde isimleştirmeyi sağlayan ikinci sıfat-fiilden türetilmiştir. Buna göre büyü sözleri ile çağrılan varlık olarak tanrı anlaşılmaktadır. Cermen dilinde “Guþ” (Gott) tanrı kavramı, Cermen dilindeki diğer tanrı kavramlarında olduğu gibi asıl olan, eşi ve benzeri olmayan, tarafsız olan, anlamlarını taşır. 3. ve 4. yüzyılda Doğu Roma'nın etkisinde kalan Ariyanizm Hristiyanlığındaki tanrı “Gott” sözcüğü, Hristiyanlıktaki Tanrı “Gott” olarak günümüze kadar gelmiştir. Fransa'da Merovenj ve Karolingern Hanedanlığı'nın etkisi altında kalan Anglo Saksonlar ve Roma Katolikleri’nde, Tanrı “Gott” eril olarak kullanılmıştır.
Tanrı sözcüğü Gotik zamanında, batıl inançlarda ya da putperestlerde de kullanılmıştır; fakat Hristiyanlıktaki gibi eril değil cinsiyetsiz olarak ifade edilmiştir. Batı Cermen dilinde cinssiz (“neutrum”) durumundan eril (“maskulinum”) duruma geçmesi, yaklaşık olarak 6. ve 8. yüzyılda olmuştur. İskandinav dili- Kuzey Cermen dilleri ise çok daha uzun bir süre Tanrı sözcüğünü cinsiyetsiz, “Neutrum” durumunda kullanmışlardır. Çünkü onlarda kişisel Tanrı için kullanılan “Ase” sözcüğü uzun süre kullanılmıştır. Tanrı sözcüğü, tanrısal varlıkların, başka şekilde ifade edilemediği durumlarda birçok farklı anlamlarda kullanılmıştır. Örneğin; yüce güçleri olduğuna inanılan hareketsiz canlılar, melekler gibi tapılan; fakat asla hareket etmeyen, dünyadaki görüntüsünü koruyan güçler de bu sözcükle ifade edilmiştir. Ayrıca tanrı “Gott” anlamı taşıyan diğer sözcükler de cinsiyetsiz olarak belirtilir. Büyük olasılıkla bu tür sözcükler çoğul olarak kullanılırlar ve tanrıları bir bütün olarak ifade ederler. Burada belirtilen belli sayıda tanrının kişiselleştirilmesi değildir; belli tanrısal varlıkların veya güçlerin tamamını betimlemektir. Bunlar görünen belli bir tanrı değil, diğer tüm tanrıların varlığını ifade eder.
Burada anlatılmak istenen Tanrı'nın tek olan aslının, özünün deiwos-Teiwas‘ın sadece cins isimleriyle belirtilmesidir; örneğin Odin lakaplı Tanrı Hanga-Tyr'nin Hängetyr olması gibi. Her bir tanrının kendi adıyla, kendi efsanesiyle ve kendi inananların kültürleriyle ifade edildiği gibi, görünemeyen, sadece efsanelerde, efsane şiirlerinde tasvir edilen tanrısal değerler de vardır.
Cermenler daha önceleri yüce bir tanrı kavramı geliştirmemişlerdir. İlk olarak Snorri Sturluson Odin'i her şeyin Tanrısı, daha somut bir söylemle “tüm baba” olarak anmıştır. Bu konudaki eksiklik Hristiyanlaşma süreci başladığından beri görülmüştür. Odin, Thor ve Balder, İsa'ya karşıt olarak, kuzey İzlandaca metinlerde her şeye gücü yeten ya da mükemmel tanrılar olarak geçerler.
Buna karşıt bir kavram olarak Cermenler'de “Gott/Götter” (Tanrı/Tanrılar) kavramı “Menschen” (insanlar) ile karışım içine girerek *teiwoz - *gumanez kavramlarının etkisiyle *guda - *gumanez ile yer değiştirmiştir. Öyle ki bu bağlantı Aliterasyon edebi sanatında ve Eski Nors Dili'nde çeşitli şiirlerde etkisini göstermiştir. Önceleri tanrı “Gott” kavramı cinsiyetsiz bir terminoloji iken, sadece Cermen dilinde eril durumda kullanılmış ve böylece Tanrı İsa eril olarak simgelenmiştir. Bu şekilde, günümüze kadar gelen bir anlam değişimi meydana gelmiştir, sözcük farklı yorumlanmış ve eril olarak Yahudi-Hristiyan Tanrısı olarak kullanılmıştır. O zamandan beri tanrı sözcüğü dilbilgisi bağlamında eril olarak ifade edilmiştir.
İslam'da tanrı.
Allah kelimesinin Arapça bir kelime olmadığı iddiası mevcuttur ve kelimenin kökeni klasik Arap dilbilimciler tarafından yoğun olarak tartışılmıştır.
İsmail Hakkı Altuntaş "Allah kelimesinin ‘İlah’ dan türetilmiş olduğu bunun da Sami dinlerin ortak kullanımı olan El/İl den türetilmiş olduğu daha kabul edilebilir bir görüştür. Pagan baş Tanrısı ölümsüz El’in isminin geçirdiği linguistik değişmelerin Hem Yahudilere hem Müslümanların hem de diğer birçok dinin Tanrı isimlerinin oluşumunda katkıda bulunmuş olacağı ihtimali kesinlikle göz ardı edilmemelidir. Bütün dinler bir önceki dinlerin inanç, dil, kültür, yaşam, dünya görüşü gibi birçok ögelerinden beslenerek gelişmişlerdir. Aramca-Süryanice konuşan İsa da Tanrı'ya son nefesinde şöyle diyordu: “Eli, Eli, lama şevaktani”, ‘Tanrım, Tanrım beni neden terk ettin?” ifadelerini kullanmaktadır.
MÖ 2000'lere dayanan Kenan panteonunda “El” ya da “İl” baştanrı konumundaydı. El her şeye kadir, ezeli ve ebedi, yer ile gökteki her şeyin tek hakimi, her şeyi yaratan, yaratıcı, antlaşma yapan ahit tanrısı vs. gibi niteliklere sahipti. El tanrısı Aramiceye Eloh veya Elaha ve İbraniceye Eloah olarak geçmiş, Yeni Ahit'te “Eli” ve “Elohi” tanrı anlamında kullanılmıştır. İl veya El sonu el veya il ile biten isimlerde görülmeye devam etmektedir. Gabri-el, Mika-el, Azrail, İsrafil, İsrael, Yişmael (İsmail), Emanuel vb.
Güney Arabistan tanrılarından el-Lât, el-Uzzâ ve el-Menât Kur'an'da da anlatıldığı şekliyle Allah'ın kızları olarak anılıyorlardı. Uruklular, Nebatiler ve İslâm öncesi Mekkeliler tarafından da kullanılan Allah ismi İslâm ile birlikte bir dönüşüm yaşamış, arkadaş, eş, kız ve çocuk gibi unsurlarından arındırılmıştır. Allah İslam öncesi dönemde politeistik Mekke panteonunda bir put ile temsil edilmeyen tek ilah ve bir baştanrı idi.
İslamda Allah isminin, Tanrı'nın özel ismi olduğuna inanılır. İslam'da ayrıca bu ismin yerine kullanılabilecek, Allah'ın çeşitli fiil ve sıfatlarından türetilen güzel isimler anlamına gelen Esmaül Hüsna mevcuttur.
Neo-spiritüalizmde tanrı.
Neo-spiritüalizme göre Tanrı, Mutlak’tır; yaratılanlar ise görece ve görelidir. Dolayısıyla, görece ve göreli hiçbir varlık Mutlak'la kıyaslanamaz, oranlanamaz. Dolayısıyla, Mutlak, hiçbir şeyle, hiçbir tarzda, hiçbir yolda ilinti ve kıyas kabul etmez. O’na hiçbir değer takdir edilemez. O Mutlak olduğundan, görece ve göreli olan varlıkların sıfatlarıyla ifade edilemez. Dolayısıyla, kıyasa ve oranlamaya dayalı anlayış ve kabullerimize göre O'na yakıştırılacak bir sıfat ne kadar yüksek düzeyli kabul edilirse edilsin ve ne kadar ideal olursa olsun, O'nu ifade edemez.
Mistisizmde tanrı.
Mistizme göre, Tanrı'yı ne idealistler ne spiritüalistler ne de teologlar şablon ya da kavram olarak ortaya koyabilir. Yapılan her tanım dar, sınırlı ve bütünü gözden kaçırıcıdır. Tanrı, insanı o insanın bünyesinde öldürerek kendisinde diriltmesidir. Hayat anlayışı farklı insanlara farklı Tanrı anlayışları icadından başka bir şey olmayan felsefi veya dini bütün tanımlar ne insanın hayat sürecindeki konumlarının açıklamasını yapabilir ne de büsbütün Tanrı'nın doğasını ve iradesini gösterebilir. Hem kaosu hem de düzeni olurlayan hayat ritminde kayboluşun kimi zamanda yeniden doğuşun ruhunu, ne "Evren, Tanrı üreten bir makinedir" öngörüsüyle ne de "inkarcılar öldürülmelidir" anlayışındaki gibi hükümlerde bulabiliriz.İnsanlık tarihinin ezilen, horlanan ve her şeyi gasp edilmiş mazlumlarından alınacak tek ders kişisel bir tanrının mutlak butlan hükmünde olduğu hakikatidir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14231",
"len_data": 9764,
"topic": "RELIGION",
"quality_score": 3.2
}
|
Bathory, Quorthon (Tomas Forsberg) tarafından 1983 yılında kurulan İsveçli bir black metal grubuydu. Tartışmalı olmakla birlikte Black Metal'in yaratıcıları olarak kabul edilirler. Adını Macar kontesi Elizabeth Báthory'den alan grup black ve viking metalin de öncüleri olarak kabul edilmektedir. Quorthon 20 yıldan fazla bir süre grubun baş söz yazarı ve üyesi olmayı sürdürdü. Müzisyen 2004 yılında kalp krizi sonucu vefat edince grup da kalıcı olarak dağıldı.
Grup Bathory ismini benimsemeden önce Nosferatu, Natas, Mephisto, Elizabeth Bathory, and Countess Bathory gibi isimleri kullanmayı düşünmüştür.
Biyografi.
1984 yılında İsveçte Quorthon takma isimli Tomas Forsberg tarafından tarafından kurulmuştur. Bathory 1985'ten sonra hiç konser vermemiştir. Bu tarihten önceki konserleriyse küçük gruplara verilmiştir. Bünyesinde birçok black / thrash grubunu barındıran Blackmark Productions'un patronu Quorthon'un babasıdır. Nitekim tüm Bathory albümleri Blackmark Productions etiketiyle piyasaya sürülmüştür. Bathory black metalin ortaya çıkmasında pay sahibi olduğu kadar aynı zamanda "Blood Fire Death" albümüyle viking metalin de öncü gruplarından olduğu bilinmektedir. Grubun solisti Quorthon'un 2000 yılında Lake Of Tears vokalisti ile birlikte "Silverwing" adlı gotik/doom grubunda bir demo çalışması olmuştur. Bathory arkasında 3 takdir albümü, 200 küsur cover (takdirler dahil) 2 film müziği ve 16 albüm bırakmıştır. Grubun frontmanı Quorthon 7 Haziran 2004 tarihinde İsveç'te geçirdiği kalp krizinden dolayı ölmüştür.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14238",
"len_data": 1528,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.48
}
|
Manfred Osman Korfmann (26 Nisan 1942, Köln - 11 Ağustos 2005; Ofterdingen, Tübingen), Alman arkeolog.
Hayatı ve kariyeri.
26 Nisan 1942 tarihinde, Almanya'nın Köln şehrinde doğdu. Afrika ve Yakındoğuda sürdürdüğü arkeoloji çalışmalarına 1970'li yıllardan itibaren Türkiye'de devam etti. İlk önce Alman Arkeoloji Enstitüsü adına Demircihöyük (Eskişehir) adlı Erken Tunç Çağı yerleşmesini kazmış ve yayınladı. Sonrasında ise Çanakkale'deki Beşiktepe kazılarını başlattı. 1986'da Truva kazılarını yönetmeye başladı. 1992-1995 yılları arasında yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan Kumtepe adlı Kalkolitik-Tunç Çağı yerleşiminde kurtarma kazıları yapmıştır. 2000 yılından itibaren ayrıca Gürcistan'daki Tunç Çağına tarihlenen Udabno yerleşmesinde kazılara başlamıştır.
Korfmann, Truva'nın antik Anadolu uygarlığı olduğunu savunarak, dünyanın Truva'ya bakışını değiştirmişti. Antik kentin UNESCO'nun Dünya Mirası listesine alınması için çaba göstermişti.
Truva antik kentinde çalıştığı sürede Truva'nın millî park alanı ilan edilmesi ve çıkarılan eserlerin sergilenmesi için müze kurulması yönünde gayret gösteren Korfmann, başka şehirler ve ülkelerdeki Truva hazinelerinin Türkiye'ye iadesi için de kampanya başlatılmasını istedi.
Yıllardır yürüttüğü kazılarda ona eşlik eden kazı işçilerinin taktığı lakapla "Osman Hoca", 2003 yılında Türk vatandaşı oldu.
Çanakkale-Tübingen-Truva Vakfı'nın kurulmasında büyük payı olan Korfmann, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'ne Anadolu ve Yakındoğu araştırmaları için çok önemli olan Tübingen Yakındoğu Atlası'nın 283 parçadan oluşan haritalarını getirdi. Türkiye Tarihsel, Kültürel Miras ve Sanat Ödülleri kapsamında Özel Başarı ödülü ve Doğu ve eski çağ Yunan medeniyetlerinin birlikte yaşamlarını belgeleyen kazıları nedeniyle Helga ve Edzart Reuter Vakfı Birlikte Yaşamı Teşvik ödülünü aldı.
2000-2001 yıllarında Troia - Düş ve Gerçek sergisini Almanya'nın Stuttgart, Braunschweig ve Bonn kentlerinde gerçekleştirmiş, bu sergiyi toplam 850.000 kişi ziyaret etmiştir. Benzer ama daha küçük çaplı bir sergi İstanbul Beyoğlu'ndaki Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde de yapılmıştır.
Korfmann dönemi kazılarının Truva ve Tunç Çağı arkeolojisine en önemli katkısı Truva'da Tunç Çağı dönemine ait büyük bir aşağı kentin bulunmuş olmasıdır. Böylece tüm Tunç Çağı (MÖ 3000- 1300) boyunca Truva'nın savunma duvarları içinde kalan bölümünün yerleşmenin sadece küçük bir kısmını oluşturduğu anlaşılmış, aşağı kentiyle birlikte aslında Troia'nın Tunç Çağı boyunca sürekli büyüyen ve kentleşen bir yerleşme olduğu kanıtlanmıştır. Yine Korfmann dönemi kazıları sırasında bulunan tunç bir mühür üzerindeki Luwi dilinde hiyeroglif yazı Truva'da Tunç Çağı tabakalarında bulunan ilk yazılı belgedir.
Korfmann ayrıca Geç Tunç Çağı'nda Troas Bölgesi ile Hitit Devleti arasındaki politik ilişkileri araştırmıştır. Hitit kaynaklarında Hitit krallarının bu bölgeye seferler yaptığı söylenmektedir. Kimi bilimadamlarına göre Troas bölgesindeki yerleşmeler ve politik merkezler Hitit Devleti'ne bağlı vasal merkezlerdi.Korfmann, filologlar ve diğer arkeologlarla bir araya gelerek bu konu üzerine hayatının son dönemine kadar araştırmalar yapmıştır.
Manfred Korfmann'a 2002 yılında meslektaşları ve öğrencileri tarafından bir anı kitabı sunulmuştur. ("Mauerschau - Festschrift für Manfred Korfmann")
Adına ithafen Sinan Meydan tarafından 2006 yılında "Son Truvalılar" kitabı yayınlandı.
Manfred Osman Korfmann, tarihsel olarak Troya Savaşı'nı her zaman konuşacak olsakta artık tarihin geleceğe ışık tutarak bu topraklarda "Troya Barışı"ndan söz etmemiz gerektiğini söylemiş ve bu bölgenin ve Çanakkale'nin belki de her yıl tüm milletlerin temsilcilerinin burada toplantılar düzenleneceği, barışın konuşulduğu bir yer olmasını dilemiştir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14239",
"len_data": 3752,
"topic": "HISTORY",
"quality_score": 3.91
}
|
Elektronegatiflik, kimyada bağ yapımında kullanılan elektronların bağı oluşturan atomlar tarafından çekilme gücüdür. Klor gibi dış enerji seviyeleri hemen hemen tamamen doldurulmuş atomlar güçlü elektronegatiftirler ve kolaylıkla elektron alırlar. Buna karşın sodyum gibi dış seviyeleri hemen hemen boş olan atomlar kolaylıkla elektronlarını verirler ve güçlü elektropozitiftirler. Elektronegatifler ile elektron ilgileri karıştırılmamalıdır.
Örnek: 1s2 2s2 2p6 [3s1]
Yüksek atom numaralı elementler de düşük bir elektronegatifliğe sahiptir. Çünkü dış elektronlar pozitif çekirdeklerden oldukça uzaktadır, elektronlar atomlara kuvvetlice çekilmezler.
Ayrıca elektronegatiflik periyodik tabloda soldan sağa doğru gidildikçe artar, yukarıdan aşağıya gidildikçe ise azalır.
"Elektronegatiflik, bir bağı oluşturan atomların her birinin; Bağ elektronlarını çekebilme gücünü ifade eder. Tek başına atomun elektron alma eğilimi elektronegatiflik değil, elektron ilgisidir. Elektron ilgisi, nötr 1 mol atomun, 1 mol elektron aldığında açığa çıkan enerjidir ve ölçülebilir bir enerji formudur. (J, Cal) Elektronegatiflik ise, elektronları çekme gücü en fazla olan Flor atomu baz alınarak, atomların birbirlerine göre güçlerini ifade eder. Doğrudan ölçülebilir bir büyüklüktür, birimi Ec dir."
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14245",
"len_data": 1283,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 4.18
}
|
Seramik (Antik Yunanca: κεραμικός – "keramikós", "çömleğe ilişkin, çömlekçilik", κέραμος – "kéramos", "çömlekçi kili") iyonik veya kovalent bağlara sahip metal (veya metaloid) ve metal olmayan inorganik bileşik içeren katı bir malzemedir. Yaygın kullanım örnekleri çanak-çömlek, porselen ve tuğladır.
İnsanlar tarafından yapılan en eski seramikler, kendiliğinden veya silika gibi diğer malzemelerle karıştırılmış, ateşte sertleştirilmiş ve sinterlenmiş seramik çömlekler (örneğin kap ve çanaklar) veya kilden yapılmış figürinlerdi. Daha sonra seramikler pürüzsüz olma, renkli yüzeyler oluşturma ve camsı kullanım ile gözenekliliği azaltma amacıyla sırlandı ve pişirildi. Seramikler artık yerli, endüstriyel ve inşaat ürünlerinin yanı sıra çok çeşitli seramik sanatlarını da içinde barındırıyor. 20.yüzyılda, yarı iletkenler gibi ileri seramik mühendisliğinde kullanılmak üzere yeni seramik malzemeler geliştirilmiştir.
Etimoloji.
"Ceram-" kökünün bilinen en eski sözcüğü Miken Uygarlığı'nın Linear B hece yazısında "seramik işçileri" anlamındaki "ke-ra-me-we"'dir. "Seramik" kelimesi bir malzeme, ürün veya işlemi tarif etmek için bir sıfat olarak kullanılabilir. Aynı zamanda isim olarak tekil veya daha yaygın şekliyle çoğul olan "seramikler" şeklinde de kullanılabilir.
Malzemeler.
Seramik malzemeler inorganik, metalik olmayan, genellikle kristal oksit, nitrür veya karbür malzemelerdir. Karbon veya silikon gibi bazı elementler seramik olarak kabul edilebilir. Seramik malzemeler kırılgandır, serttir, sıkıştırma bazında güçlüdür ve kesme ile gerginlik bazında zayıftır. Asidik veya kostik ortamlara maruz kalan diğer malzemelerde meydana gelen kimyasal erozyona dayanırlar. Seramikler genellikle 1,000 °C–1,600 °C (1,800 °F–3,000 °F) arasında değişen çok yüksek sıcaklıklara dayanabilir. Amorf (kristal olmayan) karakteri nedeniyle cam genellikle seramik olarak kabul edilmez. Bununla birlikte, cam yapımı seramik işleminin birkaç aşamasını içerir ve mekanik özellikleri seramik malzemelere benzer.
Geleneksel seramik hammaddeleri kaolinit gibi kil minerallerini içerirken, daha yeni malzemeler alümina olarak bilinen alüminyum oksit içerir. İleri seramik olarak sınıflandırılan modern seramik malzemeler arasında silisyum karbür ve tungsten karbür bulunmaktadır. Her ikisi de aşınma dirençleri sebebiyle değerlidir ve bu nedenle madencilik operasyonlarında yer alan kırma ekipmanlarında da kullanılır. Gelişmiş seramikler tıp, elektrik, elektronik endüstrileri ve vücut zırhlarında da kullanılmaktadır.
Kristal seramikler.
Kristal seramik malzemeler çok çeşitli işlemlere uygun değildir. Bu durumda iki kategoriden birine girme durumundadırlar – yerinde reaksiyon ile seramiğe istenilen şekil verilir veya daha sonra katı bir gövde oluşturmak için sinterlenir. Seramik şekillendirme teknikleri, elle şekillendirme, kayma döküm "(slip casting)", bant dökümü (çok ince seramik kapasitörleri yapmak için kullanılır), enjeksiyon kalıplama, kuru presleme ve diğer varyasyonları içerir.
Kristal olmayan seramikler.
Kristal olmayan seramikler, eriyikten oluşma eğiliminde olan cam malzemelerdir. Cam tamamen eridiğinde, döküm yoluyla veya belirli bir viskozite durumunda bir kalıba üfleme gibi yöntemlerle şekil alır. Daha sonraki ısıl işlemler bu camın kısmen kristalleşmesine neden olursa, elde edilen malzeme cam-seramik olarak adlandırılır.
Türleri.
Seramik ürünleri bünye özelliklerine göre gözenekli (earthenware), pekişmiş bünye (stoneware) ve porselen olarak sınıflandırılmaktadır. Gözenekli bünye düşük sıcaklık ürünü, porselen de yüksek sıcaklık gerektiren ürün olarak düşünülse de eğer bünye yoğunluğunun nasıl sağlanacağı biliniyorsa, her tip bünyenin herhangi bir sıcaklık derecesinde üretilebilmesi mümkündür. Yani bünyenin içeriğindeki malzemeleri değiştirerek, düşük derecede porselen benzeri bir bünye, yine yüksek derecede de gözenekli bir bünye elde edilebilir.
Üretimi.
Genellikle kayaların dış etkiler altında parçalanması ile oluşan kil, kaolen ve benzeri maddelerin yüksek sıcaklıkta pişirilmesi ile meydana gelirler. Bu açıdan halk arasında "pişmiş toprak" esaslı malzeme olarak bilinir. Örneğin, cam, tuğla, kiremit, taş, beton, çimento, aşındırıcı tozlar porselen ve refrakter malzemeler bu gruba girer.
Kil belirli bir üretim sürecini geçirdikten sonra, sert ve deforme olmayan, bazı özel etkenler dışında hiçbir dış etkiden kolayca etkilenmeyen bir malzeme haline gelir. Seramik malzeme üretiminde, kil çamuruna belirli maddeler katarak, değişik şekillendirme yöntemleriyle, kullanılan çamur bünyesine uygun bir pişirme ile, seramik malzemeye istenilen niteliği kazandırma imkânı vardır.
Bezeme Teknikleri.
Akıtma tekniği.
Bu teknikte seramik nesneler fırına verilmeden önce bir puar vasıtasıyla sıvı çamura maruz bırakılır.
Bileşikleri.
Yapısal anlamda seramik malzemeleri, kristal, amorf, camsı gibi sınıflara ayrılır. Çoğunlukla, fırınlanmış seramikler earthenware, stoneware ve porselende olduğu gibi vitrifiye veya yarı vitrifiye edilir. İyonik ve kovalent bağlardaki değişken kristallik ve elektron bileşimi, çoğu seramik malzemenin iyi termal ve elektrik yalıtımı görevi görmesine neden olur. Bileşimi veya yapısının çeşitliliği açısından geniş bir yelpazeye sahip olması, süjenin genişliğinin uçsuz bucaksız olması ve tanımlanabilir özellikleri (örn. sertlik, dayanıklılık, elektrik iletkenliği, vb.) sebebiyle seramik gruplarını bir bütün olarak ele almak oldukça zordur. Yüksek erime sıcaklığı, yüksek sertlik, zayıf iletkenlik, yüksek elastisite modülü, kimyasal direnç ve düşük düktilite gibi genel özellikler, bu kuralların her birinin bilinen istisnaları dışında (örn. piezoelektrik seramikler, camsı geçiş sıcaklığı, süperiletken seramikler, vb.) norm olarak kabul edilir. Fiberglas ve karbon fiber gibi birçok kompozit, seramik malzeme içermesine rağmen, seramik ailesinin bir parçası sayılmaz.
Bileşiminde değişik türde silikatlar, alüminatlar ve bir miktar metal oksitler ile alkali ve toprak alkali bileşikler bulunan bir malzemedir. Seramik grubuna oksitler, nitritler, boridler, karbitler, silikatlar ve sülfidler girmektedir. Bazı seramiklerde iyonsal, kısmen kovalent bağ bulunabilir. Bazıları amorf, bazıları da kristal yapılıdırlar. Çok sert ve gevrektirler. Erime sıcaklıkları yüksek (silis 1750 °C'de alüminat 2050 °C'de erir), ısı ve elektriksel yönden yalıtkandırlar. Silise %6 alüminat katılırsa erime sıcaklığı 1550 °C'e düşer. Demir oksit ve alkali bileşikler erime sıcaklığını daha da azaltarak 900 °C'ye kadar düşürebilir.
Sağlık gereçleri.
Seramik sağlık gereçleri, seramikten yapılmış ve genellikle banyo ve tuvaletlerde kullanılan aşağıdaki malzemelere verilen addır. Lavabo, lavabo ayağı, klozet, rezervuar, bide, pisuvar, helataşı, eviye, küvet veduş teknelerinde kullanılmaktadır. Bu malzemelerin en önemli özelliği kil, kaolin, kuvars, feldspat gibi inorganik maddelerin akışkan çamur haline getirilip, alçı gibi su emme özelliği olan kalıplarda şekillendirdikten sonra, 1200 °C sıcaklıkta pişirilerek su emme değerinin %0,75 seviyesinin altına getirilmiş olmasıdır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14247",
"len_data": 7035,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 3.59
}
|
Kil doğada bol miktarda bulunan bir malzemedir. Fakat saf kil bulmak oldukça zordur. Kilin içerisinde en çok kalker, silis, mika, demir oksit mineralleri bulunur. İllit, kaolinit, montmorillonit ve diğer killer diye 4 ana grup kil vardır. Genellikle 0,002 mm'den daha küçük taneli malzemeye kil adı verilmektedir. Kil sarımtırak, kırmızımtırak, esmer gibi renklerde bulunur. Bu özelliğini bileşiminde bulunan yanıcı maddeler verir. Kilin yapısı itibarıyla su çekme özelliği vardır. Bu nedenle kil daima nemlidir. Kili meydana getiren maddeler sulu alüminyum silikatlerdir. m Al2O3, n SiO2, p H2O genel kimyasal bileşim formülü ile ifade edilen kil, çok saf olduğu zaman hidrate Alümin Silikat (kaolinit) adını alır. Kaolinit'in kimyasal formülü, Al2O3 .2SiO2. 2H2O dur.
Kilin özellikleri.
Kil sarımtırak, kırmızımtırak, esmer gibi renklerde bulunur. Bu özelliğini bileşiminde bulunan yanıcı maddeler verir. Kilin yapısı itibarıyla su çekme özelliği vardır ve plastisite, kohezyon, renk, rötre özellikleridir.
Kil hammaddelerinin endüstriyel sınıflandırılması.
Endüstride kullanılan 3 temel kil:
Bu üç temel kil hammaddesi özel işlemler ile istenilen özellikler kazandırılan hammaddeler olup, bu işlemler zenginleştirme-süzme, selektif madencilik, kimyasal işlemlerdir.
Tuğla-kiremit ve çanak-çömlekte kullanılan kil hammaddeleri ise, ucuz ve saflıkları düşük olan hammaddelerdir.
Bu hammaddelerde üç ana kil minerali olan kaolinit, illit ve Montmorillonit (ya da Smektit) gurubu kil mineralleri değişik oranlarda bulunabilirler.
Plastisite teorisi.
Ezilmiş kile uygun miktarda su karıştırıldığı zaman işlenebilme ve şekillendirme özelliği kolaylaşır. Böylece kil kolayca şekil alır. Örneğin, un su ile karıştırıldığı zaman işlenebilir ve şekillendirilebilir. Buna karşılık kum, su ile karıştırıldığı zaman herhangi bir plastik özellik kazanamaz. Kilin plastisite özelliği kazanabilmesi için muhakkak surette su ile karıştırılması gereklidir. Su dışında hiçbir madde kile plastisite özelliği kazandırmaz. Bu konuda yapılmış deneylerde birçok sıvı (alkol, gaz, terebentin, amonyak, aseton vb.) kullanılmışsa da hiçbirisi ile bu özellik elde edilmemiştir.
Kohezyon.
Bu özellik kil hamuruna kuruduğu zaman kendisine verilmiş olan şekli muhafaza etme kabiliyeti sağlar. Örneğin kum bu özelliğe sahip olmadığı için su ile ıslandıktan sonra kurumaya terk edildiği zaman küçük bir darbe ile kendi kendine dağılır. Kilin kohezyona sahip olabilmesi için mutlaka su ile yoğurulması gereklidir. Su dışında kalan diğer sıvılarla kil kohezyon kazanmaz.
Renk.
Killer metal oksitlerle karışık bir şekilde bulunduklarından doğal olarak renklenmiş durumdadırlar. Ayrıca organik maddeler de ihtiva eder. Kilin saf olması halinde rengi beyaz olur ve kaolen adını alır. Bunun ötesinde killerin renkleri sarı, pembe, kırmızımsı, mavimsi gri, yeşil ve siyahımsı olabilir. Kilin rengi içinde bulunan maddeler hakkında fikir vermektedir.
Bununla beraber, kilin pişmeden evvelki rengi piştikten sonra da aynı renkte kalacağını göstermez. Çünkü oksitlerin yüksek ısı derecelerinde renkleri değişir.
Büzüşme (Rötre).
Kil su ile yoğrulup şekillendikten sonra kurumaya terk edilirse şekillendirme sırasında verilmiş olan ölçüleri küçülür. Diğer bir deyişle kil hamurunun kuruma sırasında hacmi küçülür. Bu olaya kilin "rötre yapması" denir. Rötre, kilin kuruması sırasında olduğu gibi pişmesi sırasında da devam eder. Kilin kurumasından meydana gelen rötre, kilin plastisite özelliğine bağlıdır.
Her ne kadar akıcı kil, pişmiş toprak malzeme üretiminde kullanılmasa da, porselen, fayans ve vitrifiye seramik üretiminde döküm yolu ile şekillendirilerek kullanılır. Rötre, plastisiteden sonra en önemli özelliktir. Rutubetli bir kil hamuru kurumaya terk edildiği zaman hacmi küçülür. Belli bir zaman süresi sonucunda kil hamuru katılaşır ve mutlak kuruma haline kadar su kaybı ve hacim küçülmesi devam eder. Bu şekilde kurutulmuş kil hamuru gittikçe yükselen ısıda pişirildiği takdirde, kurutmada olduğu gibi yine hacmini küçültür. Kilin gerek kuruma ve gerekse pişme sırasında yapılmış olduğu rötre, toplam rötredir.
Kilin pişme teorisi.
Kil, düşük ısı derecesinde bir etüve konulursa sertleşir; önce serbest haldeki suyunu, daha sonra da emdiği suyun önemli bir kısmını kaybederek gittikçe artan bir rötre yapmaya başlar. Etüvün ısı derecesi 200 °C'yi geçmezse bu olay geriye dönüşebilir. Bu durumda kil soğuduğu zaman öğütülerek pudra haline getirilerek su ile yoğurulursa plastisite gösterebilir.
Dermatolojide Kil.
Kille temizlenen saçlar, saç dökülmelerine karşı korunmuş olur. Kil, ölü derinin vücuttan uzaklaştırılmasını sağlar.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14248",
"len_data": 4605,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 3.62
}
|
Geri dönüşüm terim olarak, kullanım dışı kalan "geri dönüştürülebilir" atık malzemelerin çeşitli geri dönüşüm yöntemleri ile ham madde olarak tekrar imalat süreçlerine kazandırılmasıdır.
Tüketilen maddelerin yeniden geri dönüşüm halkası içine katılabilmesi ile öncelikle ham madde ihtiyacı azalır. Böylece insan nüfusunun artışı ile paralel olarak artan tüketimin doğal dengeyi bozması ve doğaya verilen zarar engellenmiş olur. Bununla birlikte yeniden dönüştürülebilen maddelerin tekrar ham madde olarak kullanılması büyük miktarda enerji tasarrufunu mümkün kılar. Örneğin, yeniden kazanılabilir alüminyumun kullanılması alüminyumun sıfırdan imal edilmesine oranla %35'e varan enerji tasarrufu sağlamaktadır.
Atık malzemelerin ham madde olarak kullanılması çevre kirliliğinin engellenmesi açısından da önemlidir. Kullanılmış kâğıdın tekrar kâğıt imalatında kullanılması hava kirliliğini %74-94, su kirliliğini %35, su kullanımını %45 azaltabilmektedir. Örneğin bir ton atık kâğıdın kâğıt hamuruna katılmasıyla 8 ağacın kesilmesi önlenebilmektedir.
Geri dönüşümün tarihçesi.
Geri dönüşüme olan ihtiyacın başlamasında savaşlar nedeniyle ortaya çıkan kaynak sıkıntıları etkili olmuştur. Büyük devletler, II. Dünya Savaşı sırasında ülke çapında geri dönüşümle ilgili kampanyalar başlatmışlardır. Vatandaşlar özellikle metal ve fiber maddeleri toplama konusunda teşvik edilmişlerdir. ABD'de geri dönüşüm işlemi yurtseverlik anlayışında çok önemli bir yer edinmiştir. Hatta, savaş sırasında oluşturulan kaynak koruma programları, doğal kaynakları kısıtlı bazı ülkelerde (Japonya gibi), savaş sonrası da devam ettirilmiştir.
Geri dönüşüm bilincini topluma yaymak için en önemli unsurlardan biri eğitimdir. Son dönemlerde eğitim programlarında geri dönüşüme dünyada önem verilmektedir. Geri dönüşümün dünyanın geleceğine sunacağı katkılar çevre duyarlılığı başlığı altında bu programlarda yer bulmuştur. Özellikle kâğıt, plastik şişe ve kavanoz gibi kolaylıkla dönüştürülebilecek maddeler, okullarda hayata geçirilen geri dönüşüm fikirlerinin ana maddeleridir.
Geri dönüşümün başarısını eğitim kadar etkileyecek bir diğer husus ise ekonomidir. Ancak yeterli satın alma gücüne sahip tüketiciler çevreye duyarlı seçeneklere yönelebilir. Bu durum da üreticileri ürünlerindeki geri dönüştürülmüş malzeme miktarını artırmaya teşvik edebilir. Ayrıca tüketiciye geri dönüştürülecek ürünü bu sürece dâhil etme konusunda açık yönergeler vermek de oldukça önemlidir.
Geri dönüşüm sembolleri ve kodları.
Bazı maddelere ait geri dönüşüm sembol ve kodları aşağıda verilmiştir. Bu semboller uluslararası olarak kullanılır.
Geri dönüştürme metotları.
Geri dönüştürme metotları her malzeme için farklılık göstermektedir:
Tüketici atıklarının geri dönüştürülmesi.
Toplama.
Genel atık akışından geri dönüştürülen maddeleri toplamak için, kamu yararı ile devlet kolaylığı ve masrafı arasındaki değiş tokuş yelpazesinde farklı yerleri işgal eden bir dizi sistem uygulanmıştır. Toplamanın üç ana grubu bırakma merkezleri, geri alım merkezleri ve kaldırım kenarında toplama şeklindedir. Geri dönüşüm maliyetinin yaklaşık üçte ikisi toplama aşamasında gerçekleşir.
Kaldırım kenarında toplama.
Kaldırım kenarı toplama, çoğunlukla geri dönüştürülen malzemelerin işlem sırasında nerede sıralandığı ve temizlendiğine göre farklılık gösteren, pek çok farklı sistemi kapsar. Ana kategoriler, karışık atık toplama, karıştırılmış geri dönüştürülebilir maddeler ve kaynak ayırmadır. Bir atık toplama aracı genellikle atıkları alır.
Karışık atık toplamada, geri kazanılan atıklar geri kalan atıklarla karıştırılarak toplanır ve istenilen malzemeler ayrıştırılarak merkezi bir ayrıştırma tesisinde temizlenir. Bu, büyük miktarda geri dönüştürülebilir atığın (özellikle kağıt) yeniden işlenemeyecek kadar kirli olmasına neden olur, ancak avantajları da vardır: Kentin geri dönüştürülen atıkların ayrı toplanması için ödeme yapmasına gerek yoktur, halk eğitimine ihtiyaç yoktur ve belirli malzemelerin geri dönüştürülebilirliğindeki herhangi bir değişiklik, ayırma işleminin gerçekleştiği yerde uygulanır.
Karıştırılmış veya tek-akışlı sistemde, geri dönüştürülebilir maddeler karıştırılır ancak geri dönüştürülemeyen atıklardan ayrı tutulur. Bu, toplama sonrası temizlik ihtiyacını büyük ölçüde azaltır, ancak hangi malzemelerin geri dönüştürülebilir olduğu konusunda halk eğitimi gerektirir.
Kaynak ayrımı.
Kaynak ayırma, her malzemenin toplamadan önce temizlendiği ve sıralandığı diğer uç noktadır. En az toplama sonrası sıralama gerektirir ve en saf geri dönüşüm ürünlerini üretir. Ancak, her bir materyali toplamak için ek işletme maliyetleri gerektirir ve geri dönüşümde kirlenmeden kaçınmak için kapsamlı halk eğitimi gerektirir. Oregon, ABD'de, Oregon Çevresel Kalite Departmanı (Oregon DEQ) çok aileli mülk yöneticileriyle anket yaptı; yaklaşık yarısı, geçiciler gibi izinsiz kişilerin toplama alanlarına erişmesi nedeniyle geri dönüştürülebilir maddelerin kirlenmesi de dahil olmak üzere sorunlar bildirdi.
Kaynak ayırma, harmanlanmış (karışık atık) toplamanın yüksek maliyeti nedeniyle tercih edilen yöntemdi. Ancak, ayırma teknolojisindeki ilerlemeler bu ek yükü önemli ölçüde azalttı ve kaynak ayırma programları geliştiren birçok alan karışık toplamaya geçiş yaptı.
Geri alım merkezleri.
Geri alım merkezlerinde, ayrılmış, temizlenmiş geri dönüşüm ürünleri satın alınır, bu da kullanım için açık bir teşvik sağlar ve istikrarlı bir tedarik yaratır. Sonradan işlenmiş malzeme daha sonra satılabilir. Kârlıysa, bu, sera gazı emisyonunu korur; kârsızsa, emisyonlarını arttırır. Geri alım merkezlerinin uygulanabilir olması için genellikle devlet sübvansiyonlarına ihtiyacı vardır. ABD Ulusal Atık ve Geri Dönüşüm Derneği tarafından hazırlanan 1993 tarihli bir rapora göre, 30 dolara yeniden satılabilen bir ton malzemeyi işlemek ortalama 50 dolar tutar.
ABD'de, karışık geri dönüştürülebilir maddelerin ton başına değeri 2011'de 180$, 2015'te 80$ ve 2017'de 100$'dı.
2017 yılında, ana bileşeni olan kumun düşük maliyeti nedeniyle cam esasen değersizdi. Benzer şekilde, düşük petrol fiyatları plastik geri dönüşümünü engelledi.
2017'de Napa, Kaliforniya'ya geri dönüşüm maliyetlerinin yaklaşık %20'si geri ödendi.
Bırakma merkezleri.
Bırakma merkezleri, atık üreticisinin geri dönüştürülen maddeleri merkezi bir konuma (kurulu veya mobil toplama istasyonu ya da yeniden işleme tesisinin kendisi) taşımasını gerektirir. Oluşturulması en kolay toplama türüdür, ancak düşük ve öngörülemeyen verimden muzdariptirler.
Dağıtılmış geri dönüşüm.
Plastik gibi bazı atık malzemeler için, geri dönüşüm robotları denilen yeni teknik cihazlar, dağıtılmış geri dönüşüm biçimini mümkün kılar. Başlangıç yaşam döngüsü analizi (LCA), kırsal bölgelerde 3D yazıcılar için filament yapmak üzere HDPE'nin bu tür dağıtılmış geri dönüşümü, ham reçine kullanmaktan veya ilgili nakliyeleri ile birlikte geleneksel geri dönüşüm süreçlerini kullanmaktan daha az enerji tükettiğini gösterir.
Ayrıştırma.
Karıştırılmış geri dönüşüm ürünleri toplanıp malzeme geri kazanım tesisine teslim edildikten sonra, malzemelerin ayrılması gerekir. Bu, birçoğu otomatik süreçleri içeren bir dizi aşamada gerçekleştirilir ve bir kamyon dolusu malzemenin bir saatten kısa sürede tamamen ayıklanmasını sağlar. Bazı tesisler artık malzemeleri otomatik olarak ayrıştırabilir ki buna tek-akışlı geri dönüşüm denir. Otomatik sıralamaya robot yardımcı olabilir. Fabrikalarda kağıt, farklı plastik türleri, cam, metaller, yiyecek artıkları ve çoğu pil türü dahil olmak üzere çeşitli malzemeler ayrılır. Bu tesislerin bulunduğu alanlarda geri dönüşüm oranlarında %30'luk artış görülmüştür. ABD'de 300'den fazla malzeme geri dönüşüm (inb: recovery) tesisi vardır.
İlk olarak, karıştırılmış geri dönüşüm ürünleri toplama aracından çıkarılır ve tek bir katmana yayılmış bir konveyör bandına yerleştirilir. oluklu mukavva ve plastik torbaların büyük parçaları, daha sonra makinelerin sıkışmasına neden olabileceğinden, bu aşamada elle çıkarılır.
Daha sonra, disk ekranlar ve havalı sınıflandırıcılar gibi otomatik makineler, geri dönüştürülen maddeleri ağırlığa göre ayırarak, daha hafif kağıt ve plastiği daha ağır cam ve metalden ayırır. Karton, karışık kağıttan çıkarılır ve en yaygın plastik türleri-PET (#1) ve HDPE (#2)-toplanır böylece bu malzemeler uygun şekilde toplama kanallarına yönlendirilebilir. Bu genellikle elle yapılır; ancak bazı sınıflandırma merkezlerinde, spektroskopik tarayıcılar, absorbe edilen dalga boylarına göre kağıt ve plastik türleri arasında ayrım yapmak için kullanılır. Kimyasal bileşim'deki farklılıklar nedeniyle plastikler birbirleriyle uyumsuz olma eğilimindedir; polimer molekülleri yağ ve su gibi birbirini iter.
Demir, çelik ve teneke kutu gibi demirli metalleri ayırmak için güçlü mıknatıslar kullanılır.
Demirsiz metal'ler manyetik girdap akımı'larınca atılır: Dönen bir manyetik alan indükler alüminyum kutuların etrafında elektrik akımı oluşturarak, kutuların içinde büyük bir manyetik alan tarafından itilen bir girdap akımı oluşturarak kutuları akıştan çıkarır.
Endüstriyel atıkların geri dönüşümü.
Pek çok hükûmet programı evde geri dönüşüme odaklansa da Birleşik Krallık'taki atıkların %64'ü sanayi tarafından üretilir. Endüstrideki birçok geri dönüşüm programının odak noktası maliyet etkinliğidir. Karton ambalajın her yerde bulunması, kartonu perakende mağazalar, depolar ve ürün dağıtıcıları gibi ağırlıklı olarak ambalajlı ürünlerle uğraşan şirketler tarafından geri dönüştürülen yaygın atık bir ürün haline getirir. Diğer endüstriler, işledikleri atık malzemelere bağlı olarak niş ve özel ürünlerle ilgilenmektedir.
Cam, kereste, kâğıt hamuru ve kağıt üreticilerinin tümü doğrudan yaygın olarak geri dönüştürülmüş malzemelerle ilgilenmektedir. Ancak bağımsız lastik satıcıları kâr amacıyla otomobil lastikleri toplayabilir ve geri dönüştürebilir.
Kömürle çalışan bir elektrik santralinde kömürün yakılmasıyla üretilen atık, Amerika Birleşik Devletleri'nde genellikle yakıt külü veya uçucu kül olarak adlandırılır. Oldukça kullanışlı bir malzemedir ve beton yapılarda kullanılır. Puzolanik aktivite sergiler.
Metallerin geri dönüşüm seviyeleri genellikle azdır. 2010 yılında, Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın (UNEP) ev sahipliği yaptığı Uluslararası Kaynak Paneli, metal stokları ve geridönüşüm oranları hakkında raporlar yayınladı. 20. ve 21. yüzyılda metal kullanımındaki artışın, toplumdaki metal stoklarının yer altından yer üstü uygulamalara doğru önemli bir kaymaya yol açtığını bildirdi. Örneğin ABD'de kullanımdaki bakır 1932-1999 yılları arasında kişi başına 73 kg'dan 238 kg'a çıktı.
Raporun yazarları, metallerin doğası gereği geri dönüştürülebilir olması nedeniyle toplumdaki metal stoklarının büyük yer üstü madenleri olarak hizmet verebileceğini gözlemledi (bu nedenle "kentsel madencilik" terimi türetilmiştir)). Ancak birçok metalin geri dönüşüm oranlarının az olduğunu buldular. Cep telefonları, hibrit otomobiller için pil paketleri ve yakıt hücreleri gibi uygulamalarda kullanılan bazı nadir metallerin geri dönüşüm oranlarının o kadar az olduğu ve gelecekte kullanım ömür sonu geri dönüşüm oranları önemli ölçüde artırılmadıkça bu kritik metallerin modern teknolojide kullanılmak üzere kullanılamaz hale geleceği konusunda uyardılar.
Ordu bazı metalleri geri dönüştürür. ABD Donanması'nın Gemi Söküm Programı, eski gemilerin çeliğini geri kazanmak için gemi sökümünü kullanır. Yapay resifler oluşturmak için gemiler de batırılabilir. Uranyum, birçok askeri ve endüstriyel kullanım için kurşun ve titanyumdan daha üstün niteliklere sahip yoğun bir metaldir. Nükleer silah ve nükleer reaktör yakıtı olarak işlenmesinden arta kalan uranyuma zayıflatılmış uranyum denir ve ABD ordusunun tüm şubeleri tarafından zırh delici mermiler ve kalkan gibi şeylerin geliştirilmesinde kullanılır.
İnşaat sektörü betonu ve eski yol yüzey kaplamasını geri dönüştürerek bu malzemeleri kâr amacıyla satabilir.
Hızla büyüyen bazı endüstriler, özellikle de yenilenebilir enerji ve güneş fotovoltaik teknoloji endüstrileri, gelecekteki talebi öngörerek, atık akışları kayda değer bir hacme ulaşmadan önce bile proaktif olarak geri dönüşüm politikaları oluşturuyor.
Çoğu program gerekli kalite seviyesine ulaşamadığından plastiğin geri dönüşümü daha zordur. PVC'nin geri dönüştürülmesi çoğu zaman malzemenin aşağı dönüştürülmesiyle sonuçlanır. Bu ise geri dönüştürülmüş malzemeyle yalnızca daha düşük kalite standardına sahip ürünlerin yapılabileceği anlamına gelir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14249",
"len_data": 12436,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 3.59
}
|
Ev şu anlamlara gelebilir:
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14254",
"len_data": 26,
"topic": "PSYCHOLOGY_PERSONAL_DEVELOPMENT",
"quality_score": 1.28
}
|
Refrakter malzemeler, ateşe dayanıklı malzemeler olarak tanımlanır. Refrakter malzemeler 538 °C (811 K; 1000 °F) üzerindeki sıcaklıklarda uzun süre kullanılabilir. Başta endüstrinin temel izolasyon malzemesi olan ateş tuğlaları olmak üzere, camlar, mutfak eşyası gibi büyük bir malzeme grubunu oluşturur. Bunlar metalik malzemelerin pahalı olduğu veya kullanılmadığı yerlerde tercih edilir.
Refrakterler:
Endüstride ateş ve alevin bulunduğu tesislerde tavlama ve indüksiyon eritme fırınlarında, metalurji fırınlarında ve silikat endüstrisinde, metallerin ve camların eritilmesi için, pota malzemesi olarak, termo elemanların korunmasında ve elektrikli ısıtıcıların izolasyon malzemesi olarak kullanılır.
Refrakter malzemelerin özellikleri.
Kimyasal ve mineralojik yapı.
Metalurjik işlemlerde kullanılan refrakter malzemeler asidik, bazik ve nötr olmak üzere 3 grup altında toplanır. Bünyesinde bulunan SiO2'nin bazik bileşenlere oranı malzemenin asitlik derecesini belirler. Bazik karakterdeki cüruflar bazik refrakterlere, asidik cüruflarda asidik refrakterlere etki etmezler. Ancak bu kimyasal özellik yanında malzemenin gözenekliliği önemli rol oynar. Daha poröz olan refrakter malzemeler çabuk ısınır. Mineralojik yapıya bağlı olarak değişik sıcaklıklardaki farklı kristal bünyeleri oluşur. Bu nedenle refrakter malzeme yoğunluğunda değişmeler meydana gelir.
Genişleme ve çekme.
Şamot ve magnezit tuğlalar üretimleri sırasında daralma, silika tipi tuğlalar genişleme gösterir. Fazla miktarda hacim değişimi çatlamalara neden olur.
Yoğunluk ve porozite.
Sıcaklığın yükselmesi ile katı hacimde meydana gelen genişleme ile birlikte porozite azalır. Porozitenin azalması ile refrakter malzeme yumuşar. Bu özellik malzemenin karakterini tayin eder. Porozitenin azalmasıyla orantılı olarak yoğunlukta artış görülür. Refrakter malzemenin yoğunluğunun erime sırasında değişimi büyük önem taşır. Erime olayı ile birlikte hacim değişir ve malzemenin fiziksel özelliklerinde büyük sapmalar olur.
Fırın sıcaklığında basınca direnç.
Refrakter malzeme kullanma sırasında genellikle basınç, gerilme gibi çeşitli kuvvetlerin etkisi altında kalır. Yumuşama sunucu boyut değişikliği olması halinde sakıncalar ortaya çıkar. Bu nedenle normalde yüksek bir basınçta parçalanan malzeme fırın sıcaklığında bu değerden çok daha düşük sıcaklıkta parçalanabilir. Sıcaklığın etkime süresinde etkili olur.
Isıl özellikler.
Refrakter malzemelerin ısıl özellikleri özgül ısı, ısıl iletkenlik ve ısıl genişlemedir. Malzemenin Özgül ısı ve ısıl iletkenliği kullanılma yerine göre farklı şekilde değerlendirilir. Bazı halde yüksek, bazen de düşük olması arzu edilir. Oysa ısıl genişleme özelliği malzemenin tamamen bünyesinden ileri gelen ısı karşısında genişlemeyi temsil ettiğinden fonksiyonel etkiye sahiptir. Bu nedenle fırın tasarımlarında kullanılan refrakter malzemenin ısıl genişlemesi, işletme sırasında bir zarara meydan vermemek için özenle seçilir.
Isıl çatlama ve parçalanma.
Sıcaklık değişimlerine dayanım ısıl şok dayanım olarak tanımlanır. İşletme esnasına ısıtma ve soğutma veya sıcaklık salınımları malzemenin yüzeyi ve merkezi arasında sıcaklık farkları ve bunun sonucu olarak da genleşme gerilmeleri meydana gelir. Bir cisim her tarafından soğutulduğunda yüzey boyunca çekme gerilmeleri ve merkezinde basma gerilmeleri meydana gelir. Böylece oluşan ısıl gerilmeler malzemenin dayanımını aşarsa çatlaklar meydana getirerek malzemenin parçalanmasına neden olur.
Mekanik dayanıklılık.
Refrakter malzemelerin soğukta basınç dayanımına malzemenin yapısı ve özellikle gözenek miktarı etkir. Ateşe dayanıklı tuğlalar oda sıcaklığında pek az şekil değiştirme gösterirler. Yüksek sıcaklıkta farklı tane büyüklüğü ve gözenek dağılımı ile yapıdaki değişik fazların arasındaki gerilmeler nedeniyle çatlaklar oluşabilir. Mekanik dayanım ve aşınma direnci yaklaşık 1000 °C'ye kadar durumunu muhafaza eder. Daha yüksek sıcaklıklarda cam fazının artmasıyla birlikte aşınma dayanımı azalır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14257",
"len_data": 3964,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 3.61
}
|
Kalsit, kimyasal formülü CaCO3 olan kristalleşmiş kalsiyum karbonat. Saydam, beyaz, sarı, rustik yeşil ve mavimsi renkte olabilir. Sertliği 3, özgül ağırlığı 2.71'dir. Soğuk ve seyreltik hidroklorik asitte (tuz ruhu) şiddetli bir köpürme ile ayrışır. Çakı ile çizilir. CO2'li sularda çözünerek Ca(HCO3)2 yapar.
Nadiren erüptif kayalardan özellikle pegmatitlerde ilksel olarak bulunur. Genellikle sekonder bir mineraldir. Doğada bolca bulunur.Genellikle karbonatlı sedimanter kayaların (ör:kireçtaşları) ve mermerlerin ana bileşenidir. Çeşitli şekillerde işlenerek boya, kâğıt, plastik sektöründe dolgu malzemesi olarak kullanılır. Plastik sektöründe kullanılan kalsitler ise; kaplı ve kapsız olmak üzere 2 çeşittir.
Türkiye'de Niğde ilinde çıkarılan Kalsit madeni oldukça parlak olmasından dolayı ticari değeri yüksektir.
Etimoloji.
Kalsit, 19. yüzyılda kireç için Latince, calx (genetik calcis) kelimesini mineralleri adlandırmak için kullanılan -ite eki ile ifade edilen Alman Kalsit'ten türetilmiştir. Dolayısıyla etimolojik olarak tebeşirle ilişkilidir. Arkeologlar ve taş ticareti uzmanları tarafından uygulandığında alabaster terimi, sadece çeşitli jips için ayrıldığı jeoloji ve mineralojide olduğu gibi kullanılmaz; aynı zamanda, benzer görünümlü, yarı saydam çeşitlerde ince taneli şeritli kalsit birikintisi için.
Birim hücre ve Miller endeksleri.
Yayınlarda, kalsit kristallerindeki yönleri tanımlamak için iki farklı Miller indeksi seti kullanılır - üç indeks h, k, l ile altıgen sistem ve dört indeks h, k, l, i olan rhombohedral sistem. Komplikasyonlara ek olarak, kalsit için birim hücrenin iki tanımı da vardır. Daha eski bir "morfolojik" birim hücre olan kristallerin yüzleri arasındaki açıları ölçerek ve en küçük sayıları arayarak çıkartıldı. Daha sonra X-ışını kristalografisi kullanılarak bir "yapısal" birim hücre belirlendi. Morfolojik birim hücre yaklaşık boyutlar a = 10 Å ve c = 8,5 Å iken, yapısal birim hücre için bunlar = 5 Å ve c = 17 Å'dir. Aynı yönelim için, morfolojikden yapısal birimlere dönüştürmek için c, 4 ile çarpılmalıdır. Örnek olarak, bölünme morfolojik koordinatlarda "{1 0 1 1} üzerinde mükemmel" ve yapısal birimlerde "{1 0 1 4} üzerinde mükemmel" olarak verilmektedir. (Altıgen indekslerde bunlar {1 0 1} ve {1 0 4} 'dir.) Eşleştirme, bölünme ve kristal formları daima morfolojik birimlerde verilir.
Özellikleri.
Form.
800'den fazla kalsit kristal şekli tanımlanmıştır. En yaygın olanları, altıgen {2 1 1} yönlerde (morfolojik birim hücre) veya {214} yönlerde (yapısal birim hücre) yüzleri olan scalenohedradır; ve rhombohedral, yüzleri {1 0 1} veya {1 0 4} yönlerinde (en yaygın bölünme düzlemi). Alışkanlıklar arasında akut ila geniş rhombohedra, tablo formları, prizmalar veya çeşitli scalenohedra bulunur. Kalsit, gözlenen formların çeşitliliğine katkıda bulunan birkaç eşleştirme türü sergiler. Lifli, taneli, lamelli veya kompakt olarak ortaya çıkabilir. Lifli, çiçek açan bir form lublinit olarak bilinir. Yarılma genellikle eşkenar dörtgen forma paralel olarak üç yöndedir. Kırılması konkoiddir, ancak elde edilmesi zordur.
Skalenohedral yüzler kiral olup ayna görüntüsü simetrisi ile çiftler halinde gelir; bunların büyümesi, L- ve D-amino asitler gibi kiral biyomoleküllerle etkileşimden etkilenebilir. Rhombohedral yüzler achiral.
Sertlik.
Tanımlayıcı bir Mohs sertliği 3, özgül ağırlığı 2.71'dir ve parlaklığı kristalize çeşitlerde vitrözdür. Renk beyazdır veya hiç yoktur, ancak mineral safsızlıklarla dolu olduğunda gri, kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, mor, kahverengi veya hatta siyah tonları oluşabilir.
Optik.
Kalsit opak saydamdır ve bazen fosforesans veya floresan gösterebilir. İzlanda spar adlı şeffaf bir çeşitlilik optik amaçlar için kullanılır. Akut skalenohedral kristallere bazen "dogtooth spar", rhombohedral form bazen "nailhead spar" olarak adlandırılır. Karakteristik çift kırılımlı optik davranışı gösteren kalsit fotoğrafı.
Tek kalsit kristalleri çift kırılma (çift kırılma) adı verilen optik bir özellik gösterir. Bu güçlü çift kırılma, açık bir kalsit parçasından görülen nesnelerin iki katına çıkmasına neden olur. Birefringent etki (kalsit kullanarak) ilk olarak 1669 yılında Danimarkalı bilim adamı Rasmus Bartholin tarafından tanımlanmıştır. 90590 nm dalga boyunda, sırasıyla 1.658 ve 1.486 sıradan ve olağanüstü kırılma indekslerine sahiptir. 190 ve 1700 nm arasında sıradan kırılma indisi yaklaşık 1.9 ile 1.5 arasında değişirken, olağanüstü kırılma endeksi 1.6 ile 1.4 arasında değişmektedir.
Kimyasal.
Kalsit, çoğu karbonat gibi, çoğu asit formuyla çözülür. Kalsit, su sıcaklığı, pH ve çözünmüş iyon konsantrasyonları gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak yeraltı suyu ile çözülebilir veya yeraltı suyu ile çöktürülebilir. Kalsit soğuk suda oldukça çözünmez olmasına rağmen, asitlik kalsitin çözünmesine ve karbondioksit gazının salınmasına neden olabilir. Ortam karbondioksit, asitliği nedeniyle, kalsit üzerinde hafif bir çözünürleştirici etkiye sahiptir. Kalsit, sıcaklık arttıkça suda daha az çözünür hale geldiği retrograd çözünürlük adı verilen alışılmadık bir özellik sergiler. Yağışlar için koşullar uygun olduğunda, kalsit mevcut kaya tanelerini bir araya getiren mineral kaplamalar oluşturur veya kırıkları doldurabilir. Koşullar çözünme için uygun olduğunda, kalsitin uzaklaştırılması kayanın gözenekliliğini ve geçirgenliğini önemli ölçüde artırabilir ve uzun bir süre devam ederse mağara oluşumuna neden olabilir. Peyzaj ölçeğinde, kalsiyum karbonat bakımından zengin kayaçların sürekli çözünmesi, mağara sistemlerinin genişlemesine ve nihayetinde çökmesine yol açarak çeşitli karst topoğrafyalarına yol açabilir.
Kullanım ve uygulamalar.
Eski Mısırlılar, yakın ilişki nedeniyle adı kaymaktaşı terimine katkıda bulunan tanrıça Bast'la ilişkilendirerek birçok kalsit taşıdılar. Diğer birçok kültür, materyali benzer oyma nesneler ve uygulamalar için kullanmıştır.
Yüksek dereceli optik kalsit, 2.Dünya Savaşı'nda, özellikle bomba nişanları ve uçaksavar silahlarında silah nişangahları için kullanıldı. Ayrıca, görünmezlik pelerini için kalsitin kullanılması için deneyler yapılmıştır.
Mikrobiyolojik olarak çökeltilmiş kalsit, toprak ıslahı, toprak stabilizasyonu ve beton onarımı gibi çok çeşitli uygulamalara sahiptir.
80 kg'lık bir Carrara mermerinden elde edilen kalsit, and18O ve calib13C kalibrasyonunda kütle spektrometrisinde IAEA-603 izotopik standardı olarak kullanılır.
Doğal oluşum.
Kalsit, çoğunlukla ölü deniz organizmalarının kabuklarından oluşan, özellikle kalker olan tortul kayaçların ortak bir bileşenidir. Tortul kayaçların yaklaşık% 10'u kireçtaşıdır. Metamorfik mermerin birincil mineralidir. Aynı zamanda bir damar minerali olarak kaplıcalardan birikenlerde de görülür; sarkıt ve dikitler olarak mağaralarda; ve karbonatitler, kimberlitler gibi volkanik veya mantodan türetilen kayalarda veya nadiren peridotitlerde bulunur.
Kalsit genellikle deniz organizmalarının kabuklarının birincil bileşenidir, örneğin, plankton (kokolitler ve planktik foraminifera gibi), kırmızı alglerin sert kısımları, bazı süngerler, brachiopodlar, ekinodermler, bazı serpulidler, çoğu bryozoa ve kabukların parçaları bazı çift kabuklu (istiridye ve rudistler gibi). Kalsit, yukarıda belirtildiği gibi New Mexico'nun karlı nehir mağarasında, mikroorganizmaların doğal oluşumlarla kredilendirildiği muhteşem formda bulunur. Çeyrek milyar yıl önce soyu tükenmiş olan trilobitlerin, lensleri oluşturmak için berrak kalsit kristalleri kullanan benzersiz bileşik gözleri vardı.
En büyük belgelenmiş tek kalsit kristali İzlanda kaynaklı, 7 × 7 × 2 m ve 6 × 6 × 3 m ölçülerinde ve yaklaşık 250 ton ağırlığındadır.
Oluşum süreçleri.
Kalsit oluşumu, klasik teras çıkıntısı kıvrılma modelinden bir Ostwald olgunlaşma işlemi yoluyla veya nanokristallerin toplanması yoluyla yetersiz sıralı öncü fazların (amorf kalsiyum karbonat, ACC) kristalleşmesine kadar çeşitli yollarla ilerleyebilir. ACC'nin kristalizasyonu iki aşamada gerçekleşebilir: birincisi, ACC nanopartikülleri hızla kurutulur ve tek tek vaterit parçacıkları oluşturmak için kristalleşir. İkinci olarak, vaterit kalsitin yüzey alanı tarafından kontrol edilen reaksiyon oranı ile bir çözünme ve yeniden çökeltme mekanizması vasıtasıyla kalsite dönüşür. Reaksiyonun ikinci aşaması yaklaşık 10 kat daha yavaştır. Bununla birlikte, kalsitin kristalleşmesinin başlangıç pH'ına ve çözeltide Mg mevcudiyetine bağlı olduğu gözlemlenmiştir.Karıştırma sırasında nötr bir başlangıç pH değeri, ACC'nin kalsite doğrudan dönüşümünü destekler. Aksine, ACC, temel bir başlangıç pH'ı ile başlayan bir çözelti içinde oluştuğunda, kalsite dönüşüm, küresel bir büyüme mekanizması yoluyla oluşan metastabil vaterit yoluyla gerçekleşir.İkinci aşamada bu vaterit, yüzey kontrollü bir çözünme ve yeniden kristalleştirme mekanizması vasıtasıyla kalsite dönüşür. Mg, hem ACC'nin stabilitesi hem de kristalin CaCO3'e dönüşümü üzerinde dikkate değer bir etkiye sahiptir, bu da doğrudan iyondan kalsit oluşumuna neden olur, çünkü bu iyon vaterit yapısını dengesizleştirir. Kalsit, metanın oksitlendiği ve sülfatın kalsit ve piritin çökelmesine yol açtığı metanın sülfata bağlı anaerobik oksidasyonu sırasında olduğu gibi mikroorganizmaların aktivitesine yanıt olarak yüzeyde oluşabilir. üretilen bikarbonat ve sülfür. Bu süreçler, 13C izotopunda son derece tükenmiş olan kalsitlerin spesifik karbon izotop bileşimi ile mil PDB başına −125 kadar (δ13C) izlenebilir.
Dünya tarihinde yeri.
Deniz suyunda birincil inorganik kalsiyum karbonat çökeltisinin günümüzde aragonit ve yüksek magnezyum kalsit (hmc) yerine düşük magnezyum kalsit (lmc) olduğu Dünya tarihinde kalsit denizleri vardı. Kalsit denizleri, Ordovisiyen ve Jurassic'te en belirgin olan Phanerozoik üzerinde aragonit denizleriyle değişiyordu. Soylar, mineralize olduklarında okyanusta hangi kalsiyum karbonat biçiminin uygun olduğunu kullanmak için evrimleşti ve bu mineralojiyi evrimsel tarihlerinin geri kalanı boyunca korudu. Bu kalsit deniz koşulları için petrografik kanıtlar kalsitik ooidler, lmc çimentolar, sert zeminler ve hızlı erken deniz tabanı aragonit çözünmesinden oluşur. Deniz canlılarının kalsiyum karbonat kabukları ile evrimi kalsit ve aragonit deniz döngüsünden etkilenmiş olabilir. Kalsit, önemli bir biyolojik reaksiyonu, formose reaksiyonunu katalize ettiği gösterilen ve yaşamın kökeninde rol almış olabilen minerallerden biridir. Kiral yüzeylerinin (bkz. Form) aspartik asit molekülleri ile etkileşimi kiralitede hafif bir sapmaya neden olur; bu canlı hücrelerdeki homokiralitenin kaynağı için olası bir mekanizmadır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14259",
"len_data": 10534,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 3.77
}
|
Cam ya da sırça, saydam veya yarı saydam, sert, kırılgan olan ve sıvıların muhafazasına imkân veren, inorganik amorf yapıda katı bir malzeme. Antik çağlardan beri gerek inşaat malzemesi, gerekse süs eşyası olarak camdan faydalanılmaktadır. Günümüzde hâlen basit araç gereçlerden iletişime ve uzay teknolojilerine kadar çok yaygın bir kullanım alanı vardır. Örneğin pencere camları, cam ambalaj, ayna, lamba, sofra takımı ve optiklerde yaygın pratik, teknolojik ve dekoratif kullanıma sahiptir.
En bilinen ve tarihsel olarak en eski üretilen cam türleri, kumun birincil bileşeni olan kimyasal bileşik silika (silisyum dioksit veya kuvars) bazlı "silikat camlardır". Yaklaşık %70 silika içeren soda kireç camı, üretilen camın yaklaşık %90'ını oluşturur. İçme bardakları ve gözlükler gibi bazı nesneler o kadar yaygın olarak silikat bazlı camdan yapılır ki, basitçe malzemenin adıyla anılırlar.
Cam ani soğutulmuş alkali ve toprak alkali metal oksitleriyle, diğer kimi metal oksitlerin çözülmesinden oluşan "akışkan" bir malzeme olup ana maddesi (SiO2) silisyumdur. Cam amorf yapısını koruyarak katılaşır. Üretim sırasında hızlı soğuma nedeniyle kristal yapı yerine amorf yapı oluşur. Bu yapı cama sağlamlık ve saydamlık özelliğini kazandırır. Katılarda görülen kristallenme özelliklerini göstermediği için kimileyin sıvı olarak adlandırılır. Bu adlandırma esasen amorf yapısından dolayıdır.
Cam, metal tuzları eklenerek renklendirilebilir, emaye cam olarak boyanabilir ve basılabilir. Camın kırılma, yansıma ve iletme özellikleri, camı mercek, prizmalar ve optoelektronik malzemelerin üretimi için uygun hale getirir. Ekstrüde cam elyafı, iletişim ağlarında optik fiberler, cam yünü veya cam elyafı ile güçlendirilmiş (cam fiber) termal yalıtım malzemesi olarak kullanılır.
Tarihçe.
Camın tarihi antik çağlara uzanır. İlk olarak ne zaman üretildiği net olarak bilinmese de, elde mevcut en eski cam eşyalar yaklaşık olarak MÖ 2500 yıllarına ait Antik Mısır boncuklarıdır. Daha geç dönem Mısır bulgularında ise tüye benzer renkli zikzak paternleri olan cam kaplara rastlanır. Camdan, modern anlamda mozaik yapımına ise Ptolemaic devirde İskenderiye'de ve Antik Roma medeniyetlerinde rastlanır.
Faz.
Cam bir amorf katıdır. Bu haliyle de yer yer davranış olarak sıvı halde bir maddeye benzer. Sıvı maddelerin genel özelliklerinden olan viskozite, camda da bulunan bir niteliktir. Diğer bir deyişle cam akışkan bir maddedir ancak akış süresi o kadar uzundur ki bu akışı bir insan gözleyemez, yaşam süresi yetmez. Bu yüzden bizler camı sıvı bir madde olarak nitelendirebiliriz. Bundan başka camlar, katılar kadar belirgin erime sıcaklığı olmayan, sıvı davranışı gösteren katı bir faz olarak da nitelendirilebilir.
Sıcak cam çalışma tekniği, geleneksel olarak alev sanatı olarak da adlandırılır.
Malzemeler.
Adi camın bileşimine giren üç grup madde vardır. Bunlar cam haline gelebilen oksitler, eriticiler ve stabilizatörler denilen maddelerdir. Camın bileşimine giren bu maddeler kum-soda-kireç olarak da adlandırılabilirler. Adi camın bileşimine giren maddelerin dışında cama önemli özellikler kazandıran ve üretimde kimi yararlar sağlayan yardımcı bileşenler vardır.
Camlaşma niteliği olan bu maddeler genelde ağ oluşturan kimi oksitlerdir. Kuvars kumu bunların başında gelir. Ağ oluşturan oksitlerin en önemlileri ise SiO2, B2O3 ve P2O5 (fosfor) dir.
Eriticiler.
Ağ oluşturan ve cam haline gelebilen oksitlerin erimelerini kolaylaştırmak amacıyla cam bileşimine katılan maddelere eriticiler denir. Bu maddeler cam hammadesinin erime sıcaklığını düşürerek onların erimelerini kolaylaştırır. Özellikle 1713 ˚C'deki silisyumun erime derecesi 1550˚C'ye düşer. Eriticiler ağ içine girerek onu değiştirdiği için eriticilere "modifikatör" de denmektedir. Cam üretiminde kullanılan en önemli eritici madde, sodyum karbonat (Na2CO3) ya da yaygın kullanılan ismi ile Soda'dır. Soda, birim fiyat olarak, cam üretiminde kullanılan en pahalı hammaddelerden birisidir.
Stabilizatörler (Sabitleştiriciler).
Stabilizatörler, camın kimyasal dayanımı, kırılma indisi, dielektrik nitelikleri üzerinde etki yaparlar. Formülüne stabilizatör ilave edilmemiş bir cam su karşısında stabil nitelik göstermez. Bu camlara su camı denilir. Stabilizatör olarak kullanılan maddelerin başlıcaları CaO, BaO, PbO, MgO ve ZnO'dur. CaO kireç taşının (CaCO3), MgO ise dolomitin (MgCO3) cam formülüne katılması ile sağlanmış olur. Bu iki maddenin ısıtılması ile bünyelerindeki CO2 çıkar ve geriye oksitler kalır. CaCO3 = CaO+ CO2 gibi.
Yardımcı Bileşenler (İkincil Bileşenler).
Bu bileşenler genelde adi camın formülüne girmezler, ancak değişik cam türlerinde değişik etkiler sağlamak üzere kullanılan oksitlerdir. Mesela:
Biçimlendirme.
Ana maddelerin hazırlanması ve eritme evrelerinden sonra sıra dinlendirilmiş cam hamurunun biçimlendirilmesine denir. Cam malzeme, sekiz yöntemle biçimlendirilir:
İşleme.
Biçimlendirme sonrasında üretilen cam, kullanılacak niteliklere sahip olmayabilir. Aşağıda belirtilen yöntemler ve uygulanan işlemlerle camı kullanılacak alana uygun hale getirilmektedir.
Kesim işlemi.
Üretim ardından istenilen boyutlara ulaşmayan camlar istenilen ebat veya şekil düzeltme amacıyla kesim işlemi yapılmaktadır. Elmas kesimi, CNC kesimi, pürmüz ısıl kesim türlerinden bazılarıdır. Üfleme yöntemiyle üretilen bardakların uç kısımları düz ve keskin olduklarından dolayı pürmüz ısıl kesimle düz bir şekle getirilir ve kesici alet kullanılmadığından dudak kısımları kesici olmamaktadır.
Temperleme.
Temperleme işlemi; yatay hat üzerinde camın dış yüzeylerine daha fazla basınç gerilimi, cam ortasına ise dolaylı bir çekme gerilimi kazandırmak için, ölçüsüne göre kesilmiş ve kenarları düzeltilmiş camın, ergime noktasına kadar (625-645 °C) kontrollü ısıtılıp, hızla soğutularak camın yüzeylerine 6000 Pa basınç ön gerilimi kazandırma aşamalarını içerir. Temperleme işlemi uygulanmış cam; işlem görmemiş normal camlara göre kırılmaya ve ısıya karşı yaklaşık 4-5 kat daha fazla dayanıklı olduğundan ve kırıldığı zaman zar büyüklüğünde çok küçük, daha az keskin parçalara ayrılarak yaralanma riskini azalttığından dolayı güvenlik camı özelliğine sahiptir.
Temperleme işlemi yapılmış camlara kumlama, koparma, boyama haricinde herhangi bir başka işlem; kesim, delik delme, havşa açma, kenar ve yüzey taşlama işlemleri yapıldığı durumlarda cam patlamaktadır. Bu nedenle temperleme işlemine girecek camın; ölçülendirme, rodajlama, delme vb. ihtiyaç olacak işlemlerin temperleme işleminden önce yapılması gereklidir.
Temperleme işlemi uygulanacak camların kenarlarına mutlaka rodaj veya zımpara işlemi uygulanmalı, camın kenarında veya delik kenarında yer alan çapaklar havşa işlemi yapılarak temizlenmelidir, yoksa cam temperleme işlemi sırasında fırında patlar. Temperleme işlemi uygulanacak camda yer alan deliklerin çapı en az cam kalınlığı kadar olmalıdır. Delik çapının cam kalınlığından küçük olduğu durumda cam temperleme işlemi sırasında fırında patlar. Ayrıca cam üzerinde yer alan delikler cam kenarına çok yakın olmamalı ve belli bir bölgede birbirine yakın konumda yoğunlaşmamalıdır.
Temperli camlar; diğer normal camlara oranla çok daha fazla güvenlik içerdiklerinden ve daha sağlam olduklarından özellikle motorlu araçlarda, binaların cephe camlarında, bahçelerin camla kapatılarak kış bahçesi oluşturmada, balkon kapatmada, işyerlerini camla bölmede, merdiven basamağı yapımında, asansör camlarında, duş kabinlerinde, bombeli endüstriyel buzdolaplarında, bazı beyaz eşyalarda, kafeterya, pastane gibi işletmelerde camlama ve balkon ihtiyaçları için kullanılırlar.
Rodajlama.
Camın keskin uçlarına elmas taş ile profil kazandırma işlemidir.
Lamine.
Kırılmaz cam olarak bilinse de aslında kırılan fakat dağılmayan camdır. Plaka haline getirilmiş iki plaka camın iki tarafında yapışkanlı bir folyo (p.v.b.) ile birleştirilmesi ile oluşur. Böylece camın mukavemeti arttığı gibi kırılsa dahi dağılmayıp bir arada kaldığı için hırsızlık gibi durumlara karşı camın güvenlikli olarak kullanıldığı yerlerde tercih sebebi. Otomobillerde kaza anında camın dağılmasını ve muhtemel yaralanmaları engellemek için de lamine cam tercih edilir. Kaza anında muhtemel darbede daha az sertlik için ön cam laminedir. Ayrıca bu camlar tempersiz normal bombeli camlardır, çatlama ve kırılma durumunda görüş durumunun bozulmamasını sağlar. Her türlü düz ve bombeli camın projeli olarak lamine edilmesi çok katlı ve istenilen kalınlığın elde edilmesi otoklav prosesi ve vakumlama ile sağlanabilir.
Renklendirme.
Şeffaf camlar camın uygulama alanına göre dekoratif bir görüntü oluşturmayacağı için kullanım alanına göre renklendirilebilirler. Baskı ve püskürtmeli olarak boyanan camlar gerektiği durumlarda temperlenir ya da tansiyonsal ısıl işlem uygulanarak boya ile camın iyice tutunması sağlanır. Tansiyonsal ısıl işlemde, giriş sıcaklığı 550 °C'lik fırına gönderilir ve 1,5 saatlik silindirli bant sistemiyle, diğer taraftan 55 °C olarak çıkar.
Asit ve kumlama.
Asit ve kumlama işlemi, cam yüzeyinde aşındırma meydana getirerek dekoratif görüntü verme işlemleridir. Bu görünümün oluşması için cam yüzeyi kâğıt ya da PVC folyo ile kaplanır. Bu folyolar elle ya da özel kesim makinelerinde kesimi yapılarak yapıştırılabilir. Bu folyoların üzerindeki deseni ortaya çıkaracak şekilde, kumlama yapılmak istenen bölgedekilerin cam yüzeyinden kaldırılması ile ve daha sonra da basınçlı boya tabancalarının nozulları değiştirilerek cam yüzeyine tazyikli hava püskürtmek suretiyle yapılan işleme kumlama denir.
Asit işleminde ise cama etki eden tek asit olan HF (hidroflorik asit) kullanılır. Bunda da yukarıda anlatıldığı gibi açıkta kalan bölgeye asit dökerek cam yüzeyi ile reaksiyona girmesi ve o bölgede bir aşınma oluşturulması bir yöntemdir. Diğer bir yöntem ise asit kopartma adı verilen işlemdir. Bu işlemde, önce kumlama yapılarak tüm yüzeyi aşındırılan cam üzerine kaynatılarak zamk haline getirilmiş ve bu arada içine bir miktar HF (hidroflorik asit) ilave edilmiş boncuk tutkalının ince bir tabaka halinde sıvanması ve kurumaya bırakılması ile yapılır. Kurudukça yüzey gerilimi sebebiyle cam üstünde zar gibi kalkmalar başlar ve kopartma adı verilen işlem meydana gelmiş olur.
Bombeli Temper.
Bu işlemde temperleme anında ısıl şok uygulanan cam soğutulmadan, belirli radius (yarıçap) oranında bükülür. Temper makinesindeki soğutma bükülme anında uygulanmaktadır. Bir kenarı 230 mm'den küçük olan camlar silindirler arasında tutunamayacağından dolayı temperleme ve bombeleme yapılamaz.
Etimoloji.
Farsça ve Orta Farsça (Pehlevice veya Partça) "cām" جام "bardak, kadeh, sürahi" sözcüğünden alıntıdır. Farsça sözcük Avesta (Zend) dilinde aynı anlama gelen "yāme-" sözcüğü ile eş kökenlidir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14261",
"len_data": 10658,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 3.83
}
|
Volkanik kayalar, mağmanın yerkabuğunun derinliklerinde, yüzeye yakın kesimlerinde ve yüzeyde soğuması ve katılaşması sonucunda oluşurlar.
Bu kayalar özellikle içlerindeki hava boşlukları sebebiyle akvaryum dünyasında dekor olarak tercih edilir. Bu boşluklar akvaryumların yaşamı için gerekli yararlı bakterilerin üremesinde onlara sağlıklı yaşam koşulları sağlar. Ayrıca bu özelliğinden dolayı akvaryum filtrelerinde biyolojik filtre malzemesi olarak da kullanılır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14262",
"len_data": 466,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 3.59
}
|
Killi topraklar, kil bölümünün hakim olduğu topraklardır. İnce çaplı kil tanecikleri arasında kalan küçük gözeneklerde suyun ve havanın hareketi güçleşmiştir. Bu nedenle kil toprakları sıkı, ıslandıkları vakit havalanmaları çok güç, ısınmaları da o derece geç olan topraklardır. Genellikle süzek değillerdir.
Kil topraklarının kireçli olanlarında iyi bir kırıntı bünyesi gelişmiştir. Kireçli kil toprakları daha iyi havalanabilen ve suyun da belirli bir ölçüde sızabildiği topraklardır. Kireçsiz kil topraklarında suyun sızması genellikle engellenmiş ve su durgunlaşmış olabilir. Kilin yüksek miktarda bulunuşu kil topraklarının bitki besin maddelerince zenginliğini ve gübrelemelerin etkisinin kalıcılığını sağlar. Buna karşılık kök gelişimi için fiziksel özellikler pek elverişili sayılmaz veya bazı şartlarda yetersiz dahi kalabilir.
Kil topraklarının özelliklerinin iyileştirilmesi için kil mineralinin cinsini de bilmek veya tahmin etmek gerekir. Üç tabakalı kil minerallerinin bulunduğu kil topraklarını kireçlemek ve böylece kırıntı bünyesini geliştirmek mümkündür. Ayrıca organik madde ilavesi de toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerini iyileştirir. Buna karşılık iki tabakalı kil minerallerinin bulunduğu topraklara kireç ilavesi ile toprağın kırıntılanması pek sağlanamaz. Bu topraklara organik madde karıştırılarak toprağın özellikleri iyileştirilebilir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14264",
"len_data": 1369,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 3.85
}
|
Deniz teknolojisi mühendisliği, denizcilik sektöründe kullanılan teknolojilerin tasarımı, geliştirilmesi ve uygulanması üzerine odaklanan bir mühendislik dalıdır.
Amacı.
Deniz teknolojisi mühendisliği programının amacı, gemi ve deniz taşıtlarının projelendirmesinde, denizin içinde ve dibinde bulunan canlı ve cansız zenginliklerin (petrol, doğalgaz ve deniz ürünlerinin) aranması ve üretilmesinde, deniz kirliliğinin önlenmesinde kullanılan her türlü yapı ve aracın (gemi, platform vb.) tasarımı ve üretilmesi alanında eğitim ve araştırma yapmaktır.
Eğitim.
Deniz teknolojisi mühendisliği programında eğitim süresi 4 yıldır. Programda matematik ve fizik gibi temel fen alanları ile ilgili dersler yanında, akışkanlar mekaniği, gemi geometrisi, gemi mukavemeti, imal usulleri, Osenografi, dalga mekaniği, termodinamik, hidrodinamik, deniz kirliliği, kazı yapıları ve deniz hukuku gibi dersler okutulmaktadır.
Kazandıkları unvan ve yaptıkları işler.
Deniz teknolojisi mühendisliği programını bitirenlere "Gemi İnşaatı ve Deniz Mühendisi" unvanı verilir. Ayrıca 2009 yılında alınan kararla bölümün adı 'Gemi ve Deniz Teknolojisi Mühendisliği' olarak değiştirilmiştir. Gemi inşaatı mühendisliği unvanı ile tersanelerde, gemi ve yat dizayn bürolarında, deniz taşımacılığı ile ilgili şirketlerde çalışılabilir. Deniz mühendisleri denizde bulunan hammaddelerin bulunması ve işletilmesinde kullanılacak araçları tasarlar ve en ekonomik yolla üretimi planlar. Ayrıca, denizde seyreden taşıtların yapım, onarım ve yönetimi konularında liman ve kıyı yapıları inşaatında ve deniz kirliliğini önleme teknolojisi alanında mühendislik hizmetleri verirler.
Türkiye'de çalışma alanları.
Gemi inşaatı ve Deniz mühendisleri tersanelerde, gemi dizayn bürolarında, DSİ'de, TCDD'de, petrol şirketlerinde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının çeşitli birimlerinde, üniversitelerde görev alabilirler.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14273",
"len_data": 1879,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 3.47
}
|
Sistem mühendisliği, karmaşık sistemlerin ve bu sistemleri oluşturan alt sistemlerin tasarımı, üretimi ve bakımını, zaman ve maliyet kısıtlarını dikkate alarak gerçekleştirmeyi amaçlayan bir mühendisliktir. Modern dünyada, karmaşık sistemler genellikle teknik, biyolojik, sosyolojik, çevresel, endüstriyel, politik, finansal ve ekonomik unsurlardan oluşan bileşimler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sistem mühendisliği eğitim programları, bu karmaşık sistemlerin işlevsel bir bütün olarak analiz edilmesi için gerekli temel kavram, araç ve yöntemleri öğrencilere sunar. Bu programlar, farklı disiplinlerden çeşitli yöntemleri entegre edebilme yeteneğine sahip sistem mühendisliği araçlarını içerir; bilgisayarlar da bu araçlardan biridir.
Sistem mühendisleri, geniş bir kapsamda faaliyet gösteren kurumlarda, üretim, planlama, kontrol ve yönetim gibi farklı birim ve kademelerde görev alabilirler.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14274",
"len_data": 895,
"topic": "EDUCATION_ACADEMIA",
"quality_score": 3.65
}
|
Jeofizik mühendisliği, Yerküre'deki maden, mineral, petrol, doğalgaz, su ya da inşaatlar için zeminlerin incelenmesi, konumunun saptanmasını ve dinamiğinin araştırmasını bilimsel yöntemlerle yapan bir mühendislik dalıdır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14277",
"len_data": 221,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 3.52
}
|
Havacılık ve uzay mühendisliği, insanlı ve insansız hava ve uzay araçlarının geliştirilmesiyle ilgili bir mühendislik dalıdır. Havacılık mühendisliği ve uzay mühendisliği olarak örtüşen iki dalı bulunur. Aviyonik mühendisliği benzerdir, ancak havacılık mühendisliğinin elektronik sistemleri kısmını kapsar.
"Havacılık mühendisliği", bu alan için önceden kullanılan bir terimdi. Uçuş teknolojileri, uzayda faaliyet gösteren araçları da içerecek şekilde geliştikçe daha geniş olan "havacılık ve uzay mühendisliği" terimi kullanılmaya başlandı.
Uçuş taşıtları, araç bileşenlerine uygulanan yapısal yükler ile atmosfer basıncı ve sıcaklıktaki değişikliklerin neden olduğu zorlu koşullara maruz kalmaktadır. Bundan dolayı hava ve uzay taşıtları; aerodinamik, tahrik, aviyonik, malzeme bilimi, yapı statiği ve imalat gibi çok çeşitli teknolojilerin ve mühendislik alanlarının katkılarıyla üretilebilmektedir. Bu teknolojiler arasındaki etkileşim, havacılık ve uzay mühendisliği olarak bilinir. Havacılık ve uzay mühendisliği, ilgili disiplinlerin karmaşıklığı ve artan sayısı nedeniyle her biri kendi uzmanlık alanına sahip mühendis ekipleri tarafından yürütülür.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14278",
"len_data": 1157,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 3.69
}
|
Hidrojeoloji mühendisliği, yer altı suyu kaynaklarının keşfi, yönetimi ve korunmasıyla ilgilenen bir mühendislik dalıdır. Bu alanda çalışan profesyoneller, yer altı suyu hareketleri, su kirliliği, su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı ve yer altı suyu rezervuarlarının değerlendirilmesi gibi konularla ilgilenirler.
Çalışma alanları.
Başlıca çalışma alanlarından birisi de baraj ve regülatör gibi su yapılarında ortaya çıkabilecek su kaçaklarının araştırılması ve engellenmesine yönelik mühendislik önlemlerinin belirlenmesidir. Hidrojeoloji mühendisleri, istenilen miktar ve kalitede yeraltı suyunun sağlanması, yeraltı su kaynaklarının korunması ve gerektiğinde yeraltı suyundan kaynaklanan drenaj problemlerinin çözümlenmesi amacıyla ilgili kamu kuruluşlarında (DSİ, MTA, Köy Hizmetleri, İller Bankası, Tarım ve Orman Bakanlığı, belediyeler vb..) bu konularda danışmanlık ve müteahhitlik hizmetleri veren ulusal ve uluslararası kuruluşlarda da görev alabilir.
Hidrojeoloji mühendisliği programının amacı, içme, kullanma, sulama, hidroterapi, hidrolik ve jeotermal enerji üretimi amacıyla istenilen miktar ve kalitede yeraltı suyunun sağlanması, sağlanan suyun kirletici etkilerden korunması konularında çalışacak teknik insangücünü yetiştirmek ve araştırma yapmaktır.
Kazandıkları Unvan ve Yaptıkları İşler.
Hidrojeoloji mühendisliği programını bitirenler "Hidrojeoloji Mühendisi" unvanını almaya hak kazanırlar. Hidrojeoloji mühendisi evde, tarımda ve endüstride ihtiyaç duyulan miktar ve kalitede yeraltı suyunun aranması, bulunması, ekonomik bir biçimde kullanıma sunulması ve kirletici etkilerden korunması amacıyla araştırmalar yapar. Hidrojeoloji mühendisinin başlıca çalışma alanlarından biri de baraj ve regülatör gibi su yapılarında ortaya çıkabilecek su kaçaklarının araştırılması ve engellenmesine yönelik mühendislik önlemlerinin belirlenmesidir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14279",
"len_data": 1866,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 3.37
}
|
Bir gemi makinisti veya çarkçıbaşı, bir su taşıtının ve mürettebatının, yolcularının ve kargosunun tahrik tesislerini ve destek sistemlerini işletmek ve bakımından sorumlu ve yetkili lisanslı bir denizcidir.
Gemi makinistleri ayrıca, gemilerde bulunan atık su sistemleri, yakıt transfer sistemleri, aydınlatma sistemleri, havalandırma ve tatlı su sistemlerinin, düzenli olarak çalışmasından ve bakım-tutumundan da sorumludurlar. Dünya ticari ve askerî deniz filolarındaki gemiler, hiçbir şekilde, gemi mühendisleri olmadan yürütülemez.
Eğitimi.
Gemi Makineleri İşletme Mühendisliği Bölümü'nde 4 yıllık lisans eğitimini takiben mezunlar Gemi Makineleri İşletme Mühendisliği Lisans Diplomalarını alırlar. Mezunlar gemi makineleri, içten yanmalı makineler, türbinler, güç ve yük aktarma ve kumanda sistemleri, basınçlı kaplar, ısıtma havalandırma iklimlendirme, kazanlar, kompresörler, arıtma ve ayrıştırma sistemleri, akışkan depolama ve aktarma sistemleri ve kumanda kontrol sistemleri tasarım, projelendirme, projelerin uygulanması ve denetim işlerini yaparlar.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14281",
"len_data": 1061,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 3.53
}
|
Avrupa köstebeği ("Talpa europaea"), köstebekgiller (Talpidae) familyasından bir köstebek türüdür.
Rengi tekdüze siyah, karın kısmı biraz daha açıktır. Göz açıklığı zorlukla görülebilir. Kulaklar kapanabilir. Burun ve kuyruklarındaki tüylerle avlarını ya da tehlikeleri algılayabilirler.
Çayırlık yerler, geniş yapraklı ormanlar, nadiren iğne yapraklı ormanlardaki gevşek topraklarda yaşar, kumlu ve taşlık topraklardan kaçınırlar.
Avrupa'dan Sibirya ve Batı Asya'ya kadar yaygındır. Akdeniz bölgesinde çok yakın alttürleri görülür. Türkiye'de daha çok Trakya ve Kuzey Anadolu'da yaygındır. Türkiye'deki alttürü Talpa europaea velessiensis'dir.
Özgün ve ilginç yeraltı galerileri oluştururlar. Açtıkları oval kesitli galeriler 20–40 cm. (kışın 60 cm.) derinliklere; dışarıya yığdıkları toprak (köstebek tepeleri olarak adlandırılır)
Nadir de olsa 1 m yüksekliğe ulaşabilir. Çıkardıkları toprağın toplam ağırlığı 750 kg'ı bulabilir. Futbol sahası büyüklüğünde bir alana yayılan bu galeri ağı, nesiller boyu kullanılabilir. Genişletilmiş küresel galeriler, otlarla döşenerek yuva, avlanma sahası ve yiyecek deposu görevini görür.
Yalnız yaşarlar ve karşılaştıkları zaman kavga çıkarırlar. Kazanan diğerini öldürüp yiyebilir.
Genellikle en fazla 3 yıl, bazıları 6 yıla kadar yaşayabilir.
Daha çok solucanlar, böcek ve larvaları, bazen de sivrifare türlerini yerler.
Yılda bir defa, her doğumda 3-6 çıplak yavru meydana getirirler.
Köstebekler, açlığa dayanamadıkları için yuvalarında yiyecek biriktirirler. Günde kendi ağırlıklarının 1.5 misli besin alabilirler. Bazen bir köstebek yüzlerce toprak solucanını saklayabilir. Bu solucanların genelde sadece başlarını çiğneyip bırakırlar. Böylece, avlarının gitmesine engel oldukları gibi, taze kalmasını da sağlarlar.
Esas olarak solucanlarla beslenirler, aynı zamanda böcekler, kırkayaklar ve hatta fareler ile de beslenirler.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14289",
"len_data": 1873,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 3.74
}
|
Ceres (küçük gezegen tanımı: 1 Ceres; sembolü: ), Güneş'e en yakın cüce gezegen ve Mars ile Jüpiter arasında yer alan ana asteroit kuşağındaki en büyük gök cismidir.
1 Ocak 1801'de İtalyan gök bilimci Giuseppe Piazzi tarafından Palermo'da keşfedilmiştir. Piazzi, gördüğü cismin önce bulutsuluk içermeyen, yıldıza benzeyen bir kuyruklu yıldız olduğunu düşünmüş, ancak kısa sürede yaklaşık dört yıllık bir periyodu olan bir "gezegen" olduğunu fark etmiş ve bu cisme Sicilya'nın koruyucu tanrıçası Ceres'in adını vermiştir. Asteroitler arasında ilk keşfedilen olduğu için 1 numara ile adlandırılmıştır. Aynı zamanda 50 yıl boyunca da 8. gezegen olarak sınıflandırılmıştır. 950 km çapında olan Ceres, Asteroit kuşağının açık ara en büyük cismidir ve kuşağın toplam kütlesinin %32'sine sahiptir. Gözlemler sonucunda şeklinin düşük yerçekimine sahip diğer asteroitler gibi düzensiz değil, küresel olduğu ortaya konmuştur. Ceres'in yüzeyinin su buzu ve karbonat, kil gibi çeşitli hidratlı minerallerden oluştuğu tahmin edilmektedir. Ceres, taş - kaya bir çekirdek ve buzdan oluşan bir manto yüzeyi ile farklılaşmış olarak görünmektedir. Yüzeyinin altında sıvı sudan oluşan bir okyanus olma ihtimali bulunmaktadır. Yüzey sıcaklığı yaklaşık -38 °C (235 K)'dir.
Ceres'in görünür büyüklüğü 6,7 ila 9,3 arasında değişir. Yüzey özellikleri, en güçlü teleskoplarla bile zar zor görülebilir. Robotik NASA uzay aracı "Dawn", 2015 yılında yörünge görevi için Ceres'e yaklaşana kadar hakkında çok az şey biliniyordu. "Dawn", Ceres'in beklenenden daha az büyük kratere sahip olmasına rağmen yoğun bir şekilde kraterli bir yüzeye sahip olduğunu ortaya çıkardı. Mevcut asteroit kuşağının oluşumuna dayanan modeller, Ceres'in çapından daha büyük 10 ila 15 kratere sahip olması gerektiğini önermişti.
2020 yılında yapılan bir araştırmada Ceres'in yüzeyinin altında, 40 kilometre derinliğinde tuzlu su rezervi olduğu ortaya atılmıştır.
Gözlem ve Keşif.
Karşı konumdayken, Ceres Dünya'dan bakıldığında 6.7 Kadir'e kadar görünebilir. Bu sıradan bir insanın çıplak gözle göremeyeceği kadar sönük bir parlaklıktır, ancak ideal gözlem koşullarındayken, bazı keskin gözlü kişiler görebilir. Benzer bir parlaklığa düzenli olarak ulaşan tek asteroit Vesta'dır.
Bununla beraber Pallas ve 7 Irıs de karşı konumda bu parlaklığa yaklaşabilir. Kavuşum'da ise Ceres yaklaşık olarak 9.3 Kadirlik bir parlaklığa ulaşır.
Bu parlaklık, 10X50'lik bir dürbünün görebileceği en sönük parlaklıklardan biridir, bu yüzden gözlenmek istenirse Yeni Ay'da şehirden uzakta gözlemlenmelidir. 13 Kasım 1984'te Ceres'in BD+8°471 yıldızının önünden geçmesi, Meksika'da, Florida'da ve Caribbean'da gözlemlendi ve uzunluğu ve şekli hakkında bize bilgi verdi. 25 Haziran 1995'te Hubble Ceres'ten gelen morötesi ışınları 50 km'lik bir çözünürlükle kaydetti.
Dawn görevinden önce, Ceres'in yüzeyinin özellikleri sadece birkaç defa açık bir şekilde gözlenmişti. Hubble tarafından çekilmiş yüksek çözünürlüklü mor ötesi fotoğraflar bize Ceres'in yüzeyinde karanlık bir leke olduğunu gösteriyordu, daha sonra da bu yere kaşifinin onuruna "Piazzi" olarak isimlendirildi. Bunun bir krater olduğu düşünüldü, daha sonra Hubble tarafından 2003 ve 2004 yıllarında çekilmiş gezegenin her yerinin göründüğü, görünür ışık fotoğrafları 11 adet daha önce bilinmeyen şekli açığa çıkardı. Bunlardan biri Piazzi'ye uyuyordu. 2012'de Keck rasathanesi tarafından uyarlanabilir optikler ile çekilen, Ceres'in her yerinin çekildiği yakın kızıl ötesi fotoğraflarını elde etti.
Sınıflandırma.
Ceres'in sınıflandırılması birden fazla defa değişmiştir ve bir anlaşmazlık konusu olmuştur. Johann Elert Bode, Mars ve Jüpiter arasında var olduğuna inandığı "kayıp gezegen"in Ceres olduğuna inandı. Ceres'e bir gezegen sembolü verildi ve gezegen olarak (Vesta, Pallas ve Juno ile beraber) astronomi kitapları ve tablolarında yarım yüzyılın üzerinde yer aldı.
Ceres'in yakınlarında başka objeler keşfedildikçe astronomlar Ceres'in yeni bir gök cismi sınıfının ilk örneği olduğundan şüphelendiler. 1802'de Pallas'ın keşfi ile beraber William Herschel "asteroit" ("yıldız benzeri") terimini bu cisimleri ifade etmek için ilk defa kullandı. "Onlar küçük yıldızlara o kadar çok benziyor ki güçlü teleskoplarla bile ayırt etmek oldukça zordur" dedi. 1852'de astronom Johann Franz Encke "Berliner Astronomisches Jahrbuch"'ta geleneksel gezegen isimlendirme sisteminin bu yeni objeler için çok hantal olduğunu, onun yerine bu cisimlerin isimlerinin başına keşif sırasına göre numaralandırması gerektiğini beyan etti. İlk olarak, numaralandırma sistemi beşinci astreoit olan 5 Astraea ile başladı ve birinci numara verildi. Ancak 1867 yılında Ceres'in yeni numaralandırma sistemine adapte edilmesiyle 1 Ceres ile 1. sıra Ceres'e verilmiştir.
1860'larda astronomlar yaygın olarak Ceres gibi asteroitler ile ana gezegenlerin arasında temel bir fark olduğunu kabul etmişlerdi, ama "gezegen" kelimesi henüz tam olarak tanımlanmamıştı. Daha sonra 2006'da Plüton çerçevesindeki bir toplantıda "gezegen" kavramını tam olarak tanımlamıştır ve Ceres'in muhtemel yeniden sınıflandırmasını da gerçekleştirmiştir. Astronomik adlandırma ve sınıflandırmadan sorumlu küresel kuruluş olan Uluslararası Astronomi Birliği'nden (IAU) önceki bir teklif, bir gezegeni "a: equilibrium (neredeyse küresel bir şekil) olmasına yetecek kadar kütle çekimi olması (çünkü kütle çekimi her yönde eşittir ve bu kütlenin gücü arttıkça başka kuvvetlerin bu gök cismine yaptığı etkiden fazla gelir.) ve b: Yıldız olmayıp, bir yıldızın çevresinde dolanan, başka bir gezegenin uydusu olmayan gök cisimleridir." Bu tanım Ceres'i Güneş'e yakınlık bakımından 5. gezegen yapmaktadır; ama 24 Ağustos 2006'daki toplantı bu tanıma "Bir gezegen yörüngesinde var olan tek cisim olmalıdır" maddesini ekledi. Bu yeni tanımla, Ceres bir gezegen olmaktan çıktı çünkü yörüngesini Asteroit Kuşağı'ndaki binlerce başka asteroit ile paylaşıyordu. Öyle ki, kuşak'taki cisimlerin toplam kütlesinin sadece %25'ini oluşturuyordu. Ceres gibi yeni tanıma göre gezegen olmayıp, son madde eklenmeden önce gezegen olan cisimler Cüce Gezegen olarak kabul edildi.
IAU 2006'da Ceres'i cüce gezegen kabul ettiğinden beri, Ceres'in hala asteroit olup olmadığı konusunda karışıklık vardı. NASA'nın internet sitesinde, Vesta'nın var olan en büyük asteroit olduğu yazmaktadır. IAU bu konuda belirsiz davranır. Yine de IAU'ya bağlı olan Minor Planet Center (Küçük Gezegen Merkezi) bunun gibi objeleri kataloglandıran bir organizasyon, cüce gezegenlerin ikili adlandırmalara sahip olabileceğini belirtir. IAU/USGS/NASA ortak olarak yer adları sözlüğünde Ceres'i hem cüce gezegen hem de asteroit olarak sınıflandırmışlardır.
Yörünge.
Ceres Mars ile Jupiter'in arasındaki Asteroit Kuşağı'nda 4,6 Dünya yılı'na denk bir periyot ile hareket eder. Başka gezegenler ve cüce gezegenler ile kıyaslandığında, Ceres (çok olmasa dahi) eğik bir yörüngede hareket eder. 10,6°'lik bir eğime (i) sahiptir (Merkür'ün yörüngesi 7°, Plüton ise 17°'dir). Yörüngesel dışmerkezliği (e) = 0,08'dir (Mars 0,09'dur).
Ceres bir asteroit ailesinin parçası değildir. Muhtemelen büyük buz oranı sebebiyle, aynı bileşimlere sahip daha küçük cisimler çoktan süblimleşmiş ve dağılmış olurlardı. Bir zamanlar Gefion Asteroit Ailesi'nden olduğu düşünülse de daha sonrasında farklı bileşenlere sahip olduğu keşfedilmiştir.
Rezonans.
Küçük boyutları ve çok geniş bir alana yayılmaları sebebiyle Asteroit kuşağındaki cisimler birbirleriyle nadiren rezonans etkileşimine girerler. Yine de Ceres, başka asteroitleri yakalayıp 1:1 rezonansa sokup onları geçici trojana çevirebilir. Bu cisimleri birkaç yüz bin ila 2 milyon yıldan fazla bir süre tutabilir. Bunun gibi 50 adet cisim belirlendi. Ceres ile Pallas, 1:1 yörüngesel rezonansına yakındır (yörünge farklılıkları sadece %0,2'dir) ama bu yakınlık astronomik ölçekte önemli değildir.
Dönüş ve eksen eğimi.
Ceres'in kendi etrafındaki bir dönüşü(1 Ceres günü) 9 saat 4 dakikadır. Ceres'in başlangıç meridyeni Dawn ekibi tarafından küçük bir ekvatoryel krater olan Kait'i seçmişlerdir. 4°'lik bir eksen eğimi vardır. Bu Ceres'in kutuplarında kalıcı olarak gölgede kalmış kraterlerin soğuk tuzağı olarak işlev görmesi için yeterlidir. Ay ve Merkür'de olanla benzer olarak bu kraterler zamanla su buzu biriktirirler. Yüzeyeden salınan su moleküllerinin yaklaşık %0.14'ünün bu tuzaklarda sona ermesi beklenmektedir. Ceres'in yörüngesine giren ilk uzay aracı, Ceres güneş ışığı alma bakımından enlemde neredeyse hiç mevsimsel değişiklik göstermez. 3 milyon yıldan uzun sürelik Jüpiter ve Satürn'ün kütle çekimi Ceres'in döngüsel eğimini 2°-20°'ye kadar tetikledi, tahmini olarak en son 14.000 yıl önce mevsimsel değişim gözlemlendi. Eğimin en çok olduğu dönemlerde gölgede kalan kraterler muhtemelen
Güneş Sistemi'nin yaşı boyunca patlamalardan ve kuyruklu yıldız çarpışmalarından en çok su-buz tutan şeylerdir.
Köken ve Evrim.
Ceres 4.56 milyar yıl önce yaşamayı başaran bir öngezegendir, Vesta ve Pallas ile beraber iç güneş sisteminde sadece 3 adet ön gezegen cüce gezegen olmayı başarmıştır. Başaramayanlarsa ya birbirleriyle çarpışır ya da Jüpiter'e çekilirler. Ceres'in şu anda bulunduğu Asteroit Kuşağında değil, Jüpiter ile Satürn arasında bir yerde oluştuğu düşünülüyor, daha sonraysa Jüpiter'in kütle çekimi ile asteroit kuşağına savrulduğu ve yörüngeye oturduğu tahmin ediliyor. Üzerindeki Occator Kraterindeki saf amonyağın varlığı bu cüce gezegenin oluşumunun Güneş Sisteminin dış kısımlarında oluştuğunu destekler.
Ceres'in jeolojik evrimi, oluşumu sırası ve sonrasında oluşan ısı kaynaklarına bağlıydı. Radyonüklitlerin gezegenimsi birikim ve bozunmasından kaynaklanan darbe enerjisinden oluştu (muhtemelen alüminyum-26 gibi kısa ömürlü soyu tükenmiş radyonüklitler dahil).
Bunlar Ceres'in oluşumundan kısa süre sonra kayasal bir çekirdeğe ve buzla kaplı bir yüzey için, hatta belki de bir sıvı okyanus için dahi yeterlidir. Böyle bir okyanus zamanında oluşmuşsa, şu anda donması sebebiyle bir buz tabakası oluşturması lazımdır. Ancak Dawn'ın buna benzer bir tabaka hakkında herhangi bir kanıt bulamamasından ötürü, Ceres'in ilk zamanlardaki yüzeyinin parça parça tahrip edildiğini göstermektedir.
Ceres beklenmedik bir şekilde çok az miktarda büyük krater içerir. Bu durum, şekil değişimi ve buz volkanlarının eski jeolojik kanıtları yok ettiğinin göstergesidir. Tutarlı bir hidrotermal aktivite ile 50 derecenin üstünde kimyasal tepkimelerde oluşan Killer ve Karbonatlar Ceres'in üzerinde mevcuttur.
Ceres zamanla kayda değer bir jeolojik aktivite azalması göstermiştir, çarpışma kraterlerinin domine ettiği bir yüzeye sahip olmasına rağmen, Dawn'dan gelen kanıtlar gösterir ki içsel süreçler Ceres'in yüzeyini önemli bir miktarda şekillendirmeye devam etmiştir ve Ceres'in genç yaşta boyutundan ötürü jeolojik olarak ölmesi beklentilerini haksız çıkarmıştır.
Muhtemel yaşanılabilirlik.
Her ne kadar Ceres Dünya'dan sonraki evimiz olarak Mars, Titan, Europa ya da Enceladus kadar konuşulmasa da, Güneş Sistemi'nde Dünya'dan sonra en çok su bulunduran cisimdir. Yüzeyinin altındaki tuzlu su havzaları yaşam için uygun bir ortam oluşturur. Her ne kadar Europa ve Enceladus'un yaptığının aksine bir gelgit etkisine maruz kalmasa dahi, Güneş'e yeteri kadar yakın olduğu için hala uzun ömürlü radyoaktif izotoplar yüzeyine ulaşır ki yüzeyinin altında sıvı su bulundurması için yeterlidir. Uzaktan tespit edilen organik bileşikler ve yakın yüzeyinde su ile karışık %20'lik bir karbon kütlesi organik kimya için güzel imkanlar sağlayabilir. Biokimyasal elementler bakımından, Ceres karbon, hidrojen, oksijen ve nitrojen zenginidir. Ama henüz fosfor keşfedilmemiştir, ayrıca Hubble UV gözlemlerinin aksine, kükürt Dawn tarafından tespit edilememiştir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14292",
"len_data": 11698,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 3.62
}
|
Köprübaşı, Türkiye'nin Ege Bölgesi'nde bulunan Manisa ilinin bir ilçesidir.
Tarihçe.
İlçe civarında bulunan mağaralardaki insan yaşantısı belirtilerinden ilçe çevresinin bakır ve tunç devirlerini de yaşadıkları anlaşılmaktadır. Bölgede bulunan “Sidas Harabeleri” Frig, Lidya ve Pers İmparatorluklarına ait medeniyetlerin varlığına işaret etmektedir.
Bazı tarihçilere göre Köprübaşı çevresinde Etiler'in hüküm sürdüğü kabul edilmektedir. Sonradan yöre Lidya, Pers, Bergama Krallığı ve Saruhanoğullarının egemenliğinde kalmıştır.
M.Ö. 333 yılından itibaren Makedon Kralı Büyük İskender, M.Ö. 190 yılından sonra ise; Bizans (Doğu Roma) dönemlerini gören yöremiz, 1071 Malazgirt Zaferi'nden sonra 1074 yılından itibaren Türklerin egemenliğine girmiştir. 1310 yılından sonra Anadolu Beylikleri'nin egemenliğine girmiştir. Saruhanoğlu Çuha Bey, onun ölümünden sonra oğlu Devlethan, onun ölümünden sonra da Yakup Çelebi yörenin hakimi olmuştur.
Saruhanoğulları'nın hakimiyeti 1412 yılında son bulmasıyla 1920 yılına kadar Osmanlı egemenliğinde kalmıştır. Gediz Nehri üzerinde kurulan Demirköprü Barajının su tutmaya başlaması ve suyun hızla doğu istikametine ilerleyerek Borlu Nahiyesi topraklarını su altında bırakması sonucu, Borlu halkının bir kısmı 1958'den itibaren şu anki Köprübaşı İlçesinin kurulduğu yere yerleşmişlerdir. Esas yerleşim ise 1959 yılında olmuştur. O yıllarda şu anki demir köprünün yerinde iki gözlü beton bir köprü olduğu ve İlçenin adının buradan geldiği bilinmektedir. 1967 yılında Belediyelik olan Köprübaşı 20 Mayıs 1990 tarih ve 20523 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 3644 sayılı 130 ilçe kurulması hakkındaki kanun ile ilçe olarak 25 Ağustos 1991 tarihinden itibaren fiilen ilçe faaliyetlerine başlamıştır.
Coğrafi konumu ve yeryüzü şekilleri.
Köprübaşı ilçesi Manisa ilinin kuzeydoğusunda, Salihli-Demirci karayolu üzerinde yer alır. Kuzeybatısında Gördes, kuzeydoğusunda Demirci, batısında Gölmarmara, güneydoğusunda Demirköprü Baraj Gölü, güneybatısında Salihli, güneyinde Kula ve Alaşehir, doğusunda da Selendi ilçesi ile çevrilidir. İlçe topraklarını Dibek ve Çomak Dağlarının güney uzantıları, doğusunda Toprak tepe, batısını da Tülüce ve Kayran Dağları engebelendirir. Kayran Dağlarının eteklerinde kurulan ilçenin büyük bir bölümü Demirköprü Barajı'nın içerisindedir. Gediz ve Demirci Çayı vadisi ilçenin belli başlı düzlükleridir. İl merkezine 120 km, Salihli ilçesine 53 km, Demirci ilçesine 50 km uzaklıktadır. İlçenin yüzölçümü 25.200 ha olup, Köprübaşı ilçesinin merkezi 14 paftadan oluşan 225 hektarlık imar planı mevcuttur. Köprübaşı'nın mücavir alanı 900 hektar olup, bunun 150 hektarı yerleşim alanıdır. İlçenin rakımı 250 metredir. Köprübaşı ilçesi Gediz çöküntü havzası üzerinde yer alır. İlçenin güneybatısında Dibek Dağları, kuzeydoğusunda Çanak Dağları ve kuzeyinde Kayran Dağları yer alır.
Baraj sahası içerisinde kalan ve halk tarafından ova olarak bilinen Gediz ve Demirci çayı vadisi en düz ve en verimli arazisidir.
İklim ve bitki örtüsü.
İlçede, Akdeniz iklimi hüküm sürmekte olup, Akdeniz iklimi ile kara ikliminin etkisi altındadır. Bu nedenle yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçer. Hava sıcaklığı –1 ile +35 derece arasında değişir.
İlçe tipik Akdeniz iklimi özelliklerini taşır. En çok görülen ağaç türü palamut ağacı da denilen meşe cinsidir.
İdarî durum.
İlçenin 7 mahallesi (Atatürk, Namık Kemal, Temrek, Çamyurdu, Avşar, Karabük, Mehmet Âkif Ersoy) ve 29 mahallesi bulunmaktadır. İlçenin merkez nüfusu 5100, köylerin nüfusu 7043'tür.
Son yapılan 31 Mart 2024 belediye seçimlerini Cumhuriyet Halk Partisi kazanmış olup belediye başkanı Fatih Taşlı'dır. Ayrıca 2010 yılında yapılan halk oylaması sonucu Demirci ilçesinin Çavullar, Dikilitaş ve Rağıllar köyleri de mahalle statüsü ile ilçeye bağlanmıştır.
Ekonomik durum.
İlçe halkının geçim kaynağı tarıma dayanmaktadır. Genel olarak susuz tarım yapılır. Yetiştirilen ürünler arasında çilek, buğday, arpa, zeytin, haşhaş, üzüm ve tütün yetiştiriciliği de yer almaktadır. Özellikle son 5 yılda ilçenin kaderi çilek sayesinde değişti. Ekonomi yüzde 80 canlandı, göç önlendi. Hatta göç edenlerin bir kısmı da döndü. 10 yıl önce 2 serada başlayan üretim, 2 bin dekar araziye yayıldı. Üretimin gelecek yıllarda daha da yaygınlaşacağı ümit edilmektedir. Ayrıca son yıllarda tavukçuluk da yaygın olarak yapılmaktadır. İlçenin baraj gölü kıyısında bulunması sebebiyle tatlı su balıkçılığı da ilçe ekonomisine büyük katkı yapmaktadır. İlçede kurulan su ürünleri kooperatifi, baraj gölünden elde edilen bu balıkların üretim fazlasını ilçe dışına pazarlayarak ilçe ekonomisine katkı yapmaktadır.
Eğitim.
İlçede 4 ilköğretim okulu (Atatürk, Yavuz Selim, Şehit Şenol Uçtu, V. Muzaffer Ecemiş), 1 çok programlı lise, 1 Anadolu lisesi ve Celal Bayar Üniversitesi'ne bağlı 1 meslek yüksekokulu bulunmaktadır. Anadolu lisesi 2005 yılında açılmış durumdadır. Ayrıca 2010 yılında yapılan 1 kapalı spor salonu mevcuttur.
Sağlık.
İlçede 1 adet Devlet Hastanesi bulunmaktadır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14301",
"len_data": 4978,
"topic": "HISTORY",
"quality_score": 3.38
}
|
Oort Bulutu veya Öpik-Oort Bulutu, Güneş'in etrafında dönen kuyruklu yıldız kümesi. Bu kuyruklu yıldızların enberi ölçeği 5-50 AB (Astronomi birimi) ve enöte ölçeği ise 30.000-100.000 AB'dir (bu uzaklıkların hepsi güneş merkezlidir). Unutulmamalıdır ki enöte yörüngeleri Plüton'un yörüngesinin (ortalama 39 AB) çok ötesindedir.
Güneş'e en yakın yıldız olan Proxima Centauri 270.000 AB uzakta olduğundan, bu kuyruklu yıldızların yörüngeleri yakınından geçtikleri yıldızlar tarafından değiştirilebilir. Bunun sonucu ya Güneş Sistemi'ne doğru ya da yörüngeyi değiştiren yıldıza doğru yönelirler. Doğal olarak bu tür kuyruklu yıldızların yörüngeleri yüz binlerce yıl olabilir. Bu özelliklerinden dolayı Oort Bulutu, "donmuş kuyruklu yıldızların deposu" olarak da anılır.
İlk olarak 1932'de Ernst Öpik, bir kuyruklu yıldız deposunun varlığından söz etmiştir. 1950'de Jan Hendrik Oort, çok uzak bir gezegenden gelen kuyruklu yıldızlardan söz etmiştir.
Bulut'taki tahmini kuyruklu yıldızların sayısı 1011 ile 1012 (100 milyar ile 1000 milyar)'dır. Tahmini toplam kütlesi 3•1025 kg'dır. 100.000 AB yarıçaplı bir bulut yörüngesinin yaşam süresi ise, 1,1 milyar yıl tahmin edilmektedir.
Oort Bulutu'nun iki ayrı bölgeden oluştuğu düşünülmektedir: Küre şeklindeki dış Oort Bulutu ve disk şeklindeki iç Oort Blutu veya Hills Bulutu.
Hipotez.
1932'de Estonyalı astronom Ernst Öpik, uzun dönemli kuyruklu yıldızların Güneş Sistemi'nin en dış kenarında yörüngede bir buluttan geldiğini ileri sürdü. Hollandalı astronom Jan Oort, 1950'de bu fikri bağımsız olarak bir çelişkiyi çözmek için uğraştı.
Güneş Sistemi'nin varlığı boyunca, kuyruk yıldızlarının yörüngeleri kararsızdır ve sonunda dinamikler, bir kuyruklu yıldızın Güneş'le veya bir gezegenle çarpışması veya başka şekilde Güneş Sistemi'nden gezegensel dalgalanmalar yoluyla atılması gerektiğini belirtir.
Dahası, uçucu kompozisyonu, Güneş'e defalarca yaklaştıkça, kuyruklu yıldız bölünür veya daha fazla gaz çıkmasını önleyen bir izolasyon kabuğunu geliştirene kadar radyasyon yavaşça uçucu maddeleri kaynatır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14306",
"len_data": 2053,
"topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY",
"quality_score": 4.37
}
|
Kuzey Kıbrıs, resmî adıyla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Kıbrıs adasının kuzeydoğu kısmını kapsayan "de facto" bir devlettir. Yalnızca Türkiye tarafından tanınır ve toprakları diğer tüm devletler tarafından Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bir parçası olarak kabul edilir. Kuzey Kıbrıs, kuzeydoğuda Karpaz Yarımadası'nın ucundan başlayarak, batıda Güzelyurt Körfezi, Koruçam Burnu ve en batıdaki en uç noktası olan Erenköy eksklavına kadar uzanır. En güneydeki noktası Akıncılar köyüdür. Birleşmiş Milletler kontrolündeki bir tampon bölge, Kuzey Kıbrıs ile adanın geri kalanı arasında uzanır ve adanın en büyük şehri ve her iki tarafın başkenti olan Lefkoşa'yı böler.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne uluslararası toplum tarafından ekonomi, ulaşım, spor gibi alanlarda ambargolar uygulanmaktadır. Ambargolardan dolayı ekonomik olarak Türkiye'ye bağımlı hâle gelmiştir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye tarafından ekonomik, siyasi ve askerî olarak desteklenmektedir. Ülke 2000'li yılların başlarından itibaren ekonomik sıkıntılar yaşamaya başlamıştır fakat 2001 yılından itibaren ekonomide hızlı bir büyüme yaşanmıştır.
Tarihçe.
Venedikliler dönemi.
Kıbrıs'ta Venedik Cumhuriyeti hâkimiyeti, 26 Şubat 1489'da başladı. O dönemde adanın hâkimi olan Lüzinyan kralı, Katerina Kornaro adlı bir Venedik soylusuyla evlendi. Kral ölünce ada Venediklilere kaldı.
Adayı yöneten Venedikli, Mağusa'da ikamet etmekteydi. Venedikliler döneminde askeriyeye önem verilmiş, Mağusa'nınki başta olmak üzere kaleler sağlamlaştırılmıştı. Lefkoşa Surları ise 8 milden 3 mile indirilerek yeniden yapılmıştır.
Osmanlı dönemi.
Fetihten önce Kıbrıs, Doğu Akdeniz'deki Osmanlı Devleti'ne ait gemilerine akın yapan Hristiyan korsanlarının sığınağı hâline gelmiştir. Bu korsanlar genellikle deniz ticaret gemilerine ve hacca giden yolculara saldırarak buradaki yol güvenliğini yok etmektedir. Bunun gibi nedenlerden dolayı Kıbrıs'ın alınması gerekli görülmüştür.
Kıbrıs, II. Selim'in hükümdarlığı esnasında, Lala Mustafa Paşa komutasındaki ordu ve Piyale Paşa komutasındaki donanma tarafından, 1 Temmuz 1570'te başlayıp 1 Ağustos 1571'de Mağusa'nın fethedilmesiyle Osmanlı idaresine girdi. Kıbrıs'ın fethiyle Osmanlı Devleti, Doğu Akdeniz'e tamamen hâkim olmuştur.
15 Eylül 1570 tarihinde Lala Mustafa Paşa, tören ile Lefkoşa şehrine girmiştir. Kıbrıs fethedildiği tarihte adada çok az sayıda Ortodoks Rum vardı. Çünkü Venedikliler Katolik idi ve Ortodoks Kilisesi'ne yaşama hakkı tanımıyordu. Osmanlı Devleti Ortodokslara serbestçe kilise kurma ve gelişme imkânı sağladı. Böylece adada Ortodoks Kilisesi gelişti ve Katolik Kilisesi etkinliğini kaybetti.
1571 yılında Kıbrıs'ta yapılmış bulunan nüfus sayımında yerli halkın nüfusu 150.000'dir. Burada bulunan Türk askeri ise 30.000 kadardır. Fethin ardından Karaman'dan adaya göç ettirilen Türkler, adanın ilk Türk sakinleridir. Bugün adada yaşayan Kıbrıs Türklerinin (Kıbrıs Harekâtı'ndan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nden gelenler hariç) soyu bu Osmanlı idaresinde adaya gönderilen Türklerden gelmektedir.
Birleşik Krallık dönemi.
93 Harbi'nde Rus İmparatorluğu karşısında yenilen Osmanlı, Ruslara karşı fazla ödün vermemek amacıyla, Birleşik Krallık'ın isteği üzerine ada 92.799 sterline kiralanmıştır. Osmanlı mülkiyeti devam ediyor sayılmakla birlikte, yönetim tamamen Birleşik Krallık'a geçti. Birleşik Krallık adayı "Komiser" diye tabir ettiği yüksek rütbeli yöneticilerle idare etmiştir. 1914'te başlayan I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı'nın Birleşik Krallık karşısındaki Almanya'nın yanında savaşa girmesi üzerine Birleşik Krallık adayı ilhak edip adaya vali tayin etti. 1923'te imzalanan Lozan Barış Antlaşması'nın 21. Maddesi gereğince, Birleşik Krallık'a ilhakı tanındı. 1925 yılında Kıbrıs kraliyet kolonisi olarak ilan edildi ve adaya ilk Türkiye Cumhuriyeti konsolosu atandı.
Ekim 1931'de itibaren Rumlar Enosis isteğiyle ayaklandı, Rumlar'ın Birleşik Krallık yönetimine karşı ayaklanması sonucu Birleşik Krallık'ın politikası sertleşti. Yunan ve Türk tarihinin okutulması, iki ülkenin bayraklarının kullanılması ve Yunan ya da Türk ulusal kahramanlarının resimlerinin sergilenmesi yasaklandı. Türk topluluğu Enosis'e karşı olduğunu açıkladı. 1943 yılında Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu (KATAK) kuruldu. Fakat KATAK'ın faaliyetini yetersiz bulan Fazıl Küçük KATAK'tan ayrılmış ve 23 Nisan 1944'te Kıbrıs Millî Türk Halk Partisi (KMTHP)'ni kurmuştur.
II. Dünya Savaşı'nın ardından kolonilerin tasfiyesi eğilimi yaygınlaşınca, Yunanistan Hükûmeti 1954'te Birleşmiş Milletler'e ulusların kendi kaderlerini tayin haklarının (Self-determinasyon) Kıbrıs için de uygulanması yolunda başvuruda bulundu. Türkiye'nin karşı çıktığı bu istek Birleşmiş Milletler'ce reddedildi.
EOKA 1 Nisan 1955'te adada faaliyete geçti. Rumlar arasında Enosisçi-Anti Enosisçi çatışması başladı. Türkiye ilk kez sorunda taraf olmayı kabul etti ve 29 Ağustos'ta Londra'da Birleşik Krallık ve Yunanistan'ın katıldığı toplantıda, Türkiye de temsil edildi. 15 Kasım 1957'de Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kuruldu. 1958 yılında gündeme gelen MacMillan Planı'na göre Kıbrıs'ın İngiliz Milletler Topluluğu içinde kalmasına ama Türkiye ve Yunanistan'la da bağlara sahip olmasına karar verildi.
1960'tan 1974'e.
1960'ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinde her iki toplum da %70 Rum-%30 Türk oranında her kurumda temsil hakkına sahipti. Fakat Kıbrıs Cumhuriyeti cumhurbaşkanı III. Makarios 30 Kasım 1963'te 13 maddeden oluşan anayasa değişikliği önerilerini sundu. Bunlar arasında anayasanın değişmez maddeleri, Kıbrıs Türk'ü olan Başkan Yardımcısının veto hakkının ortadan kaldırılması, Temsilciler Meclisinde ayrı çoğunluklar ilkesinin ortadan kaldırılarak kararların basit çoğunlukla alınması, ayrı belediyelerin ortadan kaldırılması gibi maddeler de bulunmaktaydı.
ABD Başkanı Kennedy, Makarios'a bundan vazgeçmesini önerdi ve Türkiye değişiklikleri kabul etmeyeceğini bildirdi. Kıbrıs Türkleri'nin de reddi üzerine Kıbrıs Rumlarıyla Kıbrıs Türkleri arasında 21 Aralık 1963'te Kanlı Noel adı verilen toplumlararası çatışmalar patlak verdi. Bu çatışmalarla birlikte Kıbrıs Türklerinin hükûmetteki temsiliyeti sona ererken, yer yer Türklere karşı katliamlar yaşandı, 25.000 civarında Kıbrıslı Türk göçmen oldu ve enklavlarda yaşamaya başladı. Bu dönemdeki yönetimin adayı Yunanistan'a ilhak planı olan Akritas Planı daha sonraları basına sızdı.
1967'de Rum saldırıları tekrar başladı. Yunanistan Ordusu'nun 15 bin askeri, gayri resmî olarak adaya yerleştirildi. Türklere karşı sürdürülen sindirme politikasının durdurulması için Türkiye ve Yunanistan başbakanları arasında düzenlenen toplantı bir sonuç vermeyince, Türkiye askerî müdahalede bulunacağını açıkladı.
TBMM hükûmete müdahale yetkisi verdi. Türk uçakları Kıbrıs üzerinde uçmaya başladı. Donanma ve çıkarma birlikleri harekete geçti. ABD’nin arabuluculuğuyla Yunanistan birliklerinin geri çekilmesi sağlanınca, Türkiye harekâtı durdurdu. Yunanistan'ın askerleri üç Türk köyünden geri çekilirken arkalarında 24 ölü bıraktılar. 1964’ten beri Türkiye’de bulunan Rauf Denktaş gizlice adaya gitti. Denktaş, Yunanlarca tutuklandı ama Türkiye ve ABD’nin itirazı üzerine iade edildi.
1970'li yılların başlarında Yunanistan'ı kontrol eden askerî cunta yönetimi, III. Makarios'un tutumları ve enosisin yolunda ilerleme olmamasından dolayı memnun değildi. Cunta, 15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs Ulusal Muhafız Birliği'ne emir vererek bu birliğin komutanının görevinden alınmasını ve adanın kontrolünü Yunan subayların bulunduğu bu birliğin almasını istedi. Birlik aynı gün Lefkoşa'daki Başkanlık Sarayı'nı bastı ve III. Makarios görevden alındı. Nikos Sampson yeni hükûmetin devlet başkanı olduğu dünyaya ilan edildi. Her ne kadar milliyetçi Rumlar tarafından darbe yapılsa da Yunanistan ile birleşmedi, Kıbrıs'ın bağımsızlığı devam etti ve bağımlı bir yönetim olmadı. Türkiye Cumhuriyeti, gerçekleştirilen darbe nedeniyle Zürih ve Londra Antlaşması'nın IV. maddesine istinaden gerçekleştirdiğini savunarak 20 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs'a karadan ve havadan harekât başlattı. Türk birlikleri, adaya indikten kısa bir süre sonra adanın büyük şehirlerinden bir olan Girne'ye girdi. Başkent Lefkoşa'ya doğru ilerlemeye başladı. 22 Temmuz'da taarruz sonucunda Türk birlikleri önce Girne’ye girdi, daha sonra da başkent Lefkoşa’ya yöneldi. Ateşkes başlamadan Girne-Lefkoşa hattı birleşti.
Geçici ateşkes ilan edildiyse de Rum birliklerinin bu ateşkes kurallarına uymaması sonucu Türkiye Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla 13 Ağustos'ta Türk birlikleri tekrar ilerlemeye başladı. Türk birlikleri 14 Ağustos'ta başkent Lefkoşa'ya, 15 Ağustos'ta Lefke ve Mağusa'ya girdi. Uluslararası baskılar sonucunda ateşkes ilan edildi ve adanın %37'si Türkler'in kontrolüne geçti. 170.000 civarındaki Kıbrıslı Rum kuzeyde bulunan evlerinden göç ettirildi, 50.000 Kıbrıslı Türk ve daha sonra da Türkiye'nin teşviki ile Türkiye'den gelen göçmenler ise bu evlere yerleştirildi.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilanı.
Kıbrıs Harekâtı sonrasında 1976'da Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuştur.
15 Kasım 1983'te Kıbrıs Türk Federe Devleti meclisi self-determinasyon hakkını kullanarak oy birliği ile aldığı bir kararla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilan etmiştir. KKTC'nin kuruluş bildirgesini kurucu cumhurbaşkanı Rauf Denktaş okudu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurulması, Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan’ın ve pek çok devletin yanı sıra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin de tepkisini çekti.
Güvenlik Konseyi, 18 Kasım’da aldığı bir kararla bağımsızlık kararını kınadı. 13 Mayıs 1984’te de Güvenlik Konseyi 550 sayılı kararı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanını ayrılıkçı bir hareket olarak tanımladı.
Görüşmeler ve Çözüm Arayışları.
Kıbrıs Sorunu, dünyanın gündemine girdiğinden beri başta Birleşmiş Milletler bünyesindeki çalışmalar olmak üzere adanın birleştirilmesi gayesi ile birçok faaliyet yürütülmüştür. Fakat bunlardan bir sonuç alınmamıştır. Bunlardan biri olan 2004 Annan Planı referandumu da Kıbrıslı Türklerin "kabulü" ve Rumların "reddi" ile gerçekleşmemiştir. 1 Mayıs 2004'te Kıbrıs Cumhuriyeti tüm adayı temsilen Avrupa Birliği’ne girmişlerdir.
Coğrafya.
Toprakları kuzeyde Dipkarpaz, batıda Güzelyurt, güneyde de Akıncılar'a doğru yayılır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Kıbrıs Cumhuriyeti toprakları arasında Birleşmiş Milletler'in kontrolünde tampon bölge bulunmaktadır.
KKTC'nin önemli yerleşim yerleri, başkent Lefkoşa, Girne, Gazimağusa, Güzelyurt ve İskele'dir. KKTC, etkisinde bulunduğu Akdeniz ikliminden dolayı fazla yağış almaz. Genellikle sıcak ve kuraktır.
Kıbrıs'ın sahil kıyıları, aşağı yukarı yüz milyon senedir Chelonia mydas ve Caretta caretta kaplumbağaları tarafından ziyaret edilmektedir. Bu canlılar yumurtlamak için Mayıs ve Ağustos ayları arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kumsallarına gelmektedirler. Adanın kuzeyinde doğal mağaralar da bulunmaktadır. Sarkıt ve dikitleri ile İncirli Mağarası, İnönü’deki Sütünlu Mağara, olmak üzere 85 adet civarındaki doğal mağara bulunmaktadır.
KKTC'nin karasal ve denizaşırı komşuları yönlerine göre aşağıda gösterilmiştir:
Yönetim ve politika.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yarı başkanlık sistemi ile yönetilmektedir. Cumhurbaşkanı aynı zamanda devlet başkanı, başbakan ise hükümetin başkanıdır. Ülkede çok partili demokratik bir rejim vardır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı ve hükümet tarafından kullanılmaktadır. Yasama yetkisi ise KKTC Cumhuriyet Meclisi'ne aittir.
KKTC Cumhurbaşkanı halk tarafından, 5 yıllık süre için seçilir. Bu görevi 23 Ekim 2020'den beri Ersin Tatar yürütmektedir. 50 kişiden oluşan Cumhuriyet Meclisi halkın oylarıyla seçilmektedir. 2022 genel seçimlerinde Ulusal Birlik Partisi (UBP) birinci parti çıkmıştır.
ABD merkezli Freedom House kuruluşu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni "özgür" olarak nitelemektedir.
İdari yapılanma.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti idari olarak altı ilçeye (Lefkoşa, Gazimağusa, Girne, Güzelyurt, İskele ve Lefke) bölünmüş olup, bu ilçelerin alt bölümü olarak da 12 bucak bulunur. İlçe yönetimindeki en üst düzey yönetici kaymakamdır, kaymakamlar İçişleri Bakanlığına bağlı olarak görev yapar; İçişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın onayıyla atanır. En küçük yüz ölçümüne ve nüfusa sahip ilçe Lefke'yken, en büyük nüfus Lefkoşa, en büyük yüz ölçümüyse Gazimağusa ilçesinde bulunur. Yerel yönetim olarak yirmi sekiz belediye bulunur.
Uluslararası statü ve dış ilişkiler.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye haricinde tanınmamaktadır.
1992'de Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Meclisi'nin yetkisi olmadığı halde KKTC'nin tanınmasına ilişkin karar aldığına dair bilgi aktarılmaktadır. Azerbaycan-Kuzey Kıbrıs arasındaki ilişkiler aralarına Türkiye'yi de katarak "bir millet, üç devlet" anlayışının gelişmesine ve bu anlayışın söz konusu ilişkilere yön vermesine yol açmış olsa da Azerbaycan Dağlık Karabağ sorunu yüzünden KKTC'yi resmen tanımamaktadır.
Haziran 2004'te İslam Konferansı Örgütü dışişleri bakanları "Kıbrıs Türk Toplumu" sıfatıyla gözlemci olarak katılan KKTC'nin Annan Planı'nda kullanılan "Kıbrıs Türk Devleti" tanımıyla katılmasını kararlaştırmışlardır.
29 Nisan 2004 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından kabul edilen 1376 sayılı kararda "Kıbrıs Türk toplumu seçilmiş temsilcilerinin" AKPA çalışmalarına katılabilmelerine imkân verilmesine karar verilmiştir. Bu karar doğrultusunda Kıbrıslı Türkler AKPA'da temsil edilmeye başlamış ve asamble toplantılarına 2 temsilci ile gözlemci statüsünde katılmaktadır.
2005'te Gambiya, Batı Afrika ülkesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni diplomatik ilişkiler kurmaya hazır olduğunu açıklamıştır. 2008'de Katar'da "KKTC Ticaret ve Turizm Ofisi" adıyla temsilciliğini açmıştır.
2004 Nisan'ında yapılan Annan Planı referandumundan bugüne uluslararası camia KKTC ile var olan ilişkilerini iyileştirmeye başladı. Avrupa Birliği'nin genişlemesi'nden sorumlu üyesi Günter Verheugen raporunda bu şartlar göz önünde tutulursa AB ülkelerinin KKTC'de temsilcilikler açabileceklerini söyledi. AB KKTC'ye 259 Milyon Euro yardım taahhüt etti. Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından engellenmeye çalışan bu yardımı KKTC direkt olarak almak istemektedir.
Ordu.
KKTC'nin Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı (G.K.K.) adında tümen seviyesinde bir askerî birliği vardır ve 4 Alaydan oluşmaktadır. G.K.K.'nda 18 ile 40 yaşları arasında zorunlu askerliğe alınmış 5000 kadar personel bulunmaktadır. Bunun yanında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 11. Kolordu'su Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı (K.T.B.K.) yerleşmiş durumdadır.
Ekonomi.
Kuzey Kıbrıs ekonomisine kamu sektörü, ticaret, turizm ve eğitimi içeren hizmet sektörü (2007'de GSYİH'nin %69'luk bir bölümü) hakimdir. Eğitim sektörünün 2011 yılında kazandığı gelir 400 milyon dolar olmakla beraber sanayi GSYİH'nin %22'sine ve tarım %9'una katkıda bulunur. Kuzey Kıbrıs ekonomisi serbest piyasaya dayanmaktadır ve 2014 yılında yeni iş kurma alanında ülke, Avrupa'da birinci sırada yer almıştır.
Devam eden Kıbrıs sorunu ülke ekonomisini olumsuz etkilemektedir. Kıbrıs Cumhuriyeti, uluslararası alanda tanınan otorite olarak, bölgedeki havaalanlarının ve limanlarının kendi kontrolü altında olmadığını ilan ettiği için Kuzey Kıbrıs uluslararası ambargo altındadır. Türkiye dışındaki tüm BM üyesi devletler bu liman ve havalimanlarının etkinliğini tanımamaktadır. Bu durumun bir sonucu olarak Kuzey Kıbrıs büyük ölçüde Türkiye'nin ekonomik desteğine bağımlıdır ve Türk hükûmetinden para yardımı almaktadır.
Kuzey Kıbrıs para birimi olarak Türk lirasını kullanmaktadır. İhracat ve ithalat Türkiye üzerinden yapılmaktadır. Avrupa Birliği, Annan planından sonra limanların açılması sözünü verse de Kıbrıs Cumhuriyeti bunu engelledi ve her ne kadar pratik olmasa da ihracat ve ithalatın güneydeki limanla üzerinden yapılmasına izin verdi.
Uluslararası alanda tanımamanın getirdiği birtakım kısıtlamalara rağmen ekonominin büyüme oranları 2001 ve 2005 yılları arasında %5,4, %6,9, %11,4, %15,4 ve %10,6 idi. 2007'de GSYİH büyüme oranı %2 civarlarındaydı. Bu büyüme, Türk Lirası'nın göreli istikrarı ile doğru orantılı olarak ilerledi. 2002'de 4.409 ABD doları olan kişi başına düşen gayrisafi millî hasıla, 2007'de üç katından daha fazla artarak 16.158 ABD dolarına kadar yükseldi. Büyüme oranı 2010-2013 döneminde sırasıyla %3,7, %3,9, %1,8 ve %1,1 olarak devam etti.
2011 yılında Kuzey Kıbrıs, adanın güney kesiminde meydana gelen ve elektrik santralini etkileyen bir patlamanın ardından Kıbrıs Cumhuriyeti'ne elektrik satmıştır. 2015 yılında tamamlanan Kuzey Kıbrıs Su Temin Projesi, Akdeniz'in altından geçen bir boru hattıyla Türkiye'nin güneyindeki içme ve sulama suyunu Kuzey Kıbrıs'a temin etmeyi amaçlamaktadır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde asgari maaş 1 Ocak 2023 tarihinden itibaren, brüt 13.563 Türk Lirası, net 11.800 Türk Lirası olacak şekilde belirlendi.
Altyapı.
Uluslararası telefon kodu +90 392'dir. İnternet alan adı .ct.tr'dir. Dünya Posta Birliği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni müstakil bir devlet olarak tanımadığından postalarda "Mersin 10 Turkey" posta kodu ile gönderilir.
Kıbrıs Cumhuriyeti 1975 yılında yaptığı girişimlerle adanın kuzeyindeki deniz limanlarını yasal olarak kapalı ilan etti, kuzeyde yer alan hava ve deniz limanlarını "yasadışı sınır geçiş noktası" olarak gördüğünü uluslararası kamuoyuna bildirdi. Bu nedenle Kuzey Kıbrıs'a hava ve deniz yoluyla doğrudan ulaşım yalnızca Türkiye üzerinden mümkündür, adanın kuzeyine durmaksızın yapılacak uçuşlar Chicago Konvansiyonu ihlali olarak sınıflandırıldığından tüm uçuşlar Türkiye'de durmak zorundadır. Kuzey Kıbrıs'a adanın güneyinden Yeşil Hat aracılığıyla ulaşmak da mümkün olsa da, Avrupa Birliği vatandaşlığı olmayanlar adanın kuzeyinden giriş yaptıklarında güneye geçememekte, kuzeyde kalacaklarını beyan etmeleri durumunda güneye girmelerine izin verilmediği durumlar da yaşanmaktadır. Adaya ulaşımda havayolu daha fazla kullanılmakta olup, etkin tek havalimanı Ercan Uluslararası Havalimanı'dır. Deniz yolunda Gazimağusa Limanı Kuzey Kıbrıs'ın yük taşımacılığında ana kapısı pozisyonunda olup, Girne Turizm Limanı Türkiye'ye yakınlığı dolayısıyla yolcu taşımacılığında daha ağırlıklı kullanılır. Ercan Havalimanı 2018 yılında 4 milyondan fazla yolcu trafiğine ev sahipliği yapmış olup, daha büyük kapasiteli yeni bir terminal binası 20 Temmuz 2023 tarihinde hizmete sunulmuştur.
Turizm.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin en büyük gelirlerinden biri olan turizmin ülkede büyük bir yeri vardır. Ülke iklimi tüm yıl boyunca tatil için olanaklar sağlar. Yağışlar Aralık ve Ocak aylarında yoğunlaşıp ortalama deniz sıcaklığı altı ayı aşkın bir süre 20 °C dir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bahar aylarında saran yabani çiçekleriyle ve havayı dolduran portakal, limon ve greyfurt çiçeği kokularıyla ünlüdür.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sahilleri yüzmek için Akdeniz'in elverişli ve güvenli, mekânlarındandır. Çoğu tatil tesislerinin modern yüzme havuzları yanında, doğu Akdeniz'in serin suları için güzel sahilleri bulunur.
Adanın iç kesiminde Beşparmak Dağları, güneyinde geniş Mesarya ovası, Ercan Havalimanı ve ülkenin başkenti Lefkoşa bulunmaktadır. Lefkoşa şehrinin tarihi merkezi etrafı 5,5 km uzunluğunda şehir duvarı ile çevrilidir ve bu duvar hâlâ sağlamdır. Girişteki kapı Osmanlılar tarafından yapılmıştır. Doğu sahili boyunca tarihî, gelişmiş Gazimağusa kenti ve onun yanında Salamis Antik Kenti yer alır. Adanın en büyük yarımadası olan Karpaz Yarımadası, yeşil kaplumbağaların yumurtlama mekânıdır. Burada özel alanlar vardır ve giriş çıkış yasaktır.
8 Ekim 2020'de tampon bölge olarak bilinen Kapalı Maraş kısmının bir bölümü turistlere ve yerel halka açıldı.
Demografi.
Nüfusu 2013 genel nüfus sayımına göre 286.257 olup yerli Kıbrıs Türkleri ve Türkiye'den gelen göçmenler olmak üzere iki esas zümreden oluşur. Bu zümreler dışında Türkiye'den ve kısmen diğer ülkelerden işçi statüsünde çalışmak üzere gelenler yaşamaktadır. Az sayıda Rum ve Maruni (Kıbrıs ağzında Maronit) doğuda Dipkarpaz, köyünde, kuzeyde Koruçam (Kormacit) ve Karpaşa köylerinde yaşamaktadır. Adadaki Latin kökenli Müslümanlara "Linobamvaki" denir.
Kıbrıs Türklerinin bir kısmı 1955 yılından itibaren siyasi ve ekonomik sebeplerle ülke dışına göç etmişlerdir. Özellikle Birleşik Krallık, Avustralya ve Türkiye Kıbrıs'tan büyük oranda göç almıştır. Ülkeye uygulanan ekonomik ambargolar nedeniyle üçüncü ülkelere yapılan ticarette büyük zorluklar çekilmesi ülke dışına yapılan göçlerin zaman içerisinde devamlılık kazanmasına yol açmıştır.
Yaz döneminde Türkiye ve diğer ülkelerden gelen turistler günlük nüfusun artmasına yol açmaktadır.
Dil.
Resmî dili Türkçedir. Halk Türkçenin Kıbrıs ağzını konuşur. Yazı dilinde 1940'lardan itibaren Latin harfleri kullanılmaktadır. Kıbrıs ağzında Türkiye Türkçesinde kullanılmayan veya farklı anlam taşıyan bazı kelimeler bulunmaktadır. Örneğin "ayakça" (pedal) ve "macun" (reçel).
Din.
Günümüzde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti nüfusu 2014 yılı itibarıyla 313.000'dir. Çeşitli kaynaklarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki Müslüman nüfus oranının %98,71 ile %99 oranında yer aldığı belirtilmektedir. %0,5 oranındaki halkın Ortodoks Hristiyan, %0,2 oranında halkın Maruni Hristiyan, geriye kalanların ise diğer dini inançlarının bulunduğu belirtilmiştir.
Müslüman nüfus geleneğe bağlı olarak Sünni inancın Hanefi mezhebine bağlıdır. Din İşleri Dairesi Müslümanların dinî ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışmaktadır. Din hizmeti veren personelin bir kısmı Türkiye'den sağlanmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bir Alevi azınlığı bulunmaktadır.
Nüfusunun çok az kısmını oluşturan Ortodoks Rumlar ve Katolik Maruniler de bulunmaktadır.
Kıbrıs Türkleri Müslüman dünyası içerisinde yer alan en laik topluluklardan biri olarak tanımlanmıştır. 2006 yılında "World Values Survey" adlı dünya çapında gerçekleştirilmiş çalışmaya göre Kıbrıslı Türklerin %75'i Tanrı'nın hayatlarında çok önemli olduğunu belirtmiştir. Bu oran Kıbrıslı Rumlarda %91 olmuştur. Cami ve kilise gibi ibadet yerlerine ziyaret de Kıbrıs Türklerinde yaygın olmayıp, Kıbrıslı Rumlara kıyasla daha düşük oranlarda gözlemlenmektedir.
Eğitim.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti eğitim sistemi genel olarak üç bölüm olarak değerlendirilir; bunlar temel eğitim, orta eğitim ve yükseköğretimdir. Ülkede 5 yaşından 15 yaşına kadar süren zorunlu temel eğitim, ücretsizdir. Temel eğitim anaokulu, ilkokul ve ortaokul eğitimini kapsamaktadır. 5 yaş öncesi okul öncesi eğitim ise temel eğitime dahil olmasına rağmen zorunlu değildir.
Zorunlu temel eğitimi orta öğretim dönemi takip eder. Bu dönem zorunlu olmayıp süresi değişebilmektedir. Lise, lise kolej, meslek lisesi, fen lisesi ve pratik sanat okulunda eğitim üç yıldır. Güzel sanatlar lisesi, anadolu lisesi, teknik lise ve turizm otelcilik okullarında eğitim dört yıllıktır.
Orta eğitimden sonra yükseköğrenim dönemi gelmektedir. Bu dönemde ise önlisans, lisans, lisansüstü ve doktora eğitimi verilir. 18 veya 19 yaşında orta eğitimi bitiren öğrenciler, isteğe bağlı olarak yükseköğrenime devam edebilirler.
Ülkede 2017-2018 öğretim yılı itibarıyla ilkokul ve ortaokul düzeyinde okullaşma oranı %100, lise düzeyinde okullaşma oranı %65'tir.
Yükseköğretim.
Milli Eğitim Yasası'na göre yükseköğretim, orta öğretime dayalı en az iki yıllık yükseköğretim veren eğitimin tümünü kapsar. Liselerden herhangi birini başarı ile tamamlayan öğrenciler, yükseköğrenim kurumlarının koşullarına bağlı olmak kaydıyla bu kurumdan yararlanma hakkına sahiptirler. Ülkede yükseköğretim paralıdır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki üniversitelerde öğrenim gören Kıbrıslı Türk öğrencilerin sayısı 13.396 iken Türkiye'de öğrenim gören Kıbrıslı Türk öğrenci sayısı 943 ve 3. Ülkelerde öğrenim gören öğrenci sayısı 331'dir.
Diğer taraftan yurt dışından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üniversitelerine başvuran öğrenci sayısında sürekli olarak artış görülmektedir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde öğrenim gören yabancı öğrencilerden 55.903 öğrenci gibi büyük çoğunluk Türkiye'den gelmekle birlikte, üçüncü ülkelerden ise 31.483 öğrenci gelmektedir. Üniversitelerin çoğu yüksek lisans ve doktora programları gibi yüksek lisans olanakları sağlamaktadır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki Atatürk Öğretmen Akademisi, Akdeniz Karpaz Üniversitesi, Kıbrıs Amerikan Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi Kuzey Kıbrıs, Uluslararası Final Üniversitesi, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Kuzey Kıbrıs Kampüsü, Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi, Ada Kent Üniversitesi, Yakın Doğu Üniversitesi, Girne Amerikan Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kuzey Kıbrıs Kampüsü, Lefke Avrupa Üniversitesi, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi, Doğu Akdeniz Üniversitesi, Kıbrıs İlim Üniversitesi,Girne Üniversitesi, Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi'nde 2017-2018 öğretim yılı itibarıyla toplamda 101.026 öğrenci vardır.
Mevcut 17 üniversitenin Türkiye'deki YÖK tarafından denkliği onaylanmıştır. DAÜ ve YDÜ, Avrupa Üniversiteler Birliği'nin (EUA – European University Association) tam üyesidir. Bunun yanı sıra KKTC'deki birçok üniversitenin Uluslararası Üniversiteler Birliği (IAU – International Association of Universities) ve İslam Dünyası Üniversiteleri Federasyonu (FUIW – Federation of the Universities of the Islamic World) üyeliği başta olmak üzere birçok uluslararası üyelikleri ve akreditasyonları bulunmaktadır. Girne Amerikan Üniversitesi, Birleşik Krallık'ta Canterbury'de 2009 yılında kampüs açmıştır, bu kampüsün denkliği 2010 yılında İngiliz Akreditasyon Konseyi tarafından kabul edilmiştir. Ayrıca Girne Amerikan Üniversitesi'nin, Amerika'da, Moldova'da, Türkiye ve Hong Kong'da ve Sri Lanka'da kampüsleri bulunmaktadır.
Kültür.
Müzik.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde zamanla birçok müzik grubu ve sanatçı yetişmiştir. Bunlar genelde klasik müzik, opera, pop, Türk sanat müziği, Türk halk müziği, rap gibi müzik türlerini icra ederler.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye'de faaliyet gösteren birçok Kıbrıslı Türk sanatçı vardır. Bunlardan önde gelenleri şunlardır: Cemaliye Gülten Kıyıcı, Ali İrfan Peksoylu, Kamran Aziz, Rüya Taner, Eylem Kızıl, Ziynet Sali, Işın Karaca, Babutsa, Koray Çapanoğlu, Kıbrıs Müzik Yolcuları, Grup SOS, Fikri Karayel, Buray Hoşsöz.
Mutfak kültürü.
Kıbrıs Türk mutfağı, Türk mutfağı ve Akdeniz mutfağı ile benzerlikler göstermektedir. Bu çerçevede şeftali kebabı ve pilavuna gibi yemekler, molehiya, pirohu, koyun sütünden yapılmış hellim ve hellim kızartması, hellimli, tatlı olarak da macun, gullurikya, şamişi ve ekmek kadayıfı anılabilir.
Sanat.
Özellikle fotoğrafçılık, heykelcilik (heykeltıraşlık), resim vb. görsel sanatlar gelişmiştir.
Spor.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, kendisine uygulanan ambargolar yüzünden spor alanında uluslararası organizasyonlara üye olamamaktadır. Ülkede kurulmuş olan Millî Olimpiyat Komitesi, Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından tanınmamaktadır. Başta futbol olmak üzere tüm dallarda KKTC takımlarının uluslararası arenada mücadele etmesi Kıbrıs Cumhuriyeti hükûmeti tarafından engellenmektedir. Bazı Kıbrıs Türk sporcular bu nedenle Türkiye ve Rum takımlarında forma giymektedir. Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu, NF-Board'un kurucu üyelerindendir.
Basın.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde basın özgürlüğü, Anayasa'nın 26. maddesince garanti altına alınmıştır. Bu maddeye göre basın ve duyuru hakkı tüm vatandaşlar için serbesttir ve sansür uygulanamaz.
Bayrak Radyo Televizyon Kurumu (BRT) kamu yayıncılığı yapmakta olup Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilk televizyon kanalıdır. BRT 1 ve BRT 2 adında iki televizyon kanalının yanında beş adet de radyo ile kamusal yayıncılık yapmaktadır. Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) bir devlet kurumu olarak haber ajansı faaliyeti yürütmektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde altısı yerli üçü yabancı toplam dokuz haber ajansı, on üç günlük gazete, dört haftalık dergi, dört aylık dergi, altı televizyon kanalı ve yirmi bir radyo kanalı faaliyetlerine devam etmektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde TRT de izlenebilmektedir.
Dış bağlantılar.
"Resmî web siteleri"
"KKTC tanıtım siteleri"
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14311",
"len_data": 27953,
"topic": "HISTORY",
"quality_score": 3.45
}
|
Eric Arthur Blair veya daha bilinen takma adıyla George Orwell (d. 25 Haziran 1903; Motihari - ö. 21 Ocak 1950; Londra) 20. yüzyıl İngiliz edebiyatının önde gelen kalemleri arasında yer alan İngiliz romancı, gazeteci ve eleştirmen. En çok, dünyaca ünlü Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı romanı ve bu romanda yarattığı Big Brother ("Büyük Birader") kavramı ile tanınır. Eserlerinde yer alan netlik, zeka, toplumsal adaletsizliğe karşı farkındalık ve totalitarizme karşı duruşu onun imzası niteliğindedir. Eserlerinde totalitarizmin hakim olduğunu söylediği komünist parti politikalarının ve SSCB'deki Stalin rejiminin eleştirisi ağırlıklı bir yer tutarken, Troçkizmi benimsememiş, hatta onu da eleştirmiş, demokratik sosyalizmden yana olduğunu belirtmiştir.
Orwell'in yaşamı, yazılarını sonradan etkileyecek olan deneyimlerle doludur. Burslu okuduğu Eton Kolejinden mezun olduktan sonra, o sırada bir İngiliz sömürgesi olan Burma'da bulunmuş, kısa süreliğine buranın polis teşkilatında görev yapmıştır. Bu memuriyet döneminde şahit olduğu acımasız uygulamalar, emperyalizme karşı geliştirdiği derin öfkeye katkıda bulunmuştur.
Gençlik döneminde Fransa'da bulunmuş, türlü işlerde çalışmış, para problemi gerek yazarlığa başlamadan önce, gerekse ilk yapıtlarını kaleme aldığı yıllarda yakasını bırakmamıştır.
İlk yapıtları.
Orwell'in ilk romanı, otobiyografik olup olmadığı hâlen tartışma konusu olan "Paris ve Londra'da Beş Parasız"'dır. 1933 yılında yayınlanmış olan bu eserde olaylar, ismi asla zikredilmeyen bir karakterin ağzından aktarılmaktadır. Eserin kahramanı Paris'te İngilizce kursu vermek üzere bulunan ve öğrencilerinin dersleri türlü bahanelerle bırakmasından sonra ise işsiz ve meteliksiz kalan genç bir adamdır. Günler boyunca açlık çeken, sokakta sabahlayan, sonunda önce otel mutfağında, ardından da bir restoranın bulaşıkhanesinde iş bulan baş karakter, sonunda zihinsel engelli bir çocuğun eğitmenliğini üstlenerek Londra'ya gider.
Ne var ki talihsizlik ve yokluk burada da peşini bırakmaz. İşvereni olan ailenin tatile çıktığını öğrenir, onların dönüşünü yersiz yurtsuz bir serseri olarak, yollarda aç biilaç taban teperek, güçsüzlere ayrılmış yatakhanelerde sabahlayarak geçirmek zorunda kalır.
Avrupa'nın iki büyük başkentini toplumun en alt basamağındaki bir kişinin gözünden betimleyen bu eserinden sonra "Burma Günleri" (1934) ve pek fazla beğenilmeyen "Papazın Kızı" (1935) gelir.
Orwell'in edebiyat yaşamındaki ikinci kilometre taşı daha sonra kaleme alacağı "Daralma" ("Coming Up For Air") ile pek çok ortak noktası bulunan "Zambak Solmasın" ("Keep the Aspidistra Flying") adlı romanıdır. Orwell bu eserde kendisinin de bir parçası olduğu, dar gelirli orta direğin yaşantısına ayna tutar; bu sınıftan olanların yaşamını adım adım kurutup anlamsızlaştıran, umutlarını ve hayallerini teker teker öldüren geçim derdine ve tekdüzeliğe isyan eder.
1937 yılında Orwell maden işçilerinin yaşamına dair bir araştırma olan "Wigan İskelesi Yolu"'nu ("The Road to Wigan Pier") kaleme alır. Ne var ki yazıları, bu tarihten sonra bir süreliğine kesintiye uğrayacaktır; çünkü güneyde, İspanya'da savaş davulları çalınmaya başlanmıştır.
İspanya İç Savaşı ve Orwell.
Orwell, İspanya'da darbe girişiminde bulunan ve Hitler ile Mussolini'nin de desteğini alan Franco'ya karşı çarpışacak gönüllülere katılarak İspanya'ya gider. Savaşa dair anılarını daha sonra "Katalonya'ya Selam" adlı eserinde aktaracaktır. Orwell'in ölümünün ardından evrakı arasında bulunan notlarda İspanya'ya ilk gidişini şu şekilde anlatır:
Orwell gördükleri karşısında çok etkilenir: Darbecilerle çatışan devrimci örgütler, özellikle de sosyalistler ve anarko-sosyalistler İspanya'da yepyeni bir düzen kurmuş gibidir. Fuhuş ortadan kaldırılmış, sokaklardan dilenciler kaybolmuştur. Piyasadaki pek çok mal ihtiyaç sahiplerine parasız dağıtılmaktadır. Yeni sistem toplumsal yaşamın her detayını etkilemektedir: Artık hiç kimse "senyör" gibi karşıdaki kişinin üstün olduğunu ima eden sözcükleri telaffuz etmemektedir ve bahşiş bırakmak yasaktır.
Orwell cepheye gider ve ardından bir keskin nişancının attığı mermiyle gırtlağından vurulur. Ölümden kıl payı kurtularak cephe gerisine gönderilir ve İspanya'ya ilk geldiğinde gördüğü düzenin tamamen ortadan kaldırılmış olduğuna tanık olur. Kanaatine göre bu durum sadece İspanyol burjuvazisinin değil, Avrupa'da zamansız bir sosyal devrim hareketinin başlamasını "faşizme karşı birleşik cephe" politikaları açısından sakıncalı bulan Stalin'in de eseridir.
Kısa bir süre sonra Sovyetler Birliği ile yakın bağları bulunan İspanyol Komünist Partisi bir siyasi temizlik hareketine girişir. POUM (Marksist İşçi Birlik Partisi) yasa dışı ilan edilir, yabancı uyruklu birçok asker tutuklanır veya -Orwell gibi- ülkeyi terk etmek zorunda kalır.
Aspidistra.
1930'lar İngiltere'sinde 'sınıf atlama özlemini' bir kara mizah ile eleştirmektedir. Aspidistra, sınıf atlama özentisi içindeki dar gelirlilerin bir statü simgesi olarak gördükleri, evlerinden eksik etmedikleri çiçeksiz bir zambak türüdür. Bir reklam ajansında metin yazarlığı yapan Gordon Comstock, kapitalizmin yutturmacası olarak gördüğü reklamcılıktan nefret eder, orta sınıfın boğucu yaşamından kaçarak şairliğe soyunur. Bu uğurda sevgilisinden ayrılmayı bile göze alır fakat romanın beklenmedik sonunu yine sevgilisi yaratmaktadır.
Hayvan Çiftliği.
İspanya'daki "ihanete uğramış devrim" tablosu Orwell'i derinden sarmıştır. En meşhur yapıtlarından olan Hayvan Çiftliği açıkça bir Stalin dönemi SSCB eleştirisidir. Bu, kitaptaki olayların Rusya'daki Ekim Devrimi ve sonrasının tarihi ile oldukça benzerlik göstermesinden anlaşılabilmektedir.
"Hayvan Çiftliği" bir devrimin trajedisidir. Bu modern fabl, kesilmekten, kırkılmaktan, sağılmaktan, dövülmekten bıkarak zalim sahiplerine karşı ayaklanan Manor Çiftliği hayvanlarının hikâyesidir. Karakterler son derece sade ve güçlüdür: Alaycı eşek Benjamin, fedakâr at Boxer, akılsız kısrak Mollie, hatta serçeleri tüm hayvanların kardeş olduğunu söyleyerek pençeleri arasına çekmeyi deneyen kedi bile akıllarda kolayca yer edinen, çok canlı kişiliklerdir. Onlar birlik olarak kendilerine zulmeden insanlara karşı isyan edip savaşır ve sonunda çiftlikten kovarlar.
Hayvanlar çiftliği geri almayı deneyen insanlara karşı yiğitçe çarpışır, gövdelerini mermilere siper eder; elleri olmadığı halde çiftliğin zor işlerinin üstesinden gelmeyi, hatta bir değirmen inşa etmeyi bile başarırlar. Ne yazık ki zaferleri yöneticiliğe soyunup gitgide 'insanlaşan' domuzların hırsları ve entrikaları tarafından gölgelenmeye mahkûmdur. Romanın alt başlığı 'Bir Peri Masalı'dır. Oysa bu bir peri masalı değildir fakat roman bir masal anlatımıyla yazılmıştır.
Katalonya'ya Selam.
Orwell'in 1938'de yayımlanan "Katalonya'ya Selam" kitabında yazar bir POUM milisi olarak katıldığı İspanyol iç savaşını kendi gözünden anlatır. "Katalonya'ya Selam" İspanya'da faşizme karşı verilen savaşın yanı sıra Cumhuriyetçiler cephesindeki anarşistler ve komünistler arasındaki çatışmaları George Orwell'in bakış açısıyla ayrıntılarıyla anlatmıştır.
Francisco Franco'nun darbesine karşı İkinci İspanyol Cumhuriyeti'ne sadık Cumhuriyetçiler ile birlikte 26 Aralık 1936'da savaşa katılan Orwell savaşın arka planını kitapta çarpıcı bir biçimde ortaya koymuştur. Yazar milise katıldıktan hemen sonra ilk olarak bir POUM milisi olarak Zaragoza önlerindeki cephenin tam gerisine düşen Alcubierre'ye gönderilir. Cephedeki odun, mum, tütün ve en önemlisi de silah kıtlığı Orwell'i dehşete düşürmüştür. Silahların ve el bombalarının çoğu zaman patlamadığından söz eden yazar ayrıca cepheye on beş yaşındaki çocukların da gönderildiğini söyler. Kitapta bunlardan şöyle bahseder:
Ayrıca Orwell savaşta Huesca cephesindeyken Franco ordusuna mensup bir keskin nişancı tarafından boynundan vurulmuş ve uzun bir süreliğine ses kaybına uğramıştır. Cumhuriyet cephesindeki bölünmeler, POUM milislerinin düşman veya ajan ilan edilmesi, Orwell'in aylardır cephede ve İspanya'da yaşadıkları onda İngiltere'ye geri dönme isteği uyandırmış, bu yaralanmayı bahane ederek terhis olmuştur. 23 Haziran 1937'de karısıyla birlikte Barselona'dan Paris'e hareket eden trene binerek İspanya'dan ayrılmıştır.
Kitabın ilk baskısı 1938'da İngiltere'de yayınlanmıştır. Açık ve çarpıcı içeriği sebebiyle yayınlandığı dönemde gözlerden uzak tutulmak istenen eser, 1952 tarihine kadar ABD'de yayınlanmamıştır. Orwell'in ise yaşamı boyunca görebildiği, yayınlanan tek çeviri 1948 yılındaki İtalyanca çeviridir.
Görüşleri.
Dini görüşleri.
Orwell, kendini hümanist ve ateist olarak tanımlayıp dinler üzerine yoğun eleştirileri olsa da, yaşamı boyunca İngiltere Kilisesine aktif şekilde katılmıştır. Orwell ayrıca sık sık İncil edebiyatı okurdu. İngiliz Kilisesinin dua kitabından hafızasından alıntı yapabiliyordu. İki evliliğini de Anglikan hukukuna göre yapan Orwell, cenazesinin de Anglikanizme uygun yapılmasını istemişti. Fakat bunlara rağmen Orwell'in dinden bu kadar uzak olmasıysa, onun İncil ve ruhaniyete bu kadar ilgili olmasıyla bağdaştırılır. Orwell otobiyografisinde “14 yaşına kadar Tanrı’ya ve onun dediği iddia edilen şeylere körü körüne inandım, fakat onu sevmediğime tamamen emindim” der.
Orwell, yaşamı boyunca çoğunlukla Hristiyanlığa olmak üzere dinlere yönelik eleştirileriyle tanındı. İnsanların yaşamına bu kadar etkisi olan kilisenin halktan bu kadar kopuk olmasını bencillik olarak nitelendiriyordu. Eton’daki yıllarında da Hristiyanlığa şüpheci yaklaşımıyla tanınan Orwell, bazı çevrelerce "anti-Katolik" olarak nitelendiriliyordu. Evelyn Waugh, Orwell'in çok ahlâklı ve adalete sonuna kadar saygılı bir insan olduğunu fakat yaşamına hiçbir şekilde dini yaklaştırmamaya çalıştığını yazmıştı.
Politik görüşleri.
Orwell'in statükonun tutucu politik dayatmalarına karşı geldiği kamuoyunca bilinse de kendisi, aile değerleri ve İngiliz kültür ve geleneklerine bağlı biriydi. Kitaplarında kendi görüşlerine de eleştirilerde bulunan Orwell; "Papazın Kızı"'nda kentli yaşamını, "Aspidistra"'da orta sınıf kompleksini, "Burma Günleri"'nde kolonyal geçmişini, "Wigan İskelesi Yolu"'nda ise sosyalist yoldaşlarını eleştirdi. "Adelphi"'deki yazılarında kendisine anarşist Tory diyerek kendisinin anarşist olmasına karşın bir İngiliz muhafazakârından farksız olduğunu söyleyip kendisini tiye aldı. İlk yazılarında sanattaki sansürü eleştiren Orwell, bunu püriten orta sınıfın ahlâki ve muhafazakâr değerlerinin aristokrat sınıftan daha yüksek olmasına bağlamıştır. "Le Progrès Civique" gazetesinde ise kendisi de kolonyal Burma doğumlu olan Orwell, Raj’daki İngiliz emperyal yönetiminin istibdatçı ve despot yönetimine sert eleştirilerde bulunmuştur.
İspanyol İç Savaşı.
Orwell’in sosyalist düşüncesine etkide bulunan en önemli olaydan biri İspanya İç Savaşı'dır. 8 Haziran 1937’de Cyril Connolly’e Barselona’dan yazdığı mektupta yaşamında ilk kez sosyalizmi gerçekten yaşadığını ve ona inandığını söylemiştir. Sol anarşist ve anarko-sendikalist topluluklar ve komünlerin başarısına ve gerçekliğine Katalonya’da ilk elden şahit olan George Orwell, bu liberteryan sosyalist politik çevrelerin Sovyetler Birliği tarafından desteklenen totaliter komünist, Stalinistler tarafından bastırıldığına tanıklık etmiş ve Birleşik Krallık’a bir anti-Stalinist olarak dönmüştür. O günden itibaren özgürlükçü çizgisini öne çıkaran Orwell, liberteryan ve demokratik sosyalizmin bir savunucusu olarak Britanya Bağımsız İşçi Partisine üye oldu. Kendisini asla bir Troçkist olarak tanımlamasa da Troçki’nin ve Troçkist çevrelerin Sovyetler Birliği’nin komünizmi totaliteryan bir şekilde yorumlaması ve baskıcı bir rejim sergilemesine karşı sert eleştirilerini destekleyen Orwell, anarko-komünistlerin bireysel özgürlük çağrılarının da büyük bir destekçisi olmuştur. Biyograf John Newsinger’a göre ise Orwell, Sovyetler Birliği’nin komünizmi yorumlayışını asla kabul etmese de sosyalist federal bir Avrupa hayal eden bir sosyalistti.
İkinci Dünya Savaşı.
Nazi Almanyasının Münih Antlaşması ile birlikte saldırganlaşmaya başladığı dönemde George Orwell, savaş karşıtı bir tutum takındı. İngiltere’nin Almanlarla büyük bir savaşa girişmesine tamamen karşıydı ve Almanya'ya karşı saldırgan davranılmaması gerektiğini savunuyordu, fakat bu tutumunu Molotov-Ribbentrop Paktı’nın imzalanması ve Polonya’nın bölüşülmesinin ardından değiştirdi. Paktın imzalanmasının ardından hâlâ savaş karşıtı bir tutum sergileyen partisinden ayrıldı ve kendisini "devrimci bir vatansever" olarak adlandırmaya başladı. Aralık 1940'ta İşçi Partisine yakın "Tribune" gazetesinde yazan Orwell, savaş döneminde her devrimcinin vatansever, her vatanseverin ise devrimci olması gerektiğini dillendirdi. Ayrıca Orwell, ülkesinin Sovyetler Birliği ile müttefik olmasına da karşıydı ve olası bir İngiliz-Sovyet ittifakının savaştan sonra dünya barışını sağlayacağına inanmadığını belirtti.
Savaş sonrası.
Orwell, savaş sonrasında "Tribune" dergisinin yazı kuruluna katıldı ve yaşamına İşçi Partisi destekçisi bir liberteryan ve demokratik sosyalist olarak devam etti. Savaş sonrasında İşçi Partisinin sosyalist bir partiden sosyal demokrat bir partiye doğru evrilmesi, Orwell'in politik görüşlerinin de daha reformist, ilerici, daha az radikal bir hâl almasını sağladı. Orwell'in sosyalist düşünceleri bazı çevrelerce komünizme yoruldu, öyle ki hakkında komünist örgütlerle bağlantıları olduğu iddia edilerek 20 yıldan başlayan hapis istemleriyle davalar açıldı fakat MI5, Orwell'in komünistlerle bir bağlantısı olmadığını belirtti.
Antikomünizm ve antisovyetizm.
Orwell 1949'da İşçi Partisi hükûmeti tarafından Sovyet yayılmacılığı ve komünizmle ideolojik mücadele amacıyla kurulan, Dış İşleri Bakanlığı Bilgi Araştırma Dairesinde (IRD) çalışmaya başlayan arkadaşı Celia Kirwan'a Sovyetler Birliği ve/ya da Büyük Britanya Komünist Partisi sempatizanı oldukları ve dolayısıyla bu konularda görev verilmeye uygun olmadıklarını düşündüğü aydın ve sanatçılardan oluşan 38 kişilik bir liste vermişti. Bu liste ancak 2003 yılında ortaya çıkmış, "The Guardian" gazetesinde yayımlandıktan sonra belgenin aslı dış işleri bakanlığınca da açıklanmıştı. Bu nedenle komünistler tarafından eleştirilerek "antisovyet tavrıyla emperyalizme hizmet ettiği" iddia edilmiştir.
Cinsel görüşleri.
Orwell, cinsel kimlikler üzerindeki baskıyı "1984" kitabında satirik bir şekilde konu almıştır. "1984"’teki baskıcı yönetimi romantik ve cinsel ilişkilere bile karşı çıkan, yapay döllemeyi sonuna kadar destekleyen bir şekilde detaylandıran Orwell, buna rağmen zamane orta sınıf devrimcilerinin cinsel yönelimlere karşı olan özgürlükçü tutumunu eleştirmiş, aleni bir şekilde kendisinin homofobik olduğunu da dile getirmiştir. Homoseksüel ve biseksüel solcu düşünürlerle “nonoş solcular” veya “muhallebi çocukları” şeklinde çokça kez dalga geçen ve onları tiye alan Orwell, "Aspidistra" kitabında da homofobik yorumlar kullanmıştır.
Son yılları.
Orwell, II. Dünya Savaşı boyunca "Observer" gazetesinde çalışmış; 1945 yılında eşi Eileen Blair'i başarısız bir ameliyat sonrasında kaybetmiş, ölümünden kısa bir süre önce hastane yatağında Sonia Orwell (evlilik öncesi soyadı Brownell) ile evlenmiştir. "Hayvan Çiftliği"'nden sonra epey üne kavuşsa ve maddi sıkıntıları sona erse de yoksulluk günlerinde tutulduğu verem hastalığı yaşamının son döneminin büyük bölümünü hastanelerde geçirmesine yol açmıştır.
21 Ocak 1950 günü sabahın erken saatlerinde akciğerinde bir damarın patlaması üzerine Londra'da son aylarını geçirdiği "University College Hospital" 'da ölmüş, ardında 10 adet kitap ve sayısız makale bırakarak yaşamı henüz 46 yaşındayken noktalanmıştır.
1 Ocak 2021 itibarıyla, ölümünün ardından 70 yıl geçtiğinden eserlerinin telif hakları sona ermiştir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14323",
"len_data": 15647,
"topic": "LITERATURE_POETRY",
"quality_score": 3.65
}
|
George Dickie (12 Ağustos 1926, Florida - 24 Mart 2020), Amerikalı filozof. Analitik sanat felsefesi geleneğinin en etkili filozoflarından olup University of Illinois'da emeritus profesörlük yapmıştır. Kurucularından olduğu kurumsal sanat teorisi ile birçok destekleyicinin yanında pek çok tepki de almıştır.
Önemli eserleri Türkçeye çevrilmemiş olup "Aesthetics: An Introduction" (Pegasus, 1971), "Art and the Aesthetic: An Institutional Analysis" (Cornell University Press, 1974), "The Art Circle" (Haven Publications, 1984), "Evaluating Art" (Temple University Press, 1988), "Art and Value" (Blackwell, 2001) şeklinde özetlenebilir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14327",
"len_data": 635,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.65
}
|
Sanat eserini içinde bulunduğu kültüre bağlı olarak tanımlamaya yönelik bir kuramdır.
Kurumsal sanat kuramının temelleri ilk olarak Arthur Danto'nun 1964'te yazdığı, Andy Warhol'un "Brillo Kutuları" eserinin, sanat eseri olarak kabul edilmeyen gerçek Brillo kutularından görünürde ayırt edilemez olmasından yola çıkan "The Artworld" ("Sanat Dünyası") makalesiyle atılmıştır. Bir şeyin sanat eseri olarak kabul edilmesi için gözle görünen, kendi içindeki özellikler dışında sanat teorisi, sanat tarihi bilinci gibi bağlamların da gerekli olduğunu sanat dünyası adını verdiği bir çevre ile bağıntılı bir şekilde öne sürmüştür.
Danto'nun görüşleri daha sonra kurumsal teoriden semantik bir teoriye doğru kayarken, yazdığı makaleden etkilenip yola çıkan George Dickie bu teoriyi geliştirmiş ve 1974'te yazdığı "Art and the Aesthetics" ("Sanat ve Estetik") isimli kitabında sanatın tanımını:
"Bazı taraflarının kendisine, sosyal bir kurumu (sanat dünyası) temsil eden bazı kişi/kişiler tarafından beğenilmeye aday olmaya hak kazandırdığı özgün bir yapıt"
olarak yapmıştır. Bu tanımda sanat eseri değerlendirmeye alınmayıp tarafsız bir anlamda kullanılmış, sadece değerlendirmeye aday olduğu belirtilmiştir.
1997'de tekrar gözden geçirdiği tanımda şu değişiklikleri yapmıştır:
Kurumsal teoride kullanılan terimlere dair açıklamalar.
"Yapıt (Eser):" İnsan tarafından kasıtlı olarak yapılan bir eylemin mevcut olduğunu belirtir. Örneğin doğadan seçilen bir nesne veya Marcel Duchamp'ın hazıryapımları da kasıtlı olarak seçildiklerinden bu kapsama girerler.
"Beğeni kazanmaya aday:" 'Sanat eseri olarak kabul edilmeye aday' anlamına da gelir; hiç kimse tarafından beğenilmesine gerek yoktur, sadece sanat dünyası tarafından önerilmiştir.
"Kurum:" Koleksiyonerler, küratörler, müze yöneticileri, galericiler, pazarlamacılar, eleştirmenler buna dahildir.
Kaynakça.
"The Encyclopedia of Aesthetics", ed. Michael Kelly: Oxford University Press, 1998
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14332",
"len_data": 1936,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 4
}
|
Arnavutluk, resmî adıyla Arnavutluk Cumhuriyeti (, Arnavutça telaffuz: ), Balkanlar'da bir ülkedir. Komşuları kuzeyde Karadağ, kuzeydoğusunda Kosova, doğusunda Kuzey Makedonya ve güneyinde Yunanistan'dır. Ayrıca ülkenin batıda Adriyatik Denizi ve güneybatıda İyonya Denizi'ne kıyısı vardır. İyon Denizi ile Adriyatik Denizi arasındaki Otranto Boğazı'nın karşısındaki İtalya'ya uzaklığı 72 km'den (45 mil) daha azdır.
Arnavutluk, Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Avrupa Konseyi, Dünya Ticaret Örgütü, İslam Konferansı Örgütü, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, Orta Avrupa Serbest Ticaret Anlaşması, Frankofon ve kurucu üye olarak Akdeniz İçin Birlik'e üyedir. Arnavutluk, ayrıca Avrupa Birliği'nin resmî adayıdır.
Arnavutluk'un günümüzdeki toprakları tarihin çeşitli noktalarında Dalmaçya (güney İlirya), Makedonya (özellikle Epirus Nova) ve Moesia Superior gibi Roma eyaletlerinin bir parçası oldu. Modern cumhuriyet ise Balkan Savaşları sonrasında Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'daki çöküşünden sonra ortaya çıkmıştır. 1912 yılında bağımsız olan Arnavutluk, 1917-1920 arasında İtalyan himayesine girdi, II. Dünya Savaşı'nda 1939 yılında Faşist İtalya, 1943'te de Nazi Almanyası tarafından işgal edilene kadar Prenslik, Cumhuriyet ve Krallık oldu. 1944 yılında Arnavutluk'ta işgal sona erdi ve Enver Hoca ile Emek Partisi önderliğinde Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti kuruldu. 1991 yılında sosyalist yönetim sona erdi ve çok partili yönetime geçildi.
Arnavutluk, parlamenter demokrasiye ve bir geçiş ekonomisine sahiptir. Arnavutluk'un başkenti olan Tiran, ülkedeki 2.831.741 kişinin yaklaşık 421.286'sını barındırmakta olup metropol alanında ise bu sayı 763.634'tür. Serbest piyasa reformları, özellikle enerji ve ulaşım altyapılarının gelişiminde, ülkeye doğrudan yabancı yatırımların kapısını açmıştır. Arnavutluk yüksek bir İGE'ye sahiptir ve evrensel bir sağlık sistemi ile ücretsiz ilk ve orta öğretim sunmaktadır. Arnavutluk bir üst-orta gelir ekonomisine sahiptir ve ülke ekonomisine hizmet sektörü hakim olup bunu sanayi ve tarım sektörü takip etmektedir.
Köken bilimi.
Türkçedeki Arnavut kelimesi bir güney Arnavut (Toska) boyu olan 'Arvanit'lerin Türkçeleştirilmiş şeklidir. Orta Çağ'da Arnavutlar antik İlliryalılar ve Pelasglar isimlerinin yerine Arber, Arberesh, Arbanon, Arbanoi isimleriyle anıldılar. Yeni Çağ'da ise Arnavutlar ülkelerine "kartallar ülkesi" anlamında "Shqipëria" (okunuşu Şipıria) şeklinde adlandırmaktadır. Diğer çoğu dünya dillerinde ise 'Albania' kelimesi kullanılır. Nitekim Latince “alba” = yüksekte duran, demektir. Arnavutluk'a “Albania” ve Arnavutlara “Albanian” denir.
Şemseddin Sami'ye göre ‘Arnavut’ kelimesinin anlamı ‘Çiftçi’ demektir. Arnavutluk (Shqipëria), Arnavutça (Shqip) ve Arnavut (Shqiptar) sözcükleri kök bakımından kartal (Shqiponja)'dan türetildiği de söylenmektedir. Ş. Sami'nin büyük eseri Kâmus-u Türkî'de Arnavutluk-Arnavutça-Arnavut sözcüklerini Türkçeye Şkipniya-Şkip-Şkipetar şeklinde çevirmiştir.
Tarihçe.
Antik tarih.
Arnavutların kökeni olarak Pelasglar görülür. Pelasglar Avrupa'nın en eski kavimi olarak bilinir. Yunanlar da köklerini Pelasglara dayandırır. Pek çok tarihçi İlliryalılar ve Pelasg'ların Helen kavimlerinden Dorlar ile akraba olduğu ve Helen kültürünün kurucuları oldukları görüşündedir.
Arnavutlar, tarihçilerce eski İlliryalıların devamıdır. Antik İllirya bugünkü Dalmaçya sahil bölgesidir (bugünkü Hırvatistan ve Karadağ) ve pek çok Roma İmparatoru bu bölgeden çıkmıştır.
Roma İmparatorluğu'nun kurucu halklarından olan İlliryalılar V. yüzyılda Roma İmparatorluğu'nun Germen, Hun ve Slavlar tarafından saldırıya uğraması ve yıkılması sonucunda 7.-8. yüzyıllardan sonra giderek Slavların eline geçti ve bölge Orta Çağ'dan sonra Hırvatistan ve Karadağ olarak anılmaya başlandı. 20. yüzyıl'da da bu bölgede 'Güney Slavları' anlamında 'Yugoslav' devleti kuruldu.
Arnavutlar, Avrupa'nın en eski halklarından oldukları ve ayrıca millî kimliğini (aidiyetini) dinsel farka dayandırmayan tek Balkan milleti oldukları konusunu özellikle vurgularlar.
Arnavut dili (Arn. Shqip, Shqipja, gjuha shqipe, gjuha shqiptare) Hint-Avrupa dil ailesinin özgün bir koludur. Arnavutçada, uzun süre komşu olmaktan ve 1000 yıllık Bizans idaresinden dolayı Yunanca ve Sırpça, 437 yıllık Osmanlı idaresinden dolayı da Türkçe ve Arapça kelimeler mevcuttur. Latin ve Germen dilleriyle de, bilhassa İtalyanca, Fransızca ve Almanca ile benzer yanları çoktur. Yine de Arnavutça kelime haznesi olarak saf bir dildir.
Eski Yunanca ve Etrüskçe'nin de İlirya dili ve Arnavutça ile dolaysız akraba olduğu yönünde linguistik hipotezler mevcuttur.
Orta Çağ.
Antik Çağ'da Hristiyanlığın Arnavutluk'a yayılması çok erken tarihlerde gerçekleşti. Dıraç kenti dünyadaki en eski piskoposluk merkezlerinden biridir. Aziz Pavlus daha 1. yüzyılda İllirya'ya Hristiyanlığı tanıtmıştı.
325 yılındaki İznik Konsili'nde tüm İllirya Roma idaresine bırakılmıştı. 731 yılında ise Bizans İmparatoru III. Leo Dıraç Metropollüğünü Bizans'a bağladı. 927 yılında Bizans Bulgar Patrikhanesini kabul etmeye mecbur kalınca, Arnavut Kilisesi de Bağımsız Ohri Piskoposluğu'na, dolayısıyla 1. Bulgar İmparatorluğu'na bağlandı. 1018 yılında Bizans bölgeyi geri aldı. 1054 yılındaki Roma ve Bizans Kiliseleri arasındaki büyük bölünme (Schisma), önceleri Arnavut Kilisesi için etki yapmadıysa da, 13. yüzyılda Arnavut Kiliseleri de iki rakip olan Katolik ve Ortodoks yani Roma ve Bizans Kiliseleri arasında ikiye bölündüler. Orta Çağ'da ortaya Arnavut Ortodoks Kilisesi ve Arnavutluk Katolik Kilisesi şeklinde bir bölünme çıktı.
Roma İmparatorluğu'nun kurucu halklarından olan İllirya bölgesi 5. yüzyılda Roma'nın Germen, Hun ve Slavlar tarafından saldırıya uğraması ve yıkılması sonucunda 7.-8. yüzyıllardan sonra giderek Slavların eline geçmiş ve bölge Orta Çağ'dan sonra Sırp Krallığı, Hırvatistan ve Karadağ olarak anılmaya başlanmıştır. 20. yüzyılda da bu bölgede 'Güney Slavları' anlamında 'Yugoslavya' devleti kurulmuştur. Ancak Arnavutlar bu bölgede her zaman hak iddia etmişlerdir.
Orta Çağ'da bölgenin tam Doğu ve Batı Roma İmparatorluklarının sınırında bulunması nedeniyle Arnavutlar VI. yüzyıldan sonra Slavlaşma tehlikesine karşı, batının en güçlü şehri olan Venedik'in himayesine girerek Katolikliği tercih etmişler ama daha doğuda kalan Kosova ve bugünkü Sırbistan bölgeleri hızla Slav asimilasyonuna ve Ortodokslaşmaya girmiştir. (Bkz.Arnavut Ortodoks Kilisesi).
Doğu Roma'nın 13. yüzyıldan sonra yıkılma sürecine girmesi sonucu doğudan gelen Osmanlılar 15. yüzyılda bölgeyi ele geçirmişler, Arnavutların ulusal kahramanları Gjergj Kastrioti'nin (İskender Bey) önderliğinde 40 yıldan fazla süren direnişini kırıp bölgeyi 1478'de ele geçirmişlerdir. Bu gelişmeler yüzbinlerce Arnavut'un İtalya'ya ve özellikle Sicilya ve Kalabriya bölgelerine göç etmesine yol açmıştır. İtalya Arnavutları 'Arberesh' adıyla anılmaktadır.
1054'teki Doğu-Batı/Ortodoks-Katolik Kiliselerinin birbirlerinden tamamen ayrılmaları (Schisma) Arnavutluk'ta önceleri büyük etki yapmadı. İki kilise birbirlerine rekabet oluşturmadan yan yana bir arada var oldular. Ancak 12. yüzyıldan sonra Bar'da Benedikt Manastırının kurulmasıyla Roma'nın ve Katolik Kilsesinin etkisi Arnavutluk'un kuzeyinde arttı. Dıraç'ta ise Ortodoks Kilisesi daha hakimdi. Arnavutluk'ta 13. yüzyılda Katolik - Ortodoks ayrışımı daha da belirginleşti. Ülkenin güneyi tartışmasız Ortodoksluğun hakimiyetindeydi. Arnavutluk kıyıları bu dönem Normanların saldırısına uğradı.
Orta Çağ'da Arnavutlar genelde Arber adıyla anılıyorlardı. Bu aynı zamanda 12. yüzyıl sonunda Kroya Kalesi bölgesinde oluşmuş olan Arbanon Krallığı'nda yaşayan halkın da adıydı. Bu Katolik Krallık, Ortodoks Kilisesine bağlı olan Kroya yönetiminden ayrılarak oluşmuştu.
1204 yılından sonra Arnavutluk önce Epir Despotluğu'na, 1230 yılında 2. Bulgar İmparatorluğu'nun eline geçti. Ancak Bulgarlar, Bizanslılar tarafından bölgeden 1246'da atıldı ve Bizans'ın vesayetinde Epir Despotluğu yeniden kuruldu. Bu dönemde Dıraç kenti, sık sık İki Sicilya Krallığı'nın işgaline uğradı. Sırplar 1280'in ilk yarısında İşkodra'yı ele geçirdiler.
Arnavut Katolik Kilisesi, 1342-1355 arasındaki Sırp Çarı Stefan Dushan'ın hakimiyetini zarar görmeden atlattı. Sirp Çarı'nın ölmesi ve Sırp Krallığı'nın dağılmasının ardından soylu Arnavut sülalesi ŞAR, Zeta bölgesi ve Arnavutluk'un kuzeyinde iktidarı ele geçirdi. Balşa'lar 1368'de Ortodoksluk'tan Roma-Katolik Kilisesine geçtiler. Leş piskoposluğunun kurulması da bu dönemde gerçekleşti.
Osmanlı dönemi.
Osmanlı Türkleri 14. yüzyıldan itibaren Anadolu ve Balkan Yarımadası'na akınlar yapmaya başladılar. 15. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu Balkan Yarımadası'nın büyük bölümü ile birlikte bugünkü Arnavutluk topraklarını da ele geçirdi.
Katolik olan Arnavutluk'un kuzeyini Gjergj Kastriot Skanderbeg'in (Gjergj Kastrioti) ölümünden sonra Osmanlılar'ın ele geçirmesi on yıl dahi sürmedi. 1479'da Venedik Devleti Osmanlılar'la barış anlaşması yaparak İşkodra'yı ve Leş'i Osmanlılara bıraktı. Piskoposluk merkezi olan Dıraç de 1501'de Osmanlı'nın eline geçti. Bundan sonra Katolik Arnavutlar'ın çoğunluğu fiilen İslam hakimiyeti altında yaşadılar. Osmanlıların hakimiyeti önceleri sadece sahil bölgelerindeydi. Merdita, Dukagin ve Malesia e Madhe boylarının bölgelerine İslam hakimiyeti giremedi. Bu bölgelerde 1490-1550 arasında Osmanlı hakimiyetine karşı pek çok isyan oldu. Gjergj Kastriot İskender Bey'in ölümünden sonra direnişi Leka Dukagin, Muzaka ve Thopia aileleri sürdürdü.
Çok uzun süren ve tam olarak hiç bitmeyen Arnavut direnişinin Osmanlılarca kırılmasından sonra 15. ve 16. yüzyıllarda yarım milyon civarında İslamlaşmak istemeyen Arnavut İtalya'ya kaçmak zorunda kaldı (Arberesh'ler).
Arnavutluk'un Osmanlılarca fethinden sonra İslam dini, Arnavutlar'a üçüncü bir din olarak katıldı. 17. yüzyıldan sonra diğer Balkan milletleri gibi Arnavutlar da Müslümanlaştılar. Ancak Arnavutlar Müslümanlaşınca, Rumlar, Gürcüler, Çerkesler, Lazlar gibi Türkleşmeyip, Arnavut kültürünü ve soylarını inatla korudular ve İstanbul Saray Yönetiminde Sadrazamlık, Paşalık, Valide Sultanlık gibi pek çok mevkiyi 17. yüzyıldan sonra diğer sayısız etnik gruba rağmen ellerine geçirdiler. Bu sayede hem pozisyonlarını güçlendirdiler, hem de kendileri için asimilasyonu büyük beceri ile en alt düzeyde tuttular. Osmanlılar'ın Arnavutluk Katolik Kilisesine karşı politika sürdürmelerine karşın, Arnavut Ortodoks Kilisesi herhangi bir baskı görmedi, ayrıca 17. yüzyıldan sonra bir kalkınma ve gelişim yaşadı. Osmanlı'nın son döneminde ülkenin kuzeyi İşkodra, merkezi Manastır ve güneyi Yanya vilayetinin sınırları içerisindeydi. 1. Balkan Savaşı'nda ülke Karadağ, Sırbistan ve Yunanistan'ın işgaline uğradı ve yağmalandı. İtalya ve Avusturya-Macaristan'ın araya girmesiyle Arnavutluk Krallığı kuruldu. 1. Dünya Savaşında Karadağ, Avusturya-Macaristan, Yunanistan ve İtalya'nın savaş alanı oldu.
Yönetim ve siyaset.
Arnavutluk Cumhuriyeti, 1998 yılında yenilenen bir anayasa altında kurulan yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin ayrılığına dayalı parlamenter bir cumhuriyet ile yönetilir. Anayasa, Arnavutluk Cumhuriyeti'nin en yüksek kanununu teşkil eder.
Arnavutluk'ta cumhurbaşkanı devletin başıdır. Cumhurbaşkanı 5 yılda bir tüm milletvekillerinin %50+1 oy çoğunluğuyla gerektiren gizli oyla meclis tarafından 5 yıllık bir süre için seçilir. Mevcut cumhurbaşkanı Bajram Begaj olup 24 Temmuz 2022 yılında seçilmiştir. Cumhurbaşkanının anayasayı ve tüm yasaları gözlemleme garantisi, silahlı kuvvetlerin baş komutanı olmak, meclis oturumunda değilken meclisin görevlerini yerine getirmek ve başbakanı atamak gibi yetkileri bulunmaktadır.
Yürütme gücü ise Bakanlar Kuruluna (kabine) aittir. Başbakan Bakanlar Kurulunun başkanıdır. Başbakan cumhurbaşkanı tarafından atanırken bakanlar ise başbakanın önerisi temelinde cumhurbaşkanı tarafından atanır. Meclis kurulunun yapısına nihai onayı vermek zorundadır. Kurul iç ve dış politikalarının yürütülmesinden sorumludur. Bu bakanlıklar diğer devlet organlarının faaliyetlerini yönlendirir ve kontrol eder. Mevcut başbakan Edi Rama olup 15 Eylül 2013 tarihinde göreve gelmiştir.
Arnavutluk Meclisi, Arnavutluk'un tek meclisli yasama organıdır. Meclis'te liste usulü nispi temsil sistemi ile seçilen 140 milletvekili bulunmaktadır. İki başkanvekiline sahip olan meclis başkanı meclise başkanlık eder. 15 adet daimi komisyon veya komite bulunmaktadır. Meclis seçimleri en az her dört yılda bir yapılır. Meclis anayasa değişikliği veya onaylama, başka bir devlete savaş ilan, uluslararası anlaşmaların onaylanması veya iptali, cumhurbaşkanı, yargıtay başkanını ve başsavcıyı veya onun yardımcılarını seçme ve devlet radyo ve televizyon, devlet haber ajansı ve diğer resmi bilgi medya çalışmasını denetlemek gibi iç ve dış politika yönünde karar verme yetkisine sahiptir.
Ordu.
Arnavutluk Silahlı Kuvvetleri () 1912 yılında Arnavutluk'un bağımsızlığından sonra kurulmuştur. 1988 yılında 65.000 olan aktif asker sayısı 2009'da 14.500'e indirilmiştir ve orduda ağırlıklı olarak küçük bir filo uçak ile deniz gemileri bulunmaktadır. 1990'lı yıllarda büyük miktarda Çin yapımı tanklar ve karadan havaya füze sistemleri gibi eski askeri donanımlar hizmet dışına bırakılmıştır. Zorunlu askerlik hizmeti ise 2010 yılında kaldırılmıştır.
Günümüzde Arnavutluk Silahlı Kuvvetleri; Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri, Deniz Savunma Kuvvetleri, Arnavutluk Lojistik Tugayı ve Eğitim ve Doktrin Komutanlığı'ndan oluşmaktadır. Askeri bütçenin artırılması NATO'ya entegrasyonu için en önemli koşullardan biriydi. Askeri harcamalar, 2008 yılında GSYİH'nin yaklaşık %2'si olarak gerçekleşmiştir. Şubat 2008'den bu yana Arnavutluk, Akdeniz'de NATO'nun Aktif Çaba Operasyonu'na resmen katılmaktadır. Arnavutluk 3 Nisan 2008 tarihinde bir NATO üyelik daveti aldı ve 1 Nisan 2009'dan bu yana NATO üyesidir.
İdari yapılanma.
Arnavutluk, idari olarak ile (, çoğul "qarku"; yaygın "prefekturë" çoğul "prefektura"), illerde ilçeye (, çoğul "rrethe"), bu ilçelerde belediyeye () ayrılır. Bu belediyelerden 73'ü şehir () statüsündedir. Bu belediyeler ise şehir () veya köylere () ayrılır.
Arnavutluk idari olarak 12 ile ayrılmıştır:
Coğrafya.
Arnavutluk yüzölçümüne sahiptir ve Güney ve Güneydoğu Avrupa'da Balkan yarımadası'ndadır.
Kıyı şeridi kuzeybatıda Adriyatik Denizi'ne ve Akdeniz boyunca güneybatıda İyon Denizi'ne bakar.
Arnavutluk 39° ve 43° K enlemleri arasında ve çoğunlukla 19° ve 21° D meridyenleri arasında konumlanmıştır. Arnavutluk'un kıyı uzunluğu 611 km'dir.
En kuzey noktası 42° 35' 34" kuzey enlemiyle Vermoş; en güney noktası 39° 40' 0" kuzey enlemiyle Konispol; en batı noktası 19° 16' 50" doğu boylamında Sazan ve en doğu noktası 21° 1' 26" doğu boylamında Vërnik'dir.
En yüksek noktası 2764 m Adriyatik'in yukarısında Debre ilçesi'ndeki Korab Dağı'dır. En alçak noktası 0 m ile Akdeniz'dir. Ülkenin doğudan batıya olan uzaklığı 148 km ve kuzeyden güneye uzaklığı yaklaşık 340 km'dir.
Ülkenin %70'i dağlık olup engebelidir ve dışarıdan genellikle erişilemez.
Arnavutluk'un çoğunda farklı yönlerde uzanan sıra dağlar ve tepeler vardır. En geniş sıradağlar kuzeyde Arnavut Alpleri, doğuda Korab dağları, güneydoğuda Pindus Dağları, güneybatıda Keravniya Dağları ve ortada İskender Bey Dağları'dır.
Ülkenin belki de en dikkat çekici özelliği çok sayıda önemli gölün bulunmasıdır. İşkodra Gölü, Güney Avrupa'daki en büyük göldür ve kuzeybatıdadır. Güneydoğu'da, dünyanın sürekli var olan en eski göllerinden biri olan Ohri Gölü yükselir. Daha güneyde, Balkanlar'daki en yüksek göller arasında yer alan Büyük ve Küçük Prespa Gölü uzanır. Nehirler çoğunlukla Arnavutluk'un doğusundan doğar ve Adriyatik Denizi'ne ve az miktarda da İyon Denizi'ne boşalır. Ülkenin ağzından kaynağına kadar ölçülen en uzun nehri Drin'dir ve iki kaynağının, Kara Drin ve Ak Drin'in birleştiği yerde başlar. Avrupa'daki son bozulmamış büyük nehir sistemlerinden birini temsil eden Vyosa Nehri özellikle ilgi çekicidir.
İklim.
Kıyıda iklim tipik bir hafif Akdeniz iklimi olup kışlar ılık ve yağışlı, yazlar ise güneşli ve oldukça kuru geçmektedir.
Ülkedeki iklim, enlem, boylam ve rakımdaki farklılıklar nedeniyle son derece değişken ve çeşitlidir. Arnavutluk çoğu zaman akdeniz ve karasal iklimini yaşar ve dört farklı mevsimi vardır. Köppen sınıflandırması tarafından tanımlanan, batı yarısında Akdeniz ve subtropikal'dan doğu yarısında okyanus, karasal ve yarı arktik'e kadar değişen beş ana iklim tipi yaşanır.
Ülkenin en sıcak bölgeleri Adriyatik ve İyon denizi kıyılarındadır. Aksine en soğuk bölgeler kuzey ve doğu yaylalarıdır. Aylık ortalama sıcaklık kışın -1 °C ile yazın 21.8 °C arasında değişir. 43.9 °C en yüksek sıcaklık 18 Temmuz 1973'te Kuçova'da kaydedilmiştir. En düşük sıcaklık , 9 Ocak 2017'de Shtyllë, Libraş köyünde kaydedildi.
Yağış doğal olarak mevsimden mevsime ve yıldan yıla değişir. Ülke yağışın çoğunu kış aylarında ve daha azını yaz aylarında alır. Ortalama yağış yaklaşık 1485 mm'dir. Ortalama yıllık yağış, coğrafi konuma bağlı olarak 600 mm ile 3000 mm arasında değişir. Kuzeybatı ve güneydoğu yaylaları daha yoğun miktarda yağış alırken, kuzeydoğu ve güneybatı yaylaları ve Batı ovaları daha sınırlı miktarda yağış alır.
Ülkenin uzak kuzeyindeki Prokletiye Dağları, yılda en az 3100 mm yağmur alan Avrupa'nın en nemli bölgeleri arasında kabul edilir. Colorado Üniversitesi tarafından yapılan bir keşif gezisi, bu dağların içinde, nispeten düşük bir rakım olan 2000 m'de dört buzul keşfetti; bu, böyle bir güney enlemi için son derece nadirdir. Kar yağışı, Prokletiye Dağları ve Korab dağları da dahil olmak üzere, özellikle kuzey ve doğudaki dağlarda olmak üzere ülkenin yüksek kesimlerinde kışın sık sık görülür. Keravniya Dağları gibi güneybatıdaki kıyı bölgelerine de neredeyse her kış kar yağar ve burada mart ayından sonra bile kalabilir.
Ekonomi.
Özelleştirmeler ve kanunlardaki yeni yapılanmaların ilerlemeye katkısı olmasına rağmen eski yapının etkileri nedeniyle sorunlar devam etmektedir: Ekonominin büyümesi uluslararası para kuruluşlarının yardımlarına, yabancı ülkelerde yaşayan Arnavutların gönderdikleri paralara ve inşaat işlerine dayanmaktadır. Nüfusun üçte biri hala, gayri safi millî hasılanın dörtte birini sağlayan, tarım işlerinde çalışmakta ve destekle geçinmektedir. Turizmde de şimdiye kadar bir ilerleme kaydedilmemiştir. Dünya Bankası'nın 2008 yılı raporunda, Arnavutluk nüfusunun %12,4 ü "yoksul" olarak nitelendirilmiştir. Ortalama aylık gelir 2006 verilerinde 28.322 Lek olarak gözükmektedir. (Yaklaşık 225 Euro)
Ülkenin önemli sorunlarından birisi altyapının zayıf olmasıdır. Ana yolların birçoğunda iyileştirme çalışmaları yapılmasına rağmen yolların çoğu çok kötü durumda. Su, gün içerisinde çok az bir zaman için kısıtlı bir şekilde verilmekte, elektrik kesintileri ise özellikle kış aylarında günlük olağan bir durum arz etmektedir. Bu durum yalnızca yabancı yatırımcıları etkilemekle kalmayıp, yerli işletmelerin de verimli ve az maliyetli iş yapmalarını engellemektedir. Kosloduj'daki Bulgaristan Nükleer santralın 2006 Aralık ayı sonlarında kapatılması, altyapıyı çok daha zor bir hale getirmiştir. Elektriğin neredeyse tümünü sadece Hidroelektrik santrallerden sağlayan Arnavutluk, komşularının çoğunun yaptığı gibi Bulgaristan'dan elektrik ithal etmek zorundaydı. Son yıllarda kış aylarının sert geçmesi, barajların dolmasına yol açtığından, elektrik üretimi giderek düzenli hale gelmektedir. Ayrıca birçok Hidroelektrik Santrallerin ve elektrik şebekelerinin yenilenmesi de bir yandan elektrik üretimini arttırırken diğer yandan taşımadaki kayıpları aza indirmiştir.
2006 yılındaki gayrisafi millî hasıla 9,1 Milyar USD tutarındadır. Bu 2006 yılında %5'lik bir büyümeyi göstermektedir. (2005: %5,5) Ekonominin büyümesi İnşaat sektörünün gelişmesi ve küçük işletmelerle hizmet sektörünün verimliliği nedeni iledir. Tarım sektörü ve madencilik, enerji krizi nedeni ile yaşadığı kayıplardan dolayı bu büyümeye çok az bir katkıda bulunmuşlardır. Tarım sektörü %20,7 ile eskiden olduğu gibi gayrisafi millî hasıla içerisinde önemli bir yere sahiptir. En büyük pay %46,4 ile hizmet sektöründe olurken, %14,3 ile inşaat sektörü onu takip etmektedir. Sanayini payı %9,7, Taşımacılığın payı ise %8,9 olmuştur. Gayrisafi millî hasılanın büyümesi 2002 yılında %4,7, 2003 yılında %6.
2006 yılında işsizlik oranı %13,8'dir. 2007 yılında bu oran: %13,8. Resmi açıklamalar gerçek işsizlik oranlarını göstermemektedir. Örneğin, küçük çiftlik işletmelerinde çalışan aile fertleri işsiz sayılmıyorlar. Halbuki buralarda yaklaşık 6 yetişkin kişinin birlikte yaşadığı bir aile en fazla iki, üç dönümlük bir tarlayı işlemektedirler.
Merkez Bankası (Banka e Shqipërisë) para politikasından, emisyondan ve bankaların denetiminden sorumludur. Eski merkez bankası "Banka e Kursimeve" 2004 yılında Avusturya bankası Raiffeisen International tarafından satın alınmış ve Raiffeisen Bank Albania adı ile ülkenin önde gelen bir finans kuruluşu haline gelmiştir.
Önümüzdeki yıllarda, yakın geçmişte keşfedilen petrol ve doğalgaz kaynaklarının ekonomiye yön veren faktörlerden birisi olması bekleniyor. 3,014 Mia. m3 doğalgaz ve 2,987 Mia. varil petrol çıkarılması tahmin ediliyor.
Tarım.
Geleneksel bir tarım ülkesi olan Arnavutluk'ta tarım, ülkenin çok önemli bir sektörlerinden birisidir. 28.748 km2 olan ülke yüzölçümünün yaklaşık dörtte biri tarım alanı olarak kullanılabilir durumdadır. Hava koşulları her türlü tarımı ve hayvancılığı yapmaya müsaittir. Toprak kalitesi bölgeden bölgeye değişim göstermektedir.
Tarım, %22'lik bir payla, gayrisafi millî hasıla içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. 2004 yılında çalışan nüfusun %60'ı tarım sektöründe çalışıyordu. Tarım işletmeciliği çoğunlukla geleneksel yöntemlerle yapılmaktadır. Verimlilik düşüktür. Makine, tesis ve toprak verimliğinin arttırılması çalışması yatırımları için yeterli sermayenin olmaması, yetersiz sulama tesisleri, eski üretim metotları ve pazara girmekte yaşanan zorluklar ana sorunlardır. Tarım arazilerinin çok dağınık yerlerde olması ve kooperatifçiliğin psikolojik baskısı da diğer temel sorunlardır. Bu sorunlar, Arnavutluk tarımının gelişmesini uzun yıllar engelleyecektir.
Kalite standartlarının uygulamaya konması, eğitimin iyileştirilmesi, ürün çeşitliliği ve yeni dağıtım kanallarının devreye sokulması kısa ve orta vadede kalite ve miktar açısından tarımsal ürünlerde iyileşmeye yol açacaktır ve ülkenin temel gıda (Meyve, sebze, süt, tahıl) ve yarı mamul ve mamul (Et ve süt ürünleri, meyve ve sebze konserveleri, bal ve baharat) ihtiyaçlarını karşılayacaktır.
Mali politika.
Arnavutluk mali politikası hızlı bir iyileşme gösterdi.2006 yılında ülkenin borçları gayrisafi millî hasılanın %55,9'u civarına kadar geriledi. Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası verilerine göre bir iyileşme görülüyor. 2005 yılından 2008 yılına kadar yatırımlar %5,6'dan %9,3'e yükselmiştir. Yatırımların 2009 yılında 90,4 Milyar Lek, 2010 yılında 94 Milyar Lek ve 2012 yılında 108 Milyar Lek'e çıkması planlanıyor.
Dış ticaret.
Önemli ithalât ve ihracat ülkeleri sırasıyla İtalya, Yunanistan, Almanya ve Türkiye
Bilim ve teknoloji.
Arnavutluk'ta gelişme ve bilimsel araştırma için yapılan harcamalar, GSYİH'in %0,18'ini aşmaz, bu oran Avrupa'daki en düşük seviyedir. Ekonomik rekabet ve ihracat düşüktür, ekonomi hâlâ büyük oranda düşük teknolojiye meyillidir.
1990'dan beri, bilim ve teknolojideki insan kaynakları büyük ölçüde azalmıştır. Birçok araştırma, 1990-1999 yılları arasında ülkedeki üniversite ve bilim enstitülerindeki, profesörlerin ve araştırma görevlilerinin yaklaşık %40'ının göç ettiği göstermektedir.
Beyin göçüne neden olarak kötüleşen ekonomik yaşam koşulları gösterilmektedir, araştırma için ciddi engel oluşturan parasal fonların ve sanat altyapısının eksikliği mevcuttur. Bununla beraber 2009-2015 yıllarını kapsayan "Arnavutluk'ta Bilim, Teknoloji ve İnovasyonda Ulusal Strateji"yi, 2009'da hükûmet kabul etti. Belge, Eğitim ve Bilim Bakanlığı'nın iş birliği ve UNESCO'nun yardımı ile, Başbakanlık Kabinesi Donör Koordinasyonu ve Strateji Departmanı tarafından düzenlenmektedir.
Bu belge, 2015 için beş stratejik hedef içerir:
Bu strateji, diğer sektörel stratejiler ile sinerji içinde ve 2008'de kabul edilen Arnavutluk Yükseköğretim Stratejisi ve Ulusal Gelişme ve İntegrasyon Stratejisi (2007-2013) dikkate alınarak uygulanacaktır. Üstünde durulan diğer bir konu, tarım-gıda endüstrisi ve turizm gibi ekonomik sektörlerin modernize edilmesinin önemidir. Ayrıca, enerji, çevresel ve su kaynaklarının kullanımının stratejik önemi, üzerinde durulan diğer konulardır. Taraflar; tarım ve gıda, bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT), halk sağlığı, Albanoloji ve beşeri bilimler, doğal kaynaklar, biyoteknoloji, savunma ve güvenlik gibi araştırma alanlarına öncelik verilmesini önermiştir.
Avrupa Birliği (AB), dünyada en rekabetçi ekonomi olmak için Lizbon Stratejisinin parçası olarak inovasyon ve araştırma için net hedefler belirledi. Batı Balkan ülkelerinin diğerleri gibi AB'ye katılmayı hedefleyen Arnavutluk, son yıllarda ekonomik büyüme için temelleri atmaya odaklanan, gelişme sürecinde yol almakta.
Başbakan Yardımcı Genc Pollo, "Arnavutluk'un NATO'ya üyelik sürecinde (şimdi üye) yüksek sosyo-ekonomik gelişme oranları lazım ve AB'ye katılım toplumumuzda inovasyon, teknoloji ve bilimin rolünün güçlendirilmesi gerekli" olduğunu belirtmekte.
Ağustos 2009'da, hükûmet bu politikanın uygulanmasının iyileştirilmesi "(kolaylaştırılması, daha iyi uygulanması anlamında güzel bir Türkçe bulamadım)" için, Arnavut Araştırma Teknoloji ve İnovasyon Kurumunun kurulmasını onayladı.
2006'da, Arnavut hükûmeti bilimsel araştırma sisteminde ciddi bir reformu ele aldı. Bilim Akademisi, diğer birçok Avrupa ülkesinin modeli doğrultusunda yeniden düzenlendi; yeni düzenlemeyle, seçilmiş bilimadamlarıyla idare edilecek ve bundan böyle araştırma enstitülerinin yönetimini yapmayacak, bunlar yükseköğretim sistemine entegre edilecek. İki yeni fakülte kurulmuştur: Tiran Tarım Üniversitesi'nde ("Agricultural University of Tirana") Biyoteknoloji ve Gıda Fakültesi ve Tiran Politeknik Üniversitesi'nde ("Polytechnic University of Tirana") Bilgi Teknolojileri Fakültesi. Tiran Üniversitesi, ayrıca Uygulamalı ve Nükleer Fizik merkezi ve Biyoteknoloji Bölümü'ne de sahip oldu. On iki, teknoloji transferi merkezi ve devlet kurumu da kurulmuştur.
Yakın zamana kadar, Arnavutluk'ta AR-GE ve innovasyon istatistikleri, OECD, Eurostat veya UNESCO stadartlarına ulaşmış değildi. Akademik ve kamu kurumlarının ilk çalışması bu yılın başlarında başladı ve işdünyasında AR-GE ve inovasyon incelemesi hâlen sürmektedir, UNESCO'nun desteği de vardır.
Kısıtlayıcı vize düzenlemeleri de, bilimsel değişim ve yurt dışında geçici çalışan olmayı engellemektedir.
Arnavutluk'ta toplamda 578 bilimsel çalışan vardır:
Arnavutluk'ta AR-GE personeli sayı yaklaşık 1000 kişi başına 0,2'dir.
Demografi.
Milliyetler: Arnavutlar: %79,9, Ulahlar: %9,5, Yunanlar: %3,2, Çingeneler: %2,7, Sırplar: %1,2, Makedonlar: %1,1, kalan: %2,4. Kaynak: "Operation World".
Dil.
Ülkede konuşulan dil Arnavutçadır. Arnavutça (Arnavut dili Hint-Avrupa dil ailesinin farklı bir dalını temsil etmektedir). Günümüz Arnavut diline uygun olarak yazılmış ilk belge 1462 yılına rastlamaktadır. İlk edebi eser ünlü dilbilimci Gjon Buzuku'ya ait “Meshari” olup 1555 yılında basılmıştır. Bu tarihten itibaren Arnavut dili iki ana şivede gelişme göstermiştir. Bunlar; “Gegerisht” (Arnavutluk'un kuzeyinde konuşulan) ve “Toskerisht” (Arnavutluk'un güneyinde konuşulan) şiveleridir. 1908 Manastır Ulusal Kongresi'nde Arnavut alfabesinin 36 harften oluşması ve Latin alfabesinin kullanılması kararlaştırılmıştır. Arnavutça (konuşma ve yazı dili) aynı zamanda Kosova'da, Karadağ'da, Sırbistan ve Kuzey Makedonya'da yaşayan Arnavutlar tarafından kullanılmaktadır.
Din.
Arnavutluk'taki 2023 Nüfus Sayımına göre, Müslümanlar (Sünni Müslümanlar, Bektaşiler ve Mezhepsiz Müslümanlar) toplam nüfusun %50,67'sini, Hristiyanlar (Katolikler, Ortodokslar ve Evanjelikler) yaklaşık %15,64'ünü oluştururken, dinsizler (ateistler ve diğer dinsizler) %17,37'sini oluşturmaktadır. Nüfusun %15,76'sı din bölümünü cevapsız bırakmıştır. Din kısmını cevapsız bırakanların büyük çoğunluğu Ortodoks nüfusun yoğun olduğu Güney Arnavutluk'tan gelmektedir, bu nedenle Ortodoksların yüzdesi muhtemelen gerçek orandan daha yüksektir. Enver Hoca döneminde bütün kilise ve camiler kapatılmış ve Arnavutluk, 1967 yılında resmi olarak dünyadaki ilk ateist devlet olmuştur, fakat 1990'ların başlarında bu terim anayasadan kaldırılmıştır. Günümüz anayasasına göre ülke, din ve inanç özgürlüklerinin gözetildiği laik bir devlettir.
Sağlık.
Sağlık sistemi ülkede komünizmin çöküşünden sonra keskin bir düşüş yaşamıştır, ancak 2000 yılından bu yana modernleşme süreci olmuştur. 2000'lerden itibarıyla ülkede bir askerî hastane ve uzman tesisleri dahil 51 hastane bulunmaktaydı. Arnavutluk başarıyla sıtma gibi hastalıkları önlemiştir.
Yaşam beklentisi 77.59 yıl ile Macaristan ve Çekya gibi Avrupa Birliği ülkeleri ile aynı göstergelere sahip olup dünyada 51. sıradadır. En sık ölüm nedenleri ise dolaşım ve kanser hastalıklarıdır. Nüfus ve Sağlık Araştırması, 2009 Nisan ayında Arnavutluk'ta erkek sünneti, kürtaj ve daha fazlasını içeren çeşitli sağlık istatistikleri detaylandıran bir anket hazırlamıştır.
Tiran Üniversitesi Tıp Fakültesi ülkede ana tıp okuludur. Diğer şehirlerde hemşirelik okulları da vardır. Newsweek'in 2010 yılı listesinde dünyadaki en iyi 100 ülke arasından Arnavutluk 57. sırada yer aldı.
Kültür.
Semboller.
Arnavutluk bayrağı merkezde siyah çift başlı kartal bulunan kırmızı bir bayraktır. Kırmızı renk, Arnavut halkının cesaretini, gücünü ve görkemini, siyah rengi ise özgürlük ve kahramanlığın sembolü olarak gösteriyor. Kartal, Arbër Prensliği'nin ve Kastrioti, Muzaka, Thopia ve Dukagjini gibi sayısız yönetici ailenin de dahil olduğu Orta Çağ'dan beri Arnavutlar tarafından kullanılmıştır.
Mutfak.
Arnavutluk mutfağı Akdeniz ve Balkan mutfaklarının bir sentezi niteliğindedir. Tarihsel arka plan ile sıkı bir bağ içerisinde gelişmiştir. Bu açıdan Yunan, İtalyan ve Osmanlı etkisini görebilmek mümkündür. Arnavut mutfağında ana öğün öğle yemeğidir. Salatalar, domates, salatalık, taze yeşil biber gibi taze sebzeler ile zeytin, zeytinyağı ve tuz sıklıkla kullanılmaktadır. Dıraç, Avlonya ve Ayasaranda gibi kıyı kentlerinde ise deniz mahsulleri mutfağı gelişmiştir. Dağlık kesimlerde ise tütsülenmiş et tüketimi fazladır.
Tavë kosi ("ekşi sütlü casserole"), Arnavutluk'un ulusal yemeği olup, yoğurt ile kalın, ekşi bir örtü altında pişirilmiş kuzu ve pirinçten oluşur. Fergesë, biber, domates ve süzme peynir ile yapılan başka bir ulusal yemektir. Ispanak ve gjizë (lor) veya mish (kıyma karışımı ile doldurulmuş pişmiş bir hamur işi olan pite de popülerdir.
Geleneksel bir kızarmış hamur olan Petulla da popüler bir spesiyalitedir ve pudra şekeri veya beyaz peynir ve farklı türde meyve reçeli ile servis edilir. Flia, krema sürülüp ekşi krema ile servis edilen Krep benzeri katmanlardan oluşur. Berliner donuts'a benzer Krofne, reçel veya çikolata ile doldurulur ve genellikle soğuk kış aylarında yenir.
Kahve, Arnavut yaşam tarzının ayrılmaz bir parçasıdır. Ülkede kişi başına düşen kahvehane sayısı dünyadaki diğer tüm ülkelerden daha fazladır. Hem evde hem de dışarıda kafelerde, barlarda veya restoranlarda çay içilir. Çay Mali (Sideritis çayı) çok sevilir ve çoğu Arnavut için günlük rutinin bir parçasıdır. Güney Arnavutluk'ta yetiştirilmektedir ve tıbbi özellikleri ile dikkat çekmektedir. Siyah çay bir dilim limon ve şeker, süt veya bal ile de popülerdir.
Spor.
Arnavutluk'ta spor özellikle Futbol üzerinde yoğunluk kazanmıştır. Yönetsel bakımdan futbol 1930 yılında kurulan Arnavutluk Futbol Federasyonu (, F.SH.F.) tarafından yönetilmektedir. Federasyon UEFA ve FIFA üyesidir.
Kodlar.
Arnavutluk'un uluslararası kodları:
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14333",
"len_data": 31842,
"topic": "HISTORY",
"quality_score": 3.57
}
|
Acem aşağıdaki anlamlara gelebilir:
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14334",
"len_data": 35,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 1.81
}
|
Acemaşiran (Acem Aşîrân), Klasik Türk müziğinde kullanılan şet makamlarından biri.
Ayrıca neyde, alttan 13. birimde, arkada bulunan deliğe verilen isim.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14335",
"len_data": 152,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.49
}
|
Acem Bûselik, Klâsik Türk müziğinde kullanılan birleşik bir makam.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14336",
"len_data": 66,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.11
}
|
Acemkürdî, Klâsik Türk müziğinde birleşik bir makam.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14337",
"len_data": 52,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.21
}
|
Arazbar (Arazbâr), Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14339",
"len_data": 60,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.24
}
|
Arazbarbuselik (Arazbâr Bûselik), Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14341",
"len_data": 75,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.21
}
|
Arthur Coleman Danto (1 Ocak 1924; Ann Arbor, Michigan - 25 Ekim 2013, Manhattan) Amerikalı sanat eleştirmeni, profesör ve filozoftur. Günümüz estetik teorisinin önemli isimlerindendir.
Arthur C. Danto, New York'ta Columbia Üniversitesi'nde felsefe dalında emeritus profesördür. İki kez Guggenheim ve ACLS ve Fulbright dahil olmak üzere pek çok ödül ve bursa layık görülmüş Amerikan Felsefe Birliği ve Amerikan Estetik Derneği gibi kuruluşların başkanlığını yapmıştır. "Karşılaşmalar ve Yansımalar: Tarihsel Günümüzde Sanat" ("Encounters and Reflections: Art in the Historical Present") eseri ile eleştiri alanında "National Book Critics Circle" ödülünü almıştır.
Danto, özellikle 1984'te yazdığı, Hegel'in sanatın sonu tezinin çağdaş versiyonu olan "Sanatın Sonu" ("The End of Art") isimli makalesi ve sonradan geliştirdiği "Sanatın Sonunun Ardından" ("After the End of Art") ile tanınır. Danto'nun tezi, artık sanat yapılmadığı veya eskisi kadar iyi yapılmadığı değil, Batı sanatı tarihinde bir dönemin kapandığı ve apayrı başka bir dönemin başladığıdır. Bu görüşe göre daha önce sanat tarihinde ideoloji temsili takip etmiş, şimdi ise her şeyin meşru olduğu tarih sonrası bir döneme girilmiştir. Sanat üretiminde izlenilmesi gereken felsefi veya üsluba dair kısıtlamalar kalkmış, "sanat tarihi anlatısı" sona ermiştir.
İlgi alanları: Düşünce, Duygu, Sanat felsefesi, Temsil teorisi, Felsefi Psikoloji, Hegel Estetiği ve filozoflardan Maurice Merleau-Ponty and Arthur Schopenhauer.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14342",
"len_data": 1483,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 4.17
}
|
Bûselik, Klasik Türk müziğinde on üç basit makamdan biri.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14343",
"len_data": 57,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.31
}
|
Bûselik Aşîrân, Klâsik Türk müziğinde bir birleşik makam.
Bakınız: Bûselik
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14344",
"len_data": 74,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 2.19
}
|
Bayati ("Bayâtî" veya "Beyâtî"; Uygurca: بايات مۇقامى, "bayat muqami", "байат муқами"), Klasik Türk müziğinde uşşak dörtlüsüne buselik beşlisi katılmasıyla yapılmış eski bir makam veya bayatlı ya da bayata ait olan . Kur'an da bir kıraat makamı.
Köken bilimi.
Bayat ("günümüzdeki anlamı"), ""taze olmayan, güncelliğini, önemini, özelliğini yitirmiş, çok söylenmiş" anlamındadır. Ancak bayat kelimesinin kadim Türkçedeki anlamı, "varlıklı, devletli"" demektir. Bu anlamda Bayat boyu Oğuz Türklerinin 24 boyundan en varlıklı olanlarından biridir ki Türkiye'de bu boy ve makamdan adını alan ilçelerimiz vardır. Mesela Bayat, Afyonkarahisar; Afyonkarahisar ilinin bir ilçesi gibi veya Bayat, Tosya: Kastamonu Tosya ilçesinin bir köyü gibi veya Bayat, Çorum: Çorum ilinin bir ilçesi olması gibi. Bu beldelere veya kazalara bağlı olan veya kökeni o belde veya kazadan olan anlamında Bayâtî de denilmektedir. Doğu Türkistan'da, Mehemmet Zunun ve Abdukerim Rahman, Bayat Makamı'nın tanyeri ağarırken icra edildiğini kaydetmektedir. Uygur On İki Makam'larında, Bayat makamı on dokuz nağmeden oluşmuştur.
Kur'an tilaveti ve bayati makamı.
Kur'an okunurken de bayati makamı devletli bir makam olarak okunur. Bu makam halen geçerli olan olup kuran eğitimlerinde talim edilir. Bu eğitimde notayla talim esastır. Zaman zaman Mustafa İsmail gibi karilerin piyano ile ses ve makam ayarı yaptığı bilinmektedir.
Ramazan ve Kurbân Bayramlarında ""sabah namazı" ile "bayram namazı"" arasında müezzin mahfelinden bestesi Hatip Zâkiri Hasan Efendi'ye ait olan Bayram salâsı Bayâtî makamında okunur.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14345",
"len_data": 1577,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.64
}
|
Bayatiaraban (Bayâtî/Beyâtî Arabân), Klasik Türk müziğinde Araban ve bayati makamlarından oluşturulan bir birleşik makam.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14346",
"len_data": 121,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.53
}
|
Araban (Arabân), Klasik Türk müziği'nde bir makam. Az kullanılmıştır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14347",
"len_data": 69,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 2.51
}
|
Arabankürdi (Arabân Kürdî), Klasik Türk müziğinde az kullanılmış birleşik bir makam.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14348",
"len_data": 84,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.58
}
|
Şedaraban (Şedd-i Arabân), Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam. Zirgüleli hicaz makamı dizisinin yegâh [re] perdesi üzerine göçürülmüş şeklidir. Makam, inici olarak kullanılmıştır. Günümüzde iki yüz elliye kadar şedaraban yapıt bulunmaktadır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14349",
"len_data": 247,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.49
}
|
Bayatibuselik (Bayâtî/Beyâtî Bûselik), Klasik Türk müziğinde bayati makamının buselik beşlisi veya dörtlüsü ile sona ermesinden oluşan bir birleşik makam.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14350",
"len_data": 154,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.44
}
|
Marcel Duchamp (28 Temmuz 1887, Blainville-Crevon - 2 Ekim 1968, Neuilly-sur-Seine), Fransız-Amerikalı sanatçı. Asıl adı "Henri-Robert-Marcel Duchamp'dır". Yirminci yüzyılda Avrupa ve Kuzey Amerika'nın en önemli sanatçılarından olmuş, II. Dünya Savaşı sonrası Amerika'da pop sanatı ve kavramsal sanat akımlarının temellerinin atılmasında etkili olmuştur.
Duchamp'ın ilk eserleri post-izlenimci üslubunda olmuşsa da daha sonra en etkili Dada sanatçısı olmuştur. Académie Julian okulundan gelip etkisini günümüzün çağdaş sanatçılarına kadar sürdürmüştür. Siyasal görüş olarak bireyci anarşist olarak tanımlanabilir, I. Dünya Savaşı'na karşı çıkıp ABD'ye yerleşmiştir. Max Stirner'in görüşlerinden etkilenmiş, bu fikirleri kendi sanatsal ve bireysel gelişimi için birer dönüş noktası olarak kabul etmiştir.
1. Dünya Savaşı öncesinde birçok sanatçının eserini "retinal" yani sadece göze hitap eder bulmuş ve bunun yerine sanatı "yeniden zihnin hizmetine sunmak gerektiğini" söylemiştir. Doğal olarak Duchamp'ın tabu deviren tarzı, Dada hareketinin ilgisini çekmiştir.
Hazır nesneler / buluntular.
Geleneksel ve kabul gören sanat üretim yöntemlerini ironi ve yergi eşliğinde yıkmak Duchamp'ın kariyerinin ana fikirlerinden olmuştur. En çarpıcı ve ikonoklastik üretimi ise diğer sanatçılara en fazla ilham vermiş olan buluntu nesnelerdir.
1913'te ortaya koyduğu ilk hazır nesne olan Bisiklet tekerleği ile birlikte Duchamp sanatsal yeteneğin antitezi olan bir yaratıcı sürece girmiştir. Kendisini geleneksel resimden uzak tutmaya ve sanat eserinin kavramsal değerinin ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Nesne sanat eseri olur, çünkü sanatçı onu o şekilde tasarlamıştır.
Duchamp'ın diğer belki de en ünlü hazır nesnesi başaşağı duran bir pisuar olan "Çeşme"'dir. Bu çalışma halkın beğenisinin ve sanatsal tekniklerin sınırlarını zorlamıştır.
Duchamp'ın en ünlü hazır nesnesi; yan yatırıp "Çeşme" diye adlandırdığı ve "R.Mutt" imzasını attığı, daha sonra da 1917'de New York'taki Bağımsız Sanatçılar Topluluğu'nun ilk sergisine gönderdiği bu porselen pisuardır. Sergi resimlerini seçen komite tarafından yakışıksız bulunduğu, özgün olmadığı ve bir sanat eserini oluşturan şeylere saldırdığı için reddedilmiş olsa da "Çeşme" modern sanatın gidişatını değiştirdi. Duchamp, Amerikan avangard sanatında gösterişçilik diye nitelendirdiği şeylerle dalga geçmeyi amaçlamıştı. Mahlas olarak kullandığı "R.Mutt" dikkatle seçilmişti.R, Fransız jargonunda "para babası" demek olan Richard'ı ifade ediyordu. Mutt'la ise bu pisuarı üreten JL Mott Ironworks şirketini kastediyordu. Eser, Bağımsız Sanatçılar Topluluğu tarafından reddedildikten sonra, her nasılsa, başkaları, bir sanatçı tarafından sergilenmek için sunulan bir nesneye yeni bir anlam aşılandığını ileri sürdüler. Duchamp, sanatın sanatçının eliyle yapması gerektiğine dair geleneksel görüşe meydan okuyor, sanatçının fikirlerinin yapımından daha önemli olduğunu iddia ediyordu. Prefabrik nesneler sayesinde, belirli bir stile uyma "tuzağı"ndan kurtulduğunu da söylemişti. Duchamp'ın fikirleri daha sonra, 20. yüzyıl sanatının kavramsal gelişiminin temelini oluşturdu.
Parodi.
Duchamp'ın parodilerinden birisi, bir Mona Lisa reprodüksiyonu üzerine çizdiği sakal ve bıyıktır. Marcel Duchamp, şişe rafı ya da kar küreği gibi seri üretim ürünlerini heykel olarak sergileyerek "yüksek sanat", "kültür" ve pazardaki ürünler hakkındaki geleneksel düşünce ve kanıları hedef almıştır. Görsel parodilerini eserlerine verdiği isimlerle de güçlendirir: "Çeşme" isimli eserini "R. Mutt" (Bir yandan Amerikalı sanatçı tarafından yapılmış izlenimi verirken bir yandan da Almancadaki "Armut" - "fakirlik" kelimesinin anlamını da kullanarak) olarak imzalaması, üzerine sakal çizdiği Mona Lisa'yı (Fransızca "elle a chaud au cul" olarak okunup "kızın kalçaları yakıcı" olarak tercüme edilebilecek) "L.H.O.O.Q." olarak adlandırması gibi..
Sürrealistlerle iş birliği.
1923'ten 1954'e kadar zamanının çoğunu satranç oynamakla geçirdi. 1930 ortalarında Sürrealistlerle işbirliği yapıp sergilerine katılmıştır. 1942'de kalıcı olarak New York'a yerleşmiş, 1944'ten itibaren Max Ernst ve André Breton ile birlikte sürrealist dergi VVV'yi yayınlamıştır.
Etkileri.
1920'lerde sansasyonel birşekilde sanat yapmayı hayatının sonuna kadar satranç oynamak için bıraktığını açıklasa da, sanatçı-provokatör rolünden tam olarak kopmamıştır. Duchamp Cubism'den Dada'ya ve Sürrealizme birçok sanat akımıyla bağlantılandırılmış ve Pop sanat (Andy Warhol), Minimalizm (Robert Morris)ve Kavramsal Sanat (Sol LeWitt) gibi birçok akıma yol açmıştır.
Bu üretken sanatçının, sanat tarihine en büyük katkısı, statükoyu kırmak için, var olan normları sorgulama, uyarma, eleştirme ve oyuncu bir şekilde aşağılama yetisiydi. Kendisi çalışmalarıyla sanatçının bu rolünü tasdik ettirmiştir.
Duchamp'ın "Çeşme " eseri 2004 Aralığında İngiliz sanat çevresinden 500 kişinin oylarıyla 20. yüzyılın en etkili eseri seçilmiştir. Bugün de günümüz sanatçıları üzerindeki etkisi devam etmektedir.
Duchamp biyografisi.
1887 Rouen yakınlarında Blainville'de doğdu.
1897-1907 Rouen'deki Corneille Lycee'de felsefe, tarih, belagat, aritmetik, fen, İngilizce, Almanca, Latince ve Yunanca içeren ağır ve akademik bir eğitimden geçti. Bu yıllarda izlenimcilik (empresyonizm), simya (alkemi), gizemli bilimler (okültizm) ile ilgilendi. 1904'te Paris'i ziyaret etti.
1908 Courrier Français gazetesinde çalıştı.
1910 Fovizm ile ilgilendi. Francis Picabia ile tanıştı.
1911 Futurizm, Orfizm ve biçim ayrışması uygulamaları ile ilgilendi. "Symbolic Overtones" çalışmaları yaptı. Simya ikonografisi "Bahar" adlı resmini etkiledi.
Albert Poisson'un "Simyacıların Teorileri ve Sembolleri" adlı kitabı ile içiçeydi. Kübistlerin "Section d'Or" grubu ile çalışmaya başladı.
1912 İki aylığına Münih'i ziyaret etti. "Merdivenden inen çıplak" adlı tablosu, Section d'Or sergisinden reddedildi. Temmuz ayında "Büyük cam"ın ilk eskizlerine başladı.
1913 St. Genevieve kütüphanesinde çalıştı. "Zaman ve Mekanı Ölçülendirme Sistemi"ni geliştirdi. "Şansın Yasaları" nı konu alan müzikal kompozisyonlar yazdı. New York'a gitti. Dev "Armory Show" sergisine "Merdivenden inen çıplak" ile katıldı. Resim skandal yarattı.
1914 İlk "Ready-Made"ini yarattı.
1915 Yeniden New York'a gitti. Francis Picabia ile buluştu. Arensberg ve Stieglitz'in katkılarıyla çağdaş sanat sergisini açtı. "Büyük Cam" üzerine çalışmaya devam etti. New York Dada hareketinin merkez katılımcısı oldu. Zürih Dada ile bağlantı kurdu.
1917 "Dada ve Anti-Sanat kuramları doğrultusunda, Anti-Sanat niteliği taşıyan çalışmalar yaptı. "Bottle Rock", "L.H.O.O.Q." gibi manifestolarından sonra, New York'taki bir sergiye "R. Mutt" takma adıyla "Çeşme" ismini verdiği porselen bir idrar kabıyla başvurdu ve reddedildi.
1918 New York Dada ile Zürih Dada'nın bir araya gelmesini sağladı.
1921 Saçını kuyruklu yıldız (komet) biçiminde kestirdi. Her türlü sanatsal rekabetten ve kendini kanıtlama çabasından çekildi. Satrançla uğraşmaya başladı.
1926 Man Ray ve Marc Allegret ile beraber "Anemik sinema"yı yaptı.
1934 "Kendi güveyleri tarafından çırılçıplak soyulan gelin" ya da "Büyük cam" adlı toplu çalışmayı yayımladı. New York ve Paris çağdaş sanat sergileri gibi bazı organizasyonlara yardım etmek dışında hiçbir sanatsal etkinlikte bulunmadı. 1920'lerden beri büründüğü içine kapanık tavrı daha da arttı.
1947 Paris'teki Sürrealizm sergisinin gerçekleşmesine büyük yardımı dokundu.
1967 Rouen müzesinde, kardeşleri yontucu Raymond Duchamp-Villon, ressam Gaston Duchamp ve ressam Suzanne Duchamp ile beraber retrospektif sergisi açtı.
1968 Neuilly'de öldü. Daha sonra hayatının son yıllarını ve daha önceki çalışmalarını özetleyen ikinci bir asamblaj açıklandı.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14351",
"len_data": 7679,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.96
}
|
Çargâh Türk müziğinde "do" perdesinin adı ve bu perdede karar kılan makam. Klasik Batı müziğinde tam karşılığı do-majördür.
Karar perdesi çargah, güçlüsü gerdaniye, yedeni buselik, seyri çıkıcı.
Çargah makamında Türk musikinde çok fazla sayıda eser bulunmamaktadır. Az sayıda olan eserlerde ise hicaz ve nikriz geçkiler kullanılmıştır. Ancak ilahiler ve mevlevi bestelerinin çoğu çargah makamındadır.
Çargah makamının gelenekteki kullanımı farklıdır. Gelenekte, çargah makamı dizisi saba makamı dizisi ile büyük ölçüde aynıdır. (Çargah perdesi üzerinde hicaz yapar) ancak saba gibi dügah perdesinde değil çargah perdesinde karar verir. 18. yüzyılda uğursuz sayıldığı için kullanılmamaya başlanmıştır. Daha sonra Saadettin Arel tarafından batıdaki do majör karşılığı olarak Çargah (do) perdesinden başlayan ve gelenekte Nigar olarak bilinen dörtlü ve beşliler Çargah olarak adlandırılmış, Nigar Dörtlüsüne Nigar Beşlisi elde edilmesiyle ortaya çıkan diziye çargah makamı dizisi denilmiştir. Günümüzde çargah, yaygın olarak Arel sisteminde önerildiği biçimiyle kullanılmaktadır ancak birçok Türk müziği akademisyeni Çargah makamı dizisi yerine Nigar demeyi, çargahın ise gelenekte kullanıldığı gibi kullanılmasını önermektedir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14352",
"len_data": 1225,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.83
}
|
Dügâh, Klasik Türk müziğinde bir birleşik makamdır.
Şedaraban makamından Saba terkibine veya nev-eser'in yegah perdesindeki şeddinden birkaç sesin eklenmesinden oluşur. Durak perdesi, makama da adını verir: Dügah.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14353",
"len_data": 213,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.57
}
|
Eviç (Evç, Evc), Klasik Türk müziğinde bir birleşik makamdır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14354",
"len_data": 61,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.51
}
|
Evcara (Evc-ÂrÂ), Klasik Türk müziğinde bir makam.
Irak perdesindeki Hicaz beşlisine Nim Hicaz perdesinde Hicaz dörtlüsünün eklenmesiyle oluşmuş inici bir makamdır. Zirgüleli Hicaz Makamının Irak perdesindeki şeddidir.
Seyir; tiz durak Eviç perdesi civarından seyre başlanır, eviç perdesinde eksik segah çeşnisi ile yarım karar yapılır, Nim Hicaz perdesinde asma karar yapılır. Yeden Acem Aşirandan sonra karar Iraktır.
Evcara Eserler
Evcara Saz Semaisi (Dilhayat Kalfa)
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14356",
"len_data": 470,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.45
}
|
Gerdaniye, şu anlama gelebilir:
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14358",
"len_data": 31,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 1.67
}
|
Gerdaniyebuselik (Gerdâniye Bûselik), Klasik Türk müziğinde gerdaniye makamı ile buselik beşlisinden oluşan bir birleşik makam.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14359",
"len_data": 127,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.42
}
|
Ferahnak (Ferâhnak), Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14360",
"len_data": 62,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.19
}
|
Ferahnakaşiran (Ferâhnak Aşîrân), Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam.
Ayrıca bakınız.
ferahnak
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14361",
"len_data": 100,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 2.9
}
|
Ferahfeza (Ferahfezâ), Klasik Türk müziğinde yegah perdesinde karar kılan makamlardan biri.
Bakınız: yegah
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14362",
"len_data": 106,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.05
}
|
Yegah (Yegâh), Klasik Türk müziğinde kalın "re" notası karşılığı sayılan makam.
Bakınız:
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14364",
"len_data": 88,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 2.89
}
|
Sultaniyegah (Sultânî Yegâh), Klasik Türk müziğinde bir makam.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14365",
"len_data": 62,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.19
}
|
Körsulu, Kırksu'dan doğup, Sır Barajı'na dökülmektedir. Altınyayla (Sisne) ve Geben ovasından Menderes çizerek geçen çay, ilkbaharda çok fazla su taşır. Yazları ise suyunun tarım alanlarında kullanılmasından dolayı kuruma noktasına gelir. Çevresi genellikleaksöğüt ve kavak ağaçları ile kaplıdır. Kargaçayırı mevkiinde kurulan bir barajla bölgedeki eğimden de yararlanılarak bir hidro elektrik santrali yapımı devam etmektedir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14366",
"len_data": 427,
"topic": "TOURISM_TRAVEL_NATURE",
"quality_score": 3.44
}
|
Hicâz, Klasik Türk müziğinde dügah perdesinde karar kılan bir makam ve perde. Hicaz perdesi Türk müziğinde do diyez notasını andıran perdedir. Bu perde makamın yapısındaki en karakteristik perde olduğu için, makama da adını vermiştir.
Hicaz makamı bilinen en eski musiki makamlarından birisidir.
Hicâz makamı makamlar arasında, Yılmaz Öztuna'nın verdiği bilgiye göre 2052 eserle birinci sırayı almaktadır. Hicaz makamına çok yakın olan 3 makam daha vardır. Bunlar Hümayun, Uzzâl ve Zengûle (Zirgüle) makamlarıdır ve hepsi birlikte "Hicaz Grubu" diye adlandırılmaktadır. Birçok musikişinas bu makamları Hicaz makamından ayırt etmeye gerek görmemiştir. Bu şekilde değerlendirecek olursa, Hicaz makamındaki eserlerin sayısı 2481'i bulmaktadır. Hicaz grubundaki makamların değişik perdelerdeki şedleri de çok sevilen ve kullanılan makamlardır. Bu şed makamlar arasında Sûzidil, Şedd-i Arabân, Hicâzkâr ve Evcârâ ilk akla gelenlerdir.
Hicâz makamı, dügâh (la) perdesinde karar eden makamlardandır. Hicaz dörtlüsü ile Rast beşlisinin birleşmesinden teşekkül etmiştir. Güçlüsü neva (re), yedeni rast (sol) perdesidir. Orta sekizlideki sesleri şöyledir: Dügah (la), dik kürdî (bakiyye bemollü si), nim hicaz (bakıyye diyezli do), neva (re), hüseyni (mi), evc (bakiyye diyezli fa), gerdaniye (ince sol) ve muhayyer (ince la). Çıkıcı-inici bir seyir gösterir.
Hicaz makamı ulvî bir hüzün telkin etmektedir. Musikî ile tedavide en fazla kullanılan makamlardandır. Fârâbi,Hicaz makâmının insan rûhuna tevâzû verdiğini belitmektedir. Osmanlı devri hekimlerinden Şuûrî, Tâdil-i Emzîce adlı eserinde Hicaz makamının dervişler meclisinde daha tesirli olduğunu ve tesirinin öğle ile ikindi ezanları arasında daha fazla olduğunu belirtmektedir.
Ayrıca makam, ses ve tını olarak Arap ezgilerine de sahiptir, bu konuda da ismi olan "Hicaz" kelimesine gayet uyum gösterir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14367",
"len_data": 1851,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.78
}
|
Hicazbûselik, Klâsik Türk müziğinde hicaz ile bûselik makamından oluşan bir birleşik makam.
Bakınız: hicaz, buselik
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14368",
"len_data": 115,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 2.94
}
|
Hisar (Hisâr), Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam veya re diyez notası.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14371",
"len_data": 77,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.16
}
|
Hisarbuselik (Hisâr Bûselik), Klasik Türk müziğinde bir birleşik makamdır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14372",
"len_data": 74,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.47
}
|
Hüseyni (Hüseynî), Klasik Türk müziğinde dügah perdesinde karar kılan bir makam ya da "mi" notası. Anadolu'ya has bir makamdır. Ayrıca halk müziğinde pek çok türkü bu makamdadır. Çıkıcı bir seyre sahiptir.
Kararı: Dügah perdesi
Güçlüsü: Hüseyni perdesi
Tiz Durağı: Gerdaniye perdesi
Yedeni: Rast Perdesi
Bu makamdaki bazı eserler:
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14373",
"len_data": 331,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.06
}
|
Hüzzam, Klasik Türk müziğinde segah perdesinde karar eden bir makamdır. 16. yüzyılın dahi bestekârlarından Gazi Giray Han, Hüzzam makamının ilk tarifini vermiştir. Hüzzam makamında elimizde bulunan ilk eser yine Gazi Giray Han'a ait bir peşrevdir. Neva'da Hicaz göstererek seyrine başlar. Gerdaniye'de asma kalışlar yapılır. Gerdaniye üzerine Buselik dizisi eklenerek genişletilirse Neva'da Hümayun gösterilmiş olur. Sonra Segah'ta Hüzzam dörtlüsü gösterilip karara Nim Hisar gösterilerek gidilir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14374",
"len_data": 497,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.66
}
|
Segâh (Segah), Klasik Türk müziğinde "si" perdesine yakın seste bir nota ve bu perdeyi karar sesi almış bir makamdır.
Segâh perdesi, si natürel ve si bemol notaları arasında yer alan, natürel si'den 1 koma daha pes bir perdedir.
Segâh makamı ise, kararını segâh perdesinden alan, çıkıcı seyir takip eden bir makamdır. Güçlü sesi olarak nevâ (batı müziğinde La), yeden olarak kürdi veya rast perdesi kullanılabilen bir makamdır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14375",
"len_data": 427,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.69
}
|
Sultanihüzzam (Sultânî Hüzzâm), Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14376",
"len_data": 73,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.31
}
|
Video sanatı, hareketli imgelere dayalı, 1960'larda ortaya çıkmış bir sanatsal üretim biçimidir. Görüntü veya ses verilerinden oluşup analog veya dijital ortamlarda saklanabilir.
Aralarında birçok paralellik ve ilişki olmasına rağmen video sanatı film veya sinema değildir. Video sanatı ile sinema arasındaki farklardan birisi; videonun, sinemanın dayandığı birçok temele dayanmaması; oyuncu, diyalog, konu, senaryo gibi öğelere sahip olmak zorunda olmaması ve eğlence amaçlı sinemada bulunan özelliklere bağımlı olmamasıdır. Bu ayrım videoyu sadece sinemadan değil, tanımların bulanıklaştığı bağımsız filmler, kısa filmler, avant-garde sinema gibi sinemanın alt kategorilerinden de ayırmak için önemlidir. Temel olarak, sinemanın ana amacı eğlendirmek iken; videonun ise mecranın sınırlarını keşfetmek veya izleyicinin alışılageldik sinema nedeniyle oluşmuş beklentilerine saldırıda bulunmak gibi çeşitli amaçlar güdebildiğini söyleyebiliriz.
Video sanatının Nam June Paik'ın 1965'te satın alıp denemelerine başladığı Sony Portapak ile başladığı söylenir. İlk olarak Papa VI. Paul'un New York'taki geçişini kaydetmiş, daha sonra aynı gün bunu Greenwich Village Cafe'de oynatmıştır. Sony Portapak çıkmadan önce hareketli resim teknolojisi yüksek fiyatlar ve anında oynatılamama gibi nedenlerden dolayı tüketiciler arasında yaygın değildi. Bunun sonucunda birçok sanatçı videoya filmden daha çok ilgi duydu. Bu teknolojiler birbiri içine geçtiğinde de bu ilgi daha da arttı.
Video sanatı en etkili zamanlarını 1960 ve 1970'lerde yaşamıştır. Hâlâ da uygulanmaya devam edilen video sanatı, günümüzde daha çok başka ortam ve araçlarla birleştirilmekte, örneğin büyük bir enstalasyonun veya performansın bir parçası olarak kullanılabilmektedir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14378",
"len_data": 1739,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 4.14
}
|
Irak (; ), resmî adıyla Irak Cumhuriyeti (; ), Batı Asya'da yer alan bir ülkedir. Güneyde Suudi Arabistan, kuzeyde Türkiye, doğuda İran, güneydoğuda Basra Körfezi ve Kuveyt, güneybatıda Ürdün ve batıda Suriye ile komşudur. Irak, bir alanı kapsamaktadır ve yüzölçümü bakımından dünyanın 58. büyük ülkesi olup, 46 milyonu aşkın nüfusuyla en kalabalık 31. ülke konumundadır. 8 milyondan fazla nüfusa sahip olan Bağdat, ülkenin başkenti ve en büyük şehridir.
MÖ 6. binyıldan itibaren Irak'ın Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki verimli ovaları, Mezopotamya olarak bilinen bölgede ilk şehirlerin, medeniyetlerin ve imparatorlukların doğmasına zemin hazırladı. Sümerler, Akadlar ve Asurlular gibi uygarlıklar bu bölgede ortaya çıktı. Mezopotamya, yazı sistemleri, matematik, denizcilik, zaman ölçümü, takvim, astroloji, tekerlek, yelkenli tekne ve ilk hukuk kurallarının geliştirilmesiyle medeniyetin beşiği olarak anılır. Müslümanların Mezopotamya'yı fethinden sonra Bağdat, Abbâsî Halifeliği'nin başkenti olmuş ve İslam'ın Altın Çağı'nda dünya çapında bir kültür ve bilim merkezi hâline geldi. Beytü'l-Hikme gibi kurumlar burada kuruldu. Şehrin 1258'de Moğollar tarafından yıkılmasının ardından bölge, salgın hastalıklar ve birbirini izleyen imparatorluklar nedeniyle uzun süreli bir gerileme dönemi yaşandı. Irak aynı zamanda Hristiyanlık, Yahudilik, Yezîdîlik ve Sâbiîlik gibi dinler açısından da kutsal sayılan bir coğrafyadır ve derin bir İncil tarihine sahiptir.
1932'deki bağımsızlığından bu yana Irak, istikrarsızlık ve çatışma dönemlerinin yanı sıra önemli ekonomik ve askerî büyüme dönemleri de yaşadı. Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olan ülke, I. Dünya Savaşı'nın ardından İngiliz manda yönetimi altına girdi ve 1932'de bağımsız bir krallığa dönüştü. 1958'de gerçekleşen askerî darbeyle monarşi sona erdi ve Abdülkerim Kasım liderliğinde cumhuriyet ilan edildi. Daha sonra yönetim, Abdüsselam Arif ve ardından kardeşi Abdürrahman Arif'e geçti. 1968'de Arap Sosyalist Baas Partisi iktidarı ele geçirerek tek partili bir rejim kurdu. Ahmed Hasan el-Bekir'in ardından iktidara gelen Saddam Hüseyin, 1980 ile 1988 yılları arasında İran ile yıkıcı bir savaşa girdi. 1990'da ise Kuveyt'i işgal etti ve bu işgal, 1991 Körfez Savaşı'nın başlamasına yol açtı. 2003 yılında ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri, Irak'ı işgal ederek Saddam Hüseyin'i devirdi. Bu olay, Irak Savaşı olarak bilinen ve 2011'e kadar süren kanlı bir iç çatışmalar dönemini başlattı. 2013 ile 2017 yılları arasında Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ile savaştı. IŞİD'in 2017’de yenilgiye uğratılmasının ardından ülkede çatışmalar azalsa da, özellikle İran'ın artan etkisi ve mezhepsel gerginlikler gibi unsurlar nedeniyle siyasi istikrar hâlâ tam olarak sağlanamadı.
Federal bir parlamenter cumhuriyet olan Irak, gelişmekte olan bir orta güç olarak kabul edilmektedir. Çok çeşitli bir nüfusa, coğrafyaya ve vahşi yaşama ev sahipliği yapmaktadır. Iraklıların çoğu Müslüman olmakla birlikte, önemli azınlıklar arasında Hristiyanlar, Zerdüştler, Sâbiîler, Yezîdîler, Yarsaniler ve Yahudiler bulunmaktadır. Iraklılar etnik olarak da çeşitlilik göstermektedir; çoğunlukla Araplar olmak üzere Kürtler, Türkmenler, Yezîdîler, Süryaniler, Ermeniler, Domlar, Farslar ve Şebekler de bulunmaktadır. Resmî dilleri Arapça ve Kürtçedir; ancak Süryanice, Türkçe ve Ermenice gibi diller de bölgesel düzeyde konuşulmaktadır. Dünyanın en büyük petrol rezervlerinden birine ev sahipliği yapan Irak, önemli bir petrol ve gaz endüstrisine sahiptir. Ayrıca tarım ve turizmi ile de popülerdir. Irak şu anda dış destekle yeniden inşa edilmektedir.
Tarihi.
Tarih öncesi ve antik Mezopotamya.
MÖ 65.000 ile MÖ 35.000 yılları arasında Kuzey Irak, Şanidar Mağarası'nda arkeolojik kalıntıları keşfedilen bir Neandertal kültürüne ev sahipliği yapıyordu. Bu bölge aynı zamanda yaklaşık MÖ 11.000'den kalma çok sayıda Neolitik öncesi mezarın da bulunduğu yerdir. Yaklaşık MÖ 10.000 yılından bu yana Irak, Bereketli Hilal'in büyük bir kısmıyla birlikte, tarımın ve büyükbaş hayvancılığın ilk kez ortaya çıktığı, Çanak Çömlek Öncesi Neolitik A (PPNA) olarak bilinen Neolitik kültürün merkeziydi. Irak'ta bu döneme ait M'lefaat ve Nemrik 9 gibi yerleşimlerde kazılar yapılmıştır. Sonraki Neolitik dönem olan PPNB, dikdörtgen evlerle temsil edilmektedir.
Çanak çömlek öncesi Neolitik dönemde insanlar taş, alçı ve yanmış kireçten (Vaisselle blanche) yapılmış kaplar kullanıyorlardı. Anadolu'daki obsidiyen aletlerin buluntuları erken dönem ticari ilişkilerin kanıtıdır. İnsanlığın ilerleyişinin diğer önemli yerleri arasında Halaf kültürüne ait bir dizi yer olan Jarmo (MÖ 7100 civarı) ve Ubeyd döneminin (MÖ 6.500 ile MÖ 3.800 arası) tipik yeri olan Tell al-'Ubaid vardı. İlgili dönemler tarım, alet yapımı ve mimaride giderek artan ilerleme seviyelerini göstermektedir.
"Uygarlığın beşiği", Kalkolitik Çağ'da (Ubeyd dönemi) güney Irak'ın verimli Dicle-Fırat nehri vadisinde ortaya çıkan, bilinen en eski uygarlık olan Sümer uygarlığına ev sahipliği yaptığı için modern Irak'ı kapsayan bölge için ortak bir terimdir. MÖ 4. binyılın sonlarında dünyanın bilinen ilk yazı sisteminin ortaya çıktığı yer burasıydı. Sümerler aynı zamanda tekerleği kullanan ve şehir devletlerini yaratan ilk kişilerdi. Yazıları matematik, astronomi, astroloji, yazılı hukuk, tıp ve organize dinin bilinen ilk kanıtlarını kaydetmiştir.
Sümerce izole bir dildir.
Erken Sümer döneminin büyük şehir devletleri Eridu, Bad-tibira, Larsa, Sippar, Šuruppag, Uruk, Kiş, Ur, Nippur, Lagaş, Girsu, Umma, Hamazi, Adab, Mari, İsin Krallığı, Kutha, Der ve Akshak'tı.
Kuzeydeki Asur, Arbela (modern Erbil) ve Arrapha (modern Kerkük) gibi şehirler de M.Ö. 25. yüzyıldan itibaren Asur olarak adlandırılacak olan bölgede varlığını sürdürüyordu. Ancak bu aşamada bunlar Sümer yönetimindeki idari merkezlerdi.
Asur, Arbela (modern Erbil) ve Arrapha (modern Kerkük) gibi kuzeydeki şehirler de M.Ö. 25. yüzyıldan itibaren Asur olarak adlandırılacak bölgede varlığını sürdürüyordu; ancak bu aşamada bunlar Sümer yönetimindeki idari merkezlerdi.
Antik Çağ.
En eski doğu medeniyetlerinin doğduğu Mezopotamya, 633-642 yılları arasında İslam toprakları arasına girdi. Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde, en parlak devresini yaşadı. O zamanlar Bağdat dünyanın en önemli kültür ve ticaret merkeziydi. Irak, 637 yılında Müslümanlar tarafından fethedilmesinden sonra Ali bin Ebu Talib döneminde İslam'ın merkezi hâline getirilmiş ve başkent Kûfe'ye taşınmıştır. Ali ile Emeviler arasındaki Sıffin Savaşı da Irak sınırları içinde olmuştur. Bu savaşın ardında bu bölge günümüze kadar süren farklı mezhep ve etnik grupların mücadelelerine sahne olmuştur. Emeviler döneminden sonra Abbasiler bu bölgeye egemen olmuş ardından 1055 yılından itibaren Selçuklu Hanedanının egemenliğine girmiştir.
Orta Çağ.
Abbasi dönemi (750-1258) hariç, Irak başka bir yerde merkezi olan bir imparatorluğa tabi olmuştur (Emeviler, Moğollar, İlhanlılar ve Osmanlılar) ya da Doğu Akdeniz ülkeleri ile İran arasındaki sınır bölgesini oluşturmuştur.
1258 yılından itibaren Moğol istilasına uğramış ve iki yüzyıl onların kontrolünde kalmıştır. Tarihî kaynaklar, Bağdat Kütüphanesindeki eserlerin atıldığı Dicle Nehri'nin günlerce mürekkep renginde aktığı ve binlerce ciltlik kitabı Basra Körfezi'ne taşıdığını kaydederler. Ve telef edilen/yok edilen binlerce kitapla ilimde kaç asır geri gidildiği dikkate değer bir nokta olup aynı zamanda bize Bağdat'ın o günkü bilimsel seviyesini gösteren önemli bir husustur.
Daha sonraları Akkoyunluların hâkimiyetine (1444-1467) giren Irak, 1499-1508 yılları arasında Safevilerin kontrolüne geçti. Şiilik ve Sünnilik arasındaki fark Safeviler döneminde belirginleşmiştir.
Osmanlı dönemi.
Irak, Osmanlı Devleti ile İranlı hanedanları arasındaki hâkimiyet mücadelesine sahne oldu. Bu mücadele 1639'da Osmanlıların lehine sonuçlanmış ve ülke 1917'ye kadar Osmanlı yönetiminde kalmıştır.
I. Dünya Savaşı esnasında Osmanlının Orta Doğu'dan çekilmesine neden olan bazı yerel isyanlar olmuştur. Bu isyanlarda İngilizlerin kışkırtmalarıyla Mekke Emiri şerif Hüseyin bin Ali kullanıldı. Hüseyin bin Ali ve oğullarına Osmanlının yıkılmasından sonra kurulacak olan Büyük Arap Devleti'nin krallığı vadedildi. Fakat gerçekler söylendiği gibi değildi. Orta Doğu farklı bir paylaşıma sahne oluyordu.
Büyük Britanya, Fransa ile yapılan Sykes-Picot Anlaşması uyarınca Musul'u, Fransızların Verimli Hilal'in (Mısır'da Nil nehrinin suladığı alanı, Levant'ı -bugün İsrail'in bulunduğu yer dâhil- ve Fırat'la Dicle nehirlerinin suladığı alanı kapsar) kuzeyindeki etki alanından uzaklaştırmıştır ve bilahare Milletler Cemiyeti'nin de Filistin ve Irak yönetimini Britanya'ya bir hak olarak tanımasıyla Britanya Nil'den İndus'e kadar kırılmaz bir stratejik üstünlük sağlamıştır.
Sykes-Picot Anlaşması 1916 yılında Fransızlar ve İngilizler arasında bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşma özellikle Orta Doğu'nun bugünkü hâline gelmesine sebep olması açısından önemlidir. İngiliz subay Mark Sykes ile Fransız subay François Georges-Picot Kahire'de bir araya gelerek masa başında Orta Doğu'yu iki ülke arasında paylaştırdılar. Bu anlaşmaya göre yeni yapay devletler kuruldu. Sykes-Picot hattı denilen bu sınırlar, o dönemin koşullarında dünyanın iki büyük emperyalist gücü olan Birleşik Krallık ve Fransa'nın Orta Doğu'ya bakış açılarını yansıtmaktadır. Fransız ve İngiliz subaylar bölgenin etnik ve dinsel yapısını göz önünde bulundurmadan sadece kendi çıkarları doğrultusunda harita üzerinde yeni ülkeler oluşturup bazı etnik grupları da parçaladılar. Bu anlaşma sonucunda kurulan devletlerden Irak, Ürdün, Filistin İngiliz bölgesi; Suriye, Lübnan Fransız bölgesi oldu.
İngiliz mandası (1920-1932).
Modern Irak, 1920'de Osmanlıların I. Dünya Savaşı'nda yenilmesiyle birlikte İngilizlerin, Osmanlı eyaleti olan Musul, Bağdat ve Basra'yı yeni bir politik oluşum olarak değiştirmeleri sonucu, Fırat-Dicle havzasını kontrolü altına alan ve yakın bir bölge devleti tarafından yönetilmeyen yeni bir oluşumdur.
İngilizler başta ülkeyi bizzat yönetmeyi düşünmüşlerse de halkın sert muhalefetiyle karşı karşıya kalmışlardır. Çıkan isyanlarda özellikle Şii halk rol almıştır. Şiilerin çoğunlukta olduğu Necef, bu dönemde isyanın merkezini oluşturmuştur. Sonuçta İngilizler tarafından Muhammed bin Abdullah'ın soyundan gelen Kral Faysal Irak'ın başına geçirilmiştir. Bu yöntemle İngilizler hem Irak'a tamamen hâkim olmak hem de Osmanlının ardından doğan halife boşluğunu bu şekilde doldurarak diğer İslam ülkelerine de etki etmeyi planlamıştır.
Kral Faysal'ın başa geçmesiyle beraber yaşanan en önemli gelişme Arap ulusçuluğunun teorisyeni Sati el Hüsri'nin Irak'a getirilmesidir. Onun kurduğu Arap birliğine yönelik eğitim sistemi özellikle Şii grupların tepkisini toplamıştır. Kral Faysal güçlü ve bağımsız bir Irak kurabilmenin yolunun güçlü bir ordudan geçtiğini biliyordu. Bu nedenle bu tip bir ordunun oluşması için çalışsa da Iraklı Kürtler ve Şiilerin olumsuz tavrıyla karşılaşmış ve askere almalarda daima sorunlar çıkartmışlardır. Her iki topluluk da Sünni Araplara asker olarak hizmet etmeyi reddetmiştir.
İlerleyen yıllarda Sünnilerle Şiiler arasında entegrasyon süreci yaşanmış, karşılıklı evlilikler ve ticaret ilişkileri olmuştur. 1928'e gelindiğinde 88 kişilik Irak parlamentosunda 26 Şii üye vardı.
Irak Krallığı (1932-1958).
1930 yılında Irak hükûmeti bağımsız bir devlet olma yolunda Birleşik Krallık ile 25 yıllık bir anlaşma imzalarken, 1932 yılında Milletler Cemiyeti'ne bağımsız bir devlet olarak katıldı. 1933'te Kral Faysal'ın ölümünün ardından ülkede dinsel ve etnik çatışmalar arttı.
1935'te İtalyanların Habeşistan'ı işgali Orta Doğu ülkeleri arasında özellikle güvenlik endişesinin oluşmasına sebep olmuştur. İtalyanların Kuzey Afrika'da kurduğu bu hâkimiyeti Yemen'le yaptığı anlaşmayla Kızıldeniz'in çıkışını kontrol eder hâle gelmesiyle Orta Doğu'ya taşımayı planlıyordu. Bu nedenle Orta Doğu ülkeleri arasında Sadabat Paktı kuruldu.
1936 yılında genç reformcuların desteğini kazanan Hikmet Süleyman adlı eski bir politikacı Kürt kökenli bir albay olan Bekir Sıdkı'nın liderlik ettiği bir askerî darbeyle hükûmeti ele geçirdi. Bir süre sonra ordu içindeki muhalif bir kanat, Bekir Sıdkı'yı öldürerek yönetime ağırlığını koydu. Böylece ordu içindeki hiziplerin çatışmasına dayanan hükûmetler dönemi başladı.
Kral Gazi'nin II. Dünya Savaşı'ndan kısa bir süre önce bir araba kazasında ölmesi üzerine yerine dört yaşındaki oğlu II. Faysal geçti. Yeni kralın amcası Emir Abdullah naip olarak yönetimi üstlendi.
1941'de ise Mayıs harekâtı olarak bilinen ikinci bir darbe oldu. II. Dünya Savaşı yıllarında hâkim güçler arasında yaşanan mücadele Irak üzerinde de olmuştur. Almanlar yaptıkları darbe ile kendilerine yakın bir yönetimi başa getirseler de, yapılan ikinci darbe ile İngilizler tekrar hâkimiyeti kurmuştur. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye sınırlarına kadar gelen Almanların amaçlarından birisi de Türkiye'yi geçerek Irak'taki yandaşlarına yardım edip, buradaki İngiliz hâkimiyetini kırmaktı. Fakat daha sonra Alman ordularının Rusya'ya dönmesi, Türkiye'nin işgali ve Irak'a ulaşma planlarından vazgeçmesine sebep oldu. İngilizler Irak'ı da Almanya'ya karşı savaşa girmeye teşvik etse de Irak yönetimi Türkiye'yi örnek alarak aynı politikaları izlemiş ve savaşa girmemiştir.
1945 yılında Arap ülkeleri bir araya gelerek bir Arap Birliği örgütü kurdular. Arap Birliği harekâtı Arap ülkeleri arasında milliyetçilik duygularının da artmasına sebep oldu. Bunun sonucu olarak da Irak, Suriye, Ürdün ve Lübnan'ın tek bir ülke olarak birleşmesi düşüncesi ortaya atıldı. Arapların birleşme düşüncesini özellikle Birleşik Krallık destekliyordu. Bu birleşme ile İngilizler, Suriye ve Lübnan'daki Fransız hâkimiyetini kaldırarak bu bölgeleri de kendi hâkimiyeti altına almayı amaçlıyordu. Diğer güçlü bir Arap ülkesi olan Mısır da bu birleşmeye karşı çıkıyordu. Onun endişesi ise Arap dünyasının en büyük ülkesi olma özelliğini yitirecek olması idi. Orta Doğu'da İngilizlerin etkisinin zayıflaması, İsrail devletinin kurulması, Mısır'ın muhalefeti gibi nedenlerle bu birlik fikri hayata geçirilemedi. 1960'lı yıllarda Mısır ve Suriye'nin birleşmesi dışında Arap ülkeleri arasında bir birleşme yaşanmadı.
İsrail'in kurulması ile Arap Türkiye ilişkileri yeni bir döneme girdi. ABD'nin etkisi ile Türkiye'nin İsrail devletini tanıması Arap ülkelerinde tepki ile karşılandı. Türkiye bu tepkileri azaltmak ve yeni müttefikler bulabilmek için Irak'la yakınlaşmaya çalıştı ve ABD ve Birleşik Krallık'ın aktif katılımıyla Bağdat Paktı'nı imzaladı.
II. Dünya Savaşı sonrası dünya üzerindeki güç dengelerinde büyük değişmeler yaşandı. Birleşik Krallık hâkimiyetini yitirirken ortaya çıkan boşluğu ABD ve Sovyetler doldurmaya başladı. Irak ise bu dönemde Sovyetler Birliği yanında yer aldı.
Irak Cumhuriyeti (1958-1968).
1958 yılında gerçekleşen kanlı darbe ile krallık devrilip cumhuriyet ilan edildi. Darbenin liderlerinden General Abdülkerim Kasım başbakan oldu. Irak bu darbenin ardından Bağdat Paktı'ndan çekildiğini açıkladı. Irak'ta bu dönem özellikle komünizm ve etnik milliyetçiliğin hızla yayıldığı yıllardır.
Irak'ta yaşanan bu değişiklik Orta Doğu'daki tüm dengeleri altüst etti. Irak'taki bu darbeden etkilenen Suriye'de benzer bir askerî darbe yaşandı. Orta Doğu'nun tamamen Sovyetler Birliği'nin hâkimiyetine girmemesi için ABD ve Birleşik Krallık harekete geçti. ABD, Lübnan'a askerî müdahale yaparken Birleşik Krallık, Ürdün'deki karışıklığı bahane ederek burayı işgal etti.
Orta Doğu'nun önemli bir bölümünün Sovyet etkisi altına girmesi, ABD ve müttefiklerini endişelendirdi. Özellikle son dönemde açıklanan belgeler, Türkiye'nin Irak ve Suriye'de yaşanan darbelerin ardından ABD'nin baskısıyla bu ülkelere yönelik bir işgal planı hazırladığı ve daha sonra bazı nedenlerden dolayı bundan vazgeçtiğini ortaya koymaktadır.
8 Kasım 1963'te Baas Partisi mensupları ve ordudaki milliyetçileri darbe girişiminde bulundular. Fakat General Abdüsselam Arif yeni lider oldu ve ülke genelinde komünist avı başlatıldı.
Baas Rejimi (1968-2003).
"Baas Hareketi": "Baas" Arap dilinde "yeniden diriliş" anlamına gelmektedir. 1940 yılında Suriye'de kurulan bu hareketin ilk teorisyenleri Ekrem Havrani ile Mişel Eflak'tır (Eflak, Suriyeli bir Hristiyan ve bu ideolojinin lideridir). Baas ideolojisi, amaç olarak Orta Doğu'da tek bir Arap devleti kurulmasını benimsemiştir. Partinin sloganı "Birlik, özgürlük ve sosyalizm" idi. Parti ideolojisi parti birliğine ve dış baskılara karşı durmaya dayanıyordu. Baas hareketi Suriye'de ortaya çıkmışsa da, Irak'ta da taraftar bulmuştur. Baas Partisi Suriye ve Irak'ta yaptıkları devrimlerle iktidarı ele geçirmişlerdir. Saddam Hüseyin ve Hafız Esad Baas akımının son büyük temsilcileridir.
1967'deki Altı Gün Savaşı'nda Arap ülkelerinin İsrail'e karşı ağır bir yenilgi almaları Irak'taki Baas hareketine olan desteği artırdı. 17 Temmuz 1968'de gerçekleşen kansız bir darbenin ardından iktidar tamamen Baasçılara geçti. Hükûmet programı konusunda başlayan anlaşmazlıklar üzerine Baas yanlısı Saddam Hüseyin'in başında bulunduğu bir grup subay temmuz sonlarında öteki darbeci hizipleri saf dışı bıraktı. Devlet başkanlığı ve başbakanlığa getirilen el-Bekir, aynı zamanda yeni oluşturulan Devrimci Komuta Konseyi ve Baas Partisi Bölgesel Komutanlığı başkanı olarak kesin bir denetim sağladı. Hükûmete ağırlığını koyan Baas Partisi, örgütlü yapısıyla hemen hemen bütün kurumları ele geçirmeyi başardı. Tabanını genişletmek isteyen parti, 1970'te Kürtlerle çatışmaya son vererek Irak Komünist Partisi (IKP), Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve öteki bazı milliyetçi ve sol eğilimli siyasi güçlerle iş birliğine yöneldi. Ancak, 1974'te Kürtlerle, ardından komünistlerle ilişkilerin bozulması nedeniyle yeniden tek partili sıkı bir rejime dönüldü.
1976'da başbakanlığı ve bazı önemli yetkileri Hasan El Bekir'den devralan Saddam Hüseyin, Temmuz 1979'da, Irak devlet başkanı oldu.
İran-Irak Savaşı: 1979 yılında İran'da yaşanan İslam Devrimi oldu. 1975'te Kürt sorununu çözmek için İran'a bazı ödünler veren Irak 1979'da bu ülkede yaşanan rejim değişikliğinden yararlanarak İran'a savaş açtı. Her iki ülkeye de insani ve ekonomik olarak büyük kayıplar verdiren İran-Irak Savaşı 1988'de imzalanan bir ateşkes antlaşmasıyla sona erdi.
I. Körfez Savaşı: II. Dünya Savaşı'ndan sonra başlayan Soğuk Savaş tüm dünyayı iki kampa ayırmıştı. 1980'li yıllar Sovyetler'in çözülme sürecine girmesine ve Soğuk Savaş'ın sonuçlanmasına sahne oldu. İki kutuplu bir dünyadan tek kutuplu bir dünyaya doğru etkinlik haritasının tekrar çizilmeye başlanması, Orta Doğu'ya da yansıdı.
Irak, Ağustos 1990'da petrol üretim kotalarını aşmak ve tartışmalı bölgelerden petrol çıkarmakla suçladığı komşusu Kuveyt'i işgal ederek 19. ili olarak topraklarına kattığını ilan etti. Saddam Hüseyin'in uzlaşmaz tutumu karşısında BM'ye üye çeşitli ülkeler ABD öncülüğünde Suudi Arabistan'a askerî yığınak yapmaya başladı. BM Güvenlik Konseyi Irak'a 15 Ocak 1991'e değin Kuveyt'ten çekilmesi için son bir uyarıda bulundu. 17 Ocak 1991'de başlayan ve Körfez Savaşı olarak bilinen "Çöl Fırtınası Harekâtı" sonunda 27 Şubat 1991'de Kuveyt kurtarıldı. 28 Şubat'taki ateşkesin ardından kuzeydeki Kürtler ve güneydeki Şiiler arasında başlayan ayaklanmalar Irak kuvvetlerince acımasızca bastırıldı. 2 milyonun üzerinde Iraklı Kürt Türkiye ve İran'a sığındı. Bunun üzerine BM, 36. paralelin kuzeyi ve 32. paralelin güneyindeki bölgeleri Irak uçuşlarına yasakladı.
ABD yönetimindeki müttefik kuvvetler 1993, 1996, 1998 ve 2001 yıllarında Irak'a karşı hava saldırıları düzenledi. Körfez Savaşı'ndan sonra uygulamaya konan Birleşmiş Milletler ambargosu 1996 yılında başlayan Gıda Karşılığı Petrol Programıyla yumuşatıldı.
Irak'ın İşgali (2003-2011).
ABD ve Birleşik Krallık öncülüğündeki koalisyon kuvvetleri Irak'ı kitle imha silahlarından arındırmak, Saddam Hüseyin'in teröre verdiği desteği kesmek ve Irak halkını özgürleştirmek gerekçeleriyle Irak'taki Baas Rejimi'ne karşı saldırıya geçti. 20 Mart 2003'te başlayan hava saldırısı ve onu takip eden kara harekâtı sonunda 9 Nisan 2003'te başkent Bağdat'a giren koalisyon güçleri Saddam Hüseyin iktidarını devirdi. 15 Nisan'da Irak tümüyle koalisyon güçlerinin denetimine geçti. Bundan sonra bir süre belli bir direniş gerçekleşmedi. Aralık 2003'te Saddam Hüseyin yakalandı. Sonraki dönemlerde işgalci ABD güçlerine karşı bir direniş başladı ve günümüzde de bazen çok şiddetli olarak (özellikle Felluce) devam etmektedir. Bunun yanında Şiiler ile Sünniler arasında derin bir ayrışma ortaya çıkmış ve adeta iç savaşı andıran, günümüzde de devam eden şiddetli çatışmalar yaşanmaktadır. Terör örgütleri tarafından da düzenlenen saldırılarda çok sayıda insan ölmüştür. 2008 başlarında işgalin başladığı Mart 2003'ten beri 4020 civarında ABD askeri ölürken 1 milyondan fazla Iraklının şiddet, çatışma ve direniş olayları sonucu öldüğü belirtilmiştir. Ayrıca ABD'nin Iraklı tutuklulara yaptığı işkenceler skandala yol açmıştır. Bunun yanında keyfî uygulamalar sonucu öldürülen Iraklı sivillere rastlanmıştır.
Ordu.
Irak Silahlı Kuvvetleri, Irak'ın iç ve dış güvenliğini sağlamak; ülkeyi havadan, karadan ve denizden korumak amacıyla 1921 yılında kurulan ve günümüzde faaliyet gösteren silahlı kuvvet. Irak Silahlı Kuvvetleri, kendisine bağlı 4 birim bulundurur. Bunlar; Irak Kara Kuvvetleri, Irak Deniz Kuvvetleri, Irak Hava Kuvvetleri ve Irak Özel Operasyonel Kuvvetleri olarak sıralanır. Peşmerge, Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne bağlı Irak'ın bölgesel silahlı kuvvetidir.
Coğrafya.
Körfez ülkeleri arasında Irak, Suudi Arabistan ve İran'dan sonra 437.072 km² ile en büyük yüz ölçümüne sahip ülkedir. Arap olmayan dünya ile komşu tek Arap körfez devleti Irak, kuzeyde Türkiye, batıda Suriye ve Ürdün, doğuda İran, güneyde Suudi Arabistan ve Kuveyt ile çevrilidir. Irak'ın Körfez ile ilgisi denize çok kısa olan cephesinden kaynaklanır: 924 km² su alanına (kara suları) sahiptir. Bu görünümü ile tipik bir kara devleti olarak Irak, sınırlı bir stratejik derinliğe sahip olan Kuzey Irak'taki dağlık arazi dışında her taraftan savunmasız sınırlarla çevrili ve denize ulaşımı ise yetersizdir. Körfez'in üç büyüklerinden Irak'ın komşuları İran (1.458 km), Suudi Arabistan (814 km), Suriye (605 km), Türkiye (331 km), Kuveyt (242 km) ve Ürdün (181 km) ile olan toplam sınır uzunluğu 3.631 km'dir.
Sahip olduğu petrol rezervleri ve tarıma elverişli toprakları ile jeopolitik öneme sahip olan Irak; Saddam Hüseyin'in etkisi ve bölgede (özellikle Irak üzerinde) hâkim unsur olan ABD politikaları ile de Orta Doğu ve Körfez'in stratejik hassasiyete ve öneme sahip önemli bir ülkesi durumundadır. Ülkede başkent Bağdat'taki Bağdat Havalimanı başta olmak üzere altı adet uluslararası uçuşlara açık havalimanı bulunmaktadır.
İklimi.
Irak'ta, soğuk ve kurak kışlar, sıcak, bulutsuz yazlar görülür. Çoğunlukla çöl olması bu sayılan iklimsel sonuçları doğurur. İran ve Türkiye sınırı boyunca uzanan kuzeydeki dağlık bölgeler, yoğun kar yağışı altındadır. Bazen Orta ve Güney Irak'ta sel görülür. Toz ve kum fırtınaları da diğer doğal afetler arasında yer alır. Çoğunlukla geniş düzlüklerden oluşan bir arazi yapısı vardır. İran sınırında büyük bataklıklar görülür.
Biyoçeşitlilik.
Irak'ın olağanüstü ekosistemi ve habitat çeşitliliği, ülkede önemli bir tür çeşitliliğinin oluşmasını sağlamıştır. Mezopotamya, üzerinde tarımın yapılmaya başladığı yıllardan itibaren birçok bitkinin anavatanı olmuştur ve günümüzde bu bitkiler Irak'ta yaşayan insanlar tarafından kullanılmaktadır. Irak'ın faunasının çeşitliliği, florasının çeşitliliğinden bile büyüktür. Meşe ormanları, Irak'ın kuzeyindeki Zagros Dağları'nın büyük bir bölümünü kaplar ve bir ekolojik bölge oluşturur. Irak'ın güneyinde ise kendine has çöl biyoçeşitlilikleri vardır. Bölge ayrıca Avrasya yaban hayatına da ev sahipliği yapar. Serçe, kınalı keklik, bıldırcın, ibibik, güvercin, yaban güvercini, ördek, yaban ördek, bayağı dağ bülbülü gibi kuşlar da burada yaşar. Bu yüzden Irak'ın biyoçeşitliliği bölgeden bölgeye değişebilmektedir. Irak'ın kuzeyinde karasal iklim hâkimdir, güneyinde ise çöl iklimi hâkimdir.
Bitki örtüsü.
Irak'ın iklim şartları, kuzeydeki topoğrafik ve dağlık yapısı nedeniyle ülkede bitki örtüsü olarak bozkır ve orman bulunur. Ülkenin kuzeyindeki dağlık bölgede kavak, söğüt ve meşe ağaçları bulunur. Güneyinde ise genelde çöl ağaçları olan hurma ve palmiye ağaçları vardır.
Ekonomi.
Irak'ın ekonomisini tarım, turizm, alışveriş ve petrol ihracatı oluşturmaktadır.
Kültür.
Irak'ın kültürü Mezopotamya kültürü, İslam dini ve geleneksel Arap ve Kürt kültürü etrafında biçimlenmiştir. Buna karşın, Irak çeşitlilikler içinde yüksek bir kozmopolit toplum ve canlı bir kültüre sahiptir. İslam etkisi Arap ve Kürt kültürünün mimari, müzik, giyim, mutfak ve yaşam tarzında görülebilmektedir.
Sanat.
Eski Irak'ta birbirine bağlı birkaç sanat geleneği vardı. Abbasi Hanedanlığı, 750 ile 945 yılları arasında Abbasi Halifeliği'nde, özellikle Mezopotamya'nın merkezinde gelişti. Abbâsîler esas olarak Mezopotamya sanat geleneklerinden etkilendiler ve daha sonra Pers ve Orta Asya tarzlarını etkilediler. 8. ve 13. yüzyıllar arasında Abbasi döneminde çanak çömlek yüksek bir gelişmişlik seviyesine ulaşmış, hat sanatı dekoratif objelerin yüzeylerini süslemek için kullanılmaya başlanmış, tezhipli el yazmaları, özellikle Kur'an metinleri daha karmaşık ve stilize hale gelmiştir. Irak'ın ilk sanat okulu bu dönemde kuruldu ve zanaatkarların ve zanaatların gelişmesine olanak sağladı.
Abbasi döneminin zirvesinde, 12. yüzyılın sonlarında, el yazması illüstrasyon ve kaligrafide bir üslup hareketi ortaya çıktı. Artık Bağdat Okulu olarak bilinen bu İslam sanatı hareketi, geçmişte kullanılan basmakalıp karakterlerden ziyade günlük yaşamın temsilleri ve son derece etkileyici yüzlerin kullanımıyla karakterize ediliyordu.
Abbasi döneminin zirvesinde, 12. yüzyılın sonlarında, el yazması illüstrasyon ve kaligrafide bir üslup hareketi ortaya çıktı. Artık "Bağdat Okulu" olarak bilinen bu İslam sanatı hareketi, geçmişte kullanılan basmakalıp karakterlerden ziyade günlük yaşamın temsilleri ve son derece etkileyici yüzlerin kullanımıyla niteleniyordu.
Mutfak.
Arap ve Kürt mutfağı oldukça tutulmakta olup ülkenin her yerinde döner lokantalarından Irak otellerinin lüks lokantalarına kadar her yerde bulunabilmektedir. Hızlı yiyecekler, Arap, Kürt ve Batı mutfakları da oldukça popüler olup geniş miktarda bulunabilmektedir. Mutfağın temel malzemeleri kuzu eti, yöresel baharatlar, pirinç ve bulgurdur. Mutfağın temel bileşenleri kebap, etli yemekler ve hamurlu tatlılardır.
Giyim ve kurallar.
Irak'ta giyim bakımından bir zorlayıcılık yoktur. İnsanlar istedikleri kıyafeti giyebilmektedir örneğin: yöresel kıyafetler veya Batı tarzı kıyafetler. Irak'ta insanların birçoğu yöresel Arap kıyafeti olan kandura ve Kürt kıyafeti giyerler. Bu giyim biçimleri, Irak'ın çok sıcak ve nemli veya çok soğuk olan iklimine göre değişmektedir.
Demografik göstergeler.
2014 yılı nüfus tahminlerine göre Irak, 32.585.692 kişilik bir nüfusa sahiptir. Toplam nüfusun %75-80'i Araplar, %15-20'si Kürtler ve %5'i ise Türkmenler, Süryaniler, Keldaniler, Nesturiler, Asuriler ve diğer etnik gruplara mensuptur.
%97'si Müslüman olan halkın %60-65'i Şii Müslümanlar, %32-37'si Sünni Müslümanlardan oluşmaktadır.
Şii Araplar Irak'ın güneyinde yaşarken, Bağdat civarında Sünni ve Şii Araplar, Irak'ın kuzeyinde ise Sünni Kürtler, Yezidiler ve Irak Türkmenleri yaşamaktadır.
Irak oldukça genç bir nüfusa sahip olup nüfusun %55'i 15-64 yaş grubuna, %42'si 0-14 yaş grubuna, %3'ü 65 yaş ve üzeri gruba dâhildir. Ortalama ömrün yaklaşık 66,5 yıl olduğu Irak'ta bebek ölüm oranlarının yüksekliği (%6,2) önemli bir sorundur. Irak nüfusunun %58‘i okuma yazma bilmektedir. Bu oran erkeklerde %70,7'ye çıkarken, kadınlarda %45'e inmektedir. 2000 yılı nüfus artış hızı %2,86 olarak tahmin edilmiştir. Bu itibarla günümüzde Irak'ın nüfusunun verilen nüfus artış hızını dikkate alırsak 37 milyonun üzerinde seyrettiği muhtemeldir.
Irak nüfusu (2014): 36.004.552 kişi.
İlleri ve başkentleri.
Irak 19 ilden (Arapça: محافظات "muḥāfaẓat", tekil hâlinde محافظة "muhafazah") oluşur:
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14379",
"len_data": 28102,
"topic": "HISTORY",
"quality_score": 3.59
}
|
Irak (Irâk), Klasik Türk müziğinde, aynı adla anılan ve kalın fa diyez notasını andıran perdedeki makamlardan biri.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14380",
"len_data": 115,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.37
}
|
İsfahan ya da Isfahan şu anlamlara gelebilir:
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14381",
"len_data": 45,
"topic": "HISTORY",
"quality_score": 1.68
}
|
Isfahân, Klasik Türk müziğinde dügah perdesindeki makamlardan biridir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14382",
"len_data": 70,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.33
}
|
Kürdî, Klasik Türk müziğinde si bemol notasını andıran perde ve dügah perdesindeki bir makam.
I. Sultan Murad zamanında yazılmış olan Kitâb-ı Mûsikî ve Edvâr-ı Makâmât'ta Kürdî adına rastlanmamaktadır. Makâmın, Kürdî adını daha sonra almış olması görünmektedir. Bununla birlikte bu iki kitapta ve Zeyn'ül-Elhân'da bu makâmı Ebî-Selîk veya Ebû-Selîk makâmı olarak görülmektedir. Lâdikli Mehmet Çelebi döneminde Ebu-Selîk adı Kürdî olarak değiştirilmiştir.
III. Selim devrinden evvel yazılmış musiki kitaplarında Acem-Kürdî yoktur. Hatta, Abdülbâki Nâsır Dede'de de bulunmamaktadır. Bu makamın Dede tarafından bilinmesi ve bu makamdan beste yapılması, daha sonra İsmail Ağa'nın Acem Kürdî peşrevi ile Osep Ağa'nın berefşan bestesi, II. Mahmud devri ile daha sonraki devreye tesadüf etmektedir.
Bu itibarla makamın tertip tarihinin (elimizde bulunan eserlere göre) eski olmadığı anlaşılmaktadır. III. Selim döneminde tertiplenen makamlardan biri olduğu anlaşılmaktadır.
Acemkürdi makamı, acem makamını husule getiren acemaşiran ve uşşak dizilerinin nihayetine bir kürdi dörtlüsünün katılmasından ibarettir.
Güçlü acem-fa durak dügâh-la sesleridir. Makam acem makamını yapar, sonra kürdi dörtlüsü ile karar eder. Bazen ibare arasında da kürdi dörtlüsü gösterilir. Acem-Kürdînin kürdi makamından farkı pek azdır. O da iptida da çargâh dörtlüsünün çokça icrasıdır.
Acem kürdîyi donanımda acem makamında olduğu gibi, uşşak dizisinin işaretleri ile gösterilir. Acemaşiran dizisinin dördüncü sesi olan (sünbüle-küçük-mücennep bemollü si) kürdi dörtlüsünün ikinci sesi olan (kürdi-küçük mücennep bemollü si) nin değiştirme işaretleri ibare arasında o seslere ilâve edilir.
A) Arel-Dr.Ezgi Sisteminde
Kürdî dizisi mülayimdir. Pestten tize doğru seslerinin isimleri, dügâh, kürdî, çârigâh, neva, hüseynî, acem, gerdaniye, muhayyerdir; nota isimleri ise, la, küçük mücennep bemollü si, do, re, mi, fa, sol, la, dır. Kürdî dizisi pest tarafta bir kürdî dörtlüsüne, tiz tarafta bir bûselik beşlisinin birleşmesinden teşekkül etmiştir. Kürdî makâmı sâittir. Lâkin ekseriya dizide karışık hareket eder. Güçlü nağme dördüncü derece olan (Neva-re) dir. Bunda yeden nağmesi bir taninî aralığındadır. Bununla beraber bazı bestekârlar bir küçük mücennep aralığı ile nadiren karar vermişlerdir. Makâm, kürdî dörtlüsünün ya durak ya güçlüsünden başlar, onda gezinip durak veya güçlüde muvakkat karar yapar. Sonra icap ederse bûselik beşlisinde dahi seyrederek gelir durakta kalır.
Kürdî dizisi nağmelerinin birbirinden sonra buutleri:
(1) bir bakıyye (2) bir taninî (3) bir taninî (4) bir taninî (5) bir bakıyye (6) bir taninî (7) bir taninîdir.
Durak nağmesine göre aralıkları:
(1) bakiyye (2) bir küçük üçlü (3) tam dörtlü (4) tam beşli (5) bir küçük altılı (6) küçük yedili (7) tam sekizlidir.
Kürdî dizisini mevkiinde yazmak istediğimizde tabiî çârigâh dizisinin altıncı sesinden tize doğru yazılacaktır. Çârigâh dizisinin altıncı yedinci sesleri arası bir taninî, kürdinin birinci ve ikinci sesleri mesafesi bir bakıyye olduğundan çârigâhın yedinci sesine bir küçük mücennep bemolü vazetmek lâzımdır. Çârigâhın yedinci, sekizinci nağmeleri buudü bir bakiyedir, yedinci sese konulan küçük mücennep bemolü ile bu seslerin aralığı bir taninî olmuştur. Kürdinin üçüncü ve çârigâhın birinci seslerinden sonra aralıklar birbirinin aynıdır; donanımda çârigâh dizisinin yedinci sesine bir küçük mücennep bemolü koymakla kürdî dizisini mevkiinde yazmış oluruz.
B) Töre- Ekrem Karadeniz Sisteminde
GİRİŞ VE KARAR: Çoğunlukla Neva ve Hüseynî perdelerinden terennüme başlayıp Dügâh perdesinde karar verir.
ISKALA: Bu makâm çıkış ve inişte aynı ıskalayı kullanır. Nota yazarken eserin baş tarafına Kürdî perdesine mahsus olan Bemol işaretini koymak uygun olur.
Bakınız:
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14384",
"len_data": 3737,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.48
}
|
net.art terimi genel olarak 1994-1999 arası internet sanatının öncülüğünü yapan grubun yaptığı işleri sınıflandırmak için kullanılır. Bunun yanında zaman zaman "internet sanatı" ile eşanlamlı olarak kullanıldığı da olur.
İlk başlarda sadece internete özgü tüm online sanat eserleri için bu tabir kullanılırken, internet sanatının müzelere girmesiyle net.art daha çok Vuk Ćosić, Jodi.org, Alexei Shulgin, Olia Lialina, Heath Bunting and Valéry Grancher, Etoy gibi sanatçı ve sanatçı grupları için kullanılmaya başlamıştır.
Net.art teriminin ilk defa 1995 Aralığında Slovenyalı Vuk Ćosić'in aldığı yazılım hatası nedeniyle karakterleri bozuk çıkan bir e-posta mesajı sonrası kullanılmaya başlandığı şeklinde yaygın bir söylenti vardır. Buna göre mesajda, birçok karakter okunamamaktayken bir yerine "net. art" şeklinde okunabilir bir ifade yer alıyordu. Daha sonra Ćosić bu anekdotu yalanlamış, terimin ilk defa 1995'te Pit Schultz tarafından ortaya atıldığını açıklamış, aslında Alexei Shulgin tarafından uydurulup İnternet üzerinden yayılan bu hikâyenin de bir çeşit net.art eseri haline geldiğini ifade etmiştir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14385",
"len_data": 1113,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.77
}
|
Muhayyerkürdi (Muhayyerkürdî), Klasik Türk müziğinde rastperdesinde başlangıcı muhayyer kararı kürdi makam.
Örnek şarkılar
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14389",
"len_data": 122,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 2.24
}
|
Muhayyerbuselik (Muhayyer Bûselik), Klasik Türk müziğinde bir makam.
Bakınız: muhayyer ve buselik makamları
Örnek şarkılar
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14390",
"len_data": 122,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 2.46
}
|
Muhayyer, Klasik Türk müziğinde dügâh perdesinde bir makam.
Bakınız: muhayyer makamı ve
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14392",
"len_data": 87,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 2.79
}
|
Rast, Klasik Türk müziğinde bir makam.
Çıkıcı bir makamdır. Durağı SOL sesi, güçlüsü beşinci derecesindeki RE sesidir. Dizisi şu şekildedir:
SOL-LA-Sİ (koma bemol)-DO-RE-Mİ-FA (bakiye diyez)-SOL
Perdelerin Türk Müziğindeki isimleri şöyledir:
Râst, Dügâh, Segâh, Çârgâh, Nevâ, Hüseynî, Evic, Gerdâniye
Rast makamına durak sesinden başlanır, ya durakta veya güçlüde asma karar yapılır sonra tizdeki dörtlüsünde de gezinildikten sonra durak sesi olan SOL ile karar verilir.
Rast makamı, Klasik Türk müziğinin en temel makamı sayılır nitekim "rast" Farsçada düz, doğru, sağ manasına gelir. Uzaktan andırsa da, batı müziğinde başka seslerin kullanılmasından dolayı majör gamlarıyla karşılaştırmak yanlıştır.
Rast makamında bestelenmiş bazı popüler eserler şunlardır:
Rast kelimesi Türk müziğinde aynı zamanda SOL sesi için de kullanılır ("Rast perdesi", "Rast üzerinden girmek").
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14396",
"len_data": 874,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.61
}
|
Uşşak, Klasik Türk müziğinde ana makamlardan biridir. Şevki Bey'in bu makamda pek çok eseri mevcuttur. Çıkıcı bir seyre sahiptir. Yerinde Uşşak dörtlüsüne Neva'da Buselik beşlisi eklenmesiyle meydana gelmiştir. Dörtlü ve beşlinin ek yerindeki Neva perdesi makamın güçlüsüdür. Segâh perdesinin özellikle inişlerde 2-3 koma pes basılması gerekir.Ayrıca seyir özelliği olarak "çıkıcı" seyir özelliğini taşımaktadır. Çargahta perdesinde çargah beşlisi, segahta eksik segah üçlüsü ve rastta rast beşlisi asma kalışları bulunmaktadır.
Uşşak Makamı "Aşıklar Makamı" demektir.
Uşşak Şarkılar:
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14397",
"len_data": 585,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.06
}
|
Şehnaz (Şehnâz), Klasik Türk müziğinde bir makam.
Bakınız:
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14398",
"len_data": 58,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 2.48
}
|
Şehnâz Bûselik, Klasik Türk müziğinde bir makam.
Bakınız: şehnaz ve buselik makamları
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14399",
"len_data": 85,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 1.9
}
|
Tahirbuselik (Tâhir Bûselik), Klasik Türk müziğinde birleşik bir makamdır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14400",
"len_data": 74,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.27
}
|
Tahir ( o da dan gelmekte) kelimesi şu anlamlara gelebilir:
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14401",
"len_data": 59,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 1.88
}
|
Saba kelimesi şu mânâlara gelebilir:
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14403",
"len_data": 36,
"topic": "RELIGION",
"quality_score": 1.94
}
|
İnternet sanatı (WWW'in araç olarak kullanıldığı durumlarda web-art, web sanatı; genel anlamda ağları kullandığında ağ sanatı, net sanatı, net-art), İnternet'i temel gereç (mecra) olarak kullanan ve video sanatında olduğu gibi konusunu da kullandığı mecradan alan; dolayısıyla İnternet, İnternet kültürü, teknoloji-toplum ilişkileri gibi konuları irdeleyen kültürel üretim şekli, sanat çeşididir. Walker Art Center'ın eski küratörü Steve Dietz'in deyişiyle "İnternet sanatı projeleri, izlenmesi/ifade edilmesi/katılımının sağlanması için İnternet'in hem gerekli hem de yeterli koşul olduğu projelerdir."
İnternet sanatı sanatsal web sitelerinde biçimlendiği gibi, email projeleri, online video, internet bazlı yazılımlar, internet bazlı enstalasyonlar, ses ve radyo işleri, tarayıcı sanatı, spam sanatı, kod şiiri gibi uygulamaları da kapsar. İnternet'in getirdiği yeniliklerle sanatçıların önünde sınırsız imkânlar açılmış, bu internet sanatı terimini biraz belirsiz ve fazla genel kıldıysa da, genel anlamda çağdaş sanatın değişmesi ve genişlemesine katkıda bulunmuştur.
İnternet sanatı, oturmuş bir terminolojiye sahip değildir. "İnternet sanatı", "web sanatı", "ağ sanatı", "net sanatı", "net-art", "net.art" gibi terimler bir arada kullanılabilmektedir. Bunlardan sadece net.art çoğunlukla erken dönem internet sanatı için kullanılır.
Tarih ve Bağlam.
İnternet sanatı değişik sanat akım ve geleneklerine dayanır. Bazı internet sanatı projeleri kavramsal sanat, Fluxus, pop sanatı, performans sanatı ile doğrudan ilintilidir. Kökleri Avrupa, Japonya ve ABD'deki geleneksel müze ve galeri çevresinin dışında kalan disiplerarası araştırmalar yapan kuruluşlara dayanır.
Whitney Amerikan Sanat Müzesi, 2000 yılında Bienal sergisine internet sanatını dahil etti. İnternet sanatının Bienal'de özel bir kategori olarak yer alması, bu alandaki ilk örneklerden biriydi ve internet sanatının müze ortamlarına dahil edilmesinin en erken örneklerinden birini oluşturdu.
Bunlar arasında Linz'deki Ars Electronica Festivali, ORF'deki ilk radyo deneyleri, Kunstradio ve Paris'teki IRCAM sayılabilir. WWW'in icadından sonra bilgisayarların ve İnternet'in yaygınlaşmasıyla teknolojik imkânlar herkese açılmış, sanatçılara yeni ifade imkânları tanımıştır. Bugün internet sanatlarını teknolojik sanatlar olarak inceleme eğilimi olsa da birçok sanatçı ve eleştirmen bu sanat türünün de çağdaş sanatın ana akışı içinde incelenmesi gerektiğini savunmaktadırlar.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14404",
"len_data": 2443,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 4.01
}
|
Saba (Sabâ, Arapçadan), Klasik Türk müziğinde birleşik bir makam. Saba makamı, la durak sesi üzerine kuruludur. Türk müziğinde re notasının (sesinin) yarım ses ve si notasının (sesinin) çeyrek ses pesleşmesi ile çalınır, icra edilir. Nota dizeğinde, eserin ölçüsü ile beraber re notasının olduğu sıraya bemol ve si notasının olduğu yere de çift bemol işareti konularak saba makamı olduğu belirtilir. Ayrıca eserin başka yerlerinde, ilgili notalara bu işaretler getirilebilir. Genellikle türk halk müziği eserlerindeki arıza ses sib2 dir. Saba makamında bu arıza ses bir çeyrek ses daha pesleşmiştir. Bir diğer ismi derbeder makamıdır. Mendilimin yeşili, aman doktor gibi eserler bu makamdan çalınır. Ayrıca sabah ezanı da bu makamdan okunur.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14405",
"len_data": 741,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.64
}
|
Neva (Nevâ), Klasik Türk müziğinde bir makam adı ve Yegâh'tan bir oktav tiz olan İtalyan nota sisteminde 3. çizgide gösterilen "re" perdesidir.
Nevâ makâmı basit makamlardan olup, durağı Dügâh perdesidir.
Seyri inici çıkıcı olan makâmın dizisi ise yerinde Uşşak dörtlüsüne, Nevâ perdesinde bir Rast beşlisinin eklenmesiyle meydana gelir. Güçlüsü aynı adı taşıyan perdenin adı Nevâ'dır. Rast perdesiyle yeden alır. Donanımına ise Si için bir komalık (koma)bemol ve Fa için dört koma (Bakiyye) diyezi yazılır.
Makamın Özelliği: Nevâ makamı parlak bir makam değildir. Genişleme seslerinin fazlaca kullanılmadığı bu makamda, inici seyir yapılırken Fa Bakiyye diyez (Evc) perdesi, Bekar hale getirilerek Acem perdesi haline gelir. Neva üzerinde bu şekilde inici bir Bûselik Beşlisi meydana gelmiş olur.
Nevâ Makamı Seyri (İnici-Çıkıcı)
Seyre Nevâ perdesi veya civarından başlanır. Uzak bir perdeden başlanmışsa hemen Nevâ perdesine yönelinir. Nevâ makamının güçlü perdesi Nevâ'dır. İnici-çıkıcı seyirde, ilk müzik cümlesi ilgili makamın güçlü perdesi üzerinde kurulur. Güçlü perdesi veya civarındaki seslerden seyre başlanır.
Dizide karışık gezinilir; Nevâ perdesinde ilk kalış yapılır. Güçlü perdesi üzerinde ilk müzik cümlesi kurulur.
Dizide karışık gezinilir; Dügâh perdesinde ikinci kalış yapılır. Ardından durak perdesine (Dügâh) inilir ve burada kalış gösterilir.
Dizide karışık gezinilir; Nevâ perdesinde Rast veya Bûselik çeşnisiyle yarım karar verilir. Seyrin devamında sırasıyla güçlü (Nevâ), tiz durak (Muhayyer) ve tekrar güçlü (Nevâ) perdelerinde kalışlar yapılır.
Dizide ve genişleme bölgelerinde karışık gezinilir; Dügâh perdesinde Uşşak çeşnisiyle (genelde yedensiz olarak) tam karar verilir. Durak perdesinde (Dügâh) karar verilir.
Nevâ Makamının Önemli Perdeleri.
Seyirde tiz durak perdesinden güçlü perdesine inerken genellikle Eviç yerine Acem perdesi de kullanılabilir.
Önemli Asma Kararlar.
Bu içerik, Nevâ makamının inici-çıkıcı seyri, önemli perdeleri ve asma kararları hakkında özet bilgileri içermektedir[2][6][8].
Citations: [1] Nevâ - Vikipedi https://tr.wikipedia.org/wiki/Neva [2] NEVÂ - TDV İslâm Ansiklopedisi https://islamansiklopedisi.org.tr/neva [3] The Second Hardest Job - Murat Süngü - Neva Maqam - B03 https://www.youtube.com/watch?v=_Jy3cIojyJM [4] Makamsal Soy Kütüğü ve Tasnif Modeli Üzerinden Neva Makamı ... https://www.academia.edu/113134860/Makamsal_Soy_K%C3%BCt%C3%BC%C4%9F%C3%BC_ve_Tasnif_Modeli_%C3%9Czerinden_Neva_Makam%C4%B1_Tahlili_Analysis_of_Neva_Makam_Based_on_a_Model_of_Makam_Genealogy_and_Classification_ [5] [PDF] makam, âvâze, şûbe ve te musiki nazariyatında pisagor uyumu ... https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/115269 [6] Basit Makamlar – Neva Makamı - Klarnet Park https://www.klarnetpark.com/neva-makami/ [7] Türk Müziğinde XIII - XV. Yüzyıl Ses Sistemi ve Makam Teorisi ... http://musikidergisi.net/?p=2583http%3A%2F%2Fmusikidergisi.net%2F%3Fp%3D2583 [8] [PDF] Fine Arts Status: Original Study ISSN: 1308 7290 (NWSAFA ... https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/512278
Bu makama ait önemli eserler Buhûrizâde Mustafa Itrî Efendi'nin Kâr'ı, Tanbûri Cemil Bey'in Peşrevidir. Günümüz bestekârlarınca fazla kullanılmayan bu makamda daha pek çok güzel eserler mevcuttur.
Neva; ses, ahenk, nağme anlamları taşıdığı gibi kuvvet, zenginlik, kudret, nasip, kısmet anlamlarını da ifade eder.
Rızık, bolluk, bereket anlamına da gelir.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14407",
"len_data": 3407,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.5
}
|
Nevabuselik (Nevâ Bûselik), Klasik Türk müziğinde birleşik bir makam.
Bakınız: neva ve buselik makamları.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14408",
"len_data": 105,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.35
}
|
Nevakürdi (Nevâ Kürdî), Klasik Türk müziğinde birleşik bir makamdır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14409",
"len_data": 68,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.57
}
|
Neveser (Nev'Eser), Klasik Türk müziğinde birleşik bir makam.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14410",
"len_data": 61,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.29
}
|
Nikriz (Nikrîz, Farsçadan), Klasik Türk müziğinde, dizisi bir sekizli içinde gösterilebilen basit görünüşlü bir birleşik makamdır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14414",
"len_data": 130,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.59
}
|
Nişaburek (Nişâbûrek), Klasik Türk müziğinde rast makamı ve uşşak makamının buselik "si" perdesiyle oluşmuş bir makamdır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14415",
"len_data": 121,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.56
}
|
Mahur, Klasik Türk musikisinde bir makam. En sevilen makamlardan biridir. İran ve Hindistan'da Mahur isminde şehirler vardır. Mahur makamı ismini muhtemelen bu şehirlerden almıştır. Çeşitli kâr-ı nâtık güftelerinde de Mahur adının coğrafi isim olarak kullanılması bu görüşü doğrulamaktadır.
Mahur makamı, elimizdeki en eski örneklere ve eski nazariyat kitaplarındaki bahislere bakılacak olursa en az 6-7 asırlık bir makamdır. Asırlardan bu yana aynı derecede rağbet görerek kullanılmıştır. Neşeli, şuh, gönlü ferahlatan, sert bir makamdır. Mehter müziği ve halk müziğinde de yaygın olarak kullanılmıştır.
Mahur makamı, Arel-Ezgi-Uzdilek sistemindeki tarife göre Çargah makamının Rast perdesindeki şeddidir. Karar sesi Rast, güçlü sesi Neva, tiz durak sesi Gerdaniye, yeden sesi Geveşt'tir. Pesten tize doğru sesleri şöyledir: Rast, Dügah, Buselik, Çargah, Neva, Hüseyni, Mahur, Gerdaniye. Bütün şed makamlarda olduğu gibi Mahur makamında da asırlar içinde bazı seyir hususiyetleri ortaya çıkmış ve makamın karakterini Çargah ve Acemaşiran'dan farklı kılmıştır. Makam inici karakterdedir. Tiz durak olan Gerdaniye civarında seyre başlanır ve bu perdede asma karar yapılır. İniş esnasında mahur perdesi yerine acem perdesi kullanıldığı olur. Yine iniş esasında yerinde veya Çargah perdesinde Nikriz çeşnileri sık olarak kullanılır. Bilhassa eski eserlerde, karara doğru Buselik yerine Segah perdesinin kullanıldığı da olur.
Mahur makamından günümüze kadar notası ulaşan eserlerin sayısı Yılmaz Öztuna'nın verdiği rakamlara göre 859 olup, en çok kullanılan makamlar arasında 9. sıradadır. Mahur makamındaki bazı kıymetli eserlere şunları örnek verebiliriz: Hasan Efendizade Ahi Efendi ve Ali Şirügani Dede Efendi'lerin durakları, Zekai Dede Efendi ve Nafiz Bey'in ilahileri; Gazi Giray Han, Osman Bey, Cemil Bey ve Rauf Yekta Bey'in peşrevleri; Gazi Giray Han, Nikolaki Efendi, Refik Talat Bey ve Refik Fersan'ın saz semaileri; Meragî'nin 2 kârı; Dilhayat Hanım Kalfa, Itri, Ebubekir Ağa, Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi, Eyyubi Mehmed Bey ve İsmail Baha Sürelsan'ın besteleri; Itri ve Ebubekir Ağa'nın ağır semaileri; İlya Efendi, Ebubekir Ağa ve Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi'nin yürük semaileri.
Kendisi musiki ile uğraşmamakla birlikte engin bir musiki zevkine ve kültürüne sahip olan Ahmet Hamdi Tanpınar'ın mahur makamını çok sevdiğini roman ve makalelerinden anlıyoruz. Yazılarında, Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi ve Bekir Ağa'nın mahur bestelerinden sık olarak ve övgü ile bahseder. Mahur Beste adlı romanı, adını, muhayyel bir bestekârın mahur bestesinden almıştır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14416",
"len_data": 2571,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.8
}
|
Mahurbuselik (Mâhûr Bûselik), Klasik Türk müziğinde birleşik bir makam.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14417",
"len_data": 71,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.05
}
|
Hüseyniaşiran (Hüseynî Aşîrân), Klasik Türk müziğinde birleşik bir makam.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14418",
"len_data": 73,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.38
}
|
Pençgâh (Farsçadan), Klasik Türk müziğinde rast ve bayati dizilerinden oluşan birleşik bir makamdır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14420",
"len_data": 100,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.57
}
|
Suzidil (Sûz-i Dil, Farsçadan), Klasik Türk müziğinde birleşik bir makam.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14423",
"len_data": 73,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.47
}
|
Suzidilara (Sûz-i Dilârâ), Klasik Türk müziğinde birleşik bir makam. Sözcüğün kökeni Farsçadır.
Osmanlı padişahlarından III.Selim'in ilahi aşkla oluşturduğu musiki makamına verilen addır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14424",
"len_data": 187,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.5
}
|
Şevkefza (Şevk'Efzâ, Arapça ve Farsçadan), Klasik Türk müziğinde III. Selim tarafından düzenlenmiş bir makamdır.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14426",
"len_data": 112,
"topic": "CULTURE_ART",
"quality_score": 3.49
}
|
Mehmet Ali Talat (d. 6 Temmuz 1952, Girne), Kıbrıs Türkü siyasetçidir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ikinci Cumhurbaşkanıdır.
Orta öğrenimini Kıbrıs'ta tamamlayan Talat, 1977 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü'nden lisans programından mezun oldu. Doğu Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde yüksek lisansını ise 2004 yılında tamamladı.
Aralık 1993'te yapılan genel seçimler sonrasında kurulan ilk Demokrat Parti (DP)- Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Koalisyon Hükûmeti'nde, Eğitim ve Kültür Bakanı olarak görevlendirildi. İkinci DP-CTP Koalisyon Hükûmeti'nde de aynı görevi üstlendi. Üçüncü DP-CTP Koalisyon Hükûmeti'nde ise, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı oldu.
14 Ocak 1996 tarihinde yapılan 14. Kurultay'da Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı oldu. 1998'de ve 2003'te yapılan genel seçimlerde ve 20 Şubat 2005 tarihinde yapılan erken genel seçimde Lefkoşa'dan Milletvekili seçildi.
13 Ocak 2004 tarihinde kurulan 1. CTP-DP Koalisyon Hükûmeti'nin ardından, 8 Mart 2005 tarihinde Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar görev yapacak 2. CTP-DP Koalisyon Hükûmeti'ni kurdu.
17 Nisan 2005'te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini 1. turda %55 ile kazanan Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, görevi Rauf Denktaş'tan 24 Nisan 2005'te devraldı. 18 Nisan 2010 tarihinde yapılan seçimler sonucu oyların %43'ünü alarak Derviş Eroğlu'na yenildi. 14 Haziran 2015 tarihinde yapılan kurultayda ise yeniden Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanlığına seçildi.
Talat, evli ve biri erkek, biri de kız iki çocuk babasıdır. 13 Kasım 2016'da gerçekleşen CTP-BG kurultayında, cumhurbaşkanlığı dönemindeki müzakere heyetinde görevli olan ve KKTC Cumhuriyet Meclisi 9. Dönem Lefkoşa Milletvekili olan Tufan Erhürman'a Genel Başkanlığı devretti.
|
{
"url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=14427",
"len_data": 1772,
"topic": "POLITICS",
"quality_score": 3.38
}
|
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.