text
stringlengths
3
198k
metadata
dict
Biyocoğrafya, bitki ve hayvan türlerinin dağılımını ve bu dağılımın nedenlerini inceleyen Fiziki coğrafyanın alt bilim dalıdır. Biocoğrafya kelimesi; Bio (canlı) ve geography (coğrafya) kelimelerinin birleşmesiyle oluşturulmuştur. Bitki coğrafyası (Fitocoğrafya) ve Hayvan coğrafyası (Zoocoğrafya) olarak iki alana ayrılır. Hayvanlar fazla hareketli olduğundan araştırılmaları biraz daha zordur, bu nedenle Bitki coğrafyası daha fazla gelişmiştir. Bitki ve hayvan topluluklarının özelliklerini, dağılışlarını ve insan yaşamı üzerine etkilerini inceler. Biyoloji, botanik, zooloji, ekoloji, jeoloji, jeomorfoloji, klimatoloji, genetik, pedoloji ve tıp canlılar biliminin yardımcı bilim dallarıdır. Biyocoğrafya; 1."Tarihsel biyocoğrafya", 2."Ekolojik biyocoğrafya" ve 3."Analitik biyocoğrafya" olmak üzer üç alt alana ayrılır. Canlıların yaşamlarını sürdürdüğü Biyosfer (canlıküre); Atmosfer, Litosfer ve Hidrosferin canlı yaşayan kesimlerinden oluşur. Ekosistemde yaşayan canlı ve cansız varlıkların karşılıklı ilişkileri, canlıların dağılışını ve yaşama biçimlerini etkiler. Yeryüzündeki canlıların dağılımında iklim, jeomorfoloji, toprak tipleri, su özellikleri önemlidir. Sağlıklı ekosistemlerde canlı türleri yoğun bulunur. Bitkilerle doğal faktörler arasında bağlantı olduğunu ilk kez Aristoteles (M.Ö 384-322) açıklamıştır. Bîrûnî'nin (973-1051) bitki ve hayvanlarla ilgili eserleri vardır. Abdullah bin Ahmed el-Baytâr, (1197-1248) 1400 bitki hakkında bilgi verdiği bir kitap yazmıştır. İbn Battuta (1304-1368) yaptığı gezilerde gördüğü hayvan ve bitkilerle ilgili bilgiler toplamıştır. Coğrafi keşiflerin Biyocoğrafyanın gelişmesine önemli katkıları olmuştur. Evliya Çelebi'nin (1611-1683) Seyahatnâmesinde bitki örtüsü ve tarım ürünleri hakkında bilgiler vermiştir. Comte De Buffon ve Carl Linnaeus biyocoğrafyaya katkı yapan bilim adamlarındandır. Alexander von Humboldt yaptığı çalışmalarla biyocoğrafyanın temellerini atmıştır.Alfred Russel Wallace "Hayvanların Coğrafi Dağılımı" kitabıyla günümüzde de kullanılan Hayvan coğrafyası bölgelerini tespit etmiştir. Biyocoğrafya araştırmaları yürütülebilmesi için yeryüzü, özellikle kıtalar ve adalar, öbür bölgelerden değişik ama kendi sınırları içinde ortak özellikte bitki ve hayvan varlığını barındıran belirli bölgelere ayrılmıştır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17142", "len_data": 2294, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 4.05 }
Silvikültür, planlı ormancılık yaklaşımına dayalı biçimde yeni ormanların kurulması, bu ormanlarla birlikte tabii olarak yetişmiş ormanların gençleştirilmesi ve bakımı ile, orman alanlarının ekosistemin ve toplumun çok yönlü ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde devamlılık ilkesi doğrultusunda en verimli biçimde işletilmesine imkân verecek biçimde varlıklarının devam ettirilmesi ile uğraşan bir bilim dalı.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17143", "len_data": 406, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.62 }
Alabama (), Amerika Birleşik Devletleri'nin Güneydoğu bölgesinde, kuzeyde Tennessee; doğuda Georgia; güneyde Florida ve Meksika Körfezi; ve batıda Mississippi ile sınırlanan bir eyalettir. Alabama, ABD eyaletleri arasında yüzölçümü bakımından en büyük 30. ve en kalabalık 24. eyalettir. Alabama, toplam 1.500 mil (2.400 km) iç su yolu ile tüm eyaletler arasında en fazla iç su yoluna sahip olan eyalettir. Alabama, eyalet kuşundan sonra Sarıçekiç Eyaleti olarak adlandırılır. Alabama aynı zamanda "Dixie'nin Kalbi" ve "Pamuk Eyaleti" olarak da bilinir. Eyaletin ağacı longleaf çamı, eyaletin çiçeği ise kamelyadır. Alabama'nın başkenti Montgomery, nüfus ve yüzölçümü bakımından en büyük şehri ise Huntsville'dir. En eski şehri, 1702 yılında Fransız sömürgeciler tarafından Fransız Louisiana'sının başkenti olarak kurulan Mobile'dir. Greater Birmingham, Alabama'nın en büyük metropol alanı ve ekonomik merkezidir. Başlangıçta birçok yerli kabileye ev sahipliği yapan bugünkü Alabama, on altıncı yüzyıldan başlayarak on sekizinci yüzyılın başlarında Fransızların eline geçene kadar bir İspanyol bölgesiydi. İngilizler bölgeyi 1763 yılında kazandı ve Amerikan Devrim Savaşı'nda kaybetti. İspanya Mobile'i 1813 yılına kadar İspanyol Batı Florida'sının bir parçası olarak elinde tuttu. Aralık 1819'da Alabama bir eyalet olarak tanındı. Antebellum döneminde Alabama önemli bir pamuk üreticisiydi ve Afro-Amerikan köle emeğini yaygın olarak kullanıyordu. Eyalet 1861 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nden ayrılarak Montgomery'nin ilk başkenti olduğu Amerika Konfedere Devletleri'nin bir parçası haline geldi ve 1868 yılında yeniden Birliğe katıldı. Amerikan İç Savaşı'nın ardından Alabama, kısmen tarım ve birkaç nakit ürünün eyalet ekonomisinin ana itici gücü olması nedeniyle onlarca yıl ekonomik zorluklar yaşayacaktı. Diğer eski köleci eyaletlere benzer şekilde, Alabamalı yasa koyucular 19. yüzyılın sonlarından 1960'lara kadar Afrikalı Amerikalıları ve Alabama'nın Fransız Kreol nüfusunu haklarından mahrum eden ve ayrımcılığa maruz bırakan Jim Crow yasalarını uygulamışlardır. 20. yüzyılın başlarında, büyük sanayilerin ve şehir merkezlerinin büyümesine rağmen, beyaz kırsal çıkarlar 20. yüzyılın ortalarına kadar eyalet yasama meclisine hakim olmuştur. Bu süre zarfında, kentsel çıkarlar ve Afrikalı Amerikalılar belirgin bir şekilde yeterince temsil edilmedi. Selma'dan Montgomery'ye yürüyüş gibi yüksek profilli olaylar, eyaleti 1950'lerde ve 1960'larda sivil haklar hareketinin önemli bir odak noktası haline getirdi. İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Alabama, eyalet ekonomisinin yeni endüstrilerle çeşitlenmesiyle büyüdü. NASA'nın Huntsville'deki Marshall Uzay Uçuş Merkezi, havacılık ve uzay endüstrisini geliştirerek Alabama'nın 20. yüzyılın ortalarından sonlarına kadar ekonomik büyümesine yardımcı olacaktır. Alabama'nın 21. yüzyıldaki ekonomisi otomotiv, finans, turizm, imalat, havacılık, maden çıkarma, sağlık, eğitim, perakende ve teknolojiye dayanmaktadır. Eyaletin coğrafyası çeşitlilik gösterir; kuzeyde dağlık Tennessee Vadisi, güneyde ise tarihsel olarak önemli bir liman olan Mobile Körfezi yer alır. Siyasi olarak, Derin Güney'in bir parçası olan Alabama, ağırlıklı olarak muhafazakar bir eyalettir ve Güney kültürüyle tanınır. Alabama'da özellikle Alabama Üniversitesi, Auburn Üniversitesi, Alabama A&M Üniversitesi, Alabama Eyalet Üniversitesi, Troy Üniversitesi, Güney Alabama Üniversitesi ve Jacksonville Eyalet Üniversitesi gibi okullarda üniversite düzeyinde oynanan Amerikan futbolu eyalet kültürünün önemli bir parçasıdır. Etimoloji. Alabama Nehri'nin ve eyaletin Avrupalı-Amerikalılar tarafından adlandırılması, üyeleri Coosa ve Tallapoosa nehirlerinin birleştiği yerin hemen altında, nehrin yukarı kesimlerinde yaşayan ve Muskogean dilini konuşan bir kabile olan Alabama halkından gelmektedir. Alabama dilinde, Alabama soyundan gelen bir kişi için kullanılan sözcük Albaamo'dur (ya da farklı lehçelerde çeşitli şekillerde Albaama ya da Albàamo; çoğul hali Albaamaha'dır). Kelimenin yazılışı tarihi kaynaklar arasında önemli farklılıklar göstermektedir. İlk kullanım 1540'taki Hernando de Soto seferinin üç anlatımında görülür: Garcilaso de la Vega Alibamo'yu kullanırken, Elvas Şövalyesi ve Rodrigo Ranjel terimin transliterasyonunda sırasıyla Alibamu ve Limamu yazmışlardır. 1702 gibi erken bir tarihte Fransızlar kabileyi Alibamon olarak adlandırmış ve Fransız haritaları nehri Rivière des Alibamons olarak tanımlamıştır. İsmin diğer yazılışları arasında Alibamu, Alabamo, Albama, Alebamon, Alibama, Alibamou, Alabamu, Allibamou bulunmaktadır. ve muhtemelen "Alabahmu". ABD'de Kızılderili dillerinden türetilen eyalet isimlerinin kullanımı yaygındır; tahminen 27 eyalet Kızılderili kökenli isimlere sahiptir. Kaynaklar kelimenin anlamı konusunda hemfikir değildir. Bazı araştırmacılar kelimenin Choctaw alba ('bitkiler' veya 'yabani otlar' anlamına gelir) ve amo ('kesmek', 'kırpmak' veya 'toplamak' anlamına gelir) kelimelerinden geldiğini öne sürmektedir. Anlamı 'çalılıkları temizleyenler' ya da 'ot toplayanlar' olabilir, bu da ekim için araziyi temizlemeye ya da şifalı bitkileri toplamaya atıfta bulunur. Eyalette Kızılderili kökenli çok sayıda yer adı bulunmaktadır. Ancak Alabama dilinde buna karşılık gelen benzer bir kelime bulunmamaktadır. Jacksonville Republican'da 1842 yılında yayınlanan bir makalede bu kelimenin 'Burada Dinleniyoruz' anlamına geldiği öne sürülmüştür. Bu kavram 1850'lerde Alexander Beaufort Meek'in yazılarıyla popüler hale gelmiştir. Muskogean dilleri uzmanları böyle bir çeviriyi destekleyecek herhangi bir kanıt bulamamıştır. Tarihçe. Avrupa öncesi yerleşim. Farklı kültürlere sahip yerli halklar, Avrupa kolonizasyonunun gelişinden önce binlerce yıl boyunca bölgede yaşamıştır. Ohio Nehri kıyısındaki kuzeydoğu kabileleriyle ticaret, Mezar Höyüğü Dönemi'nde (MÖ 1000 - MS 700) başlamış ve Avrupalıların temasına kadar devam etmiştir. Tarımsal Mississippian kültürü, MS 1000 ila 1600 yılları arasında eyaletin büyük bir bölümünü kapsamış ve en önemli merkezlerinden biri şu anda Moundville, Alabama'da bulunan Moundville Arkeolojik Alanı'nda inşa edilmiştir. Burası, kültürün merkezi olan günümüz Illinois'indeki Cahokia'dan sonra, klasik Orta Mississippian döneminin en büyük ikinci kompleksidir. Moundville'deki arkeolojik kazılardan elde edilen eserlerin analizi, akademisyenlerin Güneydoğu Tören Kompleksi'nin (SECC) özelliklerini formüle etmelerinin temelini oluşturmuştur. Yaygın inanışın aksine, SECC'nin Mezoamerikan kültürüyle doğrudan bir bağlantısı olmadığı, bağımsız olarak geliştiği görülmektedir. Tören Kompleksi, Mississippian halklarının dininin önemli bir bileşenini temsil eder; dinlerinin anlaşılmasını sağlayan başlıca araçlardan biridir. Avrupalılarla temas kurulduğu sırada günümüz Alabama'sında yaşayan tarihi Kızılderili kabileleri arasında Iroquoian dilli bir halk olan Cherokee; ve Muskogean dilli Alabama (Alibamu), Chickasaw, Choctaw, Creek ve Koasati vardı. Muskogee kabileleri aynı büyük dil ailesinin bir parçası olsalar da farklı kültürler ve diller geliştirmişlerdir. Avrupa yerleşimleri. İspanyollar, 16. yüzyılda Kuzey Amerika'yı keşifleri sırasında Alabama'ya ulaşan ilk Avrupalılardı. Hernando de Soto'nun keşif gezisi 1540 yılında Mabila'dan ve eyaletin diğer bölgelerinden geçmiştir. Bundan 160 yıldan fazla bir süre sonra Fransızlar 1702 yılında Old Mobile'da bölgenin ilk Avrupalı yerleşimini kurdular. Şehir 1711 yılında şu anki Mobile bölgesine taşınmıştır. Bu bölge 1702'den 1763'e kadar Fransızlar tarafından La Louisiane'ın bir parçası olarak talep edildi. Fransızların Yedi Yıl Savaşları'nda İngilizlere yenilmesinin ardından, 1763'ten 1783'e kadar İngiliz Batı Florida'sının bir parçası oldu. Amerika Birleşik Devletleri'nin Amerikan Devrim Savaşı'ndaki zaferinden sonra bölge Amerika Birleşik Devletleri ve İspanya arasında paylaşıldı. İspanya 1783'ten Mobile'deki İspanyol garnizonunun 13 Nisan 1813'te ABD kuvvetlerine teslim olmasına kadar bu batı bölgesinin kontrolünü elinde tuttu. Devrim döneminde İngiliz monarşisine sadık olan Thomas Bassett, eyaletin Mobile dışındaki ilk beyaz yerleşimcilerinden biriydi. 1770'lerin başında Tombigbee Bölgesi'ne yerleşti. Bölgenin sınırları kabaca Tombigbee Nehri'nin birkaç mil içindeki alanla sınırlıydı ve bugün güney Clarke County, en kuzeydeki Mobile County ve Washington County'nin büyük bölümünü içeriyordu. Bugün Baldwin ve Mobile ilçeleri olan bölge 1783 yılında İspanyol Batı Florida'sının bir parçası olmuş, 1810 yılında bağımsız Batı Florida Cumhuriyeti'nin bir parçası haline gelmiş ve son olarak 1812 yılında Mississippi Bölgesi'ne eklenmiştir. Bugün Alabama'nın kuzey üçte ikilik bölümünün büyük bir kısmı İngiliz sömürge döneminden itibaren Yazoo toprakları olarak bilinmekteydi. Bu topraklar 1767'den itibaren Georgia Eyaleti tarafından talep edilmiştir. Devrim Savaşı'nın ardından, yoğun tartışmalara rağmen Georgia'nın bir parçası olarak kaldı. Mobile ve Yazoo topraklarının etrafındaki bölge hariç, Alabama'nın bugünkü üçte birlik bölümü 1798'de kurulduğunda Mississippi Bölgesi'nin bir parçasıydı. Yazoo toprakları, Yazoo toprak skandalının ardından 1804 yılında bölgeye eklendi. İspanya, 1819 yılında Adams-Onís Antlaşması ile resmen Amerika Birleşik Devletleri'ne devredilene kadar, kıyı ilçeleri haline gelecek olan eski İspanyol Batı Florida toprakları üzerinde hak iddia etmeye devam etti. 19. yüzyıl. Mississippi'nin 10 Aralık 1817'de eyalet olarak kabul edilmesinden önce, bölgenin daha seyrek yerleşimli doğu yarısı ayrılmış ve Alabama Bölgesi olarak adlandırılmıştır. Birleşik Devletler Kongresi 3 Mart 1817'de Alabama Bölgesini oluşturdu. Şimdi terk edilmiş olan St. Stephens, 1817'den 1819'a kadar bölgenin başkenti olarak hizmet verdi. Alabama 14 Aralık 1819'da 22. eyalet olarak kabul edildi ve Kongre ilk Anayasa Konvansiyonu için Huntsville'i seçti. Delegeler 5 Temmuz - 2 Ağustos 1819 tarihleri arasında yeni eyalet anayasasını hazırlamak üzere bir araya geldi. Huntsville, hükûmet merkezinin Dallas County'deki Cahaba'ya taşındığı 1819'dan 1820'ye kadar geçici başkent olarak görev yaptı. Şu anda hayalet bir kasaba olan Cahaba, 1820'den 1825'e kadar eyaletin ilk daimi başkentiydi. Alabama Ateşi eyaleti Birliğe kabul edildiğinde, pamuk ekimine uygun verimli topraklardan yararlanmak için eyalete akın eden yerleşimciler ve arazi spekülatörleri ile araziye hücum başlamıştı. 1820'ler ve 1830'larda sınır bölgesinin bir parçası olan bu ülkenin anayasası beyaz erkekler için genel oy hakkı öngörüyordu. Güneydoğulu ekiciler ve Yukarı Güney'den gelen tüccarlar, Alabama'daki pamuk plantasyonları genişledikçe yanlarında köleler de getirdiler. Orta Kara Kuşak'ın (adını koyu renkli, verimli toprağından alan) ekonomisi, sahiplerinin serveti esas olarak köle emeği ile büyüyen büyük pamuk plantasyonları etrafında inşa edildi. Bölge aynı zamanda geçimlik çiftçilik yapan çok sayıda yoksul ve haklarından mahrum bırakılmış insanı da kendine çekti. Alabama'nın 1810'daki tahmini nüfusu 10.000'in altındaydı, ancak 1830'da 300.000'den fazla kişiye ulaştı. Kızılderili kabilelerinin çoğu, 1830'da Kongre tarafından Kızılderili Kaldırma Yasası'nın kabul edilmesinden sonraki birkaç yıl içinde eyaletten tamamen çıkarıldı. Tuscaloosa 1826'dan 1846'ya kadar Alabama'nın başkenti olarak hizmet vermiştir. 30 Ocak 1846'da Alabama yasama meclisi, başkentin Tuscaloosa'dan Montgomery'ye taşınmasına karar verdiğini açıkladı. Yeni başkentteki ilk yasama oturumu Aralık 1847'de toplandı. Philadelphia'lı Stephen Decatur Button yönetiminde yeni bir başkent binası inşa edildi. İlk yapı 1849 yılında yanmış, ancak 1851 yılında aynı yerde yeniden inşa edilmiştir. Montgomery'deki bu ikinci başkent binası günümüze kadar ayakta kalmıştır. Exeter, Maine'den Barachias Holt tarafından tasarlanmıştır. Amerikan İç Savaşı ve yeniden yapılanma. 1860'a gelindiğinde nüfus 964.201 kişiye yükselmişti ve bunun neredeyse yarısı, 435.080'i köleleştirilmiş Afrikalı Amerikalılardan, 2.690'ı ise özgür beyaz olmayan insanlardan oluşuyordu. 11 Ocak 1861'de Alabama Birlik'ten ayrıldığını ilan etti. Birkaç gün bağımsız bir cumhuriyet olarak kaldıktan sonra Amerika Konfedere Devletleri'ne katıldı. Konfederasyonun başkenti başlangıçta Montgomery'deydi. Alabama, Amerikan İç Savaşı'na yoğun bir şekilde katılmıştır. Eyalette nispeten az sayıda savaş yapılmış olmasına rağmen Alabama savaşta yaklaşık 120.000 askerle katkıda bulunmuştur. Alabama, Huntsville'den bir süvari bölüğü Kentucky, Hopkinsville'de Nathan Bedford Forrest'ın taburuna katıldı. Bölük, kollarında, yakasında ve kuyruklarında sarı süslemeler bulunan yeni üniformalar giydi. Bu durum onların "Sarı Çekiç" lakabıyla karşılanmasına yol açtı ve bu isim daha sonra Konfederasyon Ordusu'ndaki tüm Alabama birliklerine verilmesine sebep oldu. Alabama'nın köleleri 1865 yılında 13. Değişiklik ile serbest bırakılması kararını aldı. Alabama, Mayıs 1865'te savaşın sona ermesinden 1868'de Birliğe resmen geri dönmesine kadar askeri yönetim altındaydı. 1867'den 1874'e kadar, beyaz vatandaşların çoğunun geçici olarak oy kullanmasının yasaklanması ve serbest bırakılanların haklarının verilmesiyle, birçok Afrikalı Amerikalı eyalette siyasi lider olarak ortaya çıktı. Alabama bu dönemde Kongre'de üç Afro-Amerikan kongre üyesi tarafından temsil edildi: Jeremiah Haralson, Benjamin S. Turner ve James T. Rapier. Savaşın ardından eyalet, pamuğa bağlı bir ekonomiyle esas olarak tarımsal kalmıştır. Yeniden yapılanma sırasında eyalet yasa koyucuları 1868 yılında eyaletin ilk devlet okulu sistemini oluşturan ve kadın haklarını genişleten yeni bir eyalet anayasasını onayladı. Yasa koyucular çok sayıda kamu karayolu ve demiryolu projesini finanse etti, ancak bunlar dolandırıcılık ve suistimal iddialarıyla boğuştu. Örgütlü isyancı ve direnişçi gruplar, özgürlükçüleri ve Cumhuriyetçileri bastırmaya çalıştı. Kısa ömürlü orijinal Ku Klux Klan'ın yanı sıra bunlar arasında Solgun Yüzler, Beyaz Kamelya Şövalyeleri, Kırmızı Gömlekliler ve Beyaz Birlik de vardı. Alabama'daki yeniden yapılanma 1874 yılında Demokratların hile ve şiddetin hakim olduğu bir seçimle yasama meclisinin ve valilik makamının kontrolünü yeniden ele geçirmesiyle sona erdi. Demokratlar 1875 yılında yeni bir anayasa yazdılar ve yasama meclisi kamu parasının dini okulları finanse etmek için kullanılmasını yasaklayan Blaine Değişikliğini kabul etti. Aynı yıl, okulların ırk temelinde ayrıştırılmasını öngören yasa onaylandı. Demiryolu yolcu vagonları 1891 yılında ayrıştırıldı. 20. yüzyıl. Alabama'nın yeni 1901 Anayasası, seçmen kaydını zorlaştırarak, yoklama vergisi ve okuryazarlık testi gerektirerek, neredeyse tüm Afrikalı Amerikalılar ve Amerikan yerlileri ile on binlerce yoksul Avrupalı Amerikalı da dahil olmak üzere nüfusun büyük bölümünü etkili bir şekilde haklarından mahrum bırakan seçmen kaydı hükümleri içeriyordu. 1901 anayasası devlet okullarında ırk ayrımı yapılmasını gerektiriyordu. 1903 yılına gelindiğinde Alabama'da sadece 2.980 Afrikalı Amerikalı kayıtlıydı, ancak en az 74.000'i okuma yazma biliyordu. Bu sayı 1900 yılında oy kullanma hakkına sahip 181.000'den fazla Afrikalı Amerikalı ile karşılaştırıldığında oldukça düşüktü. Sayılar sonraki yıllarda daha da düştü. Eyalet yasama organı 1950'lere kadar kamu tesisleriyle ilgili ek ırk ayrımı yasaları çıkardı: 1911'de hapishaneler; 1915'te hastaneler; 1928'de tuvaletler, oteller ve restoranlar; 1945'te otobüs durağı bekleme odaları ayrıştırıldı. Ekici sınıf, siyahların oy vermesini engellemeye yönelik bu yasama çabasına oy vermeleri için yoksul beyazları ikna etmiş olsa da, yeni kısıtlamalar, çoğunlukla kümülatif bir yoklama vergisinin uygulanması nedeniyle, onların da haklarından mahrum bırakılmasıyla sonuçlandı. 1941 yılına gelindiğinde, bu yasalarla haklarından mahrum bırakılanların küçük çoğunluğunu beyazlar oluşturuyordu: 600,000 beyaza karşılık 520,000 Afrikalı Amerikalı. Neredeyse tüm Siyahlar oy kullanma hakkını kaybetmişti. Belirli hükümleri iptal ettirmeyi başaran çok sayıda yasal mücadeleye rağmen, eyalet yasama organı hak mahrumiyetini sürdürmek için yenilerini yaratacaktı. Siyahların siyasi sistemden dışlanması, 1965 yılında vatandaş olarak anayasal haklarının uygulanması için federal medeni haklar yasasının kabul edilmesine kadar devam etti. Alabama'nın kırsal ağırlıklı yasama organı, haklarından mahrum bırakılmış Afrikalı Amerikalılar için okulları ve hizmetleri sürekli olarak yetersiz finanse etti, ancak onları vergi ödemekten kurtarmadı. Rosenwald Fonu, kısmen Güney'deki Afrikalı Amerikalıların eğitiminin kronik olarak yetersiz finanse edilmesine bir yanıt olarak, Rosenwald Okulları olarak bilinen okulların inşasını finanse etmeye başladı. Alabama'da bu okullar tasarlandı ve inşaat maliyetlerinin üçte birini karşılayan Rosenwald fonları ile inşaat kısmen finanse edildi. Fon, geri kalanı ödemek için yerel topluluk ve eyaletin eşleştirme fonları toplamasını gerektiriyordu. Siyah sakinler, birçok kırsal bölgede inşa edilen bu tür okullara eşleştirme fonu sağlamak için ek para toplayarak kendilerini iki kez vergilendirmiş oldular. Genellikle arazi ve işgücü de bağışladılar. 1913 yılından itibaren Alabama'da Afro-Amerikan çocuklar için ilk 80 Rosenwald Okulu inşa edildi. Eyalette 1937 yılına kadar toplam 387 okul, yedi öğretmen evi ve birkaç mesleki bina tamamlandı. Eyalette ayakta kalan okul binalarının birçoğu şu anda Ulusal Tarihi Yerler Sicilinde listelenmiştir. Devam eden ırk ayrımcılığı ve linçler, tarımsal bunalım ve koza kurdu istilası nedeniyle pamuk mahsulünün başarısız olması, Alabama kırsalından ve diğer eyaletlerden on binlerce Afrikalı Amerikalının 20. yüzyılın ilk on yıllarında Güney'den Büyük Göç'ün bir parçası olarak kuzey ve orta batı şehirlerinde fırsatlar aramasına yol açtı. Bu göçü yansıtan Alabama'daki nüfus artış oranı (aşağıdaki "tarihsel nüfuslar" tablosuna bakınız) 1910'dan 1920'ye kadar neredeyse yarı yarıya düşmüştür. Aynı zamanda, birçok kırsal kesim insanı yeni sanayi işlerinde çalışmak üzere Birmingham şehrine göç etti. Birmingham o kadar hızlı bir büyüme yaşadı ki "Sihirli Şehir" olarak anılmaya başlandı. 1920 yılına gelindiğinde Birmingham, Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyük 36. şehriydi. Ağır sanayi ve madencilik ekonomisinin temelini oluşturuyordu. Eyalet anayasasının gerektirdiği gibi, her on yıllık nüfus sayımından sonra nüfus değişikliklerine göre yeniden sınırlandırmayı reddeden eyalet yasama meclisinde sakinleri onlarca yıl boyunca yetersiz temsil edildi. Bu durum 1960'ların sonlarına kadar bir dava ve mahkeme kararının ardından değişmedi. Dünya Savaşı'nın taleplerine bağlı endüstriyel gelişme, devlete iç savaş öncesinden bu yana görülmemiş bir refah düzeyi getirdi. Kırsal kesimdeki işçiler daha iyi işler ve daha yüksek bir yaşam standardı için eyaletin en büyük şehirlerine akın etti. Bu büyük işçi akınının bir örneği Mobile'de yaşandı. 1940 ve 1943 yılları arasında 89.000'den fazla kişi savaşla ilgili endüstrilerde çalışmak üzere şehre taşındı. Eyalet bir imalat ve hizmet üssü geliştirdikçe pamuk ve diğer nakit mahsullerin önemi azaldı. 1901'den 1961'e kadar eyaletteki büyük nüfus değişikliklerine rağmen, kırsal kesimin çoğunlukta olduğu yasama organı, eyalet anayasasının on yıllık nüfus sayımlarının sonuçlarını takip etmesini gerektirdiği gibi, Meclis ve Senato koltuklarını nüfusa göre yeniden paylaştırmayı reddetti. Tarımsal bölgelerdeki siyasi ve ekonomik gücü korumak için eski temsili sürdürdüler. Bunun sonuçlarından biri, Birmingham'ın sanayi ve ekonomik güç merkezini içeren Jefferson County'nin eyalete tüm vergi gelirlerinin üçte birinden fazlasını sağlaması, ancak orantılı miktarda hizmet alamamasıydı. Kentsel çıkarlar yasama meclisinde sürekli olarak yetersiz temsil ediliyordu. 1960 yılında yapılan bir araştırma, kırsal kesimin hakimiyeti nedeniyle "toplam eyalet nüfusunun yaklaşık %25'ini oluşturan bir azınlığın Alabama yasama meclisinin çoğunluğunu kontrol ettiğini" belirtmiştir. Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi'nin Baker v. Carr (1962) ve Reynolds v. Sims (1964) davalarında mahkeme, "bir adam, bir oy" ilkesinin eyalet yasama organlarının her iki meclisinin de temeli olması gerektiğine ve bölgelerinin coğrafi ilçelerden ziyade nüfusa dayalı olması gerektiğine karar verdi. Afrikalı Amerikalılar 1950'lerde ve 1960'larda yasal mücadeleler de dahil olmak üzere sivil haklar hareketi aracılığıyla eyaletteki hak mahrumiyetine ve ayrımcılığa son verilmesi için baskı yapmaya devam etti. 1954 yılında ABD Yüksek Mahkemesi Brown v. Board of Education davasında devlet okullarının ayrıştırılması gerektiğine hükmetti ancak Alabama buna uymakta yavaş davrandı. Alabama, 1960'lı yıllarda Vali George Wallace yönetiminde federal taleplere uymakta direnmiştir. Sivil haklar hareketi, Alabama'da Montgomery otobüs boykotu (1955-1956), 1961'deki Özgürlük Yürüyüşleri ve 1965 Selma'dan Montgomery'ye yürüyüşler gibi önemli olaylara sahne oldu. Bunlar, 1964 tarihli Medeni Haklar Yasası ve 1965 tarihli Oy Hakkı Yasası'nın ABD Kongresi tarafından kabul edilip yürürlüğe girmesine katkıda bulunmuştur. Yasal ayrımcılık 1964'te eyaletlerde sona erdi, ancak Jim Crow gelenekleri mahkemede özel olarak sorgulanana kadar genellikle devam etti. The New York Times'a göre, 2017 yılı itibarıyla Alabama'daki Afrikalı Amerikalıların çoğu Birmingham ve Montgomery gibi Alabama şehirlerinde yaşamaktadır. Ayrıca, Alabama'nın orta kesimlerinde yer alan Siyah Kuşak bölgesi "ağırlıklı olarak Afro-Amerikan olan yoksul ilçelere ev sahipliği yapmaktadır. Bu ilçeler arasında Dallas, Lowndes, Marengo ve Perry bulunmaktadır." 1972 yılında, 1901 yılından bu yana ilk kez, yasama organı on yıllık nüfus sayımına dayalı olarak kongre yeniden bölgelendirmesini tamamladı. Bu, gelişen kentsel alanların yanı sıra altmış yıldan fazla bir süredir yeterince temsil edilmeyen nüfusun tamamına fayda sağladı. Temsili eyalet meclisi ve senato bölgelerini uygulamak için başka değişiklikler de yapılmıştır. Alabama 20. yüzyılın sonlarından bu yana bazı değişiklikler yapmış ve temsili artırmak için yeni oylama türleri kullanmıştır. 1980'lerde, Dillard v. Crenshaw County adlı çok kapsamlı bir yeniden bölgelendirme davası, ilçeler ve okul kurulları da dahil olmak üzere 180 Alabama yargı bölgesinin temsilci koltukları için geniş oylamaya meydan okudu. Çoğunluk tüm sandalyeleri alma eğiliminde olduğundan, geniş kapsamlı oylama bir ilçedeki herhangi bir azınlığın oylarını sulandırmıştı. Afrikalı Amerikalılar eyalette önemli bir azınlık oluşturmalarına rağmen, geniş katılımlı yargı bölgelerinin çoğunda herhangi bir temsilci seçememişlerdi Bu davanın çözümünün bir parçası olarak, Chilton County de dahil olmak üzere beş Alabama şehri ve ilçesi, çok sandalyeli yargı bölgelerinde temsilcilerin seçilmesi için kümülatif oylama sistemini benimsemiştir. Bu, seçmenler için daha orantılı temsil ile sonuçlanmıştır. Nispi temsilin bir başka şekli olarak, Conecuh İlçesinde olduğu gibi 23 yargı bölgesi sınırlı oy kullanmaktadır. Sınırlı oylama ilk kez 1982 yılında Conecuh İlçesinde test edilmiştir. Bu sistemlerin birlikte kullanılması, yerel makamlara seçilen Afrikalı Amerikalıların ve kadınların sayısını artırarak vatandaşlarını daha iyi temsil eden yönetimler ortaya çıkarmıştır. 1960'lardan itibaren artan dış rekabet nedeniyle eyalet ekonomisi geleneksel kereste, çelik ve tekstil sektörlerinden uzaklaşmıştır. Örneğin, 1950 yılında 46.314 olan çelik işleri 2011 yılında 14.185'e düşmüştür. Ancak eyalet, özellikle de Huntsville, Satürn roket programının ve uzay mekiğinin geliştirilmesinde önemli bir tesis olan George C. Marshall Uzay Uçuş Merkezi'nin 1960 yılında açılmasından yararlanmıştır. Otomobil montajı gibi teknoloji ve imalat sanayileri yirminci yüzyılın sonlarında eyaletin bazı eski sanayilerinin yerini aldı, ancak eyaletin ekonomisi ve büyümesi Georgia ve Florida gibi bölgedeki diğer eyaletlerin gerisinde kaldı. 21. yüzyıl. 2001 yılında Alabama Yüksek Mahkemesi başyargıcı Roy Moore, Montgomery'deki başkente On Emir'in bir heykelini yerleştirdi. 2002 yılında 11. ABD Bölge Mahkemesi heykelin kaldırılmasını emretti, ancak Moore mahkeme kararına uymayı reddetti, bu da anıtın kalması lehine başkent çevresinde protestolara yol açtı. Anıt Ağustos 2003'te kaldırıldı. Yirmi birinci yüzyılda eyalette birkaç doğal afet meydana gelmiştir. 2004 yılında 3. kategori bir fırtına olan Ivan Kasırgası eyaleti vurmuş ve 18 milyar doların üzerinde hasara yol açmıştır. Bu, modern tarihinde eyaleti vuran en yıkıcı fırtınalar arasındaydı. Nisan 2011'de 62 hortumdan oluşan süper bir salgın eyaleti vurmuş ve 238 kişinin ölümüne yol açarak birçok toplumu harap etmiştir. Coğrafya. Alabama, 135.760 km² toplam alanıyla Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyük otuzuncu eyaletidir: Alanın %3,2'si sudur, bu da Alabama'yı yüzey suyu miktarında 23. sıraya yerleştirir ve aynı zamanda ABD'deki en büyük ikinci iç suyolu sistemine sahip olmasını sağlar. Arazi alanının yaklaşık beşte üçü, Mississippi Nehri ve Meksika Körfezi'ne doğru genel bir inişe sahip yumuşak bir ova olan Gulf Coastal Plain'in bir parçasıdır. Kuzey Alabama bölgesi çoğunlukla dağlıktır, Tennessee Nehri büyük bir vadiyi keser ve çok sayıda dere, akarsu, nehir, dağ ve göl oluşturur. Alabama kuzeyde Tennessee, doğuda Georgia, güneyde Florida ve batıda Mississippi eyaletleriyle komşudur. Alabama'nın Meksika Körfezi'nde, eyaletin en güney ucunda kıyı şeridi vardır. Eyaletin yüksekliği deniz seviyesinden Mobile Körfezi'ne, kuzeydoğuda 610 m fazla yüksekliğe ve 735 m yüksekliğindeki Cheaha Dağı'na kadar değişmektedir. Alabama'nın arazisi 89.000 km² ormandan veya eyaletin toplam arazi alanının %67'sinden oluşmaktadır. Körfez Kıyısı boyunca uzanan banliyö Baldwin County, hem yüzölçümü hem de su alanı bakımından eyaletin en büyük ilçesidir. Alabama'da Ulusal Park Servisi tarafından yönetilen alanlar arasında Alexander City yakınlarındaki Horseshoe Bend Ulusal Askeri Parkı; Fort Payne yakınlarındaki Little River Canyon Ulusal Koruma Alanı; Bridgeport'taki Russell Mağarası Ulusal Anıtı; Tuskegee'deki Tuskegee Havacıları Ulusal Tarihi Alanı ve Tuskegee yakınlarındaki Tuskegee Enstitüsü Ulusal Tarihi Alanı bulunmaktadır.. Ayrıca Alabama'da dört Ulusal Orman bulunmaktadır: Conecuh, Talladega, Tuskegee ve William B. Bankhead. Alabama'da ayrıca Natchez Trace Parkway, Selma'dan Montgomery'ye Ulusal Tarihi Yolu ve Trail of Tears Ulusal Tarihi Yolu bulunmaktadır. Kayda değer doğa harikaları arasında şunlar yer almaktadır: Haleyville'in hemen güneyinde bulunan ve Rockies'in doğusundaki en uzun doğal köprü olan "Doğal Köprü" kayası; Marshall County'de bulunan ve katedral benzeri görünümünden dolayı bu adı alan Katedral Mağaraları, dünyanın en büyük mağara girişlerinden ve dikitlerinden birine sahiptir; Fairhope'taki Ecor Rouge, Maine ve Meksika arasındaki en yüksek kıyı şeridi noktasıdır. Childersburg'daki DeSoto Mağaraları, Amerika Birleşik Devletleri'nde resmi olarak kaydedilen ilk mağarasıdır. Gadsden'deki Noccalula Şelaleleri 90 metrelik bir şelaleye sahiptir. Phil Campbell yakınlarındaki Dismals Kanyonu iki şelaleye, altı doğal köprüye ev sahipliği yapar ve efsanevi kanun kaçağı Jesse James'in saklanma yeri olduğu iddia edilir. Jackson County'deki Stephens Gap Mağarası 143 metrelik bir çukura, iki şelaleye sahiptir ve Amerika'da en çok fotoğrafı çekilen vahşi mağara manzaralarından biridir. Fort Payne yakınlarındaki Little River Kanyonu, ülkenin en uzun dağ nehirlerinden biridir. Warrior yakınlarındaki Rickwood Mağaraları'nda bir yeraltı havuzu, kör mağara balıkları ve 260 milyon yıllık kireçtaşı oluşumları bulunmaktadır. Montgomery'nin hemen kuzeyindeki Elmore County'de 8 km genişliğinde bir krater bulunmaktadır. Burası "Alabama'nın en büyük doğal felaketinin" yaşandığı Wetumpka krateridir. Yaklaşık 80 milyon yıl önce bölgeye 300 m genişliğinde bir göktaşı çarpmıştır. Wetumpka şehir merkezinin hemen doğusundaki tepeler, ana kayaya patlatılan çarpma kraterinin aşınmış kalıntılarını sergilemektedir ve bölge, yüzeyin altında bulunabilen kırıkların ve parçalanmış kaya bölgelerinin eşmerkezli halkaları nedeniyle Wetumpka krateri veya astrobleme ("yıldız yarası") olarak etiketlenmiştir. 2002 yılında, Viyana Üniversitesi Jeokimya Enstitüsü'nden Christian Koeberl kanıtları yayınladı ve bölgeyi Dünya üzerinde tanınan 157. çarpma krateri olarak belirledi. İklim. Eyalet, Koppen İklim Sınıflandırması altında nemli subtropikal (Cfa) olarak sınıflandırılmıştır. Yıllık ortalama sıcaklık 18 °C'dir. Sıcaklıklar, Meksika Körfezi'ne yakınlığı nedeniyle eyaletin güney kesiminde daha sıcak olma eğilimindeyken, eyaletin kuzey kesimlerinde, özellikle kuzeydoğudaki Appalachian Dağları'nda biraz daha soğuk olma eğilimindedir. Genel olarak Alabama'da yazlar çok sıcak, kışlar ise ılık geçer ve yıl boyunca bol yağış alır. Alabama yılda ortalama 1.400 mm yağış alır ve eyaletin güney kesiminde 300 güne varan uzun bir büyüme mevsimine sahiptir. Alabama'da yazlar ABD'nin en sıcak yazları arasında yer alır ve eyaletin bazı bölgelerinde yaz boyunca ortalama 32 °C üzerinde yüksek sıcaklıklar görülür. Alabama ayrıca tropikal fırtınalara ve kasırgalara da eğilimlidir. Eyaletin Körfez'den uzak bölgeleri, iç kesimlere doğru ilerleyip zayıfladıklarında genellikle muazzam miktarda yağmur bırakan fırtınaların etkilerine karşı bağışık değildir. Güney Alabama çok sayıda gök gürültülü fırtına bildirmektedir. Mobile Körfezi çevresindeki Körfez Kıyısı'nda yılda ortalama 70 ila 80 gün gök gürültüsü rapor edilmektedir. Bu aktivite eyaletin kuzeyine doğru biraz azalır, ancak eyaletin en kuzeyinde bile yılda yaklaşık 60 gün gök gürültüsü rapor edilir. Bazen gök gürültülü fırtınalar sık sık şimşek ve büyük dolu yağışlarıyla birlikte şiddetli olur; eyaletin orta ve kuzey kesimleri bu tür fırtınalara karşı en savunmasız bölgelerdir. Alabama yıldırımdan ölenlerin sayısında dokuzuncu, kişi başına düşen yıldırım çarpması sonucu ölenlerin sayısında ise onuncu sırada yer almaktadır. Alabama, Oklahoma ve Iowa ile birlikte, Ulusal İklim Veri Merkezi'nin 1 Ocak 1950'den Haziran 2013'e kadar olan döneme ilişkin istatistiklerine göre, herhangi bir eyalet arasında en fazla teyit edilmiş F5 ve EF5 hortumuna sahiptir. Uzun süredir takip edilen birkaç F5/EF5 kasırgası, Alabama'nın 1950'den bu yana diğer tüm eyaletlerden daha fazla kasırga ölümü bildirmesine katkıda bulunmuştur. Eyalet 1974 Süper Salgını'ndan etkilenmiş ve 2011 Süper Salgını'nda büyük bir yıkıma uğramıştır. 2011 Süper Salgını eyalette rekor sayıda hortum üretmiştir. Bu sayı 62'ye ulaşmıştır. Hortumların en yoğun olduğu mevsim eyaletin kuzey ve güney kesimleri arasında değişiklik gösterir. Alabama, tipik şiddetli ilkbaharın yanı sıra Kasım ve Aralık aylarında ikinci bir hortum sezonuna sahip olan dünyadaki birkaç yerden biridir. Tennessee Nehri Vadisi boyunca uzanan kuzey kesimi en savunmasız bölgedir. Alabama ve Mississippi'nin hortumlardan en çok etkilenen bölgesi, Güney Ovalarındaki Tornado Alley'den farklı olarak bazen Dixie Alley olarak adlandırılır. Güneydoğu Amerika Birleşik Devletleri'nin çoğunda olduğu gibi Alabama'da da kışlar genellikle ılık geçer ve Ocak ayı ortalama düşük sıcaklıkları Mobile'da 4 °C ve Birmingham'da 0 °C civarındadır. Alabama'nın büyük bir bölümünde kar yağışı nadiren görülse de, eyaletin Montgomery'nin kuzeyindeki bölgeleri her kış birkaç kez toz halinde kar alabilir ve birkaç yılda bir orta derecede yoğun kar yağışı görülebilir. Tarihi kar yağışı olayları arasında 1963 Yeni Yıl Arifesi kar fırtınası ve 1993 Yüzyılın Fırtınası bulunmaktadır. Birmingham bölgesi için yıllık ortalama kar yağışı yılda 51 mm'dir. Güney Körfez kıyısında kar yağışı daha seyrektir, bazen birkaç yıl hiç kar yağışı olmaz. Alabama'nın en yüksek sıcaklığı olan 44 °C, 5 Eylül 1925'te, şirketleşmemiş Centerville topluluğunda kaydedilmiştir. Rekor düşük sıcaklık olan -33 °C 30 Ocak 1966'da New Market'te meydana gelmiştir. Flora ve fauna. Alabama, Tennessee Vadisi, Appalachian Platosu ve kuzeydeki Ridge-and-Valley Appalachians'tan orta bölgedeki Piedmont, Canebrake ve Black Belt'e, güneydeki Gulf Coastal Plain ve Meksika Körfezi boyunca uzanan sahillere kadar uzanan habitatlarda çok çeşitli flora ve faunaya ev sahipliği yapmaktadır. Eyalet, genel biyolojik çeşitlilik açısından genellikle ülkenin en üst sıralarında yer almaktadır. Alabama subtropikal iğne yapraklı orman biyomunda yer alır ve bir zamanlar, halen eyaletteki ormanların en büyük oranını oluşturan geniş çam ormanlarına sahiptir. Şu anda florasının çeşitliliği açısından ülkede beşinci sırada yer almaktadır. Yaklaşık 4.000 pteridofit ve spermatofit bitki türüne ev sahipliği yapmaktadır. Eyaletteki yerli hayvan türleri arasında 62 memeli türü, 93 sürüngen türü, 73 amfibi türü, yaklaşık 307 yerli tatlı su balığı türü ve yılın en az bir bölümünü eyalette geçiren 420 kuş türü bulunmaktadır. Omurgasızlar arasında 97 kerevit türü ve 383 yumuşakça türü bulunmaktadır. Bu yumuşakça türlerinden 113'ü eyalet dışında hiç toplanmamıştır. Demografi. 2020 Amerika Birleşik Devletleri nüfus sayımına göre Alabama'nın nüfusu 1 Nisan 2020'de 5.024.279'dur ve 2010 nüfus sayımından bu yana 244.543 veya %5,12'lik bir artış göstermiştir. Bu, son nüfus sayımından bu yana 121.054'lük doğal bir artışı (502.457 doğum eksi 381.403 ölüm) ve eyalete net göç nedeniyle 104.991'lik bir artışı içermektedir. ABD dışından gelen göç 31.180 kişilik net bir artışa neden olurken, ülke içindeki göç 73.811 kişilik net bir kazanç sağlamıştır. Eyalette 108.000 yabancı doğumlu (eyalet nüfusunun %2,4'ü) bulunmaktadır ve bunların tahmini %22,2'si belgesizdir (24.000). Alabama, 2020 itibarıyla %25,8 ile ABD eyaletleri arasında en yüksek 5. Afro-Amerikan nüfusa sahiptir. Alabama'nın nüfus merkezi Chilton County'de, Jemison kasabasının dışında yer almaktadır. Dil. Alabama'da yaşayanların çoğu (beş yaş ve üzerindekilerin %95,1'i) 2010 yılında evde yalnızca İngilizce konuşmaktaydı; bu oran 2000 yılındaki %96,1'e göre küçük bir düşüş göstermiştir. Alabama İngilizcesi ağırlıklı olarak Güney İngilizcesidir ve Tennessee'den sınır ötesine taşınan Güney Midland konuşmasıyla ilişkilidir. Büyük Güney konuşma bölgesinde, örneğin "bird" kelimesinin "boyd" telaffuzu gibi, sondaki r'nin giderek kaybolması söz konusudur. Eyaletin kuzey üçte birinde, sırasıyla "form" ve "orb" ile kafiyeli bir Güney Midland "arm" ve "barb" vardır. Alabama İngilizcesindeki benzersiz kelimeler şunlardır: redworm (solucan), peckerwood (ağaçkakan), snake doctor ve snake feeder (yusufçuk), tow sack (çuval bezi torbası), plum peach (şeftali eriği), French harp (mızıka) ve dog ironons (andiron). Din. 2008 Amerikan Dini Kimlik Araştırması'nda Alabamalı katılımcıların %86'sı dinlerini Hristiyan, %6'sı Katolik olarak bildirirken, %11'inin dini yoktur. Diğer geleneklerin bileşimi ise %0,5 Mormon, %0,5 Yahudi, %0,5 Müslüman, %0,5 Budist ve %0,5 Hindu şeklindedir. Alabama, çok sayıda Protestan Hristiyanın yaşadığı bir bölge olan İncil Kuşağı'nın ortasında yer almaktadır. Alabama, nüfusun yaklaşık %58'inin düzenli olarak kiliseye gittiği, Amerika Birleşik Devletleri'nin en dindar eyaletlerinden biri olarak tanımlanmaktadır. Eyaletteki insanların çoğunluğu kendilerini Evanjelik Protestan olarak tanımlamaktadır. 2010 yılı itibarıyla Alabama'daki en büyük üç mezhep grubu Güney Baptist Konvansiyonu, Birleşik Metodist Kilisesi ve mezhepsel olmayan Evanjelik Protestan. Alabama'da Güney Baptist Konvansiyonu 1.380.121 kişi ile en fazla taraftara sahip konvansiyon olup, bunu 327.734 kişi ile Birleşik Metodist Kilisesi, 220.938 kişi ile mezhepsel olmayan Evanjelik Protestan ve 150.647 kişi ile Katolik Kilisesi takip etmektedir. Birçok Baptist ve Metodist cemaati 19. yüzyılın başlarında vaizlerin Güney'de din değiştirdiği Büyük Uyanış döneminde kurulmuştur. Tanrı Meclisleri'nin yaklaşık 60.000, Mesih Kiliseleri'nin ise yaklaşık 120.000 üyesi vardı. İskoç-İrlandalı 18. yüzyıl göçmenleri ve onların soyundan gelenlerle güçlü bağları olan Presbiteryen kiliselerinin toplam üye sayısı 75.000 civarındaydı (PCA 108 cemaatte 28.009 üye, PC(USA)- 147 cemaatte 26.247 üye, Cumberland Presbiteryen Kilisesi 59 cemaatte 6.000 üye, Amerika'daki Cumberland Presbiteryen Kilisesi 5.000 üye ve 50 cemaat, ayrıca EPC ve Ortak Reform Presbiteryenleri 230 üye ve dokuz cemaat). 2007 yılında yapılan bir ankete katılanların yaklaşık %70'i Hristiyan İncillerinin dördünü de sayabilmiştir. Dini tercihini belirtenlerin %59'u inançları hakkında "tam bir anlayışa" sahip olduklarını ve daha fazla öğrenmeye ihtiyaç duymadıklarını söylemiştir. 2007 yılında yapılan bir ankette Alabamalıların %92'si eyaletteki kiliselere en azından biraz güven duyduklarını belirtmiştir. Çok daha az sayıda olmakla birlikte, Yahudilik, İslam, Hinduizm, Budizm, Sihizm, Bahai İnancı ve Üniteryen Evrenselcilik de dahil olmak üzere diğer birçok dini inanç da eyalette temsil edilmektedir. Yahudiler, Sefarad Yahudilerinin Londra'dan göç ettiği 1763 yılından beri, Mobile'nin sömürge döneminde, bugünkü Alabama'da bulunmaktadır. Eyaletteki en eski Yahudi cemaati Mobile'deki Congregation Sha'arai Shomayim'dir. Eyalet yasama organı tarafından 25 Ocak 1844 tarihinde resmen tanınmıştır. On dokuzuncu ve yirminci yüzyıllardaki sonraki göçmenler Doğu Avrupa'dan gelen Aşkenaz Yahudileri olma eğilimindeydi. Eyaletteki Yahudi mezhepleri arasında iki Ortodoks, dört Muhafazakâr, on Reform ve bir Hümanist sinagog bulunmaktadır. Alabama'da Müslümanların sayısı giderek artıyor. 2011 yılına kadar çoğu Afro-Amerikan din değiştirenler tarafından inşa edilen 31 cami bulunuyor. Eyaletteki birçok Hindu tapınağı ve kültür merkezi Hint göçmenler ve onların torunları tarafından kurulmuştur; bunların en bilinenleri Birmingham'daki Shri Swaminarayan Mandir, Pelham'daki Hindu Tapınağı ve Birmingham Kültür Merkezi, Capshaw'daki Kuzey Alabama Hindu Kültür Merkezi ve Tuscaloosa'daki Hindu Mandir ve Kültür Merkezidir. Theravada Budistleri için altı Dharma merkezi ve kuruluşu vardır. Manastır Budist tapınaklarının çoğu Mobile County'nin güneyinde, Bayou La Batre yakınlarında yoğunlaşmıştır. Bu bölge 1970'lerde ve sonrasında Kamboçya, Laos ve Vietnam'dan gelen mültecilerin akınına uğramıştır. Bayou La Batre'nin on mil yarıçapındaki dört tapınak arasında Chua Chanh Giac, Wat Buddharaksa ve Wat Lao Phoutthavihan bulunmaktadır. Alabama'da Bahai Dini'ne bağlı ilk topluluk 1896 yılında Chicago'dan Fairhope'a taşınan Paul K. Dealy tarafından kurulmuştur. Alabama'daki Bahai merkezleri Birmingham, Huntsville ve Florence'da bulunmaktadır. Sağlık. 2018 yılında Alabama'da beklenen yaşam süresi 75,1 yıl olup, 78,7 yıl olan ulusal ortalamanın altındadır ve ülkedeki en düşük üçüncü yaşam süresidir. Ortalama yaşam süresinin düşmesine neden olabilecek faktörler arasında anne ölümleri, intihar ve silah suçları yer almaktadır. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerinin 2008 yılında yaptığı bir araştırma, Alabama'da obezitenin bir sorun olduğunu ve %26 ile %29 arasında bir orana sahip olan on ilçe dışında çoğu ilçede yetişkinlerin %29'undan fazlasının obez olduğunu göstermiştir. Eyalet sakinleri, diğer beş eyalette yaşayanlarla birlikte, ülke genelinde boş zamanlarında fiziksel olarak aktif olma olasılığı en düşük olan gruptur. Alabama ve genel olarak ABD'nin güneydoğusu, yetişkinlerin %10'unu aşan oranıyla ülkedeki en yüksek yetişkin başlangıçlı diyabet vakalarından birine sahiptir. Alabama, 14 Mayıs 2019 tarihinde, tecavüz ve ensest istisnası olmaksızın, "ciddi bir sağlık riski" olmadığı sürece hamileliğin herhangi bir aşamasında kürtajı yasaklayan İnsan Hayatını Koruma Yasasını kabul etti. Yasa, kürtaj yapan doktorları 10 ila 99 yıl hapis cezasına çarptırıyor. Yasanın aslında bir sonraki Kasım ayında yürürlüğe girmesi gerekiyordu, ancak 29 Ekim 2019'da ABD Bölge Yargıcı Myron Thompson, 1973 tarihli ABD Yüksek Mahkemesi davası Roe v. Wade ile çeliştiği gerekçesiyle yasanın yürürlüğe girmesini engelledi. 24 Haziran 2022'de, ABD Yüksek Mahkemesi'nin Dobbs v. Jackson Kadın Sağlığı Örgütü davasında Roe v. Wade kararını bozmasının ardından, Yargıç Thompson tedbir kararını kaldırarak yasanın yürürlüğe girmesine izin verdi. Ekonomi. Eyalet havacılık, eğitim, sağlık hizmetleri, bankacılık ve otomobil imalatı, maden çıkarma, çelik üretimi ve fabrikasyon dahil olmak üzere çeşitli ağır sanayilere yatırım yapmıştır. 2006 yılı itibarıyla Alabama'daki bitkisel ve hayvansal üretim 1,5 milyar dolar değerindeydi. Bir önceki yüzyılın tarım ağırlıklı ekonomisinin aksine, bu rakam eyaletin gayri safi yurtiçi hasılasının sadece yüzde biri kadardı. Arazilerin müteahhitlere, kereste şirketlerine ve büyük çiftlik holdinglerine satılması nedeniyle 1960'lardan bu yana özel çiftliklerin sayısı sabit bir oranda azalmıştır. 2008'de tarım dışı istihdam yönetim mesleklerinde 121.800; iş ve finansal operasyonlarda 71.750; bilgisayarla ilgili ve matematiksel mesleklerde 36.790; mimarlık ve mühendislikte 44.200; yaşam, fizik ve sosyal bilimlerde 12.410; toplum ve sosyal hizmetlerde 32.260; yasal mesleklerde 12.770; eğitim, öğretim ve kütüphane hizmetlerinde 116.250; sanat, tasarım ve medya mesleklerinde 27.840; sağlık hizmetlerinde 121.110'dur; 44,750 yangınla mücadele, kolluk kuvvetleri ve güvenlik; 154,040 gıda hazırlama ve servis; 76,650 bina ve zemin temizliği ve bakımı; 53,230 kişisel bakım ve hizmetler; 244,510 satış; 338,760 büro ve yönetim desteği; 20,510 çiftçilik, balıkçılık ve ormancılık; 120,155 inşaat ve madencilik, gaz ve petrol çıkarma; 106,280 kurulum, bakım ve onarım; 224,110 üretim; ve 167,160 ulaştırma ve malzeme taşıma. ABD Ekonomik Analiz Bürosu'na göre, 2008 yılı toplam gayri safi eyalet hasılası 170 milyar dolar veya kişi başına 29.411 dolardı. Alabama'nın 2012 GSYİH'si bir önceki yıla göre %1,2 artmıştır. En büyük artış bilgi teknolojileri alanında gerçekleşmiştir. 2010 yılında eyalette kişi başına düşen gelir 22.984 dolardı. Eyaletin mevsimsellikten arındırılmış işsizlik oranı Nisan 2015'te %5,8 idi. Bu oran, ülke genelinde mevsimsellikten arındırılmış %5,4'lük oranla karşılaştırıldığında. Alabama'da asgari ücret yoktur ve Şubat 2016'da belediyelerin asgari ücret belirlemesini engelleyen bir yasa çıkarılmıştır. (Birmingham'da çıkarılan bir yönetmelik asgari ücreti 10.10 dolara çıkaracaktı). 2018 yılı itibarıyla Alabama, ABD'deki eyaletler arasında en yüksek altıncı yoksulluk oranına sahiptir. 2017 yılında Birleşmiş Milletler Özel Raportörü Philip Alston, Alabama'nın kırsal bölgelerini gezdi ve gelişmiş dünyada gördüğü her yerden daha kötü olduğunu söylediği çevre koşullarını gözlemledi. En büyük işverenler. Nisan 2011'de Alabama'da en çok işçi çalıştıran beş işveren şunlardı. Sonraki en büyük yirmi işveren 2011 yılı itibarıyla şunlardır. Tarım. Alabama'nın tarımsal çıktıları arasında kümes hayvanları ve yumurta, büyükbaş hayvan, balık, bitki fidanları, yer fıstığı, pamuk, mısır ve sorgum gibi tahıllar, sebzeler, süt, soya fasulyesi ve şeftali bulunmaktadır. "Pamuk Eyaleti" olarak bilinmesine rağmen Alabama, çeşitli raporlara göre ulusal pamuk üretiminde sekizinci ile onuncu sıralar arasında yer almaktadır ve Texas, Georgia ve Mississippi ilk üçü oluşturmaktadır. Su ürünleri yetiştiriciliği. Su ürünleri yetiştiriciliği Alabama ekonomisinin büyük bir parçasıdır. Alabamalılar 1960'ların başında su ürünleri yetiştiriciliği yapmaya başladı. ABD'de çiftlikte yetiştirilen yayın balığı Amerika'daki en popüler 8. deniz ürünüdür. 2008 yılı itibarıyla Alabama'da yaklaşık 4.000 kişi yayın balığı endüstrisinde istihdam edilmiş ve Alabama 59 milyon kg yayın balığı üretmiştir. 2020 yılında Alabama, Amerika Birleşik Devletleri'nde çiftlikte yetiştirilen yayın balığının 1/3'ünü üretmiştir. Alabama'da yetiştirilen yayın balığının 2020 yılı toplam satışları 307 milyon dolara eşittir, ancak 2020 yılına kadar Alabamalıların toplam istihdamı 2.442'ye düşmüştür. 2000'lerin başından 2020'ye kadar Alabama yayın balığı endüstrisi 250 çiftlik ve 4 işleyiciden 66 çiftlik ve 2 işleyiciye gerilemiştir. Bu düşüşün nedenleri arasında artan yem fiyatları, yayın balığı alternatifleri, COVID-19'un restoran satışları üzerindeki etkisi, hastalık ve balık boyutu yer almaktadır. Endüstri. Alabama'nın endüstriyel çıktıları arasında demir ve çelik ürünleri (dökme demir ve çelik boru dahil); kağıt, kereste ve ahşap ürünleri; madencilik (çoğunlukla kömür); plastik ürünler; otomobiller ve kamyonlar; ve giyim eşyaları bulunmaktadır. Ayrıca Alabama, çoğunlukla NASA'nın George C. Marshall Uzay Uçuş Merkezi'nin ve merkezi Redstone Arsenal'de bulunan ABD Ordusu Malzeme Komutanlığı'nın bulunduğu Huntsville bölgesinde havacılık ve elektronik ürünler üretmektedir. Alabama'nın 1990'lardan bu yana kaydettiği ekonomik büyümenin büyük bir kısmı, eyaletin genişleyen otomotiv imalat endüstrisinden kaynaklanmaktadır. Eyalette Honda Manufacturing of Alabama, Hyundai Motor Manufacturing Alabama, Mercedes-Benz U.S. International ve Toyota Motor Manufacturing Alabama'nın yanı sıra bunların çeşitli tedarikçileri de bulunmaktadır. Otomobil endüstrisi 1993 yılından bu yana eyalette 67.800'den fazla yeni istihdam yaratmıştır. Alabama şu anda araç ihracatında ülke genelinde 4. sırada yer almaktadır. Otomobil üreticileri 2012 yılında eyaletteki endüstriyel genişlemenin yaklaşık üçte birini oluşturmuştur. Eyaletteki otomobil fabrikalarında üretilen sekiz modelin 2012 yılı toplam satışları 74.335 adet olmuştur. Bu dönemde en güçlü model satışları Hyundai Elantra kompakt otomobil, Mercedes-Benz GL-Serisi spor hizmet aracı ve Honda Ridgeline spor hizmet kamyonu olmuştur. Çelik üreticileri Outokumpu, Nucor, SSAB, ThyssenKrupp ve U.S. Steel Alabama'da tesislere sahiptir ve 10.000'den fazla kişiye istihdam sağlamaktadır. Mayıs 2007'de Alman çelik üreticisi ThyssenKrupp, 4.65 milyar dolarlık kombine paslanmaz ve karbon çelik işleme tesisi için Mobile County'deki Calvert'i seçti. ThyssenKrupp'un paslanmaz çelik bölümü Inoxum, Calvert tesisinin paslanmaz kısmı da dahil olmak üzere, 2012 yılında Finlandiyalı paslanmaz çelik şirketi Outokumpu'ya satıldı. ThyssenKrupp tesisinin kalan kısmı için ArcelorMittal ve Nippon Steel Mart 2013'te 1,6 milyar dolarlık nihai tekliflerini sunmuştu. Companhia Siderúrgica Nacional Calvert'teki değirmen ve Brezilya'daki ThyssenKrupp değirmeninin çoğunluk hissesi için 3.8 milyar dolarlık kombine bir teklif sundun. Temmuz 2013'te tesis ArcelorMittal ve Nippon Steel'e satıldı. Hunt Consolidated, Inc. şirketinin bir iştiraki olan Hunt Refining Company'nin merkezi Tuscaloosa'dadır ve burada bir rafineri işletmektedir. Şirket ayrıca Mobile, Melvin ve Moundville'de terminaller işletmektedir. JVC America, Inc. Tuscaloosa'da bir optik disk çoğaltma ve paketleme tesisi işletmektedir. Goodyear Lastik ve Kauçuk Şirketi, Gadsden'de yaklaşık 1.400 kişinin çalıştığı büyük bir fabrika işletmektedir. Tesis 1929 yılından beri faaliyet göstermektedir. Mobile'de bir Airbus A320 ailesi uçak montaj fabrikasının inşa edileceği Airbus CEO'su Fabrice Brégier tarafından 2 Temmuz 2012 tarihinde Mobile Kongre Merkezi'nde resmen duyuruldu. Planlar, A319, A320 ve A321 uçaklarının montajı için Brookley Aeroplex'te 600 milyon dolarlık bir fabrikayı içeriyor. İnşaatına 2013 yılında başlanan fabrikanın 2015 yılına kadar faaliyete geçmesi ve 2017 yılına kadar yılda 50 uçak üretmesi planlanıyor. Montaj tesisi, şirketin Amerika Birleşik Devletleri sınırları içinde kurduğu ilk fabrika olma özelliğini taşıyor. Airbus'ın tesisin inşaatını yürütmek üzere Alabama merkezli Hoar Construction ile anlaştığı 1 Şubat 2013 tarihinde duyuruldu. Resmi açılışı 14 Eylül 2015 tarihinde yapılan fabrika, 53 dönümlük düz bir arazide bir milyon metrekarelik bir alanı kaplıyor. Turizm ve eğlence. Business Insider'a göre Alabama, 2014 yılında ziyaret edilecek en popüler eyaletler arasında 14. sırada yer aldı. 2017 yılında tahmini 26 milyon turist eyaleti ziyaret etmiş ve 14,3 milyar dolar harcayarak eyalette doğrudan ya da dolaylı olarak 186.900 kişiye iş imkanı sağlamıştır buna 589 milyon dolar harcayan 362.000 uluslararası turist de dahildir. Eyalet, dünyanın dört bir yanından ziyaretçi çeken çeşitli cazibe merkezlerine, doğal özelliklere, parklara ve etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır; özellikle Gulf Shores'un halka açık plajlarında düzenlenen yıllık Hangout Müzik Festivali; dünyanın en büyük on Shakespeare festivalinden biri olan Alabama Shakespeare Festivali eyaletin dört bir yanına dağılmış şampiyona kalibresindeki golf sahalarından oluşan Robert Trent Jones Golf Trail Victoryland gibi kumarhaneler, Alabama Splash Adventure gibi eğlence parkları, güneydoğudaki en büyük alışveriş merkezlerinden biri olan Riverchase Galleria, Southern Living Magazine okuyucuları tarafından Alabama'daki en iyi göl seçilen Guntersville Gölü ve eyaletteki en eski müze olan Alabama Doğal Tarih Müzesi. Mobile, 1703 yılında başlayan Amerika Birleşik Devletleri'ndeki en eski organize Mardi Gras kutlamasına sahip olmasıyla bilinir. Ayrıca 1830 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde resmi olarak düzenlenen ilk Mardi Gras geçit törenine ev sahipliği yapmıştır ve bu gelenek günümüzde de devam etmektedir. Mardi Gras, Mobile ve Baldwin eyaletlerinde resmi tatil günüdür. 2018 yılında Mobile'daki Mardi Gras geçit töreni 892.811 kişilik katılımla eyaletin en çok turist çeken etkinliği olmuştur. Huntsville'deki ABD Uzay ve Roket Merkezi 849.981 kişilik katılımla en çok ziyaretçi çeken yer olurken, onu 543.090 kişiyle Birmingham Hayvanat Bahçesi takip etti. Parklar ve doğal destinasyonlar arasında Alabama'nın Körfez Kıyısı 6.700.000 ziyaretçi ile listenin başında yer aldı. Alabama, çeşitli manzaraları ve ortamların zıtlığı nedeniyle tarihsel olarak film çekimleri için popüler bir bölge olmuştur. Alabama'da çekilen filmler arasında Close Encounters of the Third Kind, Get Out, 42, Selma, Big Fish, The Final Destination, Due Date, Need For Speed ve çok daha fazlası. Sağlık hizmetleri. UAB Hastanesi, USA Health Üniversite Hastanesi, Huntsville Hastanesi ve Alabama Çocuk Hastanesi Alabama'daki tek I. Seviye travma merkezleridir. UAB, yaklaşık 18.000 kişilik işgücü ile Alabama'daki en büyük kamu işvereni konumundadır. 2017 yılında yapılan bir araştırma Alabama'nın ülkedeki en az rekabetçi sağlık sigortası pazarına sahip olduğunu ortaya koymuştur. Blue Cross and Blue Shield of Alabama %84'lük bir pazar payına sahiptir ve onu %7 ile UnitedHealth Group takip etmektedir. Bankacılık. Regions Financial Corporation, merkezi Alabama'da bulunan veya Alabama'da faaliyet gösteren en büyük bankadır. PNC Financial Services ve Wells Fargo da Alabama'da önemli bir varlığa sahiptir. Wells Fargo'nun Birmingham'da bölgesel bir genel merkezi, bir operasyon merkezi kampüsü ve 400 milyon dolarlık bir veri merkezi bulunmaktadır. ServisFirst ve New South Federal Savings Bank da dahil olmak üzere birçok küçük bankanın merkezi de Birmingham bölgesinde bulunmaktadır. Birmingham ayrıca Harbert Management Corporation da dahil olmak üzere birçok büyük yatırım yönetimi şirketinin merkezi olarak hizmet vermektedir. Elektronik ve iletişim. Telekomünikasyon sağlayıcısı AT&T, eski adıyla BellSouth, Birmingham'daki birkaç büyük ofisiyle Alabama'da önemli bir varlığa sahiptir. Ağ erişim şirketi ADTRAN, bilgisayar grafik şirketi Intergraph ve BT altyapı şirketi Avocent gibi birçok teknoloji şirketinin merkezi Huntsville'de bulunmaktadır. İnşaat. Merkezi Alabama'da bulunan ve URS Corporation'ın iştirakleri olan Brasfield & Gorrie, BE&K, Hoar Construction ve B.L. Harbert International, Engineering News-Record'un en iyi tasarım, uluslararası inşaat ve mühendislik firmaları listelerinde rutin olarak yer almaktadır. Hukuk ve hükümet. Eyalet hükümeti. Alabama hükûmetinin temel belgesi 1901 yılında onaylanan Alabama Anayasası'dır. 850'den fazla değişiklik ve yaklaşık 87.000 kelime ile bazı hesaplara göre dünyanın en uzun anayasasıdır ve Birleşik Devletler Anayasası'nın yaklaşık kırk katı uzunluğundadır. Alabama anayasasının yeniden yazılması ve modernleştirilmesi için önemli bir hareket olmuştur. Eleştirmenler, Alabama anayasasının eyalet yasama organına oldukça merkezi bir güç verdiğini ve yerelde neredeyse hiç güç bırakmadığını savunuyor. Çoğu ilçenin kendi kendini yönetme yetkisi yoktur. Eyaletin farklı bölgelerinde önerilen herhangi bir politika değişikliğinin Alabama yasama meclisinin tamamı tarafından ve sıklıkla eyalet referandumu ile onaylanması gerekmektedir. Mevcut anayasaya yöneltilen eleştirilerden biri, karmaşıklığı ve uzunluğunun ayrımcılığı ve ırkçılığı kasıtlı olarak kodladığını iddia etmektedir. Alabama hükûmeti üç eşit kola ayrılmıştır. Yasama organı, 105 üyeli Alabama Temsilciler Meclisi ve 35 üyeli Alabama Senatosu'ndan oluşan iki meclisli bir meclis olan Alabama Yasama Organı'dır. Yasama organı eyalet yasalarının yazılması, tartışılması, kabul edilmesi ya da reddedilmesinden sorumludur. Cumhuriyetçi Parti şu anda Yasama Meclisinin her iki kanadında da çoğunluğu elinde bulundurmaktadır. Yasama Meclisi, valinin vetosunu salt çoğunlukla geçersiz kılma yetkisine sahiptir (çoğu eyalet Yasama Meclisinde vetoyu geçersiz kılmak için üçte iki çoğunluk gerekmektedir). Eyalet, 1964 yılına kadar eyalet senatörlerini her ilçeye bir senatör düşecek şekilde coğrafi temelde seçiyordu. Anayasanın kabul edildiği 1901 yılından bu yana kongre bölgeleri yeniden belirlenmemişti; bunun sonucunda kentleşmiş bölgeler büyük ölçüde yetersiz temsil ediliyordu. Yasama bölgelerini de on yıllık nüfus sayımlarını yansıtacak şekilde değiştirmemişti. Reynolds v. Sims (1964) davasında, ABD Yüksek Mahkemesi "bir adam, bir oy" ilkesini uygulayarak, kongre bölgelerinin nüfus sayımlarına göre yeniden paylaştırılması gerektiğine karar verdi (eyaletin anayasasında zaten yer aldığı ancak uygulamadığı gibi.) Ayrıca mahkeme, eyaletlerin coğrafi temelli sistemlere sahip olması için anayasal bir dayanak olmadığından, iki meclisli eyalet yasama meclislerinin her iki meclisinin de nüfusa göre paylaştırılması gerektiğine karar verdi. O dönemde Alabama ve diğer pek çok eyalet yasama bölgelerini değiştirmek zorunda kalmıştı, zira ülke genelinde pek çok eyalet kentsel alanları ve bölgeleri yeterince temsil etmeyen sistemlere sahipti. Bu durum söz konusu bölgelere onlarca yıl eksik yatırım yapılmasına neden olmuştu. Örneğin, Birmingham ve Jefferson County vergileri eyalet bütçesinin üçte birini karşılıyordu, ancak Jefferson County eyalet hizmetlerinin yalnızca 1/67'sini finansman olarak alıyordu. Alabama yasama organı, yasama delegasyonları aracılığıyla ilçe yönetimlerinin kontrolünü elinde tutuyordu. Yürütme organı yasaların uygulanmasından ve gözetiminden sorumludur. Alabama valisi tarafından yönetilir. Yürütme organının diğer üyeleri arasında kabine, Alabama vali yardımcısı, Alabama Başsavcısı, Alabama Dışişleri Bakanı, Alabama Eyalet Saymanı ve Alabama Eyalet Denetçisi bulunmaktadır. Mevcut vali Cumhuriyetçi Kay Ivey'dir. Yasama Meclisi üyeleri Kasım seçimlerinden hemen sonra göreve başlarlar. Vali, vali yardımcısı, başsavcı ve diğer anayasal görevliler gibi eyalet çapındaki yetkililer bir sonraki Ocak ayında göreve başlar. Yargı, Alabama Anayasasını yorumlamaktan ve eyalet ceza ve hukuk davalarında yasaları uygulamaktan sorumludur. Eyaletin en yüksek mahkemesi Alabama Yüksek Mahkemesi'dir. Alabama, yargıçları seçmek için partizan seçimleri kullanır. 1980'lerden bu yana yargı kampanyaları giderek daha politize hale gelmiştir. Alabama Yüksek Mahkemesi'nin şu anki başyargıcı Cumhuriyetçi Tom Parker'dır. Alabama Yüksek Mahkemesi'nde görev yapan tüm yargıçlar Cumhuriyetçi Parti üyesidir. İki ara temyiz mahkemesi, Hukuk Temyiz Mahkemesi ve Ceza Temyiz Mahkemesi ve dört duruşma mahkemesi vardır: devre mahkemesi (genel yargı mahkemesi) ve bölge, vasiyet ve belediye mahkemeleri. Bazı eleştirmenler, yargıçların seçiminin aşırı yüksek infaz oranlarına katkıda bulunduğuna inanmaktadır. Alabama, ülkede kişi başına düşen en yüksek idam cezası oranına sahip eyalettir. Bazı yıllarda, nüfusu beş kat daha fazla olan Teksas eyaletinden daha fazla ölüm cezası uygulamaktadır. Ancak, Teksas'ta kişi başına düşen infaz sayısı önemli ölçüde daha yüksektir. Bazı davalar oldukça tartışmalı olmuştur. ABD Yüksek Mahkemesi ölüm cezası davalarında 24 mahkûmiyet kararını bozmuştur. İdam cezasının uygulanıp uygulanmayacağı konusunda hakimlerin jüri kararlarını geçersiz kılmasına izin veren tek eyaletti. 10 davada hakimler jürilerin oybirliğiyle verdiği şartlı tahliye olmaksızın müebbet hapis cezalarını bozdu. Bu yargı yetkisi Nisan 2017'de kaldırılmıştır. Alabama, devlet piyangolarının oluşturulmasına izin vermeyen çok az sayıdaki eyaletten biridir. Vergiler. Vergiler Alabama Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından toplanır. Alabama, kazanılan miktara ve dosyalama durumuna bağlı olarak %2, %4 veya %5 kişisel gelir vergisi almaktadır. Vergi mükelleflerinin, standart kesintiyi alsalar bile, federal gelir vergilerini Alabama eyalet vergilerinden düşmelerine izin verilir ve vergi kesintisi yapanlar ayrıca FICA'yı (the Social Security and Medicare tax) da düşebilirler. Eyaletin genel satış vergisi oranı %4'tür. Şehirler ve ilçeler için satış vergisi oranları da satın alımlara eklenir. Örneğin, Mobile County, Alabama'daki toplam satış vergisi oranı %10'dur ve %1'lik ek bir restoran vergisi vardır; bu da Mobile County, Alabama'da yemek yiyen bir kişinin yemek için %11 vergi ödeyeceği anlamına gelir. 2020 yılında Alabama'daki satış ve tüketim vergileri, tüm eyalet ve yerel gelirlerin %38'ini oluşturmuştur. Sadece Alabama, Mississippi ve Güney Dakota bakkaliye ürünlerini tam eyalet satış vergisi oranı üzerinden vergilendirmektedir. Alabama'da kurumlar vergisi oranı %6,5'tir. Alabama'daki genel federal, eyalet ve yerel vergi yükü, eyaleti ülkede vergi yükü en az olan ikinci eyalet konumuna getirmektedir. Yıllık olarak değerlendirilen değerin %.40'ı oranındaki emlak vergileri, Hawaii'den sonra ABD'deki en düşük ikinci vergi oranıdır. Mevcut eyalet anayasası, emlak vergilerinin artırılması için seçmen referandumu gerektirmektedir. İlçe ve yerel yönetimler. Alabama'da 67 ilçe bulunmaktadır. Her ilçenin genellikle ilçe komisyonu olarak adlandırılan kendi seçilmiş yasama organı vardır. Ayrıca ilçede sınırlı yürütme yetkisi vardır. Alabama Anayasası'nın gücü eyalet yasama organında merkezileştiren kısıtlamaları nedeniyle, eyalette sadece yedi ilçenin (Jefferson, Lee, Mobile, Madison, Montgomery, Shelby ve Tuscaloosa) sınırlı özerkliği vardır. Bunun yerine, eyaletteki çoğu ilçe, atık bertarafından arazi kullanımı imarına kadar basit yerel politikaları onaylatmak için eyalet yasama organının Yerel Mevzuat Komitesi'nde lobi yapmak zorundadır. Eyalet yasama organı, 1973 Alabama Anayasa Komisyonu'nun önerdiği gibi, ilçeler için özerklik getiren bir anayasa değişikliğini kabul etmeyi reddederek yerel yönetimler üzerindeki yetkisini elinde tutmuştur. Yasama delegasyonları her bir ilçe üzerinde belirli yetkilere sahiptir. Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi'nin Baker v. Carr (1964) davasında aldığı karar, "bir adam, bir oy" ilkesini uygulamak için her iki mecliste de nüfusa dayalı olarak belirlenen ve her nüfus sayımından sonra yeniden belirlenen bölgelerin olmasını gerektirmiştir. Bundan önce, her ilçe bir eyalet senatörü tarafından temsil ediliyordu ve bu da daha şehirleşmiş, kalabalık ilçelerin eyalet senatosunda daha az temsil edilmesine yol açıyordu. Eyalet meclisindeki koltukları yeniden paylaştırmada da başarısız olan eyalet yasama meclisinin kırsal önyargısı, sanayi kentlerinin ve kentleşmiş bölgelerin yükselişini fark edemeyerek siyaseti 20. yüzyıla kadar etkiledi. "Alabama'da ilçeler için iç yönetimin olmaması, ilçelerin eyalet anayasası tarafından yetkilendirilmeyen şeyleri yapmasına izin veren yerel mevzuatın çoğalmasına neden oldu. Alabama anayasası 700'den fazla kez değiştirilmiştir ve bu değişikliklerin neredeyse üçte biri yerel nitelikte olup sadece bir ilçe veya şehir için geçerlidir. Her yasama oturumunun önemli bir kısmı yerel yasalara harcanmakta, bu da yasa koyucuların zamanını ve dikkatini eyalet çapında önem taşıyan konulardan uzaklaştırmaktadır." Alabama alkollü içeceklerin kontrol edildiği bir eyalettir, yani eyalet hükûmeti alkol satışı üzerinde tekel sahibidir. Alabama Alkollü İçecek Kontrol Kurulu eyalette alkollü içeceklerin satışını ve dağıtımını kontrol etmektedir. Toplam 67 ilçeden 25'i alkol satışını yasaklayan "kuru ilçelerdir" ve alkol satışına izin veren ilçelerde çok sayıda kuru belediye bulunmaktadır. Politika. Amerikan İç Savaşı'nı izleyen Yeniden Yapılanma döneminde Alabama, General John Pope komutasındaki Üçüncü Askeri Bölge'ye bağlı federal birlikler tarafından işgal edildi. 1874 yılında, Kurtarıcılar olarak bilinen beyaz Demokratlardan oluşan siyasi koalisyon, kısmen şiddet, dolandırıcılık ve gözdağı yoluyla siyahların oylarını bastırarak eyalet hükûmetinin kontrolünü Cumhuriyetçilerden aldı. 1890'dan sonra, Beyaz Demokrat politikacılardan oluşan bir koalisyon, Afro-Amerikan sakinleri ayrıştırmak ve haklarından mahrum bırakmak için yasalar çıkardı ve bu süreç 1901 anayasasının hükümleriyle tamamlandı. Siyahları haklarından mahrum eden hükümler, birçok yoksul Beyazın da dışlanmasıyla sonuçlandı. 1941 yılına gelindiğinde Siyahlardan çok Beyazlar haklarından mahrum bırakılmıştı: 600.000'e karşı 520.000. Neredeyse tüm vatandaşları haklarından mahrum bırakıldığı ve yasalar karşısında ayrı ve eşit olmayan muameleye tabi tutulduğu için siyah toplum üzerindeki toplam etkileri daha büyük oldu. 1901'den 1960'lara kadar eyalet, kentleşme ve belirli bölgelerin sanayileşmesi sırasında nüfus arttıkça ve eyalet içinde yer değiştirdikçe seçim bölgelerini yeniden çizmedi. Seçim bölgelerinin temelini ilçeler oluşturduğundan, sonuç, bir dizi federal mahkeme davası 1972'de eşit temsili sağlamak için yeniden sınırlandırmayı gerektirene kadar, yüzyılın neredeyse dörtte üçü boyunca eyalet siyasetine hakim olan kırsal bir azınlık oldu. Alabama eyalet siyaseti, beyazların seçim ve sosyal reform protestolarına bürokratik olarak ve zaman zaman şiddetle direndiği 1950'ler ve 1960'larda sivil haklar hareketi sırasında ülke çapında ve uluslararası alanda dikkat çekti. Eyaletin dört dönem görev yapan tek valisi olan Vali George Wallace, ayrımcılığı sürdürmeye yemin etmiş tartışmalı bir figürdü. Afrikalı Amerikalılar ancak 1964 tarihli federal Medeni Haklar Yasası ve 1965 tarihli Oy Hakkı Yasası'nın kabul edilmesinden sonra diğer medeni hakların yanı sıra oy kullanma hakkını da yeniden elde ettiler. Birçok yargı bölgesinde, nüfusun çoğunluğunun seçimlere hakim olmasına izin veren geniş kapsamlı seçim sistemleri tarafından temsilden dışlanmaya devam ettiler. İlçe düzeyinde bazı değişiklikler, ilçe kurulları arasında daha çeşitli bir temsile olanak tanıyan tek üyeli bölgelerin oluşturulmasına yönelik mahkeme itirazlarının ardından gerçekleşmiştir. 2007 yılında Alabama Yasama Meclisi, Cumhuriyetçi Vali Bob Riley'in imzasıyla kölelik ve köleliğin kalıcı etkileri konusunda "derin üzüntü" ifade eden bir karar tasarısını kabul etti. Tasarı, Amerika Konfedere Devletleri Kongresi'ne ev sahipliği yapan Alabama Eyaleti Meclis Binası'nda sembolik bir törenle imzalandı. 2010 yılında Cumhuriyetçiler 136 yıl sonra ilk kez yasama meclisinin her iki kanadının da kontrolünü ele geçirdi. Mayıs 2021 itibarıyla eyalette 3.518.285'i aktif, diğerleri aktif olmayan toplam 3.589.839 kayıtlı seçmen bulunmaktadır. Seçimler. 2020 yılında yapılan bir araştırmada Alabama, vatandaşlar için oy kullanmanın en zor olduğu 12. eyalet olarak sıralandı. Eyalet seçimleri. 1901'de Siyahların haklarından mahrum bırakılmasıyla birlikte eyalet, Demokrat Parti'nin her Güney eyaletinde etkin bir şekilde tek geçerli siyasi parti olarak faaliyet gösterdiği bir sistem olan "Katı Güneyin" bir parçası haline geldi. Yaklaşık yüz yıl boyunca Alabama'daki yerel ve eyalet seçimleri Demokrat Parti önseçimlerinde belirlenmiş ve genel seçimlerde genellikle sadece göstermelik Cumhuriyetçi rakipler yarışmıştır. Ancak 20. yüzyılın ortalarından sonlarına doğru beyaz muhafazakarlar Cumhuriyetçi Parti'ye kaymaya başladı. Alabama'da beyazların çoğunlukta olduğu bölgelerin artık düzenli olarak Cumhuriyetçi adayları federal, eyalet ve yerel makamlara seçmesi bekleniyor. Alabama Yüksek Mahkemesi'ndeki dokuz sandalyenin ve eyalet temyiz mahkemelerindeki on sandalyenin tamamı seçimle göreve gelmektedir. 1994 yılına kadar hiçbir Cumhuriyetçi mahkeme koltuğuna oturmamıştı. Bu genel seçimde, o sırada görevde olan başyargıç Ernest C. Hornsby, Cumhuriyetçi Perry O. Hooper Sr. karşısında yaklaşık 3.000 oyla seçimi kaybettikten sonra görevi bırakmayı reddetti. Hornsby Alabama'ya dava açtı ve mahkemeyi kaybettikten sonra koltuğu bırakmadan önce yaklaşık bir yıl boyunca meydan okurcasına görevde kaldı. Demokratlar, kürsüdeki son Demokratın istifasıyla Ağustos 2011'de on dokuz mahkeme koltuğunun sonuncusunu da kaybetti. 21. yüzyılın başlarında Cumhuriyetçiler eyalet çapında seçilmiş yedi yürütme organı makamının tamamına sahiptir. Alabama Eyaleti Eğitim Kurulundaki sekiz seçilmiş koltuktan altısı Cumhuriyetçilerin elinde. 2010 yılında Cumhuriyetçiler eyalet yasama meclisinin her iki kanadında da büyük çoğunluğu ele geçirerek 136 yıl sonra ilk kez bu organın kontrolünü ele geçirdiler. Alabama Kamu Hizmeti Komisyonu'nda görev yapan eyalet çapındaki son Demokrat 2012'de yenilgiye uğramıştır. Cumhuriyetçilerin genellikle yeniden yapılanma hükûmetini temsil ettiği Yeniden Yapılanma döneminin sona ermesinden bu yana sadece üç Cumhuriyetçi vali yardımcısı seçilmiştir. Üç GOP vali yardımcısı Steve Windom (1999-2003), Kay Ivey (2011-2017) ve Will Ainsworth (2019-günümüz). Yerel seçimler. Eyaletteki pek çok yerel makam (ilçe komiserleri, eğitim kurulları, vergi tahakkuk memurları, vergi tahsildarları, vb) hala Demokratların elindedir. Birçok kırsal ilçede seçmenlerin çoğunluğu Demokratlardan oluşuyor ve bu da yerel seçimlerin Demokratların ön seçimiyle belirlenmesine neden oluyor. Benzer şekilde birçok metropol ve banliyö ilçesinin çoğunluğu Cumhuriyetçidir ve istisnalar olsa da seçimler Cumhuriyetçi önseçimlerde belirlenmektedir. Alabama'nın 67 ilçe şerifi partizan, geniş katılımlı yarışlarda seçiliyor ve Demokratlar hala bu görevlerin dar çoğunluğunu elinde tutuyor. Şu anki dağılım 35 Demokrat, 31 Cumhuriyetçi ve bir Bağımsız Fayette. Ancak Demokrat şeriflerin çoğu kırsal ve az nüfuslu ilçelere başkanlık etmektedir. Cumhuriyetçi şeriflerin çoğunluğu daha kentsel/banliyö ve yoğun nüfuslu ilçelerde seçilmiştir. 2015 yılı itibarıyla Alabama eyaletinde Morgan County, Alabama'da bir kadın şerif ve on Afro-Amerikan şerif bulunmaktadır. Federal seçimler. Eyaletin iki ABD senatörü Richard C. Shelby ve Tommy Tuberville olup her ikisi de Cumhuriyetçidir. Shelby ilk olarak 1986 yılında Demokrat olarak Senatoya seçilmiş ve 1992 yılında yeniden seçilmiştir, ancak Kasım 1994 genel seçimlerinin hemen ardından parti değiştirmiştir. ABD Temsilciler Meclisinde eyalet, altısı Cumhuriyetçi (Jerry Carl, Mike Rogers, Robert Aderholt, Mo Brooks, Barry Moore ve Gary Palmer) ve biri Demokrat olmak üzere yedi üye tarafından temsil edilmektedir. Terri Sewell, Siyah Kuşak'ın yanı sıra Birmingham, Tuscaloosa ve Montgomery'nin ağırlıklı olarak siyahların yaşadığı bölgelerini temsil etmektedir. Eğitim. İlk ve orta öğretim. Alabama'da kamuya açık ilk ve orta öğretim Alabama Eyaleti Eğitim Kurulunun yanı sıra 67 ilçe okul kurulu ve 60 şehir eğitim kurulu tarafından yerel gözetim altındadır. Birlikte, 1.496 ayrı okul 744.637 ilk ve orta öğretim öğrencisine eğitim vermektedir. Devlet okulu finansmanı Alabama Yasama Meclisi tarafından Eğitim Güven Fonu aracılığıyla tahsis edilmektedir. 2006-2007 mali yılında Alabama, ilk ve orta öğretim için 3.775.163.578 $ ödenek ayırmıştır. Bu rakam bir önceki mali yıla göre 444.736.387 $'lık bir artışı temsil etmektedir. 2007 yılında okulların yüzde 82'sinden fazlası, Alabama eyaleti tarafından belirlenen ölçütler kullanılarak, Ulusal Hiçbir Çocuk Geride Kalmasın yasası kapsamında öğrenci yeterliliğine yönelik yeterli yıllık ilerleme (AYP) kaydetmiştir. Alabama'nın kamu eğitim sistemi son yıllarda gelişme göstermiş olsa da, diğer eyaletlerle karşılaştırıldığında başarı açısından geride kalmaktadır. ABD Nüfus Sayımı verilerine göre (2000), Alabama'nın lise mezuniyet oranı (%75) ABD'deki en düşük dördüncü orandır (Kentucky, Louisiana ve Mississippi'den sonra). En büyük eğitim kazanımları, üniversite eğitimi almış ancak diploması olmayan kişiler arasındaydı. Genel olarak Batı'da yasak olan okullarda bedensel cezalandırma Alabama'da alışılmadık bir durum değildir. 2011-2012 eğitim-öğretim yılı hükûmet verilerine göre 27.260 devlet okulu öğrencisi en az bir kez dayak yemiştir. Alabama'da okullarda uygulanan fiziksel ceza oranı sadece Mississippi ve Arkansas'ta görülmektedir. Kolejler ve üniversiteler. Alabama'nın yükseköğretim programları arasında 14 adet dört yıllık devlet üniversitesi, iki yıllık toplum kolejleri ve 17 adet özel, lisans ve lisansüstü üniversite bulunmaktadır. Eyalette dört tıp fakültesi (2015 sonbaharı itibarıyla) (Alabama Üniversitesi Tıp Fakültesi, Güney Alabama Üniversitesi ve Alabama Osteopatik Tıp Koleji ve Edward Via Osteopatik Tıp Koleji-Auburn Kampüsü), iki veterinerlik koleji (Auburn Üniversitesi ve Tuskegee Üniversitesi) bulunmaktadır, Bir dişçilik okulu (Alabama Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi), bir optometri koleji (Birmingham'daki Alabama Üniversitesi), iki eczacılık okulu (Auburn Üniversitesi ve Samford Üniversitesi) ve beş hukuk fakültesi (Alabama Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Birmingham Hukuk Fakültesi, Cumberland Hukuk Fakültesi, Miles Hukuk Fakültesi ve Thomas Goode Jones Hukuk Fakültesi). Alabama'daki kamu, ortaöğretim sonrası eğitim Alabama Yükseköğretim Komisyonu ve Alabama Ortaöğretim Sonrası Eğitim Departmanı tarafından denetlenmektedir. Alabama'daki kolejler ve üniversiteler, iki yıllık ön lisans derecelerinden çok sayıda doktora düzeyindeki programlara kadar derece programları sunmaktadır. Tek başına en büyük kampüs Tuscaloosa'da bulunan Alabama Üniversitesi'dir ve 2016 sonbaharında 37.665 öğrenci kayıt yaptırmıştır. Troy Üniversitesi 2010 yılında dört Alabama kampüsünde (Troy, Dothan, Montgomery ve Phenix City) 29.689 öğrencinin yanı sıra on yedi başka eyalette ve on bir başka ülkede bulunan altmış öğrenim sitesiyle eyaletin en büyük kurumuydu. En eski kurumlar, her ikisi de 1830 yılında kurulmuş olan Floransa'daki devlet üniversitesi Kuzey Alabama ve Mobile'deki Katolik Kilisesi'ne bağlı Spring Hill College'dır. Akademik programların akreditasyonu Güney Kolejler ve Okullar Birliği (SACS) ve İncil Yüksek Eğitimi Birliği (ABHE), Mesleki Eğitim Konseyi (COE) ve Bağımsız Kolejler ve Okullar Akreditasyon Konseyi (ACICS) gibi diğer konu odaklı ulusal ve uluslararası akreditasyon kurumları aracılığıyla yapılmaktadır. 2011 U.S. News & World Report'a göre Alabama, Amerika'daki en iyi 100 Devlet Okulu arasında üç üniversiteye sahiptir (31. sırada Alabama Üniversitesi, 36. sırada Auburn Üniversitesi ve 73. sırada Birmingham Alabama Üniversitesi). 2012 U.S. News & World Report'a göre Alabama'da dört adet birinci kademe üniversite bulunmaktadır (Alabama Üniversitesi, Auburn Üniversitesi, Birmingham'daki Alabama Üniversitesi ve Huntsville'deki Alabama Üniversitesi). Medya. Başlıca gazeteler arasında Birmingham News, Mobile Press-Register ve Montgomery Advertiser bulunmaktadır. Alabama'daki başlıca televizyon kanalları şunlardır: Kültür. Sporlar. Profesyonel sporlar. Alabama, üç küçük lig beyzbol takımı da dahil olmak üzere birçok profesyonel ve yarı profesyonel spor takımına sahiptir. Talladega Superspeedway motor sporları kompleksi bir dizi NASCAR etkinliğine ev sahipliği yapmaktadır. Oturma kapasitesi 143.000 olup dünyanın en büyük on üçüncü, Amerika'nın ise en büyük altıncı stadyumudur. Ayrıca Barber Motorsports Park, IndyCar Serisi ve Rolex Sports Car Serisi yarışlarına ev sahipliği yapmıştır. ATP Birmingham, 1973'ten 1980'e kadar düzenlenen bir Dünya Şampiyonası Tenis turnuvasıydı. Alabama, 1984 ve 1990 PGA Championship at Shoal Creek, Barbasol Championship (PGA Tour), Mobile LPGA Tournament of Champions, Airbus LPGA Classic ve Yokohama Tire LPGA Classic (LPGA Tour) ve The Tradition (Champions Tour) gibi birçok profesyonel golf turnuvasına ev sahipliği yapmıştır. Kolej sporları. Alabama'da kolej futbolu, özellikle de Güneydoğu Konferansı'ndaki rakipler Alabama Üniversitesi Crimson Tide ve Auburn Üniversitesi Tigers son derece popülerdir. Alabama'da maç başına ortalama 100.000'in üzerinde, Auburn'de ise 80.000'in üzerinde taraftar bulunmaktadır; her iki rakam da ülkede ilk yirmi arasındadır. Bryant-Denny Stadyumu Alabama futbol takımının evidir ve 101.821 kişilik oturma kapasitesine sahiptir ve Amerika'daki en büyük beşinci stadyumdur. Jordan-Hare Stadyumu, Auburn futbol takımının iç sahasıdır ve 87.451 kişiliktir. Legion Field, UAB Blazers futbol programına ve Birmingham Bowl'a ev sahipliği yapmaktadır. Oturma kapasitesi 71,594. Mobile'deki Ladd-Peebles Stadyumu, Güney Alabama Üniversitesi futbol takımının evidir ve NCAA Senior Bowl, LendingTree Bowl ve Alabama-Mississippi All Star Classic'e ev sahipliği yapmaktadır; stadyum 40.646 kişiliktir. 2009 yılında Bryant-Denny Stadyumu ve Jordan-Hare Stadyumu, daha önce Birmingham'daki Legion Field'da düzenlenen Alabama Lise Atletizm Birliği eyalet futbol şampiyonası maçlarına ev sahipliği yapmaya başladı. Toplu taşıma. Havacılık. Alabama'da faaliyetlerini sürdüren başlıca havalimanları arasında Birmingham-Shuttlesworth Uluslararası Havalimanı (BHM), Huntsville Uluslararası Havalimanı (HSV), Dothan Bölgesel Havalimanı (DHN), Mobile Bölgesel Havalimanı (MOB), Montgomery Bölgesel Havalimanı (MGM), Kuzeybatı Alabama Bölgesel Havalimanı (MSL) ve Kuzeydoğu Alabama Bölgesel Havalimanı (GAD) bulunmaktadır. Demiryolu. Demiryolu ulaşımı için Amtrak, Anniston, Birmingham ve Tuscaloosa'daki istasyon duraklarıyla New York'tan New Orleans'a giden günlük bir yolcu treni olan Crescent'i planlamaktadır. Yollar. Alabama'da altı büyük eyaletler arası güzergah bulunmaktadır: Interstate 65 (I-65) kabaca eyaletin ortasından kuzey-güney yönünde ilerler; I-20/I-59 Mississippi eyaletinin orta batı sınırından Birmingham'a gider, burada I-59 eyaletin kuzeydoğu köşesine devam eder ve I-20 doğuya Atlanta'ya doğru devam eder; I-85 Montgomery'de başlar ve doğu-kuzeydoğu yönünde Georgia eyalet sınırına kadar ilerleyerek Atlanta'ya giden ana yolu sağlar; ve I-10 eyaletin en güney kısmından geçerek batıdan doğuya Mobile'a doğru ilerler. I-22 Mississippi'den eyalete girer ve Birmingham'ı Memphis, Tennessee'e bağlar. Buna ek olarak, eyalette şu anda beş adet yardımcı eyaletler arası güzergah bulunmaktadır: Mobile'de I-165, Tuscaloosa'da I-359, Birmingham çevresinde I-459, Decatur ve Huntsville'de I-565 ve Gadsden'de I-759. Altıncı bir güzergah olan I-685, I-85'in Montgomery'nin yeni bir güney baypası boyunca yeniden yönlendirilmesiyle oluşacaktır. Birmingham'ın önerilen bir kuzey baypası I-422 olarak belirlenecektir. I-22'den I-422'ye doğrudan bir bağlantı mümkün olmayacağından, I-222 de önerilmiştir. US Route 11 (US-11), US-29, US-31, US-43, US-45, US-72, US-78, US-80, US-82, US-84, US-90, US-98, US-231, US-278, US-280, US-331, US-411 ve US-431 gibi çeşitli ABD Otoyolları da eyaletten geçmektedir. Eyalette dört ücretli yol bulunmaktadır: Montgomery'de Montgomery Expressway; Tuscaloosa ve Northport'ta Northport/Tuscaloosa Western Bypass; Wetumpka'da Emerald Mountain Expressway; ve Orange Beach'te Beach Express. Limanlar. Alabama'nın tek tuzlu su limanı olan Mobile Limanı, Tennessee-Tombigbee Su Yolu aracılığıyla Orta Batı'ya iç su yolu erişimi olan Meksika Körfezi'nde büyük bir limandır. Mobile Limanı 2009 yılında Birleşik Devletler'de ton trafiğine göre 12. sırada yer almıştır. Mobile Limanı'ndaki yeni genişletilen konteyner terminali 2011 yılında konteyner trafiği açısından ülkenin en yoğun 25. terminali olmuştur. Eyaletin diğer limanları Meksika Körfezi'ne erişimi olan nehirler üzerindedir. Alabama'nın su limanları, kuzeyden güneye doğru sıralanmıştır:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17144", "len_data": 75868, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.5 }
Sanal sayılar, ikinci dereceden üssü (karesi) 0'dan küçük olan sayılardır. Örneğin formula_1 bir sanal sayıdır, çünkü karesi olan formula_2 sıfırdan küçüktür. Sanal sayılar sanal birim olan formula_3 ile birlikte kullanılarak reel sayılar gibi yazılabilir. formula_3 sayısı karesi -1 olan sayıdır ve şu şekilde tanımlanır: formula_5.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17147", "len_data": 333, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.53 }
Yüksek basınç veya antisiklon, 1013 milibardan yüksek basınç alanlarına denir. Güneşin doğması satıh (yer) ısısının yükselmesine neden olur. Farklı alanlarda (şehirler ve fabrikalar, sık ormanlar, ekili araziler, su rezervleri, otlu bölgeler, yaz – kış arasındaki farklı ısı kaynakları vs) farklı ısı yükselmesi nedeniyle havanın genleşmesi ve yükseldikçe basıncın düşmesiyle moleküllerin arası büyür, yoğunluğu azalır, yukarı (gökyüzüne) doğru hava hareket eder. Bu hareket havadaki bulut ve basıncı etkileyen diğer nesneleri kendisiyle birlikte sürükler. Yüksek basıncın genel anlamı havanın düzeleceğini gösterir. Yüksek basıncın görüldüğü yerlerde hava genellikle açıktır ve yağış görülmez. Basınç farkına bağlı olarak rüzgarlar yüksek basınç alanlarından alçak basınç alanlarına doğru eser. Dünyadaki sürekli yüksek basınç alanları dünyanın en büyük çöl alanlarıdır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17148", "len_data": 871, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.65 }
1013 milibardan (mb) düşük olan basınçlara alçak basınç (siklon) yüksek olanlara ise yüksek basınç (antisiklon) denir. Ayrıca Güneş doğmadan önce veya Güneş battıktan sonra satıh (yer) ısısı yavaş yavaş azalır kara parçaları soğumaya başlar. Soğuk havanın yoğunluğu arttığından hava çökmeye neden olur. Farklı alanlarda (şehirler ve fabrikalar, sık ormanlar, ekili araziler, su rezervleri, otlu bölgeler, yaz–kış arasındaki farklı ısı kaynakları vs.) ısı farklı olacağından sisin kalınlığı yer yer çok yoğun veya daha ince olabilir bu da görüşü etkileyebilir. Güneş doğup; sis, duman, pus, yoğun bulutlar nedeniyle ısısını yeryüzüne ulaştıramadığı zaman satıh ısısı havadaki ısıdan düşük olmaya devem eder. Farklı bölgelerden gelen soğuk hava akımları da alçak basınca neden olabilir. Kuzey yarımkürede rüzgâr, alçak basınç merkezi etrafından saat yönünün tersine döner.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17149", "len_data": 870, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.71 }
Sabit basınç, yüksek basınç ile alçak basınç arasında kalan ve her iki basıncın bir birilerini etkilemeden önce durakladıkları ve güç topladıkları bir geçiş hattıdır. Sabit basınçta hareket yoktur harekete hazırlık vardır. Sabah; alçak basınçtan yüksek basınca geçerken, akşam; yüksek basınçtan alçak basınca geçerken hava durağanlaşır. Özellikle kışın bacalardan çıkan dumanlar anılan saatlerde hareket etmeyip askıda kalırlar. Bu sabit basınç için belirgin örnektir. Bazen bulut tabakası yoğun olduğu zaman güneş yeryüzünü ısıtamaz böylesi durumlarda sabit basınç değişimleri uzun saatler alabilir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17150", "len_data": 600, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.84 }
İshak Paşa Sarayı; Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesinde bulunan bir saraydır. Yapımına 1685 yılında başlanan ve 1784'te tamamlanan saray; içinde barındırdığı cami, türbe, kütüphane, mahzenler, koğuşlar, harem ve selamlık bölümleri ile büyük bir yapı kompleksidir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde inşa edilmesine karşın genel olarak Selçuklu mimarisinden izler taşıyan İshak Paşa Sarayı'nda; Batı kökenli barok, gotik, rokoko ve ampir gibi sanat akımlarının etkileri de gözlemlenir. 2000 yılından beri UNESCO'nun Dünya Mirası Geçici Listesi'nde bulunmaktadır. Tarihçe. Sarayın yapımına 1685 yılında Çıldır Atabeklerinden Çolak Abdi Paşa tarafından başlanılmış, aynı soydan gelen Küçük İshak Paşa zamanında 1784'te (99 yılda) tamamlanmıştır. Sarayın yapımı doksan dokuz yıl sürmüştür ve mimarı, Ahıskalı ustalardır. İshak Paşa Sarayı Türk kültür tarihi açısından oldukça önemlidir. Harem kapısı üzerindeki 1785 tarihli kitabeden ötürü İshak Paşa adı yerleşmiştir. Bu İshak Paşa'nın 1789-1790'da vezir rütbesiyle kısa bir süre Çıldır valisi olan diğer İshak Paşa ile herhangi bir ilgisi yoktur. Kürt fakih ve şair Ahmed-i Hani, Bayezid beylerinin kapısında katiplik yapmış olup türbe olarak ziyaret edilen kabri sarayın yakınındadır. İshak Paşa Sarayı'nı 2022 yılında 226 bin 600 kişi ziyaret etti. Mimari. Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılan en önemli sivil mimari örneklerinden biri olarak kabul edilen İshak Paşa Sarayı'nın inşa sürecinde tek bir mimari üsluba bağlı kalınmamıştır. Sarayın kapı, pencere ve kemer detaylarında sıkça kullanılan geometrik ve bitkisel taş süslemeler Türk sanatının yanı sıra barok, rokoko, ampir gibi Batı kökenli sanat akımları ile İran, Gürcistan, Ahıska ve Kafkasya bölgelerindeki geleneksel sanat anlayışlarının etkisinde kalınarak üretilmiştir. Temelde üç ana bölümden oluşan İshak Paşa Sarayı'ndaki iki avlu ve has bahçe arasındaki geçişler büyük taç kapılarla sağlanır. Saray kompleksi içerisinde yer alan her yapı ise bu avluların etrafında konumlandırılmıştır. Cümle kapısının açıldığı birinci avluda muhafız koğuşları, zindanlar, arabalık ve tavla bölümleri ile bir çeşme bulunurken; ikinci avluda sarayın selamlık kısmı olan muayede salonu, kütüphane, türbe, cami ve ambarlar yer alır. İkinci avludan açılan başka bir büyük kapı aracılığıyla da harem, ziyafet salonu, hamam, kiler, mutfak ve bahçe gibi kısımlara ulaşılır. Taç kapılar. İshak Paşa Sarayı'nın mimarisinde öne çıkan unsurların başında taç kapılar gelir. Farklı boyutlarda ve değişik tarzda süslemelerle inşa edilmiş bu kapıların her biri kendine özgü bir karakter kazanmıştır. Bu yönüyle yapı, Sivas'taki Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası ile benzerlik gösterir. Saray taç kapılarında yaklaşık 110 farklı motifin kullanılması, yapının bulunduğu coğrafyanın farklı kültürel bölgelerin kesişiminde yer almasıyla açıklanabilir. Öte yandan İshak Paşa Sarayı'nın kapı detaylarına işlenen bezemeler; Türk-İslam sanatına başta Batı kökenli barok, gotik, rokoko ve ampir üslupları olmak üzere İran ve Kafkasya gibi bölgelere ait yabancı mimari unsurların girmesine de sebep olmuştur. Cümle kapısı. Sarayın bölümleri arasında geçişi sağlayan, anıtsal nitelikte dört büyük kapı bulunur. Bu kapıların taç kemerlerinde kullanılan süslemeler ise birbirinden farklılık göstermekle birlikte yapıdaki estetiği ön plana çıkaran önemli unsurlardan biridir. Sarayın doğu cephesinde bulunan cümle kapısı, yapıya dışarıdan erişimi sağlayan tek kapıdır. 10.6 metre genişliğinde, 11.8 metre yüksekliğinde ve 4.8 metre derinliğinde olan bu kapı, tipik Selçuklu kapı mimarisinin etkisinde kalınarak inşa edilmiştir. Doğudaki beden duvarının güneye doğru çıkıntı yaptığı noktada bulunan kapının etrafını fazla derin olmayan mukarnaslı bir kavsara ve iç içe geçmiş yüksek pahlı iki sivri kemer çevreler. Beşi öndeki güney cephede, beşi ise arka tarafta kalan kuzey cephede bulunan toplamda on adet gömme sütun kapı boşluğunu sınırlarken bu sütunların arasına da dikdörtgen nişler yerleştirilmiştir. Yüksek kaideler üzerinde yükselen sütunlarda ampir üslubun etkileri gözlemlenir. Nişlerin içerisinde ise girift tekniğiyle oluşturulmuş simetrik madalyonlar bulunur. Bunları, rokoko tarzındaki bitki motifli kabartmalardan oluşan bordürler çevreler. Kompozisyonda kalp, palmet, lotus ve göz gibi motiflerin bulunması; sarayda yaşayanların neşesinin, kem gözlerden korunması adına bir nazarlık görevi görmesi için kullanıldığı şeklinde yorumlanır. Kapı boşluğunun birbirine bakan iç cephelerinde ise yine rokoko tarzda, düğümlenerek devam eden ve köşelerinde akantus yaprakları barındıran başka bir madalyon kullanılmıştır. Kısacası yapısal özellikleri itibarıyla geleneksel Selçuklu mimarisinin devamı niteliğinde olan cümle kapısının süslemelerinde Batılı sanat akımlarından da sıklıkla yararlanıldığı gözlemlenir. Avlu kapısı. Birinci ve ikinci avluların arasında kalan avlu kapısı, ana giriş kapısının aksine üzerinde bulunduğu duvar ile kaynaştırılmış bir vaziyettedir. İç içe geçmiş fakat ilkine kıyasla daha yüksek boyutlu iki kemerin içerisinde yer alan bu kapıda genel olarak gotik mimarinin etkileri görülür ve cümle kapısı üzerinde bulunan süslemelere göre daha sade motifler tercih edildiği söylenebilir. İki katlı olan taç kapının alt kısmı, dikdörtgen bir çerçeve içine alınmış olan basık kemerli bir girişe ev sahipliği yapar. Burada başlayan beşik tonozlu ve düz tavanlı koridor, yaklaşık 11 metre boyunca kuzeye doğru ilerleyerek avluları birbirine bağlar. Tavanda bulunan madalyon, birbirinin içinden geçen dört şeritli bir rumî ve yaprak motifleriyle oluşturulmuştur. Her bir köşeye yerleştirilen çeyrek motif ise sonsuzluk fikrine işaret eder. Bu madalyonda kullanılan kompozisyonun benzerlerine, dönemin halı desenlerinde ve cilt kapağı süslemeciliğinde de rastlamak mümkündür. Kapının iki yan pahında karşılıklı yerleştirilmiş stilize servi ağacı kabartmaları bulunur. Servi, İslam sanatında da sıkça kendine yer bulan bir figür olmasına karşın burada tepesinin yana yatık oluşu ve lotus çiçeğiyle tamamlanması itibarıyla geleneksel kullanımından farklılaşmış bir tasarıma yer verilmiştir. Benzer bir kullanıma Azerbaycan'daki Şeki Han Sarayı'nda da rastlandığı için burada Kafkas sanatının etkisinden söz edilebilir. Selamlık kapısı. İkinci avluya açılan kapılardan bir diğeri de sarayın kütüphane, muayede salonu ve cami gibi kısımlarını içeren selamlık bölümünün kapısıdır. Üzerinde bulunduğu duvarı ortalayan kapı, yapısal özellikleri bakımından tipik bir Selçuklu kapısıdır. Saraydaki diğer kapılar gibi iç içe geçmiş iki kemerden oluşan selamlık kapısının iç kısmında mukarnaslı kavsarayla birleşen gömme sütunlar yer alır. İlk kemerin içinde kapı kanatlarını çevreleyen ve yıldız çiçeği, tomurcuk, dal gibi motiflerden oluşan bir bordür bulunur. Kapı boşluğunun birbirine bakan cephelerine simetrik şekilde yerleştirilmiş dikdörtgen nişlerin içine ise barok tarzda tasarlanmış ve çağdaşı olan başka bir yapıda benzerine rastlanmayan iki ağaç motifi işlenmiştir. Bir vazodan çıkarak birbirine geçmiş şekilde ilerleyen dalların uçlarına stilize çilek veya üzüm figürleri yerleştirilmiştir. Geleneksel Türk İslam sanatına yabancı olan bu kompozisyonun erken dönemdeki kullanımlarına Kudüs'teki Kubbetü's-Sahre ve Tunus'taki Kayrevan Ulu Camii'nde rastlanır. Selamlık kapısındaki bir diğer süsleme ise diğerlerine nazaran iyi korunamamış olan ve kapı boşluğunda, kemerin hemen üzerinde yer alan bir kabartmadır. Dikdörtgen formunda bir panonun orta kısmında bulunan rozeti, iç içe geçmiş stilize rumî motifleri çevreler. Rozetin içindeyse tezhip sanatında kullanılan penç figürüyle benzerlikler taşıyan, yoğun yapraklı bir çiçek kompozisyonu yer alır. Harem kapısı. İshak Paşa Sarayı'nın anıtsal nitelikteki son taç kapısı, yine ikinci avludan ulaşılan harem kapısıdır. İki katlı, dikdörtgen bir çerçeve ile üzerinde bulunduğu cepheden ayrılmış olan bu kapıya kesme bazalt taştan yapılmış, üç basamaklı bir merdiven aracılığıyla erişim sağlanır. Gömme sütunların yukarı doğru uzanıp tepede birleşerek dikdörtgen formunu aldığı bu çerçevenin iç kısmındaki bordürde bitkisel motiflerin yanı sıra hayvan kabartmalarında da yer verilmiştir. Bordürün alttaki başlangıç noktasında birbirine bakan iki aslan figürü görülür. Aslanların kuyruklarından dallanarak başlayan motifler birbirleriyle iç içe geçerek bir hayat ağacı oluşturur. Ağacın dallarında ise nar ve akantus betimleri göze çarpar. Aslan tasvirlerinin genel özellikleri incelendiğinde Selçuklu mimarisinde kullanılagelen formlardan ziyade İran sanatındaki aslan figürlerine daha çok benzediği söylenebilir. Harem kapısındaki aslan figürlerinin benzerlerine II. Gıyâseddin Keyhüsrev'in armalı gümüş parası üzerinde, Burdur'daki İncirhan Kervansarayı'nın taç kapısında ve Erzurum'daki Yakutiye Medresesi'nde de rastlanır. Saraydaki diğer taç kapıların tamamında olduğu gibi yine mukarnaslı bir kavsara içine alınmış olan kapı girişini de bitkisel bir bordür çevreler. Bu bordürün hemen üzerindeyse sekiz satırlık bir kitabe kuşağı yer alır. Sivri kemer formunu alarak sona eren kavsaranın yukarısında içi iri yaprak ve dal kabartmalarıyla doldurulmuş, kare çerçeveli bir niş bulunur. "Hüvel hallakul-baki" ifadesinin yazılı olduğu bu nişin üstündeyse kapı kompozisyonunun ikinci katını oluşturan balkon penceresi yer alır. Harem kapısını yapıdaki diğer taç kapılardan ayıran en önemli özellik ise dikdörtgen çerçevenin her iki yanına simetrik şekilde yerleştirilen üç boyutlu ağaç kabartmalarıdır. Vazoya benzer bir gövdeden çıkarak yine hayat ağacı formunu alan bu duvar heykelleri, tıpkı kapı çerçevesi gibi dikdörtgen nişler içine alınmıştır. Fakat geleneksel hayat ağacı motiflerinden ziyade burada palmet, akantus, stilize çiçekler, üzüm salkımı ve ay çiçeği gibi alışılagelmişin dışındaki tasarımlara yer verilmiştir. Dikkatli incelendiğinde palmiye yapraklarını andıran bu hayat ağacının dalları arasına cennet meyveleri yerine kartal veya melek benzeri kanatlı figürleri yerleştirildiği görülür. Dolayısıyla harem kapısındaki bu süslemeler, geleneksel Türk-İslam sanatına barok ve rokoko kökenli yabancı motiflerin dahil edildiği eklektik bir yapı teşkil eder. Harem kapısında kullanılan son motif grubu ise diğerlerine kıyasla daha fazla hasar almış olan servi ağacı tasvirleridir. Avlu kapısındakilerle benzerlikler taşımakla beraber daha küçük boyutlu ve vazosuzdur. Süsleme açısından da ayrıntıya girilmediği dikkat çeker. Cami. Saraydaki yapı topluluğunun öne çıkan örneklerinden biri olan camiye, ikinci avluya açılan selamlık kapısı vasıtasıyla erişim sağlanır. Tek minareli ve kare planlı olarak inşa edilen cami, hemen hemen aynı büyüklükte olan iki bölümden oluşur. Güney kısmında üzeri kubbe ile örtülü harim kısmı yer alırken, kuzeyde ise dört adet sütun üzerinde yükselen tonozlu medrese bölümü bulunur. Yapının genel özellikleri incelendiğinde Osmanlı mimarisinden ziyade Selçuklu dönemindeki cami anlayışından etkilenildiği kolaylıkla görülür. Örneğin bölgenin iklim koşulları göz önünde bulundurulduğunda cami ve medresenin iç içe olması bölge mimarisinde sık rastlanan bir durum olsa da; bunun geleneksel Osmanlı mimarisinde yeri yoktur. Dolayısıyla bu durumun, Kayseri'deki Kölük Camii ve Hacı Kılıç Camii örneklerinde olduğu üzere, erken dönem Anadolu Selçuklu cami mimarisine ait bir uygulama olduğu söylenebilir. Medrese bölümündeki orta alanın üzerinde bulunan ve sütunlarla desteklenen tonoz örtünün merkezinde yıldız motifi işlemeli mozaik bezemeler bulunması da yine Osmanlı mimarisinde yeri olmayan pratiklerden bir tanesidir. Söz konusu süsleme tarzına Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Ani Kervansarayı ve Mardin'deki Artuklu dönemi yapılarında rastlanır. Harim bölümünü örten yüksek kasnaklı ve şişkin karınlı kubbe formu da çoğunlukla Büyük Selçuklu İmparatorluğu döneminde Orta Asya'dan Mısır'a kadar uzanan oldukça geniş bir coğrafyada kullanılmış olmakla birlikte benzer örneklerine Serahs, Mihne ve Merv şehirlerinde rastlanır. Çift cidarlı kubbede dikkat çeken bir diğer özellik ise Osmanlı'daki kurşun kaplı kubbe anlayışı yerine Selçuklu geleneğindeki taş kaplama kubbe anlayışının benimsenmiş olmasıdır. Caminin kuzeybatı ucunda yükselen iki renkli, düzgün kesme taş işçilikli minare de mimari ve bezeme özellikleri bakımından Selçuklu etkilerini taşımaktadır Türbe. Sarayın ikinci avlusunda, caminin güneydoğu köşesinde kalan noktada bir türbe bulunur. Üzerindeki kitabeye göre 1799-1800 yılları arasında inşa edilen yapı, iki katlı ve sekizgen planlıdır. Klasik Selçuklu kümbetleriyle büyük oranda benzerlikler taşımakla birlikte Bursa'daki Yeşil Türbe'de olduğu gibi cenazelik uygulamasının kullanıldığı ender Osmanlı türbelerinden biridir. Örtü elamanı olarak dilimli külah kullanılmış; bezemelerde de Selçuklu geleneğine sadık kalınmıştır. Türbenin dış duvarlarında yer alan ve hayat ağacını andıran üç boyutlu kompozisyonlar ise Batılı sanat geleneklerinin etkisinde kalarak tasarlanmıştır. Bununla birlikte Kayseri'deki Döner Kümbet ile Niğde'de bulunan Hüdâvent Hatun Türbesi; süsleme özellikleri bakımından İshak Paşa Sarayı'ndaki türbe ile benzerlik gösterir.<ref name="Begiç">
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17152", "len_data": 13090, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.53 }
Türkiye'de esen başlıca rüzgârlar iki gruba ayrılabilir; Yönlerine göre Rüzgârlar. Estikleri yönlere göre rüzgârlar; Gündoğusu. Doğudan esen soğuk ve kuru rüzgârdır. Güney Rusya ile Kafkaslar'da yüksek basıncın görülmesi durumunda bu rüzgâr tipi daha çok gözlemlenir. Gündoğusu genellikle yağışın kesilmesine sebep olur.  °C Keşişleme. İstanbul yöresinde güneydoğudan esen rüzgâra denizcilerin verdiği addır. Uludağ'ın eski adı olan Keşiş dağının yönüne göre adlandırılmıştır. Gündoğusu ve Kıble arasında 135 dereceden esmektedir. Bir diğer adı da Akyeldir. Samyeli de denir. Kıble. Güneyden esen, güney yönünü simgeleyen kıbleden ismini alan, oldukça sıcak ve nemli rüzgâr. Orta Akdeniz'de oluşan alçak basınç merkezi Türkiye'de bu tür rüzgârın gözlenmesini sağlayan etkenlerdendir. Lodos. Türkiye'nin batı kesimlerinde, güneybatı yönlerinden esen sıcak rüzgâr (İsmi Yunan tanrısı Notos'dan çevirme). Kabayel ve kumkarası olarak da bilinir. Bazen hızı ve hamlesi 60 ile 130 km/s'ye kadar ulaşarak etkili olur. Denizciler için oldukça önemli ve tehlikeli varsayılan rüzgâr tipidir. Bilhassa Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını açık şekilde etkiler. Görüş mesafesini, içerdiği nem (mikro damlacıklar) nedeniyle yüzde 10 kadar düşürebilir. Bazen yağmurun peşinden sıcak bir havaya neden olur. Yağmur öncesinde ise ılık ve nemli bir ortama neden olabilir. Kıyı erozyonuna neden olan rüzgâr tiplerindendir. Özellikle kış mevsiminde, sıcak esme özelliği nedeniyle karların erimesine neden olarak zaman zaman taşkın, sel ve su baskınları yaratır. Aynı zamanda, estiği sürece sıcaklıkların da normalin üstünde artmasına neden olan bir rüzgârdır. Zaman zaman Ege, Marmara ve Batı Akdeniz'de deniz ulaşımını etkilediği gibi kara ve denizde can ve mal güvenliğini tehlikeye sokacak olaylara neden olarak yaşamı etkiler. Mekanizması henüz anlaşılamamış olmakla birlikte, migren ağrılarını tetiklediği bilinmektedir. Günbatısı. Batıdan esen sıcak ve nemli rüzgâr. Günbatısı özellikle Türkiye'nin batı kesimlerinde yağışlara neden olur. Marmara ve Karadeniz üzerinden alçak basınç ve cephe sistemlerinin her geçişinde gözlenir ve zaman zaman denizde ve karada yaşamı etkiler. Karayel. Yağmurlu bir dönemi izleyen 2-3 gün boyunca devamlı olarak kuzeybatıdan esen rüzgâr. Balkanlar'ın kuzeyinde, Rusya stepleri içerisinde oluşan alçak basınç merkezi ve buna bağlı cephe sistemlerinin geçişi sırasında gözlenen rüzgâr cinsidir. Esme yönündeki yüksek dağların kuytu taraflarında yamaç aşağı alçalan rüzgâr ısınarak fön tipi rüzgâr etkisi ve özellikleri taşır. Bu yerlerde sıcak, kuru ve hoş bir hava yaratırlar. Yıldız. Kuzeyden esen, ismi kutup yıldızına istinaden yerel balıkçılar tarafından verilen soğuk rüzgâr. Genellikle Karadeniz ve Marmara denizi üzerinden bir soğuk cephenin geçişinden sonra eser. Yazın serin, kışın ise soğuk hava taşır. Poyraz. Kuzeydoğudan esen bir rüzgâr çeşidi (İsmi Yunan tanrısı Boreas'dan çevirme). Kışın kar ve soğuk getirir. Deniz hafif çalkantılı ve dalga üstünde beyaz köpükler olur. Özel Rüzgârlar. Samyeli. Çölden esen rüzgârdır. Günümüzde Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, Irak yönünde yani güneydoğu yönünden esen rüzgârdır. Meltem. Meltemler, genellikle orta enlemlerde, yaz mevsiminde esen hafif şiddette yerel rüzgârlardır. Isınma farkına bağlı yerel basınç farkından oluşurlar. Esme sürekleri kısa, etki alanları dardır. İklim üzerinde etkileri azdır. Deniz ve kara arasındaki sıcaklık farkı ile Deniz meltemi ve Kara meltemi eser. Dağ zirveleri ile vadiler arasındaki sıcaklık farkından Dağ meltemi ve Vadi meltemi oluşur. İmbat. Yunancadan ya da İtalyanca "İmbatto" sözcüğünden dilimize geçmiş, yazları gündüz denizden karaya doğru esen mevsim rüzgârıdır. Ege Bölgesinde görülür. Deniz meltemidir. Etezyen. Doğu Akdeniz ve Ege Denizinde kuzeyden esen kuru yeldir. Mayıs-Eylül döneminde etkili olan bu rüzgâr, zaman zaman fırtına şeklinde sert eser. Bora. Yağmur getiren sert rüzgâr. Kuzey kökenlidir. Bora ismi kimi zaman Poyraz yerine de kullanılır. Föhn. Föhn rüzgârları, hava kütlelerinin dağ yamacını aşması sureti ile diğer yamaçta alçalması neticesinde ortaya çıkan kurak ve sıcak rüzgârlardır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17153", "len_data": 4127, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.08 }
Henri Léon Lebesgue (; ; d. 28 Haziran 1875, Beauvais - ö. 26 Temmuz 1941, Paris), 17. yüzyıl integral kavramının-bir eksen ile o eksen için tanımlanmış bir fonksiyonun eğrisi arasındaki alanı toplamak- bir genellemesi olan entegrasyon teorisi ile tanınan Fransız matematikçiydi. Teorisi ilk olarak 1902'de Nancy Üniversitesi'ndeki "Intégrale, longueur, aire" ("İntegral, uzunluk, alan") tezinde yayınlandı. Kişisel yaşamı. Henri Lebesgue, 28 Haziran 1875'te Beauvais, Oise'de doğdu. Lebesgue'nin babası bir dizgici ve annesi bir okul öğretmenydi. Ailesi evde genç Henri'nin kullanabileceği bir kütüphane kurdu. Babası, Lebesgue henüz çok küçükken ve annesi onu tek başına desteklemek zorunda kaldığında tüberkülozdan öldü. İlkokulda matematik için dikkate değer bir yetenek gösterdiği için, eğitmenlerinden biri eğitimine Collège de Beauvais ve ardından Lycée Saint-Louis ve Paris'te Lycée Louis-le-Grand'da devam etmesi için toplum desteği ayarladı. 1894'te Lebesgue, enerjisini matematik çalışmasına odaklamaya devam ettiği École Normale Supérieure'ye kabul edildi ve 1897'de mezun oldu. Mezun olduktan sonra iki yıl boyunca École Normale Supérieure'de kaldı, kütüphanede çalıştı ve burada süreksizlik üzerine o sırada, okuldan yeni mezun olmuş René-Louis Baire tarafından yapılan araştırmadan haberdar oldu. Aynı zamanda Sorbonne'da yüksek lisans eğitimine başladı ve burada Émile Borel'in yeni başlayan ölçü teorisi ve Camille Jordan'ın Jordan ölçüsü üzerindeki çalışmalarını öğrendi. 1899'da Nancy'deki Lycée Central'da bir öğretim pozisyonuna geçti ve doktorasını sürdürdü. 1902'de Ph.D. derecesini, kendisinden dört yaş büyük danışmanı Borel ile birlikte sunduğu "İntegral, Uzunluk, Alan (Intégrale, longueur, aire)" konulu ufuk açıcı teziyle Sorbonne'dan kazandı. Bu doktorası üzerinde bir söylenti de vardır. Dirichlet fonksiyonunun Riemann anlamında integralinin olmadığı o çağlarda biliniyordu. Hatırlanırsa, rasyonel noktalarda bir ve irrasyonel noktalarda sıfır değerini alan fonksiyon, matematikte Dirichlet fonksiyonu adıyla bilinir. Lebesgue, bu Dirichlet fonksiyonunu integralleyebilecek bir integral tanımı getirebilir miyim diye düşündü. Riemann integralinin tersine, bölüntüyü formula_1-ekseni üzerinde değil de formula_2-ekseni üzerinde aldı. Bunda başarılı oldu. Bu getirdiği integral yöntemine de Lebesgue integrali adını verdi. Böylece, analize yeni ufuklar açtı. Lebesgue, öğrenci arkadaşlarından birinin kız kardeşiyle evlendi ve eşinden Suzanne ve Jacques adında iki çocuğu oldu. Tezini yayınladıktan sonra, 1902'de Lebesgue'ye Rennes Üniversitesi'nde bir pozisyon teklif edildi ve 1906'da Poitiers Üniversitesi Bilimler Fakültesine taşınana kadar orada ders verdi. 1906 ile 1910 yılları arasında Potiers Fen Fakültesinde öğretim yaşamını sürdürdü. 1910'da Lebesgue öğretim görevlisi olarak Sorbonne'a taşındı ve 1919'dan itibaren profesörlüğe terfi etti. 1921'de, ders verdiği ve araştırma yaptığı Collège de France'da matematik profesörü olmak için Sorbonne'dan ayrıldı. 1922'de Bilimler Akademisi üyeliğine seçildi. 1921 ile 1931 yılları arasında Paris Fen Fakültesinde çalıştı. Lebesgue, Fransa'da matematik alanında büyük bir çağın en seçkin önderlerindendi. Analiz çalışmalarının hemen hemen tümü gerçel değişkenli fonksiyonlar kuramıyla ilgilidir. Özellikle, integral kavramının Lebesgue integrali denilen bir genişlemesini ona borçluyuz. Lebesgue'in integral tanımına göre, bazı fonksiyonların Riemann anlamında integrali olmadığı halde, Lebesgue integrali vardır. Buna en güzel örnekte, ünlü Dirichlet fonksiyonudur. İntegralin bu genelleştirilmiş kavramı matematikte en çok uygulama alanı bulan bir yenilik olmuştur. Çağımızda da halen bu kuram tüm canlılığıyla yürütülmektedir. Bu kuram artık analizin temel dersidir. Analizci herkes önce bu konuları öğrenir. İleri araştırmalar için gereklidir. Şüphesiz, Lebesgue integralinin anlaşılması hemen kolay bir kuram da değildir. Bunun için önce Lebesgue ölçümü kuramını geliştirmek gerekir. Bu nedenle, Lebesgue önce Lebesgue ölçümünü geliştirdi. Burada, kümelerin ölçülebilmeleri ve fonksiyonların ölçülebilmeleri kavramlarını getirdi. Bundan sonra, kendi adıyla anılan ünlü Lebesgue integralini oluşturdu. Bu konuda hazırladığı teze, jüri üyelerinin önce itiraz ettiği, sonra doktora yöneticisinin ricasıyla, "Bu öğrenci çok zeki ve bana düşündürücü sorular sorar", diyerek onları razı ettiği söylenir. Bu söylenti doğru da olsa yanlışta olsa; Lebesgue tarafından bu çalışma yayınlandığında, bu buluş, tüm dünyada bir bomba gibi patlamış ve tüm matematikçileri bu sahada çalışmaya ve yeni yeni buluşları gerçekleştirmeye yöneltmiştir. Bu kuramın çok geniş bir biçimde meyveleri alınmıştır. Oldukça uygulama alanları bulmuş ve sürekli genelleştirmeleri yapılmıştır. Artık bu kuram analizin kaçınılmaz bir aleti durumuna getirilmiştir. Bunun ötesinde, matematiğin diğer dallarına da yeni ufuklar açarak, onların gelişmesini sağlamıştır. Lebesgue, ünlü olduktan sonra, birçok üniversitede dersler vermiştir. 1921 yılında College de France'ta profesör olmuştur. Lebesgue'in çok parlak ve yaratıcı bir matematik kafası vardır. Ülkesi içinde ve tüm dünyada oldukça şereflendirilmiş, ödüllendirilmiş ve çok mesut bir evlilik yapmış biriydi. Bugün, integral kuramının kurucusu olarak tüm dünya onu kabul eder. Bu kuramda ve analizde çok sayıda buluşları vardır. Çalışmalarının tüm ürünlerini almış ve kuramının tutulup ne kadar ileri götürüldüğünü gören mutlu matematikçilerden biridir. 26 Temmuz 1941 günü altmış altı yaşındayken Paris'te öldü. Matematik kariyeri. Lebesgue'nin ilk makalesi 1898'de yayınlandı ve "Sur l'approximation des fonctions (Fonksiyonların yaklaşıklığı üzerine)" başlığını taşıyordu. Polinomlarla sürekli fonksiyonlara yaklaşım üzerine Weierstrass teoremi ile ilgilendi. Mart 1899 ile Nisan 1901 arasında Lebesgue, "Comptes Rendus"’da altı not yayınladı. Bunlardan ilki, onun Lebesgue integralini geliştirmesiyle ilgisi olmayan, Baire teoreminin iki değişkenli fonksiyonlara genişletilmesiyle ilgiliydi. Sonraki beşi, bir düzleme uygulanabilen yüzeyler, çarpık çokgenlerin alanı, belirli bir sınırla minimum alanın yüzey integralleri ve son not, bazı f(x) fonksiyonları için Lebesgue entegrasyonunun tanımını verdi. Lebesgue'nin büyük tezi, "Intégrale, longueur, aire", bu çalışmanın tam açıklamasıyla birlikte 1902'de "Annali di Matematica"’da yayınlandı. İlk bölüm, ölçü teorisini geliştirir (bkz. Borel ölçümü). İkinci bölümde integrali hem geometrik hem de analitik olarak tanımlar. Sonraki bölümler uzunluk, alan ve uygulanabilir yüzeylerle ilgili "Comptes Rendus" notlarını genişletir. Son bölüm esas olarak Plateau problemi ile ilgilidir. Bu tez, bir matematikçi tarafından yazılmış tezlerin en iyilerden biri olarak kabul edilir. 1902'den 1903'e kadar olan dersleri, "Leçons sur l'intégration et la recherche des fonctions primitives" adlı bir "Borel risalesi"nde toplandı. İlkel bir fonksiyon arayışı olarak görülen entegrasyon problemi, kitabın kilit noktasıdır. Lebesgue, entegrasyon problemini tarihsel bağlamında Augustin-Louis Cauchy, Peter Gustav Lejeune Dirichlet ve Bernhard Riemann'a değinerek sunar. Lebesgue, integralin karşılaması gereken altı koşul sunar; bunlardan sonuncusu "Eğer fn(x) dizisi f(x) sınırına yükselirse, fn(x)'nin integrali, f(x)'in integraline eğilimlidir." Lebesgue, koşullarının ölçü teorisi, ölçülebilir fonksiyonlara ve integralin analitik ve geometrik tanımlarına yol açtığını gösteriyor. 1903 tarihli makalesi "Sur les serie trigonometriques" ile trigonometrik fonksiyonlarına yöneldi. Bu çalışmada üç ana teorem sunmuştur: sınırlı bir fonksiyonu temsil eden trigonometrik bir serinin bir Fourier serisi olduğu, n. Fourier katsayısının sıfır olma eğiliminde olduğu (Riemann-Lebesgue lemması) ve Fourier serisi terim terim integrallenebilirdir. 1904-1905'te Lebesgue bir kez daha Collège de France'da bu kez trigonometrik diziler üzerine ders verdi ve derslerini bir başka "Borel risalesi"nde yayınlamaya devam etti. Bu risalede konuyu bir kez daha tarihsel bağlamı içinde ele alır. Fourier serileri, Cantor-Riemann teorisi, Poisson integrali ve Dirichlet problemi hakkında açıklamalar yapar. 1910 tarihli "Représentation trigonométrique approchée des fonctions satisfaisant a une condition de Lipschitz (Bir Lipschitz koşulunu sağlayan fonksiyonların yaklaşık trigonometrik gösterimi)" adlı bir makalede, kalan terimin büyüklük sırasının bir değerlendirmesiyle, bir Lipschitz koşulu'nu sağlayan Fourier fonksiyonları dizisi ile ilgilenir. Ayrıca Riemann–Lebesgue lemması'nın sürekli fonksiyonlar için mümkün olan en iyi sonuç olduğunu kanıtlar ve Lebesgue sabitleri'ne bir miktar giriş yapar. Lebesgue bir keresinde şöyle yazmıştı: "Réduites à des théories générales, les mathématiques seraient une belle forme sans contenu." ("Reduced to general theories, mathematics would be a beautiful form without content.") ["Genel teorilere indirgenirse, matematik içeriksiz güzel bir biçim olurdu."] Ölçü-teorik analizde ve matematiğin ilgili dallarında, Lebesgue–Stieltjes integrali, Riemann – Stieltjes ve Lebesgue entegrasyonunu genelleştirir ve ikincisinin birçok avantajını daha genel bir ölçü-teorik çerçevede korur. Kariyeri boyunca Lebesgue, karmaşık analiz ve topoloji alanlarına da deneysel girişimler yaptı. Ayrıca Émile Borel ile kimin integralinin daha genel olduğu konusunda bir anlaşmazlığı vardı. Ancak, gerçel analiz'e yaptığı katkılarla karşılaştırıldığında bu küçük hamleler sönük kalıyor; bu alana yaptığı katkılar, bugün alanın şekli üzerinde muazzam bir etkiye sahipti ve yöntemleri modern analizin önemli bir parçası haline geldi. Bunların, aşağıda belirtildiği gibi, Lebesgue'nin tamamen habersiz olacağı temel fizik için önemli pratik sonuçları vardır. Lebesgue entegrasyon teorisi. Entegrasyon, bir fonksiyon'un grafik altındaki alan'ını bulmanın gayri resmi fikrine karşılık gelen matematiksel bir işlemdir. İlk entegrasyon teorisi Arşimet tarafından MÖ 3. yüzyılda kareler yöntemiyle geliştirildi, ancak bu yalnızca yüksek derecede geometrik simetriye sahip sınırlı durumlarda uygulanabilir. 17. yüzyılda, Isaac Newton ve Gottfried Wilhelm Leibniz, entegrasyonun özünde farklılaşma ile bağlantılı olduğu fikrini keşfetti; ikincisi, bir fonksiyonun ne kadar hızlı olduğunu ölçmenin bir yoluydu. grafiğin herhangi bir noktasında değişti. Kalkülüsteki iki ana geometrik işlem, türev alma ve integrasyon arasındaki bu şaşırtıcı ilişki, şimdi Hesabın temel teoremi olarak biliniyor. Matematikçilerin ilk kez geniş bir integral sınıfını hesaplamasına izin verdi. Ancak, Arşimet'in Öklid geometrisine dayanan yönteminden farklı olarak, matematikçiler Newton'un ve Leibniz'in integral hesabı kesin bir temele sahip olmadığını hissettiler. 19. yüzyılda, Augustin Cauchy epsilon-delta limiti geliştirdi ve Bernhard Riemann, şimdi Riemann integrali olarak adlandırılan şeyi resmîleştirerek bunu takip etti. Bu integrali tanımlamak için, grafiğin altındaki alan giderek daha küçük dikdörtgenler ile doldurulur ve her aşamada dikdörtgenlerin alanlarının toplam limiti alınır. Ancak bazı fonksiyonlar için bu dikdörtgenlerin toplam alanı tek bir sayıya yaklaşmaz. Bu nedenle, Riemann integrali yoktur. Lebesgue, bu problemi çözmek için yeni bir entegrasyon yöntemi icat etti. Lebesgue, fonksiyonun tanım bölgesi'ne odaklanan dikdörtgenlerin alanlarını kullanmak yerine, temel alan birimi için fonskiyonun eş tanım bölgesine'ne baktı. Lebesgue'nin fikri, önce hem kümeler hem de bu kümelerdeki fonksiyonlar için ölçüyü tanımlamaktı. Daha sonra basit fonksiyonların dediği şeyin integralini oluşturmaya başladı; sadece sonlu birçok değer alan ölçülebilir fonksiyonlar. Daha sonra, daha karmaşık fonksiyonlar için, söz konusu fonksiyondan daha küçük basit fonksiyonların tüm integrallerinin en küçük üst sınırı olarak tanımladı. Lebesgue entegrasyonu, bir Riemann integrali ile sınırlı bir aralıkta tanımlanan her fonksiyonun aynı zamanda bir Lebesgue integraline sahip olma özelliğine sahiptir ve bu fonksiyonlar için iki integral uyuşmaktadır. Ayrıca, kapalı bir sınırlı aralıktaki her sınırlı fonksiyonun bir Lebesgue integrali vardır ve Lebesgue integrali olan ve Riemann integrali olmayan birçok fonksiyon vardır. Lebesgue entegrasyonunun geliştirilmesinin bir parçası olarak Lebesgue, uzunluk fikrini aralıklardan ölçülebilir kümeler olarak adlandırılan çok büyük bir küme sınıfına genişleten ölçü kavramını icat etti (yani, daha kesin olarak, basit fonksiyonlar, sonlu sayıda değer alan ve her değer ölçülebilir bir kümede alınan fonksiyonlardır). Lebesgue integrali bir açıdan eksiktir. Riemann integrali, tanım alanı kapalı aralık olmayan fonksiyonları ölçmek için uygun olmayan Riemann integrali'ne genellenir. Lebesgue integrali bu fonksiyonların çoğunu bütünleştirir (yaptığında her zaman aynı cevabı üretir), ancak hepsini değil. Gerçek doğru üzerindeki fonksiyonlar için, Henstock integrali, hem Lebesgue entegrasyonunu hem de uygun olmayan Riemann entegrasyonunu kapsayan (Lebesgue'den ziyade Riemann'ın teorisine dayanan) daha da genel bir integral kavramıdır. Bununla birlikte, Henstock integrali gerçek doğrunun belirli sıralama özelliklerine bağlıdır ve bu nedenle daha genel uzaylarda (örneğin, manifoldlar) entegrasyona izin verecek şekilde genelleme yapmazken, Lebesgue integrali bu tür uzaylara oldukça doğal bir şekilde uzanır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17159", "len_data": 13304, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.92 }
Johann Peter Gustav Lejeune Dirichlet (; 13 Şubat 1805 - 5 Mayıs 1859), sayı teorisi (analitik sayı teorisi alanını oluşturmak da dahil) ve Fourier serileri teorisi ile matematiksel analizdeki diğer konulara derin katkılarda bulunan Alman bir matematikçiydi. Bir fonksiyonun modern biçimsel tanımını veren ilk matematikçilerden biri olarak kabul edilmektedir. Soyadı Lejeune Dirichlet olmasına rağmen, özellikle onun adını taşıyan buluşlar için genellikle Dirichlet olarak anılır. Biyografi. Erken dönem (1805-1822). Gustav Lejeune Dirichlet, 13 Şubat 1805'te Ren Nehri'nin sol yakasında, o zamanlar Birinci Fransız İmparatorluğu'nun bir parçası olan Düren'de doğdu ve 1815'teki Viyana Kongresi'nden sonra Prusya'ya geri döndü. Babası Johann Arnold Lejeune Dirichlet posta müdürü, tüccar ve belediye meclis üyesidir. Babasının dedesi Düren'e Belçika'daki Liège'nin 5 km kuzey doğusunda küçük bir topluluk olan Richelette'den (veya daha çok Richelle'den) gelmişti, soyadı "Lejeune Dirichlet" de ("), "Richelette'li gençler"in Fransızcasından türetilmiştir. Ailesi zengin olmamasına ve yedi çocuğun en küçüğü olmasına rağmen, ailesi eğitimini destekledi. Daha sonra bir tüccar olacağı umuduyla onu bir ilkokula ve ardından özel okula kaydettirdiler. 12 yaşından önce matematiğe büyük ilgi gösteren genç Dirichlet, ailesini çalışmalarına devam etmesi için ikna etti. 1817'de onu, ailesinin tanıdığı bir öğrenci olan Peter Joseph Elvenich'in gözetimi altında 'a gönderdiler. 1820'de Dirichlet, Köln'deki Cizvit Spor Salonu'na geçti ve burada Georg Ohm'dan aldığı dersler matematikteki bilgisini genişletmeye yardımcı oldu. Bir yıl sonra spor salonundan sadece bir sertifika ile ayrıldı, çünkü akıcı Latince konuşamaması Abitur'u kazanmasına engel oldu. Paris'teki çalışmaları (1822–26). Dirichlet, hukuk alanında kariyer yapma arzusuna karşın anne babasını matematik alanındaki çalışmaları için daha fazla mali destek sağlamaya tekrar ikna etti. Almanya, o zamanlar yüksek matematik eğitimi almak için çok az fırsat sağladığından, yalnızca Göttingen Üniversitesi'nde astronomi profesörü olan ve her halükarda öğretmekten hoşlanmayan Gauss ile, Dirichlet Mayıs 1822'de Paris'e gitmeye karar verdi. Orada, Collège de France ve Paris Üniversitesi'ndeki derslere katıldı, diğerlerinin yanı sıra Hachette'den matematik öğrenirken, hayatı boyunca yanında tuttuğu bir kitap olan "Disquisitiones Arithmeticae"’nin özel çalışmasını üstlendi. 1823'te, onu çocuklarına Almanca öğretmesi için özel öğretmen olarak işe alan General Maximilien Foy'a tavsiye edildi ve bu, sonunda Dirichlet'in ebeveynlerinin mali desteğinden bağımsız olarak maaş almasını sağladı. formula_1 durumu için Fermat'nın son teoreminin formula_2; kanıtının bir parçasını içeren ilk orijinal araştırması, formula_3 durumu için Fermat'ın kendi ispatından ve Euler'in formula_4 için ispatından bu yana teoremdeki ilk ilerleme olarak ona hemen ün kazandırdı. Hakemlerden Adrien-Marie Legendre bu durumun ispatını kısa sürede tamamladı; Dirichlet, Legendre'den kısa bir süre sonra kendi ispatını tamamladı ve birkaç yıl sonra formula_5 durumu için tam bir kanıt üretti. Haziran 1825'te Fransız Bilimler Akademisi'nde formula_1 durumu için kısmi kanıtı üzerine ders vermesi kabul edildi, bu, 20 yaşındaki bir öğrenci için olağanüstü bir başarıydı. Akademi'deki dersi, Dirichlet'i teorik fiziğe, özellikle de Fourier'in analitik ısı teorisine olan ilgisini artıran Fourier ve Poisson ile yakın bir temasa sokmuştu. Prusya, Breslau'ya dönüş (1825–28). General Foy Kasım 1825'te öldüğünden ve Fransa'da para kazanacağı herhangi bir pozisyon bulamadığından, Dirichlet Prusya'ya dönmek zorunda kaldı. Fourier ve Poisson, onu Kral III. Friedrich Wilhelm'in sarayına davet edilen Alexander von Humboldt ile tanıştırdı. Berlin'i bir bilim ve araştırma merkezi yapmayı planlayan Humboldt, derhal Dirichlet'e yardım teklif etti, Prusya hükûmetine ve Prusya Bilimler Akademisi'ne lehine mektuplar gönderdi. Humboldt ayrıca Gauss'tan bir tavsiye mektubu aldı ve Fermat teoremi hakkındaki anılarını okuduktan sonra alışılmadık miktarda övgü ile "Dirichlet'in mükemmel bir yetenek gösterdiğini" yazdı. Humboldt ve Gauss'un desteğiyle Dirichlet'e Breslau Üniversitesi'nde öğretmenlik pozisyonu teklif edildi. Ancak, doktora tezini geçemediği için, Fermat teoremine ilişkin anılarını tez olarak Bonn Üniversitesi'ne sundu. Yine, Latinceyi akıcı şekilde kullanamaması nedeniyle, teziyle ilgili gerekli halka açık münazarayı savunamamasına neden oldu; uzun tartışmalardan sonra, Üniversite ona Şubat 1827'de fahri doktora vererek sorunu aşmaya karar verdi. Ayrıca, Eğitim Bakanı, Habilitasyon için gerekli olan Latince tartışması için ona bir muafiyet verdi. Dirichlet Habilitasyonu kazandı ve 1827/28 yılında Breslau'da Privatdozent olarak ders verdi. Dirichlet, Breslau'dayken, o zamanlar Gauss'un araştırmasının odak noktası olan bikuadratik karşılıklılık yasasına önemli katkılar yayınlayarak sayı teorisindeki araştırmasına devam etti. Alexander von Humboldt, Friedrich Bessel'den de coşkulu övgüler alan bu yeni sonuçlardan istifade etti ve Berlin'e istenen transferi ayarlamak için yararlandı. Dirichlet'in genç yaşı (o sırada 23 yaşındaydı) göz önüne alındığında, Humboldt, Breslau Üniversitesi'nde kadrolu olarak çalışırken ona Berlin'deki Prusya Askeri Akademisi'nde sadece bir deneme pozisyonu alabildi. 1831'de pozisyon kesinleşene kadar deneme süresi üç yıl uzatıldı. Rebecka Mendelssohn ile evliliği. Dirichlet'in Berlin'e taşınmasının ardından Humboldt, onu bankacı Abraham Mendelssohn Bartholdy ve ailesinin düzenlediği büyük salonlarla tanıştırdı. Evleri, her ikisi de seçkin müzisyenler olan Abraham'ın çocukları Felix ve Fanny Mendelssohn ile ressam Wilhelm Hensel (Fanny'nin kocası) dahil Berlinli sanatçılar ve bilim adamları için haftalık bir buluşma noktasıydı. Dirichlet, 1832'de evlendiği Abraham'ın kızı Rebecka'ya büyük ilgi gösterdi. Rebecka Henriette Lejeune Dirichlet (evlilik öncesi soyadı Rebecka Mendelssohn; 11 Nisan 1811- 1 Aralık 1858) Moses Mendelssohn'un torunu ve Felix Mendelssohn ile Fanny Mendelssohn'un en küçük kız kardeşiydi. Rebecka, Hamburg'da doğdu. 1816'da ailesi onun vaftiz edilmesini ayarladı ve bu noktada Rebecka Henriette Mendelssohn Bartholdy adını aldı. Ebeveynleri Abraham Mendelssohn ve eşi Lea'nın önemli "salonunun" bir parçası oldu ve Alman entelektüel yaşamının son derece yaratıcı bir döneminde önemli müzisyenler, sanatçılar ve bilim adamlarıyla sosyal ilişkileri vardı. 1829'da Felix'in Singspiel "Die Heimkehr aus der Fremde" filminin Mendelssohn evinde verilen prömiyerinde küçük bir rol seslendirdi. Daha sonra şunları yazdı: 1832'de, Alexander von Humboldt tarafından Mendelssohn ailesine katılan Dirichlet ile evlendi. 1833'te ilk oğulları Walter doğdu. Göttingen'de öldü. Berlin (1826–55). Dirichlet Berlin'e gelir gelmez Berlin Üniversitesi'nde ders vermek için başvurdu ve Eğitim Bakanı transferini onaylayarak 1831'de onu felsefe fakültesine atadı. Fakülte ondan yenilenmiş bir habilitasyon yeterliliği almasını istedi ve Dirichlet gerektiği gibi bir "Habilitationsschrift" yazmasına rağmen, zorunlu dersi Latince olarak vermeyi 1851'e kadar 20 yıl daha erteledi. Bu resmi koşulu tamamlamadığı için, sınırlı maaşlar dahil olmak üzere tam haktan daha azıyla fakülteye bağlı kaldı ve onu Askeri Okuldaki öğretim görevini paralel olarak sürdürmeye zorladı. 1832'de Dirichlet, 27 yaşındaki en genç üye olan Prusya Bilimler Akademisi'nin bir üyesi oldu. Dirichlet, açıklamalarının netliği knusunda öğrenciler arasında iyi bir üne sahipti ve özellikle Üniversite dersleri, araştırma yaptığı daha ileri konular üzerine olma eğiliminde olduğundan, öğretmenlik yapmaktan zevk aldı: sayı teorisi (sayı teorisi konusunda ders veren ilk Alman profesördü.), analiz ve matematiksel fizik. Gotthold Eisenstein, Leopold Kronecker, Rudolf Lipschitz ve Carl Wilhelm Borchardt gibi birçok önemli Alman matematikçinin doktora tezlerine danışmanlık yaparken, Elwin Bruno Christoffel, Wilhelm Weber, Eduard Heine, Ludwig von Seidel ve Julius Weingarten dahil olmak üzere birçok bilim adamının matematiksel oluşumunda etkili oldu. Askeri Akademide Dirichlet, müfredata diferansiyel ve integral hesabı getirmeyi başardı ve buradaki bilimsel eğitim seviyesini yükseltti. Ancak, yavaş yavaş Harp Akademisi ve Üniversite'deki çifte öğretim yükünün araştırmalarına ayırdığı zamanı sınırladığını hissetmeye başladı. Dirichlet, Berlin'deyken diğer matematikçilerle iletişimini sürdürdü. 1829'da bir gezi sırasında, Königsberg Üniversitesi'nde matematik profesörü olan Carl Jacobi ile tanıştı. Yıllar geçtikçe araştırma konularında görüşmeye ve yazışmaya devam ettiler, zamanla yakın arkadaş oldular. Dirichlet, 1839'da Paris'i ziyareti sırasında Joseph Liouville ile tanıştı; iki matematikçi arkadaş oldu, birkaç yıl sonra ailelerle iletişim halinde kaldı ve hatta birbirlerini ziyaret etti. 1839'da Jacobi, Dirichlet'e o sırada öğretmen olan Ernst Kummer tarafından yazılmış bir makale gönderdi. Kummer'in potansiyelini fark ederek, Berlin Akademisi'ne seçilmesine yardım ettiler ve 1842'de onun için Breslau Üniversitesi'nde tam bir profesör pozisyonu elde ettiler. 1840'ta Kummer, Rebecka'nın kuzeni Ottilie Mendelssohn ile evlendi. 1843'te, Jacobi hastalanınca, Dirichlet ona yardım etmek için Königsberg'e gitti, sonra onun için Kral IV. Friedrich Wilhelm'in kişisel doktorunun yardımını aldı. Doktor, Jacobi'nin İtalya'da biraz zaman geçirmesini tavsiye ettiğinde, Dirichlet ailesiyle birlikte geziye katıldı. İtalya'ya tercüman olarak gelen Ludwig Schläfli eşlik etti; matematikle yakından ilgilendiği için hem Dirichlet hem de Jacobi gezi sırasında ona ders verdiler ve daha sonra kendisi de önemli bir matematikçi oldu. Dirichlet ailesi, İtalya'daki kalışlarını 1845'e kadar uzattı, kızları Flora orada doğdu. Jacobi 1844'te tamamen emekli olarak Berlin'e taşındı ve dostlukları daha da yakınlaştı. 1846'da Heidelberg Üniversitesi Dirichlet'i işe almaya çalıştığında Jacobi, von Humboldt'a Dirichlet'in Berlin'de kalması için Üniversite'deki maaşının iki katına çıkması için gereken desteği sağladı; ancak, o zaman bile kendisine tam bir profesör maaşı ödenmedi ve Harp Okulu'ndan ayrılamadı. Liberal görüşlere sahip olan Dirichlet ve ailesi 1848 devrimini destekledi; hatta bir tüfekle Prusya Prensi'nin sarayını korudu. Devrim başarısız olduktan sonra, Harp Akademisi geçici olarak kapandı ve bu onun için büyük bir gelir kaybına neden oldu. Yeniden açıldığında, öğretmenlik yaptığı memurların kurulan hükûmete sadık olması beklendiğinden, ortam ona karşı daha düşmanca bir hale geldi. Devrimden yana olmayan bazı basın mensuplarının yanı sıra, Jacobi ve diğer liberal profesörler gibi onu "kırmızı grupta personel" olarak işaret etti. 1849'da Dirichlet, arkadaşı Jacobi ile birlikte Gauss'un doktorasının yıl dönümüne katıldı. Göttingen (1855–59). Dirichlet'in uzmanlığına ve aldığı onurlara rağmen, 1851'de bir profesör için tüm resmi şartları nihayet tamamlamış olmasına rağmen, üniversitede maaşını yükseltme meselesi hala sürüyordu ve Harp Akademisi'nden ayrılamıyordu. 1855'te Gauss'un ölümü üzerine Göttingen Üniversitesi, Dirichlet'i halefi olarak çağırmaya karar verdi. Berlin'de karşılaşılan zorluklar nedeniyle teklifi kabul etmeye karar verdi ve hemen ailesiyle birlikte Göttingen'e taşındı. Kummer, Berlin'de matematik profesörü olarak görevine çağrıldı. Dirichlet, Göttingen'de geçirdiği zamandan zevk aldı, çünkü daha hafif öğretim yükü ona araştırma için daha fazla zaman verdi ve yeni nesil araştırmacılarla, özellikle Richard Dedekind ve Bernhard Riemann ile yakın temasa geçti. Göttingen'e taşındıktan sonra, Riemann'ı buradaki öğretim kadrosunda tutması için küçük bir yıllık maaş aldı. Dedekind, Riemann, Moritz Cantor ve Alfred Enneper, hepsi zaten doktoralarını kazanmış olsalar da, Dirichlet'in derslerine onunla çalışmak için katıldılar. Matematik eğitiminde boşluklar olduğunu hisseden Dedekind, Dirichlet ile çalışma fırsatının onu "yeni bir insan" yaptığını düşünüyordu. Daha sonra Dirichlet'in derslerini ve sayı teorisindeki diğer sonuçlarını ("Lectures on Number Theory, Sayı Teorisi Üzerine Dersler") başlığı altında düzenledi ve yayımladı. 1858 yazında, Montrö'ye yaptığı bir gezi sırasında Dirichlet kalp krizi geçirdi. 5 Mayıs 1859'da, karısı Rebecka'nın ölümünden birkaç ay sonra Göttingen'de 54 yaşında öldü. Dirichlet'in beyni, Gauss'un beyni ile birlikte Göttingen Üniversitesi fizyoloji bölümünde korunmaktadır. Berlin Akademisi, onu 1860 yılında Kummer tarafından sunulan resmi bir anma konuşmasıyla onurlandırdı ve daha sonra Kronecker ve Lazarus Fuchs tarafından düzenlenen toplu çalışmalarının yayınlanmasını emretti. Matematik araştırmaları. Sayı teorisi. Sayı teorisi, Dirichlet'in temel araştırma ilgi alanıydı, birçok derin sonuç bulduğu ve bunları kanıtlarken birçoğu daha sonra onun adını taşıyan bazı temel araçları tanıttığı bir alandı. 1837'de Dirichlet'in aritmetik ilerlemeler üzerine teoremini yayınladı, cebirsel bir problemi çözmek için matematiksel analiz kavramlarını kullandı ve böylece analitik sayı teorisi dalını yarattı. Teoremi kanıtlarken Dirichlet karakterlerini ve L-fonksiyonlarını tanıttı. Ayrıca makalede, serinin mutlak ve koşullu yakınsaması arasındaki farkı ve daha sonra Riemann serisi teoremi olarak adlandırılan şeydeki etkisini kaydetti. 1841'de aritmetik ilerleme teoremini tam sayılardan, formula_7 Gauss tam sayıları halkasına genelleştirdi. 1838 ve 1839'daki birkaç makalede, ikinci dereceden formlar için birinci sınıf sayısı formülünü kanıtladı (daha sonra öğrencisi Kronecker tarafından geliştirildi). Jacobi'nin "insan zekasına en fazla dokunan" sonuç olarak adlandırdığı formül, daha genel sayı cisimleri açısından da benzer sonuçların yolunu açtı. Kuadratik cisimlerin birim grubunun yapısı üzerine yaptığı araştırmaya dayanarak, cebirsel sayı teorisinin temel bir sonucu olan Dirichlet birim teoremini kanıtladı. İlk olarak, temel bir sayma argümanı olan güvercin deliği prensibini, daha sonra Dirichlet yaklaşım teoremi olarak adlandırılan, Diyofant yaklaşımını bir teoremin ispatında kullandı. formula_1 ve formula_5 durumlarını ispatladığı Fermat'nın son teoremine ve bikuadratik karşılıklılık yasasına önemli katkılar yayınladı. İlk sonuçlarını bulduğu Dirichlet bölen problemi, diğer matematikçilerin daha sonraki katkılarına rağmen sayı teorisinde hala çözülmemiş bir problemdir. Analiz. Dirichlet, akıl hocasının Paris'teki çalışmasından esinlenerek, 1829'da Fourier serisinin yakınsamasının hangi fonksiyonlar için geçerli olduğunu gösteren koşulları veren ünlü bir inceleme yazısı yayınladı. Dirichlet'in çözümünden önce, sadece Fourier değil, Poisson ve Cauchy de kesin bir yakınsama kanıtı bulmayı başaramadılar. İnceleme yazısı, Cauchy'nin hatasını işaret etti ve serilerin yakınsaması için Dirichlet testini tanıttı. Dirichlet fonksiyonunu, integrallenemeyen bir fonksiyonun bir örneği olarak tanıttı (belirli integral o zamanlar hala gelişmekte olan bir konuydu) ve Fourier serisi için teoremin ispatında Dirichlet çekirdeği ve Dirichlet integralini tanıttı. Dirichlet ayrıca Laplace denklemi için ilk sınır değer problemini inceledi ve çözümün benzersizliğini kanıtladı; Kısmi diferansiyel denklemler teorisindeki bu tür problem daha sonra Dirichlet problemi olarak adlandırıldı. Dirichlet sınır koşullarına tabi bir kısmi diferansiyel denklemi karşılayan bir fonksiyon, sınırda sabit değerlere sahip olmalıdır. İspatta, çözümün sözde Dirichlet enerjisini en aza indiren fonksiyon olduğu ilkesini kullandı. Riemann daha sonra bu yaklaşıma Dirichlet prensibi adını verdi, ancak bunun Gauss ve Lord Kelvin tarafından da kullanıldığını biliyordu. Modern fonksiyon kavramının tanıtımı. Dirichlet, Fourier serisinin yakınsamasının gösterilebileceği fonksiyonların aralığını ölçmeye çalışırken, "herhangi bir formula_10'e tek bir sonlu formula_11'ye karşılık gelir" özelliğiyle bir fonksiyonu tanımlar, ancak daha sonra dikkatini parçalı sürekli fonksiyonlara sınırlar. Buna dayanarak, analitik formül olarak bir fonksiyonun daha eski belirsiz anlayışının aksine, bir fonksiyon için modern kavramı tanıtmakla tanınır. Imre Lakatos, Hermann Hankel'den bu atıfın erken kökeni olarak alıntı yapıyor, ancak "Bu kavram hakkında hiçbir fikri olmadığına dair pek çok kanıt var [...] örneğin, parça parça sürekli fonksiyonları tartışırken, süreksizlik noktalarında fonksiyonun iki değeri olduğunu söylüyor." diyerek iddiaya itiraz ediyor. Diğer alanlar. Dirichlet ayrıca matematiksel fizik alanında çalıştı, potansiyel teorisinde (yukarıda bahsedilen Dirichlet problemi ve Dirichlet prensibi dahil), ısı ve hidrodinamik teorisinde araştırma yayınladı ve ders verdi. Lagrange'ın konservatif sistemler üzerindeki çalışmasını, denge koşulunun potansiyel enerjinin minimum olduğunu göstererek geliştirdi. Dirichlet ayrıca olasılık teorisi ve en küçük kareler üzerine ders verdi, özellikle limit teoremleri ve merkezî limit teoremiyle ilgili yaklaşım Laplace yönteminin iyileştirilmesi için bazı orijinal yöntemler ve sonuçlar tanıttı. Dirichlet integralini temel alan Dirichlet dağılımı ve Dirichlet süreci onun adını almıştır. Onurlandırılması. Dirichlet birkaç akademinin üyesi olarak seçildi: 1855'te Dirichlet'e, von Humboldt'un tavsiyesi üzerine Pour le Mérite madalyası verildi. Ay üzerindeki Dirichlet krateri ve 11665 Dirichlet asteroiti onun ismini taşıyor.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17162", "len_data": 17343, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.58 }
Esenler, İstanbul ilinin 39 ilçesinden biridir. Kuzeydoğuda Sultangazi, doğuda Gaziosmanpaşa, Bayrampaşa ve Zeytinburnu, batıda Bağcılar ve Başakşehir, güneyde Güngören ilçeleriyle çevrilidir. Esenler, 17 mahalleden oluşmaktadır ve yüz ölçümü toplam 5.227 hektardır. Metris Cezaevi bu ilçede bulunmaktadır. Esenler bugünkü sınırlarına 2009 yılında Eski Habipler Mahallesi'ni Sultangazi'ye vererek ulaşmıştır. Esenler, çevresindeki ilçelerden farklı olarak, sanayi merkezi olmaktan çok bir yerleşim merkezi özelliğindedir. Esenler'i Davutpaşa yoluna bağlayan Ayazma yolu üzerindeki su kontrol kuyuları, şimdi Belediye oto garajı olarak kullanılan Üçyüzlü, Ayazma Çeşmesi, Su Terazisi ve garaj içinde yıkık vaziyette olan kilise güzel bir mimari örnek olarak karşımıza çıkar. Esenler'de Dörtyol Merkez Camii'nin karşısındaki kilise kalıntısı restore edilerek günümüzde Adnan Büyükdeniz Dijital Kütüphanesi olarak hizmet vermektedir. İstanbul surlarının yıkılmasından sonra bu bölge toprakları askeri bakımdan önem kazanmıştır. İlçe tarihinin İstanbul Tarihi içinde mütalaa edilmesi gerekir. İlçe tarihî eser bakımından zengin sayılmaz. Bizans ve Osmanlı dönemine ait çeşme, su kemeri, su terazisi ve sebil günümüze ulaşan tarihi yapılardır. Bu eserlerin de kitabeleri tahrip edildiği için yapım tarihleri hakkında bilgi vermek mümkün değildir. Bunlar: Avas kemeri, Atışalanı Çeşmesi, Atışalanı Sebili, Menderes Çeşmesi (Litros Ayazması), Yavuz Selim Çeşmesi ve Nene Hatun Çeşmesi. Tarihçe. Bölge, Bizanslılardan kalma bir yerleşim alanıdır. Bu bölgenin en eski ahalisi Litros ve Avas adlarıyla kurulan köylerde yaşayan Rumlardır. Bu devirde ahali tarafından Aretai yani Faziletler Tepesi olarak da bilinirdi. Esenler veya Atışalanı Köyleri eski tarihlerde Bizans'ın şaşaalı devirlerinde İstanbul'un Türkler tarafından fethine kadar Bizans köyleri olup, Bizans İmparatorluğu'na türlü tarım ürünleri yetiştirerek ekonomik katkıda bulunmuşlardır. Osmanlı döneminde Mahmutbey nahiyesi içerisinde birer Rum yerleşim yeri olan Litros ve Avas köylerinin etnik yapısı, Lozan Antlaşması'yla değişmiştir. Cumhuriyet döneminde Rum kökenli halkın Yunanistan'a göç etmesiyle boşalan köylere, Doğu Makedonya'dan gelen mübadele göçmenlerini Türkler iskan ettirilmiştir. Uzun yıllar mübadele köyü konumunda kalan Litros ve Avas isimlerini 1930'lu yıllara kadar korumuştur. 1937-1940 yıllarında gerçekleştirilen değişiklikle Litros-Esenler, Avas-Atışalanı olarak Türkçeleştirilmiştir. Belediye olma süreci. Esenler ahalisi 1969'da belediye teşkilatı kurulması için başvuru yapmıştır. İstanbul İl Genel Meclisi, 23 Ocak 1969'da belediye kurulmasına bir engel olmadığına karar vermiştir. Böylece Esenler, bir belde belediyesi statüsü almıştır. Ertesi yıl yapılan seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi adayı Şaban Hoşmen yarıştan çekilmiş, onun yerine MTTB Yönetim Kurulu üyeliği yapmış Nadir Bayır aday gösterilmiştir. Adalet Partisi'nin adayıysa Hüseyin Gürses'ti. Seçimi, Nadir Bayır %51,68 oy oranıyla kazanmıştır. Daha sonra 1973'te Nadir Bayır, Cumhuriyetçi Güven Partisi'ne geçmiş ve CHP adayı Çetin Aksoy ile oyların bölünmesi sonucu Adalet Partisi'nden Mustafa Yumak belediye başkanı seçilmiştir. 1977'de yine CHP'den Çetin Aksoy belediye başkanlığı görevini yürütmüştür. 1980 askeri müdahalesinin ardından belediye lağvedilmiştir. Bundan sonra Bakırköy Belediyesi'ne bağlı şube müdürleri tarafından idare edilmiştir. 1992'de önce Güngören'e dahil edilmiş, ardından da 1994'te müstakil bir ilçe olarak belediye statüsüne tekrar kavuşmuştur. Kültür. Atışalanı Su Kemeri. Avasköy Kemeri olarak da bilinen ve Esenler'de bulunan su kemerleri oldukça dikkat çekici tarihi yansıtmaktadır. Kitabelerinin şu anda tahrip olduğu bilinen bu su kemerlerinin hangi tarihte yapıldığı bilinmemektedir. Ama eldeki verilere bakılırsa, Mimar Sinan tarafından zamanında yer alan susuzluğu gidermek amacıyla yapıldığı düşünülmektedir. Hünkar Kasrı. Osmanlı dönemine ait olan bu kasır önemli tarihi yapılardan biridir. Otağ-ı Hümayun olarak bilinmektedir. Osmanlı mimarisini yakından görebileceğiniz Hünkar Kasrı Esenler'de görülmesi gereken önemli yerlerden biridir. İç ve dış mimarisi de oldukça dikkat çekici olmaktadır. Davutpaşa Kışlası. İstanbul'u ise Edirne'ye bağlayan otoyolun üzerinde bulunan Davutpaşa Kışlası dikkat çekici tarihi mekanlardan biri olmaktadır. Davutpaşa Kışlası Cumhuriyet Döneminde de 1999 yılına kadar kışla olarak kullanılmıştır. Çeşitli zamanlarda onarım gören bina günümüze sağlam olarak ulaşmıştır. Davutpaşa Kışlası görülmesi gereken yerlerdendir. Kışlanın hemen karşısında bulunan Davutpaşa Fırını II. Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır. Litros Aya Yorgi Kilisesi. 19. yüzyılın başında kurulmuştur. Kalıntıları restorasyonla Adnan Büyükdeniz Dijital Kütüphanesi olarak 2010 yılında kullanıma açılmıştır. Mahalleler. Esenler, 17 mahalleden oluşmaktadır: Ulaşım. Otoyol 3, ilçe için önemli bir karayolu ulaşımı sağlamaktadır. Toplu taşıma hizmeti sağlayan otobüs hatlarının çoğu bu otoyolu kullanmaktadır. Spor ve eğitim. Erokspor'un 2017'de Esenler'e taşınması ve Esenler Erokspor adını alması, ilçenin 1. Lig'de temsil edilmesini sağlamıştır. Takım, maçlarını Kemer mahallesinde bulunan Esenler Stadında oynamaktadır. Bunun yanında Atışalanıspor, Esenler Kent Yıldızspor, Esenler Tokatspor, Esenler Turgutreis Gençlikspor, Esenlerspor, İstanbul Sivasspor, Öz Yavuzselimspor ve Üçyüzlüspor gibi amatör futbol kulüpleri de bulunmaktadır. İlçede üç büyüklerin spor okulları da vardır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17175", "len_data": 5481, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.48 }
Alaska (), Amerika Birleşik Devletleri'nin kuzeybatı ucunda yer alan bir eyaletidir. Bir yarı-eksklav olan Alaska, doğuya Kanada'nın British Columbia ve Yukon bölgeleriyle sınırlanmıştır ve batıda Bering Boğazı'ndaki bir deniz sınırını Rusya Federasyonu'nun Chukotka Otonom Okrugu ile paylaşmaktadır. Kuzeyde Arktik Okyanus'un Chukchi ve Beaufort Denizleri, güneyde ve güneybatıda ise Pasifik Okyanusu yer almaktadır. Alaska, alan bakımından ABD'nin en büyük eyaletidir. Teksas, Kaliforniya ve Montana eyaletlerinin toplam alanının üçte birinden daha fazla alana sahiptir ve dünya çapında yedinci büyük alt bölgesel bölümüdür. Popülasyon bakımından üçüncü az olan ABD eyaletidir, 60. paralelin kuzeyinde yer alan kıta ülkesinin en yüksek nüfuslu topraklarından biridir, 2020 yılında 736,081 kişi olarak kayıtlıdır. Kuzey Kanada ve Grönland'ın toplam nüfusunun dört katından fazladır. Eyaletin başkenti Juneau, alan bakımından ABD'nin ikinci büyük şehridir ve eski başkenti Alaska, Sitka alan bakımından ABD'nin en büyük şehridir. Yaklaşık Alaska nüfusunun yarısı Anchorage metropol alanı içinde yaşamaktadır. Alaska'nın yerli halkı binlerce yıldır orada yaşamaktadır ve bölgenin Bering kara köprüsü aracılığıyla Kuzey Amerika'nın ilk yerleşiminin giriş noktası olduğu geniş ölçüde inanılmaktadır. 18. yüzyılda ilk olarak Rus İmparatorluğu bölgeyi aktif olarak fethetmiş ve sonunda Rus Amerika'yı oluşturmuştur, bu eyaletin çoğunu kapsamaktadır. Uzak bir mülkü sürdürmenin maliyeti ve lojistik zorluğu, 1867 yılında ABD'ye 7.2 milyon dolara satılmasına yol açmıştır (2021 yılı için 140 milyon dolara eşdeğer). Alan 11 Mayıs 1912 tarihinde bir bölge olarak düzenlendikten sonra birçok idari değişiklik geçirmiştir. ABD'nin 49. eyaleti olarak 3 Ocak 1959 tarihinde kabul edilmiştir. Alaska'nın bol miktarda doğal kaynakları, birçok eyalet ekonomisinden daha küçük olan Alaska'nın yüksek kişi başına gelirlere sahip olmasına olanak tanımıştır. Ticari balıkçılık ve doğal gaz ve petrol çıkarımı, Alaska'nın ekonomisini belirlemektedir. ABD Silahlı Kuvvetleri üsleri ve turizm de ekonomiye katkıda bulunmaktadır. Eyaletin yarısından fazlası federal yönetimin sahip olduğu topraklar içermektedir, milli ormanlar, milli parklar ve doğal hayatı koruma alanları. Alaska'nın yerli halkı, herhangi bir ABD eyaletinde oran olarak en yüksektir, yüzde 15'in üzerindedir. Farklı yerli diller konuşulur ve Alaska yerlileri yerel ve eyalet siyasetinde etkilidir. Etimoloji. "Alaska" adı (Rusça: Аля́ска, tr. Alyáska), Rus sömürge döneminde Alaska Yarımadası'na atıfta bulunmak için kullanılmaya başlandı. Aleut dilinden bir deyim olan "alaxsxaq"'dan türetilmiştir, anlamı "ana yer" veya daha açık bir şekilde "denizin eylemi yöneltilen nesne"dir. Aynı kökten türetilmiş olan bir Aleut kelimesi olan "Alyeska" olarak da bilinir, "büyük toprak" anlamına gelir. Tarih. Kolonileşme öncesi. Birçok yerli halk binlerce yıl boyunca Alaska'yı işgal etti. Avrupalıların bölgeye varışından önce. Burada yapılan dilbilimsel ve DNA çalışmaları, Kuzey Amerika'ya Bering kara köprüsü yoluyla yerleşmenin kanıtlarını sağladı. Alaska'nın Tanana Vadisi'nde Upward Sun River sitesinde, altı haftalık bir bebek kalıntıları bulundu. Bebeklerin DNA'sı, Pleistosen döneminin sonunda diğer yerli gruplarla genetik olarak ayrı bir nüfus olduğunu gösterdi. 2013 yılında Upward Sun River sitesinde kalıntıları çıkaran Alaska Fairbanks Üniversitesi arkeologu Ben Potter, bu yeni grubu Eski Beringyalılar olarak adlandırdı. Tlingit halkı, bugün Güneydoğu Alaska, Britanya Kolombiyası ve Yukon bölgelerinde mal varisiyeti ve mirası için matrilineal kinship sistemi oluşan bir toplum geliştirdi. Aynı zamanda Güneydoğuda Haida halkı da özgün sanatları ile tanınan bir halktı. Tsimshian halkı 1887 yılında Britanya Kolombiyasından Alaska'ya geldi. Başkan Grover Cleveland ve daha sonra ABD Kongresi tarafından Annette Adası'nda yerleşme ve Metlakatla kasabasını kurma izni verildi. Bu üç halk, ayrıca Pasifik Kuzeybatı Kıyısı'ndaki diğer yerli halklar, 18. yüzyılın sonundan 19. yüzyılın ortasına kadar küçükpox salgınlarını yaşadı, en korkunç epidemiler 1830'lar ve 1860'lar yıllarında gerçekleşti, yüksek ölüm oranlarına ve sosyal bozulmalara neden oldu. Aleut Adaları hala Aleut halkının denizciliği yapan toplumunun evi olarak kalmaktadır, ancak Ruslar tarafından ilk işletilen yerli Alaska halkıdırlar. Batı ve Güneybatı Alaska Yup'ik halkının evi olurken, kuzenleri Alutiiq ~ Sugpiaq Güneybatı Alaska'da yaşamaktadır. Kuzey İçbölge bölgesindeki Gwich'in halkı Athabaskan ve bugün çok tartışmalı Arctic Milli Doğal Hayatı Koruma Alanı içindeki karibuya bağımlılıkları ile bilinir. Kuzey Eğim ve Little Diomede Adası yaygın Inupiat halkı tarafından işgal edilir. Kolonileşme. Bazı araştırmacılar, Rusların ilk Alaska yerleşimi 17. yüzyılda kurulmuş olduğuna inanmaktadır. Bu hipoteze göre, 1648 yılında Semyon Dezhnyov'un seferinin birkaç kochesi Alaska'da fırtına ile karaya vurdu ve bu yerleşimi kurdu. Bu hipotez, 1764-1765 yılları arasında Alaska'ya ziyaret etmiş olan Çukotka Coğrafyacısı Nikolai Daurkin'in ifadelerine dayanmaktadır. O Kheuveren Nehri boyunca bir köy görmüş ve "sakallı erkekler" tarafından "ikonlara dua edildiğini" bildirmiştir. Bazı modern araştırmacılar Kheuveren'i Koyuk Nehri ile ilişkilendirmektedir. Alaska'ya ulaşan ilk Avrupalı gemi genellikle M. S. Gvozdev'in yetkilisi olarak St. Gabriel, I. Fyodorov'un yardımcı navigatörü olarak 21 Ağustos 1732 tarihinde, Sibirya Cossack A. F. Shestakov ve Rus keşifçisi Dmitry Pavlutsky (1729-1735) seferinde gerçekleştirilir. Alaska ile başka bir Avrupa teması 1741 yılında gerçekleşti, Vitus Bering St. Peter gemisi ile Rus Donanması için bir sefer liderliğinde gerçekleştirir. Gemi ekibi Rusya'ya geri döndüklerinde deniz otlarının postları dünyadaki en iyi kürk olarak değerlendirildi, kürk tüccarları küçük gruplar halinde Sibirya sahilinden Aleut Adaları'na doğru yelken açmaya başladı. İlk kalıcı Avrupalı yerleşim 1784 yılında kurulmuştur. 1774 ile 1800 yılları arasında, İspanya, Alaska'ya Pacifik Kuzeybatısının hak iddia etmek için birkaç sefer gönderdi. 1789 yılında, Nootka Sound'da bir İspanyol yerleşimi ve kalesi inşa edildi. Bu seferler Valdez, Bucareli Sound ve Cordova gibi yerlere isimler verdi. Daha sonra, Rus-Amerikan Şirketi, 19. yüzyılın başında ortasına doğru genişletilmiş bir sömürgeleştirme programı gerçekleştirdi. 1804-1867 yılları arasında New Archangel olarak yeniden adlandırılan Sitka, Alexander Archipelago'daki Baranof Adası'nda, bugün Güneydoğu Alaska'da, Rus Amerika'nın başkenti oldu. Koloni ABD'ye devredildiğinde de başkent olarak kaldı. Ruslar asla tam olarak Alaska'yı sömürgeleştirmedi ve koloni hiçbir zaman çok karlı olmadı. Rus yerleşiminin isimleri ve kiliselerinin izleri Güneydoğu Alaska'da hala var. William H. Seward, 24. ABD Dışişleri Bakanı, 1867 yılında $7.2 milyon karşılığında Ruslar ile Alaska Satın Alma (Seward'ın Aptallığı olarak da bilinir) anlaşması yaptı. Rusya'nın o dönem hükümdarı Tsar Alexander II, Rus İmparatorluğu İmparatoru, Polonya Kralı ve Finlandiya Grand Duke'u, ayrıca satışı planladı. satın alma 30 Mart 1867'de yapıldı. Altı ay sonra komisyoncular Sitka'ya geldi ve formal transfer düzenlendi. Formal bayrak kaldırma işlemi 18 Ekim 1867 tarihinde Fort Sitka'da gerçekleşti. Törende 250 formaları olan ABD askerleri valinin evine "Castle Hill" e gitti, Rus birlikleri Rus bayrağını indirdi ve ABD bayrağı kaldırıldı. Bu olay Alaska Günü olarak kutlanır ve 18 Ekim tarihinde yasal bir tatil olarak kabul edilir. Alaska, başlangıçta askeri olarak zayıfca yönetildi ve 1884 yılından itibaren bir vali tarafından atanmış bir bölge olarak yönetildi. Bir federal bölge mahkemesi Sitka'da kurulmuştu. ABD bayrağı altındaki Alaska'nın ilk on yılının çoğunda, Sitka, Amerikalı yerleşimciler tarafından yaşanan tek yerleşim yeriydi. Onlar "geçici bir şehir yönetimi" kurdular, bu Alaska'nın ilk belediye yönetimiydi ancak hukuki anlamda değildi. Alaska kasabalarının yasal olarak şehir olarak kurulmasına izin veren yasalar 1900 yılına kadar gelmedi ve şehirler için yerel yönetim sınırlı veya 1959 yılında devlet olunana kadar mevcut değildi. ABD toprakları olarak kurulan Alaska. 1890'lardan başlayarak ve bazı yerlerde 1910'lara kadar uzanarak, Alaska ve yakın Yukon Bölgesi'ndeki altın koşulları binlerce madenci ve yerleşimciyi Alaska'ya getirdi. Alaska 1912 yılında organize bir toprak olarak resmen kurulmuştu. 1906 yılına kadar Sitka'da bulunan Alaska'nın başkenti, kuzeye Juneau'ya taşındı. Aynı yıl Alaska Vali Konağı'nın inşaatı başladı. Norveçli ve İsveçli göçmenler de Güneydoğu Alaska'ya yerleşti, orada balıkçılık ve ormancılık sektörlerine girdiler. 2. Dünya Savaşı sırasında, Aleut Adaları Muharebesi Attu, Agattu ve Kiska üzerinde odaklandı, bunların hepsi Japon İmparatorluğu tarafından işgal edildi. Japon işgali sırasında, Attu ve Kiska'da bir beyaz Amerikalı sivil ve iki ABD Deniz Kuvvetleri personeli öldürüldü ve yaklaşık toplam 50 Aleut sivili ve sekiz denizci Japonya'da muhafaza edildi. Aleutların yarısı muhafaza dönemi boyunca öldü. Unalaska/Dutch Harbor ve Adak, ABD Ordusu, ABD Hava Kuvvetleri ve ABD Deniz Kuvvetleri için önemli üsler haline geldi. ABD Lend-Lease programı, Amerikan savaş uçaklarının Kanada'dan Fairbanks'a ve sonra Nome'ye uçurulmasını içerirken Sovyet pilotları bu uçakları ele geçirdi ve Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne saldırısına karşı mücadele etmek için taşıdı. Askeri üslerin inşası bazı Alaska şehirlerinin nüfus artışına katkıda bulundu. Eyaletleşme. Alaska için eyaletleşme, James Wickersham'ın Kongre delegesi olarak görev yaptığı erken dönemlerde önemli bir neden idi. On yıllar sonra, eyaletleşme hareketi 1946 yılında yapılan bir toprak referandumunun ardından ilk gerçek ivme kazandı. Alaska Devletli Olma Komitesi ve Alaska Anayasa Kongresi yakında takip edecekti. Devletli olma destekçileri aynı zamanda büyük savaşları ABD Kongresi ve Alaska içinde politik düşmanlarına karşı mücadele etmek için bulurlar. Devletli olma ABD Kongresi tarafından 7 Temmuz 1958'de onaylandı. Alaska 3 Ocak 1959 tarihinde resmen bir devlet olarak ilan edildi. Kutsal Cuma depremi. 27 Mart 1964'te büyük Cuma günü depremi 133 kişiyi öldürdü ve birçok köyü ve büyük sahil topluluklarının bölümlerini sonuç olarak oluşan tsunami ve kayalıklar yıktı. Bu kayıtlara geçmişteki dördüncü en güçlü deprem oldu, ani büyüklüğü 9.2 (1989 San Francisco depreminden binlerce kat daha güçlü) idi. Günün saati (17:36), yılın mevsimi (ilkbahar) ve depremin merkezinin konumu tümüyle binlerce hayatı kurtarmak için potansiyel faktörler olarak gösterildi, özellikle Anchorage'da. Süresi dört dakika ve otuz sekiz saniye olan büyüklük 9.2 megathrust depremi, Kuzey Amerika tarihinde kaydedilen en güçlü deprem olarak kalmakta ve dünya tarihinde kaydedilen ikinci en güçlü deprem olarak kalmaktadır. 970 km hat çatladı ve 18 m hareket etti ve yaklaşık 500 yıl gerilim birikimi serbest bıraktı. Toprak sıvılaşması, çatlaklar, kayalıklar ve diğer yer altı arızaları bazı topluluklarda büyük yapısal zararlara neden oldu ve mal zararlarına da neden oldu. Anchorage, çok az sayıda deprem mühendisliği yapılmış evler, binalar ve altyapıda (asfalt yollar, trotuarlar, su ve kanalizasyon hattı, elektrik sistemleri ve diğer insan yapımı ekipmanlar) büyük yıkım veya zarara uğradı, özellikle Knik Kol boyunca birçok kayalık bölgesinde. 320 km güneybatıda, Kodiak yakınlarındaki bazı alanlar sonsuza de 9 m yükseldi. Anchorage'ın güneydoğusunda, Turnagain Kolu'nun başındaki Girdwood ve Portage yakınlarındaki alanlar 2.4 m kadar düştü, yeni yüksek dalga seviyesini aşan Seward Otoyolu'nun yükseltilmesi için yeniden inşaat ve doldurma gerekti. Prince William Sound'da, Port Valdez büyük bir su altı kayalığına uğradı ve Valdez kent limanı ve iskelelerin çöküşü ve o anda iskeleye bağlı olan gemi içinde 32 kişinin ölümüne neden oldu. Yakınında, 8.2 m tsunami Chenega köyünü yok etti ve orada yaşayan 68 kişiden 23'ünü öldürdü. Hayatta kalanlar dalga karşı koşarken, yüksek yere tırmandı. Depremden sonra tsunami, Whittier, Seward, Kodiak ve diğer Alaskalı toplulukların yanı sıra Britanya Kolumbiya, Washington, Oregon ve California'daki insanlar ve mülkleri de ciddi şekilde etkiledi. Tsunami aynı zamanda Hawaii ve Japonya'da da zararlara neden oldu. Depremle doğrudan ilgili hareketin kanıtları Florida ve Texas'dan da bildirildi. Alaska daha önce yüksek nüfuslu bir alanda büyük bir afet yaşamamıştı ve bu tür bir olayın etkileriyle başa çıkmak için çok sınırlı kaynaklara sahipti. Anchorage'da, jeolog Lidia Selkregg'in önerisi üzerine, Anchorage Belediyesi ve Alaska Devlet Konut Otoritesi, jeologlar, toprak bilimciler ve mühendisler dahil 40 bilim adamından oluşan bir takımı, şehre yapılan zararı değerlendirmek üzere atadı. Bu takım, Jeoloji ve Mühendislik Değerlendirme Grubu olarak adlandırılmış ve Anchorage Üniversitesi Jeoloji Profesörü Dr. Ruth A. M. Schmidt tarafından yönetilmiştir. Bilim adamları takımı, hemen yeniden inşa etmek isteyen yerel geliştiriciler ve merkezi işletmecilerle çatışmaya girdi. Bilim adamları gelecekteki tehlikeleri belirlemek istiyorlar. Yeniden inşa edilen altyapının güvenli olmasını sağlamak için. Takım, depremin hemen bir ay sonrasından yani 8 Mayıs 1964'te bir rapor üretti. Alaska'da büyük bir aktif varlığı olan ABD ordusu, depremin sonunda yardım etmek için hemen adım attı. ABD Ordusu, altı ülke ile hızlı bir şekilde iletişimi yeniden kurdu, Anchorage halkına yardım etmek için askerleri gönderdi ve Valdez'e bir konvoy sevk etti. Askeri ve sivil liderlerin tavsiyeleri doğrultusunda, Başkan Lyndon B. Johnson depremin hemen ardından tüm Alaska'yı büyük bir afet bölgesi olarak ilan etti. ABD Donanması ve Sahil Güvenliği, anında ihtiyaçları karşılamak için izole kıyı topluluklarına gemiler sevk etti. Kötü hava ve kötü görüş koşulları depremden sonraki gün hava kurtarma ve gözlem çalışmalarını zorlaştırdı ancak Pazar günü durum iyileşti ve kurtarma helikopterleri ve gözlem uçakları sevk edildi. Bir askeri hava nakliyesi hemen Alaskaya yardım malzemelerini göndermeye başladı ve sonunda 1.170.000 kg gıda ve diğer malzeme teslim etti. Yayın gazetecisi Genie Chance, kurtarma ve yardım çalışmalarında yardımcı oldu, Anchorage'daki KENI radyosunda 24 saatten fazla süren bir süre boyunca Anchorage Emniyet Binası'ndaki geçici görev yerinden sesli olarak sakinliğin sesini verdi. O, şehir polis müdürü tarafından resmi olarak emniyet görevlisi olarak atandı. Chance, 9.2 büyüklüğündeki depremden sonra gelişen katastrofik olayların kesintisiz haberlerini verdi ve halkın emniyet ofisi olarak hizmet etti, yanıt çalışmalarını koordine etti, topluluk içindeki ihtiyaçlarla mevcut kaynakları bağladı, barınaklar ve hazırlanmış yiyecek rasyonları hakkında bilgi yaydı, sevdikleri arasında iyi olma mesajlarını iletti ve aileleri yeniden bir araya getirmekte yardımcı oldu. Uzun vadeli olarak, ABD Ordusu Mühendisleri Teşkilatı, tamamen yerle bir edilmiş olan topluluklar için yolları yeniden inşa etmek, çöpü temizlemek ve yeni kasaba kurmak için çalışmaların lideri oldu. Bu maliyet 110 milyon dolar oldu. Batı Kıyısı ve Alaska Tsunami Uyarı Merkezi felakete doğrudan bir yanıt olarak kuruldu. Federal afet yardım fonları, Alaska hükûmetinin harap olmuş altyapısını finansal olarak desteklemenin yanı sıra yeniden yapılanma için ödeme yaptı ve Prudhoe Körfezi'nde devasa petrol yataklarının keşfine kadar Alaska'nın finansal olarak çözülebilir kalmasına yardımcı olan yüz milyonlarca dolar harcadı. ABD Savunma Bakanlığı'nın emriyle Alaska Ulusal Muhafızları, gelecekte meydana gelebilecek felaketlere müdahale etmek üzere Alaska Acil Durum Hizmetleri Bölümü'nü kurdu. Petrol patlaması. 1968 yılında Prudhoe Körfezi'nde petrol bulunması ve 1977 yılında Trans-Alaska Boru Hattı Sistemi'nin tamamlanması petrol patlamasına yol açmıştır. Petrolden elde edilen telif gelirleri 1980'den itibaren büyük eyalet bütçelerini finanse etmiştir. Ancak Alaska topraklarının tek ekonomik değeri petrol üretimi değildi. Alaska 20. yüzyılın ikinci yarısında önemli bir gelir kaynağı olarak turizmi keşfetti. Turizm, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bölgede görev yapan askerî personelin doğal güzellikleri överek evlerine dönmesiyle popüler hale geldi. Savaş sırasında inşa edilen Alcan Otoyolu ve 1963 yılında tamamlanan Alaska Deniz Otoyolu Sistemi, eyaleti eskisinden daha erişilebilir hale getirdi. Turizm Alaska'da giderek daha önemli hale geldi ve bugün her yıl 1,4 milyondan fazla kişi eyaleti ziyaret ediyor. Turizmin ekonomi için daha hayati hale gelmesiyle birlikte çevreciliğin önemi de arttı. 1980'de çıkarılan Alaska National Interest Lands Conservation Act (ANILCA) 217.000 km² Ulusal Vahşi Yaşam Sığınağı sistemine, 25 nehrin bir kısmını Ulusal Vahşi ve Doğal Nehirler sistemine, 13.000 km² Ulusal Orman arazilerine ve 176.000 km² Ulusal Park arazilerine ekledi. Yasa sayesinde Alaska şu anda tüm Amerikan ulusal park alanlarının üçte ikisini içermektedir. Bugün Alaska topraklarının yarısından fazlası Federal Hükûmete aittir. 1989 yılında Exxon Valdez, Prince William Sound'da bir resife çarparak 42 megalitreden fazla ham petrolü 1.800 km kıyı şeridine döktü. Bugün, kalkınma ve koruma felsefeleri arasındaki savaş, Arktik Ulusal Yaban Hayatı Sığınağı'nda petrol sondajı ve önerilen Pebble Madeni konusundaki çekişmeli tartışmalarda görülmektedir. COVID-19 salgını. COVID-19 pandemisinin 12 Mart 2020'de ABD'nin Alaska eyaletine ulaştığı teyit edilmiştir. 11 Mart'ta Vali Mike Dunleavy'nin ofisi, tüm kuruluşların gerekli müdahale kaynaklarına sahip olmasını sağlamak için olağanüstü hal ilan etti. Ertesi gün, Anchorage'da yabancı uyruklu bir kişi olan ilk vaka kamuoyuna duyuruldu. 21 Mart 2020 tarihinde, Güneydoğu Alaska'da bulunan yaklaşık 8.000 nüfuslu küçük bir sahil kasabası olan Ketchikan'da altı COVID-19 vakası tespit edilmiştir. Kasaba, takip eden 14 gün boyunca yerinde korunmuştur. 24 Mart 2020 tarihinde Ketchikan'da üç COVID-19 vakası daha tespit edilmiş ve toplam vaka sayısı dokuza yükselmiştir. 1 Nisan 2020'de Ketchikan'daki pozitif COVID-19 vakalarının sayısı 14'e yükselmiştir. Coğrafya. Kuzey Amerika'nın kuzeybatı köşesinde yer alan Alaska, Amerika Birleşik Devletleri'nin en kuzey ve en batı eyaleti olmakla birlikte, Aleut Adaları'nın Doğu Yarımküre'ye uzanması nedeniyle Amerika Birleşik Devletleri'nin en doğu boylamına da sahiptir. Alaska, Kuzey Amerika kıtasında bitişik olmayan tek ABD eyaletidir. Yaklaşık 800 km British Columbia (Kanada) Alaska'yı Washington'dan ayırır. Teknik olarak kıta ABD'sinin bir parçasıdır, ancak bazen konuşma dilinde dahil edilmez. Alaska, genellikle "Aşağı 48" olarak adlandırılan ABD'nin anakarasının bir parçası değildir. Başkent Juneau, Kuzey Amerika kıtasının anakarasında yer alır ancak Kuzey Amerika karayolu sisteminin geri kalanına karayolu ile bağlı değildir. Eyalet doğuda Kanada'nın Yukon ve Britanya Kolumbiyası (sadece Kanada topraklarına sınırı olan tek eyalettir). Güneyde ve güneybatıda Alaska Körfezi ve Pasifik Okyanusu, batıda Bering Denizi, Bering Boğazı ve Chukchi Denizi, kuzeyde ise Arktik Okyanusu ile çevrilidir. Rusya'ya ait Büyük Diomede Adası ile Alaska'ya ait Küçük Diomede Adası arasında sadece 4,8 km mesafe bulunduğundan Alaska'nın karasuları Bering Boğazı'nda Rusya'nın karasularına temas eder. Alaska, diğer tüm ABD eyaletlerinin toplamından daha uzun bir kıyı şeridine sahiptir. Toplam yüzölçümü 1.717.856 km² olan Alaska, Amerika Birleşik Devletleri'nin açık ara en büyük eyaletidir. Alaska, ABD'nin en büyük ikinci eyaletinin (Teksas) iki katından daha büyüktür ve sonraki en büyük üç eyaletin (Teksas, Kaliforniya ve Montana) toplamından daha büyüktür. Alaska, dünyanın en büyük yedinci alt ulusal birimidir. Bağımsız bir ulus olsaydı dünyanın en büyük 16. ülkesi olurdu ve İran'dan daha büyük olurdu. Sayısız adasıyla Alaska, yaklaşık 55.000 km gelgit kıyı şeridine sahiptir. Aleut Adaları zinciri Alaska Yarımadası'nın güney ucundan batıya doğru uzanır. Aleut Adaları'nda ve kıyı bölgelerinde birçok aktif yanardağ bulunur. Örneğin Unimak Adası, Kuzey Pasifik üzerinde 3.000 m yüksekliğe kadar yükselen ve zaman zaman için için yanan bir volkan olan Shishaldin Dağı'na ev sahipliği yapmaktadır. Volkanlar zinciri, anakaradaki Anchorage'ın batısındaki Spurr Dağı'na kadar uzanır. Jeologlar Alaska'yı, Kuzeybatı Pasifik'teki birçok eyalet ve Kanada vilayetinden oluşan ve aktif olarak kıta inşasına devam eden büyük bir bölge olan Wrangellia'nın bir parçası olarak tanımlamışlardır. Dünyanın en büyük gelgitlerinden biri, gelgit farklarının 10,7 m fazla olabildiği Anchorage'ın hemen güneyindeki Turnagain Arm'da meydana gelir. Alaska'da üç milyondan fazla göl bulunmaktadır. Bataklıklar ve sulak permafrost alanlar 487.700 km² kaplar (çoğunlukla kuzey, batı ve güneybatı düzlüklerinde). Buzul buzu Alaska'nın yaklaşık 75.000 km² kaplar. Bering Buzulu, Kuzey Amerika'daki en büyük buzuldur ve tek başına 5.200 km² kaplamaktadır. Bölgeler. Alaska'nın çeşitli bölgelerini belirleyen resmi olarak tanımlanmış sınırlar yoktur, ancak yaygın olarak kabul edilen altı bölge vardır: Güney Merkez. Anchorage, Matanuska-Susitna Vadisi ve Kenai Yarımadasını içeren Alaska'nın en kalabalık bölgesi. Alaska Sıradağları'nın güneyinde ve Wrangell Dağları'nın batısında yer alan kırsal ve çoğunlukla nüfusu az olan bölgeler de Prince William Sound bölgesi ile Cordova ve Valdez toplulukları gibi Güney Merkez tanımına girer. Güneydoğu. Panhandle ya da Inside Passage olarak da adlandırılan bu bölge Alaska'nın bitişik eyaletlere en yakın bölgesidir. Bu nedenle, Alaska'nın satın alınmasını takip eden yıllarda yerli olmayan ilk yerleşimlerin çoğu burada gerçekleşmiştir. Bölgede Alexander Takımadaları ve Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyük ulusal ormanı olan Tongass Ulusal Ormanı hakimdir. Eyalet başkenti Juneau, eski başkent Sitka ve bir zamanlar Alaska'nın en büyük şehri olan Ketchikan'ı içerir. Sadece üç topluluk (Haines, Hyder ve Skagway) bitişik Kuzey Amerika karayolu sistemine doğrudan bağlantıya sahip olduğundan, Alaska Deniz Otoyolu bölge ve ülke genelinde hayati bir yüzey ulaşım bağlantısı sağlar. İç Mekan. İç Bölge Alaska'nın en büyük bölgesidir. Büyük bir kısmı ıssız vahşi doğadır. Fairbanks bölgedeki tek büyük şehirdir. Denali Ulusal Parkı ve Koruma Alanı burada yer almaktadır. Eski adı McKinley Dağı olan Denali, Kuzey Amerika'nın en yüksek dağıdır ve yine burada yer almaktadır. Güneybatı. Güneybatı Alaska, Bering Denizi'nden içeriye doğru yaklaşık 800 km uzanan seyrek nüfuslu bir bölgedir. Nüfusun çoğu kıyı boyunca yaşar. Kodiak Adası da Güneybatı'da yer almaktadır. Dünyanın en büyük nehir deltalarından biri olan devasa Yukon-Kuskokwim Deltası buradadır. Alaska Yarımadası'nın bazı kısımları Güneybatı'nın bir parçası olarak kabul edilir, kalan kısımlar ise Aleut Adaları'na dahildir (aşağıya bakınız). Kuzey Yamacı. North Slope çoğunlukla küçük köylerle dolu bir tundradır. Bölge devasa ham petrol rezervleriyle bilinir ve hem Ulusal Petrol Rezervi-Alaska'yı hem de Prudhoe Bay Petrol Sahasını içerir. Eskiden Barrow olarak bilinen Utqiaġvik şehri, Amerika Birleşik Devletleri'nin en kuzeydeki şehridir ve burada yer almaktadır. Kotzebue'nin demir attığı ve Kobuk Nehri vadisini de içeren Kuzeybatı Arktik bölgesi genellikle bu bölgenin bir parçası olarak kabul edilir. Bununla birlikte, Kuzey Yamacı ve Kuzeybatı Arktik'in ilgili İnupiatları nadiren kendilerini tek bir halk olarak görürler. Aleut Adaları. 300'den fazla küçük volkanik ada, Pasifik Okyanusu'na doğru 1.900 km fazla uzanan bu zinciri oluşturmaktadır. Bu adalardan bazıları Doğu Yarımküre'ye düşmektedir, ancak Uluslararası Tarih Çizgisi, tüm eyaleti ve dolayısıyla tüm Kuzey Amerika kıtasını aynı yasal gün içinde tutmak için 180° 'nin batısına çekilmiştir. Adalardan ikisi, Attu ve Kiska, İkinci Dünya Savaşı sırasında Japon kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir. Arazi mülkiyeti. Amerika Birleşik Devletleri Arazi Yönetimi Bürosu'nun Ekim 1998 tarihli bir raporuna göre, Alaska'nın yaklaşık %65'i, çok sayıda ulusal orman, ulusal park ve ulusal yaban hayatı sığınağı da dahil olmak üzere, ABD federal hükûmeti tarafından kamu arazisi olarak sahiplenilmekte ve yönetilmektedir. Bunlardan Arazi Yönetimi Bürosu 35 milyon hektar ya da eyaletin %23,8'ini yönetmektedir. Arktik Ulusal Vahşi Yaşam Sığınağı, Amerika Birleşik Devletleri Balık ve Vahşi Yaşam Servisi tarafından yönetilmektedir. Burası 16 milyon dönümlük (6,5 milyon hektar) alanıyla dünyanın en büyük yaban hayatı sığınağıdır. Geri kalan arazi alanının 41 milyon hektar Alaska Eyaleti'ne aittir ve Alaska Eyalet Yasası uyarınca bu eyaletin hakkıdır. Bu alanın bir kısmı, yeni kurulan ilçelere ilişkin yasal hükümler uyarınca zaman zaman yukarıda sunulan organize ilçelere devredilmektedir. Daha küçük kısımlar ise kırsal alt bölümler ve diğer çiftçilikle ilgili fırsatlar için ayrılmıştır. Bunlar genellikle uzak ve yolsuz konumları nedeniyle çok popüler değildir. Bir arazi bağış üniversitesi olan Alaska Üniversitesi de bağımsız olarak yönettiği önemli bir araziye sahiptir. Diğer 18 milyon hektar alan ise 1971 tarihli Alaska Yerli Talepleri Çözümleme Yasası (ANCSA) kapsamında oluşturulan 12 bölgesel ve çok sayıda yerel yerli şirkete aittir. Bölgesel Yerli şirketi Doyon, Limited reklamlarda ve diğer iletişimlerde sık sık kendisini Alaska'daki en büyük özel arazi sahibi olarak tanıtmaktadır. ANCSA'nın 1991 yılından itibaren şirketlerin arazi varlıklarının açık piyasada satılmasına izin veren hükümleri yürürlüğe giremeden yürürlükten kaldırılmıştır. Etkili bir şekilde, şirketler mülkiyete sahiptir (birçok durumda yeraltı mülkiyeti de dahil olmak üzere, bireysel Alaskalılara reddedilen bir ayrıcalık) ancak araziyi satamazlar. Ancak bireysel yerli tahsisleri açık piyasada satılabilir ve satılmaktadır. Geriye kalan ve eyaletin yaklaşık yüzde birine tekabül eden arazinin sahibi ise çeşitli özel çıkar gruplarıdır. Yerli şirketlere ait araziler hariç tutulduğunda Alaska, büyük bir farkla, en küçük özel arazi mülkiyeti yüzdesine sahip eyalettir. Alaska Miras Kaynakları Araştırması. Alaska Miras Kaynakları Araştırması (AHRS), ABD'nin Alaska eyaletinde bildirilen tüm tarihi ve tarih öncesi alanların kısıtlı bir envanteridir. Tarih ve Arkeoloji Ofisi tarafından sürdürülmektedir. Araştırmanın kültürel kaynaklar envanteri, elli yıldan daha eski olmaları genel şartı ile nesneleri, yapıları, binaları, siteleri, bölgeleri ve seyahat yollarını içerir. 31 Ocak 2012 itibarıyla 35.000'den fazla alan rapor edilmiştir. Şehirler, kasabalar ve ilçeler. Alaska, diğer ABD eyaletlerinin çoğu gibi ilçelere bölünmemiştir, ancak ilçelere bölünmüştür. Alaska Anayasa Konvansiyonu delegeleri geleneksel ilçe sisteminin tuzaklarından kaçınmak istedi ve kendi benzersiz modellerini benimsedi. Eyaletin daha yoğun nüfuslu bölgelerinin çoğu Alaska'nın 16 ilçesinin bir parçasıdır ve bu ilçeler diğer eyaletlerdeki ilçelere benzer bir işlev görür. Ancak, diğer 49 eyaletteki ilçe eşdeğerlerinden farklı olarak, ilçeler eyaletin tüm kara alanını kapsamaz. Herhangi bir ilçenin parçası olmayan alan Organize Olmayan İlçe olarak adlandırılır. Organize Olmayan İlçe'nin kendine ait bir hükûmeti yoktur, ancak ABD Nüfus Sayım Bürosu eyaletle işbirliği içinde Organize Olmayan İlçe'yi yalnızca istatistiksel analiz ve sunum amacıyla 11 nüfus sayım bölgesine ayırmıştır. Kayıt bölgesi, Alaska'da kamu kayıtlarının yönetimi için bir mekanizmadır. Eyalet, bir eyalet kayıt memurunun yönetiminde merkezi olarak idare edilen 34 kayıt bölgesine ayrılmıştır. Tüm kayıt bölgeleri, belgeleri kamu kayıtlarına kabul etmek için aynı kabul kriterlerini, ücret tarifesini vb. kullanır. Birçok ABD eyaleti üç kademeli bir ademi merkeziyet sistemi kullanırken (eyalet/ilçe/kasaba) Alaska'nın çoğu sadece iki kademe (eyalet/borough) kullanır. Düşük nüfus yoğunluğu nedeniyle, arazinin çoğu Organize Olmayan Borough'da yer almaktadır. Adından da anlaşılacağı gibi, ara bir ilçe hükûmeti yoktur, doğrudan eyalet hükûmeti tarafından yönetilir. 2000 yılında Alaska yüzölçümünün %57.71'i bu statüde olup, nüfusun %13.05'i bu statüdedir. Anchorage, 1975 yılında şehir yönetimini Greater Anchorage Area Borough ile birleştirerek Anchorage Belediyesi'ni oluşturmuştur ve bu belediye şehir ile Eagle River, Chugiak, Peters Creek, Girdwood, Bird ve Indian topluluklarını içermektedir. Fairbanks'in ayrı bir ilçesi (Fairbanks North Star Borough) ve belediyesi (Fairbanks Şehri) vardır. Eyaletin en kalabalık şehri, 2020 yılında 291.247 kişiye ev sahipliği yapacak olan Anchorage'dır. Alaska'da kişi başına düşen gelire göre en zengin yer Denali'dir (42.245 $). Yakutat City, Sitka, Juneau ve Anchorage yüzölçümüne göre ABD'nin en büyük dört şehridir. Şehirler ve sayım yerleşimleri (nüfusuna göre). 2020 Amerika Birleşik Devletleri nüfus sayımında yansıtıldığı gibi, Alaska'da toplam 355 anonim şehir ve sayım yerleşimi (CDP) bulunmaktadır. Şehirlerin çetelesi, esasen birleştirilmiş bir şehir-ilçeye eşdeğer olan dört birleşik belediyeyi içermektedir. Bu toplulukların çoğunluğu Alaska'nın "Çalılık" olarak bilinen kırsal bölgesinde yer alır ve Kuzey Amerika'nın bitişik karayolu ağına bağlı değildir. Bu bölümün altındaki tabloda Alaska'daki en büyük 100 şehir ve sayım yerleşimiler nüfus sırasına göre listelenmiştir. Alaska'nın 2020 ABD nüfus sayımına göre 733.391 olan nüfusunun 16.655'i, yani nüfusun %2,27'si, anonim bir şehirde veya nüfus sayımına göre belirlenmiş bir yerde yaşamamaktadır. Bu rakamın yaklaşık dörtte üçünü Ketchikan, Kodiak, Palmer ve Wasilla şehir sınırlarının dışındaki kentsel ve banliyö mahallelerinde yaşayan insanlar oluşturmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri Nüfus Sayım Bürosu tarafından bu bölgeler için CDP'ler oluşturulmamıştır, ancak 1980 Nüfus Sayımında Ketchikan bölgesi mahalleleri için yedi CDP oluşturulmuştur (Clover Pass, Herring Cove, Ketchikan East, Mountain Point, North Tongass Highway, Pennock Island ve Saxman East), ancak o zamandan beri kullanılmamıştır. Geri kalan nüfus Alaska genelinde, hem organize ilçelerde hem de Organize Olmayan İlçelerde, büyük ölçüde uzak bölgelere dağılmıştır. İklim. Alaska'nın güney ve güneydoğusunda orta enlem okyanus iklimi (Köppen iklim sınıflandırması), kuzey kesimlerinde ise subarktik okyanus iklimi (Köppen Cfc) görülür. Yıllık bazda, güneydoğu Alaska'nın hem en yağışlı hem de en sıcak bölgesidir, kışın daha ılıman sıcaklıklar ve yıl boyunca yüksek yağışlar görülür. Juneau yılda ortalama 130 cm, Ketchikan ise 380 cm üzerinde yağış alır. Burası aynı zamanda Alaska'da kış aylarında gündüz ortalama yüksek sıcaklığın donma noktasının üzerinde olduğu tek bölgedir. Anchorage ve güney orta Alaska'nın iklimi, bölgenin deniz kıyısına yakınlığı nedeniyle Alaska standartlarına göre ılımandır. Bölge güneydoğu Alaska'dan daha az yağmur alırken, daha fazla kar alır ve günler daha açık olma eğilimindedir. Ortalama olarak Anchorage yılda 41 cm yağış alır ve yaklaşık 190 cm kar yağar, ancak güney merkezde çok daha fazla kar alan bölgeler vardır. Kısa, serin yazları nedeniyle subarktik bir iklimdir. Batı Alaska'nın iklimi büyük ölçüde Bering Denizi ve Alaska Körfezi tarafından belirlenir. Güneybatıda subarktik okyanus iklimi, daha kuzeyde ise karasal subarktik iklim görülür. Bölgenin ne kadar kuzeyde olduğu düşünüldüğünde sıcaklık biraz ılımlıdır. Bu bölge yağış açısından muazzam bir çeşitliliğe sahiptir. Seward Yarımadası'nın kuzey tarafından Kobuk Nehri vadisine kadar uzanan bir alan (yani Kotzebue Sound çevresindeki bölge) teknik olarak bir çöldür ve bu kısımlar yılda 25 cm daha az yağış alır. Diğer uçta, Dillingham ve Bethel arasındaki bazı yerler ortalama 250 cm yağış almaktadır. Alaska'nın iç kesimlerinin iklimi subarktiktir. Alaska'daki en yüksek ve en düşük sıcaklıklardan bazıları Fairbanks yakınlarındaki bölgede görülür. Yazları sıcaklık 30 °C'ye ulaşabilirken, kışın sıcaklık -51 °C altına düşebilir. İç kesimlerde yağışlar seyrektir, genellikle yılda 25 cm daha azdır, ancak kışın düşen yağışlar tüm kış boyunca kalma eğilimindedir. Alaska'da kaydedilen en yüksek ve en düşük sıcaklıkların her ikisi de İç Bölge'dedir. En yüksek sıcaklık 27 Haziran 1915'te Fort Yukon'da (kutup dairesinden sadece 13 km içeride) 38 °C, Alaska'yı Amerika Birleşik Devletleri'ndeki en düşük yüksek sıcaklığa sahip eyalet olarak Hawaii ile eşit hale getirir. Alaska'daki en düşük resmi sıcaklık 23 Ocak 1971'de Prospect Creek'te kaydedilen -62 °C olup Kuzey Amerika kıtasında (Snag, Yukon, Kanada'da) kaydedilen en düşük sıcaklığın bir derece üzerindedir. Alaska'nın en kuzeyindeki iklim, uzun, çok soğuk kışlar ve kısa, serin yazlar ile Arktiktir (Köppen). Temmuz ayında bile Utqiaġvik'te ortalama düşük sıcaklık 1 °C. Alaska'nın bu bölgesinde yağışlar azdır, birçok yerde yılda ortalama 25 cm daha az yağış görülür ve bu yağışların çoğu neredeyse tüm yıl boyunca yerde kalan kar şeklindedir. Demografi. Amerika Birleşik Devletleri Sayım Bürosu, 2020 Amerika Birleşik Devletleri nüfus sayımında Alaska nüfusunun 1 Nisan 2020'de 736.081 olduğunu ve 2010 Amerika Birleşik Devletleri nüfus sayımından bu yana %3,6'lık bir artış olduğunu tespit etmiştir. 2010 Amerika Birleşik Devletleri nüfus sayımına göre, ABD'nin Alaska eyaletinin nüfusu 2000 ABD nüfus sayımında 626.932'den artarak 710.231'e ulaşmıştır. 2010 yılında Alaska, Kuzey Dakota, Vermont ve Wyoming'in (ve Washington, D.C.) önünde, nüfus bakımından 47. eyalet olarak yer almıştır. Tahminler 2018 itibarıyla Kuzey Dakota'yı önde göstermektedir. Alaska, 0,46/km2 ile dünyanın en az nüfuslu eyaleti ve en seyrek nüfuslu bölgelerinden biridir; bir sonraki eyalet olan Wyoming'de ise mil kare başına 2,2/km2 düşmektedir. Alaska, yüzölçümü bakımından ABD'nin açık ara en büyük ve en zengin onuncu eyaletidir (kişi başına düşen gelir). Nüfus büyüklüğü nedeniyle 2018 itibarıyla, hala yalnızca bir telefon alan koduna sahip olan 14 ABD eyaletinden biridir. Irk ve etnik köken. 2019 Amerikan Toplum Anketi nüfusun %60,2'sinin İspanyol olmayan beyaz, %3,7'sinin siyah veya Afrikalı Amerikalı, %15,6'sının Kızılderili veya Alaska Yerlisi, %6,5'inin Asyalı, %1,4'ünün Hawaii Yerlisi ve diğer Pasifik Adalı, %7,5'inin iki veya daha fazla ırktan ve %7,3'ünün herhangi bir ırktan İspanyol veya Latin Amerikalı olduğunu tahmin etmektedir. Anket tahminlerine göre, 2015-2019 yılları arasında toplam nüfusun %7,8'i yabancı doğumludur. 2015 yılında, %61,3'ü İspanyol olmayan beyaz, %3,4'ü siyah veya Afrikalı Amerikalı, %13,3'ü Kızılderili veya Alaska Yerlisi, %6,2'si Asyalı, %0,9'u Hawaii Yerlisi ve diğer Pasifik Adalı, %0,3'ü başka bir ırktan ve %7,7'si çok ırklıydı. Hispanikler ve Latin Amerikalılar 2015 yılında eyalet nüfusunun %7'sini oluşturmaktadır. 2015'ten 2019'a kadar en büyük Hispanik ve Latin Amerikalı gruplar Meksikalı Amerikalılar, Porto Rikolular ve Kübalı Amerikalılar olmuştur. Eyalette yaşayan en büyük Asyalı gruplar Filipinliler, Koreli Amerikalılar ve Japon ve Çinli Amerikalılar olmuştur. Eyaletin 2010 yılında %66,7'si beyaz (%64,1'i İspanyol olmayan beyaz), %14,8'i Kızılderili ve Alaska Yerlisi, %5,4'ü Asyalı, %3,3'ü siyah veya Afrikalı Amerikalı, %1,0'ı Hawaii Yerlisi ve diğer Pasifik Adalı, %1,6'sı başka ırktan ve %7,3'ü iki veya daha fazla ırktan idi. Herhangi bir ırktan olan Hispanikler veya Latin Amerikalılar 2010 yılında nüfusun %5,5'ini oluşturmuştur. 2011 yılı itibarıyla, Alaska'nın bir yaşından küçük nüfusunun %50,7'si azınlık gruplarına mensuptur (yani, İspanyol olmayan beyaz soydan gelen iki ebeveyne sahip değildir). 1960 yılında Birleşik Devletler Nüfus Sayım Bürosu Alaska nüfusunun %77,2'sinin beyaz, %3'ünün siyah ve %18,8'inin Amerikan Yerlisi ve Alaska Yerlisi olduğunu bildirmiştir. Diller. 2011 Amerikan Toplum Araştırmasına göre, beş yaşın üzerindeki insanların %83,4'ü evde sadece İngilizce konuşmaktadır. Yaklaşık %3,5'i evde İspanyolca, %2,2'si başka bir Hint-Avrupa dili, yaklaşık %4,3'ü bir Asya dili (Tagalog dahil), e yaklaşık %5,3'ü evde diğer dilleri konuşuyordu. 2019 yılında Amerikan Toplum Araştırması, %83,7'sinin yalnızca İngilizce konuştuğunu ve %16,3'ünün İngilizce dışında başka bir dil konuştuğunu belirlemiştir. İngilizceden sonra en çok konuşulan Avrupa dili, eyalet nüfusunun yaklaşık %4,0'ı tarafından konuşulan İspanyolca olmuştur. Asya ve Pasifik Adalı dilleri toplamda Alaskalıların %5,6'sı tarafından konuşulmaktadır. 2010 yılından bu yana Alaskalıların toplam %5,2'si eyaletin 20 yerli dilinden birini konuşmaktadır, bu diller yerel olarak "yerli diller" olarak bilinmektedir. Alaska Fairbanks Üniversitesi Alaska Yerli Dil Merkezi, en az 20 Alaska yerli dilinin var olduğunu ve farklı lehçelere sahip bazı dillerin de bulunduğunu iddia etmektedir. Alaska'nın yerli dillerinin çoğu Eskimo-Aleut veya Na-Dene dil ailelerine aittir ancak bazı dillerin izole olduğu düşünülmektedir (örneğin Haida) veya henüz sınıflandırılmamıştır (örneğin Tsimshianic). 2014 yılı itibarıyla Alaska'daki yerli dillerin neredeyse tamamı tehdit altında, değişmekte olan, can çekişen, neredeyse yok olmuş ya da uykuda olan diller olarak sınıflandırılmıştır. Ekim 2014'te Alaska valisi, eyaletteki 20 yerli dilinin resmi statüye sahip olduğunu ilan eden bir yasa tasarısını imzaladı. Bu yasa tasarısı, hükûmet içinde resmi kullanım için kabul edilmemiş olsalar da, bu dillere resmi dil olarak sembolik bir tanınma sağlamıştır. Tasarıya dahil edilen 20 dil şunlardır: Din. Association of Religion Data Archives tarafından 2010 yılında toplanan istatistiklere göre Alaska sakinlerinin yaklaşık %34'ü dini cemaatlere üyedir. Dindar nüfusun 100.960'ı Evanjelik Protestan, 50.866'sı Roma Katolik, 32.550'si ise ana hat Protestan olarak tanımlanmıştır. Kabaca %4'ü Mormon, %0,5'i Yahudi, %0,5'i Müslüman, %1'i Budist, %0,2'si Bahai ve %0,5'i Hindu idi. Alaska'da 2010 yılı itibarıyla en büyük dini mezhepler 50,866 kişi ile Roma Katolik Kilisesi, 38,070 kişi ile mezhepsel olmayan Evanjelikler, 32,170 kişi ile İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi ve 19,891 kişi ile Güney Baptist Konvansiyonu'dur. Alaska, Kuzeybatı Pasifik'teki Washington ve Oregon ile birlikte, kilise üyeliği açısından Amerika Birleşik Devletleri'nin en az dindar eyaletleri olarak tanımlanmıştır. Pew Araştırma Merkezi 2014 yılında yetişkin nüfusun %62'sinin Hristiyan olduğunu tespit etmiştir. Protestanlık, Evanjelizmin hakim olduğu en büyük Hristiyan geleneğiydi. Ana hat Protestanlar ikinci en büyük Protestan Hristiyan grubu oluştururken, onları ağırlıklı olarak Afro-Amerikan kiliseleri takip etmiştir. Roma Katolik Kilisesi Alaska'da uygulanan en büyük tek Hristiyan geleneği olmaya devam etmiştir. Bağlı olmayan nüfus, Hristiyan olmayan en büyük dini mensubiyeti oluşturmaktadır. Ateistler nüfusun %5'ini oluştururken, Hristiyan olmayan en büyük din Budizmdir. Kamu Dini Araştırma Enstitüsü 2020 yılında yetişkinlerin %57'sinin Hristiyan olduğunu tespit etmiştir. 1795 yılında Kodiak'ta ilk Rus Ortodoks Kilisesi kurulmuştur. Alaska yerlileriyle yapılan evlilikler Rus göçmenlerin toplumla bütünleşmesine yardımcı oldu. Sonuç olarak, Alaska'da giderek artan sayıda Rus Ortodoks kilisesi kurulmaya başlandı. Alaska ayrıca tüm eyaletler arasında en büyük Quaker nüfusuna (yüzde olarak) sahiptir. 2009 yılında Alaska'da 6.000 Yahudi vardı (halakha'ya uymaları özel sorunlar yaratabilir). Alaska Hinduları genellikle mekânları ve kutlamaları Sihler ve Jainler de dâhil olmak üzere diğer Asya dini topluluklarının üyeleriyle paylaşırlar. 2010 yılında Alaska Hinduları Alaska Sri Ganesha Tapınağı'nı kurarak burayı Alaska'daki ilk ve dünyanın en kuzeyindeki Hindu Tapınağı haline getirmiştir. Alaska'da tahminen 2.000-3.000 Hindu bulunmaktadır. Hinduların büyük çoğunluğu Anchorage veya Fairbanks'te yaşamaktadır. Alaska'daki Müslümanların sayısına ilişkin tahminler 2.000 ila 5.000 arasında değişmektedir. Anchorage İslam Toplum Merkezi 1990'ların sonunda Anchorage'da bir cami inşa etmek için çalışmalara başladı. Anchorage'ın güneyinde bir binanın temelini 2010 yılında attılar ve 2014'ün sonlarında tamamlanmak üzereydi. Cami tamamlandığında eyaletteki ilk ve dünyanın en kuzeyindeki camilerden biri olacak. Ayrıca bir Bahai merkezi de bulunmaktadır. Ekonomi. Ekim 2022 itibarıyla Alaska'da toplam 316.900 kişi istihdam edilmiştir. İşveren kuruluşlarının sayısı 21.077'dir. 2018 yılı gayrisafi eyalet hasılası 55 milyar dolardır ve ABD'de 48. sırada yer almaktadır. 2018 yılı için kişi başına düşen kişisel gelir 73.000 dolardır ve ülkede 7. sırada yer almaktadır. Phoenix Marketing International tarafından 2013 yılında yapılan bir araştırmaya göre Alaska, yüzde 6,75'lik oranla ABD'de kişi başına düşen milyoner sayısının en yüksek olduğu beşinci eyalettir. Petrol ve gaz endüstrisi Alaska ekonomisine hakimdir ve eyalet gelirlerinin %80'inden fazlası petrol çıkarımından elde edilmektedir. Alaska'nın ana ihraç ürünü (petrol ve doğal gaz hariç) başta somon, morina, pollock ve yengeç olmak üzere deniz ürünleridir. Tarım, Alaska ekonomisinin çok küçük bir bölümünü temsil etmektedir. Tarımsal üretim öncelikle eyalet içinde tüketim içindir ve fidanlık, süt ürünleri, sebze ve çiftlik hayvanlarını içerir. İmalat sınırlı olup, çoğu gıda maddesi ve genel mallar başka yerlerden ithal edilmektedir. İstihdam öncelikle devlette ve doğal kaynak çıkarımı, gemicilik ve taşımacılık gibi sektörlerdedir. Fairbanks North Star, Anchorage ve Kodiak Island ilçelerinin yanı sıra Kodiak'taki askeri üsler ekonominin önemli bir bileşenidir. Federal sübvansiyonlar da ekonominin önemli bir parçasıdır ve eyaletin vergileri düşük tutmasını sağlar. Endüstriyel çıktıları ham petrol, doğal gaz, kömür, altın, değerli metaller, çinko ve diğer madencilik, deniz ürünleri işleme, kereste ve ahşap ürünleridir. Ayrıca büyüyen bir hizmet ve turizm sektörü de bulunmaktadır. Turistler yerel konaklama tesislerini destekleyerek ekonomiye katkıda bulunmaktadır. Enerji. Alaska, petrol rezervleri büyük ölçüde tükenmiş olmasına rağmen geniş enerji kaynaklarına sahiptir. Büyük petrol ve gaz rezervleri Alaska North Slope (ANS) ve Cook Inlet havzalarında bulunmuştur, ancak Enerji Bilgi İdaresi'ne göre Şubat 2014 itibarıyla Alaska ham petrol üretiminde Teksas, Kuzey Dakota ve Kaliforniya'nın ardından dördüncü sıraya düşmüştür. Alaska'nın Kuzey Yamacı'ndaki Prudhoe Körfezi halen Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ikinci en yüksek verimli petrol sahasıdır ve tipik olarak günde yaklaşık 64.000m³/gün üretmektedir. 2014 yılı başlarında Kuzey Dakota'nın Bakken Formasyonu günde 140.000m³/gün üzerinde üretim yapmaktaydı. Prudhoe Bay Kuzey Amerika'da şimdiye kadar keşfedilen en büyük konvansiyonel petrol sahasıydı ancak 2014 yılı itibarıyla günde yaklaşık 240.000m³/gün konvansiyonel olmayan petrol üreten ve bu oranla yüzlerce yıllık üretilebilir rezervlere sahip olan Kanada'nın devasa Athabasca petrol kumu sahasından çok daha küçüktü. Trans-Alaska Boru Hattı günde 330.000m³ kadar ham petrol taşıyabilir ve pompalayabilir, bu da Amerika Birleşik Devletleri'ndeki diğer ham petrol boru hatlarından daha fazladır. Ayrıca, Alaska'nın bitümlü, alt bitümlü ve linyit kömür havzalarında önemli kömür yatakları bulunmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik Araştırmalar Kurumu Alaska'nın Kuzey Yamacında doğal gaz hidratlarından elde edilen 2.420 km3 keşfedilmemiş, teknik olarak geri kazanılabilir gaz olduğunu tahmin etmektedir. Alaska ayrıca çok sayıda nehri sayesinde ülkedeki en yüksek hidroelektrik enerji potansiyeline sahiptir. Alaska kıyı şeridinin büyük bir bölümü rüzgar ve jeotermal enerji potansiyeli de sunmaktadır. Alaska ekonomisi ısınma, ulaşım, elektrik ve aydınlatma için giderek pahalılaşan dizel yakıta büyük ölçüde bağımlıdır. Rüzgar ve hidroelektrik enerjisi bol ve az gelişmiş olsa da, düşük (50¢/gal'den az) yakıt fiyatları, uzun mesafeler ve düşük nüfus nedeniyle eyalet çapında enerji sistemleri (örneğin özel düşük maliyetli elektrik bağlantıları ile) önerileri (raporun hazırlandığı 2001 yılında) ekonomik bulunmamıştır. Bugün kentsel Alaska'da bir galon benzinin maliyeti genellikle ulusal ortalamadan otuz ila altmış sent daha yüksektir. Kırsal bölgelerdeki fiyatlar genellikle önemli ölçüde daha yüksektir, ancak ulaşım maliyetlerine, mevsimsel kullanım zirvelerine, yakındaki petrol geliştirme altyapısına ve diğer birçok faktöre bağlı olarak büyük ölçüde değişir. Daimi fon. Alaska Daimi Fonu, 1976 yılında seçmenler tarafından, büyük ölçüde yeni inşa edilen Trans-Alaska Boru Hattı Sistemi beklentisiyle, petrolden elde edilen devlet petrol gelirlerindeki fazlalığı yönetmek için kurulan, petrol gelirlerinin anayasal olarak yetkilendirilmiş bir ödeneğidir. Fon ilk olarak Vali Keith Miller tarafından 1969 Prudhoe Körfezi kira satışının arifesinde, yasama organının satıştan elde edilen tüm geliri (900 milyon dolar tutarında) tek seferde harcayacağı korkusuyla önerilmiştir. Daha sonra Vali Jay Hammond ve Kenai eyalet temsilcisi Hugh Malone tarafından savunuldu. Normalde genel fona aktarılması gereken gelirlerin başka bir yere aktarılması o zamandan beri cazip bir siyasi beklenti olarak görülüyor. Alaska Anayasası, devlet fonlarının belirli bir amaca tahsis edilmesini engelleyecek şekilde yazılmıştır. Daimi Fon, kurulduğu dönemde var olan siyasi güvensizlik ortamı nedeniyle bunun nadir bir istisnası haline gelmiştir. Başlangıçta 734.000 dolar olan fon, petrol gelirleri ve sermaye yatırım programlarının bir sonucu olarak 50 milyar dolara ulaşmıştır. Anaparanın tamamı olmasa da çoğu Alaska dışında muhafazakar bir şekilde yatırıma yönlendirilmektedir. Bu durum, Alaska'lı politikacıların Fon'un Alaska içinde yatırım yapması için sık sık çağrıda bulunmasına yol açmış olsa da, böyle bir duruş hiçbir zaman ivme kazanmamıştır. 1982'den itibaren fonun yıllık büyümesinden elde edilen temettüler her yıl uygun Alaskalılara ödenmektedir. 1982'deki ilk 1.000 $'dan (ödemelerin dağıtımı, dağıtım planıyla ilgili bir davada durdurulduğu için üç yıllık ödemeye eşittir) 2008'deki 3.269 $'a (bir kerelik 1.200 $'lık "Kaynak İndirimi" dahil) kadar değişmektedir. Eyalet yasama organı her yıl kazançlardan %8 oranında kesinti yapmakta, %3'ünü enflasyona karşı koruma için anaparaya geri koymakta ve kalan %5'i de hak sahibi tüm Alaskalılara dağıtılmaktadır. Daimi Fon Temettüsüne hak kazanmak için, eyalette en az 12 ay yaşamış olmak, izin verilen devamsızlıklara tabi olarak sürekli ikamet etmek ve çeşitli diskalifiye edici sınıflandırmalara giren veya ödeme tutarını sivil hacze tabi tutabilecek mahkeme kararlarına veya cezai mahkûmiyetlere tabi olmamak gerekir. Daimi Fon, genellikle temel gelir politikasının dünyadaki önde gelen örneklerinden biri olarak kabul edilir. Yaşam maliyeti. Alaska'daki malların maliyeti uzun zamandır bitişik 48 eyaletten daha yüksektir. Federal hükûmet çalışanları, özellikle Birleşik Devletler Posta Servisi (USPS) çalışanları ve aktif görevdeki ordu mensupları, genellikle temel ücretin %25'i olarak belirlenen bir Yaşam Maliyeti Ödeneği alırlar, çünkü yaşam maliyeti düşmüş olsa da hala ülkedeki en yüksek maliyetlerden biridir. Alaska'nın kırsal kesimi, nispeten sınırlı ulaşım altyapısı nedeniyle ülkenin geri kalanına kıyasla gıda ve tüketim malları için son derece yüksek fiyatlardan muzdariptir. Tarım ve balıkçılık. Kuzey iklimi ve kısa büyüme mevsimi nedeniyle Alaska'da nispeten az çiftçilik yapılır. Çiftliklerin çoğu Anchorage'ın yaklaşık 64 km kuzeydoğusundaki Matanuska Vadisi'nde ya da Anchorage'ın yaklaşık 97 km güneybatısındaki Kenai Yarımadası'ndadır. 100 günlük kısa büyüme mevsimi yetiştirilebilecek ürünleri sınırlar, ancak uzun güneşli yaz günleri verimli büyüme mevsimleri sağlar. Başlıca ürünler patates, havuç, marul ve lahanadır. Tanana Vadisi, özellikle Fairbanks'in yaklaşık 160 km güneydoğusundaki Delta Junction bölgesi olmak üzere, tarımsal ürün yetiştiren çiftliklerin yoğun olduğu bir diğer önemli tarım bölgesidir; bu çiftlikler çoğunlukla Fort Greely'nin kuzeyinde ve doğusunda yer almaktadır. Bu alan büyük ölçüde Hammond'un vali olarak ikinci döneminde öncülük ettiği bir devlet programı kapsamında ayrılmış ve geliştirilmiştir. Delta bölgesi mahsulleri ağırlıklı olarak arpa ve samandan oluşmaktadır. Fairbanks'in batısında restoranlara, otel ve turizm endüstrisine ve toplum destekli tarıma hizmet veren küçük çiftliklerin bir başka yoğunluğu yer almaktadır. Alaska tarımı son yıllarda pazar bahçıvanlarının, küçük çiftliklerin ve çiftçi pazarlarının büyümesinde bir artış yaşamıştır. 2011 yılında çiftçi pazarlarındaki büyümede ülke genelinde %17'ye kıyasla en yüksek yüzde artışı (%46) yaşanmıştır. Şakayık endüstrisi de, yetiştirme mevsimi çiftçilerin dünyanın başka yerlerindeki arz boşluğu sırasında hasat yapmasına ve böylece çiçek pazarındaki bir boşluğu doldurmasına olanak tanıdığı için yükselişe geçti. İlçe bulunmayan Alaska'da ilçe fuarları da yoktur. Bununla birlikte, az sayıdaki eyalet ve yerel fuarlar (Palmer'daki Alaska Eyalet Fuarı en büyüğüdür) çoğunlukla yaz sonunda düzenlenmektedir. Fuarlar çoğunlukla tarihi ya da güncel tarımsal faaliyeti olan topluluklarda yer alır ve karnaval gezintileri, konserler ve yiyecek gibi daha yüksek profilli ticari faaliyetlerin yanı sıra yerel çiftçilerin ürünlerini sergilemelerine de yer verir. "Alaska Grown" tarımsal bir slogan olarak kullanılmaktadır. Alaska, Bering Denizi ve Kuzey Pasifik'teki başlıca balıkçılık faaliyetleriyle bol miktarda deniz ürününe sahiptir. Deniz ürünleri, eyalet içinde genellikle eyalet dışına göre daha ucuz olan birkaç gıda maddesinden biridir. Pek çok Alaskalı somon balığı sezonlarından yararlanarak hem geçimlik hem de spor amaçlı balıkçılık yaparken ev diyetlerinin bir kısmını hasat etmektedir. Buna kanca, ağ ya da çarkla yakalanan balıklar da dahildir. Başta karibu, geyik ve Dall koyunu olmak üzere geçimlik avcılık eyalette, özellikle de uzak Bush topluluklarında hala yaygındır. Geleneksel yerel yiyeceklere örnek olarak ren geyiği yağı, fok yağı, kurutulmuş balık eti ve yerel meyvelerden oluşan Eskimo dondurması Akutaq verilebilir. Alaska'daki ren geyiği sürüleri, yabani ren geyiklerinin evcilleştirilmiş ren geyikleriyle karışmasının ve göç etmesinin engellenebildiği Seward Yarımadası'nda yoğunlaşmıştır. Alaska'daki yiyeceklerin çoğu eyalete "Dışarıdan" (diğer 49 ABD eyaleti) taşınır ve nakliye maliyetleri şehirlerdeki yiyecekleri nispeten pahalı hale getirir. Kırsal bölgelerde geçimlik avcılık ve toplayıcılık önemli bir faaliyettir çünkü ithal gıda çok pahalıdır. Alaska'daki küçük kasaba ve köylerin çoğu kıyı şeridi boyunca uzansa da, değişen iklim ve yağış değişiklikleri nedeniyle dramatik bir şekilde değişen arazi ve zorlu yol koşulları nedeniyle uzak köylere yiyecek ithal etmenin maliyeti yüksek olabilir. En zor zamanlarda, bazı ücra bölgelerde nakliye maliyeti pound başına 50¢ (1.10$/kg) ya da daha fazlasına ulaşabilmektedir, tabii bu bölgelere böylesine sert hava ve arazi koşullarında ulaşılabiliyorsa. Kişi başına düşen gelirin 20.000 $ veya altında olabildiği birçok köyde 3,8 L süt teslim etmenin maliyeti yaklaşık 3,50 $'dır. Galon başına yakıt maliyeti rutin olarak Amerika Birleşik Devletleri ortalamasından yirmi ila otuz sent daha yüksektir ve sadece Hawaii'de daha yüksek fiyatlar söz konusudur. Kültür. Alaska'nın popüler yıllık etkinliklerinden bazıları Anchorage'dan Nome'a uzanan Iditarod Trail Kızak Köpeği Yarışı, Fairbanks'teki Dünya Buz Sanatı Şampiyonası, Ketchikan'daki Yaban Mersini Festivali ve Alaska Sinekkuşu Festivali, Sitka Balina Festivali ve Wrangell'deki Stikine River Garnet Festivalidir. Stikine Nehri, dünyadaki en büyük Amerikan kel kartallarının ilkbahar yoğunluğunu çekmektedir. Alaska Yerli Mirası Merkezi, Alaska'nın 11 kültürel grubunun zengin mirasını kutlamaktadır. Amaçları, tüm insanlar arasında kültürler arası alışverişi teşvik etmek ve Yerli halk arasında özgüveni artırmaktır. Alaska Yerli Sanat Vakfı, eyaletteki tüm bölge ve kültürlere ait yerli sanat eserlerini internet üzerinden tanıtmakta ve pazarlamaktadır. Müzik. Alaska'da müziğe etki eden unsurlar arasında Alaska yerlilerinin geleneksel müziğinin yanı sıra daha sonra Rusya ve Avrupa'dan gelen göçmenlerin getirdiği halk müziği de yer alır. Alaska'nın önde gelen müzisyenleri arasında şarkıcı Jewel, geleneksel Aleut flütçüsü Mary Youngblood, folk şarkıcısı-söz yazarı Libby Roderick, Hristiyan müzik şarkıcısı-söz yazarı Lincoln Brewster, metal/post hardcore grubu 36 Crazyfists ve Pamyua ve Portugal grupları sayılabilir. Alaska'da Alaska Folk Festivali, Fairbanks Yaz Sanat Festivali, Anchorage Folk Festivali, Athabascan Old-Time Fiddling Festivali, Sitka Caz Festivali ve Sitka Yaz Müzik Festivali gibi birçok köklü müzik festivali bulunmaktadır. Alaska'nın en önde gelen orkestrası Anchorage Senfoni Orkestrası'dır, ancak Fairbanks Senfoni Orkestrası ve Juneau Senfoni de dikkate değerdir. Anchorage Operası şu anda eyaletin tek profesyonel opera şirketidir, ancak eyalette birkaç gönüllü ve yarı profesyonel kuruluş da vardır. Alaska'nın resmi eyalet şarkısı 1955 yılında kabul edilen "Alaska's Flag "dir. Alaska bayrağını kutlar. Film, televizyon ve video oyunları. Alaska'nın tamamen Alaska'da çekilen ilk bağımsız filmi, Alaskalı işadamı Austin E. Lathrop'un yapımcılığını üstlendiği ve Anchorage ve çevresinde çekilen The Chechahcos'tur. Alaska Moving Picture Corporation tarafından 1924 yılında gösterime sokulan film, şirketin çektiği tek filmdi. Alaska'da çekilen en önemli filmlerden biri, başrolünde Alaska yerlisi Ray Mala'nın oynadığı MGM yapımı Eskimo/Mala The Magnificent'dir. 1932 yılında, MGM'nin Hollywood'daki stüdyolarından Alaska'ya doğru yola çıkan bir keşif ekibi, o zamanlar "Bugüne Kadar Yapılmış En Büyük Film" olarak lanse edilen filmi çekmek için Alaska'ya doğru yola çıktı. Alaska'ya vardıklarında, Kuzeybatı Alaska'da "Hollywood Kampı"nı kurdular ve çekimler süresince burada yaşadılar. Louis B. Mayer, uzak bir yerde olmasına rağmen hiçbir masraftan kaçınmadı ve yemekleri hazırlaması için Hollywood'daki Hotel Roosevelt'in aşçısını tutacak kadar ileri gitti. Eskimo'nun prömiyeri New York'taki Astor Tiyatrosu'nda yapıldığında, stüdyo tarihindeki en büyük geri bildirimi aldı. Eskimo eleştirmenlerce beğenildi ve dünya çapında gösterime girdi. Sonuç olarak Mala uluslararası bir film yıldızı haline geldi. Eskimo, Akademi Ödülleri'nde En İyi Film Kurgusu dalında ilk Oscar ödülünü kazandı ve Inupiat kültürünün filmdeki yönlerini sergiledi ve korudu. 1983 yapımı Disney filmi Never Cry Wolf'un en azından bir kısmı Alaska'da çekilmiştir. Jack London'ın 1906 tarihli romanından uyarlanan ve başrolünde Ethan Hawke'ın oynadığı 1991 yapımı Beyaz Diş filmi Haines ve çevresinde çekilmiştir. Steven Seagal'ın 1994 yapımı, başrolünde Michael Caine'in oynadığı On Deadly Ground filminin bir kısmı Valdez yakınlarındaki Worthington Buzulu'nda çekilmiştir. Başrollerinde David Strathairn, Mary Elizabeth Mastrantonio ve Kris Kristofferson'ın oynadığı 1999 yapımı John Sayles filmi Limbo Juneau'da çekilmiştir. Başrollerini Al Pacino ve Robin Williams'ın paylaştığı psikolojik gerilim filmi Insomnia Kanada'da çekilmiş, ancak Alaska'da geçmiştir. Sean Penn'in yönettiği 2007 yapımı Into The Wild filmi kısmen Alaska'da çekilmiş ve Alaska'da geçmiştir. Aynı adlı romandan uyarlanan film, 1992 yılında Healy'nin batısındaki Stampede Trail boyunca terk edilmiş bir otobüste ölen Christopher McCandless'ın maceralarını anlatıyor. Alaska'da geçen birçok film ve televizyon şovu orada çekilmemiştir. Örneğin, Alaska'nın kurgusal Cicely kasabasında geçen Northern Exposure, Roslyn, Washington'da çekilmiştir. 2007 yapımı korku filmi 30 Days of Night Barrow, Alaska'da geçmektedir, ancak çekimleri Yeni Zelanda'da yapılmıştır. Alaska'da birçok reality televizyon programı çekilmektedir. Anchorage Daily News 2011 yılında eyalette çekilmiş on tane dizi bulmuştur. 2020 video oyunu Tell Me Why (video oyunu) Güney Alaska çevresinde geçiyor ve Tlingit kültürünün temsilini içeriyor. Kamu sağlığı ve güvenliği. Alaska Eyalet Polisleri Alaska'nın eyalet çapındaki polis gücüdür. Uzun bir geçmişleri vardır, ancak 1941 yılına kadar resmi bir kuruluş değildi. Polis teşkilatı resmi olarak örgütlenmeden önce Alaska'da kolluk kuvvetleri çeşitli federal kurumlar tarafından idare edilmekteydi. Daha büyük kasabaların genellikle kendi yerel polisleri vardır ve bazı köyler polis eğitimi almış ancak ateşli silah taşımayan "Kamu Güvenliği Görevlilerine" güvenmektedir. Eyaletin büyük bölümünde polisler mevcut tek polis gücü olarak hizmet vermektedir. Trafik ve ceza kanunlarını uygulamanın yanı sıra, yaban hayatı polisleri avcılık ve balıkçılık yönetmeliklerini de uygularlar. Arazinin çeşitliliği ve Troopers'ın görevlerinin geniş kapsamı nedeniyle, çok çeşitli kara, hava ve su devriye araçları kullanırlar. Alaska'daki birçok kırsal topluluk "kuru" olarak kabul edilir, alkollü içeceklerin ithalatı yasaklanmıştır. Kırsal kesimde yaşayanlar için intihar oranları kentlerde yaşayanlara göre daha yüksektir. Eyalette aile içi istismar ve diğer şiddet suçları da yüksek seviyelerdedir; bu durum kısmen alkol kullanımıyla bağlantılıdır. Alaska, özellikle kırsal bölgelerde olmak üzere, ülkedeki en yüksek cinsel saldırı oranına sahiptir. Cinsel saldırıya uğrayan kurbanların ortalama yaşı 16'dır. Her beş vakadan dördünde şüpheliler akraba, arkadaş ya da tanıdıktır. Sağlık sigortası. 2022 itibarıyla CVS Health ve Premera özel sağlık sigortasının sırasıyla %47 ve %46'sını oluşturmaktadır. Premera ve Moda Health, federal olarak işletilen Affordable Care Exchange'de sigorta sunuyor. Eğitim. Alaska Eğitim ve Erken Gelişim Departmanı Alaska'daki birçok okul bölgesini yönetir. Ayrıca eyalet Sitka'da Mt. Edgecumbe Lisesi adında bir yatılı okul işletmekte ve Nenana'daki Nenana Öğrenci Yaşam Merkezi ve Galena'daki Galena Interior Learning Academy gibi diğer yatılı okullara kısmi finansman sağlamaktadır. Alaska'da bir düzineden fazla kolej ve üniversite bulunmaktadır. Alaska'daki akredite üniversiteler arasında Alaska Anchorage Üniversitesi, Alaska Fairbanks Üniversitesi, Alaska Güneydoğu Üniversitesi ve Alaska Pasifik Üniversitesi bulunmaktadır. Alaska, NCAA Division I üyesi üniversite atletizm programı olmayan tek eyalettir, ancak hem Alaska-Fairbanks hem de Alaska-Anchorage, erkekler buz hokeyi için Division I'de tek spor üyeliğini sürdürmektedir. Alaska Çalışma ve İşgücü Geliştirme Bakanlığı, Alaska Teknoloji Enstitüsü AVTEC'i işletmektedir. Seward ve Anchorage'daki kampüsler Bilgi Teknolojisi, Kaynakçılık, Hemşirelik ve Mekanik gibi çeşitli alanlarda bir haftadan 11 aya kadar eğitim programları sunmaktadır. Alaska'nın "beyin göçü" ile ilgili bir sorunu var. En yüksek akademik başarıya sahip olanlar da dahil olmak üzere gençlerin çoğu liseden mezun olduktan sonra eyaleti terk etmekte ve bir daha geri dönmemektedir. 2013 yılı itibarıyla Alaska'da hukuk ya da tıp fakültesi bulunmamaktadır. Alaska Üniversitesi, Alaska Bursiyerleri Programı aracılığıyla Alaska lise mezunlarının en iyi %10'una kısmi dört yıllık burslar sunarak bu durumla mücadele etmeye çalışmıştır. 1998'den itibaren Alaska kırsalındaki okulların eyaletten fon almaya devam edebilmeleri için en az 10 öğrenciye sahip olmaları gerekmekte ve bu sayıya ulaşamayan kampüsler kapanmaktadır. Bunun nedeni, daha önce küçük kırsal okulları destekleyen petrol gelirlerindeki kayıptı. 2015 yılında, bu asgari sınırın 25'e yükseltilmesi için bir teklif vardı, ancak eyaletteki yasa koyucular büyük ölçüde aynı fikirde değildi. Ulaşım. Yollar. Alaska'nın ABD'nin geri kalanına kıyasla çok az karayolu bağlantısı vardır. Eyaletin nispeten küçük bir alanını kapsayan karayolu sistemi, merkezi nüfus merkezlerini ve eyaletten Kanada'ya giden ana yol olan Alaska Otoyolu'nu birbirine bağlamaktadır. Eyaletin başkenti Juneau'ya karayolu ile ulaşılamamakta, sadece araba vapuru ile ulaşılabilmektedir; bu durum on yıllar boyunca başkentin karayolu sistemi üzerindeki bir şehre taşınması ya da Haines'ten bir karayolu bağlantısı kurulması konusunda tartışmalara neden olmuştur. Alaska'nın batı kesiminde toplulukları Alaska'nın geri kalanına bağlayan bir yol sistemi yoktur. Alaska'daki Eyaletlerarası Karayolları toplam 1,741 km oluşmaktadır. Alaska Otoyol sisteminin benzersiz bir özelliği, Prince William Sound'daki izole Whittier topluluğu ile Portage'daki Anchorage'ın yaklaşık 80 km güneydoğusundaki Seward Otoyolu arasında asfalt bir karayolu bağlantısı sağlamak için yakın zamanda yükseltilmiş aktif bir Alaska Demiryolu tüneli olan Anton Anderson Memorial Tüneli'dir. 4,0 km uzunluğundaki tünel, 2007 yılına kadar Kuzey Amerika'daki en uzun karayolu tüneliydi. Tünel, Kuzey Amerika'daki en uzun karayolu ve demiryolu tüneli olma özelliğini taşıyor. Demiryolu. 1915 yılında inşa edilen Alaska Demiryolu (ARR), 20. yüzyıl boyunca Alaska'nın gelişiminde kilit bir rol oynamıştır. Seward'dan Güney Orta Alaska üzerinden İç Alaska'ya uzanan, Anchorage, Eklutna, Wasilla, Talkeetna, Denali ve Fairbanks'ten geçerek Whittier, Palmer ve North Pole'a uzanan hatlarıyla kritik bir altyapı sağlayarak Kuzey Pasifik taşımacılığını birbirine bağlar. ARR hatlarının hizmet verdiği şehirler, kasabalar, köyler ve bölge eyalet çapında "The Railbelt" olarak bilinmektedir. Son yıllarda, sürekli gelişen asfalt karayolu sistemi, demiryolunun Alaska ekonomisindeki önemini gölgede bırakmaya başladı. Demiryolu, Healy yakınlarındaki Usibelli kömür madeninden Seward'a kömür ve Matanuska Vadisi'nden Anchorage'a çakıl gibi doğal kaynakları güneye taşırken Alaska'ya yük taşıyarak Alaska'nın gelişiminde hayati bir rol oynamıştır. Yaz aylarında verdiği tur yolcu hizmetiyle de tanınmaktadır. Alaska Demiryolu, Kuzey Amerika'da düzenli hizmette vagon kullanan son demiryollarından biriydi ve hala bazı çakıl trenlerinde kullanıyor. Ülkedeki son bayrak durağı güzergâhlarından birini sunmaya devam etmektedir. Talkeetna'nın kuzeyindeki bir bölge boyunca uzanan yaklaşık 100 km bir hat karayoluyla ulaşılamaz durumdadır. Demiryolu bölgedeki kırsal evlere ve kulübelere tek ulaşımı sağlamaktadır. 1970'lerde Parklar Otoyolu'nun inşasına kadar demiryolu, tüm güzergahı boyunca bölgenin çoğuna tek kara erişimini sağlamıştır. Güneydoğu Alaska'nın kuzeyinde, White Pass ve Yukon Rotası da kısmen eyaletin içinden geçerek Skagway'den kuzeye doğru Kanada'ya (Britanya Kolumbiyası ve Yukon Bölgesi) uzanır ve White Pass Zirvesi'nde sınırı geçer. Bu hat günümüzde çoğunlukla Skagway'e yolcu gemileriyle gelen turistler tarafından kullanılmaktadır. Bu hat 1983 tarihli BBC televizyon dizisi Great Little Railways'de yer almıştır"." Alaska Demiryolu ağı dışarıya bağlı değildir. (Kuzey Amerika demiryolu ağına en yakın bağlantı, Kanada Ulusal Demiryolu'nun Prince Rupert, British Columbia'daki kuzeybatı ucudur ve birkaç yüz mil güneydoğudadır). 2000 yılında ABD Kongresi Alaska, Kanada ve aşağı 48 eyalet arasında bir demiryolu bağlantısının fizibilitesini araştırmak üzere 6 milyon dolar yetki vermiştir. Bazı özel şirketler Whittier ile Seattle arasında araba servisi sağlamaktadır. Deniz taşımacılığı. Eyaletteki birçok şehir, kasaba ve köyün karayolu veya otoyol erişimi yoktur. Tek erişim yolu hava, nehir veya deniz yoluyla seyahat etmektir. Alaska'nın devlete ait gelişmiş feribot sistemi (Alaska Deniz Otoyolu olarak bilinir) güneydoğu şehirlerine, Körfez Kıyısına ve Alaska Yarımadasına hizmet vermektedir. Feribotlar yolcuların yanı sıra araç da taşımaktadır. Sistem ayrıca Bellingham, Washington ve Prince Rupert, British Columbia, Kanada'dan Inside Passage üzerinden Skagway'e feribot hizmeti de vermektedir. Adalar Arası Feribot İdaresi ayrıca Güneydoğu'daki Galler Prensi Adası bölgesindeki birçok topluluk için önemli bir deniz bağlantısı olarak hizmet vermekte ve Alaska Deniz Otoyolu ile uyum içinde çalışmaktadır. Son yıllarda kruvaziyer gemileri, özellikle Kuzeybatı Pasifik'i Güneydoğu Alaska'ya ve daha az ölçüde de Alaska'nın körfez kıyısındaki kasabalara bağlayan bir yaz turizmi pazarı yaratmıştır. Örneğin Ketchikan'ın nüfusu birçok gün dramatik bir şekilde dalgalanmaktadır; aynı anda dört büyük yolcu gemisi buraya yanaşabilmektedir. Havayolu taşımacılığı. Karayolu, deniz ya da nehir yoluyla ulaşılamayan şehirlere sadece hava, yaya, köpekli kızak ya da kar makinesi ile ulaşılabilmektedir, bu da Alaska'nın son derece gelişmiş çalı hava hizmetlerini açıklamaktadır - bir Alaska yeniliği. Anchorage ve daha az ölçüde Fairbanks'e birçok büyük havayolu şirketi hizmet vermektedir. Sınırlı karayolu erişimi nedeniyle, hava yolculuğu eyalet içinde ve dışında en verimli ulaşım şekli olmaya devam etmektedir. Anchorage kısa süre önce Ted Stevens Anchorage Uluslararası Havaalanı'nda turizmdeki artışı karşılamaya yardımcı olacak kapsamlı tadilat ve inşaatı tamamlamıştır (2012-2013'te Alaska yaklaşık iki milyon ziyaretçi almıştır). Eyalet içindeki çoğu köy ve kasabaya ticari olarak uygun düzenli uçuşlar sağlamak zordur, bu nedenle Temel Hava Hizmeti programı aracılığıyla federal hükûmet tarafından büyük ölçüde sübvanse edilirler. Alaska Havayolları, Anchorage ve Fairbanks'ten Bethel, Nome, Kotzebue, Dillingham, Kodiak gibi bölgesel merkezlere ve diğer büyük toplulukların yanı sıra büyük Güneydoğu ve Alaska Yarımadası topluluklarına jet hizmeti (bazen kargo ve yolcu Boeing 737-400'leri bir arada) ile eyalet içi seyahat sunan tek büyük havayolu şirketidir. Kalan ticari uçuş hizmetlerinin büyük bir kısmı Ravn Alaska, PenAir ve Frontier Flying Service gibi küçük bölgesel banliyö havayollarından gelmektedir. En küçük kasaba ve köyler, eyalette kullanılan en popüler uçak olan Cessna Caravan gibi genel havacılık uçaklarını kullanan tarifeli veya kiralık çalı uçuş hizmetlerine güvenmek zorundadır. Bu hizmetin büyük bir kısmı Alaska kırsal topluluklarına toplu posta dağıtımını sübvanse eden Alaska bypass posta programına atfedilebilir. Program, bu sübvansiyonun %70'inin topluluklara yolcu hizmeti sunan taşıyıcılara gitmesini gerektirmektedir. Birçok topluluk küçük hava taksi hizmetlerine sahiptir. Bu operasyonlar uzak bölgelere özel ulaşım talebinden doğmuştur. Belki de en özlü Alaska uçağı çalı deniz uçağıdır. Dünyanın en işlek deniz uçağı üssü, Ted Stevens Anchorage Uluslararası Havaalanı'nın yanında bulunan Hood Gölü'dür ve burada uçak pisti olmayan uzak köylere giden uçuşlar yolcu, kargo ve mağazalardan ve depo kulüplerinden birçok ürün taşır. 2006 yılında Alaska, ABD eyaletleri arasında kişi başına düşen pilot sayısının en yüksek olduğu eyaletti. Alaska'da 2020 itibarıyla 8.795 aktif pilot sertifikası bulunmaktadır. Bunların 2.507'si Hususi, 1.496'sı Ticari, 2.180'i Havayolu Taşımacılığı ve 2.239'u öğrenci pilottur. Ayrıca Aletli uçuş yetkisine sahip 3.987 pilot ve 1.511 Uçuş Öğretmeni bulunmaktadır. Diğer taşımacılıklar. Alaska'nın bir diğer ulaşım yöntemi de köpek kızağıdır. Modern zamanlarda (yani 1920'lerin ortalarından sonraki herhangi bir zamanda), köpek kızağı gerçek bir ulaşım aracı olmaktan çok bir spordur. Eyalet çapında çeşitli yarışlar düzenlenmektedir, ancak en bilineni Anchorage'dan Nome'a kadar 1.850 km bir parkur olan Iditarod Trail Kızak Köpeği Yarışıdır (mesafe yıldan yıla değişmekle birlikte, resmi mesafe 1.688 km olarak belirlenmiştir). Yarış, 1925 yılında Togo ve Balto gibi yarışçıların ve köpeklerin, diğer tüm ulaşım araçları başarısız olduğunda difteri hastalığına yakalanmış Nome topluluğuna çok ihtiyaç duyulan ilaçları götürdüğü ünlü serum koşusunu anmaktadır. Dünyanın dört bir yanından gelen yarışçılar her Mart ayında para, ödül ve prestij için yarışmak üzere Anchorage'a gelirler. "Serum Koşusu", Nenana'dan (Fairbanks'in güneybatısında) Nome'a doğru yola çıkan ve 1925'teki ünlü koşunun rotasını daha doğru bir şekilde izleyen bir başka kızak köpeği yarışıdır. Karayolu veya demiryolu ile hizmet verilmeyen bölgelerde, yaz aylarında birincil ulaşım arazi araçlarıyla, kış aylarında ise kar motosikleti veya Alaska'da yaygın olarak kullanılan adıyla "kar makinesi" ile sağlanır. Veri aktarımı. Alaska'nın internet ve diğer veri taşıma sistemleri büyük ölçüde iki büyük telekomünikasyon şirketi aracılığıyla sağlanmaktadır: GCI ve Alaska Communications. GCI, Alaska United Fiber Optik sistemi olarak adlandırdığı sistemin sahibidir ve işletmektedir ve 2011'in sonlarından itibaren Alaska Communications "aşağı 48'e iki fiber optik yol ve Alaska genelinde iki fiber optik yol daha" olduğunu ilan etmiştir. Ocak 2011'de, Asya ile Alaska kırsalını birbirine bağlayacak 1 milyar dolarlık bir projenin planlandığı ve bunun kısmen federal hükûmetin 350 milyon dolarlık teşvikiyle desteklendiği bildirildi. Hukuk ve hükûmet. Eyalet hükûmeti. Diğer tüm ABD eyaletleri gibi Alaska da cumhuriyet olarak yönetilir ve hükûmetin üç kanadı vardır: Alaska valisi ve atadığı kişilerden oluşan yürütme organı, Alaska Temsilciler Meclisi ve Alaska Senatosu'ndan oluşan yasama organı, Alaska Yüksek Mahkemesi ve alt mahkemelerden oluşan yargı organı. Alaska eyaletinde eyalet çapında yaklaşık 16.000 kişi istihdam edilmektedir. Alaska Yasama Meclisi 40 üyeli Temsilciler Meclisi ve 20 üyeli Senatodan oluşur. Senatörler dört yıl, Temsilciler Meclisi üyeleri ise iki yıl görev yapar. Alaska valisi dört yıl süreyle görev yapar. Vali yardımcısı ön seçimlerde validen ayrı olarak yarışır, ancak genel seçimlerde vali adayı ve vali yardımcısı adayı aynı bilette birlikte yarışır. Alaska'da mahkeme sistemi dört kademeden oluşmaktadır. Alaska Yüksek Mahkemesi, Alaska Temyiz Mahkemesi, üst mahkemeler ve bölge mahkemeleri. Üst mahkemeler ve bölge mahkemeleri duruşma mahkemeleridir. Yüksek mahkemeler genel yetkili mahkemelerdir, bölge mahkemeleri ise kabahat ceza davaları ve 100.000 $'a kadar olan hukuk davaları dahil olmak üzere yalnızca belirli türdeki davalara bakar. Yüksek Mahkeme ve Temyiz Mahkemesi temyiz mahkemeleridir. Temyiz Mahkemesi, cezai kovuşturmalar, çocuk suçluluğu ve habeas corpus ile ilgili olanlar da dahil olmak üzere belirli alt mahkeme kararlarının temyizine bakmakla yükümlüdür. Yüksek Mahkeme hukuk temyizlerine bakar ve kendi takdirine bağlı olarak ceza temyizlerine de bakabilir. Devlet politikaları. Alaska, eyalet olduğu ilk yıllarda Demokrat bir eyalet olmasına rağmen, 1970'lerin başından bu yana Cumhuriyetçi eğilimli olarak nitelendirilmektedir. Yerel siyasi topluluklar genellikle arazi kullanımı geliştirme, balıkçılık, turizm ve bireysel haklarla ilgili konular üzerinde çalışmışlardır. Alaska Yerlileri, kendi toplulukları içinde ve çevresinde örgütlenirken, Yerli şirketler içinde aktif olmuşlardır. Bu şirketlere, yönetim gerektiren geniş arazilerin mülkiyeti verilmiştir. Alaska daha önce, federal yasa yürürlükte olmasına rağmen, bir kişinin evinde bir ons veya daha az marihuana bulundurmasının eyalet yasalarına göre tamamen yasal olduğu tek eyaletti. Eyalette, Amerika Birleşik Devletleri'nden ayrılma oylamasını destekleyen bir bağımsızlık hareketi vardır ve Alaska Bağımsızlık Partisi. Altı Cumhuriyetçi ve dört Demokrat Alaska valisi olarak görev yapmıştır. Ayrıca Cumhuriyetçi vali Wally Hickel, Cumhuriyetçi partiden ayrıldıktan ve yeniden seçilebilecek kadar kısa bir süre Alaska Bağımsızlık Partisi'ne katıldıktan sonra 1990 yılında ikinci bir dönem için göreve seçilmiştir. Cumhuriyetçi partiye resmi olarak 1994 yılında yeniden katılmıştır. Alaska'da esrar yasal hale getiren seçmen girişimi 24 Şubat 2015 tarihinde yürürlüğe girerek Alaska'yı Colorado ve Washington ile birlikte ABD'de keyif amaçlı esrarın yasal olduğu ilk üç eyalet arasına soktu. Yeni yasa, 21 yaşın üzerindeki kişilerin az miktarda esrar tüketebileceği anlamına geliyor. İlk yasal esrar mağazası Ekim 2016'da Valdez'de açıldı. Vergiler. Alaska, eyalet hükûmeti faaliyetlerini finanse etmek için öncelikle petrol gelirlerine ve federal sübvansiyonlara bağlıdır. Bu sayede Amerika Birleşik Devletleri'ndeki en düşük bireysel vergi yüküne sahiptir. Satış vergisi olmayan beş eyaletten biri, bireysel gelir vergisi olmayan yedi eyaletten biri ve -New Hampshire ile birlikte- her ikisine de sahip olmayan iki eyaletten biridir. Gelir Bakanlığı Vergi Bölümü eyaletin gelir kaynakları hakkında düzenli olarak rapor vermektedir. Departman ayrıca vergi bölümünü doğrudan etkileyen yeni eyalet yasaları da dahil olmak üzere faaliyetlerinin yıllık bir özetini yayınlar. 2014 yılında Vergi Vakfı Alaska'yı Wyoming, Güney Dakota ve Nevada'nın ardından dördüncü en "iş dostu" vergi politikasına sahip eyalet olarak sıralamıştır. Alaska'da eyalet satış vergisi bulunmamakla birlikte, 89 belediye %1,0 ila %7,5 arasında, genellikle %3-5 arasında değişen oranlarda yerel satış vergisi tahsil etmektedir. Alınan diğer yerel vergiler arasında çiğ balık vergileri, otel, motel ve yatak-kahvaltı 'yatak' vergileri, kıdem tazminatı vergileri, içki ve tütün vergileri, oyun (pull tabs) vergileri, lastik vergileri ve yakıt transfer vergileri yer almaktadır. Bazı eyalet vergileri ve lisans ücretlerinden (petrol, havacılık motor yakıtı, telefon kooperatifi gibi) toplanan gelirin bir kısmı Alaska'daki belediyelerle paylaşılır. 2010'ların başında yaşanan hidrolik kırma patlamasının ardından petrol fiyatlarında yaşanan düşüş, tarihsel olarak gelirinin yaklaşık yüzde 85'ini petrol ve gaz şirketlerine uygulanan vergi ve harçlardan elde eden Alaska eyalet hazinesini büyük ölçüde zarara uğratmıştır. Eyalet hükûmeti bütçesini büyük ölçüde azaltmak zorunda kaldı ve 2016'da 2 milyar doların üzerinde olan bütçe açığını 2018'de 500 milyon doların altına indirdi. 2020 yılında Alaska'nın eyalet hükûmeti bütçesi 4,8 milyar dolarken, öngörülen hükûmet gelirleri sadece 4,5 milyar dolardı. Federal siyaset. Alaska başkanlık seçimlerinde düzenli olarak Cumhuriyetçileri desteklemektedir ve eyalet kurulduğundan beri bunu yapmaktadır. Cumhuriyetçiler, katıldıkları bir seçim (1964) dışında tüm seçimlerde eyaletin seçim kurulu oylarını kazanmıştır. Hiçbir eyalet Demokrat bir başkan adayına daha az oy vermemiştir. Alaska 1964'teki seçimlerde Demokrat aday Lyndon B. Johnson'a oy verirken, 1960 ve 1968 seçimleri yakın geçti. Ancak 1972'den bu yana Cumhuriyetçiler eyaleti büyük farklarla kazanmıştır. 2008 yılında Cumhuriyetçi John McCain Alaska'da Demokrat Barack Obama'yı %59.49'a %37.83'lük bir oranla mağlup etmiştir. McCain'in aday arkadaşı eyaletin valisi ve büyük bir partinin aday listesinde yer alan ilk Alaskalı olan Sarah Palin'di. Obama 2012'de Alaska'yı yine kaybetti, ancak o seçimde eyaletteki oyların %40'ını alarak 1968'den beri bunu başaran ilk Demokrat oldu. Joe Biden 2020'de başkanlık için oyların %42,77'sini alarak Johnson'ın 1964'teki zaferinden bu yana bir Demokrat başkan adayı için en yüksek oy oranına ulaştı. Alaska Bush, Juneau'nun merkezi, Anchorage şehir merkezi ve Alaska Üniversitesi Fairbanks kampüsü ve Ester'i çevreleyen alanlar Demokrat Parti'nin kaleleri olmuştur. Matanuska-Susitna Borough, Fairbanks'in çoğunluğu (North Pole ve askeri üs dahil) ve Güney Anchorage tipik olarak en güçlü Cumhuriyetçi gösterilere sahiptir. Seçimler. Alaska, Ernest Gruening, Mike Gravel ve Lisa Murkowski'nin yeniden seçilebilmek için adaylıklarını kaybettikleri, görevdeki ABD Senatörleri için uzun bir ön seçim yenilgisi geçmişine sahiptir. Ancak, Murkowski yazılı bir kampanya ile yeniden seçilmeyi kazandı. Buna rağmen Alaska, Ted Stevens'ın 40 yıl boyunca ABD Senatörü olarak ve Don Young'ın 49 yıl boyunca at-large temsilcisi olarak görev yaptığı uzun süredir hizmet veren bazı kongre üyelerine sahip olmuştur. 2020 yılında yapılan bir araştırmada Alaska, vatandaşlar için oy kullanmanın en zor olduğu 15. eyalet olarak belirlenmiştir. 2020 seçim döngüsünde, Alaskalı seçmenler Oylama Önlemi 2'yi onayladı. Önlem %1,1'lik bir farkla veya yaklaşık 4.000 oyla kabul edildi. Önlem, kampanyaların 2.000 doların üzerindeki kampanya katkıları için asıl kaynağı ve aracıları açıklamasını gerektirmektedir. Tedbir ayrıca eyalet çapındaki seçimler için partizan olmayan genel ön seçimler (Washington ve Kaliforniya'da olduğu gibi) ve sıralı seçim oylaması (Maine'de olduğu gibi) öngörmektedir. Önlem 2, Alaska'yı tüm eyalet çapındaki yarışlar için orman ön seçimlerinin yapıldığı üçüncü eyalet, sıralı seçim oylamasının yapıldığı ikinci eyalet ve her ikisinin de yapıldığı tek eyalet haline getirmektedir. Yeni seçim sisteminin kullanıldığı ilk yarış, Don Young'ın ölümüyle boşalan Alaska'nın tek ABD Temsilciler Meclisi koltuğunun doldurulması için 2022'de yapılan özel seçim oldu. 1972'den bu yana Temsilciler Meclisi koltuğunu kazanan ilk Demokrat ve tarihte ABD Kongresi'ne seçilen ilk Alaska yerlisi olan Mary Peltola kazandı.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17178", "len_data": 76167, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.42 }
Arizona (; ; ), Amerika Birleşik Devletleri'nin güneybatısında bulunan bir eyalettir. 50 eyaletin 6. büyük ve 14. kalabalık eyaletidir. Başkenti ve en büyük şehri Phoenix'tir. Arizona, Dört Köşe bölgesini kuzeyde Utah, kuzeydoğuda Colorado ve doğuda New Mexico ile paylaşıyor; diğer komşu eyaletleri batıda Nevada ve Kaliforniya, güneyde ve güneybatıda Meksika eyaletleri Sonora ve Baja California'dır. Arizona, Birliğe kabul edilen 48. eyalet ve kıtasal eyaletlerin sonuncusudur ve 14 Şubat 1912'de eyalet olmuştur. Tarihsel olarak Yeni İspanya'daki Alta California bölgesinin bir parçası olan Arizona, 1821'de bağımsız Meksika'nın bir parçası olmuştur. Yenildikten sonra Meksika-Amerika Savaşı'nda, Meksika 1848'de bu toprakların çoğunu Amerika Birleşik Devletleri'ne devretti. Devletin en güney kısmı 1853'te Gadsden Alımı ile satın alındı. Güney Arizona, en çok sıcak yazları ve ılıman kışları olan çöl iklimi ile tanınır. Kuzey Arizona ılıman bir iklime sahip olup, büyük bölümü çam, Douglas köknarı ve ladin ormanlarıyla kaplıdır. Colorado Platosu; dağ sıraları (San Francisco Sıradağları gibi); yanı sıra çok daha ılımlı yaz sıcaklıkları ve önemli kış kar yağışları olan büyük, derin kanyonlar. Flagstaff, Alpine ve Tucson bölgelerinde kayak merkezleri var. Dünyanın yedi doğa harikasından biri olan uluslararası üne sahip Büyük Kanyon Ulusal Parkı'nın yanı sıra birçok ulusal orman, millî park ve ulusal anıt bulunmaktadır. 1950'lerden bu yana, Arizona'nın nüfusu ve ekonomisi, eyalete göç nedeniyle çarpıcı bir şekilde büyüdü ve şimdi eyalet, Güneş Kuşağı'nın önemli bir merkezidir. Phoenix ve Tucson gibi şehirler geniş, geniş banliyö alanları geliştirdi. PetSmart ve Circle K[10] gibi birçok büyük şirketin merkezi eyalettedir ve Arizona, Arizona Üniversitesi ve Arizona Devlet Üniversitesi de dahil olmak üzere büyük üniversitelere ev sahipliği yapmaktadır. Cumhuriyetçi Parti'nin kalesi olarak bilinen bu eyalet, Barry Goldwater ve John McCain gibi ulusal muhafazakar politikacıları ile tanınsa da, 1996 ve 2020'deki başkanlık seçimlerini Demokratik adaylar kazandı. Arizona, çok çeşitli bir nüfusa ev sahipliği yapmaktadır. Eyaletin yaklaşık dörtte biri, eyaletin ve Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyüğü olan Navajo Ulusu da dahil olmak üzere federal olarak tanınan 27 Kızılderili kabilesine ev sahipliği yapan Kızılderili bölgelerinden oluşuyor. 300.000'den fazla vatandaş. 1980'lerden bu yana, eyalet nüfusundaki Hispaniklerin oranı, Meksika'dan gelen göç dalgaları nedeniyle önemli ölçüde arttı. Eyalette ayrıca önemli bir Katolik ve Mormon nüfusu bulunmaktadır. Tarihçe. Modern çağdan binlerce yıl önce Arizona, birçok eski Kızılderili uygarlığına ev sahipliği yaptı. Bu dönemde nehir vadilerinde mısır yetiştiren Hohokumlar, Arizona'da Meksika'daki Kızılderili piramitlerine benzeyen kümbetler kurmuş ve ilkel kanal ve sulama sistemleri geliştirmişlerdi. Günümüzde Arizona'nın bulunduğu bölgeye ilk gelen Avrupalılar, 1522'de Meksika'yı fethetmiş olan İspanyollardı. 1539'da İspanyol Fransisken Marcos de Niza, Kızılderililerle iletişim kuran ilk bilinen Avrupa oldu. Bir başka İspanyol kaşifi olan Francisco Coronado, 1540-1542'de definelerle dolu olduğu düşünülen hayal ürünü Cíbola’nın Yedi Kenti’ni ararken bölgede Büyük Kanyon'u keşfetti. Coronado'nun birliğinden kaçan çok sayıda at, Büyük Düzlükler bölgesinde üremeye başlamasıyla Kızılderililer binicilikle tanışıp, medeniyetlerini genişletme fırsatı buldular. Peder Kino, bölgedeki bir sonraki Avrupalıydı. İsa Cemiyeti'nin ("Cizvitler") bir üyesi olarak, bölgede bir misyonlar zincirinin gelişmesine öncülük etti. 1690'larda ve 18. yüzyılın başlarında Pimería Alta'da (şimdi güney Arizona ve kuzey Sonora) Kızılderililerin çoğunu Hristiyanlığa dönüştürdü. İspanya, 1752'de Tubac'ta ve 1775'te Tucson'da prezidiyolar ("müstahkem şehirler") kurdu. Meksika 1821'de İspanya Krallığı'ndan ve İspanyol İmparatorluğu'ndan bağımsızlığını kazandığında, şimdi Arizona olan bölge, "Alta California" ("Yukarı Kaliforniya") olarak da bilinen Nueva California Bölgesi'nin ("Yeni Kaliforniya") bir parçası oldu.[ 22] Sömürge yıllarından gelen etnik İspanyol ve mestizo yerleşimcilerin torunları, daha sonraki Avrupa-Amerikalı göçmenlerin Amerika Birleşik Devletleri'nden gelmesi sırasında hala bölgede yaşıyordu. Meksika-Amerika Savaşı (1847-1848) sırasında Zachary Taylor komutasındaki ABD Ordusu, Monterey ve Buena Vista’yı ve Winfield Scott komutasındaki birlikler, Meksiko'yu ele geçirmesiyle Amerika Birleşik Devletleri, Meksika'yı Guadalupe Hidalgo Antlaşması'nı (1848) kabul etmesini sağladı. Bu antlaşması ile Meksika, Güneybatı bölgesini ve Kaliforniya’yı 15 milyon dolar karşılığında Amerika Birleşik Devletleri’ne terk etti. 1853'te ABD, kıtalararası bir demiryolu için gelecekteki en iyi güney rotasını kapsayan güney sınır bölgesi boyunca Gadsden Alımı'ndaki Gila Nehri'nin güneyindeki araziyi Meksika'dan satın aldı. Şu anda Arizona eyaleti olarak bilinen eyalet, başlangıçta Amerika Birleşik Devletleri hükûmeti tarafından New Mexico Arazisi'nin bir parçası olarak yönetiliyordu, ta ki bu bölgenin güney kısmı Birlik'ten ayrılarak Konfedere Arizona Arazisi'ni oluşturana kadar. Bu yeni kurulan bölge, 18 Ocak 1862 Cumartesi günü, Başkan Jefferson Davis'in Arizona Arazisini Organize Etme Yasasını onaylayıp imzaladığı,[25] adın ilk resmi kullanımını işaret eden Amerika Konfedere Devletleri federal hükûmeti tarafından resmen düzenlendi. "Konfedere Arizona" Konfederasyon hükûmetine adam, at ve ekipman sağladı. 1862'de kurulan Arizona keşif şirketleri, Amerikan İç Savaşı sırasında Konfederasyon Devletleri Ordusu ile birlikte görev yaptı. Arizona, Picacho Geçidi Muharebesi (1862) ile İç Savaş sırasında kaydedilen en batıdaki askeri angajmana sahiptir. Federal hükûmet, 24 Şubat 1863'te Washington'de, önceki New Mexico Arazisi'nin batı yarısından oluşan yeni bir ABD Arizona Arazisi ilan etti. Bu yeni sınırlar daha sonra devletin temelini oluşturacaktı. İlk bölgesel başkent Prescott, 1864'te Arizona'nın merkezine yapılan bir altına hücumun ardından kuruldu.[26] Başkent daha sonra Tucson'a, tekrar Prescott'a ve ardından bir dizi tartışmalı hamleyle Phoenix'teki nihai yerine taşındı, çünkü bölgenin farklı bölgeleri, bölgenin büyümesi ve gelişmesiyle birlikte siyasi nüfuz kazandı ve kaybetti.[27] Bölge için "Gadsonia", "Pimeria", "Montezuma" ve "Arizuma" gibi isimler düşünülmüş olsa da,[28] 16. Başkan Abraham Lincoln son yasa tasarısını imzalarken üzerinde "Arizona" yazıyordu ve bu isim kabul edildi. (Montezuma, Aztek imparatorundan türetilmemişti, ancak Gila Nehri Vadisi'ndeki Pima halkı için ilahi bir kahramanın kutsal adıydı. Kongre, "Arizona" ismine karar vermeden önce muhtemelen duygusal değeri nedeniyle düşünüldü ve reddedildi.) Utah, Salt Lake City'deki İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi'nin ataerkil lideri Brigham Young, Mormonları 19. yüzyılın ortalarından sonlarına kadar Arizona'ya gönderdi. Mesa, Snowflake, Heber, Safford ve diğer kasabaları kurdular. Ayrıca Phoenix Vadisi (veya "Güneş Vadisi"), Tempe, Prescott ve diğer bölgelere yerleştiler. Mormonlar kuzey Arizona ve kuzey New Mexico haline gelen bölgeye yerleştiler. O zamanlar bu alanlar eski New Mexico Arazisi'nin bir parçasıydı. On dokuzuncu yüzyıl boyunca, bölgede bir dizi altın ve gümüş hücumu meydana geldi; en iyi bilineni, aynı zamanda efsanevi kanun kaçakları ve kanun adamlarıyla da bilinen, güneydoğu Arizona'daki Tombstone, Arizona'nın gümüş bonanzalarına 1870'lerdeki izdihamdır.[29] 1880'lerin sonlarında, Bisbee, Arizona ve Jerome, Arizona gibi bakır kamplarının yükselişiyle bakır üretimi değerli metalleri gölgede bıraktı.[30][31] Madenciliğin patlaması ve çöküşü ekonomisi de bölge genelinde yüzlerce hayalet kasaba bıraktı, ancak bakır madenciliği, 1907'de Arizona'ya "Bakır Devleti" takma adını kazandıran diğer tüm eyaletlerden daha fazla bakır üreten bölge ile gelişmeye devam etti.[32][33] Devletin ilk yıllarında sanayi, bir bakır madencilerinin grevinin sonucu olarak 1917'deki Bisbee Sürgünü ile artan acılar ve iş anlaşmazlıkları yaşadı.[34] Devlet, ülkenin yeni çıkarılan bakırının yarısını üretmeye devam ediyor. 20. yüzyıl – günümüz. 1910'dan 1920'ye kadar olan Meksika Devrimi sırasında, Arizona yerleşimlerinin hemen karşısındaki Meksika kasabalarında birkaç savaş yapıldı. Devrim boyunca, birçok Arizonalı Meksika'da savaşan birkaç ordudan birine katıldı. ABD topraklarında ABD ve Meksika kuvvetleri arasında yalnızca iki önemli çatışma gerçekleşti: Pancho Villa'nın New Mexico'daki 1916 Columbus Baskını ve 1918'de Arizona'daki Ambos Nogales Muharebesi. İlk savaşı Meksikalılar, ikincisini de Amerikalılar kazandı. Meksika federal birlikleri ABD askerlerine ateş açtıktan sonra, Amerikan garnizonu Meksika'nın Nogales kentine bir saldırı başlattı. Her iki taraf da ağır kayıplar verdikten sonra Meksikalılar sonunda teslim oldu. Birkaç ay önce, Nogales'in hemen batısında, 1775'ten 1918'e kadar süren Kızılderili Savaşları'ndaki son çatışma olarak kabul edilen bir Kızılderili Savaşı savaşı meydana geldi. Sınırda konuşlanmış ABD askerleri, Arizona'yı üs olarak kullanan Yaqui Kızılderilileriyle karşı karşıya geldi. Meksika'ya karşı savaşlarının bir parçası olarak yakındaki Meksika yerleşimlerine baskın yapmak. Arizona, 14 Şubat 1912'de bir ABD eyaleti oldu. Arizona, ABD'ye kabul edilen 48. eyalet ve kabul edilen kıtasal eyaletlerin sonuncusuydu. Arizona'nın eyalet çapındaki en önemli endüstrilerinden ikisi olan pamuk tarımı ve bakır madenciliği, Büyük Buhran sırasında ağır zarar gördü. Ancak 1920'lerde ve hatta 1930'larda turizm, bugün olduğu gibi önemli Arizona endüstrisi olarak gelişmeye başladı. Tucson'daki Flying V ve Tanque Verde ile birlikte Wickenburg'daki KL Bar ve Remuda gibi Dude çiftlikleri, turistlere "Eski Batı"nın lezzet ve etkinliklerine katılma şansı verdi. Bu dönemde, bazıları hala en çok turist çeken birkaç lüks otel ve tatil köyü açıldı. Phoenix'in merkezindeki Arizona Biltmore Oteli (1929'da açıldı) ve Phoenix bölgesinin batı tarafındaki Wigwam Resort (1936'da açıldı). Arizona, II. Dünya Savaşı sırasında Alman savaş esirleri kamplarının ve Japon Amerikan toplama kamplarının yeriydi. ABD'nin Batı Kıyısı'nın (aslında Haziran 1942'de Aleut Adaları Seferi'nde gerçekleşmiş olan) bir Japon işgaline ilişkin savaş zamanı korkuları nedeniyle, hükûmet tüm Japon Amerikalıların Alaska'nın batı yarısı olan tüm Alaska Arazisi ve Kaliforniya'dan çıkarılmasına izin verdi. Washington ve Oregon ve Güney Arizona. 1942'den 1945'e kadar, ülkenin iç kısımlarında inşa edilen toplama kamplarında kalmaya zorlandılar. Birçoğu evini ve işini kaybetti. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kamplar kaldırıldı. Phoenix bölgesi Alman savaş esiri kampı, savaştan sonra Maytag ailesi (beyaz eşya şöhreti) tarafından satın alındı. Phoenix Hayvanat Bahçesi'nin sitesi olarak geliştirildi. Bir Japon-Amerikan oplama kampı, eyaletin güneydoğu şehri Tucson'un hemen dışındaki Lemmon Dağı'ndaydı. Başka bir esir kampı, doğu Yuma ilçesindeki Gila Nehri yakınındaydı. Arizona ayrıca Kızılderili çocuklarını ana akım Avrupa-Amerika kültürüne asimile etmek için tasarlanmış birkaç federal Kızılderililerinin yatılı okullarından biri olan Phoenix Kızılderili Okulu'na da ev sahipliği yapıyordu. Çocuklar genellikle ebeveynlerinin ve ailelerinin isteklerine karşı bu okullara kaydoldu. Yerli kimliklerini bastırma girişimleri, çocukları saçlarını kesmeye, İngilizce isimler alıp kullanmaya, sadece İngilizce konuşmaya ve ana dinlerinden ziyade Hristiyanlığı uygulamaya zorlamayı içeriyordu.[35] Arizona'dan çok sayıda Kızılderili, II. Dünya Savaşı sırasında Amerika Birleşik Devletleri için savaştı. Onların deneyimleri, savaş sonrası yıllarda, devlete döndükten sonra daha iyi muamele ve sivil haklar elde etmek için artan bir aktivizmle sonuçlandı.Maricopa ilçesi onların oy kullanmak için kaydolmalarına izin vermedikten sonra, 1948'de Fort McDowell Yavapai Kızılderili Bölgesi'ndeki Mojave-Apache Kabilesinden kıdemli Frank Harrison ve Harry Austin, bu dışlamaya itiraz etmek için "Harrison v. Laveen" davasını açtılar. Arizona Yüksek Mahkemesi onların lehinde karar verdi.[36] Arizona'nın nüfusu, yoğun sıcak yazları daha konforlu hale getiren yaygın klima kullanımının yardımıyla, II. Arizona Vali Vekili tarafından her yıl yayınlanan Arizona Mavi Kitabına göre, 1910 yılında eyalet nüfusu 294.353 idi. 1970'te 1.752.122'ydi. Her on yılda bir büyüme yüzdesi, önceki on yıllarda ortalama %20 ve daha sonra her on yılda yaklaşık %60 olmuştur. 1960'larda emekli toplulukları geliştirildi. Bu yaş kısıtlamalı alt bölümler, yalnızca yaşlı vatandaşların ihtiyaçlarını karşıladı ve Ortabatı ve Kuzeydoğu'nun sert kışlarından kaçmak isteyen birçok emekliyi kendine çekti. Geliştirici Del Webb tarafından kurulan ve 1960 yılında açılan Sun City, bu tür ilk topluluklardan biriydi. Tucson'un güneyindeki Green Valley, Arizona'nın öğretmenleri için bir emeklilik alt bölümü olarak tasarlanan bu tür başka bir topluluktu. ABD ve Kanada'nın dört bir yanından birçok yaşlı vatandaş her kış Arizona'ya gelir ve yalnızca kış aylarında kalır; kar kuşları olarak adlandırılırlar. Mart 2000'de Arizona, bir kamu görevine aday göstermek için internet üzerinden yapılan ve yasal olarak bağlayıcı ilk seçimin yapıldığı yerdi.[37] 2000 Arizona Demokratik aday yoklamasında, dünya çapında ilgi gören Al Gore, Bill Bradley'i yendi. Bu eyalet birincil seçimlerinde seçmen katılımı 1996 birincil seçimlerine göre %500'den fazla arttı. 21. yüzyılda Arizona, eyalete özellikle Meksika üzerinden gelen yasadışı göçmenlerin girişini engelleme çabaları nedeniyle sık sık ulusal ilgi topladı. 2004'te seçmenler, oy kullanmak için kayıt yaptırmak için vatandaşlık kanıtı gerektiren Öneri 200'ü yürürlüğe soktu. Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi bu kısıtlamayı 2013 yılında kaldırdı.[38] 2010'da Arizona, tüm göçmenlerin her zaman göçmenlik belgelerini taşımasını gerektiren Senato Tasarısı 1070'i yürürlüğe getirdi, ancak Yüksek Mahkeme 2012'de "Arizona v. United States" davasında da bu yasanın bir kısmını geçersiz kıldı. Coğrafya. Arizona, Four Corners eyaletlerinden biri olarak Güneybatı Amerika Birleşik Devletleri'ndedir. Arizona, bölgelere göre en büyük altıncı eyalettir ve New Mexico'dan sonra ve Nevada'dan önce sıralanmıştır. Eyaletin 113.998 mil karesinin (295.000 km²) yaklaşık %15'i özel sektöre aittir. Şehirlerin dışında kalan bölgeler, çoğu çöl olan boş arazilerdir. Kalan alan kamu orman ve park arazisi, devlet güven arazisi ve Kızılderili rezervasyonlarıdır. Arizona'da, Büyük Kanyon, Saguaro ve Petrified Forest da dahil olmak üzere 24 Millî Park Hizmeti tarafından korunan site vardır.[40] Arizona, eyaletin güney kısımlarında yer alan ve kaktüs gibi kserofit bitkilerinden oluşan bir manzara açısından zengin olan Çöl Havza ve Silsile Bölgesi ile ünlüdür. Bu bölgenin topografyası, tarih öncesi volkanizma tarafından şekillendirildi, ardından soğuma ve buna bağlı çökme geldi. İklimi son derece sıcak yazlara ve ılıman kışlara sahiptir. Eyalet, Colorado Platosu'nun yüksek ülkesinin çamlarla kaplı kuzey-orta kısmıyla daha az tanınır (bkz. Arizona Dağları ormanları). Güneybatı Amerika Birleşik Devletleri'nin diğer eyaletleri gibi, Arizona da yüksek dağlar, Colorado platosu ve mesalarla işaretlenmiştir. Eyaletin kuraklığına rağmen, Arizona'nın %27'si ormandır.[41] Dünyanın en büyük batı sarıçamı standı Arizona'dadır.[43] 1.998 fit (609 m) bir sarplık olan Mogollon Rim, eyaletin orta bölümünü keser ve Colorado Platosu'nun güneybatı kenarını işaretler. 2002'de bu, 2011 yılına kadar devlet tarihinin en kötü yangını olan Rodeo-Chediski Yangını'nın bir alanıydı. Kuzey Arizona'da bulunan Büyük Kanyon, Colorado Nehri tarafından oyulmuş renkli, derin, dik kenarlı bir geçittir. Kanyon, Dünyanın Yedi Doğa Harikasından biridir ve büyük ölçüde Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ilk milli parklardan biri olan Büyük Kanyon Ulusal Parkı'nda bulunur. Başkan Theodore Roosevelt, Büyük Kanyon bölgesinin Milli Park olarak belirlenmesinin önemli bir savunucusuydu ve genellikle dağ aslanı avlamak ve manzaranın tadını çıkarmak için ziyaret ediyordu. Kanyon, Colorado Nehri'nin kanalı milyonlarca yıl yarması sonucunda oluşan Büyük Kanyon'un uzunluğu 466 km ve genişliği 6 ile 29 km arasında değişir. Arizona, dünyanın en iyi korunmuş göktaşı çarpma alanlarından birine ev sahipliği yapıyor. Yaklaşık 50.000 yıl önce yaratılan Barringer Göktaşı Krateri (daha çok "Meteor Krateri" olarak bilinir), Colorado Platosu'nun yüksek ovalarının ortasında, Winslow'un yaklaşık 40 km batısındaki devasa bir deliktir. Bazıları küçük ev boyutunda olan parçalanmış ve birbirine karışmış kayaların bir kenarı, çevredeki ova seviyesinden 150 fit (46 m) yükselir. Kraterin kendi yaklaşık 1,6 kilometre genişliğinde ve 170 m derinliğindedir. Arizona, Hawaii ile birlikte, eyaletin kuzeydoğu bölgesindeki büyük Navajo Ulusu'nun gözlemlemesine rağmen, Yaz saati uygulamasını gözlemlemeyen iki ABD eyaletinden biridir. Depremler. Genel olarak Arizona, güney Kaliforniya'ya yakınlığı nedeniyle orta derecede risk altında olan güneybatı kısmı hariç, düşük deprem riski altındadır. Öte yandan, kuzey Arizona, bölgedeki çok sayıda fay nedeniyle orta derecede risk altındadır. Phoenix'in yakın ve batısındaki bölgeler en düşük riske sahiptir.[44] En erken Arizona depremleri, Colorado Nehri'nin Kaliforniya tarafındaki Fort Yuma'da kaydedildi. 1800'lerde İmparatorluk Vadisi veya Meksika yakınlarında merkezlenmişlerdi. Douglas sakinleri, merkez üssü 64 km güneyde, Meksika'nın Sonora eyaletinde yer alan 1887 Sonora depremini hissettiler.[45] Arizona merkezli olduğu bilinen ilk hasar veren deprem, 25 Ocak 1906'da, New Mexico, Socorro yakınlarında merkezli bir dizi başka deprem de dahil olmak üzere meydana geldi. Flagstaff'ta şok şiddetliydi. Eylül 1910'da, bir dizi 52 deprem, Flagstaff yakınlarındaki bir inşaat ekibinin bölgeyi terk etmesine neden oldu. Arizona'nın eyalet olduğu 1912'de, 18 Ağustos'ta bir deprem San Francisco Sıradağları'nda 50 millik bir çatlağa neden oldu. Ocak 1935'in başlarında, eyalet Yuma bölgesinde ve Büyük Kanyon yakınında bir dizi deprem yaşadı. Arizona, 1959'da 5,6 büyüklüğünde bir sarsıntıyla en büyük depremini yaşadı. Eyaletin kuzeybatısında, Utah sınırına yakın Fredonia yakınlarında merkezlendi. Sarsıntı Nevada ve Utah sınırında da hissedildi.[45] İklim. Kuru hava ve berrak gökyüzü, Arizona'nın karakteristik iklim özelliğidir. Hava koşulları, eyaletin kuzeyindeki dağlar ve güneydeki çöl alanları arasında büyük bir değişiklik gösterir. Eyalette gözlenen en düşük sıcaklık -40 °C, en yüksek sıcaklık ise 53 °C'dir. Eyalet çapında, Ocak ayı sıcaklık ortalaması 5 °C, Haziran ayı sıcaklık ortalaması ise, 27 °C'dir. Yıllık yağış miktarı, tüm eyalet genelinde ortalama 33 cm³'tür. Bu değer çöl bölgelerinde ortalama 8 cm³'e kadar düşer. Kültür. Arizona'da Phoenix Symphony Orchestra, Tucson Symphony Orchestra ve Flagstaff Symphony Orchestra gibi birçok büyük orkestra vardır. Bunun yanı sıra eyalette çok sayıda tiyatro grubu mevcuttur. Bunlardan bazılarını dili İspanyolca olan gruplardır. Dans gösterileri genellikle, klasik, modern ve etnik danslar üzerine yoğunlaşır. Arizona'da müzeler, kültürel mirası, doğal tarihi, sanatı ve eyaletin batısıyla ilgili bilgileri yansıtır. Eyaletin bazı büyük müzeleri; Phoenix Art Museum, The Tucson Museum of Art, the Museum of Northern Arizona ve Heard Museum of Anthropology and Primitive Art'tır. Ayrıca Arizona'da Kızılderili kabilelerinin (Apaçi, Hopi ve Navaho kabileleri gibi) yaşadıkları bölgeler de vardır. Bu bölgelerin bir kısmında yer alan Kızılderili müzelerinde Kızılderililerin kültürüyle ilgili gösteri ve sergiler düzenlenmektedir. Üniversiteler. 3 üniversitesi vardır: Turizm. Arizona'da yirmi adet mesire yeri, yedi ormanlık bölge, 21 eyalet parkı vardır. Büyük Kanyon Ulusal Parkı, Amerika'nın en ünlü parklarından biridir ve her yıl dört milyon kişi Büyük Kanyon'u görmeye gelir. Eyaletin diğer ünlü mekânları ise, Coronado National Memorial, Painted Rocks State Historic Park, Tombstone Courthouse State Historic Park ve Petrified Forest National Park'dır. Eyalet, balıkçılar, kampçılar, avcılar ve turistlerin yanı sıra tarih, jeoloji ve arkeoloji araştırmacıları için de ilgi çekici bir yerdir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17179", "len_data": 20193, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.49 }
Arkansas (), ABD'nin Güney Bölgesi'ndeki eyaletlerinden biridir. Yaklaşık olarak 3 milyon nüfusu ile, 137.754 km²lik bir alan üzerinde yer almaktadır. Dağlık bölgeler ve ovalar olmak üzere iki coğrafi alana ayrılır. Doğudaki ve batıdaki ovalar Mississippi Alluvial ve West Gulf Coastal düzlüğünden oluşur. Kuzeyde ve batıdaki dağlık bölgeler, Ozark Platosu (), Ouachita Dağları () ve onların arasından akan Arkansas Nehri vadisidir. ABD'nin 42. başkanı Bill Clinton, Arkansas'ta doğmuş ve başkan olmadan önce bir süre Arkansas valiliği yapmıştır. Arkansas, Amerika Birleşik Devletleri'nin bölgelere göre en büyük 29. ve en kalabalık 33. eyaletidir. Başkenti ve en kalabalık şehri, eyaletin orta kesimindeki Little Rock'tır ve ulaşım, iş, kültür ve hükûmet merkezidir. Fayetteville-Springdale-Rogers Metropolitan Bölgesi ve Fort Smith metropol bölgesi de dahil olmak üzere eyaletin kuzeybatı köşesi bir nüfus, eğitim ve ekonomik merkezdir. Eyaletin doğu kesimindeki en büyük şehir, Jonesboro ve güneydoğu kesimindeki en büyük şehriyse Pine Bluff'tır. Daha önce Fransız Louisiana'sının bir parçası olarak ve Louisiana olarak bulunan Arkansas, Amerika Birleşik Devletleri toprak satın alımların bir parçası olarak 15 Haziran 1836'da Birliğe 25. eyalet olarak kabul edilmiştir. Deltanın çoğu pamuk tarlaları için geliştirilmişti ve oradaki toprak sahipleri büyük ölçüde köleleştirilmiş Afrikalı Amerikalıların emeğine bağlıydı. 1861'de Arkansas, Amerika Birleşik Devletleri'nden ayrıldı ve İç Savaş sırasında Amerika Konfedere Devletleri'ne katıldı. 1868'de Birliğe döndükten sonra Arkansas, büyük ölçekli plantasyon ekonomisine bağımlılığı nedeniyle ekonomik olarak sıkıntı çekmeye başladı. Pamuk, önde gelen tarım mahsulü olmaya devam etti ama savaşın kaybedilmesi ve kölelerin azalmasına bağlı olarak pamuk piyasası geriledi. Çiftçiler ve iş insanları çeşitlenmediği ve ayrıca bölgede çok az sanayi yatırımı olduğu için eyalet, ekonomik olarak geri kaldı. 19. yüzyılın sonlarındaysa, Afrikalı-Amerikalı nüfusu haklarından mahrum etmek ve ayırmak için çeşitli Jim Crow yasaları çıkardı. 1950'lerde, sivil haklar hareketi sırasında, Arkansas ve özellikle Little Rock, okulları entegre etme çabaları için büyük savaş alanları olmuştur.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17180", "len_data": 2231, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.75 }
Yusuf Nâbi, (Osmanlı Türkçesi: نابی) Nabî, d. 1642; Urfa - ö. 13 Nisan 1712; İstanbul), Divan Edebiyatı şairi. Nâbi, "halk deyişleriyle bezeli dâhiyane gazelleri, yaşadığı döneme dair eleştirileri ve sayısız önemli olayı konu alan beyitleriyle bilinirdi.” IV. Mehmed’in Edirne sarayına gidişinde yanına aldığı şair bunun yanında padişahın av partilerine katılmış 1672’de Lehistan Seferi’nde bulunarak Kamaniçe’nin fethi üzerine ilk müstakil eseri olan "Fetihnâme-i Kamaniçe"’yi kaleme aldı. 1679 yılında gittiği hac dönüşünde Mustafa Paşa’ya kethüda olan Nâbî, hac yolculuğunu anlattığı "Tuhfetü’l-Harameyn" adlı eserini bu dönemde yazdı. Halep’te kaldığı sırada burada doğan oğlu Ebulhayr için 1701 yılında "Hayriyye"’yi nazmetti. Halep’te iken devletin merkezinde olup bitenleri yakından takip eden Nâbî, II. Süleyman’ın (1687) ve II. Ahmed’in (1691) tahta çıkışlarına sessiz kaldığı halde II. Mustafa’nın tahta çıkışını bir cülus kasidesiyle tebrik etmiştir. Baltacı Mehmet Paşa ile beraber İstanbul’a dönen Nâbî, darphane eminliğine ve daha sonra başmukabelecilik makamlarına (mansıp) getirildi. İstanbul’a geldiği yıllarda yaşlanmış olan şair, Halep’ten döndükten iki yıl sonra, 12/13 Nisan 1712'de öldü. Nâbî’nin kabri, Üsküdar’da Karacaahmet Mezarlığındadır. Hayatı. 1642 senesinde Urfa'da doğan Yusuf Nâbi yokluk ve sefalet içinde yaşayarak büyür ve 24 yaşındayken de İstanbul'a gider. Burada eğitimine devam ederek şiirleri ile tanınmaya başlar. Paşa vefat edince ise Halep'e gider. İstanbul'da geçirdiği dönemde birçok önemli isimle arkadaşlıkları olur, sarayla da bazı ilişkiler kurar. Bunun da etkisiyle, Halep'te geçirdiği yıllarda (yaklaşık 25 yıl) devletin sağladığı imkânlarla rahat bir hayat sürdürür. Eserlerinin çoğunu Halep'te geçirdiği bu yıllarda kaleme alır. Daha sonra arasının da iyi olduğu Halep Valisi Baltacı Mehmet Paşa Sadrazam olunca Nâbi'yi yanına alır. Bu dönemlerde Nâbi, Darphane Eminliği, Başmukabelecilik gibi görevlerde bulunur. Ayrıca, bazı kaynaklara göre Nâbi aynı zamanda çok güzel bir sese sahiptir ve müzik konusunda da fazlasıyla başarılıdır. "Seyid Nuh" ismiyle bazı besteleri olduğu bilinir. Nâbi, İstanbul'da 1712 yılında ölür. Kabri Karacaahmet Mezarlığı'nda Miskinler Tekkesi'ne giden yolun sol kenarında olup, II. Mahmut ve II. Abdülhamit tarafından tamir ettirilir. Nabi bazı kaynaklara göre esprilidir. Dönemi, çalışmaları. Nâbi, Osmanlı'nın duraklama devrinde yaşamış bir şairdi, idare ve toplumdaki bozukluklara şahit oldu. Çevresindeki bu negatif olgular onu didaktik şiir yazmaya itmiş, eserlerinde devleti, toplumu ve sosyal hayatı eleştirmesine neden olmuştur. Ona göre şiir, hayatın karşılaşılan sorunların ve günlük hayatın içinde olmalı, hayattan, insandan ve insanî konulardan izole edilmemelidir. Bu yüzden şiirleri hayat ile alâkalı, çözümler üretmeye çalışan, yer yer nasihatta bulunan bir şairdir. Eserlerinin herkes tarafından anlaşılması ve hayatla iç içe olmasını istemesindendir belki de, kullandığı dil yalın ve süssüzdür. "Bende yok sabr u sükûn, sende vefadan zerre; İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kere." Nâ ve bî kelimeleri Farsça 'yok' manasına gelmektedir. Bu beyitte Nabî mahlasının oluşumunu belirtmektedir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17185", "len_data": 3190, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.43 }
Harita projeksiyonu, 3 boyutlu yeryüzünün (küre ya da elipsoit) matematiksel transformasyon ile iki boyutlu düzlemde (harita düzlemi) temsil edilmesi işlemine denir. Harita projeksiyonunun yeryüzünün şeklini nasıl değiştirdiğini anlamanın kolay bir yolu merkezinde bir ışık kaynağı bulunduğu varsayılan yeryüzünün projeksiyon yüzeyi denen bir yüzeye iz düşürülmesidir. Üzerine eşit aralıklı meridyen ve paralellerin çizilmiş olduğu yeryüzünün saydam olduğunu farz ederek temiz bir kağıdı ekvatordan teğet olacak bir silindir şekilde saralım ve dünyanın ortasında da bir ışığın yandığını düşünelim. Bu ışık yeryüzündeki şekillerin gölgesini kağıdın üzerine düşürecektir. Bu aşamadan sonra kağıdımızı tekrar açarak düzlem haline getirelim. Kâğıt üzerinde meridyen ve paralellerin şeklinin farklı olduğu ve önemli ölçüde bozulma olduğu görülecektir. Bu bozulmalar alan, uzunluk ve şekil bozulmaları olarak sınıflandırılabilir. Diğer bir deyişle yeryüzü üzerindeki objelerin düzleme aktarılmaları sonucunda, alanları, uzunlukları ve şekilleri değişir. Harita projeksiyonlarında yeryüzü ya doğrudan düzleme ya da düzleme açılabilen yüzeylere (silindir ve koni) izdüşürülür. Bu bağlamda düzlem, silindir ve koni, projeksiyon yüzeyleri olarak adlandılırlar. Harita projeksiyonları projeksiyon yüzeyine göre üçe ayrılır: Projeksiyon yüzeyinin yeryüzünün dönme eksenine göre konumu açısından ise üç durum söz konusudur: Projeksiyon yüzeyleri (düzlem, silindir ve koni) yerküreye herhangi bir konumda teğet oldukları gibi yerküreyi kesiyor da olabilirler. Bu bağlamda teğet projeksiyonlar ve kesen projeksiyonlardan söz edilir. Bazı projeksiyon türlerinde gerçek anlamda tanımlı bir projeksiyon yüzeyi olmayıp, yalnızca coğrafi koordinatlar ile düzlem koordinatlar arasındaki ilişkiler tanımlıdır. Bu tür projeksiyonlara gerçek anlamda olmayan (pseudo) projeksiyonlar denir ve bu açıdan harita projeksiyonları, olarak ikiye ayrılır. Harita projeksiyonu coğrafi koordinatları düzlem koordinatlarla (iki boyutlu Kartezyen koordinatlar) ilişkilendirmek için matematiksel ve geometrik ilişkilerden yararlanır. Bu bağlamda bir harita projeksiyonu düzlem koordinatlar ile coğrafi koordinatlar arasında iki fonksiyon ile tanımlanır. formula_1 formula_2 Harita projeksiyonları, alanları, belli yönde uzunlukları, diferansiyel anlamda açıları koruyacak şekilde tasarlanabilirler. Bu bağlamda alan koruyan, uzunluk koruyan ve konform projeksiyonlardan söz edilir. Diferansiyel anlamda açı koruma özelliğine sahip projeksiyonlarda şekillerin değişimi minimum olup, bazen açı koruyan projeksiyonlar olarak da adlandırılırlar. Ancak buradaki açı koruma kavramının diferansiyel anlamda olduğu, sonlu büyüklükteki açıların korunamayacağı unutulmamalıdır. Teorik olarak sonsuz sayıda harita projeksiyonu tanımlamak mümkündür. Literatürde 400 civarında yayınlanmış projeksiyon vardır. Bunların içinde en az bir harita yapmak için kullanılmış olanları oldukça azdır. Pek azı ise standart harita üretiminde kullanılırlar. Projeksiyon seçimi bağlı olarak yapılır. Aşağıda genel olarak yeryüzünün tamamının gösterimine yönelik kullanılan bazı projeksiyon türleri hakkında kısaca bilgi verilmiştir. İngilizce kaynaklarda genel olarak Transverse Mercator olarak adlandırılır. Deformasyonları kontrol altında tutmak amacıyla yeryüzü 6°lik boylam farkları ile 60 dilime ayrılarak uygulanışı ise Universal Transverse Mercator olarak bilinir. 1960'larda United States Army Corps of Engineers tarafından geliştirilmiştir. Her dilimde x ekseni orta meridyenin, y ekseni ise ekvatorun izdüşümlerine çakışık olmak üzere bir düzlem kartezyen koordinat sistemi tanımlanmıştır. Deformasyonları kontrol altında tutmak amacıyla düzlem koordinatlar (x, y) küçültme ya da ölçek faktörü olarak adlandırılan bir katsayı ile (0.9996) çarpılırlar. Koordinatların küçültme faktörü ile çarpılmasının geometrik anlamı, projeksiyon yüzeyinin (silindir) yerküreyi kesiyor olmasıdır. Koordinatlarda negatif değerlerden kaçınmak için y değerleri 500 000m ile toplanır. Güney yarımkürede ise x değerleri 10 000 000m ile toplanır. İngilizcedeki "Easting" ve "Northing" kavramlarını karşılamak üzere y koordinatı "Sağa", x koordinatı ise "Yukarı" olarak da isimlendirilir. Ülkemizdeki kullanımdan farklı olarak İngilizce kaynaklarda x koordinatı "Sağa" (Easting), y koordinatı ise "Yukarı" (Northing) olarak kullanılır. Başka bir deyişle x ekseni Ekvatorun izdüşümü ile, y ekseni ise orta meridyenin izdüşümü ile çakışık alınır. Çoğu CBS yazılımında da koordinat sistemi bu şekildedir. Türkiye 1:25 000, 1:50 000, 1:100 000 ve 1: 250 000 ölçekli standart topoğrafik harita takımları bu projeksiyon sistemi temel alınarak üretilmektedir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17193", "len_data": 4674, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 4.09 }
Oğuzlar ya da tarihî adı ile Karabörk divanı, Çorum iline bağlı bir ilçedir. Engebeli bir arazi yapısına sahip olup, rakımı 650 metredir. Tarihçe. Oğuzlar'ın kurucusu olarak Karadonlu Can Baba kabul edilir. 13. yüzyılda yaşamıştır. Hacı Bektaşi Veli'nin ardıllarındandır. Mezarı türbe biçiminde olup şu anda kendi adıyla anılan Karadonlu Mahallesi'ndeki Oğuzlar İlçe Müftülüğündedir. İlçe, 1964'e kadar İskilip'e bağlı Karaviran adlı bir köyken bu yılda adı Karaören olarak değiştirilip bucağa dönüştürüldü. 9 Mayıs 1990'da Oğuzlar adı ile Çorum iline bağlı bir ilçe oldu. Ekonomi. İlçenin ekonomisi büyük oranda tahıl, ceviz, çeltik yetiştiriciliği; küçük çapta hayvan besiciliği, az da olsa arıcılık v.b. faaliyetlerden karşılanmakla birlikte genç nüfusun işsizlik sebebiyle dışarı açılması, aşçılık, garsonluk, inşaat ve toprak sanayi gibi başka meslek alanlarının da doğmasına neden olmuştur. Obruk Barajı. Obruk Barajı; Kızılırmak üzerindeki, sulama, içme suyu ve enerji üretmek amacıyla 1996-2002 yılları arasında inşa edilmiş bir barajdır. 50,21 km² alana sahiptir. Çorum'un kuzeyindeki dar bir vadide, genişliği 600-700 metreyi geçmeyen 30 km uzunluğunda yer almaktadır. Bu yörenin mikrokliması meyve ve sebze yetiştirmeye olanak sağlamaktadır. Bu dağlar 500 metreden 1.500 metreye 2 km gibi kısa bir mesafede dik olarak yükseldiklerinden dolayı yüksek tür çeşitliliğini ve endemik bitki türlerini barındırmaktadır. Havzada yelken, kürek, balıkçılık gibi etkinliklerin yanında; yamaç paraşütçülüğü ve yayla turizmi açısından son derece elverişli ortamlar mevcuttur. Nüfus. Merkez nüfusu 2.876'dır. Merkez nüfusunun 1.388'i erkek ve 1.488'i kadındır. Toplam nüfusu 2.376'dır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17196", "len_data": 1683, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.46 }
Antoni Gaudí ya da tam adıyla Antoni Plàcid Guillem Gaudí i Cornet (25 Haziran 1852 - 10 Haziran 1926), İspanya’da Art Nouveau akımının İspanyol öncüsü olan Katalan mimar. Barselona’nın en ünlü mimari eserlerinin yaratıcısıdır. 25 Haziran 1852’de Katalonya’nın Reus kentinde doğdu. Bir bakır ustasının oğludur. 1869’da başladığı mimari eğitimi, askerlik hizmeti ve çeşitli nedenlerle sekiz yıl sürmüştür. 1878’de eğitimini tamamladığı Barselona kenti, tüm sanatsal etkinliklerinin merkezi olmuş ve kişiliğinin gelişiminde büyük yer tutmuştur. O dönem, Barselona’da özellikle tekstil endüstrisinin gelişmesiyle orta sınıfın güçlendiği, zenginliğin ve şehirsel gelişimin arttığı bir dönemdi. Gaudí, Fransız mimar Eugene Viollet-le-Duc ve “"süsleme, mimarinin kaynağıdır"” diyen İngiliz düşünür John Ruskin'in fikirlerinden etkilenmiştir. Zamanla 19. yüzyılın baskın tarihi stillerinin ötesine geçerek, kendi sınıflandırılması güç estetiğini yaratmıştır. İlk önemli eseri, Vicens ailesi için 1883-1888 tarihleri arasında yaptığı Barselona'daki Casa Vicens adlı yazlık ev idi. Daha sonra Eusebi Güell adlı sanayici ile güçlü bir ilişki kurarak bu aile için yaptığı eserlerle Barselona'da prestij edinmiştir. Bu eserler, Güell Pavilyonu, Güell Sarayı, Güell Mahzeni, Colonia Güell Türbesi ve Güell Parkı'dır. Diğer önemli eserleri arasında Teresano Koleji, kendisine yılın binası ödülünü kazandıran Celvet Evi, Bellesgurad Villası, Battlo Evi ve "La Pedrera" adıyla bilinen Casa Milà bulunur. En ünlü eseri ise hayatını adadığı, yapımı halen süren La Sagrada Familia bazilikasıdır. Gaudí, 1882'de Francesc de Paula Villar y Lozano tarafından yapımına başlanan bu kiliseyi tamamlama işini 1883'te üzerine aldı. Gittikçe daha fazla zamanını bu esere ayıran Gaudí, 1908'de başka proje almayı bıraktı ve 1926'daki ölümüne kadar sadece La Sagrada Familia ile uğraştı. Gaudi, tüm mimari bilgisini karmaşık semboller sistemi ve inancın gizemlerine ilişkin görsel açıklamalarla birleştirerek bir 20. yüzyıl katedrali yaratmayı arzuluyordu. Sadece tüm enerjisini esere ayırmakla kalmadı, stüdyosunu da inşaata taşıdı. 7 Haziran 1926'da, 73 yaşında bir trafik kazası sonucu projesini tamamlayamadan öldü ve La Sagrada Familia'ya gömüldü. 7 Haziran 1926'da Gaudi, bitmek üzere olan eseri La Sagrada Familia'nın Sant Felip Neri kilisesi manzarasından bakmak için yürürken kendisine bir tramvay çarptı. Cebinde kimlik belgeleri olmadığı ve perişan kıyafetleri olduğu için işsiz evsiz bir dilenci zannedildi ve ilk anda acil yardımı alamadı. Yerde hareketsizce yatarken yoldan geçen bazı insanlar onu fark etti ve onu taksi ile Santa Creu Hastanesine taşıdı ve burada ilk yardım aldı. Ancak Gaudí'nin durumu tedaviye geç kalındığı için kötüleşti. Gaudí 10 Haziran 1926'da 73 yaşında öldü ve iki gün sonra defnedildi. Cenazesinde büyük bir kalabalık vardı. Mezar taşında şu yazıyı taşımaktadır: "Antoni Gaudí Cornet, 74 yaşında örnek bir hayat adamı ve olağanüstü bir ustaydı. Haziran 1926'nın onuncu gününde Barselona'da dindar bir şekilde öldü; bundan böyle o kadar büyük bir insanın külleri ölülerin dirilişini bekler. Huzur içinde yatsın." Gaudí, koyu bir Katolik ve ateşli bir Katalan milliyetçisiydi. Katalanca konuşmanın yasalara aykırı olduğu bir dönemde, Katalanca konuştuğu için tutuklandığı bilinir. İlerleyen yaşında kendini tamamen dini bir yapıya adaması da dindarlığından kaynaklanır. Gaudí, bir dahi olarak kabul edilmekle birlikte renk körü olduğuna dair bir iddia vardır. Bu iddiaya göre, eserlerini yardımcısı Josep Maria Jujol olmadan yaratması mümkün değildi. Gaudí'nin eserlerinin sekiz tanesi UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alır. Park Güell, Palau Güell ve Casa Milà 1984'te, La Sagrada Familia’nın “İsa’nın Doğuşu” cephesi ile yeraltı türbesi, Casa Vicens, Casa Battlo ve Colonia Güell Türbesi 2005'te UNESCO Dünya Mirası listesine girmiştir. Gaudí, 1908'de iki Amerikalı girişimciden New York'ta bir otel yapma önerisi almış ve 300 metre yüksekliğinde bir bina tasarlamıştı. Ancak bu proje Gaudí'nin 1901-1910 arasında sanatçıyı halsiz düşüren uzun süreli hastalığı nedeniyle gerçekleşmemiştir. Gaudí'nin projesinin, 11 Eylül 2001'de yıkılan Dünya Ticaret Merkezi yerine yapılacak bina için uygulanması önerilmiştir. 2013'ten beri, Antonio'nun öldüğü gün 10 Haziran onun anısına Dünya Art Nouveau Günü olarak kutlanmaktadır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17200", "len_data": 4333, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.59 }
UTM Projeksiyonu, Merkatör projeksiyonu kürenin, kendisine ekvatorda teğet olan silindire izdüşümüdür. Gauss-Krüger projeksiyonu ise kürenin, bir başlangıç meridyenine teğet olan silindire izdüşümüdür. Bu nedenle Gauss-Krüger projeksiyonuna Transversal (yatık eksenli/enine) Mercator Projeksiyonu da denir. UTM ise American Military Services tarafından üretilmiş, TM projeksiyonunu kullanan bir projeksiyondur.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17202", "len_data": 410, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.53 }
M. Ümit Serdaroğlu, (1932 İstanbul - 23 Eylül 2005, İstanbul), Türk arkeolog, restorasyon uzmanı ve mimardır. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü'nü bitirdi ve 1959'da Ekrem Akurgal'ın asistanı oldu. "Arkaik İon Mimarisi" konusundaki tezi ile doktorasını vermiş, ardından iki yıl Almanya'nın Heilderberg Üniversitesinde Roland Hampe'nin yanında çalışmıştır. 1967'de Ankara Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi'nde başladığı mimarlık eğitimini 1974'te tamamlayan Serdaroğlu, 1969 yılında "Lykia ve Karia da Roma Çağı Mimarisi" konulu tezle doçentliğini vermiştir. 1983'te profesör oldu, aynı yıl Anıtlar Yüksek Kuruluna üye seçildi. Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Mimarlık Bölümü'nde restorasyon Anabilim Dalı'nı kurarak pek çok Yüksek Lisans öğrencisi yetiştirdi. Beykent Üniversitesi'nde İç Mimarlık Bölüm Başkanlığı yaptı. Maltepe Üniversitesinde Fen Bilimleri Enstitüse Müdürlüğü yanında restorasyon yüksek lisans programı açtı. Çalışmaları arasında Bodrum tiyatrosu kazı ve onarımı, Türkiye'de yerleşme bütününe yönelik ilk koruma planı olan 'Gesi projesi', İstanbul surlarının onarım projeleri de yer aldı. Serdaroğlu son olarak Haliç Üniversitesine geçmiş ve yeni bir restorasyon yüksek lisans programı açmak üzereydi. Yaklaşık 22 yıldır Assos kazılarını yönetti. Serdaroğlu Zeugma Girişim Grubu Kazı Koordinatörü idi. Suna Hanımla evli olup, Burak ve Buğra isimli iki erkek çocuk babası olan Serdaroğlu 2005 yılının Eylül ayında vefat emiştir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17204", "len_data": 1495, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.5 }
Gerardus Mercator (5 Mart 1512 - 2 Aralık 1594), 16. yüzyıl Alman-Flemenk haritacı, coğrafyacı ve kozmograftır. Sabit kerterizli gemi rotalarını yani kerte hattını doğrularla gösteren ve günümüzde seyrüsefer haritalarında hâlâ kullanılmakta olan yeni bir projeksiyon ile yaptığı 1569 dünya haritası ile tanınmıştır. Mercator, Hollanda haritacılık ekolünün kurucularından biridir ve ekolün altın çağını yaşadığı 16. ve 17. yüzyıllardaki en önemli temsilcisi sayılmaktadır. Yaşadığı dönemde dünyanın en tanınmış coğrafyacısıydı ancak buna ek olarak teoloji, felsefe, tarih, matematik ve manyetizma ile de ilgileniyordu ve aynı zamanda usta bir hakkak ve hattattı, ayrıca dünya küreleri ve bilimsel enstrümanlar da yapmaktaydı. Döneminin büyük âlimlerinin aksine çok az seyahat eden Mercator'un coğrafya bilgisi binden fazla kitap ve haritadan oluşan kütüphanesine, ziyaretçilerine ve diğer âlimlerle, devlet adamlarıyla, seyyahlarla, tüccarlarla ve denizcilerle altı farklı dilde yaptığı çok sayıda yazışmalarına dayanmaktadır. Mercator'un ilk haritaları duvara asmaya uygun büyük formatlıydı ancak yaşamının ikinci yarısında daha küçük formatlı 100'den fazla yeni bölgesel harita yaptı ve bunları 1595 yılında Atlas'ında topladı. Bu eseri Atlas kelimesinin coğrafya bağlamında ilk kullanılışıdır. Mercator aslında bu kelimeyi yalnızca harita koleksiyonu anlamında değil evrenin yaratılışı, tarihi ve tanımı üzerine olan "Cosmologia" adlı bilimsel eseri için kullanmıştır. Bu kelimeyi seçmesinin nedeni, ilk büyük coğrafyacı olarak nitelediği Mauretania Kralı Atlas'a ithaf etmektir. Mitolojiye göre Kral Atlas, Titan Atlas'ın oğludur ancak bu iki mit kısa sürede birleşmiştir. Mercator'un gelirinin çoğu dünya ve gökküre kürelerinin satışında gelmekteydi. Altmış yıl boyunca dünyanın en kaliteli küreleri olarak kabul edilen bu küreler o kadar çok sayıda satılmıştır ki günümüze kadar çok sayıda kalabilmiştir. Bu girişimi kürelerin yapılması, haritaların basılması, kürelerin durduğu dayanakların üretilmesi, paketlenmesi ve Avrupa'nın tamamına dağıtılmasını içeren büyük bir girişimdi. Aynı zamanda özellikle astronomi ve astroloji geometrisini incelemek üzere kullanılan annuli astronomici (astronomi halkaları) ile usturlap olmak üzere bilimsel enstrümanları ile de tanınmıştır. Mercator coğrafya, felsefe, kronoloji ve teoloji üzerine eserler yazmıştır. Duvar haritalarının tamamında gösterdiği bölgelerle ilgili ayrıntılı metinler bulunmaktadır. Örneğin 1569 tarihli meşhur haritasında on beş lejantta 5,000'den fazla kelimelik açıklama bulunur. 1595 tarihli Atlas'ında 120 sayfa kadar harita ve desenli başlık sayfası olmakla beraber daha fazla sayıda sayfa evrenin yaratılışına dair görüşleri ile haritalarda gösterilen tüm ülkelerin tanımlamalarına ayrılmıştır. Kronoloji tablosu 400 sayfa kadar tutmakta ve yaratılıştan itibaren hanedanların, başlıca siyasal ve askerî olayların, yanardağ patlamalarının, depremlerin ve tutulmaların tarihini vermektedir. Aynı zamanda Yeni ve Eski Ahit üzerine de yazmıştır. Katolik bir ailenin oğlu olan Mercator, Martin Luther'in Protestanlık akımının geliştiği dönemde koyu bir Hristiyandı. Kendini hiçbir zaman Lutherci olarak tanımlamamış olsa da Protestanlığa açıkça sempati beslemekteydi ve bu nedenle sapkınlıkla ("Lutheranye") suçlanmıştı. Altı ay kaldığı hapishaneden yara bere almadan kurtulmuştur. Zulüm gördüğü bu dönem muhtemelen Katolik Leuven'den (Louvain) ayrılıp daha toleranslı Duisburg'a taşınmasının başlıca nedenidir. Yaşamının son otuz yılını Dusiburg'da geçirdir. Mercator'un arkadaşı ve ilk biyografisini yazan Walter Ghim, onu ağırbaşlı ama arkadaş ortamında güleryüzlü ve nüktedan olarak tanımlar. Diğer âlimlerle tartışmaktan büyük haz duyan Mercator dindardı ve ölümüne kadar çalışkandı. Yaşamı. Çocukluğu. Gerardus Mercator Hubert de Kremer ve eşi Emerance'ın yedinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğduğunda Geert De Kremer (ya da Gerhard De Cremer) adı verildi. Evleri günümüz Almanya'sında bulunan Jülich Dükalığı'nın Gangelt kentiydi ancak doğduğu sırada ailesi günümüz Belçika'sında bulunan Flandra Kontluğu'nun Rupelmonde adlı kasabasında yaşayan Hubert'in abisi (ya da amcası) Gisbert De Kremer'i ziyaret ediyordu. Yoksul bir ayakkabıcı olan Hubert'in aksine rahip olan Gisbert yaşadığı toplulukta önde gelen kişilerden birisiydi. Aile Rupelmonde'da altı ay kadar kısa bir süre kaldıktan sonra Mercator'un çocukluğunun ilk yıllarını geçirdiği Gangelt'e geri döndü. Altı yıl sonra 1518'de aile muhtemelen Gangelt'te kıtlık, veba ve kanunsuzluk yüzünden kötüleşen koşullar nedeniyle Rupelmonde'ataşındı. Mercator, Gangelt'ten sonra geldiği Rupelmonde'da muhtemelen yedi yaşında yerel okula gitti ve burada okuma, yazma, aritmetik ve Latince üzerine temel bilgileri aldı. Milliyeti sorunsalı. Mercator'un milliyeti ihtilâflı bir konudur. 1868 yılında, meşhur 1569 dünya haritasının 300. yılı nedeniyle yapılan hazırlıkların bir parçası olarak Belçikalı Jean Van Raemdonck, "Flemenk" coğrafyacı Mercator'un yayımladığı biyografisinde atalarını Rupelmonde'a dayandıran spekülatif bir De Kremer aile ağacı da bulunmaktaydı. 1869 yılında Duisburg'da Alman Arthur Breusing "Alman" coğrafyacı Mercator üzerine yayımladığı kitapta ailesinin Jülich'ten olduğu, ana rahmine Jülich'te düştüğü ve ailesinin Rupelmonde'u ziyareti sırasında doğmuş olmasının Alman milliyetinden olması gerçeğini geçersiz saymadığını iddia etmiştir. Tartışma 1914 yılında Heinrich Averdunk'un Van Raemdonck'un "kurgularına" saldırması ve 16. yüzyılda Jülich'te Kremer adının çok sayıda bulunmasını öne sürerek Breusing'in Mercator'un Alman olduğu iddiasını desteklemesiyle devam etmektedir. Günümüzde, babası Hubert'in doğum yerine ya da geçmişine dair herhangi bir kanıtın bulunmamasına rağmen çok sayıda Belçikalı ve Alman Mercator'un kendi milliyetlerinden olduğunu iddia etmeye devam etmektedir. Günümüz bilim insanlarının çoğu tarafsız bir tutum takınarak Mercator'un milliyeti konusunda sessiz kalmakta ancak popüler eserler herhangi bir kanıt göstermeden milliyetini bazen Belçikalı bazen de Alman diye göstermektedir. 's-Hertogenboschdaki Okul 1526–1530. Hubert'in 1526'da ölümünden sonra Gisbert Mercator'un vasisi oldu. Mercator'un kendisi gibi rahip olacağı umuduyla 15 yaşındaki Geert'i Brabant Düklüğü'nde 's-Hertogenboschda bulunan Fratres Vitae Communis tarikatının okuluna gönderir. Tarikat ve okul, İncil'e büyük vurgu yapan ama aynı zamanda da Katolik Kilisesi'Nin dogmalarını açıkça onaylamadığını belirten karizmatik Geert Groote tarafından kurulmuştur. Bu iki özellik de birkaç yıl önce Martin Luther tarafından önerilen yeni "itizaller"di. Yaşamında benzer düsturları izleyen Mercator bunun ceremesini de çekti. Okulda bulunduğu sıralarda okul Georgius Macropedius tarafından idare ediliyordu ve Geert onun rehberliğinde İncil, trivium (Latince, mantık ve belâgat) ve Aristoteles'ten felsefe, Yaşlı Plinius'tan doğa tarihi ile Batlamyus'tan coğrafya gibi klâsikleri çalıştı. Okulda yapılan tüm eğitim Latinceydi ve Latince okuyup yazabilen ve konuşabilen Geert kendine Latince yeni bir isim de almıştır: Gerardus Mercator Rupelmundanus. Mercator, tüccar anlamına gelen Kremer'in Latince çevirisidir. Tarikatın "scriptorium"u (hattatlar odası) çok tanınmıştı ve Mercator burada daha sonraki eserlerinde kullanacağı italik yazıyı öğrenmişti. Mercator'dan kırk yıl önce aynı okula giden Erasmus'un da tanıklık ettiği üzere tarikat aynı zamanda mükemmeliyetçiliği ve disiplini ile de tanınmıştı. Leuven Üniversitesi 1530–1532. Mercator daha sonra tanınmış Leuven Üniversitesi'ne gitti. Latince tam adı üniversitenin 1530 yılına ait kayıtlarında yer almaktadır. Yoksul olarak kaydedilmesine karşın üniversitenin zengin öğrencileri ile birlikte yatılı olarak kaldı. Bu öğrenciler arasında daha sonradan ünlenecek ve Mercator'un yaşamı boyunca arkadaşı olacak olan anatomici Andreas Vesalius, devlet adamı Antoine Perrenot ile teolog George Cassander sayılabilir. Üniversitede verilen ilk genel akademik derece olan Magister derecesi Aristoteles'in doğruluğunu kabul etmiş olan muhafazakâr skolastik felsefenin etkisi altında felsefe, teoloji ve Antik Yunanca eğitimi üzerine şekillendirilmişti. Her ne kadar trivium'dan sonra quadrivium (aritmetik, geometri, astronomi ve müzik) da öğretilse de teoloji ve felsefe ile kıyaslandığında kapsamları sınırlıdır. Mercator ilk üç konuyu sonraki yıllarda daha da detaylı olarak çalışacaktır. Mercator üniversiteden Magister derecesiyle 1532 yılında mezun oldu. Anvers 1532–1534. Magister derecesi almış bir kişi normalde Leuven'in Teoloji, Tıp, Kilise hukuku ve Roma hukuku'ndan oluşan dört fakültesinden birinde eğitimine devam etmesiydi. Gisbert Mercator'un teoloji üzerine eğitimine devam edip rahip olmasını ummuş olsa da yirmi yaşına gelmiş çoğu delikanlı gibi ilk ciddi şüphelerini yaşayan Mercator bu yolda devam etmedi. Sorun üniversiteye hâkim olan Aritoteles'in öğretileri ile kendi İncil etütleri ve bilimsel gözlemleri arasındaki özellikle yaratılış ve dünyanın tanımlanması üzerine olan çelişkiydi. Bu tarz şüpheler üniversitede sapkınlık sayılmaktaydı ve muhtemelen sınıfta yapılan tartışmalarda söyledikleriyle çoktan yetkililerin dikkatini çekmişti bereket versin ki hissettiklerini yazıya dökmemiştir. Leuven'den ayrılıp Anvers'e giderek orada zamanını felsefe konuları üzerine düşünmeye ayırdı. Yaşamının bu dönemi kayıtlarda belirsizlik içindedir. Muhtemelen çok sayıda eser okumuş ancak İncil'de yazan dünya ile coğrafi dünya arasında daha da fazla çelişkiyi fark etmiştir ki bu farklılıklar yaşamının geri kalanında onu sürekli meşgul edecektir. Kendi çalışmaları ile Aristoteles'in dünyası arasında bir uzlaşma sağlayamamıştır. Bu dönemde Mercator Mechelen manastırında yaşayan Fransisken keşiş Monachus ile görüşüyordu. Hümanist görüşü ve Aristoteles'in öğretilerinden ayrılışı ile zaman zaman kilise yetkilileriyle çatışmaya düşen Monachus'un coğrafya üzerine olan görüşleri araştırma ve gözleme dayanmaktaydı. Mercator harita koleksiyonu ve V. Karl'ın baş danışmanı Jean Carondelet için hazırladığı ünlü yerküresi ile Monachus'tan etkilenmiş olmalıdır. Bu yerküre Mercator'un yanına çırak olarak gireceği Leuven'li kuyumcu Gaspar van der Heyden (Gaspar a Myrica yak. 1496– yak. 1549) tarafından yapılmıştı. Bu görüşmeler muhtemelen teoloji ile ilgili sorunlarını bir kenara bırakıp kendini coğrafyaya vermesine neden olmuş olabilir. Sonradan şunları söyleyecektir: "Gençliğimden beri coğrafya benim asıl ilgi alanım oldu. Yalnızca Dünya'nın tanımlanmasını değil dünyayı oluşturan tüm mekanizmayı sevdim." Leuven 1534–1543. 1534 yılının sonuna doğru 22 yaşındaki Mercator Leuven'e döndü ve kendini Gemma Frisius'un rehberliğinde coğrafya, matematik ve astronomi çalışmaya verdi. Kendinden dört yaş büyük olan Gemma'nın arkadaşlığı ve yardımı sayesinde iki yıl içinde matematik üzerine ustalaştı ve üniversite tarafından öğrencilere özel ders vermek üzere izin aldı. Bu çalışmalarda kullanılan bazı matematiksel enstrümanlar Gemma tarafından tasarlanmıştı ve Mercator da kısa sürede bunların üretimi konusunda pirinç ile çalışma, ölçekleri hesaplama için matematik ve hakkaklık gibi becerileri geliştirdi. Gemma ve Gaspar Van der Heyden 1529 yılında yerkürelerini tamamlamıştı ancak 1535 yılında son coğrafi keşifleri de içerecek yeni bir yerküre yapmayı planlıyorlardı. Yerküre parçaları tahta yerine bakır üzerine kazılacaktı ve metin yazısı önceki yerkürelerde olduğu gibi kalın Roman karakterleri yerine zarif italik yazı ile yazılacaktı. Yerküre Gemma'nın içeriği araştırması, Van der Heyden'in coğrafi kısmı Mercator'un da metinleri kazıması ile yapılan ortak bir çalışmanın ürünüydü. Yerküre 1536'da tamamlandı ve karşılığı olan gökküre de bir yıl sonra bitti. Çok beğenilen bu küreler oldukça pahalıydı ve yaptığı matematiksel enstrümanlar ile verdiği derslerden de kazandığı paralarla Mercator evlenip bir aile kuracak duruma gelmişti. Barbara Schellekens ile Eylül 1536'da evlendi ve altı çocuklarının ilki olan Arnold bir yıl sonra dünyaya geldi. Mercator'un haritacılık dünyasına girişi Gemma'nın yerkürelerini satın alan profesörler, zengin tüccarlar, psikoposlar, aristokratlar ve Brüksel yakınlarında imparator V. Karl'ın sarayındakiler tarafından fark edilmiş olmalıdır. Böyle zengin kişilerin verdiği işler ve onların hâmilikleri Mercator'a yaşamı boyunca önemli bir gelir kaynağı olacaktır. İmtiyazlı çevrelerle bağlantıları ayrıca sınıf arkadaşı olan ve kısa bir süre sonra Arras piskoposu olarak atanacak olan Antoine Perrenot ile V. Karl'ın şansölyesi olan Antoine'ın babası Nicholas Perrenot sayesinde de kolaylaşmıştır. Gemma ile birlikte yerküreleri yapmak için çalışırken Mercator coğrafya bilgisini geliştirmek için önceki haritaları incelemiş, içeriklerini kıyaslayıp birleştirmiş, coğrafya metinlerini çalışmış ve tüccarlar, hacılar, seyyahlar ve denizcilerle yazışarak yeni bilgiler edinmiş olmalıdır. Bu yeni edindiği becerileri kullanarak kısa sürede çok verimli çalışmalar ortaya çıkarmıştır. 1537 yılında yalnızca 25 yaşında iken tek başına araştırdığı, kalıplarını kazıdığı, bastığı ve kısmen tek başına yayımladığı Kutsal Diyar haritası ile ünlenmiştir. Bir yıl sonra 1538'de "Orbis Imago" diye bilinen ilk dünya haritasını yaptı. 1539 ila 1540 yıllarında Flandra haritasını tamamladıktan sonra 1541'de yerküre haritasını bitirmiştir. Bu dört çalışmasının hepsi büyük takdir görmüş ve çok sayıda satılmıştır. Bu eserlerin üçünde bulunan ithaflar Mercator'un nüfuzlu hamilere olan erişimini gösterir: Kutsal Diyar haritası Mechelen Büyük Konseyi'nde bulunan Franciscus van Cranevelt'e; Flandra haritası imparatora ve yerküre haritası da imparatorun baş danışmaı Nicholas Perronet'ye ithaf edilmiştir. Dünya haritasının ithaf edildiği kişi ise daha da ilginçtirç Mercator dünya haritasını üniversiteden arkadaşı olan ve Lutherci sapkınlık şüphesi taşıyan rahip Johannes Drosius'a ithaf etmiştir. "Orbis Imago" haritasının sembolizminin Lutherci bir görüş açısını yansıttığı dikkate alındığında Mercator'un bu harita ile kendini Leuven'in tutucu teologları tarafından eleştirilmeye açtığı görülür.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17205", "len_data": 14054, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.87 }
Deimos, Yunan mitolojisinde korkunun, dehşetin tecessümü, cismanileşmesi. Ares ile Afrodit'in oğludur. Phobos'un kardeşidir. Savaşlarda Ares ile beraber bulunurdu.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17207", "len_data": 163, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.55 }
Colorado ( veya ) veya Türkçeleştirilmiş ismi ile Kolorado, orta-batı ABD'de bulunan, en yüksek rakıma sahip eyaletlerden biri. Doğuda Büyük Ovalar, merkezde Rocky Dağları, batıda Colorado Ovası ve kuzeybatıda Intermontane Havzası olmak üzere dört ana bölgeye ayrılmıştır. Yazları serin ve kuru, kışları ise soğuk ve karlı olur. Yazın ortalama sıcaklık 15 °C, kışın ise -6 °C'dir. Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri Colorado Springs'de bulunmaktadır. Colorado'nun başkenti Denver, yüzölçümü 269.619 km², nüfusu (2000 yılı) 4.301.260 kişidir. Çizburger Denver'da ortaya çıkmıştır. Dünya'nın ilk rodeosu 1869'da Deer Trail'de gerçekleştirilmiştir. Tim Allen (aktör), M. Scott Carpenter (astronot) ve Gene Fowler (yazar) Colorado Eyaleti'nin ünlülerindendir. Ayrıca South Park dizisinin kurucuları ve OneRepublic isimli Rock-Pop müzik grubu buradan çıkmıştır. Etimoloji. İspanyol kaşifler, bugünkü kaynağı bugün eyalet topraklarında olan nehre alüvyonlu rengi nedeniyle İspanyolca "kızıl" anlamına gelen "colorado" adını vermişlerdir. Daha sonra burada kurulan eyalet de adını Colorado Nehri'nden almıştır. Tarihçe. Kolorado topraklarına insanların MÖ 14 ila 10. bin yılda yerleştiği düşünülmektedir. Bölgeye ilk gelen Avrupalı, muhtemelen 1541 yılında İspanyol kâşif Francisco Vázquez de Coronado oldu. 1682'de Fransız kâşif Robert de La Salle, Rocky Dağları'na kadar olan Kolorado topraklarına Fransa adına el koyduğunu ilan etti. 1803 yılında ABD hükûmeti, 68 milyon Frank karşılığında Kolorado'yu da kapsayan geniş bir bölgeyi Fransa'dan satın aldı. Bu sırada bölgede Amerikan yerlileri yaşadığı için satın alma ve ABD hakimiyeti sadece kâğıt üzerindeydi. Kolorado topraklarında yaşayan yerli halklardan önemlileri Utesler, Arapaholar ve Şayenler'di. 1806 yılında bölgeyi keşfetmek için ABD hükûmeti tarafından Teğmen Zebulon M. Pike görevlendirildi. Küçük bir birlikte bölgeye gelen Pike, 1807'de bölgede nüfuz kurmaya çalışan İspanyollar tarafından tutuklandı ama kısa sürede serbest bırakılıp geri gönderildi. 1820 yılında bu kez Binbaşı Stephen H. Long, ABD adına bölgede keşif yaptı. Bölgede kürk ticareti başladı. 1832'de ünlü kürk tüccarlarından Bent kardeşler, bugünkü La Junta şehri yakınlarında Bent Kalesi'ni inşa etti. Kolorado 1861 yılında resmen bir ABD toprağı (territory) haline geldi. İç Savaş'ta Colorado. Amerikan İç Savaşı'nın başında Denver şehir merkezindeki bir binaya Konfederasyon bayrağı asan yaklaşık yüz kişilik Güney taraftarı grup Vali William Gilpin tarafından tutuklatıldı. Gilpin, Kuzey'in yanında yer alan Colorado'yu savunmak için Colorado Gönüllüleri adlı bir milis gücü kurdu. 1862'nin ilk aylarında Konfederasyon kuvvetleri Kolorado'daki altın madenlerini ele geçirmek için harekete geçti. Albay John Chivington komutasındaki gönüllüler işgali engellemek için Glorieta Geçidi'nde mevzilendi. 26 Mart'ta iki taraf arasında çatışma başladı. 28 Mart'ta Chivington'ın adamları Konfederasyon birliklerinin cephe gerisine sızarak düşmanın savunmasız bıraktığı ikmal kafilesini tahrip etti ve hayvanları saldı ya da öldürdü. Erzak ve malzemelerini kaybeden Konfederasyon kuvvetleri daha üstün konumda oldukları halde çekilmek zorunda kaldı. Sand Creek Katliamı. Beyazların bölgeye yerleşmesi sonucu yerlilerin verimli toprakların dışına itilmesi bölgede yıllardır gerginliğe sebep oluyordu. 1864 yılında Albay John Chivington komutasındaki Kolorado Gönüllüleri'nden bir grup, Şayen köylerine saldırmaya başladı. Şayenler ilk başta misillemede bulunsalar da daha sonra Şayen şefleri barış istedi. Şayenlerden bir grup bu amaçla Kolorado'da Lyon Kalesi yakınlarında kendilerine güvende olacakları söylenen Sand Creek mevkiinde kamp kurdu ve kendilerine söylendiği gibi kampa ABD bayrağı dikti. Barış sağlandığına inanan Şayen erkekleri kampı bırakarak avlanmaya gittiği sırada, 29 Kasım 1864 günü Albay John Chivington, 700 silahlı adamıyla kadınlar, çocuklar ve yaşlı erkeklerin bulunduğu kampa saldırarak yüzlerce yerliyi öldürdü. Chivington'un adamları teslim olanları da katletti, cesetleri parçaladı ve kafa derilerini yüzdü. Olay, tarihe Sand Creek Katliamı olarak geçti. Katliamdan sonra beyazların yanına dönen Chivington ve adamları ilk önce kendilerini savaş kazanmış kahraman gibi gösterdilerse de hayatta kalan yerlilerin ve Chivington'un adamlarından bazılarının anlattıkları katliamı ortaya çıkardı. Yine de Chivington ve adamları yargılanmadı.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17209", "len_data": 4397, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.58 }
Falko Götz (d. 26 Mart 1962, Rodewisch), eski futbolcu ve teknik direktör. Doğu Almanya kökenli futbolcu Doğu Almanya'nın Belgrad'da Yugoslavya ile yaptığı millî maçta kırmızı kart görerek oyundan atılmış, sonrasında soyunma odası yerine taksi ile Batı Alman konsolosluğuna sığınıp Batıya iltica etmiştir. Bunun üzerine FIFA tarafından bir yıl futbol oynaması yasaklanmış, bir yıllık sürenin bitiminden sonra Bayer 04 Leverkusen ile anlaşarak tekrar futbola dönmüştür. 1992 yılında Galatasaray'a transfer olmuş ve libero mevkiinde çok başarılı maçlar çıkartmıştır. İleri çıkıp takımına birçok gol kazandıran Falko Götz, Galatasaray'ın o yıl 4 kupa kazanmasında önemli rol oynamıştır. 1993-94 sezonunda da Galatasaray ile birlikte şampiyon olmuştur. Türkiye'de pek alışkın olunmayan bir şekilde sezon bitiminden 4 ay önce yeni mukavele yapmak istemesi ve yöneticilerin bunu kabul etmemesi sonucu Almanya'ya geri dönmüştür.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17214", "len_data": 922, "topic": "SPORTS", "quality_score": 3.46 }
Connecticut (), Amerika Birleşik Devletleri'ne bağlı bir eyalettir. Eyalet, 12.997 km²'lik alanıyla ABD'deki 50 eyalet arasında büyüklük olarak 48. sırayı almaktadır. ABD'nin kuzeydoğusunda Yeni İngiltere (New England) bölgesindedir. Amerikan Bağımsızlık Savaşında İngiltere'ye karşı mücadele eden On Üç Koloniden biridir. Connecticut eyaletinin başlıca şehirleri: Bridgeport, Hartford (başkent), New Haven, West Haven ve Waterbury'dir. Bölgenin nüfusu ise 3,3 milyon civarındadır. Coğrafya. Eyaletin 5 ana bölgesi: Taconic Section, Central Valley, Western Northeast Upland, Eastern Northeast Upland ve Coastal Plain bölgeleridir. Taconic Section, eyaletin kuzey kesimlerinde Taconic dağlarının da bulunduğu bölgenin ismidir. Western Northeast Upland, ormanlık ve kayalıklardan oluşmuş bir bölgedir. Central Valley, düzlük alanlar ve küçük tepelerden oluşmaktadır. Eastern Northeast Upland ise, küçük tepecikler, dar vadiler ve engebeli arazilerin bulunduğu bir bölgedir. Long Island Sound bölgesine sınırı olan Coastal Plain (kıyı şeridi) dar bir alandır ve bu bölgede koy, liman ve kumsallıklar bulunmaktadır. Connecticut nehri, Kuzeydoğudaki en uzun nehirdir ve eyaletin merkez bölgesinden geçmektedir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17215", "len_data": 1205, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.54 }
Anumati, Hint mitolojisinde, bir ay tanrıçasıdır. Anumati'nin kelime olarak manası "İlahi Lütûf"tur. Birçok diğer Hint tanrıçası gibi, kendi içinde doğurganlık, bereket, bolluk gibi özellikler taşır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17216", "len_data": 199, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.7 }
Makara halat veya zincir yardımıyla bir yükün kaldırılmasında kullanılan bir basit makinedir. Makara kelimesi şu anlamlara da gelebilir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17224", "len_data": 136, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.17 }
Vangelis (asıl adı Evangelos Odysseas Papathanassiou) (29 Mart 1943, Volos, Yunanistan - 17 Mayıs 2022, Fransa), dünyaca tanınan New Age ve elektronik müzik bestecisi ve müzik adamı. En bilinen besteleri, "Chariots of Fire", "Blade Runner" ve "Carl Sagan's Cosmos" adlı filmler için hazırlamış olduğu tema müzikleridir. Bunlardan ""Chariots of Fire" ile 1981 yılında Akademi Ödülü almıştır. Vangelis, ayrıca 2002 FİFA Dünya Kupası marşını bestelemiştir. "Albedo 0.39" albümünde yer alan "Pulstar" isimli şarkısının bir versiyonu, bir dönem ESPN’in "SportsCenter"" programında ve WTVK ve WNEV’nin haberlerinde jenerik müziği olarak kullanılmıştır. Ünlü müzisyen, 17 mart 2022'de 79 yaşında Paris'te Corona virüsünün oluşturduğu komplikasyonlardan dolayı 3 aydır tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Müzisyenin ölüm haberini Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis, Twitter mesajıyla duyurdu. Miçotakis mesajında "Vangelis Papathanassiou artık aramızda değil. Müzik dünyası uluslararası (sanatçı) Vangelis'i kaybetti" dedi. "Ateş Arabaları" filminin yapımcısı David Puttnam, BBC'ye Vangelis'in "Daha sonra birçok bestecinin yarattığı yepyeni bir müzikal altyapı" yarattığını söyledi. ABD'li besteci Austin Wintory de Twitter mesajında Vangelis'in "Bir dönemin müziğini tamamen değiştirdiğini" yazdı. İngiliz müsizyen Daniel Pemberton, Vangelis'in "modern film müziklerine devasa etkisinin yadsınamayacağını" söyledi. Biyografi. (1943-1960) Gelişim dönemi. Evangelos Odysseas Papathanassiou, 29 Mart 1943'te Yunanistan'ın Volos kentinde dünyaya geldi. 4 yaşında beste yapmaya başladı ve büyük ölçüde kendi kendini yetiştirdi. Geleneksel piyano derslerini almayı reddetti ve kariyeri boyunca nota yazma ve okuma konusunda kapsamlı bilgisi olmadı. Atina Güzel Sanatlar Akademisi'nde resim okudu. (1961-1972) Değişik gruplardaki erken dönem çalışmaları. Vangelis, 12 yaşındayken caz müzik ile ilgilenmeye başladı ve daha sonra bu ilgi rock and roll'a döndü. 15 yaşında okul arkadaşları ile ilk çalışmalarını yapmaya başlayan Vangelis, 1960'ların başlangıç yıllarında The Forminx adlı pop grubunu kurdu. Atina'da çalan bu grup cover şarkılar dışında çoğu Vangelis ve Nico Mastorakis tarafından yazılmış İngilizce besteler de kaydetti. The Forminx, dokuz hit single ve bir Noel EP'si çıkardıktan sonra 1966 yılında şöhretlerinin zirvesinde dağıldı. Yönetmen Theo Angelopoulos tarafından çekilen ve grubun hayatını anlatan bir film grubun dağılması ile tamamlanamadı ve bu film için yazılan şarkılar da gün yüzüne çıkamadı. Vangelis, daha sonraki iki yıl boyunca farklı Yunan şarkıcılarına şarkı yazıp, prodüktörlüklerini yaptı. 1968'deki öğrenci olaylarında Paris'e taşındı ve Demis Roussos, Loukas Sideras ve Argyris Koulouris’le birlikte Aphrodite’s Child isimli progresif rock grubunu kurdu. Birlikte, Avrupa'da hit olmuş bir single olan "Rain and Tears"'i çıkardılar. Özellikle, müzik anlayışı açısından devrimsel olan "666" isimli albümleri dolayısıyla, müzik tarihçileri tarafından progresif rock ve konsept albümlerinin gelişiminde bir eksen kabul edildiler. 1972 yılında grup dağıldı. Vangelis, daha sonraki yıllarda Roussos'nun birkaç albüm ve single’ının yapımcılığını üstlendi. Buna karşılık olarak Roussos ise "Blade Runner" soundtrack’inde vokal yaptı. (1973-1980) Solo kariyerinin başlangıcı. Aphrodite's Child'da müzik yaparken, Vangelis başka projelerde yer almaya başlamıştı. 1960'larda Filippos Fylaktos'un "My Brother, the Traffic Policeman" (1963), Giorgos Konstantinou'nun "5,000 Lies" (1966) ve Nikos Koundouros'un "To Prosopo tis Medousas" (1967) filmlerinin müziklerini yapmıştı. 1970'te Henry Chapier'in "Sex-Power" filminin müziklerini besteledi ve yönetmen ile "Salut, Jerusalem" (1972) ve "Amore" (1974) filmlerinde de çalıştı. 1971'de Londra'da bir grup stüdyo müzisyeni ile kayıtlar yaptı ve bu kayıtlar sanatçıdan izinsiz olarak 1978 yılında "Hypothesis" ve "The Dragon" adlı iki albüm olarak yayınlandı. 1972'de 1968 yılındaki öğrenci isyanlarından etkilenerek ilk solo albümü "Fais que ton rêve soit plus long que la nuit"'i yayınlandı. Gösterici marşları ve haber bülteni kayıtlarından bölümler de içeren bu albümün sözlerinin bir kısmı gösterilerde duvara yazılan sloganlardan oluşturuldu. 1973'te Vangelis, Fransız film yapımcısı Frederic Rossif’in iki filminin müziğini yaparak solo kariyerine devam etti. Vangelis'in ikinci solo albümü olan "Earth"’ün kayıtları da 1973 yılında yapıldı. Perküsyonların ağırlıkta olduğu bu albümde Bizans müziğinden de etkileşimler vardı. Albüm kayıtlarında Vangelis'e eski grup arkadaşı Argyris Koulouris ve daha sonra F. R. David adıyla çıkardığı "Words" single'ı ile dikkat çekecek Robert Fitoussi eşlik etti. Bu kadro ile 1974'te "Odyssey" adı altında ""Who" adlı bir single çıkardı. Aynı dönemde Vangelis başka bir progresif rock grubu Yes ile klavyecileri Rick Wakeman'ın gruptan ayrılmasının ardından provalar yaptı. Hiçbir zaman gruba katılmamasına rağmen (gruba Patrick Moraz alınmıştı), ileride birçok vesileyle birlikte çalışacakları vokalist Jon Anderson’la dost oldular. Londra’ya taşındıktan sonra, Vangelis, RCA Records ile bir anlaşma imzaladı, kendi stüdyosu olan Nemo Studios'u kurdu ve eleştirmenlerin takdirini kazanmış "Heaven and Hell"(1975), "Spiral" (1977) ve "Çin" (1979) albümlerini kaydetti. Sonradan, "Heaven and Hell", Carl Sagan tarafından PBS televizyon dizisi Cosmos’un tema müziği olarak kullanıldı. Ayrıca, Yunan rock grubu Socrates Drank The Conium’um muhtemelen en önemli albümü olan "Phos"’un kayıtlarında yapımcı olarak yer aldı ve klavye çalma görevini üstlendi. 1976'da Rossif'in yönetmenliğini yaptığı belgesel "La Fête sauvage"'in müziklerini yaptı. Bu albümde Batı müziğini Afrika ritmleriyle sentezledi. 1979'da Rossif için yaptığı üçüncü film müziği albümü olan "Opéra sauvage" yayınlandı. Bu albümden "L'Enfant"", daha sonra Peter Weir'ın 1982 tarihli "The Year of Living Dangerously" filminde yer aldı. Rossif ve Vangelis'in işbirliği daha sonra "Sauvage et Beau" (1984) ve "De Nuremburg à Nuremburg" (1989)'te devam etti. 1979'da Vangelis ve aktris Irene Papas'ın yorumladığı Yunan halk şarkılarından oluşan "Odes" yayınlandı. Albüm, Yunanistan'da büyük başarı kazandı. İkili 1986'da "Rapsodies" ile bir ortak çalışmaya daha imza attı. (1981-1999) Soundtrack çalışmaları ve ticari başarı. 1980 yılında deneysel albümü "See You Later"'ı çıkardı. Bu albümdeki "Memories of Green" daha sonra "Blade Runner" soundtrack'inde de kullanıldı. 1981 yılında "Chariots of Fire"’ın müziklerini yaptı. Bir elektronik müzik çalışması olan soundtrack, dönemin trendleri ve karakteristiğiyle pek uyumlu kabul edilmese de beklentilerin üzerinde bir başarı elde etti. Film, En İyi Film Akademi Ödülü dahil altı adet ödül kazandı. Vangelis de En İyi Özgün Müzik dalında Oscar ödülüne layık görüldü. Filmin açılışındaki tema müziği 1982 yılında single olarak yayınlandı ve 5 ay süren istikrarlı bir yükseliş trendinin sonunda listelerde bir hafta boyunca birinci sırada yer aldı. O yıldan bu yana, enstrümantal bir eser olarak, yalnızca, 1985 yılında yayınlanmış “Miami Vice Theme”, listelerde birinci sırada yer alabildi. 1982 yılında yönetmen Ridley Scott’la ortak çalışmalara başladı. Bu ortaklığın ilk ürünü 1982 tarihli "Blade Runner" filminin müzikleri oldu. Bu çalışmalar BAFTA ve Altın Küre adaylıkları kazandı. Ancak Vangelis ile yaşanan bir anlaşmazlık nedeniyle film müziği albümünde "The New American Orchestra" adı verilen bir grup stüdyo müzisyeni çaldı. Anlaşmazlığın sona ermesi 12 yıl sürdü ve Vangelis'in çalışmaları ABD'de 1994 yılında yayınlandı. 2017'de film müziklerinin 35. yılı dolayısıyla orijinal film müziği albümü LP olarak satışa sürüldü. Scott ile Vangelis, Paramount Pictures tarafından yayınlanan 1992 tarihli "" filminde de beraber çalıştı. Film, Kristof Kolomb'un Amerika ziyaretinin 500. yılı dolayısı ile çekilmişti. Vangelis'in film müziği 1993 Altın Küre ödüllerinde en iyi özgün film müziği ödüllerine aday gösterildi. Vangelis, bu dönemde solo albümler yayınlamaya da devam etti. 1980'de Jon Anderson ile Jon & Vangelis olarak 1991 yılına kadar dört albüm çıkardı. 1981 ve 1986 yıllarında İtalyan şarkıcı Milva’yla çalıştı ve özellikle Almanya’da “"Ich hab’keine Angst"” ve “"Geheimnisse"” albümleriyle önemli başarı elde etti. Ayrıca Jacques-Yves Cousteau’nun deniz altında çekilen belgesellerinin müziklerini yaptı. 1992’de, Fransa Vangelis'e Chevalier des Arts et des Lettres unvanını verdi. (2000'den günümüze) Geç dönem çalışmaları. 2001’de elektronikten çok orkestral bir albüm olan ve aslında 1993’te yazılmış olan "Mythodea"’yı çıkardı; ve bu eser NASA tarafından Mars özel görevleri tema müziği olarak kullanıldı. 2004 yılında Oliver Stone'un "Alexander" isimli filminin soundtrack’ini çıkardı. 2007'de ise Yunan yönetmen Yannis Smaragdis'in 17. yüzyılda yaşamış Giritli ressam El Greco'nun yaşamını konu alan "El Greco" filminin müziklerini yayınladı. İkili 1997'de de Kavafis'in yaşamını konu eden "Cavafy" filmi için beraber çalışmış, Vangelis bu filmin müziklerini ücretsiz yapmıştı. 12 Kasım 2014'te Avrupa Uzay Ajansı'nın Rosetta projesinin bir parçası olarak Philae'nın 67P/Churyumov-Gerasimenko kuyruklu yıldızına inmesi üzerine ""Arrival", "Rosetta's Waltz" ve "Philae's Journey" adlı üç beste yaptı ve bu besteler daha sonra internette yayınlandı. Ekim 2016'da Vangelis aynı temalı "Rosetta" albümünü yayınladı.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17225", "len_data": 9371, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.31 }
Elektromanyetizma, elektrikle yüklü parçacıklar arasındaki etkileşime neden olan fiziksel kuvvet'tir. Bu etkileşimin gerçekleştiği alanlar, elektromanyetik alan olarak tanımlanır. Doğadaki dört temel kuvvetten biri, elektromanyetizmadır. Diğer üçü; güçlü etkileşim, zayıf etkileşim ve kütleçekim kuvvetidir. Elektromanyetizma, yerçekimi dışında, günlük yaşamda karşılaşılan hemen hemen tüm fenomenlerden sorumlu etkileşimdir. Olağan madde, formunu her bir molekülünün arasındaki intermoleküler güçün bir sonucu olarak alır. Elektronlar atom çekirdeklerinin etrafındaki orbitallerde elektromanyetik dalga mekaniği tarafından moleküllerinin yapı taşları olan atomları oluşturmak için bağlı tutulurlar. Bu, kimyada, komşu atomların elektronları arasındaki etkileşimden doğan süreçleri yönetir. Atomlar arasındaki komşuluk, sırasıyla, elektronların elektromanyetik kuvvetleri ve momentumları tarafından belirlenir. Elektromanyetizma, elektrik alanda da manyetik alanda da ortaya çıkar. Her iki alan da elektromanyetizmanın farklı sonuçlarıdır; ancak, öz itibarıyla birbirleriyle ilintilidirler. Bundan dolayı, değişen bir elektrik alan, bir manyetik alan üretir; değişen bir manyetik alan da, elektrik alanı oluşturur. Bu etki, elektromanyetik indüksiyon olarak tanımlanır ve elektrik jeneratörlerinin indüksiyon motorların ve transformatörlerin çalışma temelinde yer alır. Matematiksel olarak konuşursak, manyetik alanlar ve elektrik alanlar, bağıl hareket üzerinden 2. dereceden tensör ve bivektör kullanılarak birbirine dönüştürülebilir. Elektrik alanlar, elektrik potansiyeli(örneğin, bir pil voltajı) ve elektrik akımı (örneğin, bir el fenerindeki elektrik akışı) gibi bazı ortak olayların nedenidirler. Manyetik alanlar, mıknatıslarla ilgili kuvvetin sebebidir. Kuantum elektrodinamikte, yüklü parçacıklar arasındaki elektromanyetik etkileşimler, sanal fotonlar olarak bilinen ve yüklü parçacıklar arasında değiş tokuş edilen haberci parçacıkların incelendiği Feynman diyagramları yöntemi kullanılarak hesaplanabilir. Bu yöntem pertürbasyon teorisi incelenerek elde edilebilir. Elektromanyetizmanın teorik uygulamaları Albert Einstein'ın 1905 yılında özel görelilik teorisini geliştirmesinin önünü açtı. Teorinin tarihi. Aslında, elektrik ve manyetizma iki ayrı kuvvet olarak düşünülüyordu. Bu görüş, 1873'te basılan, James Clerk Maxwell'in, içinde pozitif ve negatif yüklerin etkileşimlerinin tek kuvvetle düzenlendiği gösterilen "Treatise on Electricity and Magnetism" yayınıyla değişti. Deneyler ile açıkça gösterilmiş olan tüm bu etkileşimlerin dört ana etkisi vardır: 21 Nisan 1820 tarihinde bir akşam, Hans Christian Ørsted ders için hazırlarken, şaşırtıcı bir duruma tanık oldu. Malzemelerini hazırladığı sırada, kullandığı pildeki elektrik akımı açık ve kapalı iken pusula iğnesinin manyetik kuzeyden saptığını fark etti. Bu sapma, onu şuna ikna etti: Manyetik alan çizgileri, tıpkı ışık ve ısıda olduğu gibi, elektrik akım taşıyan bir telin her tarafından yayılıyordu. Bu durum da, elektrik ve manyetizma arasındaki doğrudan ilişkiyi teyit ediyordu. Keşif sürecinde, Ørsted, olgunun herhangi bir tatmin edici açıklamasını yapmadı, onu matematiğe dökmeye de çalışmadı. Ancak, üç ay sonra daha yoğun araştırmalara başladı. Bundan kısa süre sonra da, bir teldeki elektrik akımının bir manyetik alan ürettiğini kanıtlayan bulgularını yayınladı. Onun elektromanyetizma konusuna yaptığı katkılardan dolayı, manyetik indüksiyon, CGS birimine göre (oersted) olarak isimlendirilmiştir. Ørsted'in bulguları, bilim camiasında elektrodinamike dair yoğun araştırmaların kapısını açtı. Bulgular, Fransız fizikçi André-Marie Ampère'in, akım taşıyan iletkenler arasındaki manyetik kuvvetleri tanımlayan matematiksel formu geliştirmesini sağladı. Ayrıca, Ørsted'in keşfi birleştirilmiş bir enerji kavramına doğru büyük bir adım oldu. Michael Faraday tarafından gözlemlenen, James Clerk Maxwell tarafından genişletilen ve Oliver Heaviside ile Heinrich Hertz tarafından kısmen yeniden formüle edilen bu kavram birleştirme, 19. yüzyılda matematiksel fizikin en önemli başarılarından biridir. Bu başarı, ışığın doğasını anlamak gibi uzun erimli sonuçlar doğurmuştur. Işık ve diğer elektromanyetik dalgalar, kuantize olan, kendi kendine yayılan manyetik alan titreşimleri diyebileceğimiz foton formunu alır. Farklı salınım frekansları, elektromanyetik radyasyonun farklı biçimlerini doğurur; en düşük frekanslardaki radyo dalgalarından, orta frekanslardaki görünür ışığa, en yüksek frekanslardaki gama ışınına. Ørsted, elektrik ve manyetizma arasındaki ilişkiyi inceleyen tek insan değildi. 1802 yılında Gian Domenico Romagnosi, İtalyan bir hukuk bilgini, elektrostatik yüklerle manyetik bir iğneyi saptırdı. Aslında, düzenekte galvanik akım yoktu ve bu nedenle elektromanyetizma da mevcut değildi. Keşfin bir dökümü, 1802 yılında, bir İtalyan gazetesinde yayınlandı. Ancak, çağın bilim camiası tarafından büyük ölçüde göz ardı edildi. Genel. Elektromanyetik kuvvet, bilinen dört temel kuvvetten biridir. Diğer temel kuvvetler: nükleonları oluşturmak için kuarkları bağlayan ve çekirdekleri oluşturmak için nükleonları bağlayan güçlü nükleer kuvvet, radyoaktif bozunmanın bazı türlerini oluşturan zayıf nükleer kuvvet ve kütleçekim kuvveti. Tüm diğer kuvvetler (sürtünme kuvveti gibi), neticede, parçacıkların hareketiyle sağlanan bu temel güçlerden ve momentumdan kaynaklanır. Elektromanyetik kuvvet, kütleçekim kuvveti dışında, günlük hayatta nükleer ölçekte karşılaşılan tüm diğer olgulardan sorumludur. Kabaca; atomlar arası etkileşimlerden kaynaklanan tüm kuvvetler, elektrik yüklü atom çekirdeklerine ve atomların etrafındaki ve içindeki elektronlara etkiyen elektromanyetik kuvvetle ve bu parçacıkların hareketlerinden nasıl ivme kazandıklarıyla açıklanabilir. Buna, sıradan nesneleri "itme" veya "çekme" sırasında deneyimlediğimiz, vücutlarımızdaki ve bu nesnelerdeki her bir molekülün arasındaki moleküller arası kuvvetten doğan kuvvetler de dahildir. Aynı zamanda kimyasal olayın bütün formlarını içerir. Elektronların hareketlerinin momentumları tarafından üretilen etkili kuvvet, elektronların birbirleriyle etkileşim içerisinde olan atomlar arasında bir diğer atoma momentum taşıyarak hareket etmesi, atom içi ve moleküller arası kuvvetlerin anlaşılmasında oldukça önemli ve gereklidir. Elektronlar toplamı, daha dar hale geldikçe, Pauli dışlama ilkesi'ne göre; minimum momentumları mutlaka artar. Moleküler düzeydeki maddenin, yoğunluğu da dahil olmak üzere durumu; elektronların taşıdığı momentumdaki değişimin oluşturduğu kuvvet ve elektromanyetik kuvvet arasındaki denge ile belirlenir. Klasik elektrodinamik. Bilim insanı William Gilbert, "De Magnete" 'inde (1600), elektrik ve manyetizmanın, her ikisi de maddelerin itilmesi ve çekilmesine sebep olabilirken, farklı etkiler olduklarını ileri sürdü. Denizciler, yıldırımların pusula iğnelerini bozabildiklerini fark etmişlerdi, ama yıldırım ve elektrik arasındaki bağlantı, Benjamin Franklin 'in 1752'de gerçekleştirdiği deneylere kadar doğrulanamamıştı. İnsan yapımı elektrik akımı ve manyetizma arasındaki bağlantıyı ilk keşfedip yayınlayanlardan biri Romagnosi 'dir. Romagnosi, 1802 yılında bir teli bir elektrik pili boyunca bağlamanın yakındaki bir pusula iğnesini saptırdığını fark etti. Ancak bu etki, 1820 yılında Ørsted benzer bir deney gerçekleştirene kadar yaygın olarak bilinmedi. Ørsted'in çalışması, Ampère'i elektromanyetizmaya dair matematiksel bir teori üretmek üzere etkiledi. Klasik elektromanyetizma olarak bilinen elektromanyetizma teorisi, 19. yüzyıl boyunca çeşitli fizikçiler tarafından geliştirilmiş; önceki gelişmeleri tek bir teoriye toplayan ve ışığın elektromanyetik doğasını keşfeden James Clerk Maxwell 'in çalışmalarıyla sonuç bulmuştur. Klasik elektromanyetizmada, elektromanyetik alan; Maxwell denklemleri olarak bilinen bir dizi denkleme uyar ve elektromanyetik kuvveti Lorentz kuvvet yasası verir. Klasik elektromanyetizmanın özelliklerinden biri, klasik mekanik ile bağdaştırılmasının zor; ancak, özel görelilik ile bağdaştırılabilir olmasıdır. Maxwell denklemlerine göre, bir vakum içindeki ışık hızı, evrensel bir sabittir. Bu sabit sadece electrical permittivity ve magnetic permeability of free space 'e bağlıdır. Bu, klasik mekaniğin köklü bir temel taşı olan Galilean invariance 'i ihlal eder. İki teoriyi uzlaştırmanın tek yolu, yayılan ışıkta ışık saçan eter 'in olduğunu varsaymaktır. Ancak, daha sonraki deneysel çalışmalar eterin varlığını tespit edemedi. Hendrik Lorentz'in ve Henri Poincaré'in önemli katkılarından sonra, 1905 yılında Albert Einstein, klasik kinematikleri, klasik elektromanyetizmayla uyumlu yeni bir kinematik teorisiyle değiştiren özel görelilik tanımıyla bu problemi çözdü. (Daha fazla bilgi için, bkz: özel görelilik tarihçesi.) Ek olarak, görelilik teorisi gösterdi ki, hareketli referans sistemlerinde manyetik alan elektrik alan bileşeni sıfırdan farklı olan oluşturmaktadır, tersi elektrik alan için de geçerlidir. Yani manyetik alan ve elektik alan bir paranın iki farklı yüzü gibi düşünülebilir. İşte bu yüzden konunun adı “elektromanyetizma”dır. (Daha fazla bilgi için, bkz: Klasik elektromanyetizma ve özel görelilik.) Fotoelektrik etkisi. Aynı yıl yayınlanan başka bir makalede, Albert Einstein, klasik elektromanyetizmanın köklü temellerini zayıflattı. Ona fizik dalında Nobel ödülü kazandıran fotoelektrik etkisi teorisi, sonradan foton olarak adlandırılacak olan parçacık benzeri şeylerde ışığın bulunabileceğini var sayıyordu. Einstein'ın fotoelektrik etki teorisi, Max Planck'ın 1900 yılında sunduğu morötesi katastrofunun çözümündeki kavramaları artırdı. Eserinde, Planck, sıcak nesnelerin farklı paketlerde elektromanyetik radyasyon yaydığını gösterdi. Bu da, siyah cisim ışıması olarak gerçekleşen sonlu, toplam bir enerji kavramıdır. Bu sonuçların her ikisi de, ışığın sürekli bir dalga olarak tanımlandığı klasik görüş ile doğrudan çelişmektedir. Planck'ın ve Einstein'ın teorileri, kuantum mekaniğinin atalarıdır. 1925 yılında formüle edilen bu mekanik, elektromanyetizmada kuantum teorisinin icadını gerektirmiştir. Kuantum elektrodinamiği (veya "QED") olarak bilinen bu teori, 1940'lı yıllarda tamamlanmıştır ve pertürbasyon teorisinin uygulanabilir olduğu durumlarda, fizikte bilinen en kesin teorilerden biridir. Birimler. Elektromanyetik birimler, temel SI biriminin amper olduğu elektriksel birimler sisteminin bir parçasıdır. Temeli, elektrik akımlarının manyetik özelliklerine dayalıdır. Birimler şunlardır: Elektromanyetik cgs sisteminde, elektrik akımı; elektrik akımı Ampère yasası tarafından tanımlanan temel bir niceliktir ve geçirgenliği birimsiz bir niceliktir (göreli geçirgenlik) ve bunun boş uzaydaki değeri birim değer (bu değer matematiksel işlemlerde 1 olarak kabul edilir) olarak kabul edilir. Sonuç olarak, bu sistemdeki eşitliklerle bağlantısı olan bazı denklemlerde ışık hızının karesi açıkça görünür. Kaynakça. Web Kitaplar
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17231", "len_data": 10899, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 4.1 }
Elektrik yükü veya elektriksel yük, bir maddenin elektrik yüklü diğer bir maddeyle yakınlaştığı zaman meydana gelen kuvvetten etkilenmesine sebep olan fiziksel özelliktir. Pozitif ve Negatif olmak üzere iki tür elektriksel yük vardır. Pozitif yüklü maddeler, diğer pozitif yüklü maddeler tarafından itilirken, negatif yüklü olanlar tarafından çekilir; negatif yüklü maddeler de negatif yüklüler tarafından itilir ve pozitif olanlar tarafından çekilir. Bir cisimde negatif yükler pozitif yüklere dominantsa, negatif yüklüdür; tersi durumdaysa pozitif yüklüdür; dominantlık söz konusu değilse yüksüzdür. Uluslararası Birim Sistemi (SI) elektrik yükünü coulomb (C) olarak adlandırırken, elektrik mühendisliğinde amper-saat (Ah) olarak ve kimyada da elemanter yük (e) olarak adlandırmak mümkündür. Q sembolü genellikle yükü ifade etmek için kullanılır. Yüklü cisimlerin birbirleriyle nasıl iletişimde olduklarını anlatan çalışma klasik elektromanyetizmadır ve kuantum mekaniğinin göz ardı edilebildiği ölçüde doğrudur. "Elektriksel yük", elektromanyetik ilişkilerini düzenleyen bazı atomaltı parçacıkların temel korunan özelliğidir. Elektrik yüklü maddeler hem elektromanyetik alanlardan etkilenirler, hem de elektromanyetik alan yaratırlar. Hareket eden bir yük ve elektromanyetik alan arasındaki ilişki elektromanyetik kuvvetin kaynağıdır ve bu güç 4 temel kuvvetten biridir. (Bir diğeri; manyetik alan). 20. yüzyılda yapılan deneyler, elektriksel yükün nicelendirildiğini göstermiştir, bu, temel yük diye adlandırılan her bir küçük parçanın çoklu katsayılarına ulaşmaktır. Temel yük, e, yaklaşık olarak 1.602×10^−19 coulomb'a eşittir. (kuark diye adlandırılmış, tam katsayısı e/3 ile yüklenen parçacıklar hariç). Proton e yüküne sahiptir, elektronlar ise –e yüküne sahiptir. Yüklü parçacıklarla yapılan çalışmalar ve onların fotonlar tarafından düzenlenen ilişkileri kuantum elektrodinamiğidir. Genel bakış. Yük, bir maddenin diğer maddeyle elektrostatik itme ya da çekme meydana gelmesi durumunda ortaya çıkan temel özelliktir. Elektriksel yük, birçok atomaltı parçacığının karakteristik bir özelliğidir. Serbest parçacıkların yükleri, temel yüklerin (e) tam katlarıdır ve daha önce de söylendiği gibi, elektriksel yük nicelendirimiştir. Michael Faraday, yaptığı elektroliz deneyleriyle elektriksel yükün kesin olduğunu gösteren ilk kişidir. Robert Millikan’ın yağ damlası deneyi bu gerçeği direkt olarak göstermiş ve temel yükü ölçmüştür. Sonuçlara göre, elektronun yükü -1, protonun ise +1 dir. Aynı yüke sahip parçacıklar birbirini iterken, zıt yüke sahipler birbirini çeker. Coulomb’un kuralı iki parçacık arasında elektrostatik kuvvetin, parçaların sahip olduğu kuvvet ve aralarındaki uzaklığın karesiyle ters orantılı olduğunu göstermiştir. Karşıt parçacığın yükü, benzer parçacığınkine eşit, ama karşı işarettedir. Kuarklar −1⁄3 ya da +2⁄3 gibi kısmi bir yüke sahipken, serbest kuarkların yükü şimdiye dek gözlemlenememiştir (bu teorik gerçeğin sebebi asimptotik serbestliktir.) Makroskobik bir nesnenin yükü, nesneyi meydana getiren parçacıkların elektriksel yükünün toplamıdır. Bu yük genellikle azdır, çünkü madde atomlardan meydana gelir ve atomlar genelde eşit miktarda proton ve elektronlara sahiptir, bu durumda da yükleri sıfırlanır ve atomu nötr hale gelir. İyon; bir ya da birkaç elektron kaybedip, tek bir pozitif yük (katyon) almış veya bir ya da birkaç elektron kazanıp, tek bir negatif yük (anyon) almış bir atomdur (atom grubudur). "Bir atomlu iyonlar" tek atomlardan oluşurken, "çok atomlu iyonlar" bir ya da birkaç atomun birbirine bağlanması ile oluşur. Her iki durumda da, iyonun pozitif veya negatif bir yük kazancı söz konusudur. Makroskobik nesnelerin oluşum sürecinde, genellikle atom bileşenleri ve iyonlar öyle bir biçimde birleşir ki, elektrik olarak nötr atomlara bağımlı, nötr "iyonik bileşimler" oluştururlar. Bu yüzden makroskobik nesneler genel olarak nötr olmaya meyillidirler ancak nadiren tam olarak nötr olabilirler. Makroskobik nesnelerin materyaller tarafından dağıtılan, sıkı sıkıya yerine bağlı, nesneye tam negatif ya da pozitif yük veren iyonlar içerdiği zamanlar vardır. Bunun yanı sıra, makroskobik nesneler iletken elementlerden oluşur, hemen hemen elektronları kolaylıkla (elemente bağlı olarak) alıp verebilirler ve belirsiz bir şekilde tam negatif ya da pozitif yük oluştururlar. Tam elektrik yüklü bir nesne sıfırdan farklı ve hareketsizse, bu olay statik elektrik olarak bilinir. Bu durum, amber ve kürk ya da cam ve ipek gibi iki farklı nesneyi birbirine sürterek kolaylıkla oluşturulabilir. Böylelikle, iletken olmayan nesneler negatif ya da pozitif olarak önemli ölçüde yüklenebilirler. Bir nesneden alınan yük, aynı boyutta karşıt bir yükü arkasında bırakarak diğer nesneye taşınır. Yük korunumu kanunu daima uygulanabilir, bir nesneye, negatif bir yük, aynı boyutta pozitif bir yük alarak verilir. Bu, tam tersi durumlar için de geçerlidir. Bir nesnenin net yükü sıfır olsa da, yük düzensiz bir nesneden de dağıtılabilir. (örneğin dış elektromanyetik alan veya polar bağlı moleküller). Bu gibi durumlarda, nesne polarize edilmiştir. Kutuplaşma yüzünden oluşan yük bağlı yük olarak bilinir; nesnenin dışarısından kazanılan ya da kaybedilen elektronlar tarafından oluşturulan yük ise "serbest yük" olarak adlandırılır. İletken metallerdeki elektronların belirli bir yöne doğru hareketi elektrik akımı olarak bilinir. Birimler. Uluslararası Birimler Sistemi’nin elektriksel yük değeri coulomb'dur, bu değer de yaklaşık 6.242×10^18 e’ ye eşittir (e=proton yükü). Bu yüzden, bir elektronun yükü yaklaşık olarak −1.602×10^−19 C' dir. Coulomb, bir saniyede bir amper taşıyan elektriksel iletkenin enine kesitinden geçen yükün değeri olarak tanımlanır. Q sembolü genellikle elektriğin ya da yükün değerini belirtmek için kullanılır. Elektrik yükünün miktarı bir elektrikölçer ile direkt olarak, balistik galvanometre ile de dolaylı yoldan ölçülebilir. Yükün nicemlenmiş karakterini bulduktan sonra, George Stoney 1891 yılında elektron biriminin, elektriksel yükün temel birimi olduğunu öne sürmüştür. Bu iddia, J.J. Thomson tarafından 1897 yılında yapılan parçacık keşfinden önce meydana gelmiştir. Günümüzde bu birim pek de kullanılmamakta, bunu yerine “elemanter yük”, “yükün temel birimi” ya da en basit haliyle “e” gibi farklı ifadeler kullanılmaktadır. Yükün miktarı, elemanter yük ("e") miktarının katı olmalıdır, ölçüm yüksek bile çıksa, yük gerçek miktarındaymış gibi davranır. Bazı noktalarda, örneğin kondansatör ve kesirli kuantum Hall etkisindeki gibi, yükün fraksiyonlarından bahsetmek mümkündür. Tarihi. M.Ö 600'lü yıllarda Yunan filozof Thales’in de söylediği gibi, kürk, amber gibi bir maddeye sürtülerek yük (ya da "elektrik") toplanabilir. Yunanlar, yüklü amber düğmelerin saç gibi hafif objeleri kendine çekebildiğini yazmışlardır. Ayrıca, eğer amberin yeterince sürtülürse, elektrik kıvılcımı bile yayabileceğini not etmişlerdir. Bu özellik sürtünme ile elektriklenme etkisinden gelmektedir. 1600’de, İngiliz bilim insanı William Gilbert "De Magnete" adlı eserinde bu konuya değinmiş, Yunanca amber, İngilizce’de de sonları “elektrik”, “elektriksel” gibi terimlerin doğmasına yol açan Yeni Latince terim electrius “ηλεκτρον (elektron)”u para olarak bastırtmıştır. Otto von Guericke 1660 yılında bunu takiben, elektrostatik jeneratörü üreten ilk kişi olmuştur. Diğer Avrupalı öncülerden Robert Boyle, elektriksel çekim ve itimin bir vakum gibi davranabileceğini iddia etmiş, Stephen Gray, 1729 yılında maddeleri iletken ve yalıtkan olarak sınıflandırmış ve C. F. Du Fay, 1733'te elektriğin birbirini yok eden iki varyasyona sahip olduğunu öne sürmüş, bu olayı da ikili sıvı teorisi ile açıklamıştır. Du Fay'ın dediğine göre; cam ipeğe sürtüldüğünde, cam "pozitif cam elektriğiyle" yüklenir ve amber kürke sürtüldüğünde, amber de "reçineli elektrikle" dolar. 1839 yılında, Michael Faraday statik elektrik, akım elektriği ve biyoelektrik arasındaki ayrımın yanlış olduğunu, hepsinin tek tür bir elektriğin zıt kutuplarda gösterdiği davranışların sonucu olduğunu göstermiştir. Kutup ister pozitif ister negatif olsun, bu durum değişmemektedir. Pozitif yük cam çubuğun ipeğe sürüldükten sonra solunda kalan yük olarak tanımlanabilir. 18. yüzyılın elektrik konusunda uzman kişilerin en önemlilerinden biri elektriğin tek sıvı teorisini savunan Benjamin Franklin’dir. Elektriğin bütün maddelerin içinde bulunan, görünmeyen bir sıvı olduğunu hayal etmiş; Leyden kavanozunda biriken yükü tutan şeyin cam olduğuna inanmıştır. Yalıtkan yüzeylerin birbirine sürtülmesiyle bu sıvının yer değiştirdiğini ve bu sıvı akışının elektrik akımı oluşturduğunu varsaymıştır. Ayrıca, çok az sıvı içeren maddenin negatif, çok fazla sıvı içeren maddenin ise pozitif olarak yüklenmiş olduğunu söylemiştir. Belirtilmeyen bir sebepten ötürü, pozitif yükü cam elektriği, negatif yükü de reçine elektriği ile açıklamıştır. O sıralarda, William Watson da aynı tanımlamalarda bulunmuştur. Statik Elektrik ve Elektrik Akımı. Statik elektrik ve elektrik akımı iki ayrı olaydır, ikisi de elektrik yükü içerir ve aynı maddede aynı zamanlarda gerçekleşebilirler. Statik elektrik, bir maddenin elektrik yüküyle ilişkilendirilir ve denk olmayan iki madde bir araya geldiğinde oluşan elektrostatik deşarjla bağlantılıdır. Bir elektrostatik deşarj her iki maddenin de yüklerinde değişim meydana getirir. Elektrik akımı ise elektrik yükünün bir madde içinden herhangi bir yük kaybı ya da kazanımına neden olmadan geçmesi demektir. Sürtünme ile Elektriklenme Herhangi bir elektriksel özellik içermeyen bir parça camı ve bir parça reçineyi birbirine sürtüp, sürtünen bölgeleri etkileşim içinde bırakalım. Hala hiçbir elektriksel özellik göstermeyeceklerdir. Bu kez iki maddeyi ayıralım. Ayırdığımızda, birbirlerini çekeceklerdir. Diğer bir cam parçası yine diğer bir reçineye sürtüldüğünde ve birbirlerinden ayırıp, daha önceki ayrılmış maddelerin yakınlarına konduğunda, bunlar gözlemlenebilir: 1. İki cam parçası birbirlerini itebilir. 2. Her bir cam parçası, her bir reçineyi çekebilir. 3. İki reçine parçası birbirini itebilir. Bu itme ve çekme olayları elektriksel olaylar olarak adlandırılır ve bu olaylarda yer alan maddeler “elektriklenmiş” ya da “elektrikle yüklenmiş” şeklinde isimlendirilir. Maddeler, sürtünmenin yanı sıra başka şekillerde de elektriklenebilirler. İki cam parçasının elektriksel özellikleri birbirine benzerdir fakat reçinelerinkinden farklıdır: Cam, reçinenin ittiklerini çekerken, reçinenin çektiklerini iter. Herhangi bir şekilde elektriklenmiş bir madde cam gibi davranırsa, yani camı iter ve reçineyi çekerse, maddenin “camsı” bir yükle yüklendiği ve camı çeker ve reçineyi iterse de “reçinemsi” bir yükle yüklendiği söylenebilir. Tüm elektriklenmiş maddeler camsı ya da reçinemsi bir şekilde elektriklenmiştir. Bilimsel bir komite, camsı elektriklenmenin pozitif, reçinemsi elektriklenmenin negatif olduğunu belirtmiştir. Bu iki tür elektriklenmenin tamamen zıt özelliklere sahip olması, onları zıt kutuplarla ilişkilendirmenin doğru olduğunu kanıtlamaktadır. Ancak pozitif kutbun negatife oranla tatbiki gelişigüzel uyuşma olarak düşünülmelidir, tıpkı matematiksel grafikteki uyuşmada sağ ele olan pozitif uzaklığının hesaba katıldığı gibi. Çekme ya da itme, hiçbir güç elektriklenen ve elektriklenmeyen maddeler arasında gözlemlenemez. Aslında, bütün maddeler elektriklenir, ancak bu olay yakın çevresindeki benzer yüklü maddelerle gerçekleşmeyebilir. Bir madde ya elektriklenir ya da yakınındaki maddelerde yükler eşitlenene kadar eşit yahut zıt yük yaratır. Çekme etkisi yüksek voltajlı durumlarda gözlemlenebilir, düşük voltajlı olayların etkileri zayıftır ve bu yüzden daha az belirgindir. Çekme ve itme kuvvetleri Coulomb’un kurallarında kodlanmıştır (çekme, uzaklığın tam ortasında azalır ki bu yerçekimi alanın ivmesinin bir sonucudur ve bu da yerçekiminin ölçek olarak zayıf yüklerin arasındaki elektriksel olay olduğunu ortaya koyar.). Dahası için: Casimir kuvveti. Franklin/Watson modelinin temelinde doğru olduğu gerçeği bilinmemektedir. Bu modelde, sadece tek tür bir elektrik yükü vardır ve yükün ölçümünü yapabilmek için tek bir değişken gerekmektedir. Diğer yandan, sadece yükü bilmek de durumun tanımlanması için yeterli değildir. Madde, farklı yüklere sahip parçacıklardan oluşur ve bu parçacıklar yalnızca yük değil, başka özelliklere de sahiptir. En yaygın yük taşıyıcısı pozitif yüklü protonlar ve negatif yüklü elektronlardır. Bu yüklü parçacıkların herhangi birinin hareketi elektrik akımı oluşturur. Birçok durumda, klasik elektrik akımının pozitif yük tarafından elektrik akımına doğru taşındığı ya da negatif yük tarafından zıt yöne doğru ilerletildiği hesaba katılmaksızın klasik elektrik akımından bahsetmek mümkündür. Bu makroskopik bakış açısı elektromanyetik kavramları ve hesaplamaları kolaylaştıran bir yaklaşımdır. Zıt noktada, mikroskobik durumlara bakıldığında, elektrik akımı taşımanın elektron akımı dahi birçok yolu olduğu görülür. Elektron akımı delikleri pozitif parçacıklar gibi davranır ve negatif ve pozitif parçacıklar (iyonlar ya da diğer yüklü parçacıklar) elektroliz çözeltisi ya da plazma içinden zıt yöne doğru akarlar. Şundan kaçınmalı ki, metalik kabloların yaygın ve önemli bir durumunda, klasik elektrik akımının yönü normal yük taşıyıcılarının sürüklenme hızının tersi yöndedir, örneğin elektronlar. Bu, başlangıç seviyesindekilerde kafa karışıklığı çıkaran bir kaynaktır. Özellikler. Makalelerde elektromanyetizma hakkında bahsedilen özelliklerin yanı sıra, yük bir göreli değişmezdir. Yani, Q yüküne sahip herhangi bir parçacık, ne kadar hızlı giderse gitsin, yükü daima Q olur. Bu özellik deneysel bir biçimde kanıtlanmıştır: Bir helyum çekirdeğinin yükü (bir çekirdekte birbirine bağlı ve yüksek hızda etrafta hareket eden iki proton ve iki nötron) "iki" döteryum çekirdeğini (birbirine bağlı ve eğer helyum çekirdeğinde olsa daha yavaş hareket edecek bir proton ve bir nötron) yüküyle aynıdır. Elektrik Yükünün Korunması. Yalıtılmış sistemin toplam elektrik yükü sistemin kendi içinde olan değişimlere bakmaksızın sabit kalır. Bu kural fizikte bilinen bütün süreçlerin esasında vardır ve dalga fonksiyonunun yerelleştirilmiş bakışım kuramından ortaya çıkmıştır. Yük korunumu yük-akım süreklilik denkleminin bir sonucudur. Daha genel manada, birleşme miktarı V içindeki yük yoğunluğunun ρ net yükü, akım yoğunluğundaki J bütün alanın kapalı alanı boyunca olan yüküne eşittir S = ∂V. Ki bu yük de nihayetinde net akıma eşittir. Elektrik korunumu, süreklilik denkleminde açıklandığı gibi, şu sonucu verir: formula_2 ve formula_3 zamanları arasındaki yük transferi iki tarafı da etkileşime sokarak elde edilir: Kapalı yüzey boyunca olan net dış akım I ın oluştuğu yerdir ve Q yüzey tarafından belirtilen yerin miktarından elde edilen elektrik yüküdür.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17237", "len_data": 14774, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 4.21 }
Turancılık veya Pan-Turanizm, tüm Ural-Altay kavimlerinin birliğini savunan siyasi görüş. İlk olarak Macarlar, Finler, Estonlar ve Rusya içindeki Fin-Ugor kavimleri ile beraber Tunguzlar, Moğollar ve Türklerin bir araya getirilmesi olarak ortaya çıkmıştır. Türkçü ve Turancı olan Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları isimli eserinde Turancılığın; Macarları, Moğolları, Tunguzları, Finuvaları içine alan bir kavimler karması olmadığı görüşünü belirterek Turancılığı Türk halkları ile sınırlandırmış ve Türkçülük ile aynı anlamda kullanmıştır. Turancılık bugünkü Türkî devletlerde bu şekilde benimsense de esas olarak Fin tarihçi Matthias Alexander Castrén tarafından Ural-Altay kavimlerinin birliğini sağlamak amaçlı ortaya atılmış bir görüştür. "Turancı" terimi İran kökenlidir ve Orta Asya'da prehistorik bir insan topluluğuna atıfta bulunduğuna inanılır. Terim, 18. yüzyıldan itibaren Orta Asya'yı belirtmek için bilimsel literatürde yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Avrupalı bilim insanları, terimi Abu al-Ghazi Bahadur'un tarihî eserlerinden almışlardır; Shajare-i Türk adlı eserin İngilizce açıklamalı çevirisi 1729 yılında yayımlanmış ve hızla Avrupalı bilim insanları için sıkça başvurulan bir kaynak haline gelmiştir. İdeolojinin temeli, Fin dilbilimci Matthias Alexander Castrén'in çalışmalarına dayanmaktadır. Castrén Pan-Turanizm ideolojisini benimsemiş ve Ural-Altay halklarının etnik birliği ve gelecekteki büyüklüğüne inanmıştır. Castrén, Finlerin Orta Asya'dan (daha spesifik olarak Altay Dağları'ndan) geldiğini ve küçük, izole bir topluluk olmaktan çok, Macarlar, Türkler, Moğollar gibi halkları içeren daha büyük bir siyasi birliğin parçası oldukları kanısına vardı. Turancılığın tanımı, sadece tüm Türk halklarının birliğini değil (pan-Türkizmde olduğu gibi), aynı zamanda "Turan dilleri" konuşan tüm halkları içerdiğine inanılan daha geniş bir Turan veya Ural-Altay ailesinin ittifakını ima eder. Turancılık, tüm Ural-Altay halklarının birliği için bir siyasi hareket olmasına rağmen, kapsayıcılığı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Türkiye Türk'ü olan Ziya Gökalp'e göre, diğer Turan halkları (Finler, Macarlar, Moğollar vb.) kültürel olarak çok farklı oldukları için Turancılık sadece Türk halkları için geçerliydi; bu nedenle Turancılığı Türkçülüğe endeksledi. I. Dünya Savaşı sırasında Lothrop Stoddard tarafından verilen tanımına göre:"Kuzey Avrupa ve Asya'nın tam karşısında, Baltık Denizi'nden Pasifik'e, Akdeniz'den Arktik Okyanusu'na kadar uzanan geniş bir halk tabanı bulunmaktadır ve etnologlar tarafından "Uralo-Altay ırkı" tanımı verilmiştir, ancak genellikle "Turanlılar" olarak adlandırılırlar. Bu grup, en yaygın olarak dağılmış olan halkları içerir: İstanbul ve Anadolu'nun Osmanlı Türkleri, Orta Asya ve İran'da yaşayan Türkmenler, Güney Rusya ve Transkafkasya Tatarları, Macarlar, Finler ve Baltık ülkelerinin Finleri, Sibirya'nın yerli kabileleri, Moğollar ve Mançular. Kültür, gelenek ve hatta fiziksel görünüşte farklı olsalar da, bu insanlar belirli ortak özelliklere sahiptir. Dilleri benzerdir ve hatta daha da önemlisi, fiziksel ve zihinsel yapıları tartışmasız benzerlikler göstermektedir." Oluşum. Sözdebilimsellik. Turancılık, sözdebilimsel teorilerle karakterize edilmiştir. Diğer görüşlere göre Macar Turan Cemiyeti'nin bilim insanı üyelerinin (Jenő Cholnoky, Lajos Ligeti, Zoltán Felvinczi Takács ve diğerleri gibi) bilimsel çalışmaları, dönemin bilimsel hayatının ön saflarında yer almıştır. Turan veya Ural-Altay akrabalık teorilerine göre sözde "Turanlılar" terimi Bulgarlar, Estonyalılar, Moğollar, Finler ve Türkiye Türkleri ve Türkiye'de yaşayan Kürtleri de kapsamaktadır. Her ne kadar temeldeki bilimsel teoriler çağdaş bilimde geniş çapta sorgulanmış veya reddedilmişse de, Turancılık hâlâ bazı Türkçe konuşulan ülkelerde geniş destek bulmaktadır. Sözde-Türkologlar olarak adlandırılan bu bilim insanları, tüm Avrasya göçebelerini ve tarihteki büyük medeniyetleri Türk veya "Turan" kökenli olarak kabul ederler. Yorumlayanlara göre bu tür görüşlerde Turancılık, taraftarlarının geçmişteki başarısızlıklarla başa çıkmalarına yardımcı olan bir tür sözde ulusal argümanlar oluşturmaktadır. Bölgelerine göre Turancılık. Türkiye. Tüm Türkî halkların birliğini savunan görüş, Rusya'da 1905 Devrimi'nden önceki günlerde Azerbaycan Türkleri ve Tatar aydınları tarafından ortaya atılmış, 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Türkiye'de de geniş yankı bulmuştur. İttihat ve Terakki yönetimi içinde Ziya Gökalp'in başını çektiği Türkçü-Turancı görüşler egemen olmuştur. Devrim Osmanlı Komutanı Enver Paşa, 1918-1922'de, karışıklık içinde olan Rusya'da Turancılık fikrini canlandırmaya çalışırken öldürülmüştür. Ziya Gökalp'in Selanik'te 'Genç Kalemlerde yazdığı "Turan" şiirinde geçen "Vatan ne Türkiye'dir Türklere, ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan." dizeleri süreç içerisinde Türkiye'deki Turancılardan sıkça atıf alıp temel oluşturdu."" İmparatorluk dönemi. Türkiye'de dış Türkler'e yönelik ilgi 1890'larda başladı. Fransız tarihçi Léon Cahun'ün "Asya Tarihine Giriş: Türkler ve Moğollar" adlı eserinin Necip Asım Yazıksız tarafından yapılan Türkçe çevirisi (1896), Türkçü hareketin dönüm noktalarından biri idi. Daha önce Türkçede özel bir anlam taşımayan "Turan" kavramı Cahun'ün eseri sayesinde yaygınlık kazandı. 1904'te Yusuf Akçura'nın, Osmanlıcılık ve İslamcılık akımlarına karşı Türkçülüğü savunan Üç Tarz-ı Siyaset adlı etkili kitapçığı yayımlandı. 1908'de "Türk diye anılan bütün kavimlerin geçmişteki ve günümüzdeki durum, etkinlik ve eserlerini öğrenmek ve öğretmek" amacıyla İstanbul'da Türk Derneği kuruldu. Derneğin kurucuları Yusuf Akçura, Necip Asım Yazıksız, Veled Çelebi İzbudak, Rıza Tevfik Bölükbaşı ve İstanbul Üniversitesi profesörlerinden Agop Boyacıyan idi. 1911'de yine İstanbul'da kurulan Türk Yurdu Cemiyeti, kültürel çalışmaların yanı sıra Orta Asya Türklerine yönelik doğrudan doğruya siyasi görüşler de ileri sürdü. Mehmet Emin (Yurdakul) un önderlik ettiği cemiyetin kurucuları Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu ve Hüseyinzade Ali (Turan) gibi Rusya göçmenleri idi. 15 Mart 1912'de kurulan Türk Ocağı, Türkçü ve Turancı hareketin asıl odak noktası oldu. 1912 ile 1930 yılları arasında bu örgüt, Türkiye'nin en etkili siyasi/ideolojik düşünce merkezi olarak hizmet verdi. Türk Ocağı'nın kurucuları arasında, yukarıda adı geçen kişilere ek olarak Zeki Velidi (Togan), Reşit Galip, Ferit Tek,Hamdullah Suphi Tanrıöver, Halide Edip Adıvar ve Adnan Adıvar gibi aydınlar bulunuyordu. 1913'ten itibaren Türk Ocağı ve genelde Turancı düşünce, İttihat ve Terakki yönetiminin tam siyasi desteğini kazandı. İttihat ve Terakki hareketinin "resmi" ideologu olan Ziya Gökalp, Turancı düşüncenin başlıca sözcüsü idi. Ziya Gökalp'in yanı sıra, hikâyeci Ömer Seyfettin Turan fikrinin popülerleşmesine katkıda bulundu. Mehmet Emin Yurdakul'un 1918'de Turan'a Doğru adıyla derlediği şiirler, Halide Edip'in "Yeni Turan" romanı, Ömer Seyfettin'in "Yarınki Turan Devleti" adlı risalesi, Fuad Köprülü'nün "Turan" başlıklı ilkokul okuma kitabı, 1913-1918 aralığında Turan fikrini yaydılar. I. Dünya Savaşı başlangıcında yayınlanarak (1914) İttihat ve Terakki yönetimi tarafından çeşitli dillere çevirilen "Türkler bu Muharebede Ne Kazanabilirler" adlı propaganda risalesinin yazarı Munis Tekinalp (asıl adı Moiz Kohen), savaşın ana hedefinin Turan'ı kurtarmak olduğunu savundu. Enver Paşa'nın Aralık 1914'te giriştiği birincil hedefi Erzurum'a kadar ilerlemiş Rusları yurttan atmak olan Sarıkamış taarruzunun ikincil stratejik hedefi Kafkasya üzerinden Orta Asya'daki Türklere ulaşmak ve bu yolla I.Dünya Savaşı'ndan Osmanlı'yı galip çıkarmaktı. Ancak bu girişim, 32.000 Osmanlı askerinin öldüğü bir yenilgiyle sonuçlandı. 1918 yazında Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Killigil komutasında bir Türk birliği, Ekim Devrimi nedeniyle kargaşa içinde bulunan Azerbaycan ve Dağıstan'ı Rus işgalinden kurtararak bağımsızlığını ilan etti. Turan'ı kurmaya yönelik bu girişime de, Osmanlı Devleti'nin diğer cephelerde uğradığı yenilgi nedeniyle, Kasım 1918'de son verildi. Cumhuriyet dönemi. 1920'ler. Millî Mücadele'de İttihat ve Terakki'nin Türkçü ve Turancı kadroları önemli bir rol oynadığı halde, TBMM hükûmeti 1920'den itibaren Turancı akıma karşı kesin bir tavır almış ve Atatürk, 1927'de Turancılık hakkında ""tarihte örneği olmamış imkansız bir hedef" olarak bahsetmiştir. Mustafa Kemal Paşa, 1 Aralık 1921'de Bakanlar Kurulunun görev ve yetkisini belirleyen meclis konuşmasında geçmiş dönemde Panturanizm ve Panislamizm yapılmaya çalışıldığı için "düşmanlar"" tarafından saldırıya uğradıklarını söyleyerek, karşı olduğunu şu sözlerle söyledi: Turancı düşüncenin tanınmış önderi Ziya Gökalp 1923'te Ankara'da Matbuat Müdürlüğü tarafından yayımlanan "Türkçülüğün Esasları" adlı eserinde Turancılığı "uzak mefkûre" ilan ederek, Türkiye devletinin kuruluşunu esas alan yeni bir Türkçülük tanımı getiriyordu. Gökalp ayrıca bu eserinin basımından iki ay sonra Mustafa Kemal Atatürk tarafından milletvekili adayı gösterildi. Mehmet Emin Yurdakul "Turana Doğru" adlı şiir kitabının yeni baskısında bazı şiirlerini değiştirerek "Turan" sözcüğünün yerine "vatan" sözcüğünü getirdi. Ahmet Ağaoğlu, Halide Edip ve Yusuf Akçura, 1922 ve 1923'te çeşitli vesilelerle Turancılıktan vazgeçtiklerini deklare ettiler. 1930'lar. Cumhuriyet döneminde Turancılığı üstü kapalı bir biçimde de olsa savunan ilk eser, Reşit Saffet Atabinen'in 1930'da yayımlanan "Türklük ve Türkçülük İzleri" adlı kitabıydı. Kitap, Türk Ocağı örgütü içinde hızlanan bir tartışma ortamında yayımlanmıştı. 1931'de Türk Ocakları Atatürk'ün emriyle kapatıldı. 1932'de Reşit Galip'in emriyle üniversiteden uzaklaştırıldıktan sonra yedi yıl Almanya'da kalan Zeki Velidi Togan, 1939'da Türkiye'ye döndükten sonra yayımladığı "Bugünkü Türkistan ve Yakın Mazisi" adlı eserinde, yakın gelecekte gerçekleşmesini umduğu Turan hayalini anlattı. 1930'larda yeniden güçlenen Türkçü-Turancı düşüncenin en radikal sözcüsü Hüseyin Nihal Atsız idi. Atsız 1931-1932'de "Atsız Mecmua"yı, 1933-1934 ve 1943-1944'te de "Orhun: Aylık Türkçü Mecmua"'yı yayımladı. 1939'da "Bozkurt" dergisini çıkaran Reha Oğuz Türkkan ile 1943'te Samsun'da "Kopuz" adlı Türkçü dergiyi başlatan Fethi Tevetoğlu bu dönemin diğer Turancı fikir önderleri arasında bulunuyordu. 1941-1944 yıllarında Orhan Seyfi Orhon "Çınaraltı" adlı Türkçü dergiyi yönetti. Bu dergide yazan emekli general Hüseyin Hüsnü Emir Erkilet, "Her Türkçü Turancıdır, her Turancı Türkçüdür" diyordu. Gökbörü, Anadolu, Türk Yurdu, Millet, Türk Amacı, Tanrıdağ, Ergenekon gibi başka Türkçü-Turancı dergiler de yayınlanmaya başlamıştı. 1944 Tevkifatı. Nazi Almanyası'nın yenilmeye yüz tutması ve Türkiye'nin İngiltere-ABD ittifakına yaklaşmasıyla Türk basınında Turancılara yönelik sert eleştiriler boy gösterdi. Faris Erkman 1943'te yayımlanan "En Büyük Tehlike" adlı kitabında "Pantürkist, Turancı, ırkçı kuklalara" saldırarak, onları yabancı devletlerin hizmetinde olmakla suçladı. "Millî Şef" İsmet İnönü, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ı Ocak 1944'te emekliye sevkettikten sonra, 3 Mayıs 1944'te İstanbul ve Ankara'da Türkçü gençlerin düzenlediği Komünizmi Telin mitingleri yapıldı. 9 Mayıs 1944'te Şükrü Saracoğlu hükûmeti, aralarında Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Nejdet Sançar, Fethi Tevetoğlu ve Alparslan Türkeş'in de bulunduğu 23 kişi, Irkçılık-Turancılık davası'nda yargılandı. Bir yıla yakın tutuklu kalan sanıklar, daha sonra, kendilerinin tabutlara yerleştirilip işkence yapıldığını ileri sürdüler. 29 Mart 1945'te Türkçülük davası sanıklarından onu ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Ancak aynı yılın Ekim ayında Askerî Yargıtay mahkûmiyet kararlarını esastan bozdu. 1945 Sonrası. 1950'li yıllarda Demokrat Parti ve daha sonra da Mareşal Fevzi Çakmak'ın kurduğu Millet Partisi içinde yer alan ve bağımsız örgütlü bir yapı göstermeyen Turancı hareket, o yıllarda siyasete egemen olan anti-komünizm düşüncesinin sağladığı zırha bürünerek görüşlerini savundu.1969'da isim değiştirerek Milliyetçi Hareket Partisi olan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, eski Turancılardan birçoğunu bünyesinde topladı. Macaristan. Orta Asya kökenli bir ulus olan Macarlar'da Orta Asya'daki akraba uluslara yönelik ilgi 1890'larda büyük bir hızla gelişti. 1910 yılında aristokrat kökenli aşırı sağcı siyasetçi ve tarihçi Kont Pál Teleki önderliğinde Budapeşte'de Turan Cemiyeti ("Turáni Társaság") kuruldu. Birçok ünlü toplumsal şahsiyeti, bilim adamlarını ve ulusçu şairleri kapsayan cemiyetin amacı "Avrupa'dan Asya'ya, Dévény'den Tokyo'ya kadar Turan'ı aramak," "kardeş uluslar arasında, Macarların yönetiminde birliği sağlamak ve Turancı birlik bilincini yaygınlaştırmak" idi. "Turancılığın, yani Macar olmanın birinci ödevi (...) Turan ülküsünü öğrenmek ve bunu yaymak" idi. Macar Turan Cemiyeti 1913'ten itibaren Turán adlı bir dergi yayınladı. 1920'de dokuz Turancı cemiyet ve birliğin katılımıyla Macaristan Turan Federasyonu ("Magyarország Turáni Szövetség") kuruldu. Macaristan'daki Turancı hareketin Türkiye ile neredeyse aynı günlerde örgütlenmesi, Turancı fikirlerin etkinliği kadar, belki Alman İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı arefesinde Rusya'ya yönelik politikalarıyla da ilgilidir. Nitekim Macar Turan Cemiyeti'nin lideri Kont Pál Teleki II. Dünya Savaşı sırasında Hitler Almanyası'nın desteğiyle Macaristan başbakanı olacaktır (1941). Kafkasya kahramanı Nuri Paşa da uzun yıllar Almanya'da yaşadıktan sonra 1938'de Türkiye'ye dönerek Hitler Almanyası'nın desteğiyle bir silah fabrikası kurdu; 1941'de Almanya'nın Ankara büyükelçisi Franz von Papen aracılığıyla Türkiye'deki Turancı harekete gizli destek sağladı. Nuri Paşa'nın Alman Dışişleri Bakanlığı'nın Türkiye işlerinden sorumlu müsteşarı Ernst Woermann aracılığıyla aktardığı görüşler, Almanya'da Turancılık Masası'nın ve SS Doğu Türkistan Alayı'nın kurulmasında rol oynadı. Sovyetler Birliği. Başkurtistan doğumlu Tatar lider Mirsaid Sultangaliyev, Rusya'daki tüm Türkî halkların tek bir sosyalist Turan Devletinde birleşmesini savunmaktaydı. Kızılordu ve Çarlık yanlısı Beyaz Ordu arasında iç savaş olması bu durumu zorlaştı. MÜSKOM adında bir örgütlenme kurularak Azerbaycan, Dağistan, Kazakistan, Kırım, Tataristan ve Türkistan'dan Feyzullah Hocayev, Galimcan İbrahimov, Neriman Nerimanov, Turar Rıskulov gibi Türkçü isimlerle bir araya gelerek SSCB içerisinde örgütleniyordu. Asker, politikacı ve öğretmen olan Sultangaliyev aynı zamanda ulusal komünizm'in kurucusudur. Bu fikir vatanseverlik, Türkçülük-Turancılık, komünizm esas alınarak oluşan bir düşünce akımıdır. Diğer yandan SSCB'nin din karşıtı politikalarına karşı çıkmaktadır. Sonuç olarak MÜSKOM dağıtılmış ve bazı isimler ise idam edilmiştir. Diğer ülkelerde Turancılık. Kazanlı Abdullah Ahsan tarafından çıkarılan "Yeni Turan" dergisi 1931'den başlayarak Finlandiya'da Türkçe ve Fince olarak yayımlandı. Dergi Sovyet karşıtı ve Nazi yanlısı yazılara yer veriyordu.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17239", "len_data": 14897, "topic": "HISTORY", "quality_score": 4.19 }
Dâvûd-i Kayserî (Osmanlıcaː داوود قيصرى), Osmanlı devletinin kuruluş döneminde yaşamış İran'lı mutasavvıf, filozof ve yazar. İlk Osmanlı medreselerinin kurucusu, başmüderrisidir. Muhyiddin Arabi'nin Vahdet-i Vücud denilen sufi öğretisinin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki ilk temsilcilerinden ve yorumcularından birisidir. Ailesi ve kökeni. Dâvûd-i Kayserî, günümüzde İran sınırları içindeki Save'den Moğol saldırıları sırasında kaçarak Kayseri'ye yerleşen bir aileye mensuptur. 1258 veya 1261 yılları civarında Kayseri'de doğdu. Kayseri'nin o dönemde Selçuklu ilim ve kültür hayatındaki yeri oldukça iyiydi. Burada dönemin tanınmış alimlerinden Kadı Sirâceddin Urmevî'den dersler aldı. Onun Konya'ya tayin edilmesinden sonra burada diğer hocalardan eğitim gördü. Davud el- Kayseri, kendisini yetiştirdikten sonra Kahire'ye gitti. Bir süre burada da eğitim gördü. Dört yıl kadar kaldığı Kahire'den Kayseri'ye döndü. Hatta ilim aşkı ve çabası, Onu dönemin şöhretli alimi Abdürrezzak Kaşani ile görüşmek için İran yollarına düşürdü. Orada ondan tasavvuf dersleri aldı. Böylece Din ilimlerinde hem de dünya ilimlerinde büyük şöhret oldu. Konya, Aksaray ve Bursa'ya gitti. Yazdığı "Matla'u hususi' l Kelim filmaani Fususi'l Hikem" adlı eseriyle Osmanlı Padişahı Orhan Gazi'ye kadar ulaştı. Davudu Kayseri Nihayet-ül Beyan fi drayetizzaman adlı eserini de bitirdikten sonra şöhreti Anadolu sınırlarının dışına taşmaya başladı. Bunun üzerine 1336 yılında Orhan Gazi kendisini İznik'e çağırdı. Günlük 30 akçe maaşla burada kurduğu Osmanlıların ilk medresesine Başmüderris tayin edildi. 15 yıl süreyle çalıştığı bu medresesinin sistemini kurdu. Böylece Osmanlılarda medrese eğitiminin temeli fiziki olarak Orhan Gazi, ilmi olarak da Davud-u Kayseri tarafından atılmış oldu. Davud el-Kayseri'nin Osmanlı medrese eğitim sistemine verdiği disiplin asırlarca devam etti. Dünya çapında binlerce ilim adamı, sanatkar ve edebiyatçı yetişti. Bu bakımdan Davud-u Kayseri'ye o dönemlerde "Din ve milletin Şerefi" anlamına gelen Şerefu'd Din ve' Mille lakabı verildi. Tasavvuf yönündeki bilgisi ve yaşayışından dolayı "Şeyh" ve Hanefi mezhebinde olduğu için de "El Hanefi" gibi unvanlar verildi. Tasavvuf Anlayışı. Davud el-Kayseri, eI-Kaşani Sadreddin Konevî kanalıyla Muhyiddin İbn Arabi'ye bağlanan tasavvufi görüşünde Vahdet-i Vücud'u kabul eder. Onun ancak son asırda çözülen astrofizik ilminde çok dikkate değer görüşler ortaya koyduğu bilinmektedir. (Tabiatın enerjiden meydana geldiği) görüşünü savunan ilk kişi odur. (Kainata Küll Unsur, suya beyaz atom, varlıklara sabit öz) diyen Davud-u Kayseri hayatın sevgi üzerine kurulduğu ve insanın insanı sevmesiyle Allah'ı sevip ona ulaşabileceğini savunur. 6. asırdan bu yana metafizik alanında, tasavvufta ve dini bilgilerde önderliği ve tesiri hala devam etmektedir. Kayserili Davud 1350 yılında öldü. Kendisi İznik'e defnedildi. Kayseri, Vahdet-i Vücud'u felsefi bir dille izah etmeye çalışanların başında gelmektedir. Hocası yine bir Vahdet-i Vücud savunucusu ve Fusus yorumcusu olan Kaşanidir. Kendisinin bu alandaki eserleri Arabi'nin eserlerinin yorumu olmakla birlikte hem İslam tarihinde hem de halihazırdaki Batılı araştırmalarca müstakil olarak değerlendirilip üzerine yorumları yapılmıştır. Zamanın felsefe ve ilim dili olarak Arapça kullanıldığından kendisi de kitaplarını Arapça kaleme almıştır. Kendisinden yapılan ilk çevirinin tarihi 1997'dir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17240", "len_data": 3390, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.84 }
Johannes Brahms (7 Mayıs 1833, Hamburg - 3 Nisan 1897, Viyana) Alman piyanist, orkestra şefi ve 19. yüzyılın ikinci yarısının en önemli Romantik dönem bestecilerindendir. Hamburg'da Lutheran bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi ve profesyonel yaşamının çoğunu Viyana'da geçirdi. Bazen Johann Sebastian Bach ve Ludwig van Beethoven ile müziğin "Üç B"sinden biri olarak gruplandırılır, bu yorum aslında on dokuzuncu yüzyıl orkestra şefi Hans von Bülow tarafından yapılmıştır. Brahms, senfoni orkestrası, oda toplulukları, piyano, org, ses ve koro için besteler yapmıştır. Bir virtüöz piyanist olarak kendi eserlerinin birçoğunun prömiyerini kendi yaptı. Piyanist Clara Schumann ve kemancı Joseph Joachim (üç yakın arkadaştı) dahil zamanının önde gelen sanatçılarıyla çalıştı. Eserlerinin çoğu, modern konser repertuvarının parçaları oldu. Brahms, çağdaşları ve sonraki yazarlar tarafından hem gelenekçi hem de yenilikçi olarak kabul edildi. Müziğinin kökleri, klasik müzik ustalarının yapılarına ve kompozisyon tekniklerine dayanır. Bu yapıların içine derinden romantik motifler gömülüdür. Bazı çağdaşları onun müziğini fazlasıyla akademik bulsa da katkısı ve işçiliği Arnold Schoenberg ve Edward Elgar gibi çeşitli isimler tarafından takdir edildi. Brahms'ın eserlerinin gayretli, yüksek düzeyde oluşturulmuş doğası bir nesil boyunca besteciler için başlangıç noktası ve bir ilham kaynağıydı. Gençlik yılları. Brahms'ın babası Johann Jakob Brahms (1806–72), Holstein'daki Heide kasabasındandı. Aile adı bazen 'Brahmst' veya 'Brams' olarak da yazılmıştır ve Almanca çalı süpürgesi anlamındaki (broom) kelimesi olan 'Bram'dan türetilmiştir. 7 Mayıs 1833'te Hamburg'da doğan Brahms (Aşağı Sakson - Kuzey Alman) genişçe bir ailenin çocuğuydu. Babası el işçiliğiyle para kazanıyordu, ayrıca Hamburg'daki birkaç dans lokalinde korno ve kontrbas çalarak küçük gruplarla sahne alıyordu. Brahms piyano dersleri alarak müziğe yedi yaşında başladı. Ailenin isteği dışında, Johann Jakob müzik kariyerine devam etti ve 1826'da Hamburg'a geldi ve burada telli ve nefesli çalgıları çalan bir müzisyen olarak iş buldu. 1830'da, kendisinden 17 yaş büyük bir terzi olan Johanna Henrika Christiane Nissen (1789-1865) ile evlendi. Aynı yıl Hamburg yedek askerlerine doğal korno müzisyeni olarak atandı. Sonunda Hamburg Devlet Operası (Stadttheater Hamburg) ve Hamburg Filarmoni Topluluğu'nda kontrbasçı oldu. Johann Jakob zenginleştikçe, aile yıllar içinde Hamburg'da daha iyi bir eve taşındı. Johannes Brahms 1833'te doğdu; kız kardeşi Elisabeth (Elise) 1831'de, küçük erkek kardeşi Fritz Friedrich (Fritz) 1835'te doğdu. Fritz ayrıca piyanist oldu; kardeşinin gölgesinde kalarak 1867'de Karakas'a göç etti ve daha sonra öğretmen olarak Hamburg'a geri döndü. Johann Jakob, oğluna ilk müzik eğitimini verdi; Johannes ayrıca keman çalmayı ve çello çalmanın temellerini öğrendi. 1840'tan itibaren Otto Friedrich Willibald Cossel (1813-1865) ile piyano çalıştı. Cossel, 1842'de Brahms'ın "bu kadar iyi bir oyuncu olabileceğinden, ancak hiç bitmeyen bestesini durdurmayacağından" şikayet etti. Brahms 10 yaşındayken sanatçı olarak ilk çıkışını Beethoven'ın Piyano ve Nefesliler Beşlisi Op. 16 ve Mozart tarafından bir piyano dörtlüsü'nün de dahil olduğu özel bir konserde yaptı. Ayrıca Henri Herz'in étude adlı solo eserini de çaldı. 1845'te sol minör (G minor) bir piyano sonatı yazmıştı. Ailesi, besteci olarak erken çabalarını onaylamadı ve bir sanatçı olarak daha iyi kariyer beklentileri olduğunu hissetti. 1845'ten 1848'e kadar Brahms, Cossel'in öğretmeni, piyanist ve besteci Eduard Marxsen (1806-1887) ile çalıştı. Marxsen, Beethoven ve Schubert'in kişisel bir tanıdığıydı, Mozart ve Haydn'ın eserlerine hayrandı ve J. S. Bach'nın müziğine kendini adamıştı. Marxsen, Brahms'a bu bestecilerin geleneğini aktarmış ve Brahms'ın kendi bestelerinin bu gelenek üzerine temellenmesini sağlamıştır. 1847'de Brahms ilk kez Hamburg'da solo piyanist olarak Sigismund Thalberg 'un bir fantezisini çalarak kamuoyuna çıktı. 1848'deki ilk tam piyano resitali, Bach'ın bir fügünü (ing:fugue) yanı sıra Marxsen ve Jacob Rosenhain gibi çağdaş virtüözlerin eserlerini içeriyordu. Nisan 1849'daki ikinci bir resitali, Beethoven'ın "Waldstein" sonatı ve kendi bestesinin bir vals fantazisini içeriyordu ve gazetelerden olumlu eleştiriler aldı. 1849'da yazdığı "Sevilen Valsler üzerine Fantezi" adlı yapıtı piyano çalarlar için çalınması hiç de kolay olmayan bir yapıttır. Brahms'ın bu dönemdeki bestelerinin piyano müziği, oda müziği ve erkek sesli koro için eserler içerdiği bilinmektedir. Takma adı altında 'G. W. Marks', bazı piyano düzenlemeleri ve fantezileri 1849'da Hamburg firması Cranz tarafından yayınlandı. Brahms'ın kabul ettiği en eski çalışmaları ("Scherzo" Op. 4 ve "Heimkehr" Op. 7 şarkısı) 6) 1851 tarihlidir. Bununla birlikte, Brahms daha sonra tüm erken eserlerini elemek konusunda titiz davrandı; 1880 gibi geç bir tarihte bile arkadaşı Elise Giesemann'a koro müziğiyle ilgili el yazmalarını yok etmeleri için göndermesi için yazdı. Barlarda ve genelevlerde çalan yoksullaşmış ergen Brahms'ın kalıcı hikâyeleri yalnızca anekdot kaynaklıdır ve birçok modern bilim adamı bunları reddeder; Brahms ailesi görece refah içindeydi ve Hamburg mevzuatı, genelevlere müziği veya küçüklerin girmesini çok katı bir şekilde yasaklıyordu. Brahms genç birisi olarak kendine özgü bir anlatım biçimi geliştirmişti; erken dönem yapıtlarını takma ad ile (G. W. Marcks, Karl Würth) yayınlatıyordu ve bunlara kendine göre yüksek opus numaraları veriyordu. Başlarda yalnızca piyano yapıtları veren Brahms orkestranın olanakları ve sınırları konusunda kendine henüz güvenmiyordu. Daha sonraki yıllarda da orkestra yazısı konusunda yakın çevresinin desteğine başvurmuştur. 1853 yılında, Reményi adı altında icra eden Macar kemancı Eduard Hoffman (1828-98) Brahms'ı Hannover'de oturan dönemin büyük kemancısı Joseph Joachim ile tanıştırmıştır. Joachim'den çok etkilenen Brahms "Onun çalışında yoğun bir ateş, öyle ki, her şeyi kaderine bırakan bir enerji, ritimdeki kesinlik, sanatçıyı gösterircesine ve onun yapıtlarında (bestelerinde) daha şimdiden büyük bir anlatım gücü görüyorum, yaşıtlarıyla karşılaştırılamayacak bir biçimde..." diye söz eder. Joachim'in Brahms'a önerisi kendisini Weimar'da Saray Müzik Direktörü olan Franz Liszt'e tanıtması olmuştu. Liszt'in Brahms'a sözü ise Breitkopf & Härtel Yayınevi'ne yazdığı bir mektupta kendisinden söz etmesi olmuştu. Brahms bu durumdan pek bir beklenti çıkaramamış ve Joachim'e bir mektup yazarak kendisini sanat yaşamına sokmasını istemişti. Bunun üstüne Joachim Brahms'ı Düsseldorf'ta oturan besteci Robert Schumann'la tanışmasını önermişti. Yeni Yollar. 25 Ekim 1853 yılında Robert Schumann tarafından "Leipzig"'te kurulan 'Müzik için Yeni Dergi' nin (Neuen Zeitschrift für Musik) "Yeni Yollar" başlığı altında ilk yazısını Schumann yazmış ve Brahms için şunları belirtmiştir: ' "(...) ve o geldi işte, bu seçkin ve kahraman nöbeti tutabilecek yeni bir kan. Hamburg'lu Johannes Brahms, oranın karanlık sessizliğinde yaratılmış ama sanatın bu zor uzlaşısında kendisine fazlasıyla ve coşkuyla ilgilenmiş bir öğretmenden biçimlenmiş, kısa bir süre önce saygıdeğer yakınım olan bir usta tarafından bana sözü edilen Brahms. Bütün bu belirtileri üzerinde taşıyan o: O seçkin birisi. (...)" ' Schumann, Müzik Yayınevi Breitkopf & Härtel'in de Brahms'ı kabul etmesini dileyerek, yayınevinin Brahms'ın birkaç çalışmasını yayınlamasını istedi. Onun kişisel olarak bu konuya yüklenmesi yirmi yaşındaki Brahms'ı Almanya'da sanki bir gecede ünlü birisi yapmıştı. Müzikle ilgilenen bir sürü kişi ondan bir şeyler dinlemek, yapıtlarını görmek, bu yeteneği daha çok tanımak istiyordu. Bu durum Brahms'ı ürkütmüştü. Schumann'a yazdığı mektuplarında korkularını dile getirmiş, kamu ölçütlerine göre yetersiz kalabileceğini belirtmişti. Kendini aşırı eleştirerek bunalıma girip birkaç çalışmasını yakıp yok etmişti. Brahms'ın Müziği. Brahms'ın yapıtları bütün Avrupa müzik geleneğini kapsar. Yalnızca Beethoven'la kalmayıp Johann Sebastian Bach, Georg Friedrich Händel ve Giovanni Pierluigi da Palestrina'nın da Brahms müziğinde etkisi vardır. Müzik tarihsel çalışmaların sonucunda Brahms müziğini üç döneme ayırabiliriz: Birinci dönem „Ein Deutsches Requiem“ e kadar olan kısımdır. İkincisi; ikinci piyano konçertosuna kadar olan kısımdır. Üçüncüsü ise 3. Senfoni ile başlar. İlk dönem için romantik temel üzerine oturmuş denilebilir. İkinci dönem güçlü bir klasik vurgusudur. Üçüncü dönem için ise romantik ve klasik temelin kendi içinde erimesi diyebiliriz.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17244", "len_data": 8565, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.69 }
Franz Peter Schubert, (31 Ocak 1797, Viyana – 19 Kasım 1828, Viyana) Avusturyalı besteci. Franz Schubert, 31 yaşında ölmesine rağmen ardında zengin ve çok çeşitli eserler bıraktı. 600'den fazla lied, kilise ve koro eseri, yedi tamamlanmış ve beş tamamlanmamış senfoni, uvertürler, sahne eserleri, piyano ve oda müziği eserleri besteledi. Schubert'in bir besteci olarak önemi ancak erken ölümünden sonra anlaşılmış; Mendelssohn, Schumann, Liszt, Brahms ve diğer romantik besteciler Schubert'in eserlerini keşfetmiş ve övmüşlerdir. Bugün Schubert, erken romantizmin seçkin bir temsilcisi olarak kabul edilir. Hayatı. Schubert Viyana yakınlarında Himmelpfortgrund'da 31 Ocak 1797'de dünyaya geldi. Babası Çek asıllı bir öğretmen, annesi Polonyalı bir ev kadını idi. Dört erkek kardeşin en küçüğü idi. Schubert'in müzik yeteneğini önce babası fark etti ve Franz'a keman çalmayı öğretti ve kiliseye göndererek org çalmayı öğrenmesini sağladı. On yaşında saray korosuna girdi ve oldukça iyi bir müzik eğitimi gördü. Okul orkestrasının baş kemancılığını ve bazen de yönetmenliğini yaptı. 1810'da sarayın müzikçisi Antonio Salieri ile çalışmaya başladı ve küçük yaşta şarkılar, piyano parçaları, kardeşleri ve babasıyla birlikte çalmak için yaylı çalgı dörtlüleri besteledi. 1813'te henüz 16 yaşındayken ilk senfonisini yazdı, hatta bir de opera bestelemeye çalıştı. 1814'te okulu bırakıp öğretmenliğe başladı. 1815'te bir okula müdür atandı. 1815 yılı Schubert'in yaşamında bir dönüm noktası oldu. Bir hukuk öğrencisi olan Franz von Schober, Schubert'ten okulu bırakmasını önerdi, birlikte bir ev tutmayı ve ekonomik olarak onu destekleyeceğini kendisini tamamen bestelerine vermesini söyledi. Bu fikri aileleri de kabul etti ve iki genç bir daire kiralayıp oraya taşındılar. Aynı yıl içinde 150 şarkı, 2 senfoni, piyano parçaları, 2 missa, 4 küçük opera besteledi. 1817 yılında Kont Esterhazy'nin evinde müzik öğretmenliği yapmaya başladı. Aynı zamanda arkadaşları ile birahanelerde, çatı katlarındaki evlerde toplanır, dans ederler, Schubert en son bestelerini arkadaşlarına çalıp dinletirdi. Bu toplantılara şairler, şarkıcılar, saray görevlileri vb. katılırdı ve beğenilen toplantılar "Schubertiade" adıyla anılırdı. J.M. Vogl adlı ünlü bir baritonun Schubert'in piyanosuna eşlik etmeye başlamasıyla toplantıların ünü giderek arttı. 1818-1820 yılları arasında yazdığı tiyatro oyunları için yazdığı müzikler ve şarkılı oyunlarla Schubert'İn ünü yayılmaya başladı. Vogl ile birlikte Viyana yakınındaki Styer kasabasına çağrıldığında bir piyanolu beşli siparişi aldı ve "Alabalık Beşlisi"ni ("Forellenquintett") besteledi. 1820'den sonra daha çok piyano ve orkestra eserleri yazdı. Piyano için yazdığı "Gezgin Fantazisi", arkadaşlarıyla birlikte çalmak için piyano düetleri, birçok sonat, vals, dans ve "Bitmemiş Senfoni" bu yıllarda ortaya çıktı. 1822'de, henüz 25 yaşındayken yaşamının zorlu yılları başladı. Frengi hastalığına yakalandı, tedavi için hastaneye yatırıldı. Bu hastalıktan dolayı cildinde kırmızı döküntüler oluştu ve saçları dökülmeye başladığı için peruk takmak zorunda kaldı. Arkadaşlarına şiddetli baş ağrılarından ve piyano çalmasını engelleyen sol kolundaki ağrıdan bahsediyordu. Kendisini mutsuz hissetmesine neden olan hastalıkları 1824'ten itibaren depresyon belirtileri arttı. Aldığı telif ücretleri çok düşük olduğu için maddi sıkıntılar içindeydi ve eleştirmenler tarafından beğenilmiyordu. 70 kadar şarkısında şiirlerini kullandığı Goethe'ye bu eserlerini ithaf etmek istediğini yazdığı mektubu, Goethe tarafından okunmadan iade edildi. Tüm bunlar Schubert'in depresyonunu artırdı. 1823'te yeniden ailesinin yanına döndü. Hastalığına rağmen çalışmaya devam etti ve ölümüne kadar seslendirilmeyecek olan "Fierrabras" operasını yazdı. 1824'te "Güzel Değirmenci Kız" ("Die Schöne Müllerin") başlıklı lied dizisini çıkardı.1825 yazında "Büyük Do Majör Senfonisi"ni besteledi. 1826'dan sonra yazdığı eserler Schubert'in iç dünyasındaki huzursuzluğu yansıtır. Sürekli değişen ruh hali sıkça tonalite değişimleri ve yaylı çalgıların tremoloları şeklinde yansımaktaydı. 1827'de Beethoven'in cenaze törenine katıldı ve 38 meşale taşıyıcısından biri oldu. 1828'de piyanolu triolaro, "Impromptus"u, 6 piyano parçasından oluşan "Moments musicaux"u yayınlanıdı. O sırada Filarmoni Derneği tarafından onun eserlerine ayrılan bir konser mali sorunlarını bir miktar çözmesine yardımcı oldu. Kardeşi ile birlikte bir eve taşındı ve beste yapmaya devam etti. "Kuğu Şarkıları", piyano sonatları, yaylı çalgılar beşlisi bu dönemin ürünleri oldu. 19 Kasım 1828'de hayata veda eden besteci Viyana Merkez Mezarlığına, Beethoven'in yanına gömüldü. Besteci Kişiliği. Dr. Albertino Morin Schubert'i şöyle tanımlar: Schubert'in yaşadığı dönem klasik müzikte romantik akımın başladığı döneme denk gelir. Romantizmin ruhsal değişkenliklerine, çekiciliğine ve arayış dolu dünyasına yatkındır. L. Pamir'e göre "eşsiz ezgileri, ritim çeşitliliği, hafızada tutulan melodik cümleleri, beklenmedik modülasyonları ile Schubert en büyük müzisyenler arasındadır." Bazen bir günde 5-6 beste yazan Schubert için Liszt şöyle demiştir: "Kuş için uçmak ne kadar doğalsa Schubert için de beste yapmak o kadar kolay ve doğaldır. Bugüne kadar gördüğüm en şair müzisyendir" L. Erol da Schubert ve Beethoven'i şöyle karşılaştırır: "Schubert'in Beethoven'e duyduğu hayranlık kendisini ona benzetmesinden kaynaklanmaz. Bu iki besteci birbirinden farklıdır. Schubert aslında tamamen lied, arya, serenat gibi küçük müzik formlarının ustasıdır, Beethoven ise senfoni, konçerto gibi büyük müzik formlarının ustasıdır. Schubert izler ama izlediğini özümleyerek kendileştirir. Bunu o kadar kolaylıkla yapar ki, bazen günde beş altı tane yazdığı söylenen, toplamda altıyüzü aşan şarkısında bu özgünlük oldukça belirgindir." Sanatsal Özellikleri. Konçerto dışında her tür yapıt bestelemiştir. Diğer yapıtlarına göre operada başarısızdır. Esas bestecilik kimliğini liedlerde bulmuştur. Besteci kişiliğini gösteren en önemli yapıtlarını 1824'ten ölümüne kadar olan 4 yıl içinde yazdı. Schubert'in Liedleri. Schubert'ten önce de pek çok besteci lied yazdı. Ancak Schubert lied sanatının tartışılmaz öncüsüdür. Schubert şiirin ve müziğin ritminden başlayarak iki sanatı birbiri içinde özümsemeye çalıştı. Kullandığı yöntemlerin başında şan partisinin içine çalgısal bir bölüm yerleştirmek geliyordu. Bir şiiri müzikle seslendirmenin ötesine gidip, sözcüklerin içerdikleri anlamın dışında gizli kalanı, kelimelere dökülmemiş olanı da müzik yardımıyla ortaya koymayı amaçlıyordu. O kadar tükenmez bir ezgi yaratıcısı idi ki, Schumann, Schubert'in ezgilerini tarif edebilmek için onu "sıkıştırılmış lirik delilik" şeklinde ifade etmiştir. Schubert liedlerinde halk müziği kaynaklarından alınma, oldukça yalın ezgiler kullanır. Ancak aynı zamanda oldukça özgür biçimde anahtardan anahtara geçer, bu anahtar değişiklikleri dinleyeni içten etkileyen zengin ve beklenmedik hamleler olurdu. Liedlerinin çoğu dönüşlü yapıdaydı ve liedlerdeki tekrarlar şiirdeki tekrarlarla paraleldi. Müzikteki tekrarlara küçük çeşitlemeler eşlik eder. Piyano eşlikleri de son derece zengindir. Schubert'in liedlerinde her şiirin farklı ruh haline uygun piyano eşlik yapıları düşünülmüştür. Schubert hem büyük bir lied ustası, hem de bu alandaki en üretken bestecidir. 600'dan fazla lied bestelemiştir. Schubert'in liedleri üç zaman diliminde değerlendirilebilir. 1811-1816 arası çıraklık dönemi, 1816-1818 arası geçiş dönemi, 1818-1828 arası ustalık dönemi. Çıraklık dönemi (1811-1816). Schubert'in ilk bilinen lied'i 1811 tarihli şair Levin Schücking'in balad tarzındaki epik şiiri "Hacer'in Çöldeki Feryadı" ("Hagars Klage in der Wüste") için yaptığı lieddir. Schubert'in daha önceki liedleri kayıptır. Schubert'in henüz 14 yaşında yazdığı bu lied, çocuğu çölde ölüme terkedilmiş Hacer'in ıstırabını paylaşan eşsiz bir dramatisyona sahiptir ve bir teselli havasında biter. Lied cesur armoniler ve beklenmedik anahtar değişimleri içerir. Çıraklık dönemi şarkıları Hacer'in Feryadı tarzındadır. Bu dönemden diğer önemli liedleri, metinleri Schiller'e ait olan "Genç Kızın Feryadı" ("Des Mädchens Klage") ve "Feryat Şarkısı" "("Klaglied"") ve 182 tarihli "Deredeki Adam"dır ("Der Jüngling am Bache"). Schubert farklı zamanlarda Schiller'e ait 42 şiiri bestelemiştir. "Cenaze Düşü" ("Eine Leichenphantasie") ve 1815'te bestelediği "Kefalet" ve "Dalgıç" yine Schiller'in baladlarıdır. Dalgıç baladındaki zorlukları Schubert piyano eşliği yardımıyla çözer. Eşliğe orkestral bir hava kazandırır. Kralın kızının ruh halini ses dizileriyle çok güzel betimler. Ustalık dönemi (1818-1828). Schubert bu dönemde lied sanatının doruğuna ulaştı. "Güzel Değirmenci Kız" ("Die Schöne Müllerin"), "Kış Yolculuğu" ("Winterreise") ve Heine şiirlerini içeren "Kuğu Şarkıları" ("Der Schwanen Gesang") bu dönemde ortaya çıktı. Güzel Köylü Kızı 20 şarkıdan, Kış Yolculuğu 24 şarkıdan, Kuğu Şarkıları 14 şarkıdan oluşur. Bu önemli lied dizilerin dışında bu dönemde bestelediği liedlerden bazıları: "Alabalık", "An den Tod", "An mein Clavier", "Grablied auf einen Soldaten", "Einsamkeit", "Bir Bahar Akşamında Ay", "Abendbilder", "Himmelsfunken" (1818), "An die Freunde", "Die Sternennächte", "Der Wanderer", "Das Medchen", "Der Schifer", "Die Sterne", "Der Schmetterling", "Im Walde", "Die Vögel", "Abednröte", "Blanka" (1819), "Liebeslauschen", "Grenzen der Menschheit", Goethe'nin Suleika I ve II'si (1821) "Nachtviolen", "Du liebst mich nicht", "Der Zwerg" (1822) "Lied", "Auf dem Wasser zu singen" (1823), "Auflösung", "Der Sieg", "Abendstern", "Gondelfahrer", "Der Eİnsame", "Im Abendrot", "Das Zügellöcklein" (1824) Schubert'in Shakespeare ve Walter Scott besteleri 1825 ve 1826 yıllarına aittir. Scott bestelerinin en iyileri ünlü "Ave Maria"yı kapsayan 5 liedidir. 3 Shakespeare liedi "Gesang an Sylvia", "Ständchen" ve "Trinklied"den ilk ikisini aynı gün içinde yazmıştır. Birincisini öğe yemeğinden sonra bir barda, diğerini akşam kaldığı pansiyona döndüğünde. Seidl'e ait olan "Die Taubenpost" ya da Müller'in bir şiiri üzerine bestelediği "Der Hirt auf dem Felsen" Schubert'in bestelediği son şarkılardır. Schubert'in senfonileri. İlyasoğlu'na göre senfoni konusunda Haydn ve Mozart'ın etkisinde kalarak çalışmalarına başladı. Ancak etkilendiği biçim kalıplarını sürekli geliştirmeye çalıştı. Kaygısuz'a göre senfonilerinde Beethoven'in güçlü etkisi vardır. İlk kez bakır nefesli çalgılara melodi çalma görevi verdi. Biri bitmemiş olan dokuz senfoni bıraktı. Mimaroğlu'na göre Bitmemiş Senfonisinde ve Büyük Do Majör Senfonisinde cesur armonik yürüyüşleri, bakır nefesli çalgılara melodi çaldırması ile Beethoven'i aşmıştır. Bitmemiş senfoni için bitmemiş denmesinin nedeni dönemin biçimsel formunu kullanmasından dolayıdır. Birinci bölüm enerjik ve ritmik, ikinci bölüm ağır, lirik hatta yer yer ağıt biçimindedir. Batı müziği analizcilerine göre bundan sonra danseden canlı yürüyüşlü bir üçüncü bölüm gelmeliydi. Ama Schubert böyle parlak bir final eklemek istemedi.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17245", "len_data": 10994, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.55 }
Mississippi (), ABD'yi oluşturan Güneydoğu eyaletlerinden biridir. Kuzeyde Tennessee, doğuda Alabama eyaletleri, güneyde de Meksika Körfezi ve Louisiana eyaletinin bir bölümü ile çevrilidir. Batısındaki Louisiana ve Arkansas eyaletlerinden Mississippi Irmağı ile ayrılır. Yüzölçümü 125.546 km², nüfusu 2.963.914 kişi (2020), merkezi Jackson'dır. Sağlık, eğitim ve gelişmişlik gibi çeşitli göstergelerde ABD içerisinde en alt sıralarda yer almaktadır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17247", "len_data": 450, "topic": "FINANCE_ECONOMY", "quality_score": 3.36 }
William Gilbert (veya Gilberd) (24 Mayıs 1544 - 30 Kasım 1603); İngiliz doktor, fizikçi ve doğa filozofu. William Gilbert yaygın olan Aristotelesçi felsefeseyi ve üniversite eğitiminin skolastik metodunu tutkuyla reddetmiştir. Bugün, büyük ölçüde "De Magnete" (1600) isimli kitabıyla hatırlanmakta ve elektrik teriminin ilk kullanıcılarından biri olarak bilinmektedir. Bazıları tarafından elektrik mühendisliğinin veya elektrik ve manyetizmanın babası olarak düşünülür. Günümüzde genel olarak William Gilbert olarak söz edilse de, aynı zamanda William Gilberd ismiyle de tanınmaktadır. Colchester kayıtlarına göre William Gilberd hem kendisinin hem de babasının mezar taşında yazan isimdir. Bu isim "De Magnete" ’de rastlanan biyografide ve Colchesterdeki Gilberd isimli okulda da kullanmaktadır. Manyetik potansiyel olarak da bilinen mıknatıslı devinim kuvvetinin bir kısmı da W. Gilbert'in onuruna "Gilbert" olarak isimlendirilmiştir. Yaşam ve Çalışma. Gilbert, kasaba yetkilisi Jerome Gilbert’in oğlu olarak Colchester’de doğdu. Cambridgedeki St.John okulunda eğitim gördü. Yüksek öğrenimini 1569’da Cambridge tamamlayıp burada kısa bir süre veznedar olarak çalıştıktan sonra tıp eğitimi almak üzere Britanya’ya gitti. 1573’te Royal College of Physicians üyeliğine kabul edildi. 1600’de ise bu birliğin başkanı seçildi. 1601’den I. Elizabeth’in 1603’teki ölümüne kadar onun doktoru olarak çalıştı ve daha sonra I. James’in de doktoru oldu. Robert Norman’ın eski çalışmalarından fazlasıyla esinlendiği başlıca bilimsel çalışması 1600 yılında yayınlanan "De Magnete"tir. O, çalışmasında, deneylerinin çoğunu terrella isimli Dünya modeli ile açıklamaktadır. Bu deneylerden Dünya’nın kendi başına bir manyetik olduğu ve pusulanın kuzeyi göstermesinin nedeninin de bu olduğu sonucuna varmıştır. Dünya’nın merkezinin demir olduğunu ilk kez doğru bir şekilde öne süren de William Gilberttir ve mıknatısın önemli ve ilişik kısımlarının her birinin yeni bir kuzey ve güney kutbu oluşturabildiği kesilebilir kısımları olduğunu düşünmüştür. "De Magnete"in 6.kitap 3.bölümünde, Güneşmerkezlilikten bahsetmese de varolduğundan bile şüphe duyulan dev gök kürenin çok daha küçük olan Dünya’nın günlük devinimine karşılık günlük olarak döndüğünün düşünülmesini absürd bulunduğunu ifade ederek Dünya’nın günlük devinimi doğrular. Bunun dışında “sabit“ yıldızların hayali bir küreye sabitleştirilmiş olmasındansa uzak değişken mesafede olduklarını varsayar. Yıldızların en ince eterde veya hemen göze çarpmayan beşinci özde ya da boşlukta konumlandığını ifade etmiştir – Yıldızlar hiç kimsenin hiçbir şekilde bilmediği bir maddeden oluşan dev kürenin kuvvetli helezonu karşısında konumlarını nasıl korurlar? İngilizce bir kelime olan ve Gilbert'in 1600'deki “koku gibi” anlamındaki yeni Latin kelimesi electricus dan gelen “elektrik” ilk kez 1646'da Thomas Browne tarafından kullanılmıştır. Bu terim o dönemlerde 13.yüzyıldan beri kullanılmaktaydı, ancak onu ilk defa “çekici vasıflarında koku gibi” anlamında kullanan kişi Gilberttir. Bu nesnelerin sürtünmesinin nesneye karşılık çekim etkisi yaratan sözde istenmeyen kokuları yok ettiğini tanımıştır. William Gilbert kitabında ek olarak kehribarı kullanarak durgun elektrik üzerinde çalışmıştır; kehribar Yunan dilinde elektron anlamına gelmektedir. Bu nedenle Gilbert durağan elektriğin etkisini elektrik kuvveti olarak isimlendirmeye karar vermiştir. İlk elektrik ölçen aleti, elektroskopu, versorium adını verdiği dönel bir ibre şeklinde icat etmiştir. Çağdaşları gibi kristalin özellikle sıkıştırılmış buzdan oluşan suyun katı formu olduğunu düşünmüştür: Gilbert, elektrik ve manyetizmanın aynı şeyler olmadığını ileri sürdü. Kanıt olarak elektriksel çekim ısı ile yok olurken manyetik çekimin yok olmadığıydı. Oysa manyetizmanın ısı ile zarar gördüğü ve zayıfladığı kanıtlanmıştı ve Gilbert bu tezinde yanıldı. Hans Christian Orsted ve James Clerk Maxwell her iki etkinin de tekil kuvvet boyutu olduğunu gösterdi. Bu elektromanyetizmdi. Maxwell bu kanıya birçok analizden sonra A Treatise on Electricity and Magnetism adlı kitabında yer verdi. Gilbert'in manyetizması Kepler gibi diğer birçok doğa filozofunun gözlemledikleri hareketlere bağlı olarak yanlış bir şekilde benimsediği görünmez bir kuvvetti. Yıldızlar arasındaki çekim kuvveti için manyetizmaya atıfta bulunmazken Dünya'nın dönmesinden kaynaklanan gökyüzü hareketlerine dikkat çeker ve Galileodan (Galileo, 1543'te ‘’De revolutionibus orbium coelestium’' isimli kitabı yayınlayan Kopernikten 57 yıl sonra gökyüzü hareketlerine işaret etmiştir.)20 yıl önce gezegenlerin hareketlerinden bahsetmez. Gilbert Ay üzerindeki yüzey izlerini saptamaya yönelik ilk teşebbüsünü 1590larda gerçekleştirmiştir. Gilbert'in teleskop kullanmadan yaptığı çizelge Ay'ın yüzeyindeki karanlık ve aydınlık yerleri gösterdi. Çağdaşlarının aksine, o Ay üzerindeki açık renk noktaların su, koyu renk noktaların toprak olduğuna inanırdı. Gilbert'in "De Magnete" adlı eserinin yanı sıra, 1651'de Amsterdam'da De Mundo Nostro Sublunari Philosophia Nova (New Philosophy about our Sublunary World) başlıklı, düzenlenmiş, 316 sayfalık ve 4 ciltlik bir kitap çıktı. Bazıları William Boswell kütüphanesinde iki tane el yazması bulunan bu kitabının yazarının William Gilbert'in kardeşi William Gilbert Junior olduğunu söylerken diğerleri ünlü İngiliz bilim adamı ve eleştirmen John Gruter olduğunu dile getirmektedir. John Davy'e göre, Gilbert'in bu az bilinen çalışması tarzı ve konusuyla kayda değer bir eserdir; orijinaline uygun anlatım canlılığı ve gücü de vardır. Bacondan daha deneyimli ve doğa felsefesinin nesnel bilgisine daha fazla sahip olan Gilbert'in, felsefe ekolüne karşı oluşu çok keskin ve dikkate değerdir ve aynı zamanda muhtemelen biraz daha az geçerlidir. John Robison'a göre De Mundo, Aristotelesçi öğretinin harabeleri üzerine doğa felsefesinin yeni sistemlerini inşa etmeyi amaçlar. William Whewell (1859) History of the Inductive Sciences isimli kitabında şöyle söyler: Gilbert, 30 Kasım 1603'te Londra'da ölmüştür. Ölüm nedeninin hıyarcıklı veba olduğu düşünülmektedir. Gilbert Hakkında Yorumlar. Francis Bacon Kopernik Güneş merkezliliğini asla kabul etmemiştir ve Gilbert'in gün devininmini doğrulayan felsefi çalışmasını eleştirir. Bacon'un eleştirisi aşağıdaki iki ifadeyi içerir: Thomas Thomson (1812) History of the Royal Society isimli kitabında şöyle yazmıştır: William Whewell (1837/1859) History of the Inductive Sciences kitabında şöyle yazmıştır: Tarihçi Henry Hallam, 1848'de yayınlanan Introduction to Literature of Europe in the Fifteenth, Sixteenth, and Seventeenth Centuries isimli kitabında Gilbert'ten bahsetmiştir. Greenwich'te bulunan Royal Observatory'den Walter William Bryant, 1920'de yayınlanan Kepler isimli kitabında:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17249", "len_data": 6745, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.89 }
Hidrometre sıvıların yoğunluğunu ölçmeye yarayan alete verilen isimdir. Hidrometre genellikle camdan yapılan ampulden çıkan bir silindirik gövdeye sahiptir. Bu ampule cıva ya da kurşunla ağırlık kazandırılır. Test edilecek sıvı yavaşça ve serbestçe yüzecek seviyeye gelene kadar silindirin içine boşaltılır. Sıvının yüzeyinin ulaştığı nokta not edilir. Genellikle kökün içinde bir ölçek vardır. Yani direkt olarak yoğunluğu okuyabiliriz. Ölçtüğümüz sıvıya bağlı olarak ölçek çeşitleri vardır. Hidrometre, sütün yoğunluğunu, su ile şeker karışımının yoğunluğunu ölçmek ya da alkolün yüksek seviyelerinin ölçülmesi gibi farklı kullanımlar için kalibre edilebilir. Prensibi. Hidrometrenin çalışma mekanizması, bir sıvı içindeki katı cismin, taşırdığı sıvının ağırlığına eşit bir batmazlık kuvveti ile yukarıya itildiğini açıklayan Arşimet Prensibine dayanır. Tarihçe. Hidrometrenin ilk kez, Cyreneli Synesius'tan, İskenderiyeli Yunan bilgin Hypatia’ya gönderilen mektupta açıklanmıştır. Synesius’un 15. mektubunda, Hypatia’dan kendi için bir hidrometre yapmasını istemiştir. Hypatia’ya hidrometreyi icat etmesi için maddi destek verilir. Aralıklar. Düşük yoğunluktaki sıvılar için daha derin hidrometreler kullanılmalıdır. Yüksek yoğunluktaki sıvılar içinse çok derin olmaması gerekir. Aslında, bu aleti ikiye ayırabiliriz; biri ağır sıvılar için, diğeri ise hafif sıvılar için. Ölçekler. Modern hidrometrelerde genellikle yoğunluk ölçülmektedir ama hala bulunan başka ölçekler de mevcuttu. Örnekler: Amerikan petrol enstitüsü (API) kütleçekimi, evrensel olarak petrol sanayiinde kullanılıyor. Baume ölçeği, kimyada kullanılıyor. Brix ölçeği, şeker ve meyve suyu yapımında kullanılıyor. Plato ölçeği, bira yapımında kullanılıyor. Sınıflandırma. Laktometre. Laktometre, sütün saflığını ölçmek için kullanılır. Süt sudan daha ağır ya da daha hafif olan maddeler içerdiği için sütün yoğunluğu, süt hakkında kesin bir bilgi veremez. Yağ içeriği için ek olarak testler yapılması gerekir. Süt içine dökülür ve krem oluşana kadar bekletilir ve ölçülür. Ölçülen derece olarak krem yatağının derinliği sütün kalitesini belirler. Alkolmetre. Alkolmetre bir sıvının alkol gücünü ölçmek için kullanılır. Alkolmetre önceden hazırlanmış alkol yoğunluğuna bağlı olarak “potansiyel alkol” hacim yüzdesini gösterir. “potansiyel alkol” arttıkça, daha büyük bir yoğunluk olacaktır yani karışımın alkol oranı artacaktır. Sakarimetre. Sakarimetre, Thomas Thomson tarafından icat edilen ve bir çözelti içinde bulunan şeker miktarını ölçmeye yarayan alettir. Eskiden bira ve şarap üreticileri tarafından kullanılırdı. Ayrıca dondurma yapımında da kullanılır. Sakarimetre camdan yapılmış ve yukarıya doğru uzanan ince bir gövdeye bağlı ağırlıklı bir ampul oluşur. Şeker seviyesi sıvının yüzeyinin ulaştığı noktayı okuyarak tespit edilir. Bu alette yüzdürme prensibi ile çalışır. Termohidrometre. Petrol ürünlerinin yoğunluğunu ölçmek için kullanılır. Hafif yağlar genellikle 15 C0 bulunan kılıfa yerleştirilir. Daha düşük yoğunluğa sahip olan yağlar içerdiği maddelerden dolayı değişken hacme sahip oldukları için pistonlu bir sistemde incelenirler. Ürinometre. Ürinometre, idrar analizi için tasarlanmış bir hidrometredir. İdrar yoğunluğu suda çözünen atıklarla belirlenir. Hastanın genel düzeyini belirlemek için kullanılır. Akü Hidrometresi. Kurşun asitli bir akünün şarj durumu, elektrolit olarak kullanılan sülfürik asit çözeltisinin yoğunluğundan tahmin edilebilir. sıcaklıkta suya göre özgül ağırlığı okuyacak şekilde kalibre edilmiş bir hidrometre, otomotiv akülerinin bakımı için standart bir araçtır. Tablolar, okumayı standart sıcaklığa düzeltmek için kullanılır. Hidrometreler ayrıca, elektrolitin uygulama için uygun mukavemette olduğundan emin olmak için ıslak hücreli nikel-kadmiyum akülerinin bakımı için de kullanılır. Bu akü kimyasında elektrolitin özgül ağırlığının akünün şarj durumuyla ilgisi yoktur. Antifriz test edici. Otomotiv sektöründe hidrometrenin bir kullanım alanı da antifriz çözeltisinin kalitesini belirlemektir. Dondurmayı koruyucu derecesi, yoğunluğu ile ilişkilidir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17251", "len_data": 4080, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.32 }
Bonn, Almanya'nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin güneyinde, Ren Nehri'nin her iki yakasına yayılan bir kenttir. Bonn, 2000 yıllık tarihiyle Almanya'nın en eski yerleşim yerleri arasındadır. Köln dükleri, 18. yüzyıl sonuna kadar Bonn'u idari merkez olarak tercih ederken; Ludwig van Beethoven, 1770'te, Bonn'da dünyaya geldi. Kentte bulunan Ren Friedrich Wilhelm Üniversitesi, 19. yüzyıldan itibaren Almanya'nın önde gelen bilimsel merkezleri arasında sayıldı. 1990'da Doğu ile Batı Almanya'nın birleşmesiyle Berlin, Almanya'nın başkenti olurken, Bonn'un da 1990 yılına kadarki "hükûmet merkezi" olarak anılması kararlaştırıldı. Federal Meclis ve hükûmet birimlerinin büyük kısmı Berlin'e taşınmış olmasına rağmen 6 federal bakanlığın ana binası Bonn'da bulunmakta, diğer bakanlıkların bazı daire başkanlıkları da kentte faaliyet göstermeye devam etmektedir. Başkentin Berlin'e kaydırılmasıyla özellikle hükûmet ve kamu binalarının yoğunlaştığı bölgenin çehresi büyük ölçüde değişti. Deutsche Welle, Bonn Uluslararası Kongre Merkezi ve diğer kamu ve özel sektör kuruluşları bu kesime yerleşti. Birleşmiş Milletler'e bağlı 18 birimin üslendiği "BM Kampüsü" de 2006 yılının Temmuz ayında yine söz konusu şehirde faaliyetlerine resmen başladı. Coğrafi konum. Bonn, Ren Schiefer Sıradağları'nın Aşağı Ren Ovası'na geçiş yaptığı noktada, Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin güneybatısında yer alır. Kent, Ren nehrinin her iki yakasında 141,2 km²'lik bir alana uzanır. Bonn'un büyük kısmı Ren'in sol yakasında yer alır. Güneyde ve batıda Ren Bölgesi Tabiat Parkı'nın bir parçası niteliğindeki Kottenforst Ormanı, Bonn'u çevreler. Kuzeyinde Köln, doğu ve güneydoğusunda Siebengebirge uzanır. Bonn, coğrafi konumundan ötürü "Merkez Ren bölgesine açılan romantik kapı" olarak da tanımlanır. Köln idari merkezine bağlı Bonn'un plaka kodu „BN“ dir. En yüksek noktası, 194,8 m ile Beuel'deki Paffelsberg'dedir. En alçak nokta ise Kemper Werth'de 45,6 m olarak ölçülmüştür. Komşu il ve ilçeler. Bonn'a komşu kentler, Renanya-Palatina eyaletine bağlı Remagen dışında Rhein-Sieg Kent Birliği'ne dahildir ve Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde yer alır: Niederkassel, Troisdorf, Sankt Augustin, Königswinter, Bad Honnef, Remagen, Wachtberg, Meckenheim, Alfter ve Bornheim Bonn'a komşu kentlerdir. Bonn, 1991'de varılan ve başkentin Berlin'e taşınmasını öngören karardan bu yana, Rhein-Sieg Kent Birliği ve güneyde Remagen kentinin bağlı olduğu Ahrweiler iliyle iş birliğini daha da artırdı. Bu iş birliği, "Bonn/Rhein-Sieg/Ahrweiler Bölgesel Kalkınma, Planlama ve Ulaşım Çalışma Grubu'nun kurulmasıyla somut halini aldı. Yaklaşık 1 milyon kişinin yaşadığı söz konusu bölge, "Bonn/Rhein-Sieg" ya da "Bonn/Rhein-Sieg/Ahrweiler" adlarıyla anılır. Kuzeyde yer alan Neuwied ili de Bonn coğrafi bölgesine dahil kabul edilir. Bu geniş coğrafi alanda ekonomik faaliyetlerin de birbirini bütünler hale gelmesi, Bonn ve çevresinde ortak hedeflere sahip sivil toplum örgütlerinin kuruluşunu beraberinde getirdi. İdari yapılanma. Bonn toplam 4 idari merkeze bağlı 51 "bölge"den meydana gelir: İklim. Bonn şehrinde ılıman iklim görülmektedir. Ocak ayında ortalama 2,3 °C olan sıcaklık, Temmuz ayında 18,2 °C dolayındadır. Yıllık sıcaklık ortalaması ise 10,1 °C'dir. Komşu Eifel bölgesinde yıllık 800 mm'yi aşan yağış miktarı Bonn ve çevresinde 669 mm dolayında kalmaktadır. Havadaki nem oranının ortalamanın üzerine çıktığı günlerin sayısı yılda 35'i bulmaktadır. Bonn'un yayıldığı vadiye batıdan hava akımını "frenleyen" Eifel dağları, yüksek nem oranının en önemli sebebi olarak değerlendirilmektedir. Kış ayları boyunca Ren nehrinin zaman zaman taştığına tanık olunmaktadır. Son yıllarda sıkça görülen bu taşkınlıklar büyük maddi hasara neden olmaktadır. Tarih. 12. yüzyılda Roma İmparatorluğu'na bağlı birliklerin bölgede kurduğu bir kampı esas alan Bonn, 1989 yılında 2000. kuruluş yıldönümünü kutladı. Ancak araştırmalar, Bonn ve çevresindeki insan yerleşimlerinin çok daha eskilere dayandığını ortaya koymaktadır. Bunu Oberkassel bölgesinde ortaya çıkarılan 14 bin yıllık bir yerleşimin yanı sıra MÖ 4080 yılına ait olduğu sanılan Venusberg yerleşkesi de kanıtlamaktadır. Romalılar döneminde "Bonna" adıyla anılan şehrin kuzeyine bir Roma lejyonu yerleştirildi. Roma İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra bölgede 9. ve 10. yüzyılda bir manastır, bugünkü pazar alanında da "Villa Basilika" adı altında bir ticaret merkezi kuruldu. Bonn'un gelişiminde, 1288 yılında yapılan Worringen Muharebesi dönüm noktası meydana getirdi. Savaşı kaybeden Köln dükleri, Brühl ve Poppelsdorf'un yanı sıra Bonn merkezini malikâne yeri olarak belirlediler. Köln dükleri tarafından 17. ve 18. yüzyılda inşa edilen yapılar, kente bugünkü barok tarzı görünümünü kazandırdı. Bu dönem, 1794 yılında Fransa'nın işgaliyle kapandı. Napolyon Bonapart'ın yenilgisinin ardından, Bonn 1815 yılında Prusya'ya katıldı. Bonn'a, bu tarihi izleyen yıllarda, 18. yüzyılın bitiminden kısa süre önce kurulan ve 1818'de faaliyetleri yeniden canlandırılan Ren Friedrich Wilhelm Üniversitesi şekil verdi. I. Dünya Savaşı'nın ardından önce İngilizler, ardından Fransızlar tarafından işgal edilen Bonn, 1926 yılında Fransızların bölgeden çekilmesiyle birlikte kendi tarihini yeniden oluşturmak istese de bu ancak Nazi rejimi ve sonrasında gelecek olan II. Dünya Savaşı'na kadar devam edebildi. Nazi rejimi sırasında büyük kısmı Yahudi, 1000'den fazla Bonn'lu öldürüldü. Yine 8000 dolayında kişi, evini terk etmek zorunda kaldı, tutuklandı ya da toplama kamplarına kapatıldı. Bonn, 9 Mart 1945'te Amerikalı askerlerinin kente girmesiyle II. Dünya Savaşı'nı ardında bıraktı; savaşta binaların yüzde 30'undan fazlası tahrip oldu. Çatışma ya da bombardımanda hayatını kaybedenlerin sayısı 4000'i aştı. Kentin denetimini 28 Mayıs 1945'te İngiliz işgal güçleri devraldı. Bonn, savaş sonrası hızla gelişti. Kalkınmada, 3 Kasım 1949'da başkent olarak Frankfurt yerine Bonn'un tercih edilmesi de bunda büyük rol oynadı. Başkentin Berlin'e kaydırılması üzerine Bonn yeni bir değişim sürecine girdi. Federal idare yapısının geniş ölçüde Berlin'e kaydırılmasından doğan boşluk, bakanlıkların Bonn'da kalmaya devam eden daire başkanlıkları, bölgeye yerleşen yeni federal birimler, kamu ve özel sektör temsilcilikleri ile uluslararası organizasyonların varlığıyla giderildi. Flama. Bonn kentinin flamasında, üst kısımda, gümüş zemin üzerinde siyah haç yer alır. Köln düklerinin simgesi siyah haç, Köln ve çevresindeki birçok yerleşim biriminin flamasında da yer alır. Haç, Bonn ile Köln dükleri arasındaki siyasi ve bölgesel bağı ortaya koymaktadır. Flamanın alt kısmında, kırmızı zemin üzerinde altın renkte bir aslan yer almaktadır. Zaman zaman leopar veya halk arasında “taştan kurt” olarak da adlandırılan aslan, Bonn'da geleneksel olarak adaleti simgeler. Aslan Orta Çağ'dan itibaren uzun yıllar Bonn'un merkezi noktalarından Münster meydanında yer aldı. Bugün aynı yerde Ludwig van Beethoven anıtı bulunmaktadır. Mahkeme heyetleri bu meydanda toplanıp meseleleri görüşürdü. Aslan simgesinin orijinali, günümüzde eski belediye binasının girişinde yer almaktadır. Din. Bonn, Ren havzasının bir parçası olması vesilesiyle ağırlıklı olarak Katolik olarak kabul edilir. Buna karşılık son 75 yıl içinde bu özellik büyük ölçüde değişime uğradı. 1925 yılında Bonn nüfusunun yüzde 80'ini Katolikler meydana getirirken, 90'lı yılların sonunda Katolik-Protestan dağılımında Protestanların lehine bir gelişme yaşandı. Günümüzde Bonn nüfusunun yüzde 45'i Katolik, yüzde 25'i Protestan mezhebine bağlı kişilerden meydana gelir. Bonn nüfusunun üçte biri başka din ve mezheplere inanan kişilerden oluşur. Nüfusun yüzde 6'sı İslam dinine inanır. Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne bağlı Bonn Merkez Camii 1986’da kuruldu; Bonn-Altstadt’da faaliyetlerine başlayan cami, 1990'da Bonn-Castell semtine taşındı. Bonn'a bağlı ilçe ve semtler. 20. yüzyılın başlarında kentin güç ve itibar kazanmasının bir sonucu olarak, 1 Haziran 1904'te, Bonn'un fiilen iç içe geçmiş olduğu Poppelsdorf, Endenich, Kessenich ve Dottendorf gibi semtler de Bonn'a katıldı. 1 Ağustos 1969 tarihli idari reform, Bonn'un nüfusunu ikiye katladı. Bad Godesberg ve Beuel gibi komşu kentlerin idari merkez niteliğiyle Bonn'a bağlanması kararlaştırıldı. Beuel'e ayrıca daha önce Siegkreis'a bağlı olan Holzlar, Hoholz ve Oberkassel bölgeleri bağlandı. 1969 yılında yapılan düzenleme, Ippendorf, Röttgen, Lessenich/Meßdorf ve Buschdorf'u da Bonn'a bağladı. Lengsdorf ve Duisdorf, bazı küçük semtlerle birlikte Hardtberg idari merkezine bağlandılar. Yine Bonn'un idari merkezlerinden Bad Godesberg de 20. yüzyılın başından itibaren çevresindeki diğer yerleşim birimlerini bünyesine katarak büyüdü. 1899'da Plittersdorf ve Rüngsdorf'u 1904'te Friesdorf izledi. Bu bölgeleri 1915'te Muffendorf takip etti. 1 Temmuz 1935 tarihli düzenlemeyle Lannesdorf ve Mehlem'e Bad Godesberg'e dahil edildi. Nüfus gelişimi. Bonn, 300.000'i aşan nüfusuyla Almanya'nın "orta büyüklükteki" şehirlerinden kabul edilmekte, Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin en kalabalık 10 şehri arasında yer almaktadır. Bonn nüfusu 1939 yılında 100.000 sınırını aşarak büyükşehir sınıfına girdi. Nüfus 1969'da yapılan düzenlemeler sonucunda ikiye katlandı. Başkenti Berlin'e taşıma kararı 90'lı yılların başında nüfusta küçük çaplı gerilemeye yol açsa da alınan önlemler bu açığın dengelenmesini sağladı. Bonn, günümüzde nüfusu artmaya devam eden büyükşehirler arasında kabul edilmektedir. Kuzey Ren-Vestfalya İstatistik Dairesi'nin verilerine göre, Bonn'un 2025 yılındaki nüfusunun 345.000 olacağı tahmin edilektedir. Siyasi hayat. Pazar meydanında, 18. yüzyılda inşa edilen eski belediye binası ("Altes Rathaus"), uzun yıllar idare merkezi olarak kullanıldı. 1969'da yapılan idari düzenlemelerle Bonn'un genişlemesi dikkate alınarak Nordstadt'da yeni bir belediye başkanlığının yapımına girişildi ve 1978'de idare bu binaya ("Stadthaus") nakledildi. Eski belediye binası hâlen kültürel faaliyetlere ev sahipliği yapmaktadır. Kent yöneticileri. Kent yönetimi 12. yüzyıl başında, Vogt adı verilen bir yöneticinin bulunduğu üyelerinin de Schöffe olarak adlandırıldığı bir heyet tarafından yürütüldü. 1331'den itibaren „burgermeistere“ unvanını taşıyan iki belediye başkanı ve „rat“ adı verilen konsey devreye girdi. 24 Temmuz 1550 tarihli bir belgede „Zwölfter“ adlı bir denetim kurulunun kuruluşundan söz edilmektedir. Fransız işgaliyle birlikte 1794'ten itibaren belediye başkanlarının unvanlarına „Maire“ ifadesi eklendi. Bu ifade, Fransızların geri çekilmesinin ardından, [[25 Şubat 1814'te "büyükşehir belediye başkanı" ile değiştirildi. 1804'ten itibaren [[Maire]] unvanıyla Bonn belediye başkanlığını yürüten [[Anton Maria Karl von Belderbusch|Anton Maria Karl Graf von Belderbusch]] 1804'ten başlayarak "Bonn büyükşehir belediye başkanı" olarak anıldı. Bonn'un 1815'ten itibaren bağlandığı [[Prusya]], kenti bir [[il]] merkezine dönüştürdü. [[Yönetim]], başkanlığını büyükşehir belediye başkanının yaptığı belediye konseyi tarafından yürütülmeye başlandı. [[Dosya:Bonn Stadthaus.jpg|küçükresim|upright=1.14|sol|Yeni belediye binası ("Stadthaus")]] [[Nazi]] rejimi sırasında büyükşehir belediye başkanı [[Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi]] tarafından atandı. [[II. Dünya Savaşı]] sonrasında Bonn'u işgal eden [[İngilizler|İngiliz]] [[asker]]leri yeni bir belediye başkanı atadı. İngilizler, 1946 yılında İngiliz [[yerel yönetim]] modelinin örnek alındığı reformlar uygulamaya soktular. Yeni düzenleme uyarınca "Kent Konseyi"nin üyeleri [[vatandaş]] tarafından seçildi; konsey de büyükşehir belediye başkanı unvanı taşıyan ve kenti temsil etmeye yetkili bir başkanın yanı sıra kent yönetiminde yetkili "büyükşehir direktörü" isimli ikinci bir başkanı daha belirledi. [[Kuzey Ren-Vestfalya]] Eyaleti, 1996 yılında kent yönetimindeki bu "çifte başlılığa" son verdi. Yeni düzenlemeler uyarınca büyükşehir belediye başkanının doğrudan [[halk]] tarafından seçilmesi öngörüldü. 1999'da büyükşehir belediye başkanının doğrudan halk tarafından belirlenmesi amacıyla yapılan ilk seçimleri, ikinci turda [[CDU|Hristiyan Demokrat Partili]] aday Helmut Stahl'ı geride bırakan, [[SPD|Sosyal Demokrat Partili]] [[Bärbel Dieckmann]] kazandı. Dieckmann, 2004 [[seçim]]lerinde de sandıktan zaferle çıkarak ikinci görev dönemine başladı. Kent Konseyi'nin yapısı. Bonn kent konseyi 80 üyeden meydana gelir. Son [[Yerel yönetim|yerel]] seçimler 2009 yılında düzenlendi. Doğrudan halk tarafından % 40,9 oranıyla seçilen büyükşehir belediye başkanı [[SPD]]'li [[Jürgen Nimptsch]], kent konseyinde de oy hakkına sahiptir ve konseye oturumlarda başkanlık etmektedir. Kent konseyinde [[CDU|Hristiyan Demokrat Birlik]] üyeleri 27, [[SPD|Sosyal Demokratlar]] 19, "Yeşiller/Birlik 90" adlı siyasi oluşum 15, Hür Demokrat Parti 10, BBB 3, Sol Parti 3, BFF 2 ve Pro NRW 1 temsilciye sahiptir. Konseyde grup kurabilmek için en az üç temsilci gerekmektedir. Kültür hayatı ve görülmeye değer yerleri. Mimari. [[Dosya:Bonn Hofgarten.jpg|küçükresim|upright=1.14|[[Bonn Üniversitesi]] bahçesi]] Bonn kentinin simgeleri arasında yer alan eski [[belediye]] başkanlığı binası 1737 yılında, [[Rokoko]] tarzında inşa edildi. Eski belediye başkanlığı binasının hemen yanında, günümüzde [[Bonn Üniversitesi]] merkez binası olarak kullanılan, [[Köln]] [[dük]]lerinin malikanesi yer almaktadır. [[Kestane]] ağaçlarının sıralandığı [[Poppelsdorf]] Caddesi, Köln düklerinin malikânesini [[Poppelsdorf Köşkü]]'ne bağlar. Poppelsdorf Köşkü, [[18. yüzyıl]]ın ilk yarısında Köln düklerince yazlık köşk olarak inşa edildi. Bonn merkez tren garının giriş binası 1883/84 yıllarında inşa edildi. Gar binası, günümüzde tarihî eser koruması altındadır. [[Venusberg-Bonn|Venusberg]]'de yer alan 180 metre yüksekliğindeki [[radyo]] [[verici]]si, 162 metre yüksekliğindeki [[Posta Kulesi]] ve 114,7 metre yüksekliğindeki [[Lange Eugen]] binası ([[BM Kampüsü]]), Bonn'un en yüksek üç noktasını meydana getirmektedir. [[Dosya:BNPOPP1.jpg|küçükresim|upright=1.14|sol|Poppelsdorf Caddesi]] Bonn'da çok sayıda [[kilise]] yer almaktadır. [[Bonn Katedrali]] [[kent]]in simgeleri arasında kabul edilmektedir. Brüdergasse'deki Remigius Kilisesi'nde Beethoven'un [[vaftiz]]ine ait hatıralar saklanmaktadır. [[Schwarzrheindorf]]'daki [[Doppel Kilisesi]] 1151'den itibaren inşa edildi. [[Christoph Wamser]], [[Hıristiyanlık|Hristiyanlığın]] bölgede yayılması öncesi kutsal kabul edilen bir noktada, 1627/28 yıllarında [[Kreuzberg Kilisesi]]'nin inşa edilmesini sağladı. Adenauerallee üzerinde bulunan [[Katolik]] [[St. Cyprian Kilisesi]] 1957'de yeniden düzenlendi. [[Eski Bonn Mezarlığı]]'nda pek çok ünlünün [[mezar]]ı bulunmaktadır. Tanınmış [[heykel]]tıraşların imzasını taşıyan [[heykel]] ve [[anıt]]lar, Bonn Mezarlığı'nın önem ve güzelliğini daha da artırmaktadır. Beethoven'in annesinin mezarı ve [[Robert Schumann]] ile [[Clara Schumann]] adına yaptırılan anıt-mezarlıklar da yine burada bulunmaktadır. [[Dosya:Godesburg 2 db.jpg|küçükresim|upright=1.14|Godesburg harabesi]] Friedensplatz Meydanı'ndaki Stern Caddesi'nde yer alan Stern Kapısı, [[tramvay]] hattı inşaatı nedeniyle 1900 yılında Bottlerplatz Meydanı'na nakledildi. Bad Godesberg'ın kuzeyinde, [[Franklar]] tarafından inşa edilen Godesburg kalesi yer alır. Altı ayrı yapıdan meydana gelen Godesberg Belediye binası, [[Maximilian Franz von Österreich|Max Franz]] tarafından, 1790-1792 yılları arasında [[Kaplıca tedavisi|kaplıca]] ziyaretçilerinin kullanımına sunulmak amacıyla inşa edildi. Yapımına 1790'da başlanıp 1830 yılında tamamlanan Oda Tiyatrosu „[[Redoute (Bonn)|La Redoute]]“, günümüzde Sanat Müzesi'nin bir parçasıdır. [[Dosya:Post Tower Schürmann-Bau.jpg|küçükresim|sol|upright=1.14|[[Posta Kulesi]] ve [[Schürmann Binası]]]] Alman posta hizmetlerini yürüten [[Deutsche Post|Deutschen Post]] Posta Kulesi'nde yer almaktadır. Kule, [[Kuzey Ren-Vestfalya]] eyaletinin en yüksek binasıdır. Posta Kulesi'nin birkaç yüz metre berisinde, uzun yıllar kentin [[simge]]leri arasında sayılan „[[Langer Eugen|Langen Eugen]]“ binası yer alır. Langer Eugen, günümüzde [[BM Kampüsü]] olarak kullanılmaktadır. [[Posta Kulesi]] ile [[Lange Eugen]] arasında, [[Schürmann Binası]] olarak adlandırılan yapı yer alır. Schürmann Binası günümüzde [[Deutsche Welle|Deutschen Welle]]'nin merkezi olarak görev yapmaktadır. [[Milletvekili|Milletvekillerine]] ofis alanı olarak sunulmak üzere planlanan bu bina, 1993 yılında Ren nehrinin taşması üzerine ağır hasar gördü. Akademi binası olarak tasarlanan Bundeshaus binası, 1948 yılından başlayarak, aralarında [[Almanya Federal Meclisi|Federal Meclis]] ve Konsey'in de bulunduğu pek çok [[kamu]] kuruluşunun faaliyetlerine merkezlik yaptı. Meclis Genel Kurulu 80'lerden itibaren yeni bir binaya taşındı. Bundeshaus, başkentin [[Berlin]]'e taşınmasının ardından [[Bonn Uluslararası Kongre Merkezi|uluslararası kongre merkezi]] olarak kullanılmaya başlandı. Yine belli bir dönem Meclis genel kurulu olarak hizmet veren "Wasserwerk" binası da uluslararası kongre merkezinin faaliyetlerine tahsis edildi. Birleşmiş Milletler Meydanı'nda [[Birleşmiş Milletler]]'e üye 191 [[ülke]]nin büyük ebatlarda [[bayrak|bayrağı]] gönderlerde dalgalanmaktadır. Bonn'un [[Beuel]] isimli kesiminde bulunan eski [[çimento]] fabrikası ([[Oberkassel-Bonn|Oberkasseler]] Zementfabrik) [[mimar]] [[Karl-Heinz Schommer]] tarafından tarihî anıt kapsamına giren yönleri korunarak modern ofis binalarına dönüştürüldü. Müze ve anıtlar. [[Dosya:Kunstmuseum Bonn.jpg|küçükresim|upright=1.14|Bonn Sanat Müzesi]] Bonn çok sayıda önemli [[müze]]yi barındırır. Kısaca „Bundeskunsthalle“ olarak adlandırılan ve 1986-1992 yılları arasında yapılan Federal Almanya Sanat ve Gösteri Merkezi'nin mimarlığı [[Gustav Peichl]] tarafından yürütüldü. Almanya Tarihi Müzesi (Haus der Geschichte), açıldığından bu yana [[Almanya]]'nın en çok ziyaret edilen ilk 10 müzesi arasında yer aldı. Sanat ve Gösteri Merkezi ile Almanya Tarihi Müzesi, her yıl ortalama yarım milyonun üzerinde ziyaretçi çekmekte, bazı özel sergilerde bu rakam da aşılmaktadır. Bu iki müze, "Müze Hattı" (Museumsmeile) olarak anılan güzergâh üzerinde yer almaktadır. Müze Hattı'nda 90'lı yılların başında Sanat ve Gösteri Merkezi ve Almanya Tarihi Müzesi ile birlikte belediye tarafından işletilen Bonn Sanat Müzesi faaliyete geçti. Hattın diğer halkalarını, 1995'te devreye giren ve [[bilim]] alanında uzman Alman Müzesi (Deutsches Museum Bonn), "ifa-Galerie" ve König Müzesi (Museum Koenig) meydana getirmektedir. [[Dosya:Akademisches kunstmuseum bonn.jpg|küçükresim|sol|upright=1.14|Akademik Sanat Müzesi]] Bonn'da dünyaya gelen, kentte hayatının belirli bir süresini geçiren ya da can veren ünlüler için de müzeler inşa edildi. [[Beethoven]], [[August Macke]], [[Ernst Moritz Arndt]] ve [[Robert Schumann]] bu tür müzelere örnektir. Beethoven Evi'nin (Beethoven-Haus) yer aldığı Bonngasse sokağının parke taşlarına 2005 yılında ünlü Bonn'luların portreleri yerleştirildi. Dünya kültür mirası listesinde yer alan Beethoven'in "9. Senfonisi"ne ait el yazmaların bir kısmı Beethoven Müzesi'nde sergilenmektedir. Bonn'daki [[Bonn Üniversitesi|Ren Friedrich-Wilhelm Üniversitesi]] bünyesinde de birçok müze yer almaktadır. Bunlardan "Bonn Mısır Müzesi" (Ägyptisches Museum Bonn), yaklaşık 3000 adet orijinal eser sergilemektedir. Akademik Sanat Müzesi'nde (Akademisches Kunstmuseum), [[üniversite]] bünyesinde yapılan [[arkeoloji]]k kazılarda ortaya çıkarılan tarihî eserler sergilenmektedir. "Arithmeum", yüzlerce [[hesap makinesi]]ni barındıran bir tür "[[matematik]] müzesi"dir. 2003-2005 yılları arasında dünyanın en büyük [[Çiçek (botanik)|çiçeği]] kabul edilen "Titanenwurz"u sergileyen Botanik Bahçe, (Botanischer Garten Bonn), yine üniversiteye bağlı bir kuruluştur. [[Fosil]] sergisinin yer aldığı Goldfuß Müzesi, değerli taşların yanı sıra [[Gök taşı|meteoritlere]] de yer veren [[Mineraloji]] Müzesi (Mineralogische Museum), Bonn'daki Ren Friedrich-Wilhelm Üniversitesi bünyesindeki diğer kuruluşlardır. Ayrıca, 1846 yılında [[narkoz]]un icadından günümüze [[anestezi]]nin gelişimini anlatan Horst Stoeckel Müzesi de üniversiteye bağlıdır. [[Dosya:Beethovenhalle.jpg|küçükresim|upright=1.14|[[Beethoven Konser Salonu|Beethovenhalle]]]] Benzerleri arasında bir ilki teşkil eden "Kadın Müzesi" (Frauenmuseum) 1981'de açılmıştır. Kuruluşundan günümüze 400'den fazla sergiye imza atan Kadın Müzesi, bu sergilerin yanı sıra, sürdürülen kapsamlı programıyla da uluslararası çapta saygınlığa kavuştu. 1993-2001 yılları arasında tamamen yenilenen Ren Eyalet Müzesi'nde (Rheinisches Landesmuseum Bonn), Ren [[havza]]sının [[kültür]] hayatını aktaran eserler sergilenmekte, ayrıca bölgenin çağdaş [[sanat]] yapıtlarından örneklere yer verilmektedir. [[Poppelsdorf]] Caddesi üzerinde yer alan [[rasathane]] (Volkssternwarte Bonn), sık sık gökyüzü ve güneş gözlemleri için kapılarını vatandaşlara açmaktadır. İki yılık bir çalışmanın ardından, 2002 yılının Eylül ayında açılan "Gezegen Yolu"nun (Planetenweg) yapımında Bertolt Brecht Lisesi (Bertolt-Brecht-Gesamtschule) ve Alman Havacılık ve Uzay Merkezi görev aldı. Sponsor [[firma]]ların da destek sağladığı "Gezegen Yolu", 1'e 1 milyar (1/1,000,000,000) ölçekte, [[Ren nehri]] boyunca uzanmaktadır. 5946 metre uzunluğundaki yolun başlangıcında 1,40 metre çaplı güneş yer almaktadır. [[Güneş]]i 50 ila 100 metrelik aralarla [[Merkür (gezegen)|Merkür]], [[Venüs (gezegen)|Venüs]], [[Dünya]] ve [[Mars (gezegen)|Mars]] izlemektedir. Ardından, 700 metre ile 1,5 km arasında değişen aralıklarla [[Jüpiter (gezegen)|Jüpiter]], [[Satürn (gezegen)|Satürn]], [[Uranüs (gezegen)|Uranüs]] ve [[Neptün (gezegen)|Neptün]] gezegenleri gelmektedir. "Gezegen Yolu", Bonn limanının kuzey ucunda, [[Graurheindorf]] semtinin girişinde [[Plüton (cüce gezegen)|Plüton]] ila tamamlanmaktadır. Her gezegen, ilgili durakta, yalnızca sembol olarak değil, çeşitli verilerin yer aldığı tanıtıcı bir levhayla anlatılmaktadır. [[Nazi]] rejimi sırasında can veren Bonn'lular için Franziskaner Sokağı'nda bir müze yer almaktadır. Ayrıca Bonn [[Sinagog]]u bünyesinde 2005 yılında elden geçirilen ve Nazi rejiminin kurbanlarını anlatan bir sergi bulunmaktadır. Kamuya açık alanlara sanat yapıtları uygulaması. [[Dosya:Bonn Two Large Forms.jpg|küçükresim|sol|upright=1.14|[[Henry Moore]]'un "Two large Forms" adını verdiği çalışması]] 40 yıl boyunca [[Almanya|Federal Almanya]]'nın [[başkent]]i konumunda bulunan Bonn'un bu niteliği, meydan ve caddelerinde sergilenen [[plastik sanatlar|plastik sanat]]ın çok sayıda örneğiyle de ortaya konmaktadır. [[Şehir]] merkezi ve [[kamu]] binalarının yoğunlaştığı semtte, pek çok tanınmış uluslararası ve [[Almanlar|Alman]] [[sanatçı]]nın eserlerine rastlamak mümkündür. Juridicum binasının dış cephesi [[Victor Vasarely]] tarafından tasarlandı. [[Henry Moore]]'un "„Two large Forms“" isimli eseri eski [[başbakanlık]] binası önünde yer almaktadır. [[Eduardo Chillida]]'nın "„Da Musica IV“" adlı çalışması [[Bonn Katedrali|katedral]] önünde bulunmaktadır. [[Markus Lüpertz]]'in iki eseri birden Müze Meydanı'nda yer almaktadır. [[Endenich]]'teki Schumann Binası'nın girişine yerleştirilen [[Robert Schumann]]'ın [[bronz]] [[heykel|büst]]ü, [[Alfred Hrdlicka]]'nın imzasını taşımaktadır. Bonn'un [[hükûmet]] merkezi konumunu sürdürmesinden sonra başlayan yeni [[kamu]] binaları inşaatı, [[sanat]] yapıtları uygulamasını teşvik etti. Plastik sanatın son 50-60 yıllık gelişimini ortaya koyan örnekler arasında, [[Willy Meller]]'in "„Liegende mit Kind“"inin yanı sıra [[Nicolas Schöffer]]'e ait "„Kronos 15“" de yer almaktadır. Doğal güzellikler ve parklar. [[Dosya:Bonn Siebengebirge.jpg|küçükresim|upright=1.14|Bonn'dan [[Siebengebirge]]'ye bakış: sağda, bir süre federal [[milletvekili|milletvekillerince]] kullanılan [[Langer Eugen]] ve [[Posta Kulesi]] binaları.]] 1979 yılında, "Bahçe Şov" (Bundesgartenschau) etkinliği kapsamında [[Ren]] kenarında 160 hektar genişliğinde bir alan yeniden düzenlenerek bir doğal parka dönüştürüldü. Park, günümüzde pek çok açık hava [[konser]]i, panayır ve kermese mekân olarak hizmet etmektedir. Başta [[Bad Godesberg]]'de yer alan "Kurpark" olmak üzere Bonn'da irili ufaklı çok sayıda park yer almaktadır. Kuruluşunda [[kaplıca tedavisi|kaplıca]] ziyaretçilerine hizmet verme düşüncesi yatan Kurpark'ta bir dizi ender rastlanan [[bitki]]lere yer verilir. [[Oberkassel-Bonn|Oberkassel]]'da bir [[iş insanı]]nca kurulan "Arboretum Park Härle" de kayda değer parklar arasında yer alır. [[Kuzey Ren-Vestfalya]] eyaleti ile [[Hollanda]]'nın geniş bir kesimini kapsayan turistik sınıflandırma kapsamında [[Rheinaue Parkı]], Arboretum, [[Eski Bonn Mezarlığı]] (Alter Friedhof Bonn) ve Botanik Bahçe (Botanischer Garten Bonn) "bahçe sanatına örnek tesisler" olarak seçildi. Bonn sınırları içindeki en büyük yeşil alan [[Endenich]], [[Dransdorf]], [[Lessenich/Meßdorf|Lessenich]] ve [[Duisdorf]] arasında kalan "Meßdorfer Feld"'dir. Kentin hava sirkülasyonu açısından önem taşıyan bu yeşil alanda hâlen [[tarım]] faaliyetleri de yürütülmektedir. Ren eyaleti doğal parkı kapsamındaki [[Kottenforst|Kottenforst Ormanı]] Bonn'un batısında yer alır. Güneydoğuda ise [[Siebengebirge]] yükseltileri uzanmaktadır. Her iki park bünyesinde de uzun mesafeli, çoğu zaman Bonn manzaralı gezinti yolları bulunmaktadır. Uzun mesafe yürüyüş hattı olarak tanınan "Rheinsteig", Bonn'da başlayıp Siebengebirge'ye uzanmaktadır. Bonn sınırları içinde bulunan toplam 47 [[dere]]nin birçoğu Ren nehrine dökülmektedir. Tiyatro, müzik ve sinema faaliyetleri. [[Dosya:BEETHON.jpg|küçükresim|sol|upright=0.91|Beethoven Konser Salonu önündeki anıt]] Belediyeye ait Bonn Tiyatrosu'nda [[opera]], [[tiyatro]] ve koreografik tiyatro eserleri sahnelenmektedir. Kentte ayrıca bir dizi özel tiyatro faaliyet göstermektedir. Kent merkezinde [[Contra-Kreis-Theater]] ve "Euro Theater Central" yer almaktadır. [[Beuel]] semtinde ise [[Bonn Genç Tiyatro]] (Junge Theater Bonn) ile „Theater Die Raben“ faaliyet göstermektedir. Ayrıca „Kleine Theater Bad Godesberg“ ile [[Bonn Üniversitesi]]'ne bağlı [[Bonn University Shakespeare Company]], diğer tiyatro grupları olarak öne çıkmaktadır. [[Kabare]] ve diğer sahne sanatlarına [[Haus der Springmaus]], [[Pantheon-Theater]] ve "Theater im Ballsaal"da yer verilmektedir. Bonn Beethoven Orkestrası, [[Beethoven Konser Salonu]]'nda düzenli [[konser]]ler vermekte, operada da görev almaktadır. 1897 yılında "Koblenz Filarmoni" olarak kuruluşu yapılan [[orkestra]], 1907 yılında adı "Bonn belediye orkestrası" olarak değiştirilerek belediye kuruluşları arasına dahil edildi. [[II. Dünya Savaşı]]'nın ardından kısa bir süre "Beethoven Konser Salonu Orkestrası" olarak anılan [[müzik]] kuruluşu, daha sonra günümüzde kullanılan adına kavuştu. Bonn'un "geleneksel sineması" konumundaki [[pazar]] meydanında bulunan [[Metropol Sineması]], 2006 yılının Mart ayında kapatıldı. Kapanma kararında sinemanın bulunduğu binanın [[belediye]] tarafından 2005 yılının sonunda bir özel kuruluşa satışı etkili oldu. Yine pazar meydanında yer alan "Stern Lichtspiele" adlı [[sinema]] "CineStar" sinema grubu tarafından işletilmektedir. Bertha-von-Suttner Meydanı'ndaki "Woki" Sineması 1998'den beri etkinliklerine devam etmektedir. Ayrıca [[Bad Godesberg]]'in merkezinde birden fazla sinemayı bünyesinde barındıran [[Kinopolis]] bulunmaktadır. 1952'de [[Endenich]]'te açılan „Rex Lichtspieltheater“, 1933'te [[Beuel]]'de kurulan "Neue Filmbühne" ile [[Brotfabrik Bonn]] Kültür Merkezi kapsamındaki "Bonner Kinemathek" sinemaları, sinema sanatının daha özgün örneklerine yer veren "küçük sinemalar" olarak varlık göstermeye devam etmektedir. Düzenli etkinlikler. [[Dosya:BEEKON2.jpg|küçükresim|upright=1.14|Uluslararası Beethoven Festivali'nin açış konseri, 2005]] [[Uluslararası Beethoven Festivali]], her yıl [[sonbahar]]da düzenlenmektedir. Toplam 4 [[hafta]] süren bir programa sahip [[festival]] kapsamında, Bonn ve çevresinde 50'den fazla [[konser]] organize edilmektedir. Dünya genelinde genç [[piyanist]]leri teşvik amacıyla 2005 yılında ilk kez yapılan [[Beethoven Yarışması]] (Beethoven Competition), yine Uluslararası Beethoven Festivali çerçesinde tasarlandı. Bonn [[Bienal]]i, iki yılda bir yapılmaktadır. Bienal süresince [[tiyatro]] gösterileri, konserler, okuma etkinlikleri ve sergiler düzenlenmektedir. 10 gün süren "Uluslararası Sessiz Film Festivali" boyunca [[Bonn Üniversitesi]]'nin [[avlu]]sunda yapılan açık hava gösterileri binlerce kişiyi çekmektedir. [[Müze]] Meydanı'nda [[yaz]] aylarında kurulan düzenlenen açık hava konserlerinde de her yıl çok sayıda [[sanatçı]] sahne almaktadır. [[Ren]] nehri boyunca uzanan [[Rheinaue Parkı]]'nda Nisandan Ekim ayına kadar her ayın üçüncü [[cumartesi]] kermes ve bit pazarı kurulmaktadır. Aynı zamanda Rheinaue Parkında her yıl düzenlenen [[Ren Ateşi]] (Rhein in Flammen) festivaline binlerce kişi katılmaktadır. Festival çok renkli geçmekte ve yine festival kapsamında, binlerce kişinin izlediği etkileyici bir [[havai fişek]] gösterisi sunulmaktadır. Mayıs ayının ilk hafta sonunda "ücretsiz açık hava konserleri festivali", Temmuz ayının ilk hafta sonunda "Ren kültürü", temmuzun sonunda "Bira Borsası" ve sonbaharda yapılan "Uluslararası Tanışma Festivali", Bonn'un öne çıkan diğer etkinlikleridir. Her yıl, "Pützchens Markt" adı altında düzenlenen 5 günlük panayır, çektiği 1 milyondan fazla ziyaretçiyle Ren bölgesinin önemli eğlence organizasyonları arasında yer almaktadır. Pützchens panayırı, 1377'den bu yana düzenlenmektedir. Her yıl koşulan Bonn [[Maraton]]u, kentte düzenli olarak yapılan bir başka etkinliktir. Karnaval. [[Dosya:Karneval Bonn 2006.jpg|küçükresim|upright=1.14|Bonn eski belediye binası önünde karnaval kutlaması]] Bonn, [[Köln]] Karnaval etkinliklerinin gölgesinde kalmasına rağmen yine de [[Ren]] bölgesindeki benzer organizasyonlar arasında öne çıkmaktadır. Etkinlikler, karnaval haftasının "Weiberfastnacht" adı verilen [[perşembe]] gününde [[Beuel]] belediye başkanlığının [[kadın]]lar tarafından "ele geçirilmesiyle" başlar. Yedi gün sonra, “Aschermittwoch„ denilen Çarşamba günü kutlamalar sona erer. [[Şenlik]] kapsamında eski belediye binası tarihi kıyafetlere bürünmüş [[kent]] askerlerince "kuşatılıp zaptedilir." Birçok kişi bu şenlikler süresince ilginç [[kostüm]]ler giyer, [[maske]] takar veya geleneksel kıyafetlerle dolaşırlar. Bu karnaval [[gelenek|geleneği]] [[kış]] [[mevsim]]inin kovulması âdetine dayanır. Her yıl 10 binden fazla kişinin katılımıyla "Pink Punk Pantheon"da düzenlenen "alternatif karnaval organizasyonu" öne çıkan etkinlikler arasında yer almaktadır. Yerel ağız. Bonn'da geleneksel olarak “[[Bönnsch (ağız)|Bönnsch]]” (okunuşu:Bönş) adı verilen yerel [[aksan]]la konuşulur. Bu [[Ağız (dil bilimi)|ağız]], Köln'de konuşulan “Kölsch” ile benzerlikler göstermesine karşın ifade hızı ve [[müzikalite]] bakımından farklılık gösterir. Bonn ve Köln'deki [[toplum]]sal yapının farklı gelişimi de yerel ağzın kullanım yaygınlığını etkilemiştir. Köln'ün [[esnaf]]-zanaatkar ağırlıklı olması yerel Kölsch ağzının yaygın şekilde kullanımını beraberinde getirirken, [[üniversite]]nin faaliyet gösterdiği, soyluların malikanelerinin yer aldığı Bonn'da aksanla konuşmaya "iyi gözle bakılmamıştır." Bonn'un yoğun göçmen alması da yerel ağzın geri planda kalmasında etkili olmuştur. [[Sahne]] gösterilerinde zaman zaman “Bönnsch” ağzıyla konuşan [[Konrad Beikircher]], bu ağzı “yaşatan” sanatçılar arasında kabul edilmektedir. Spor faaliyetleri. Bonn'un en tanınmış [[spor]] kulübü, [[basketbol]] birinci liginde oynayan „[[Telekom Baskets Bonn]]“dur. Uzun yıllar başarılı bir grafik sergileyen [[futbol]] takımı “Bonner SC” ise 1977 yılında [[lisans]]ının iptal edilmesinin ardından İkinci Lig'den [[Kuzey Ren-Vestfalya]] Eyalet Ligi'ne düşürüldü. „1. Badminton Club Beuel“ 2005 yılında [[Almanya]] [[Badminton]] Şampiyonu oldu. Kadın Basketbol Ligi ekiplerinden „BG Rentrop Bonn“, [[tenis]] ve [[hokey]] alanında yoğunlaşan „Bonner Tennis- und Hockey Verein“, „Hockey- und Tennis Club Schwarz-Weiß Bonn“ kayda değer diğer spor kulüpleridir. “Schwimm- und Sportfreunde Bonn 1905 - SSF Bonn”, Bonn'un en büyük spor kulübü kabul edilmektedir. TSV Bonn, [[hentbol]] alanında faaliyet göstermektedir. Bonn belediye sınırları içindeki spor salonu sayısı 100'ü aşmaktadır. Ayrıca 24 [[jimnastik]] salonu, 46 açık hava spor tesisi, 13 çim saha bulunmaktadır. [[Kamu]]ya ait bu tesislerin dışında özel sektör tarafından işletilen 25 salon ve spor tesisi faaliyet göstermektedir. Karşılaşmalarını hala “Hardtberghalle” salonunda oynayan Telekom Baskets takımının, 2008'de Hardtberg'de hâlen yapımı devam eden „Basketshalle“ye geçmesi planlanmaktadır. Telekom Baskets, böylece Alman Basketbol Ligi’nde kendi salonuna sahip ilk takım konumuna gelecektir. Bonn’un futbol takımı Bonner SC ise maçlarını “Sportpark Nord” [[stadyum]]unda oynamaktadır. Bonn'da 4 adet kapalı, 5 adet açık [[Olimpik yüzme havuzu|yüzme havuzu]] bulunmaktadır. Ayrıca bir tesiste açık ve kapalı havuz imkânları birden sunulmaktadır. Gece hayatı ve damak zevki. [[Dosya:Boennsch2.jpg|küçükresim|upright=1.14|Bönnsch Birahanesi]] Bonn'un gece hayatı ve [[gastronomi]] dünyasına, [[kent]] nüfusunun büyük kısmını meydana getiren üst düzey [[memur|kamu çalışanları]] ve [[üniversite]] [[öğrenci]]leri şekil vermektedir. Üniversite öğrencilerinin tercih ettiği mekânlar daha çok şehir merkezinde, "Altstadt"ta yoğunlaşır, bir kısmı da [[Südstadt-Bonn|Südstadt]]'a dağılmışken, daha seçkin [[müşteri]] kitlesine seslenen restoranlar kentin geneline yayılmıştır. Burada özellikle kayda değer olanları [[Ren]] kıyısında yer almaktadır. Bonn'un güneyindeki [[Mehlem]]'den kuzeyindeki [[Schwarzrheindorf]]'a uzanan hatta yer alan restoran ve meyhaneler yalnızca ücret seviyesi bakımından değil sundukları "mekân" bakımından da farklılık göstermektedirler. [[Heinrich Heine]], [[Karl Schurz]], [[İmparator]] III. Friedrich veya [[Büyük Britanya]] [[Kraliçe Victoria|Kraliçesi Victoria]]'nın tercih ettiği gibi "Ren kenarında, ıhlamur ağaçlarının gölgesinde romantizm"i seçenler [[Bad Godesberg]]'e yönelebilir. Ren manzarasından yoksun kalmadan, modern [[tasarım]]a sahip bir restoran arayanlar için ise [[Ramersdorf-Bonn|Ramersdorf]]'taki eski [[çimento]] fabrikasında, tarihi dokuya zarar vermeden inşa edilen "Rohmühle"de işletilen restoranlar önerilmektedir. Bonn, kente özgü, hafif içimli ve "[[Bönnsch (bira)|Bönnsch]]“ adı verilen bir [[bira]] markasına da sahiptir. Altyapı. Ulaşım. Havayolu. Düzenli [[belediye]] [[otobüs]]ü seferlerinin yapıldığı, [[Demiryolu ulaşımı|Demiryolu]] bağlantısının bulunduğu Köln/Bonn Konrad Adenauer Havaalanı, Bonn’un yaklaşık 15 kilometre kuzeydoğusunda yer almaktadır. Ayrıca, daha çok iş adamları ve amatör [[pilot]]lar tarafından kullanılan Bonn-Hangelar Havaalanı, [[Beuel]] ile [[Sankt Augustin]] arasında hizmet vermektedir. Raylı sistem ve otobüs hatları. [[Dosya:Bonn Hbf main entrance.jpg|küçükresim|sol|upright=1.14|Bonn merkez [[tren]] garı ("Hauptbahnhof")]] Bonn merkez tren garı, Alman Demiryolları’nın (Deutsche Bahn), [[Köln]]-Bonn-[[Koblenz]] ana demiryolu hattında merkezi istasyonlarından birisidir. [[Siegburg]]/Bonn tren garı ise hızlı trenlerin (ICE) ana duraklarından biri olarak kullanılmaktadır. Bonn ve çevresine sefer düzenleyen “bölgesel ekspresler” her gün on binlerce yolcu taşımaktadır. Bonn'da raylı taşımacılığı genişletme çalışmaları da devam etmektedir. 2011 yılına kadar ağa eklenmesi öngörülen yeni hatlar ve istasyonlar için yaklaşık 250 milyon [[Euro]] ayrıldı. Hafif raylı sistem ve [[metro]] kapsamında, gün içinde her 10 dakikada bir sefer düzenlenmektedir. Metro ve [[tramvay]] hatları, şehir içi noktaların yanı sıra [[Siegburg]], [[Sankt Augustin]], [[Königswinter]] ve [[Bad Honnef]]’e de yolcu taşımaktadır. Ayrıca Köln istikametinde [[Brühl]], [[Hürth]], [[Bornheim]] ve [[Wesseling]]’e 20’şer dakika arayla sefer yapılmaktadır. Mevcut hatların yanı sıra Bonn’un batısında [[Hardtberg]] idari merkezinde yeni hafif raylı sistem hatları öngörülmektedir. Bonn, ortama 20 dakikada bir seferin düzenlendiği yaklaşık 30 [[otobüs]] hattına sahiptir. Gece seferleri 2002’de [[belediye]]nin aldığı bir kararla büyük ölçüde azaltıldı. Gündüz hatlarının yanı sıra bir saatlik aralarla sefer yapılan dokuz gece hattı mevcuttur. Her hatta Bonn’da faaliyet gösteren bir kuruluşun sponsorluk desteği sağlanarak [[maliyet]]lerde indirime gidildi. Karayolları. [[Dosya:Region Bonn motorways.png|küçükresim|upright=0.91|Bonn otoyol ağı]] Bonn 59, 555, 562 No’lu federal otoyolların yanı sıra 9, 42, ve 56 No’lu federal [[karayolu]] ile karayolu ağına bağlı durumdadır. Konrad-Adenauer, Friedrich-Ebert ve Kennedy köprülerinin yanı sıra [[Mehlem]]-[[Königswinter]], [[Bad Godesberg]]-Niederdollendorf ve [[Graurheindorf]]-Mondorf arasında yapılan arabalı vapur seferleri [[Ren]] üzerinden karayolu ulaşımına imkân sağlamaktadır. [[Bisiklet]] yolları 1994-1999 yılları arasında genişletildi. Bonn kenti, [[Kuzey Ren-Vestfalya]] eyaleti "bisiklet dostu yerleşim yerleri" çalışma grubunun üyesidir. Nehir taşımacılığı ve limanlar. İç [[liman]], günümüzde Bonn'un kuzeyinde [[Graurheindorf]]’da yer almaktadır. Uzun süre “Alten Zoll” isimli kesimde, Kennedy köprüsünün yakınında yer alan liman, kapasitenin yetersiz gelmesi üzerine taşınması kararlaştırıldı. Limanda ağırlıklı olarak [[deniz]] aşırı hedeflere konteyner yüklemesi yapılmaktadır. Su, gaz ve elektrik şebekesi. Kentin [[su]], [[gaz]] ve [[elektrik]] ağı, hızlı büyümenin nispeten gerisinde kaldı. [[Bad Godesberg]]'e [[Wahnbachtalsperre]] [[baraj]]ından elde edilen içme suyunun sevkiyatına diğer semt ve bölgelere kıyasla ancak 1986'da başlanabildi. Kent yönetimi hâlâ şehir içi elektrik dağıtım görevini üstlenebilecek seviyeye ulaşamadı. Geride bıraktığımız 15 yıl içinde özellikle [[atık su arıtma]] sistemine önemli [[yatırım]]lar yapıldı. Arıtma sisteminin modernleştirilmesi programına 200 milyon [[Euro]]'dan fazla kaynak sarf edildi. Bonn, [[başkent]] olduktan sonra elektrik dağıtım şebekesi de yenilendi ve kesinti ihtimallerini en aza indirgeyen güvenli bir şebeke yapılandırıldı. [[Dosya:Bonn DTAG2.jpg|küçükresim|upright=1.14|[[Deutsche Telekom]]'un merkezi]] Ekonomi. Ekonomik veriler. İki [[Almanya]]'nın birleşmesinin ardından 1991 yılının ortasında alınan, başkentin [[Berlin]]'e taşınması kararından 2002 yılının ortalarına kadar geçen süreçte, Bonn'da kayıtlı çalışan sayısı yüzde 8,5 artışla 145.558'e ulaştı. 2003 yılında 3118 yeni iş sahasıyla toplam kayıtlı çalışan sayısı 149.016'yı buldu. Bonn böylece başkentin Berlin'e taşınmasının yarattığı olumsuz ekonomik havayı aştı, üstelik yeni [[istihdam]] imkânları yarattı. Bonn ve çevresi, ekonomik öngörü araştırmalarında ilk üç büyükşehir arasında yer almaktadır. Kent [[nüfus]]unun düzenli artışı ve bu artışın devam edeceğine dair beklentiler, Bonn'un olumlu ekonomik göstergelerini desteklemektedir. Bonn ve çevresindeki ekonomik gelişmede federal devletin Bonn-Berlin anlaşması kapsamında yaptığı ve yaklaşık 1,4 milyar [[Euro]]'yu bulan ekonomik teşvik etkili oldu. Teşvik programı çerçevesinde, özellikle [[bilim]]sel proje ve inşaat sektörüne maddi kaynak aktarıldı. Bir yandan çok sayıda federal kuruluşun Bonn'a yerleşmesi sağlanırken söz konusu gelişmeye paralel olarak uluslararası teşkilat ve [[dernek]]lerin merkezlerini Bonn'a nakletmesini mümkün kılacak koşullar hazırlandı. [[Birleşmiş Milletler]]'e bağlı toplam 12 organizasyon kente yerleşti. Bonn ve çevresindeki ekonomik canlılığın artışında [[Deutsche Post|Posta]] ve [[Deutsche Telekom|Telekom]] kurumlarının kentte artan faaliyetleri bir başka etmen oldu. Eski [[Meclis]] binasının yerinde yapımı devam eden uluslararası kongre merkezinin ("Internationale Kongresszentrum Bundeshaus Bonn") [[kongre turizmi]]ne büyük katkı sağlaması beklenmektedir. Bonn'da son yıllarda yaşanan ekonomik canlanmadan başta özel hizmet sektörü pay aldı. 1991 Haziran ayı ile 2002 Haziran ayı arasında sektörde istihdam edilenlerin sayısı yüzde 27,1'lik artışla 105.171'e ulaştı. Toplam istihdamın yüzde 72,3'ü bu sektör tarafından sağlanmaktadır. Buna karşılık [[kamu]] çalışanlarının oranı, aynı zaman diliminde üçte bir oranında geriledi. İktisadi araştırma kuruluşları Bonn istihdam piyasasının önümüzdeki yıllarda da büyümeye devam etmesini öngörmektedir. Turizm sektörü. Kentin [[turizm]] sektörüne, uzun yıllar [[başkent]] olması sebebiyle, "siyasi turizm" şekil verdi. Ancak 90'lı yıllardan itibaren turizm Bonn'da gelişmeye başladı. 1993 yılından itibaren konaklama sayısı yüzde 40, misafir sayısında da yüzde 58 artış kaydedildi. Bu gelişmede kentin başkentin [[Berlin]]'e taşınmasıyla üstlendiği yeni nitelikler etkili oldu. Kenti bütünleyen [[Ren]] nehri ve kıyısında yer aldığı [[Siebengebirge]], turizmi canlandıran faktörler arasındadır. Ayrıca artan kongre salonları ve Köln-Bonn Havaalanı'nın yükseltilen yolcu kapasitesi de etkili oldu. 2005 yılında yapılan 1 milyon 160 bin konaklamadan, 300 binden fazlasının [[kongre turizmi]]nce sağlandığı hesaplanmaktadır. Bonn'u günü birlik ziyaret edenlerin sayısı ise 9 milyona ulaşmaktadır. Turistlerin bıraktığı para yılda 176 milyon Avro'yu bulmaktadır. Bonn ve Ren-Sieg bölgesinde turizm sektöründe [[istihdam]] edilenlerin toplamı 10.475'e ulaşmaktadır. Kamu ve [[hükûmet]] binalarının yoğunlaştığı semtte (Bundesviertel), yapımı devam eden ve 2009'da tamamlanması öngörülen [[Bonn Uluslararası Kongre Merkezi|uluslararası kongre merkezinin]] (UNCC) kent turizmine önemli ivme katması öngörülmektedir. Yapılan bir araştırmaya göre Uluslararası Kongre Merkezi'nin faaliyete geçmesinin ardından konaklamalarda 200 bin, günübirlik ziyaretçi sayısında da 200 binlik artış beklenmektedir. İstihdam piyasası. Bonn, uzun yıllardan beri [[Kuzey Ren-Vestfalya]] eyaletinin en düşük [[işsizlik]] oranına sahiptir. İşsizlik seviyesi 2006 yılının ekim ayında yüzde 7,7 dolayındaydı. Bonn'da çalışanların büyük kısmı kent çevresindeki Ren Sieg bölgesinden günübirlik gelenlerden meydana gelmektedir. Her gün Bonn çevresinden 80 bin civarında kişi [[kent]]e gelirken, 30 bin kişi de iş için kent sınırları dışına çıkmaktadır. Böylece Bonn, [[Köln]] ve [[Düsseldorf]]'tan sonra [[eyalet]]in "istihdam fazlası" sunan üçüncü kenti konumundadır. İstihdam [[pazar|piyasas]]ına hâlâ federal bakanlıklar ve kuruluşlar, bir başka ifadeyle, kamu şekil vermektedir. Federal devlet, bölgenin en büyük işvereni durumundadır. Özellikle kamu iştirakleri olan Posta ([[Deutsche Post]]) ve Telekom ([[Deutsche Telekom]]), yan kuruluşlarıyla birlikte, Bonn'un önde gelen [[işletme]]leri arasında kabul edilmektedir. Bonn, "federe kent" ve "BM kenti" niteliklerinden ötürü istihdam piyasasında sağladığı katkıların yanı sıra özellikle bilgi ve iletişim teknolojileri alanında faaliyet gösteren pek çok [[firma]]ya ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca kentte faaliyet gösteren [[bilim]] ve [[araştırma]] merkezleri de iş sahaları açmaktadır. Bonn merkezli kamu ve özel sektör kuruluşları. Halka açılmış [[işletme]]ler ve bu [[firma]]ların [[borsa]]daki değerleri göz önüne alındığında Bonn, [[Münih]] ve [[Düsseldorf]]'tan sonra üçüncü sırada gelmektedir. Bonn merkezli işletmeler, iki ana gruba ayrılmaktadır. Bir tarafta [[özelleştirme|özelleştirilen]] [[kamu]] teşebbüsleri yer almaktadır. Telekom ve [[T-Mobile]] ile Posta ve yan kuruluşu [[Postbank]] bu grup arasında değerlendirilmektedir. „Tank & Rast“ ile Bonn [[belediye]] hizmetleri şirketi de bu grup arasında sayılmaktadır. Diğer grubu, uzun yıllar önce kurulan özel şirketler oluşturmaktadır. [[Haribo]], [[Verpoorten]] ve [[Orgelmanufaktur Klais|Orgelbau Klais]] bu grup arasındadır. [[Fairtrade Labelling Organizations International|Fairtrade]], [[IVG Immobilien]] ve [[SolarWorld]] kayda değer diğer özel firmalar arasında kabul edilmektedir. [[Dosya:2014-06-12 Tulpenfeld 4, Bonn IMG 5567.jpg|küçükresim|upright=1.14|Birçok haber ajansına evsahipliği yapan "Das Tulpenfeld" binası]] Medya. Radyo-TV. Bonn'un en büyük medya kuruluşu [[Deutsche Welle]]'dir. Merkezi [[Schürmann Binası]]'nda bulunan kurum, 37 [[dil (filoloji)|dil]]de [[radyo]] ve [[internet]] yayınları hazırlamaktadır. Ağırlıkla haber ve [[belgesel]] yayınlayan [[Phoenix]] [[televizyon]] kanalının merkezi de Bonn'da yer almaktadır. WDR kısa adıyla bilinen Batı Alman Radyo-TV Kurumunun da Bonn'da [[stüdyo]] ve bölgesel büroları bulunmaktadır. „[[Radio Bonn/Rhein-Sieg]]“ ve [[Radio 96,8]], Bonn ve çevresine yönelik yayın yapan radyolardandır. Gazete ve dergiler. Bonn'un açık arayla en büyük günlük gazetesi [[General-Anzeiger]]'dir. Ayrıca [[Kölnische Rundschau|Bonner Rundschau]], [[Kölner Stadt-Anzeiger|Rhein-Sieg-Anzeiger]] ve [[Express (gazete, Almanya)|Express]] gazetelerinde de Bonn ve çevresiyle ilgili [[haber]]lere yer verilmektedir. Bu üç gazete de merkezi [[Köln]]'de bulunan „Gruppe [[M. DuMont Schauberg]]“ isimli [[medya]] grubu tarafından çıkarılmaktadır. Federal Rekabet Kurumu ([[Bundeskartellamt]]), 2004 yılında söz konusu medya grubunun General-Anzeiger'den hisse alma girişimine, "bu adımın grubun gazete ve ilan [[pazar]]ındaki [[tekel]]ci konumunu güçlendireceği" gerekçesiyle izin vermedi. Basılı yayın alanında [[Norman Rentrop|Rentrop]], Bonn'un önde gelen diğer grupları arasında sayılmaktadır. Bonn'da aylık olarak yayınlanan [[dergi]]ler arasında „Schnüss“ ilk sırada gelmektedir. Ayrıca haftalık [[Rheinischer Merkur]] de Bonn'da hazırlanmaktadır. İnternet yayıncılığı. „rhein:raum“ [[portal]]ı 1 Ekim 2006'dan bu yana Bonn'dan [[yayın]] yapmaktadır. Bonn merkezli günlük [[gazete]]lerin yanı sıra [[Radio Bonn/Rhein-Sieg]] de online yayın yapmaktadır. Haber ajansları. [[Almanlar|Alman]] [[siyaset]]ini izleyen [[gazeteci]]lerin oluşturduğu [[meslek]]i birlik konumundaki [[Bundespressekonferenz]], Bonn'da bir irtibat bürosu bulundurmaktadır. [[Alman Basın Ajansı]]'nın (DPA) Bonn'da temsilciliği bulunmakta, [[Katolik Haber Ajansı]] (KNA) da kentte faaliyet göstermektedir. Kamu kuruluşları. Eğitim ve Araştırma. [[Dosya:Universität Bonn.jpg|küçükresim|upright=1.36|[[Bonn Üniversitesi]] merkez binası]] [[Ren Friedrich Wilhelm Üniversitesi]], 1777 yılında kuruldu. 1818'de yenilenen [[üniversite]] Almanya'nın en büyük üniversiteleri arasında yer almaktadır. Klinikleri ile birlikte Bonn'da [[istihdam]] yaratan belli başlı kurumlar arasında sayılmaktadır. Üniversitenin daha önce [[rasathane]] olarak kullandığı bina, bugün iletişim fakültesine ev sahipliği yapmaktadır. Bonn-Rhein-Sieg Yüksekokulu 1995 yılında kuruldu. Yüksekokul, Bonn adını taşımasına rağmen Bonn [[belediye]] sınırları dışında, [[Sankt Augustin]]'de yer almaktadır. Eğitim kuruluşunun [[Rheinbach]] ve [[Hennef]]'de de binaları bulunmaktadır. [[Max Planck]] Enstitüsü'nün muhtelif birimleri de Bonn'da yer almaktadır. [[Matematik]] ve [[radyoastronomi]] bunlar arasındadır. 1998 yılında, başkentin [[Berlin]]'e taşınma kararının ardından Bonn'da "Caesar Bilimsel Araştırma Merkezi" kuruldu. 1964 yılında Berlin'de kurulan Alman Kalkınma Politikaları Enstitüsü, 2000 yılında Bonn'a taşındı. Kısaca FortAFin olarak bilinen [[Kuzey Ren-Vestfalya]] Finans Akademisi, [[Schweinheim-Bonn|Bonn-Schweinheim]]'da bulunmaktadır. [[Alman Akademik Değişim Servisi]] (DAAD), [[Alman Araştırma Cemiyeti]] (DFG), [[Alexander von Humboldt]] Vakfı, Alman Burs Vakfı ve [[Friedrich Ebert Vakfı]]'nın genel merkezleri Bonn'dadır. [[Federal Almanya Eğitim ve Araştırma Bakanlığı|Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığı]] (BMBF), Eğitim Bakanları Sekreteryası, [[Alman Rektörler Birliği|Rektörler Birliği]] (HRK), [[Federal Almanya Meslek Eğitimi Enstitüsü|Federal Meslek Eğitimi Enstitüsü]] (BIBB), Eğitim Planlaması ve Araştırma Teşviki için Federal ve Eyalet yönetimleri Komisyonu ile Yetişkin Eğitimi Enstitüsü(DIE) kuruluşlarının merkezleri de Bonn'da bulunmaktadır. Sağlık. Bonn geneline yayılan [[hastane]] sayısı 15'i bulmaktadır. Bunlardan en önemlisi, 30 farklı kliniğe sahip [[Bonn Üniversitesi]] Tıp Fakültesi Hastanesi'dir. Bunun yanı sıra [[Bonn-Castell|Castell]] bölgesindeki Ren Klinikleri (Rheinischen Kliniken Bonn) kayda değer diğer [[sağlık]] tesisleri arasında yer almaktadır. "BM-Kenti" Bonn. [[Dosya:Bonn UN.jpg|küçükresim|upright=1.14|Bonn'da çok sayıda [[Birleşmiş Milletler|BM]] kuruluşu faaliyet göstermektedir]] Bonn için 1996'dan beri kullanılan tanımlamalardan biri de "Ren nehri kıyısındaki BM kenti"dir. [[Birleşmiş Milletler]]'in 13 farklı teşkilat ve programı Bonn'da faaliyet göstermekte, BM görevlisi sayısı 600'ü aşmaktadır. BM kadrolarının sayısının önümüzdeki yıllarda 1000'i bulması öngörülmektedir. 2003 yılında alınan bir kararla, Bonn'un [[hükûmet]] binalarının yoğunlaştığı bölgede bir "BM yerleşkesi" oluşturulmasına karar verildi. Bu amaçla [[Langer Eugen]] olarak bilinen binayla eski [[parlamento]] binası BM'nin kullanımına bırakıldı. 2006 yılının Temmuz ayında resmî açılışı yapılan Bonn BM Kampüsü'nün 2008 itibarıyla tam kapasite faaliyete geçmesi beklenmektedir. Eski parlamento binasına yerleşmesi planlanan BM İklim Programı Sekreteryası'nda 200 kişinin görev yapması hedeflenmektedir. BM'nin Bonn'a yerleşmesi, uluslararası [[STÖ|sivil toplum örgütleri]] ve kamu yararına çalışan teşkilatlarda da artışı beraberinde getirdi. Bonn'da merkezi bulunan söz konusu örgütlerin sayısı 170'i aştı. Bunların arasında [[Alman Kalkınma Hizmetleri Teşkilatı]] (DED), [[Alman Kalkınma Politikaları Enstitüsü]] (DİE) ve [[InWEnt]] de bulunmaktadır. Bu örgütler, yine Bonn'da merkezi bulunan [[Federal Almanya Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı|Federal Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı]] ile yakın iş birliği içinde çalışmaktadır. [[Dosya:Bonn BSI.jpg|küçükresim|sol|upright=1.14|Federal Bilgi Teknolojileri Güvenliği Dairesi]] Federe kent. [[Başkent]]in [[Berlin]]'e taşınmasını düzenleyen Berlin/Bonn Yasası uyarınca 6 federal bakanlığın merkezi Bonn'da bulunmaktadır. Söz konusu kanun uyarınca Berlin'deki federal bakanlık birimlerinde çalışanların Bonn'daki bakanlık çalışanlarının toplamını 10 binden fazla geçmemesi kararlaştırıldı. Ayrıca daha önce Berlin ve Ren-Main bölgesinde bulunan 22 federal daire Bonn'a çekildi. Federal Alman devleti, [[Deutsche Post|Posta]], [[Deutsche Telekom|Telekom]] ve [[Postbank]] kuruluşlarının merkezlerini Bonn'a taşımasını yasayla belirledi. Savunma, [[gıda]], [[tarım]] ve [[tüketici]] koruma, [[ekonomi]]k iş birliği ve kalkınma, [[çevre]], [[doğa]]yı koruma ve [[nükleer enerji]] güvenliği ile yüksek eğitim ve [[araştırma]] bakanlıklarının merkezi Bonn'da bulunmaktadır. Merkezi Berlin'de olan federal bakanlıklar Bonn'da da temsilcilik ve bağlı dairelerle faaliyet göstermektedir. Ayrıca, iki [[anayasa]]l kuruluş, [[Almanya Federal Konseyi|Federal Konsey (Bundesrat)]] ile [[Almanya cumhurbaşkanı|Cumhurbaşkanlığı (Bundespräsident)]] Berlin'in yanı sıra Bonn'da da temsil edilmektedir. Adalet. Toplam 6 [[mahkeme]]nin bağlı olduğu Eyalet Mahkemesi'nin merkezi Bonn'dadır. Ayrıca kentte bir İş Mahkemesi bulunmakta, Bonn başsavcılığı faaliyet göstermektedir. Federal Adli Sicil Dairesi, 1 Ocak 2007'den başlayarak yeni kurulan Federal [[Adalet]] Dairesi bünyesine alındı. Federal [[yasa]]ların yayımlandığı [[Almanya Resmî Gazetesi|Resmî Gazete (Bundesgesetzblatt)]] söz konusu daire tarafından hazırlanmaktadır. Berlin/Bonn Yasası uyarınca, merkezi [[Berlin]]'de bulunan [[Federal Almanya Adalet Bakanlığı|Federal Adalet Bakanlığı]], Bonn'da yaklaşık 30 kişinin görev yaptığı bir temsilciliğe sahiptir. Bonn kentiyle bağlantılı kişiler. Bonn kentiyle bağlantısı bulunan kişiler listesinin tartışmasız [[lider]]i [[Ludwig van Beethoven]]'dir. Beethoven'in Bonngasse'de dünyaya geldiği ve günümüzde [[müze]] olarak yararlanılan ev, her yıl dünyanın dört bir yanından binlerce [[turist]] için çekim merkezi oluşturmaktadır. [[Andrea Luchesi]] ve [[Johanna Kinkel]], Beethoven gibi Bonn'lu [[müzisyen]]ler arasında sayılmaktadır. [[Robert Schumann]] son yıllarını Bonn'un [[Endenich]] semtinde bir ruh ve sinir hastalıkları kliniğinde geçirmiştir. Schumann, Bonn'da toprağa verilmiştir. Bonn pek çok [[sanatçı]] tarafından çalışmalarını yürütebilecekleri bir [[kent]] olarak tercih edilmektedir. [[I. Dünya Savaşı]] öncesinde [[August Macke]] Bonn'a yerleşmiştir. Çağdaş Alman [[edebiyat]]ının tanınmış kalemlerinden [[Lars Brandt]] ve [[Akif Pirinçci]] gibi [[yazar]]lar Bonn'da hayatlarını sürdürmektedir. Birçok araştırmacı ve öğretim görevlisinin Bonn'a yerleşmesinde, 200 yıldan beri faaliyet gösteren [[Bonn Üniversitesi]] etkili oldu. Bunlar arasında [[Ernst Moritz Arndt]], [[August Wilhelm Schlegel]], [[Heinrich Hertz]] ve [[Nobel Ödülü]] sahibi [[Wolfgang Paul]] bulunmaktadır. Uzun süre [[Almanya]]'nın kuzeyindeki [[Schleswig-Holstein]] [[eyalet]]inin [[başbakan]]lığını yapan [[Heide Simonis]] Bonn'da dünyaya geldi. Federal [[maliye]] bakanı [[Peer Steinbrück]] ile [[Wolfgang Clement]] ve [[Guido Westerwelle]] gibi tanınmış [[Almanlar|Alman]] [[siyasetçi]]lerin ikameti de Bonn'da bulunmaktadır. Kardeş şehirler. Bonn, aşağıdaki şehirlerle [[kardeş şehir]] ilan edilmiştir: Dış bağlantılar. [[Kategori:Bonn| ]]
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17260", "len_data": 52882, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.51 }
Ay, yılda 12 tane bulunan zaman birimidir. Ay'ın Yer çevresindeki dolanımını tamamlaması için geçen süre. Bir kavuşum ayının, yani Ay'ın Yer'den görünen tüm evrelerini içeren tam bir çevriminin süresi 28,530588 ortalama güneş günüdür (28 gün 12 saat 44 dakika ve 3 saniye). Bir yıldız ayı ise, Ay'ın bir yıldızla art arda iki kavuşumu (yıldıza göre aynı konuma gelmesi) arasındaki zaman süresidir ve 27,321661 gün sürer (27 gün 7 saat 43 dakika ve 12 saniye). Modern takvimlerde ay 365 ve 366 gün süren bir yılın 12'de biri olarak kabul edilir. Türkiye'de takvimler değiştikçe, ayların adları da buna bağlı olarak değişmiştir. 19. yüzyıla kadar daha çok Hicri takvime göre düzenlenmiş Arabi aylar kullanılıyordu: Muharrem, Safer, Rebiülevvel, Rebiülahır, Cemazielevvel, Cemaziyelahır, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce. 19. yüzyıl ortalarından başlayarak Hicri takvimin yanı sıra Jülyen takvimine dayanan Rumi ya da mali takvim de geniş bir kullanım alanı buldu. 1 Ocak 1926'dan bu yana yürürlükte olan ve Gregoryen takvimine dayanan miladi takvimdeki ay adları büyük ölçüde Rumi takvimden alınmıştır. Yalnız, 1944 sonunda değin teşrinievvel, teşrinisani, kânunıevvel ve kânunısani biçiminde kullanılan dört ayın adı, 10 Ocak 1945'te kabul edilen 4696 sayılı yasayla ekim, kasım, aralık ve ocak olarak Türkçeleştirilmiştir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17271", "len_data": 1340, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.87 }
Robert Owen (14 Mayıs 1771, Newtown - 17 Kasım 1858, Newtown), Galli iş adamı ve yazar. Hayatı. Robert Owen, 14 Mayıs 1771'de, Newtown, Montgomeryshire'da doğdu. Dokuz yaşına kadar doğduğu şehirde eğitim gördü. On yaşındayken, bir kumaşçı dükkânına çırak olarak girdi, Manchester'a yerleşti. Keskin zekâsının sayesinde Manchester'da hızlıca yükseldi, on dokuz yaşındayken bir pamuk işleme fabrikasına idâreci oldu ve işi geliştirdi. Bu sektörde birçok yeniliğe imza attı. 1794 yılında, Manchester'daki, Chorlton Twist Company isimli bir firmada ortak ve müdür oldu. Glasgow'a yaptığı bir seyahatte, "New Lanark" değirmenlerinin sahibinin, David Dale'in kızıyla tanıştı ve âşık oldu. Ortaklarına bu firmayı satın almaları için ikna ettikten sonra, Glasgow'a taşındı ve evlendi. "New Lanark" değirmenlerinde çalışan insanların durumları dönemin standartlarına göre iyi olsa da, gerçekçi bir bakış açısıyla hiç de tatmin edici düzeyde değildi. Değirmenlerin yeni yöneticisi olan Owen işçilerin durumlarını düzeltmek için çeşitli geliştirmeler sundu. Yeni fikirleri ve çalışmalarıyla büyük bir başarıyı da beraberinde getirmesine rağmen, bir masrafı da beraberinde getiriyordu. Bu yeni masraflardan rahatsız olan diğer ortaklar sorun çıkarmaya başlayınca Owen yeni bir firma açtı. 1813 yılında "A New View of Society, or Essays on the Principle of the Formation of the Human Character" isimli ilk eserinin ilk parçaları yayımlanmaya başladı. Bu eseri kişisel "insan karakteri" inancıyla yakından ilgiliydi. Owen hiçbir zaman dindar birisi olmamıştı ve kendince geliştirdiği bir insan fikri vardı. Ona göre insan karakteri, kendi kendisinin yapıtı olmaktan çok öte, çevresel faktörlerin sonucu olarak ortaya çıkar. Bu çevresel faktörleri kişi belirleyemez veya kontrol edemez. Aslında bu fikirler pek de kişisel sayılmazdı, bu tür ilkeler çok uzun yıllardır felsefenin içinde yer almıştı, yine de Owen bu fikirlerini hayatı boyunca çok farklı konulara uygulayarak, yeni ve farklı sonuçlar elde etmiştir. "New Lanark"'daki çalışmaları Avrupa çapında ilgi görmeye başlamıştı. Fabrika işletmeciliğinde sosyalizm fikirlerini, işbirliğini arttırıcı yönüyle işlemeye başladı. En başından beri onu farklı kılan özelliklerinden olan, "işçilerine eğitim sunma"yı çok daha geliştirerek devam ettirdi. Fabrikalarla ilgili kanun önerisine sıkı sıkı bağlı olmasına ve fabrika meselelerinin kanunlaştırılmasına gösterdiği büyük savunmaya rağmen, 1819'da ortaya çıkan "Factory Act" (Fabrika Kanunu) onu hiç de tatmin etmedi. Avrupa'nın ve İngiltere'nin birçok önemli siyaset adamıyla görüştü, fikirlerini yaymak uğraşısı içindeydi. İş sektöründeki ortaya attığı tüm yenilikler etrafında ona saygı duyan büyük bir kitlenin oluşmasına neden oluyordu. "New Lanark" örnek bir işletme olarak geçiyor, sıklıkla birçok farklı iş kolundan ve makamdan lider insanlar tarafından ziyaret ediliyordu. "New Lanark"'ta yarattığı komünel sistemi yaymak için uğraşmaya başladı. Ona göre fakirliğe ve işçi sorunlarına tek çözüm onun bir filantropist, sosyalist reformlarından geçiyordu. Ayrıca ziraat alanında kooperatifçiliğin kurulması için de çaba sarf ediyordu. İşletmecilik üzerine yaptığı planlar, belki de filantropist yanları yüzünden büyük bir ilgiyle karşılandı. Bir sosyal reformist olarak yolu açılmış gibiydi, Londra'da düzenlenen büyük bir mitingde her türlü dine ve dinsel forma olan karşıtlığını ve nefretini açıkça deklare edince toplumun ona bakış açısı değişti. Çoğunluğu muhafazakâr olan halk nezdindeki popülaritesi düştü, elit çevrelerde de ona olan ilgi azaldı. Yine de bunlar Owen'ın fikirlerini ve özgüvenini olumsuz etkilemedi, o hâlâ gittiği yola sonsuz bir inanç besliyor, kendine ve fikirlerine fazlasıyla güveniyordu. Komünel işletmecilik fikirlerini Amerika'da, New Harmony - Indiana'da gerçekleştirebilme şansı edindi. İki yıllık bir denemeden sonra işler yolunda gitmedi ve sonlandırıldı. Bu sıralarda sıkı taraftarı ve öğrencisi Abram Combe de benzer bir proje almış ve sonuç yine hüsran olmuştu. 1828'de, ortaklarıyla arasında uzunca bir süredir devam eden çekişme ve gerilim yüzünden "New Lanark" ile olan tüm bağlarını koparttı. Amerika'dan Londra'ya döndüğünde sosyalist fikirlerinin kampanyasına kaldığı yerden devam etti. Sonraki yıllarda devam ettiği seküler ve sosyalist kampanya özellikle işçi kesiminden ilgi gördü. Bu sıralarda bazı komünel işletme ve yapılanma denemelerinde yer aldı. Bu denemelerden sadece bir tanesi bir süre başarı sağlayabildi. Owen'ın önemli bir yere sahip olduğu sosyalist akımlar sayesinde 1830'larda İngiltere'deki ilk işçi sendikaları ve ticaret odaları kurulmaya başladı. Owen'ın sosyal reformcu yaklaşımı, işçi teşkilâtlandırılması ile ilgili fikirleri Owenizm olarak anılır. Daha küçük yaşlardan beri din fikrine ve dinî inanışlara karşıt olsa ve nefret duysa da, hayatının sonlarına doğru büyük bir tinselcilik (spiritualizm) taraftarı olmuştur. 1771-1858. 19. yüzyıl başlarında büyük etki uyandıran öncü ütopyacı sosyalist. 1816'da New-Lanark fabrikasında kendi denetiminde İngiltere'nin ilk ana okulunu açtı. İnsanın yaptıklarından sorumlu olmaması ve çocukluğunda aldığı etkiler Owen'ın bütün eğitim ve sosyal reform felsefesinin temeliydi. En önemli yapıtları: Memorials on Behalf of the Working Classes (Çalışan Sınıflar adına İki Önerge), Lectures On An Entire New State of Society (Tümüyle Yeni bir Toplum Biçimi Adına Dersler), The Marriage System of the New Moral World (Yeni Ahlak Dünyasının Evlilik Sistemi), Socialism or the Rational System of Society (Sosyalizm ya da Usçu Toplumsal Sistem), Life of Robert Owen written by himself (Robert Owen'in Kendi Kaleminden Hayat Öyküsü).
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17278", "len_data": 5630, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.53 }
, Amerikan yapımı Adjutant sınıfıve AMS-218 sınıfıikişer mayın tarama gemisi 1954-57 yılları arasında Japonya'ya transfer edildi. Aslında son iki tekne Japonya için özel olarak inşa edilmişti. Tüm gemiler hizmet sürelerinin sonunda 1970-73 yılları arası Tokumu Sen (特務j船 / "Özel Görev Gemisi", Liman Yardımcı Gemisi (YAS) olarak tekrar adlandırıldı. 1978 yılında hizmet dışı kalan teknelerden biri söküldü ve geri kalan üç gemi Amerika Birleşik Devletleri'ne döndü. Sınıfa ait gemi isimleri ve borda numaraları aşağıdaki gibidir:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17280", "len_data": 529, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.37 }
Kımız (; ), kısrak sütünün fermente edilmesiyle elde edilen geleneksel içecek. Orta Asya bozkırlarında yaşayan Kırgız, Başkurt, Kazak, Yakut, Uygur ve Özbek gibi Türk halkları ve Moğollar arasında bugün de önemli bir içecektir. Süt şekerince zengin olan kısrak sütünden îmâl edilen kımız, beyazımsı bir sıvıdır. Çok eski bir tarihi vardır. İlk olarak Orta Asya'da Türkistan ve Moğolistan taraflarında yaşayan kavimlerce içilmiştir. Kımız, benzeri süt ürünleri gibi, belirli bir mikroorganizma topluluğunun faaliyeti sonucunda meydana gelir. Bu topluluk süt asidi bakterileri ("Lactobacillus bulgaricus", "streptococcus") ve mayalardan ("torula kumys") ibarettir. Bu mikroorganizmalar aşılandıkları sütte süt şekerine etki yaparak asit, alkol ve CO2 çıkarırlar. Açık kaplarda yapıldığı için îmâl sırasında CO2'nin çoğu uçar. Alkol miktarı kefirden çoktur. Asit ikisinde de aynıdır. Ayrıca insana güç verici bir etkisi vardır. Kımızda albumin ve kazein parçalanması olur. Pepton miktarı kefirdekinin 10 misli kadardır. Kazein çok ufak parçacıklar hâlindedir. Bunun sebebi iyi ve sık karıştırmadır. Kokusu yayık ayranı veya ekşi peynir suyunu andırır. Çalkalanınca köpürür. Kımızın bileşimi, yapıldığı hammaddeye, işleniş şekline göre az çok farklılık gösterir. Laktik asit ve alkol miktarına göre çeşitli tiplerde işlenir. Zayıf, normal ve sert kımızlardaki asit ve alkol durumu şöyledir: Zayıf kımız tipi, Laktik asit (%) = 0.7, Etil alkol (%) = 1.0 Normal kımız tipi, Laktik asit (%) = 1.1, Etil alkol (%) = 1.8 Sert kımız tipi, Laktik asit (%) = 1.8, Etil alkol (%) = 2.5 Kımız hakkında birçok propaganda yapılmıştır. Bu yüzden bir zamanlar rağbet görmüş, fakat yoğurt rekabeti karşısında önemini çok yerde kaybetmiştir. Hâlâ buna değer veren ülkelerin başında Rusya gelmektedir. Hammadde ihtiyacını karşılamak için çok sayıda hara bulunmakta ve sırf bu iş için yaklaşık 250 bin civarında kısrak yetiştirilmektedir. Türk Mitolojisinde Kımız. Eski Türk toplulukların pek çoğunda kımız kutsal bir içecek olarak görülmüş, kurban amacıyla iyelere ve tanrılara sunulmuştur. Bu ritüeller genellikle saçı saçma şeklinde gerçekleşmiştir. Doğadaki iyeleri ya da diğer doğaüstü varlıkları memnun etmek için bir miktar kımız ateşe, toprağa ya da suya dökülmüştür. Yakut Türklerinin en büyük tanrıları için gerçekleştirdikleri festivalde tanrının isteği üzerine kımız içilir. Gençler sarhoş olup şarkılar söyledikten sonra eğlenceler son bulur.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17285", "len_data": 2433, "topic": "FOOD_GASTRONOMY", "quality_score": 3.77 }
Kırba, eski zamanlarda sıkça kullanılan köseleden yapılan bir nevi su kabı. Bu iş için hazırlanan kösele, dört köşe bir tahtanın üzerine demir çemberlerle tutturulurdu. Yukarı doğru gittikçe daralan kırbaların bir metreye yakın boyları olurdu. Ağız kısımları iyice dar olup, sebillerde kullanılanlarına musluk takılırdı. Sakaların kullandıkları kırbaların ağızları meşin ile bağlanır, ağızdan dibe kadar uzanan bir kol ile taşınırdı. Bunlar omuza takılarak istenilen yere götürülürdü. Atların iki yanına konulan kırbalarla da su taşınırdı. Böyle su taşıyan sakalara, “"atlı saka"” denirdi. Atın iki yanına asılan kırbalar meşin kovalarla doldurulur, hortum sokarak boşaltılırdı. Eskiden bunlarla mahalle aralarında su taşındığı gibi, kervan ve askerî nakliyatta da bunlardan istifâde edilirdi. Kırba ile su taşıyanlara, “"kırbacı"” denir. Sümerler tarafından icat edildiği düşünülmektedir. Anadolunun bazı yörelerinde toprak testi olarak yapılan ve ayrıca ibriği bulunan su kaplarına da Kırbaçça(Kırmıçça) denilir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17288", "len_data": 1014, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.57 }
Yunan mitolojisinde, Penia fakirliğin tecessümüdür (cismanileşmesi). Özellikle fakirler tarafından tapılırdı. Tanrıların yaptığı bir şölende Porus ile evlenmiştir. Bazı kaynaklarda, Eros'un, Penia ile Porus'un çocuğu olduğu söylenir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17299", "len_data": 233, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.78 }
Porus veya Poros, (Eski Yunanca: Πόρος) klasik Yunan edebiyatında yer alan "bolluk" ve "bereket" anlamlarına gelen bir figür. Platon'un "Symposion" adlı eserinde Porus, becerikliliğin ya da uygunluğun kişileştirilmesiydi. Afrodit'in doğum gününde içtiği nektardan dolayı sarhoşken Penia tarafından baştan çıkarıldı. Penia, onunla olan birlikteliğinden Eros'u doğurdu. Porus, Metis'in oğluydu. Diotima adlı karaktere göre Eros, annesi yüzünden sonsuza kadar muhtaç bir haldedir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17302", "len_data": 477, "topic": "LITERATURE_POETRY", "quality_score": 3.92 }
Allah'ın isimleri (), İslam toplumunda, Kur'an ve hadislerde Allah'a izâfe edilen fiil veya sıfatlardan türetilmiş veya doğrudan Allah'ı ifade amacıyla kullanılmış olan isimlerdir. Yalnızca Kur'an'da geçen ilahi isimler yüzden fazlayken hadislerde Allah'a atfedilen başka isimler de bulunmaktadır. Geniş anlamıyla "esmâü'l-hüsnâ" kavramı bu adların hepsini kapsasa da terim anlamıyla daha çok doksan dokuz ismi içerdiği kabul edilir ve buna mukabil Türkçede çoğunlukla Allah'ın 99 ismi şeklinde bilinir. Kur'an'da isimleri anılan peygamberler ve bunların kitapları kendilerini sıklıkla Yehova'ya bağlamalarına rağmen İslam'da Yahve/Yehova ismi kullanılmaz ve bilinmez. Kur'an'da Cebrail, Mikail gibi melek isimleri diğer İbrahimî dinlerde olduğu gibi El (ya da İl) ile bağlantılıdırlar. Kur'an'da da geçen ve İslam'da geleneksel olarak dualara başlarken kullanılan Allahumme, İbranice (olasılıkla) Elohim kelimesinin Arapça telaffuzundan ibaret bir kelimeydi. Elohim İbranicede "majesteleri!" ifadesinde olduğu gibi yüceltme amaçlı çoğul ("Tanrılar!" gibi) olarak kullanılmaktaydı. Yahudilikte Yahve yerine kullanılan isimlerden olan Rab (efendi, ağa) kelimesi de Kur'an'da sıklıkla Allah için kullanılır. Yahve yerine kullanılan kelimelerin On Emir arasında bulunan "Tanrın Yahve'nin adını boş yere ağzına almayacaksın, Yoksa Yahve bunu cezasız bırakmayacak" ifadesi ile bağlantılı olarak Yahudiler arasında yerleştiği düşünülüyor. Kuran'da Allah için en sık kullanılan isim/sıfatlardan bir diğeri de (Arap kökenli olmayan) Rahman'dır. Bu sıfat teriminin (Rahmanan/Rahman) bilinen en eski kullanımı Akadca ve Aramice'de Hadad'a adanmış bir yazıtta bulunur. İnanış. İslam mistisizminde belirli sayıda tekrar edilerek şifacılıkta, seyr-i sülukta, duaların kabulü, nazar ve büyü bozma tedavilerinde kullanılır. Kuran'da rakam olarak yer almaz. İslam toplumunda Allah'ın isimleri bu 99 isimden ibaret değildir. Bunların dışında Şafi, Kafi, Hannan, Mennan, Hüda, mehterde Hazret-i Yezdan, Yunus Emre şiirlerinde Çalab gibi isimler de Allah' için kullanılırlar. Kaynaklarda. Kur'an'da değişik ayetlerde bu deyim kullanılır: "En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın." (Âraf-180) "De ki: ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur." (İsra-110) "Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. En güzel isimler O’nundur." (Taha-8) "O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Haşr-24) Hadislerde: "Allah'ın 99 ismi vardır. Yüzden bir eksik. Kim bunları sayarsa cennete girer. O tektir, teki sever." 99 ismin metne ravi tarafından eklendiği, yani hadisin müdrec olduğu ifade edilmiştir. İbn-i Mace'nin de 99 isimden oluşan listesi bulunur ve bu iki ravinin listeleri birbirinden farklıdır. Her iki ravinin farklı isimlerinin toplamı 125 rakamını vermektedir. Esma-ül Hüsna ile ilgili yazılan eserlerin hemen hepsinde Tirmizi'nin rivayeti esas alınmış ve Müslümanlar arasında meşhur olmuştur. Tercüme edilmesi, etimoloji ve mitolojik etkileşimler. Kur'an' da da kullanılan isimlerin bir kısmı yabancı kökenli olmakla birlikte yöresel söyleyiş ve yeni anlamsal yüklemelerle Araplaştırılmış (Muarreb) isimlerden oluşur; Allah, Rahman, Halik, Malik, Hakem, Hannan, Sultan, Kebir, Fatır, Fettah, Rab, Hadi, Tevvab, Musavvir, vb. İthal sözcüklerden oluşan isimlere tercümelerde verilen farklı ve yer yer zorlama anlamlar ile, bazı isimler de insani sıfatlardan arındırmalar (tenzih) ve tanrı aşkı içeren mistik ögeler ilave edilirler. Ahad, Samed, Rahman, Hannan, Mennan birincilere, ikinci gruba da mütekebbir, mümin, tevvab, şekur, celil gibi isimler örnek gösterilebilir. Mümin, ismi fail olduğu ve güvenen, inanan anlamına geldiği halde ismi mef'ul olarak güvenilen anlamı verilir. Aynı durum tevbekar anlamına gelen Tevvab, çok şükreden anlamına gelen Şekur için de geçerlidir. Bu isimlerden bazıları insansı özellikler taşır: Müntakim (intikam alan), Mütekebbir (kibirlenen), Sabur (sabırlı), Celil (Öfkeli) vb. İslam'da Allah için kullanılan Ahad, Samed, Aziz, Rahman, Malik, Vedud gibi isimler İslam öncesinde Ortadoğu veya komşularında tapınılan Anat, Şamaş, Aziz, Rahman, Molek, Wedd gibi tanrı isimleri ile benzeşir. Allah ve put isimleri arasında göze çarpan bu ilişkiye dillerin evrimini inceleyen antropolojik araştırmaların aksine olarak İslami teorisyenlerce put isimlerinin Allah'ın isimlerinden türetildiği şeklinde açıklamalar getirilir. Muazzez İlmiye Çığ put isimlerinin Allah'ın isimlerinden sayılmasının tek tanrıcılığa giden yolda gerçekleştirilen değişimlerden birisi olduğunu kaydeder. O'na göre çok tanrıcı olan Sümerler daha sonra bu tanrıların isimlerini Marduk üzerinde toplarlar ve Marduk'un 50 kadar ismi olur. İlmiye çığ aynı eğilimin Allah'ın isimleri konusunda da yaşandığını söyler ve bir araştırmacının Ahad ve Samed isimlerinin Allah'a atfedilmesi konusundaki analizini aktarır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17306", "len_data": 5090, "topic": "RELIGION", "quality_score": 3.3 }
3ivx "3ivx Technologies" tarafından geliştirilmiş görüntü çözücüdür. 3ivx ("Tıriv-eks" olarak okunur) MPEG-4 uyumlu veri taşıma dosyaları üretmebilmeye izin veren çözücü takımıdır. Daha az işlemci gücü kullanımı ihtiyacını gidermek için genellikle gömülü sistemlerde kullanılacak biçimde geliştirmiştir. 3ivx Microsoft *.asf, *.avi ve Apple'ın Quicktime taşıma biçimlerini kullanabilmek için farklı eklenti ve süzgeçler sunar. Ayrıca basit *.mp4 veri taşımasına izin verir ve ses oluşturması için AAC biçimini sunar. Resmî çözücüler ve kodlayıcılar Microsoft Windows, Mac OS ve BeOS, geliştirilmesi durmuş Amiga ve Linux platformlarına sağlanır. Ek olarak, ffmpeg 3ivx'i çözebilir. Şirketin Haiku işletim sistemi desteği dikkate değer. 2005 yılından itibaren sadece Haiku şirketine destek vermektedirler. 3ivx'in bir diğer önemli özelliği ise Internet üzerinden taşıma destek vermesidir, bu .avi biçimi ile dolaysız olarak mümkün değildir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17311", "len_data": 939, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.53 }
Kemalpaşa aşağıdaki anlamlara gelebilir:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17312", "len_data": 40, "topic": "HISTORY", "quality_score": 2.2 }
Cinepak, Radius Inc tarafından geliştirilen bir görüntü çözücüdür, 1x (150 kilobayt/saniye) CD-ROM hızı oranında çalışabilmek için üretilmiştir. QuickTime'ın ve Microsoft Video for Windows'un eski sürümlerinin ilk çözücüsüydü, fakat daha sonra yerini Sorenson Video, Intel Indeo ve en çok da MPEG-4 biçimine kaptırdı. Yine de Cinepak ile kodlanmış filmler birçok çalıcı tarafından hala destekleniyor. Cinepak temeli vektör miktarı ölçmeye (ing. vector quantization) dayanır, genellikle yavaş işlemciye sahip bilgisayarda kullanılır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17315", "len_data": 532, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.61 }
Syedra, Antalya il sınırları Alanya ilçesi yakınlarındaki antik kent. Alanya'nın 20 kilometre doğusundadır. Alanya Arkeoloji Müzesi'nin Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü izni ve desteğiyle çalışmaları sürdürülen Syedra Antik Kenti'nde kazı çalışmaları ilk olarak 1994-1999 tarihleri arasında yapılmış ve kazı çalışmaları sonunda çıkan veriler ışığında, kent tarihinin MÖ 7. yüzyıla kadar uzandığı ve iskan faaliyetlerinin olduğu düşünülmektedir. Varlığını 13. yüzyıla kadar sürdüren kentte, halen kısmen ayakta olan yapılar arasında kent girişine anıtsal kapıdan girilmektedir. Kentin çevresi surlarla (Akropolis) çevrilidir. Doğal su kaynaklarından kanal sistemi ile beslenen ve içi sıvalı su sarnıçları antik çağ'dan günümüze kalan yapılar arasındadır. Kent içindeki mimari biçimde yapılmış bir mağarada kayaya oyulmuş nişin çevresi freskolarla süslü bölümün dinsel amaçla kullanıldığı saptanmıştır. Mağara, vaftiz mağarası adıyla da anılmaktadır. Antik kent çevresinde Yapılan yüzey çalışmalarda Kentin doğusunda görkemli bir hamam kalıntısı bulunmaktadır. Yapılan arkeolojik çalışmalar Hamamın zemininde yer yer mozaik süslemeler gün yüzüne çıkarılmıştır. Geniş bir alana yayılan kentin güneydoğusunda 10 metre genişliğinde 250 metre uzunluğunda görkemli sütunlu cadde uzanmaktadır. Caddenin kuzeyinin gölge sağlamak için sütunların taşıdığı ahşap bir çatı ile kaplı ve örtülü olduğu görülmektedir. Antik kent güneyinin ise taş döşemeli açık yol şeklinde düzenlendiği anlaşılmıştır. Antik yerleşimde Sportif oyun ve yarışmalarla ilgili bilgiler içeren çok sayıda yazıt kalıntısından kentin antik çağın bölgedeki önemli spor merkezlerinden biri olduğunu göstermektedir. Kentin öteki ve diğer mekanları arasında tapınak kalıntıları, tiyatro basamakları, kısmen ayakta duran akropol, kent dışında kalan nekropol alanı, kent agorası ve konut kalıntıları sayılabilir derecede harabe konumunda görülmektedir. Coğrafi Konumu. Syedra antik yerleşimi coğrafi konumu antik kaynaklarda belirtildiği üzere Kilikia Bölgesi sınırları batıda Korakesion (Alanya) kentinden başlar ve doğuda İskenderun Körfezi'ne kadar uzanmaktadır. Kuzeyden Toros Dağları ile kuşatılmış olan Kilikia Bölgesi, Dağlık Kilikia (Kilikia Thrakheia) ve Ovalık Kilikia (Kilikia Pedias) olarak ikiye ayrılır. Günümüz Çukurova'sı, Mersin ve Adana çevresi Ovalık, Mersin'den Alanya'ya kadar olan bölge ise Dağlık Kilikia olarak adlandırılmakta, Syedra kenti de Dağlık Kilikia olarak adlandırılan, Ovalık Kilikia'ya göre daha engebeli olan bu bölgede, Kilikia-Pamphylia sınırında yer almaktadır. Dolayısıyla kentin hangi bölgeye dahil olduğu konusunda belirsizlikler ortaya çıkmıştır. Eskiçağda bölge sınırlarının her daim keskin çizgilerle belirlenemiyor olması, sınırların savaşlar veya diplomasi yoluyla sürekli değişmesi ayrıca Antik dönem yazarlarının Syedra hakkında verdikleri bilgilerin çok kısıtlı olması nedeniyle bu konu hakkında net bir kanıya varmak zorlaşmaktadır. Bu sebeple bazı yazarlar kenti Pamphylia sınırları içinde anarken, bazıları kentin Kilikia'da olduğunu savunmuş, bazı yazarlar ise kentin Isauria Bölgesi'ne dahil olduğunu söylemişlerdir. Strabon, Geographika'da Syedra'dan bahsetmezken, Kilikia-Pamphylia sınırının Korakesion kenti olduğunu, Kilikia Thrakheia'nın Korakesion'dan başladığını söylemektedir. ki bu durumda Syedra Kilikia Bölgesi'nde kalmaktadır. Cladius Ptolemaios ise Geographia adlı eserinde Syedra'yı Pamphylia kentleri listesi içinde göstermiş, hatta Kilikia Bölgesi'nin de Syedra'dan itibaren başladığını belirtmiştir. 6. yüzyıl coğrafyacılarından Stephanos Byzantinos'un Ethnica adını verdiği eserinde ise Syedra kenti Isauria sınırları içinde gösterilmiştir.Yine MS 6.yüzyılda yaşamış olan coğrafyacı Hierocles, Synecdemus adındaki Doğu Roma İmparatorluğu'nun tüm idari bölge ve şehirlerini listelediği kitabında Syedra'nın Pamphylia sınırlarında yer aldığını yazmıştır28. Ancak kent günümüz bilim insanları tarafından Kilikia sınırları içinde kabul edilmektedir. Tarihçe. Kent tarihi hakkındaki en net bilgiler Roma İmparatoru Septimus Severus'un İsa'dan sonra 194 yılında kente gönderdiği teşekkür mektubundan hazırlanan yazıttan anlaşılmaktadır. Alanya Müzesi'nde sergilenen yazıt ; "İmparator, kente saldıran haydutlar ve dinsizlere karşı direnen Syedra halkını kutlamaktadır." Ayrıca kent tarihi ile ilgili diğer arşivlenmiş nümismatik bulgular neticesinde değerlendirildiğinde Antik kenti MS 14-17 yılları arası hakimiyet süren Roma İmparatoru Tiberius döneminde kentin kendi adına bastığı sikkelerde karşımıza çıkmaktadır. Antik kent yapıları. Sütunlu cadde. Syedra'nın doğusundaki sur duvarından başlayarak batıya doğru uzanan, 250 metre uzunluğundaki bu cadde, kentin günümüzde ayakta kalan en önemli yapısıdır. Yolları kireç taşından yapılmış olan bu caddenin kuzey, doğu ve batı duvarlarında sıralı dükkanlar yer almaktadır. Caddenin ortasında 10 metre yüksekliğinde bir duvar bulunmakta, yine caddenin ortasına yakın bir yerde bir sıra sütun bulunmaktadır ve bu sütunların bir kısmı sağlam kalmıştır. Sütünlar arası mesafe 2.75 metredir ve sütun kaideleri Ion stilindedir. Akropolis. Etrafı surlarla çevrili olan Syedra akropolünde yan yana üç mekandan oluşan bir yapı bulunmuştur. Bu yapının MS 3. yüzyıl sonrasında yapıldığı düşünülmektedir. Duvarları moloz, ostotek parçaları, harç, kiremit ve birtakım yazıt parçalarından oluşan yapının, kentte bulunan yazıtların asıl bulunduğu yer olduğu düşünülmektedir. Akropoliste “Kule” olarak adlandırılan bir yapı bulunmaktadır ve bu yapının güney duavrında daha önce Bean ve Mitford'un bahsetmiş olduğu “Kehanet Yazıtı” bulunmuştur. Klaros Kehanet Merkezi'nden alınan kehanetin yazılı olduğu bu yazıt bölgede yaşanan olayları ve Syedra'nın durumunu açıkça gösterdiğinden oldukça önemlidir. Bazilika. Kentin batısında, ana giriş kapısının yakınında dikdörtgen planlı bir yapı kalıntısı görülmektedir. MS 4. yüzyıla ait olduğu düşünülen bu yapının hem kuzey hem de güneyinde yer alan duvarlarında nişler bulunmaktadır. Kilise yapıları. Sütunlu Cadde üzerinde yapılan çalışmalarda MS 5. yüzyıla tarihlendirilen, bazilika özellikleri gösteren bir kilise kalıntısı bulunmuştur. Ancak kilise ve diğer duvar boyunca bulunan yapılar çökmüş ve yıkıntılar caddenin bir kısmını doldurmuştur. Akropolün güneyinde küçük bir kilise yapısı daha ortaya çıkarılmıştır. Batısında narteksi bulunan, duvarlarında freskler olan ve tuğla zeminli bu yapının Iotape kentinde yapılan araştırmalar sonucu bulunan kilise ile aynı özellikleri taşıdığı ve çağdaşı olduğu, dolayısıyla da 10. veya 11. yüzyıllarda yapılmış olabileceği düşünülmektedir. Tapınak. 1998 yılında yapılan kurtarma kazılarında, kent surlarının içerisinde, bir tepeciğin üzerinde yer alan ve girişinde basamakların bulunduğu küçük yapının tapınak olduğu düşünülmektedir60. Yapı epeyce zarar görmüş durumdadır ve tabanındaki kaplamaların çok azı yerinde durmaktadır. Bouleuterion. Kentin yamacında bulunan ve boyut olarak küçük bir tiyatro kadar olanyapının üzeri hala toprak dolgularla dolu olduğundan tam olarak gün yüzüne çıkarılamasa da yapının meclis binası olduğu düşünülmektedir. Zira kent yazıtlarının bazılarında Syedra Meclisi'nin onurlandırmış olduğu kişiler anılmaktadır, bu da bize kentte meclisin toplanabileceği bir yerin olması gerektiğini göstermektedir. Ancak yapının birden fazla amaçla, hem meclis binası hem de tiyatro olarak kullanılıyor olması da ihtimaller arasındadır. Büyük Hamam. Kentin Sütunlu Cadde'den sonra ayakta kalan en önemli yapısı olan Büyük Hamam Sütunlu Cadde'nin güneyinde bulunmaktadır63. Somay Onurkan iki katlı ve apsisli olan bu hamamı bölge kentlerinden Iotape, Antioch ad Cragum ve Anemurium'daki hamamlara benzetmektedir. Hamam birbirine paralel olmayan salonlardan oluşmaktadır ve su gereksinimi de kent sarnıçlarından karşılanmaktadır. Gymnasium. Hamam yapısının güneyinde, hemen bitişiğinde yer alan yapı kalıntılarının kentin Gymnasium'una ait olduğu düşünülmektedir. Kentte bir Gymnasium'un olduğu kesindir zira yapılan kazılarda bulunan yazıtlarda ve sikkelerde “Gymnasiarkhia” agonuna dair izler bulunmaktadır. Duvarlarda sıva izlerinin ve nişlerin görülebildiği bu yapının su ihtiyacı da kent sarnıçları sayesinde karşılanmaktadır. Sarnıçlar. Sütunlu Cadde'nin güneyinde, kent hamamının yanında bulunan sarnıçlar Syedra'nın su gereksinimini karşılamakta olup günümüzde dahi kullanıldığı bilinmektedir. Bu sarnıçlar yağmur suları ve doğal kaynaklar sayesinde beslenmektedirler ve havuz şeklindedirler. Yapılan çalışmalarda Sütunlu Cadde ve Hamam arasında bulunan sarnıcın içinde bol miktarda keramik tespit edilmiştir. Kaynak (Sarnıç) Mağarası. Kentin batısında bulunan ve halk arasında Sarnıç Mağarası olarak bilinen mağara içinde suyun geçtiği kaya yarıkları bulunmakta ve mağaranın duvarlarında sıva izleri görülebilmektedir. Bu da bu mağaranın geç dönemde de kullanılmaya devam edildiğini gösteren bir işarettir. Vaftiz Mağarası. Syedra'nın geç dönemdeki Hristiyan karakterini yansıtan, neredeyse bütün duvarları fresklerle ve ikonografik ögelerle bezeli olan dikdörtgen planlı bu mağara kentin batı kapısının yakınında yer almaktadır. Mağaranın doğu duvarında bir adet niş ve daire şeklinde bir havuz kalıntısı görülmekte, bu havuzun kişileri vaftiz etmek için kullanıldığı düşünülmektedir. Ören yerine giriş ücretsizdir. Karayolunun bittiği yerden sonra 1 kilometre kadar tırmanarak yürümek ya da arazi aracı ile çıkmak gerekir. Makiliklerle kaplı arazide tepeye doğru çıkıldıkça Akdeniz ve Alanya Kalesi tüm güzelliği ile kendini gösterir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17316", "len_data": 9550, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.56 }
Stephen William Hawking (8 Ocak 1942, Oxford - 14 Mart 2018, Cambridge), İngiliz fizikçi, kozmolog, astronom, teorisyen ve yazar. Stephen Hawking, Einstein'dan bu yana dünyaya gelen en parlak teorik fizikçi olarak kabul edilmektedir. 12 onur derecesi almıştır. 1982'de CBE ile ödüllendirilmiş, bundan başka birçok madalya ve ödül almıştır. Royal Society'nin ve National Academy of Sciences (Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi) üyesidir. Hayatı. Hawking 8 Ocak 1942 yılında hayata gözlerini açmıştır. 8 yaşındayken Londra'dan 20 mil uzaktaki St Albans'a gitti. 11 yaşında St Albans okuluna kayıt oldu. İleride, "Size ilham veren bir öğretmeniniz oldu mu?" sorusuna, St Albans'ta öğretmeni olan Dikran Tahta'dan söz ederek cevap verecekti. Hawking St Albans Okulu'ndan mezun olduktan sonra babasının eski okulu Oxford Üniversitesi kolejine devam etti. Babası onun tıp okumasını istiyordu, ancak o matematiği seviyordu. Fakat okulun matematik bölümü mevcut değildi. Bu yüzden onun yerine fizik öğrenimi görmeye başladı. Üç yıl sonra doğa bilimlerinde birinci sınıf onur madalyasıyla ödüllendirildi. Hawking daha sonra kozmoloji (evrenbilim) üzerine çalışmak üzere Cambridge'e gitti. O zamanlar Oxford'da evren bilimi üzerine çalışma yoktu. Cambridge'de danışman olarak Fred Hoyle'u istemesine karşın Dennis Sciama atanmıştı. Doktorasını aldıktan sonra ilk önce araştırma asistanı, daha sonra Gonville and Caius College'da doçent oldu. 1973'te Gökbilim Enstitüsünden ayrılarak Uygulamalı matematik ve Kuramsal fizik bölümüne geçti. 1979'dan sonra matematik bölümünde Lucasian matematik profesörü oldu. Bu profesörlük 1663 yılında üniversite parlamento üyesi olan Henry Lucas tarafından kurulmuştu. İlk olarak Isaac Barrow sonra 1669'da Isaac Newton'a verilmişti. Hawking evrenin temel ilkeleri üzerine çalıştı. Roger Penrose ile birlikte Einstein'ın Uzay ve Zamanı kapsayan Genel Görelilik Kuramının, Big Bang'le başlayıp karadeliklerle sonlandığını gösterdi. Bu sonuç Kuantum mekaniği ile Genel Görelilik Kuramı'nın birleştirilmesi gerektiğini ortaya koyuyordu. Bu yirminci yüzyılın ikinci yarısının en büyük buluşlarından biriydi. Bu birleşmenin bir sonucu da karadeliklerin aslında tamamen kara olmadığını, fakat radyasyon yayıp buharlaştıklarını ve görünmez olduklarını ortaya koyuyordu. Diğer bir sonuç da evrenin bir sonu ve sınırı olduğuydu. Bu da evrenin başlangıcının tamamen bilimsel kurallar çerçevesinde meydana geldiği anlamına geliyordu. Stephen Hawking kuantum fiziği ve kara deliklerle ilgili iddialarıyla, bugün yaşayan bilim insanları arasında dünyada en çok tanınan isimdir. Kitapları, 40 dile çevrildi; evrenle ilgili çılgın teorik bilgilerini popüler hale getirmek için gereken maddi bağımsızlığı sağlayacak ve Cambridge Üniversitesi'ndeki uygulamalı matematik ve teorik fizik laboratuvarını geliştirecek kadar da sattı. Hawking, hastalığıyla gizemli bir kişilik oluşturmaktadır. Son kitabı “Ceviz Kabuğundaki Evren”de, dünyanın büyük bir felaket ile karşı karşıya kalabileceğini belirterek uzayda insan kolonileri kurulmasını gündeme getirmişti. Bir fenomen haline gelen ve milyonlarca satan “” kitabı, Hawking'e asıl şöhreti getirmişti. İlk kitabının yayımlanmasından bu yana gerçekleşen önemli buluşların ardındaki sırrı açığa çıkaran “Ceviz Kabuğundaki Evren”, “Zamanın Kısa Tarihi”nin bir devamı sayılabilir. Yeni kitabıyla yazar, bizleri çoğu kez gerçeklerin kurmacadan daha şaşırtıcı olduğu teorik fiziğin en üst noktalarına çıkarıyor ve evrenin temel ilkelerine dair anlaşılır yorumlarda bulunuyor. Görelilik kuramından zaman yolculuğuna, süper kütleçekiminden Süpersimetriye, kuantum teorisinden M-Kuramı'na ve bütünsel beyin algılanımına kadar evrenin bilinen en kışkırtıcı sırlarına kapı aralayan kitap, Einstein’ın “Genel Görelilik Kuramı” ile Richard Feynman'ın çoklu geçmiş düşüncesini birleştirerek evrende olup bitenleri tanımlayabilecek eksiksiz ve tek bir teori geliştirmeye çalışıyor. Okur, kitabı bir bilimsel eser olarak algılayabileceği gibi, rahatlıkla bir bilimkurgu romanı gibi de değerlendirebilir. Hawking'in “karmaşık önermeleri günlük yaşamdan çekip aldığı analojilerle resmetme becerisi” buna imkân tanımaktadır. 2012'de “Büyük Tasarım” adlı kitabını da çıkartmıştır. Kitaplarında genellikle bir "Yaratan"ın varlığını reddeden Stephen Hawking, Her Şeyin Teorisi (Birleştirilmiş Alan Kuramı)’ne ulaşıldığı zaman, kainatın oluşum sürecinde, ‘Tanrı’ kavramına ihtiyaç olmadığını da net bir dille ifade eder. Kişisel hayatı. Hastalığı. Stephen Hawking, amyotrofik lateral skleroz (ALS) hastalığının nadir görülen, kendini erken gösterip yavaş ilerleyen bir formundan muzdaripti. Bu hastalığın teşhisi 1963'te, Hawking 21 yaşındayken konuldu; doktorları tarafından Hawking'e iki yıllık ömür biçildi. Motor nöronların zamanla yüzde seksenini öldürerek sinir sistemini felç eden; ancak beynin zihinsel faaliyetlerine dokunmayan bu hastalık, Hawking'i tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkûm etti. 1970'lerin sonlarında konuşma yetisi gittikçe de zayıflamaya başladı, bu dönemde sadece en yakınları tarafından anlaşılan Hawking'in dış dünyayla iletişimini dediklerini dinleyip tekrarlayan yakınları sağlamaktaydı. 1985'te CERN'i ziyaret ederken zatürre kaptı. Bu nedenle nefes borusuna delik açılması gerekti ve sesini tamamen yitirdi. 1986'dan itibaren koltuğuna yerleştirilmiş, yazıları sese dönüştürebilen bilgisayarı sayesinde insanlarla iletişim kurabildi. Bilimsel uğraşlarında ve günlük yaşantısında çevresinden ve ailesinden destek aldı. Konuşmak istediği anda, elindeki elektronik aleti sıkarak, sandalyesine bağlı özel bilgisayarının ekranına, dakikada ortalama 10 kelimeyi sıralayabilmekteydi. Bilgisayarının hafızasında yaklaşık 2600 kelime bulunmaktadır. Böylece herhangi bir kelimeyi söylemek istediğinde ekrana yazabilmekteydi. Sağlıklı insanların konuşmalarında kullandığı kelime sayısı da 2500 civarındadır. Dolayısıyla Hawking, duygularını ifade etmede kelime sıkıntısı çekmemekteydi. 2005'te el kaslarını hareket etme yetisini kaybetmesiyle yanağındaki kasları kullanarak kelime seçmeye başladı. Ölümü. 14 Mart 2018 tarihinde sabaha karşı, Cambridge, İngiltere'deki evinde 76 yaşında öldü. Ailesi ölüm sebebi hakkında, "Huzur içinde öldü." açıklamasını yaptı. Stephen Hawking'in henüz 21 yaşındayken yakalandığı ve tedavisi olmayan ALS hastalığı yüzünden öldüğü düşünülmektedir. Kişisel görüşleri. Hawking insanların 100 yıl içerisinde dünyayı terk etmesi ve farklı dünyalarda koloniler kurması gerektiğini söylemiştir. Hawking'e göre insanlar koloni kuramazlarsa hayatta kalamayacaktır. Dış bağlantılar.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17317", "len_data": 6562, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.97 }
Hüseyin Besli (d. 18 Nisan 1953, Görele, Giresun); Türk siyasetçi, psikolog ve yazardır. Hüseyin Besli 18 Nisan 1953'te Giresun Görele ilçesinde dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü'nü ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü'nü bitirdi. Sümerbank Beykoz Deri Kundura Sanayi Müessesesi'nde eğitim şefi ve Yünlü Dokuma Sanayi'de ticaret müdürü olarak görev yaptı. Recep Tayyip Erdoğan'ın basın danışmanlığı, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Danışmanlığı, "Yeni Şafak" gazetesinde de genel yayın yönetmenliği yaptı. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazıları yayımlanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi XXII. ve XXIII. dönem İstanbul milletvekili olarak seçilmiştir. Evli ve iki çocuk babasıdır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17318", "len_data": 761, "topic": "POLITICS", "quality_score": 2.85 }
Delaware (), ABD'denin Orta Atlantik bölgesinde yer alan bir eyalettir. 50 eyalet içerisinde büyüklük olarak 5.294 km² alanıyla 49. sırada bulunmaktadır. Eyalet, Atlas Okyanusu ve Chesapeake Körfezi arasındaki bölgede, Delmarva yarımadasında kurulmuştur. Delaware eyaletinin büyük kısmı Atlas Okyanusu kıyı şeridinde bulunmaktadır. Delaware eyaleti bu kıyı şeridi boyunca 45 km² bir alana sahiptir. Eyaletin kuzeydeki sınırı Piedmont platosu olarak bilinen bölgenin eteklerine kurulmuştur. Delaware nehri ve Christine nehri eyaletin önemli nehirlerindendir. Delaware'in en büyük şehirleri Wilmington, Newark ve başkent olan Dover'dir. Eyalet nüfusu 2020 verilerine göre 990 bin kişi civarındadır. Delaware eyaleti, 1787 yılında ABD anayasasını diğer eyaletlerden önce kabul ettiği için "Birinci Eyalet" olma özelliğine sahiptir. Ay'a giden Amerikalı astronotların uzay giysileri Delaware'de yapılmıştır. Naylon bu eyalette imal edilmiştir. Howard Pyle (yazar, çizer), Thomas Coleman du Pont (sanayici, hayırsever, politikacı), Judge Rheinhold (sinema oyuncusu), Valerie Bertinelli (sinema oyuncusu), Upton Sinclair (yazar, sosyal reformcu), Joe Biden (Amerika Birleşik Devletleri Başkanı) Delaware eyaletinin yetiştirmiş olduğu ünlü isimlerden bazılarıdır. Ekonomi. Refah. 2020'de Kiplinger tarafından yapılan araştırmaya göre, Delaware gelirde 2013'e göre yüzde 6,98 ve yüzde 0,7'lik bir oranla Amerika Birleşik Devletleri'nde kişi başına en çok milyoner sayısında on yedinci sıradaydı ancak sıralamada sekiz sıra aşağı indi. Delaware'de 2020 itibarıyla 25.937 milyoner vardı. 2020 itibarıyla tüm Delaware hanelerinin medyan geliri 64.805 dolardı. Tarım. Delaware'in tarımsal üretimi kümes hayvanları, fidanlık bitkileri, soya fasulyesi, süt ürünleri ve mısır'dan oluşur. Endüstriler. 2019 Ekim itibarıyla, eyaletteki işsizlik oranı %3,7 idi. Eyaletin en büyük işverenleri:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17343", "len_data": 1874, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.44 }
Florida (, ; ), Amerika Birleşik Devletleri'nin Güneydoğu bölgesinde yer alan bir eyalettir. Batıda Meksika Körfezi, kuzeybatıda Alabama, kuzeyde Georgia, doğuda Bahamalar ve Atlantik Okyanusu; güneyde ise Küba ve Florida Boğazı ile komşudur. Hem Meksika Körfezi'ne hem de Atlantik Okyanusu'na sınırı olan tek eyalettir. Nüfusu 21 milyonu aşan eyalet, Amerika Birleşik Devletleri'nin en kalabalık üçüncü eyaleti, doğudaki eyaletler arasında en kalabalık olanı ve 2020 itibarıyla nüfus yoğunluğu bakımından sekizinci sırada yer almaktadır. Yüzölçümü olup, 50 eyalet arasında 22. sırada yer almaktadır. Miami, Fort Lauderdale ve West Palm Beach şehirlerinin yer aldığı Miami metropolitan alanı 6,138 milyonluk nüfusuyla eyaletin en büyük metropolitan alanıdır ve eyaletin en kalabalık şehri 949.611 kişilik nüfusuyla Jacksonville'dir. Florida'nın diğer büyük nüfus merkezleri arasında Tampa Körfezi, Orlando, Cape Coral ve eyalet başkenti Tallahassee yer almaktadır. Çeşitli Amerikan Kızılderili kabileleri, en az 14.000 yıldır Florida'da yaşamaktadır. 1513 yılında İspanyol kaşif Juan Ponce de León, İspanya Krallığı'na bağlı Konkistador'un bir üyesi olarak karaya ayak basan bilinen ilk Avrupalı olmuş ve bölgeye yemyeşil doğası ve Paskalya mevsimi (İspanyolca Pascua Florida) nedeniyle La Florida ([la floˈɾiða]) adını vermiştir. Florida daha sonra ABD kıtasında Avrupalılar tarafından kalıcı olarak yerleşilen ilk bölge oldu. 1565'te kurulan İspanyol kolonisi St. Augustine, sürekli olarak ikamet edilen en eski şehirdir. Florida, İspanya'nın Teksas'taki Sabine Nehri boyunca uzanan sınır anlaşmazlığını çözmesi karşılığında 1819'da ABD'ye devretmesinden önce sık sık saldırıya uğrayan ve Büyük Britanya'nın göz diktiği bir İspanyol bölgesiydi. Florida, 3 Mart 1845'te 27. eyalet olarak kabul edildi ve ABD tarihindeki Kızılderili Savaşlarının en uzunu ve en kapsamlısı olan Seminole Savaşlarının (1816-1858) ana mekanı oldu. Eyalet, 10 Ocak 1861'de Birlik'ten ayrılarak yedi orijinal Konfedere Eyaletten biri oldu ve İç Savaş'tan sonra 25 Haziran 1868'de yeniden Birliğe kabul edildi. 20. yüzyılın ortalarından bu yana Florida, hızlı bir demografik ve ekonomik büyüme yaşadı. Ekonomisi, 1,4 trilyon dolarlık gayrisafi devlet hasılası (GSP) ile ABD eyaletleri arasında dördüncü, dünyada ise 16. en büyük ekonomidir; ana sektörler turizm, konaklama, tarım, emlak ve ulaşımdır. Florida, sahil beldeleri, eğlence parkları, sıcak ve güneşli iklimi ve deniz rekreasyonu ile dünyaca ünlüdür; Walt Disney World, Kennedy Uzay Merkezi ve Miami Beach gibi cazibe merkezleri her yıl on milyonlarca ziyaretçi çekmektedir. Florida, emeklilerin, mevsimlik tatilcilerin ve hem yerli hem de uluslararası göçmenlerin uğrak yeridir; ABD'de en hızlı büyüyen on topluluktan dokuzuna ev sahipliği yapmaktadır. Eyaletin okyanusa yakınlığı, kültürünü, kimliğini ve günlük yaşamını şekillendirmiştir; sömürge tarihi ve birbirini izleyen göç dalgalarıyla Afrika, Avrupa, Yerli, Latin ve Asya etkilerini yansıtmaktadır. Florida, Ernest Hemingway, Marjorie Kinnan Rawlings ve Tennessee Williams da dahil olmak üzere en önde gelen Amerikalı yazarlardan bazılarını kendine çekti ya da onlara ilham verdi. Özellikle golf, tenis, otomobil yarışları ve su sporlarında ünlüleri ve sporcuları kendine çekmeye devam etmektedir. Florida, Amerikan başkanlık seçimlerinde, özellikle de 2000, 2016 ve 2020 başkanlık seçimlerinde bir savaş alanı eyaleti olarak kabul edildi. Florida'nın yaklaşık üçte ikisi Meksika Körfezi ile Atlantik Okyanusu arasında bir yarımadada yer almaktadır. Birçok bariyer adası hariç yaklaşık uzunluğuyla Amerika Birleşik Devletleri'nin en uzun kıyı şeridine sahiptir. Florida'da on dönüm (4,0 hektar) veya daha büyük alana sahip 4.510 ada bulunmaktadır ve bu Alaska'dan sonra en büyük ikinci adadır. Florida'nın büyük bir kısmı deniz seviyesinde ya da deniz seviyesine yakındır ve tortul topraklarla karakterize edilir. Florida, sadece 345 feet (105 metre) ile herhangi bir ABD eyaletinin en alçak yüksek noktası ile ülkedeki en düz eyalettir. Florida'nın iklimi kuzeyde subtropikalden güneyde tropik iklime kadar değişiklik gösterir. Hawaii dışında tropikal iklime sahip tek eyalettir ve hem eyaletin güney kısmında bulunan tropikal iklime hem de bir mercan resifine sahip tek kıta eyaletidir. Florida, ABD'nin en büyük tropik vahşi doğası ve Amerika'nın en büyükleri arasında yer alan Everglades Ulusal Parkı da dahil olmak üzere birçok benzersiz ekosisteme sahiptir. Eşsiz yaban hayatı arasında Amerikan aligatoru, Amerikan timsahı, Karayip flamingosu, Pembe kaşıkçı, Florida panteri, şişe burunlu yunus ve deniz ayısı bulunmaktadır. Florida Resifi, Amerika Birleşik Devletleri kıtasında yaşayan tek mercan bariyer resifidir ve Büyük Bariyer Resifi ve Belize Bariyer Resifi'nden sonra dünyanın üçüncü en büyük mercan bariyer resif sistemidir. İdari Yapılanma. Eyalette 67 county bulunmaktadır. Bunlar;
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17344", "len_data": 4895, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.57 }
3GP cep telefonlarında çoklu ortam saklamak için kullanılan (ses ve görüntü için) dosya biçimidir. Bu dosya biçimi MOV'a benzeyen (QuickTime tarafından kullanılan) ISO 14496-1 Ortam Biçimi'nin basit sürümüdür. 3GP görüntüyü MPEG-4 veya H.263 olarak bulundurur. Ses ise AMR-NB veya AAC-LC biçimlerinde saklanır. Bu biçimde, değerler big-endian olarak saklanır. 3GPP ayrıca resim boyutunu ve bantgenişliğini açıklar, içerik cep telefonu ekranlarına göre doğru olarak boyutlandırılır. Mevcut 3GPP sürümü 5 dir (sürüm 5), kodlama, oynatma ve dağıtım açısından en çok standartlaştırılmış özellikler paketini sunar.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17350", "len_data": 609, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.6 }
Aşiret, kabile ya da oymak (), dil ve kültür yönünden büyük bir türdeşlik gösteren, birçok sülaleden oluşan, yapısındaki aileler arasında köken, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk, oymaktır. Türkiye'nin özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde gün geçtikçe azalan bir eğilim gösterse de hâlen aşiret sistemi bazı ailelerde varlığını sürdürmektedir. Başlıca bir reisten ve reisin yardımcılarından oluşan aile topluluğu genellikle diğer aşiretlere karşı kendi bölgelerini koruma adına oluşmuştur. Aşiret reislerine ağa diye hitap edilir. Ayrıca, ağaların çoğu zengin ve güçlü ailelerden gelir geniş topraklara sahiplerdir. Aşiretin lideri ya da ağa'sı genellikle aşiret mensupları arasından seçilen güçlü ve saygın bir kişi tarafından yönetilir. Aşiret lideri, aşiretin tarihinde ve kültüründe önemli bir role sahiptir. Aşiret içindeki anlaşmazlıkların çözümünde, aşiretin savunmasında ve diğer aşiretlerle olan ilişkilerde liderin etkisi büyüktür. Ayrıca lider, aşiretin geleneksel değerlerini koruma ve gelecek nesillere aktarma gibi sorumlulukları da üstlenir. Günümüz Türkiye'sinde aşiretler genellikle ülkenin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde varlıklarını sürdürmektedir. Fakat göçler nedeniyle bu aşiret bireyleri başta büyük şehirler olmak üzere ülkenin genelinde ikamet etmektedirler.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17352", "len_data": 1366, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.69 }
Müze binası. Çengelhan Rahmi M. Koç Müzesi, Ankara'nın Altındağ ilçesinde bulunan bir sanayi ve ulaşım müzesidir. 2005 yılında ziyarete açılan müze, Ankara'nın ilk sanayi müzesidir. Ankara Kalesi'nin ana giriş kapısının karşısında, eskiden At Pazarı olarak bilinen mevkide bulunan Çengel Han ve Safranhan adlı iki tarihî yapıda hizmet verir. Müzenin denetimi, Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğünce yapılmaktadır. Çengel Han. Çengelhan, Osmanlı İmparatorluğu'nun hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılmıştır. Bu yapı, Mihrimah Sultan'ın eşi olan Damat Rüstem Paşa tarafından 1522 yılında inşa ettirilmiştir. Dönemin en büyük dört hanından biri olan Çengelhan, çok sayıda oda ve 'develik' kısmı ile hizmet vermiştir. Han 20. yüzyılın sonlarında terk edilmeden önce, tiftik, yapağı ve ham deri toptan satışlarının yapıldığı bir tabakhane ve yün deposu olarak kullanılmıştır. Çengel Han, Koç Holding'in kurucusu Vehbi Koç'un iş yaşantısına başladığı yıllarda kullandığı bir dükkana da ev sahipliği yapmıştır. Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı 2005 yılında Çengel Han'ı Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden kiralayarak restore ettirmiş ve sanayi müzesi olarak yeniden işlevlendirmiştir. İstanbul'da, Haliç kıyısındaki Lengerhane binasında 1994 yılından itibaren faaliyet gösteren Rahmi M. Koç Müzesi'nden sonra, Rahmi Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı tarafından kurulan bu müze, ikinci bir sanayi müzesi olarak hizmete açılmıştır. Safranhan. Müzenin ikinci binası olan Safranhan, 1511 yılında inşa edilmiş ve tipik bir Anadolu kervansarayıdır. Ticari bir yapı olarak önemini yitirince cumhuriyetin ilk yıllarına hapishane olarak, daha sonraki depo olarak kullanılmıştır. Yapı, 2012 yılında konukevi Rahmi M. Koç tarafından satın alındı. 2016 yılına kadar süren restorasyon çalışmalarında, han aslına sadık kalınarak restore edilmiş, ardından müzenin uzantısı olarak ziyarete açılmıştır. 18 ayrı bölümden oluşan müze, denizcilikten karayolu taşımacılığına, hayvancılıktan tıbba kadar pek çok sanayi kolunun geçmişini gözler önüne seren 10.000'den fazla obje ile ziyaretçilerini karşılamaktadır. Sergi Bölümleri ve Koleksiyonlar. Müzede sistematik olarak gruplandırılan eserler 19 kategoriye ayrılmıştır ve müzenin her 3 katında da sergi mekanları mevcuttur. Her kategori sergi hacimleri içerisinde genel olarak kronolojik sırayla sergilenmektedir. Müzenin bodrum katında 4 ayrı kategoriye ait eser sergisi (Tarım, Eczacılık, Tıp, Model Makine Atölyesi) dışında geçici sergi salonu ve elektrik teknisyen odası yer alır. Müzenin zemin katında 5 ayrı kategoriye (Makineler, Vehbi Koç Dükkanı, Karayolu Ulaşımı, Esnaf Sokağı, Bedesten) ait serginin dışında yönetim odası, muhasebe, küratör vb. gibi personel odaları ve orta havluda Çengelhan Brasserie isimli bir restoran yer almaktadır. Müzede sergilenen eserlerin en yoğun olduğu kat 1. kattır. Burada 9 ayrı kategoriye (raylı ulaşım, oyuncaklar, iletişim, bilimsel aletler, denizcilik, günlük yaşam, Ankara ve Atatürk, Rahmi M. Koç Galerisi, havacılık) ayrılmış sergiler ile bir kafeterya bulunmaktadır. 1850'li yıllardan itibaren endüstriyel alanda kullanılan araçlar ile ilk televizyon, ilk daktilo gibi çeşitli elektronik aygıtlar ve havacılık, denizcilik, kara yolu taşımacılığı gibi çeşitli alanlara ait tarihî eserler sergilenmektedir. Müzedeki çoğu eser Rahmi Koç koleksiyonundan bağışlanmıştır. Rahmi M. Koç Müzesi 2020-2021 yıllarında bünyesine 3. bina olarak Çocuk Müzesi'ni dahil etmiştir. Çocuk Müzesi'nde çeşitli oyuncaklar sergilenmektedir. Ayrıca müzede çocuklar için okuma salonu bulunmakta ve çocuklara çeşitli eğitimler verilmektedir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17357", "len_data": 3604, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.51 }
Alpler, Orta Avrupa'da yer alan büyük dağ silsilesi. İsviçre, Kuzey İtalya ve Fransa'nın pek çok bölümünde görülür. Avusturya'nın hemen hemen hepsini kaplar ve Almanya'nın güneyinde önemli yer tutar. Coğrafi olarak 44°-48° kuzey enlemleri ve 5°-18° doğu boylamları arasında bulunur. Ekvator'dan ve Kuzey kutbundan hemen hemen aynı uzaklığa sahiptir. 207.000 km² bir alanı kaplar. Coğrafya. Alpler baştan başa İtalya'yı geçen Apeninleri, Slovenya ve Hırvatistan kıyısında uzanan Dinar Alplerini, Balkan ve Karpat Dağlarını içine alır. Bazı fasılalarla Anadolu'da Toros Dağlarıyla devam ederek, İran'a geçer ve oradan Orta Asya'ya uzanır. Alp dağları, doğudan batıya 800 km bir kavis içinde değişen ve 200 km genişliğinde, orta Avrupa'nın hilal şeklinde coğrafik bir özelliğidir. Dağların zirvelerinin ortalama yüksekliği 2500 metre'dir. Dağ sırası Akdeniz'den Po havzasının kuzeyine, Fransa Grenoble'dan ve doğuya doğru orta ve güney İsviçre'ye kadar uzanır. Sıra dağlar Avusturya Viyana'ya ve doğuya Adriyatik Denizi'ne ve Slovenya'ya doğru devam eder. En yüksek dağlar. Alp Dağları kendi içinde üç kısma ayrılır: Batı, Orta ve Doğu Alpler. Batı Alp Sıradağlarında Maritime, Cotian, Dauphine, Graian ve Pennine Alpleri önemlilerindendir. Maritime Alpleri, Riviera kıyıları ve İtalya ovaları boyunca yükselir ve 3000 metrenin üzerinde zirvelere sahiptir. Pennine Sıradağları en dikkat çekicisi olup, 96 km civarında uzunluğa ve Alplerin en çok görmeye değer tepelerine sahiptir. Batı ucunda, Fransa ve İtalya'nın birleştiği yerde Mont Blanc Tepesi mevcuttur. Karlarla kaplı bu tepe deniz seviyesinden 4810 metre yükseklikte olup Kıta Avrupa'sının (Avrupa'nın Balkanlar'a kadar olan kısmı.) en yüksek tepesidir. Pennine Alplerinin diğer ucundaki Monte Rosa 4634 m yüksekliktedir. İsviçre ve İtalya sınırında bulunan Matterhorn ise bıçak gibi yükselerek 4478 metreye ulaşır. Orta Alplerin bir kolu da Ren Nehri Vadisinin kıyısındaki Bern Alpleridir. Finsteraarhorn (4274 m), Aletschhorn (4195 m) ve Jungfrau (4158 m) gibi dünyanın en güzel tepelerine sahiptir. Yaklaşık 30 km ayrı ve paralel bulunan Pennine ve Bern Alpleri İsviçre'nin en önemli manzaralarını oluştururlar. Orta Alplerin, Lepontine, Tödei, Glarus, Bernia, Albula ve Silvretta önemli kollarıdır. Doğu Alpler, daha az yüksek tepelere sahip olmalarına karşılık güzellikleri yönünden dikkati çeker. Bavyera Alpleri, Julian ve Carnic Alpleri önemli kollarıdır. Dolomitler, ufalanan kalkerli yarları ile meşhurdur. Doğu Alplerde vadiler, sık ormanlara sahip olduklarından, toprak tarıma çok az müsaittir. Güney Alplerin üzerinde yaklaşık 16 tane tepe vardır. Bunların en alçağı 3048 m civarındadır. Alp vadileri oldukça değişiktir. Bazıları sayısız şelalelerin mevcut olduğu nehirleri barındıran dik yamaçlı, bazıları da, ana dağlara paralel uzanan geniş vadiler şeklindedir. Bunlardan kısa ve geçişi temin eden vadilere de rastlanır. Ayrıca Yeni Zelanda'da da Alp dağları vardır. Adanın batısını boydan boya Güney Alp Dağları örtmüştür. Güney Alplerin en yüksek tepesi olan Cook Dağı yaklaşık 3764 m'lik yüksekliğiyle ülkenin de en yüksek noktasıdır. Dağlar kıyıdan 32 km kadar içerdedir. Buzullar. Kar çizgisinden yukarıda olan tepelerde buzullara ve buz kesmiş kar taneciklerinden meydana gelen bölgelere rastlanır. Bu buzullar içinde en büyüğü 25,6 kilometre boyunda ve 1689,6 kilometrekarelik bir alanı kaplayan Aletsch'dir. Bu buzulların yataklarına buz nehri denir. Yüksek dağlara ve kutup bölgelerine münhasır olan bu dikkat çekici buz nehirleri ilk defa Alpler'de incelenmiştir. Hareketleri yavaş yavaş ve karmaşıktır. Dünyanın diğer bölgelerinde de olduğu gibi yavaş yavaş çekilmeleri yerkürenin ısındığına işaret etmektedir. Bazı bölgelerde 1000 metrelik yüksekliğe kadar inmekte ve daha aşağılarda dağların sırtlarında kaybolmaktadırlar. Buzullar pek çok V şekilli vadiyi genişleterek U şekline getirmişlerdir. Ayrıca arazide buzulların eriyerek bıraktıkları toprak ve taş artıklarına rastlanır. Nehirler ve göller. Buzullardan kalan diğer bir izde göllerdir. Lago Maggiore ve Como güneyde İtalya'da bulunan çok güzel turistik göllerdir. Cenevre, Luzern ve Constanceis güzel olmakla beraber dağlık bölgede bulunurlar. Cenevre gölü, Okyanusdaki gel-git olaylarına benzer fakat menşei tamamen farklı olan bir olaya sahiptir. Olayın sebebi atmosferik basıncın değişmeleridir. Alplerin doğu yamaçlarında birçok buzul göl bulunur. Bunlardan Tasman, Fox ve Josef buzulları en genişleridir. Avrupa'nın bazı önemli nehirleri Alpler'in erimiş karlarını taşırlar. Rhône nehri Batı Alpler'den çıkıp Fransa'da denize dökülür. İtalya'nın önemli nehri olan Po da Alplerden beslenir ve doğu yönünde Lombardiya Ovalarından geçerek, Adriyatik'e dökülür. Alp derelerinin birleşmesinden meydana gelen Ren Nehri ise, kuzey yönünde vadiler arasında dolaşarak akar. İklim. Okyanus ve kara rüzgârlarının sınırında bulunan Alpler'de, iklim genel olarak ılımandır. Ancak yer ve yüksekliklere göre farklı iklim şartları tarıma elverişli değildir. Yağış ortalamaları oldukça yüksektir. En çok yağış 3000 mm ile Conia'dadır. 2900 m yükseklikteki bölgelerde devamlı kar yağışları bulunur. Bu sebeple kayak ve spor müsabakalarına elverişlidir. Ekoloji. Bitki örtüsü. Alplerde 13,000 bitki türü belirlenmiştir. Alp bitkileri yaşam alanına ve kireçli veya kireçsiz olabilen toprak türüne göre gruplanabilir. Yaşam alanları çayırlar, bataklıklar, yaprak döken ve iğne yapraklı ormanlık alanlardan topraksız dağ yamacındaki yassı çakıllıklara, buzul taşlara, kaya yüzeylerine ve sırtlara kadar değişir. Rakımla birlikte doğal bitki örtüsü sınırı, belli başlı yaprak döken ağaçlar olan meşe, kayın, dişbudak ve dağ akçaağacı ile belli olur. Bunlar aynı rakımda değildirler ne de birlikte yetişirler ama üst sınırları yabani otsu bitki örtüsünün değişmesiyle belli olan, ılıman iklimden daha soğuk iklime geçişe karşılık gelen yerlerdir. Bu üst sınır genellikle Alplerin kuzey tarafındaki deniz seviyesinin yaklaşık 1200 m üstündedir ancak güney eğimlerinde bu sınır çoğunlukla 1500 metreye hatta 1700 metreye kadar çıkar. Alplerdeki bitki örtüsü çok zengin ve çeşitlidir. İki bin yüz metrenin üstünde çiçek veren bitki çeşidine rastlanmıştır. Güney kıyılarda hurma tipi ve yarı tropikal bitki türlerine rastlanır. Bu bölgeye zeytin şeridi denir. Vadilerde ve alçak yamaçlarda meşe, kayın, akçaağaç gibi ağaçlar vardır. Yükseklerde çam, karaçam ve ladin hakimdir. Bunların üzerinde çayırlık bölge bulunur. 2430–2895 m arasında bitkiler kaybolurken karlı bölgeler başlar. Fauna. Alplerde genellikle dağların yüksek kesimlerinde birkaç hayvan türüne rastlanır. Ağaç çizgisinin üstünde Alp çayırlarında bulunan bir ara nesli tükenmeye yüz tutan vahşi keçi, boyları 60 santimetreye kadar ulaşan dağ faresi en çok rastlanan hayvanlardır. Bunların dışında av ve vahşi hayvan olarak çeşitli türde tavşan, tilki ve az görülen kahverengi ayıya rastlanır. Avrupa bizonu, uzun tüylü vahşi öküz ve kurdun nesli tükenmiştir. Kuş türleri de oldukça boldur. Ormantavuğu, ağaçkakan, keklik ve su kuşları bunlar arasındadır. Kartallara, kuğu kuşlarına ve yırtıcı kuşlara yüksek tepelerde rastlanır. Kızılca, karga ve kuzgun da bulunur. Orman tavuğuna ise kar sınırında rastlanır. Göl ve akarsuları ise, alabalık ve diğer tür balıklarla doludur. Geçitler. Dağlarda çeşitli geçitler mevcuttur. Eskiden kullanılan geçitlerin yanında Montegnevre Geçidi (1854 m), Mont Cenis Geçidi (2082 m), Küçük St. Bernard Geçidi (2188 m), Büyük St. Bernard Geçidi (2472 m), Orta İsviçre'de Simplon (2008 m) ve St. Gotthard (2112 m) geçitleri vardır. Nispeten doğuda ise İtalya'yı Avusturya'ya birleştiren Brenner (1370 m) geçidi mevcuttur. Bütün bunlara yaklaşık 50'den daha fazla geçidi de ilave etmek gerekir. Daha sonra yapılan yol, köprü, tünel ve geçitlerle Fransa ve İtalya birbirine bağlanmıştır. 1965'te tamamlanan 11,6 kilometrelik Mont Blanc tüneli, dünyanın en uzun otomobil tünelidir. Mineraller ve Yeraltı Kaynakları. Madencilik önemli sayılmaz. Kuzeybatı Slovenya'da cıva ve bazı yerlerde kurşun çıkarılır. Bazı yerlerde kaya tuzu oldukça fazladır. Demir, bakır, çinko, altın, gümüş ve kömür ise, sınırlı mikdarda bulunur. Nispeten çok olan akarsular, hidroelektrik enerji elde etmede kullanılır. Tarım. Yayla kısımlarda tahıl ve patates yetiştirilir. Hayvan ve ilgili mamüller nispeten dağlık bölgelerden üretilip elde edilir. Özellikle İsviçre peyniri meşhurdur. El zanaatları. Alplerde önemli bir endüstri yoktur. Ahşap oymacılığı, saat imalatı ve mükemmel harita baskıcılığı da mühim yer tutar. Turizm. Önemli başka bir endüstri kolu da turizmdir. Manzara ve sağlıklı iklim, turistleri çeken bir unsurdur. Alçak vadiler, karlı tepelerden gelen rüzgâr tarafından serinletilir. İsviçre, milletlerarası bir oyun sahası olarak kış sporlarının merkezidir. Dağcılık da buralar için çekiciliği olan ayrı bir spordur. Kış Olimpiyat Oyunları İsviçre, Fransa, İtalya, Avusturya ve Almanya'nın Alplerinde yapılır. Halen, bölge 14 milyon insanın yurdudur ve her yıl 120 milyon insan ziyaret eder. Alp dağlarının insanları ve kültür. Bölgenin nüfusu sekiz ülkeye dağılmış 14 milyon insandır. Dağların kenarlarında, ovalarda ve ovalarda imalat ve hizmet türü işler varken daha yüksek rakımlarda ve dağlarda çiftçilik hala önemli bir geçim kaynağıdır. Çiftçilik ve ormancılık Alp kültürünün bel kemiği olmaya devam ederken, şehirlerin ihracat yapmasının sağlayan ve dağ ekolojisini sürdüren sanayiler olmaya da devam etmektedir. Alp bölgeleri çok kültürlü ve dil olarak da çok çeşitlidir. Dil lehçeleri yaygındır ve vadiden vadiye bölgeden bölgeye lehçeler değişir. Sadece slav Alplerinde 19 lehçe belirlenmiştir. Aosta Vadisi'nin Fransa, İsviçre ve İtalyan alplerinde konuşulan romantik lehçelerinin bir kısmı Arpitanca'dan türemiştir. Batı bölgesinin güneyi Oksitanca ile ilişkiliyken Alman lehçeler Cermen kabilelerinin dillerinden türemiştir. Güneydoğu İsviçre nüfusunun yüzde ikisince konuşulan Romanşça Latinceden türetilmiş eski Kelt dilleri kalıntılarından ve belki de Etrüskçe'dir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17359", "len_data": 9997, "topic": "TOURISM_TRAVEL_NATURE", "quality_score": 3.52 }
Telhis, Osmanlı Devletinde sadrâzamların bir konu hakkında padişaha bilgi vermek ve nasıl davranacağı hususunda ondan emir almak için yazdığı kısa yazı. Arapça bir kelime olan "telhis" "uzun yazıyı kısaltmak", "özetlemek" manasına gelir. Sadrazamlar başkalarına ait yazıları veya padişaha arz edilecek hususları hülâsa olarak bildirdikleri için bu tâbir kullanılmıştır. Sadrazam telhis olarak yazdığı takririnde hâdiseyi bildirir, kendi düşüncelerini arz eder ve padişahın bu hususa dair fikrini sorardı. Eğer arz edilen husus mühim olup, Sadrâzam dîvânında görüşülmüşse müzâkere neticesi telhiste bildirilirdi. Padişahla saray arasında bu muharrerât (yazılı kâğıtlar)ın gidip gelmesi memurlar uzantısıyla olurdu. Telhisleri Paşakapısı’ndaki "Telhisî" adı verilen memur saraya götürüp, Kapı ağasına teslim ederdi. Onlar da padişaha takdim ederlerdi. Padişah, kâğıdın üst tarafına “mûcibince amel eyleyesin, olur, olmaz vs.” gibi cevap verir ve bâzan da “mânzûrum olmuştur” diyerek okuduğunu beyan ederdi. 19. yüzyılda telhis mâbeyn başkâtibine hitâben yazılmaya başladı. Bu defâ padişahın verdiği cevabı, mâbeyn başkâtibi kâğıdın alt tarafına yazardı. Serdar-ı Ekremler tarafından cepheden gönderilen telhisler mühürlü olarak padişaha arz edilmek üzere Rikâb-ı hümâyun kaymakamına gönderilirdi. Alınan cevap mühürlü olarak serdâr-ı ekreme yollanırdı
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17363", "len_data": 1349, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.73 }
Teoman aşağıdaki anlamlara gelebilir:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17364", "len_data": 37, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 1.56 }
Teoman (Çince: 頭曼單于 Touman; taht MÖ 220 - MÖ 209), Asya Hun İmparatorluğu'nun kurucusu ve ilk hükümdarı olan Hun devlet adamı Tuvu Tanhu'nun (Tuvu Bey) oğlu ve Mete Han'nin babası. MÖ 3. yüzyıl dolaylarında yaşayan Teoman, bilinen ilk Hun (Hiung-nu) hükümdarıdır. Oğuz Han'ın babası Kara Han ile aynı kişi olduğu düşünülmektedir. Hayatı. Teoman Türk boyları dahil olmak üzere çeşitli gruplar arasında birliği sağlayarak, merkezi bir yönetim kurmuş ve böylece MÖ 220 yılında ilk Tanhu olarak iş başına geçmiştir. Teoman zamanında Kuzey Çin bölgesinde birçok göçebe devleti vardı. Bunlardan Donghu denilen Doğu Barbarları ve Yueçiler başı çekiyordu. Kısacası Kuzey Çin'de güvensiz bir ortam vardı. Qin Hanedanı'nın kurucusu Qin Shi Huang, Meng Tian komutasında 300.000 kişilik bir orduyu kuzeye gönderdi ve bu bölgedeki göçebe devletlerinin çoğunu yaklaşık 400 km kuzeye sürdü. Teoman da güçlü bir göçebe lideri olmasına Çin ordusuna direnemedi. Meng Tian'ın ölümünden sonra Teoman halkıyla yeniden Sarı Nehir kıyılarına geldi. Türk boyları o zamana kadar en yakınlarındaki Çin İmparatorluğuna birçok akın gerçekleştirmişti. Her ne kadar bu akınlar Çinliler için tehdit oluştursa da, göçebe boyları hiçbir zaman birlikte hareket etmedikleri için büyük bir Hun akını olmamıştı. Teoman, boyları birleştirince en başta Çin olmak üzere o dönemde Orta Asya'daki birçok farklı grubu ve topluluğu korkuttu. Teoman'ın büyük oğlu olan Mete, veliahtı sayılıyordu. Yine de Teoman, başka bir karısına olan bağlılığı yüzünden Mete yerine, bu karısından olan oğlunu veliaht yapmak istedi. Efsaneye göre Mete'yi Yueçilere rehin olarak verdi. Sonra Yueçilere saldırdı. Bu saldırı üzerine Yueçilerin Mete'yi öldüreceğini biliyordu ancak Mete kaçıp kurtuldu. Tüm bunlar Mete'nin ondan nefret etmesine neden oldu ve Mete tahtı babasından almak ve babası ile eşinden öç almak için bir ordu topladı. Mete 10.000 kişilik ordusu ile babasının üstüne yürüdü, Teoman'ı, Teoman'ın eşini ve bu eşinden olan veliahtı yapmak istediği oğlunu öldürdü (MÖ 209).
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17365", "len_data": 2027, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.75 }
"Ansiklopedi veya diğer adıyla bilgilik"' (, "enkyklios paideia"), birçok bilginin sistematik ve çoğu zaman alfabetik bir sıra ile düzenlenmesinden elde edilen tarafsız bir başvuru kaynağı yayın olan bir referans çalışma hata türü. Ansiklopediler maddelerden oluşur ve bunlara çoğunlukla alfabetik sırayla düzenlenmiştir. Ansiklopedi maddeleri sözlüktekilerden daha uzun ve daha detaylıdır. Ansiklopedilerin iki önemli özelliği, konuların yöntemli düzenlenmesi ve her şeyi içine almasıdır. Ansiklopediler, sözlükler gibi bir kelimenin çeşitli anlamlarını veren eserler değildir. Geçmişten itibaren hep basılı olarak hazırlanmış olsa da, internette elektronik olarak hazırlanan ansiklopediler de vardır. "Özgür ansiklopedi" sloganı Vikipedi de, Wikimedia Vakfı'nın bir ansiklopedi projesidir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17369", "len_data": 791, "topic": "EDUCATION_ACADEMIA", "quality_score": 3.47 }
Tetrasiklin, "Streptomyces rimosus" isimli bakteri tarafından üretilen bir antibiyotiktir. Birçok bakteriyel enfeksiyonlarda kullanılır. "Tetrasiklinler" bugün bir grup antibiyotiğe verilen genel isimdir, tetrasiklin de bu antibiyotiklerden birisidir. 1950'li yıllarda, Pfizer şirketinde Lloyd Conover tarafından keşfedilmiştir. Formülü, C22H24N2O8, 1952 yılında Woodward tarafından keşfedildi. 1955 yılında ise patenti alınmıştır. Kimyevî olarak, sarı renkli bir sodyum tuzudur. Alkol, aseton ve propilen glikolde çözünür. pH seviyesi 2-5 arasında değişir. 185 °C sıcaklıkta bozunur. Gram (+) bakteriler, gram (-) bakteriler, Riketsialar, Clamidialar, mikroplazmalar ve amipler gibi büyük bir mikrobik saha içinde etkilidir. Çok geniş bir spekturumaları olsa da en az selektif antibiyotiklerdendir. Vücutta, karaciğer tarafından kan dolaşımından alınır, konsantre edilip safra yoluyla bağırsağa gönderilir. Buradan tekrar emilip kana geçer ve daha sonra böbrekler tarafından vücuttan atılırlar. Tetrasiklin dışında, 6 tane daha farklı etki şiddetlerine sahip "tetrasiklin antibiyotikleri" grubundan antibiyotik mevcuttur. Bu tetrasiklin çeşitlerini sıralarsak: Etki mekanizması. Tetrasiklin hücre büyümesini protein sentezini ("translasyon") engelleyerek önler. Bakteri ribozomlarının, 30 S alt-ünitelerine bağlanır ve amino-asil tRNA'nın ribozoma bağlanmasını önler. Bakteriyostatik ("bakteri üremesini ve gelişmesini önleyici") etkisi vardır. Kullanımı, yan-etkileri. Doktorların tavsiyesi genelde aç karnına alınmasıdır. Zira tetrasiklin süt, süt ürünleri, kalsiyum, magnezyum, alüminyum hidroksitle birlikte alındığında emilimi bozulur. Ayrıca, tetrasiklinler kullanma süresi dolduktan sonra kullanılmaları halinde zehirlenmeye yol açabilirler. Tetrasiklinler zamanla toksik olma özelliğine sahip nadir antibiyotiklerdendir, bu yüzden kullanım süresi dolduktan sonra kullanılırsa, özellikle böbreklere zarar verebilirler. Böbrek hastalarında, hamile kadınlarda ve küçük yaştaki çocuklarda (8 yaş altı) kullanılmamalıdırlar. Tetrasiklin kullanımı neticesinde bazı yan etkiler ortaya çıkabilir, özellikle uzun süreleri kullanımlarda sindirim sistemi, cilt, kemik, karaciğer gibi yapılarda çeşitli negatif yan etkiler görülebilir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17374", "len_data": 2233, "topic": "HEALTH", "quality_score": 3.74 }
Kör Baykuş (far. Bûf-i kûr) İranlı yazar Sadık Hidayet`in 1936 yılında yayımladığı romanı, aynı zamanda başyapıtı olarak kabul edilir. İlk basımı ve çevirileri. Kör Baykuş (بوف کور: Bûf-e kûr), Sâdık Hidâyet`in eski İran tarihinin metinlerini aslından okuyabilmek için Pehlevice öğrenmeye gittiği Hindistan`ın Bombay kentinde 1937 yılında basılmıştır. Kitaba İran`da satışının yasak olduğunu belirten bir not da eklenmiştir. Fransızca, Rusça, İngilizce, Almanca, Macarca ve Çekçe`den sonra, çağdaş İran Edebiyatından ilk roman olarak Türkçeye 1977 yılında Behçet Necatigil tarafından çevrilmiştir. İlk olarak Varlık Yayınları tarafından basılmıştır. Şu anda ise YKY (Yapı Kredi Yayınları) tarafından aynı çeviriyle basılmaktadır. Ayrıca denemeci ve eleştirmen Oğuz Demiralp`in yazdığı "Kör Okur: Sâdık Hidâyet Üzerine Kör Baykuş Merkezli Okuma Denemesi" isimli bir kitap da bulunmaktadır. Eser. Sadık Hidayet`in yakın dostlarından Bozorg Alevi`nin, Kör Baykuş`un Almanca`sına eklediği "Sonsöz"`den alıntıdır : "Kör Baykuş`un eylemi, olayları, zaman ve mekân dışında kalır. Olayları bölüşenler tipik kimselerdir, daha doğrusu bir tipin değişik kişilerdeki varyasyonlarıdır, bu kişiler mitik bir psikoloji kanunlarına göre birbirlerine dönüşürler. Baba, amca, arabacı, mezarcı, ihtiyar hurdacı ve nihayet romanın "kahraman"ı, aslında tek kişidir, esrarengiz genç kız, bayader ile kahramanın karısı kötü kadın da öyle. Normal zaman düzeninin kalkışı bununla bağlantılıdır; şimdiki zamanla geçmiş zaman; anı, rüya ve hayal olarak birbiriyle kaynaşmıştır. Sebeple sonuç arasında bir nedensellik yoktur, onları birbirine masallardaki mantık bağlar. Ama buna rağmen olay, şüphe yok ki gerçek bir hayatı saptar. Korkular, özlemler, ümit, ümitsizlik, bu olay içine, öteden beri insan kaderinde olduğu gibidir."
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17377", "len_data": 1801, "topic": "LITERATURE_POETRY", "quality_score": 3.7 }
Yaprak, bitkilerde fotosentez, transpirasyon ve solunumun gerçekleştiği temel organlardır. Gövde ve yan dalların üzerindeki boğumlardan çıkan ve büyümesi sınırlı olan yapılardır. Yaprak türleri. Genel olarak yaprak geniş, yassı, yeşildir. Aya, sap, taban'dan oluşan 3 kısımdır. Aya, yüzeydir ve iğne, ipliksi, eliptik, yumurtamsı, böbreksi şekillerde olur, kenarları düz, kenarlı, dişli, testereli, loplu, dalgalıdır. Ortasında bir anadamar ve buna bağlı yandamarlar vardır. Çıplak veya tüylüdür. Sap, ayayı sürgüne bağlar. Kısa, ince, kalın, uzun, tüylü, kaşeli olur. Sapsız yaprak da vardır. Taban, ayanın sapa bağlandığı yerdir. Simetrik veya asimetriktir. Yaprak tepesi sivri, küt, yuvarlak olur. Basit yaprak, bir sap üzerinde tek olandır. Bileşik yaprakta ise aya parçalıdır, ayrı bölümlere ayrılmıştır. Yapraklar, sürgüne bağlanma şekline göre, her noktada bir çift olarak karşılıklı, üç ve daha fazla ise çevrel, her noktada iki sıra boyunca tek olursa almaşlı denir. Aya sayısı. Tek bir ayası bulunanlara "basit yaprak", iki ya da daha çok ayadan, başka bir deyişle yaprakçıklardan oluşanlara ise "bileşik yaprak" denir. Yaprak ayalarının kenarı düz, dişli oymalı ya da dalgalı yapıda olabilir. Yaprak dizilişi. En yaygın diziliş biçimi olarak almaşık, sarmal, karşılıklı, karşılıklı çapraz ya da çevrel dizilişe rastlanır. Yaprağın anatomik yapısı. Yapraklar tipik olarak üç ana dokudan oluşur: Üstderi (epidermis), mezofil ve iletimdoku Yaprağın hem alt hem de üst yüzeyini kaplayan üstderi (epidermis) tek sıralı bir hücre katmanı halindeki koruyucu bir dokudur. Üstderi hücrelerin dış çeperleri kütikula denen ince, mumsu bir maddeyle örtülüdür. Mumsu kütikula su geçirmezdir, böylece yaprak yüzeyinden olacak su kaybını minimum seviyeye indirir. Kütikula, yaprağın üst yüzeyinde genelde daha kalındır, bu nedenle oranla daha parlak gözükür. Üstderi hücreleri arasında yaprağın atmosferle gaz alışverişini sağlayan gözenekler bulunur. Bu gözeneklere "stoma" adı verilir. Karbondioksit ile oksijen'in bitkiye girişini sağlarken, su buharının da dışarı atılmasını sağlar. Her stoma bir çift kilit hücreyle çevrilmiştir ki bunlar bitkideki su basıncına göre stomanın (aralığın-gözeneğin) büyüklüğünü ayarlarlar. Güneş ışığına daha çok maruz kalan üst yüzeyden su kaybının önlenmesi için yaprağın üst yüzeyinde alt yüzeyine oranla çok daha az stoma (gözenek) bulunur. Yaprağın iç katmanı olan mezofil bölümü klorofilce zengin, sık hücre dizileri halindeki palizat özekdokusu ile hücreleri arasında geniş boşluklar bulunan sünger özekdokusunu kapsar. Üst yüzeye, böylece de ışığa, daha yakında bulunan palizat özekdoku hücreleri bulundurdukları yoğun klorofil oranı ile fotosentezin en yoğun yer aldığı hücrelerdir. Sünger özekdoku ise bulundurduğu geniş boşluklar ile gaz alış verişinde büyük bir rol oynar. Aralarında bulunan bu hava boşlukları mezofil katmanı ile yaprağın alt yüzeyindeki gözenekler (stomata) arasında gaz alış verişinin verimli olması için bir bağlantı oluşturur. İletim dokularda (vasküler sistem, vasküler doku) damarları oluşturur. Bitki içindeki madde alış verişinde görev alan doku çeşididir. Ksilem (odun borusu) ve floem (soymuk borusu) diye ikiye ayrılır. Ksilem inorganik maddelerin (su ve mineraller gibi) iletimini sağlarken, floem organik maddelerin (fotosentez sonucu oluşan besin maddeleri gibi) iletimini sağlar. Ksilem cansız hücrelerden oluşurken, floem canlı hücrelerden oluşur. Damarlar. Yaprak damarları su ve minerallerini sağlar, üretilen besini yapraktan dışarı taşır. Çoğu yaprakta bir orta damar ve bunun etrafında dallanan damarlar vardır. Sünger tabaka. Bu tabakada düzensiz şekilli sünger hücreleri ve gazların dolaştığı hava boşlukları vardır. Sünger ve palizat, mezofil tabakayı oluşturur. Palizat tabaka. Çok sayıda kloroplast içeren palizat hücrelerinin olduğu tabakadır. Stoma. Su ve gaz değişiminin gerçekleştiği küçük gözeneklerdir. Genelde alt yüzeyde bulunur.Bekçi, kilit ya da kapatma hücresi de denir. Bekçi hücreler. Stomanın iki yanında bulunan, hilal şekilli bu hücreler su ve gaz değişimini kontrol eder.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17378", "len_data": 4076, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.43 }
Ateş yanıklığı, "Erwinia amylovora" adlı bakteri türünün Dağmuşmulası, alıç, ayva, ceviz,elma,armut ve üvez türlerinde neden olduğu bitki hastalığı. Yaprak renkleri kahve-siyah renge dönüşür ve dalda kavrulmuş bir şekilde uzun süre asılı kalır. Çiçeklerin renkleri, önceleri kahverengi daha sonra siyaha döner. Genç sürgünlerin renkleri esmerleşir; sürgünler yangın geçirmiş bir görünüm alır. Dalların kabuklarında zamanla beyaz bir akıntı görülür. Savaşı Çiçeklenmeden önce %5'lik borda bulamacı kullanılır. Tüm dönemlerde 50/150 ml/100 lt suya veya dekara Bakır Sülfat Pentahidrat.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17382", "len_data": 583, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 2.4 }
Cumhuriyetin ilanı, hukukî olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 Ekim 1923 günü gerçekleşen oturumunda Mustafa Kemal'in hazırladığı anayasa değişikliği teklifinin kabul edilmesiyle Türk devletinin yönetim şeklinin cumhuriyet olarak belirlenmesidir. Daha geniş anlamıyla cumhuriyetin ilanı, Türk toplumunu çağdaşlaştırmayı amaçlayan Atatürk Devrimleri'nin bir parçasıdır, diğer yenileşme ve reformların da önünü açan bir siyasal inkılap hareketidir. ""29 Ekim 1339 (1923) tarih ve 364 sayılı Teşkilât-ı Esasîye Kanununun Bazı Mevaddının Tavzihan Tadiline Dair Kanun" ile 1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu'nun altı maddesinde (1, 2, 4, 10, 11 ve 12. maddeler) değişiklik yapılmış; birinci maddesi şu şekilde değiştirilmiştir: "Hâkimiyet, bilâkaydü şart Milletindir. İdare usûlü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekl-i Hükûmeti, Cumhuriyettir."" Anayasanın diğer maddelerinde yapılan değişiklikler ile cumhurbaşkanlığı makamı oluşturulmuş; cumhurbaşkanının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kendi üyeleri arasından seçileceği öngörülmüş; hükûmetin kuruluş usulü değiştirilmiştir. Hükûmetin kuruluş şeması bakımından meclis hükûmeti sisteminden vazgeçilerek parlamenter sisteme geçilmiştir. Arka plan. Osmanlı Devleti, 1876 yılına kadar mutlak monarşi ile yönetilmiştir. Bu dönemde padişahlık kurumu, halk üzerinde mutlak bir egemenlik sürdürmüştür. Tanzimat dönemiyle beraber, "cumhuriyet" düşüncesinden söz edilmeye başlanmışsa da Osmanlı aydınları meşrutiyetin kurulmasını yeterli görmüşlerdi; meşrutiyetin daha ilerisine gidilmedi veya talep edilmedi. Osmanlı Devleti, 1876-1878 ve 1908-1918 yılları arasında meşrutiyet rejimiyle idare edildi. Osmanlı Devleti'nin yıkılması ile sonuçlanan I. Dünya Savaşı'nın ardından Mustafa Kemal Paşa önderliğinde başlatılan ulusal mücadelenin, daha ilk yıllarından itibaren artık yönetimde halk iradesinin egemen olacağı açıkça ilan edilmiştir. Erzurum Kongresi'nin ardından 23 Temmuz 1919 tarihinde yayımlanan bildirinin 3. maddesindeki "Ulusal kuvvetleri etkin ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır." kararı bu anlayışın bir ifadesiydi. Ulusal iradeyi somut olarak gösterecek meclis, İstanbul'un işgal edilip Meclis-i Mebûsan'ın dağıtılması üzerine "Büyük Millet Meclisi" adıyla 23 Nisan 1920'de Ankara'da toplandı. Olağanüstü yetkilerle donatılmış 390 kişilik meclisin başkanı, aynı zamanda hükûmet ve devlet başkanı olarak görevlendirilmişti. Meclisin 20 Ocak 1921'de kabul ettiği ve bir anayasa niteliğinde olan Teşkilât-ı Esâsîye Kanunu başlıklı yasa ile egemenliğin Türk ulusuna ait olduğu ilan edildi. Saltanat hükûmetinin kendini hâlâ Türk ulusunun temsilcisi saymasına karşı bir tepki olarak meclis, 1 Kasım 1922'de aldığı kararla saltanatı kaldırdı. Birinci meclisin seçimin yenilenmesine karar vererek 1 Nisan 1923'te dağılmasından sonra yeni meclis toplanıncaya kadar Mustafa Kemal'in direktifi ile yeni bir anayasa tasarısı hazırlıkları başlamıştır. Mevcut anayasa, ulusal iradenin Türk ulusuna ait olduğunu, bu iradeyi ulus adına temsil yetkisinin meclise devredildiğini onaylamıştı ancak devletin yönetim şeklini ve başkentini ilan etmemişti. Yeni anayasa tasarısı hazırlıkları sırasında Mustafa Kemal, çevresindekilerle cumhuriyetin ilanı ile ilgili görüşmeler yapmıştır. Mustafa Kemal'in Avusturya'nın Neue Freie Presse gazetesinin muhabirine 22 Eylül 1923'te verdiği ve Türkçe bir özeti ilk defa İkdam gazetesinde yayımlanan demeçte, muhabirin sorusu üzerine ilk defa "cumhuriyet" kelimesini açıkça ortaya atması ülkede ve yurtdışında büyük yankı uyandırdı. Ekim 1923'te İsmet Paşa ve bir grup mebus Ankara'nın hükûmet merkezi olarak kabul edilmesi yolunda bir kanun teklifi verdi. 13 Ekim 1923'te TBMM'de kabul edilen tek maddelik yasa ile Ankara, devletin başkenti oldu. Devlet merkezinin İstanbul olacağı yolundaki çekişmelere son veren bu yasa ile cumhuriyetin ilanı için de bir adım atılmış oldu. Süreç. Hükûmet bunalımı. 1 Kasım 1922'den itibaren artık saltanatın olmadığı ülke, meclis hükûmeti tarafından yönetilmekteydi. Bu hükûmet sisteminde her bakan meclis tarafından seçildiğinden uyumsuz kişilerin bir araya geldiği hükûmet biçimine yol açmaktaydı; ayrıca her bir bakanlık için uzun süren tartışmalar yaşanmaktaydı. Yeni Meclis seçildikten sonra kurulan İcra Vekilleri Heyeti'nin üyeleri bu şartlar altına çalışmanın güçlüklerinden şikayetçi idi. Hükûmetin zayıflığı, 23 Ekim'de net bir şekilde ortaya çıktı. Aynı zamanda Dahiliye Vekili olan İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Fethi Bey, Dahiliye Vekilliğini Ferit Tek Bey'e bırakmak istemiş ancak meclis bunu kabul etmeyerek Erzincan milletvekili Sabit Bey'i seçmişti. TBMM ikinci başkanı Ali Fuat Bey de görevi bırakmak isteyip yerine Yusuf Kemal Bey'i aday göstermiş ancak meclis kabul etmeyerek Rauf Bey'i seçmiştir. Bu durum üzerine Meclis Başkanı Mustafa Kemal, 25 Ekim 1923 akşamı hükûmeti Çankaya'da topladı. Toplantıda, Vekiller Heyeti'nin istifa etmesine ve yeni seçilecek Vekiller Heyeti'nde görev almamasına karar verildi. Böylece ülkeyi Cumhuriyet rejiminin ilanına götürecek bir hükûmet bunalımı oluşturuldu. Anayasa değişiklik tasarısı. 27 Ekim 1923'te Vekiller Heyeti'nin istifası TBMM'de okunduktan sonra, yeni bir vekiller heyeti kurma yolunda çalışmalar başladı. Muhalefetin yeni hükûmet kurma çabasında bir sonuç alınamadı. 28 Ekim'de Çankaya Köşkü'ndeki akşam yemeğinde İsmet Paşa, Fethi Bey, Kazım Paşa (Özalp), Kemalettin Sami Paşa, Halit Paşa, Rize mebusu Fuat ve Afyon mebusu Ruşen Eşref Bey'i misafir olarak ağırlayan Mustafa Kemal Paşa, kabine bunalımından çıkma yolu üzerine görüştü ve misafirlerine "yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz" dedi. Yemekten sonra Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa birlikte kanun tasarısını hazırladı. Halk Fırkası Grubu toplantısı. Mecliste 29 Ekim 1923 sabahı toplanan Halk Fırkası Grubu kabine değişikliği için görüşmelere başladı. Görüşmelerin çıkmaza girmesi üzerine Mustafa Kemal Paşa'nın meselenin halli için görevlendirilmesine karar verildi. Çözüm için bir saat izin isteyen Mustafa Kemal, bir saat sonra kürsüye çıkarak yönetim biçiminin Cumhuriyet olması halinde hükûmet bunalımlarının yaşanmayacağının, bunun için rejimin Cumhuriyet olarak tescil edilmesi ve yönetim biçiminin buna göre düzenlenmesi gerektiğini ifade etti ve anayasa değişikliği teklifini sundu. Fırka toplantısında yapılan konuşmaların ardından teklifin önce bütünü, sonra ayrı ayrı maddeleri okunarak kabul edildi. Meclis toplantısı. Halk Fırkası Grubunun toplantısından hemen sonra meclis toplantısı açıldı. Meclis başka konularla meşgul olurken, teklif edilen kanun tasarısı Kanun-ı Esasî Encümeni tarafından usulen incelenip tutanağı hazırlandı. Kanun, birçok konuşmacının "Yaşasın Cumhuriyet!" sesleriyle alkışlanan konuşmalarıyla kabul edildi. Ardından cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. 158 üyenin oybirliği ile Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal cumhurbaşkanı seçildi.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17385", "len_data": 6891, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.64 }
Amerika dişbudağı ("Fraxinus americana"), zeytingiller (Oleaceae) familyasından ABD'nin doğusunda doğal olarak yetişen dişbudak türü. 35–40 m kadar boy yapar. Yumurta biçiminde bir taca sahiptir. Yaprakları tüysü yaprak biçiminde, 7-9 yaprakçıktan oluşmuştur. Yaprakçıklar 7–15 cm uzunlukta, kenarları tam, üst yüzü koyu yeşil, alt yüzü boz renklidir. Sonbaharda kızıl-sarı bir renk alırlar.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17387", "len_data": 391, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.59 }
Michelle Marie Pfeiffer ( ; d. 29 Nisan 1958), Amerikalı oyuncu. 1980'ler ve 1990'larda Hollywood'un en çok kazanan yıldızlarından biri olan Pfeiffer, Altın Küre Ödülü ve Britanya Akademisi Sinema Ödülü de dâhil olmak üzere çok sayıda ödül kazandı. Ayrıca üç Akademi Ödülü ve bir Primetime Emmy Ödülü'ne aday gösterildi. Pfeiffer oyunculuk kariyerine küçük televizyon ve film performanslarıyla başladı ve ilk başrolünü "Grease 2"'de (1982) elde etti. "Scarface" (1983) filmindeki Elvira Hancock rolüyle büyük bir çıkış yakalayan oyuncu, "The Witches of Eastwick" (1987) ve "Tequila Sunrise" (1988) filmlerindeki performanslarıyla da bu başarısını sürdürdü. Pfeiffer, "Babanın Metresi" (1988) ile üst üste altı Altın Küre Ödülü adaylığından ilkini aldı. "Tehlikeli İlişkiler" (1988) ve "The Fabulous Baker Boys" (1989) filmlerindeki rolleri ona sırasıyla En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ve En İyi Kadın Oyuncu dallarında iki Akademi Ödülü adaylığı kazandırdı ve sonuncusuyla bir Altın Küre Ödülü kazandı. 1990'ların en çok kazanan aktrislerinden biri haline gelen Pfeiffer, "The Russia House" (1990) ve "Frankie ve Johnny" (1991) filmlerinde rol aldı. 1992'de "Batman Dönüyor" filminde Kedi Kadın'ı canlandırdı ve "Love Field" filmiyle üçüncü Akademi Ödülü adaylığını elde etti; bunu "Masumiyet Çağı" (1993) ve "Kurt" (1994) filmlerindeki performansları izledi. Ayrıca Via Rosa Productions adlı şirketi aracılığıyla aralarında "Sakıncalı Düşünceler"'in (1995) da bulunduğu birkaç filmin yapımcılığını üstlendi. Ailesine öncelik vermek için iş yükünü azaltan Pfeiffer, 2000'li yıllar boyunca "Gizli Gerçek" (2000), "White Oleander" (2002), "Hairspray" ve "Stardust" (her ikisi de 2007) filmlerinde rol alarak ara sıra oyunculuk yaptı. Bir başka aranın ardından Pfeiffer, 2017'de "Where Is Kyra?", "Anne!" ve "Doğu Ekspresinde Cinayet"'teki performanslarıyla öne çıktı ve "The Wizard of Lies"'daki Ruth Madoff rolüyle ilk Primetime Emmy Ödülü adaylığını aldı. 2020'de "French Exit" ile sekizinci Altın Küre Ödülü adaylığını aldı. Pfeiffer, "Ant-Man ve Wasp" ile başlayarak 2018'den bu yana Marvel Sinematik Evreni'nde Janet van Dyne'ı canlandırmaktadır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17391", "len_data": 2147, "topic": "ENTERTAINMENT", "quality_score": 3.28 }
Geri Halliwell (d. 6 Ağustos 1972, Watford), 1990'ların ünlü pop müzik topluluğu The Spice Girls'ün "Ginger ve seksi Spice" lakaplı üyesi olarak ünlenen, çıkardığı solo albümlerle büyük bir hayran kitlesi edinen, kızıl saçlı şarkıcı. Bir dönem, Türkiye televizyonlarında Erhan Yazıcıoğlu'nun sunduğu "Seç Bakalım" adlı yarışma programında hosteslik yapan Geri, "It's Raining Men, Look At Me, Lift Me Up" ve "Mi Chico Latino" gibi hitlerle tanınıyor. Geri Halliwell Spice Girls grubuyla ünlendi. Grubun lideri ve en çok dikkat çeken ismiydi. Grubun en güzel kızıydı. Ginger Spice olarak tanılır. 1998 yılında grup zirve günlerini yaşarken, dünya turnesi sırasında gruptan ayrılmasıyla çok konuşuldu. Gruptan ayrıldıktan sonra otobiyogrofisini bir kitapta topladı. Büyük bir satış rakamına ulaştı. Kimse Geri'nin gruptan ayrıldıktan sonra başarılı olabileceğini düşünmüyordu. Fakat sanatçı onları 4 tane 1 numara single ve birbirinden başarılı albümlerle susturdu. 2007 yılında Spice Girls'ün birleşmesinde Geri'nin çok yararı oldu. 2008 yılında piyasaya sürdüğü Ugenia Lavender ismindeki çocuk kitapları serisiyle tekrar gündeme gelen Halliwell'ın serinin Hollywood adaptasyonunda senaryo yazacağı konuşuluyor.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17392", "len_data": 1209, "topic": "ENTERTAINMENT", "quality_score": 3.3 }
Adi dişbudak ("Fraxinus excelsior"), zeytingiller (Oleaceae) familyasından anavatanı Avrupa ve Türkiye olan dişbudak türü. Adi dişbudak ağacı zengin toprak gerektirir ve pH'ı 4,5 kadar düşük olan mevsimsel taşkınlara ve asitli toprağa karşı oldukça dayanıklıdır. Bol güneş ışığı alan serin iklimlerde gelişir, ormanlık alanlardaki nemli, iyi drene edilmiş toprakları tercih eder. Genellikle akçaağaç ve karaağaç gibi diğer karakteristik türlerle ilişki kurar ve çeşitli mantar ve böceklere ev sahipliği yapar.Bataklık kurutma ağacı olarak da dikilebilir. 800 yaşını aşkın örnekleri bulunmaktadır. 40 m kadar boylanır. Gövde kabuğu soluk sarı renklidir. Tomurcuklar siyah renkli, tüysü yaprakları, 7-11 yaprakçıktan meydana gelmiştir. Yaprakçıklar 5–10 cm uzunlukta, kenarları testere dişli, üst yüzü koyu yeşil renkli, meyvesi 3–4 cm uzunluktadır. Yaprakları sonbaharda sarı renge döner.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17395", "len_data": 887, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.61 }
Türk (, ) sözcüğünün etimolojisini, sözcüğün geçirdiği düşünülen süreçleri ve bu ismi kullanan halkları ifade eder. Eldeki belgelere göre Türk adının resmî olarak kullanımı 6. yüzyıldaki Göktürk Devleti'nde kesinleşir. Orhun Yazıtları'ndaki yazınsal dil ve Türk adının yoğun kullanımı da Türk sözcüğünün sözlü ve yazılı olarak daha önceden kullanıldığını gösterir. VI. yüzyıl öncesi kaynaklar. MÖ 3. yüzyılda Çin kaynaklarında geçmektedir. Çin yıllıklarında "T’ieh-lê, T’u-cüeh, Ting-ling" şeklinde değişik biçimlerle ifade edilmiştir. MS 1. yüzyılda Pomponius Mela ve Plinius adlı Romalı tarihçilerce kaydedilmiştir. Azak'ın doğusunda yaşayan insanlar Turcae/Tyrcae adı ile kayda geçmiştir. Türkçe kaynaklarda. "Türk" adı Orhun Yazıtlarında 𐱅𐰇𐰼𐰰 ("Türük") olarak geçer. Türkçe belgelere göre "Türk" adı () ilk defa Cücen Kağanlığı'nı yıkıp Göktürk Kağanlığı'nı kuran kabileye ("Aşina" olarak da bilinir) verilmiştir. Göktürkler zamanında göçebe olarak yaşamıştır. Bu göçebeler Orta Asya'da Moğolistan'ın kuzeyindeki Altay Dağları civarında yaşamışlardır. Göktürkler 6. yüzyıldan 8. yüzyıla kadar Maveraünnehir olarak da bilinen Aral Denizi Hindukuş Dağları arasındaki bölgede etki gösteren Kağanlar tarafından yönetilmişlerdir. Sekizinci yüzyılda, içinde Oğuzların da yer aldığı bazı Türk kabileleri Ceyhun nehrinin güneyine gitmişlerdir. Diğerlerinin ise batıya, Karadeniz'in kuzey kıyılarına göç ettiği iddia edilmektedir. Türk ismi, Göktürk egemenliği altında bulunan Türk veya Türk olmayan kişilere verilen siyasi bir unvan olarak yayıldı. Daha sonradan, Türklerle bağlantı kuran Müslüman halkı tarafından Orta Asya'daki Türkçe konuşan çoğu kabileye bu isim verildi. Ancak Türk sözcüğü, Çin kaynaklarında; 丁零 (Pinyin: "dīng líng"), 丁霊 ("dīng líng"), 敕勒 ("chì lè"), 鉄勒 ("tiě lè") şeklinde kullanıldığı düşünülmektedir. 10. yüzyıla ait Uygurca metinlerde Türk, "güç, kuvvet" anlamında kullanılmıştır. Ancak Göktürk Kağanlığı'nın çözülmesinden iki yüzyıl sonrasına ait olan bu kullanımın, siyasi/tarihi bir referansa sahip olması olasılığı güçlüdür. Türk Kelimesinin Anlamına Dair İddialar. Çin Kaynakları: Çin-Şu adlı Çin Kronikasında "Tu-ko kavminden hiung-nu(Hun) Şanyü'lerinin meydana çıkmalarından" söz edilmektedir. Toba'larda ise Tu-ku adlı bir oymak vardır. Gök Türk dönemindeki Sui-Şu adlı Çin kaynağında Tu-kie sözünün Türk dilinde miğfer anlamına geldiği belirtilmekte. Bu kaynağa göre, Türkler adlarını eteklerinde oturdukları miğfere benzer dağların şeklinden almışlardır. Çinliler Türk kelimesini kendi fonetiklerine göre ancak “T’u-kue” veya “T’u-chüeh” şeklinde yazabilmişlerdir. Görüldüğü üzere bu kelimede fazla ve eksik harfler bulunmaktadır. Ayrıca bu kelime tek değil, çift heceli görünmektedir. Bundan da anlaşıldığı üzere Çinliler “T’u-kue” kelimesini, “Türk” değil, “Türük” veya “Türküt” kelimesinin karşılığı olarak yazmışlardır. İslam Kaynakları: İslam kaynaklarında Türkler için Ye'cüc-Me'cüc seddinin arkasında “terk” edilmiş olduklarından bu adı aldıkları belirtilmiştir. Etimolojik açıdan da desteklenebilirliği söz konusu olan iddia Arapçadaki Türk: أتراك (atrāk) isminin "trk" kökenli bir kelime olmasıdır. Trk kökünden türeyen kelimelere baktığımızda bir şeyi bırakmak, terk etmek manalarına gelmektedirler; ترك (Tark): “bırakma, bırakıp gitme” متروك (matrūk): “bırakılmış, terk edilmiş”, متاركة (mutārakat): “bırakışma, kavgayı terk etme”. Uygur Kaynakları: Türkçe “güç, kuvvet, kudret” anlamına gelen "Türk" kelimesi “erk” kelimesiyle birlikte eş anlamlı kavram olarak kullanılmıştır. Louis Bazin: Türk kelimesi “Törük” veya ”Türük”, “var olmuş, şekil kazanmış” anlamlarına gelmektedir. Arminius Vambery: Türk kelimesini ilk defa etimolojik açıklamasını H. Vambery yapmıştır. Vambery'e göre, “Türk”, Türkçede “türemek” kelimesinden türeyip “türe”, “töre” kelimesi ile de bağlantılıdır ve “yaratılmış” “yaratık” anlamına gelmektedir “Törük” kelimesinde “ö” sesi zamanla “ü”ye dönüşerek, kelime “türük” şeklini almıştır. Laszlo Rasonyi: Türk sözü Uygurca eski metinlerde kuvvet anlamında, cins ismi olarak da geçmektedir. Eski Türk oymak ve kişi adları arasında bu anlama gelen pek çok söz bulunur. Meselâ: Berk, Küç, Erdim vb. gibi Türk adlarının da önce bir oymak adı olduğunu anlaşılmaktadır. Sonradan bu isim daha büyük etnik teşekküle ad olmuştur. Türk devletinin khingan dağlarından Azak denize kadar süratle yayılışını da hatırlasak bu manâ değişikliğinin kısa zamanda meydana geldiğine hükmedebiliriz."
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17398", "len_data": 4445, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.81 }
Türk vatandaşlığı, Türkiye Cumhuriyeti'nin tabiyetinde bulunan kişi. Yürürlükteki 1982 tarihli Anayasa'nın 66. maddesine göre, "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür." tanımı yapılmıştır. Temel olarak jus sanguinis ilkesine dayanan Türk vatandaşlığı kanununa göre, Türk vatandaşı olan erkek veya kadın herkesin çocukları Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında veya dışında doğmasına bakılmaksızın doğumla Türk vatandaşı olur. Vatandaşlığın tanımı. Son değişikliklerden sonra, 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda vatandaşlığın tanımı 66. maddede aşağıdaki şekilde yapılmıştır: Tarihi. Türkiye Cumhuriyeti'nde kullanılmış ve kullanılan anayasalara göre Türk vatandaşlığının önceki üç tanımı ise şöyledir: 1924 Anayasası. İlk hâliyle. Türk vatandaşlığının tanımı, 1924 Anayasası'nın ilk hâlinin 88. maddesinde iki fıkra hâlinde yapılmıştır: 1937'deki hâliyle. Türk vatandaşlığının tanımı 1924 Anayasası'nın 5. değişiklikten sonraki hâlinde yine 88. maddede bütün olarak şu şekilde bulunur: 1961 Anayasası. 27 Mayıs darbesinden sonra hazırlanan anayasada ise aşağıdaki şekilde geçmiştir: Vatandaşlığın kazanılması ve kaybı. Vatandaşlığın kazanılması ve kaybı ile ilgili işlemler İçişleri Bakanlığı'na bağlı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenir ve belli kanunlara tabidir. Ayrıca bazı ülkeler (Örneğin; Japonya, Çin, Singapur, Avusturya, İsveç, Norveç, Danimarka) Türk vatandaşlarının kendi vatandaşlıklarına geçmesi için Türk vatandaşlığından vazgeçmeleri ön koşulunu getirmektedirler. Kazanılması. Bir Türk vatandaşı tarafından evlat edinilen bir çocuk, evlat edinme talebinde bulunulan tarihte 18 yaşından küçükse direkt olarak Türk vatandaşı olur. Zorunluluk olmamasına rağmen, yabancı bir ada sahip bazı kişiler Türk vatandaşlığına başvurduklarında biraz geleneksel olarak adlarını Türkçe bir adla (Müslüman adı olmayabilir) değiştirirler. Örn. Colin Kazım-Richards, Mehmet Aurelio. Kaybı. Kanunda vatandaşlığın kaybedilmesi hükmünü içeren cezalar neticesine Türk vatandaşlığı kaybedilebilir. Yetkili makam kararı ile Türk vatandaşlığının kaybı. Vatandaşlığa alınmanın iptali. İlgili kişi vatandaşlığa alınırken yalan beyanda bulunmuş veya bazı önemli hususları gizlemişse ve vatandaşlığa alımının üzerinden 5 yıl geçmemişse Bakanlar Kurulu kişinin vatandaşlığa alınma kararını iptal edebilir. Vatandaşlığın bakanlık izniyle kaybı. 403 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 20 inci maddesi uyarınca Türk vatandaşlığından çıkma izni İçişleri Bakanlığı'nca verilebilir. Herhangi bir nedenle yabancı devlet vatandaşlığını kazanmış veya başka bir devlet vatandaşlığını kazanacağına ilişkin inandırıcı belirtileri bulunan reşit kişilerden, herhangi bir suç nedeniyle aranmakta olmamak ayrıca hakkındaki herhangi bir mali ve cezai tahdidi bulunmamak koşulu aranır. Erkeklerden Türkiye'de askerlik hizmetini yapmış ya da bu hizmetten muaf olmaları gibi bir koşul aranmaz. Doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybedenler ve böylelikle de artık yabancı durumunda olanlar, isterlerse bu kişilere özel çıkarılmış 5901 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 25 inci maddesi uyarınca Mavi Kart edinebilirler. Mavi Kart sahibi yabancılar seçme-seçilme, kamu görevlerine girme gibi haklar hariç Türk vatandaşlarına tanınan tüm haklardan aynen yararlanmaya devam ederler. Vatandaşlığın Kazanılması. Türkiye vatandaşlık kanunu, bir kişinin ne şekilde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sayılacağını, vatandaşlığı kazanma ve kaybetme şartlarını belirleyen yasalardır. Türk vatandaşlığı temel olarak "jus sanguinis" (kan bağı) ilkesine dayanır; yani Türk vatandaşı bir anne veya babadan doğan çocuklar, doğum yerlerine bakılmaksızın Türk vatandaşı sayılır. Bununla birlikte, kanunlar belirli şartlar altında "jus soli" (toprak esası), evlilik, evlat edinilme ve yetkili makam kararıyla (natüralizasyon) vatandaşlığın kazanılmasına da olanak tanır. Çifte vatandaşlık. Aynı anda iki vatandaşlığa sahip olmak ve iki devletin vatandaşlık kanunundan faydalanıp bunlara tabi olmak, uluslararası hukukta vatandaşlık edinimi ile ilgili bir kural birliği olmaması sebebiyle mümkündür. Türk kanunları, doğumda edinilmiş herhangi bir vatandaşlığa ve doğum yerine bakılmaksızın kökenin Türk vatandaşı bir ebeveyne dayanması neticesinde vatandaşlığın edinimine imkân tanır. Türkiye'de yabancı bir çiftin çocuğu olarak doğan bir birey, ancak ebeveynlerden herhangi birinin Türk vatandaşı olması hâlinde vatandaşlık hakkı edinebilir. Başka bir vatandaşlığın otomatik olarak edinimi veya kaybı Türk vatandaşlığı statüsünü etkilemez. Türk kanunlarının, çift vatandaşlıkla doğan bir bireyin yetişkin olduğunda vatandaşlıklardan birini seçmesi gerektiğine dair bir öngörüsü yoktur.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17400", "len_data": 4732, "topic": "LAW", "quality_score": 3.03 }
Pelin, bir kadın ismi ve soyadı, şu anlamlara gelebilir:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17404", "len_data": 56, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 1.73 }
, Amerikan Donanması'na ait Adjutant sınıfı bir mayın tarama gemisi olan AMS-144 (AMS-Motor Minesweeper) II. Dünya Savaşı sonrası, Kaliforniya eyaletindeki Newport Beach kentinde kurulu South Coast tersanesi tarafından 14 Şubat 1953'te kızağa kondu. 22 Ağustos 1953 tarihinde denize indirilen tekne ilk olarak M-699 FS Tulipe adı ile Fransız Donanması'na transfer edilecekti. Ancak daha sonra bu plan iptal edildi ve gemi 16 Aralık 1954'te "Yashima" ismi ile Deniz Öz Savunma Kuvvetleri'ne katıldı. Dört üniteden oluşan Yashima sınıfı mayın tarama gemilerinin isim gemisidir. Başlangıçta Yokosuka Donanma Bölgesi'ne tahsis edilen geminin tanımlaması Amerikan Donanması tarafından 7 Şubat 1955 tarihinde MSC-144 (MSC-Mine Sweeper Coast) olarak değiştirildi. 25 Mart 1956'da Sasebo Donanma Bölgesi'ne daha sonra 5 Nisan 1956'da 1nci Mayın Tarama Filotillası, 21nci Filosu'na tahsis edildi. Deniz Öz Savunma Kuvvetleri "Yashima" gemisine 1 Eylül 1957'de "MSC-651" borda numarasını verdi. 1nci Mayın Tarama Filotillası, 15 Mart 1969'da Öz Savunma Filosu'na doğrudan bağlandı. 2 Mart 1970 tarihinde YAS-46 özel hizmet gemisi olarak yeniden tanımlanan ve mayın tarama görevine son verilen tekne, 20 Mart 1978'de hizmet dışı kaldı. "Yashima" = Honshu Adası'ndaki Yamaguchi ilinde bulunan bir yerleşim.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17405", "len_data": 1294, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.49 }
, Amerikan Donanması'na ait Adjutant sınıfı bir mayın tarama gemisi olan AMS-95 (AMS-Motor Minesweeper) II. Dünya Savaşı sonrası, Kaliforniya eyaletindeki San Diego kentinde kurulu National Steel and Shipbuilding tersanesi tarafından kızağa kondu. 11 Ocak 1954 tarihinde denize indirilen tekne 7 Mayıs 1954'te tamamlandı ve 6 Ekim 1954'te M-690 FS Narcisse adı ile Fransız Donanması'na transfer edildi. Ancak kısa bir süre sonra 3 Haziran 1955'te gemi "Hashima" ismi ile Japon Deniz Öz Savunma Kuvvetleri'ne katıldı. Dört üniteden oluşan Yashima sınıfı mayın tarama gemilerinin ikinci gemisidir. Başlangıçta Sasebo Donanma Bölgesi'ne tahsis edilen geminin tanımlaması Amerikan Donanması tarafından 7 Şubat 1955 tarihinde MSC-95 (MSC-Mine Sweeper Coast) olarak değiştirildi. 16 Ocak 1956'da 1nci Mayın Tarama Filotillası, 21nci Filosu'na tahsis edildi. Deniz Öz Savunma Kuvvetleri "Hashima" gemisine 1 Eylül 1957'de "MSC-652" borda numarasını verdi. 1nci Mayın Tarama Filotillası, 15 Mart 1969'da Öz Savunma Filosu'na doğrudan bağlandı. 2 Mart 1970 tarihinde YAS-47 özel hizmet gemisi olarak yeniden tanımlanan ve mayın tarama görevine son verilen tekne, 31 Mart 1976'da hizmet dışı kaldı ve söküldü. "Hashima" = Honshu Adası'ndaki Shizuoka ilinde bulunan bir ada.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17406", "len_data": 1263, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.56 }
, Amerika Birleşik Devletleri Donanması'na ait MSC-218 sınıfı bir mayın tarama gemisi olan AMS-258 (AMS-Motor Minesweeper) II. Dünya Savaşı sonrası, Kaliforniya eyaletindeki Stockton kentinde kurulu Stephens Brothers tersanesi tarafından Japon Deniz Öz Savunma Kuvvetleri için kızağa kondu. Geminin tanımlaması Amerikan Donanması tarafından 7 Şubat 1955 tarihinde MSC-258 (MSC-Mine Sweeper Coast) olarak değiştirildi. 28 Ocak 1957'de tamamlanan tekne 1 Şubat 1957'de Deniz Öz Savunma Kuvvetleri'ne "Toshima" ismi ile transfer edildi. Dört üniteden oluşan Yashima sınıfı mayın tarama gemilerinin dördüncü gemisidir. Başlangıçta Yokosuka Donanma Bölgesi'ne tahsis edilen tekne 30 Temmuz 1957'de Sasebo Donanma Bölgesi'ne daha sonra ise 18 Ağustos 1957'de 1nci Mayın Tarama Filotillası, 21nci Filosu'na tahsis edildi. Deniz Öz Savunma Kuvvetleri "Toshima" gemisine 1 Eylül 1957'de "MSC-654" borda numarasını verdi. "Toshima", 1 Haziran 1961 tarihinde 1nci Mayın Tarama Filotillası'nın 35nci Filosu'na tahsis edildi. 1nci Mayın Tarama Filotillası, 15 Mart 1969'da Öz Savunma Filosu'na doğrudan bağlandı. Tekne 2 Mart 1970'te tekrar 1nci Mayın Tarama Filotillası'nın 21nci Filosu'nun kumandası altına girdi. 31 Mart 1973 tarihinde ise Sasebo Donanma Bölgesi'nin Shimonoseki deniz üssüne destek vermeye başladı. 2 Temmuz 1973'te YAS-61 özel hizmet gemisi olarak yeniden tanımlanan ve mayın tarama görevine son verilen tekne, 20 Mart 1978'de hizmet dışı kaldı. "Toshima" = Honshu Adası'ndaki Kyoto ilinde bir ada.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17408", "len_data": 1506, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.54 }
Nevşehirli Damad İbrahim Paşa (1660, Muşkara - 16 Ekim 1730, İstanbul), III. Ahmed saltanatında, 9 Nisan 1718 - 1 Ekim 1730 tarihleri arasında sadrazamlık yapmış Türk asıllı Osmanlı devlet adamı. Oğuzlar'ın Beydilli boyuna mensup Boynuinceli aşiretindendir. İsmi Lale Devri ve Nevşehir ile özdeşleşmiştir. Enderundan yetişen sadrazamların on üçüncüsü ve Osmanlı sadrazamlarının yüz otuzuncusudur. Damat İbrahim Paşa tarihte Osmanlı Devleti'nin önemli makamlarına yaptığı liyakatsiz atamalar ile bilinmektedir. Aynı zamanda bu atanan şahısların çoğu Nevşehirli tanıdıkları ve akrabalarıdır. Patrona Halil İsyanı sırasında yerlerine akrabalarını atadığı devlet adamları tarafından Bağdat Vilayeti'ni sattığı uydurularak halk galeyana getirilmiştir. Devamında ise vücudu parçalanarak katledilmiştir. Damat İbrahim Paşa aynı zamanda Halit Akçatepe'nin babası Sıtkı Akçatepe'nin, anne tarafından büyük dedesidir. Hayatı. Nevşehir'de (Muşkara) dünyaya geldi. Babası, İzdin Voyvodası Ali Ağa idi. İş bulmak için İstanbul'a gelmiş ve eski saray masraf katibi Mustafa Efendi'nin delâletiyle (tavsiyesiyle) 1689'da sarayın helvacı ocağına, daha sonra eski saray baltacılar ocağına kaydolmuştur. İbrahim Efendi, hizmetleri ile zamanla terfî ederek darüssaâde ağasının yazıcı halifesi olarak başkent Edirne'ye gitti. Şehzade Ahmed'in padişah olmasından sonra 1703'te darüssaâde ağası yazıcılığına tayin edildi. Bu vazifedeyken padişahın itimat ve teveccühünü kazandı. Ancak sadrazam olan Çorlulu Ali Paşa onu Edirne'ye gönderdi. 1715'te Mora Seferi'ne çıkan Veziriazam Silahdar Damad Ali Paşa, İbrahim Efendi'yi mevkufatçılıkla beraberinde götürdü. Buranın alınmasından sonra da tahrir (katiplik) işi ile vazifelendirildi. İbrahim Efendi, 1716 yılında Avusturyalılar'la yapılan Petrovaradin Muharebesi'nde bulundu. Mağlubiyetten ve sadrazam ve serdar-i ekrem olan Silahdar Damad Ali Paşa öldükten sonra vaziyeti padişaha arz etmek üzere bir arıza ile ordu tarafından Edirne'ye gönderildi. III. Ahmed çok güvendiği İbrahim Efendi'yi geri göndermeyerek birinci ruznameci yaptı. Birkaç gün sonra da 3 Ekim 1716'da sadaret kaymakamlığına tayin etti. İbrahim Paşa, şehit Silahdar Damad Ali Paşa'nin dul kalmış bulunan III. Ahmed'in kızı Fatma Sultan'la 1717'de nikâhlanarak "Damat" oldu. İbrahim Paşa'nın teşebbüsleri sayesinde Avusturyalılar'la barış yapılmasının kararlaştırılmasından sonra, 1718'de sadrazamlığa getirilerek Avusturya ile Pasarofça Antlaşması'nı imzaladı. Aynı yıl Venedikliler'le de barış yapıldı. İbrahim Paşa'nın on üç yıl süren sadrazamlığı zamanında İran ile bir kez savaş yapıldı. Ancak oluşturulan genel barış ortamında devlet bir huzur dönemine girmiştir. Lale, Çırağan, Sadabad ve diğer mesirelerde, helva sohbetleri düzenlenmesi de bu dönemde oldu. Bunun yanı sıra ilk matbaanın tesisi ve sanayi müesseselerinin kurulması onun gayretleri ile gerçekleşti. İbrahim Paşa, Eylül 1730'da meydana gelen Patrona Halil İsyanı sırasında Sultan III. Ahmed'in heyetiyle birlikte vardığı karar uyarınca öldürülerek cesedi isyancılara teslim edildi. Cesedi paramparça edildi. Aynı zamanda oyuncu Halit Akçatepe'nin de büyük dedesidir. Değerlendirme. Devlet işlerine vakıf, düşünceli, mutedil, kadirşinas, kabiliyetli insanların kadrini bilen bir devlet adamıydı. Padişahın teveccühünü (sevgi ve yakınlık) kazanmakla ve bütün işleri eline almakla şımarmamış, kendisine fenalık yapanlara dahi iyilikte bulunmuştur. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, birçok yakınını, önemli makamlara atamıştı. Bu kötü gidişi, Sultan III. Ahmet'in kâtibi Kilârî Zühdi Bey şöyle ifade etmektedir: ""Bu gidişle zevâl gelir mülke çünkü câhil girer bütün silke(Târih-i Atâ,c. IV, s. 209)" Eserleri. Damat İbrahim Paşa'nın hayır eserleri oldukça fazladır. Bunların başında, eşi Fatma Sultan ile beraber İstanbul'da Şehzade Camii yakınında yaptırdıkları dershane (Darülhadis), talebeye mahsus odalar, sebil, kütüphane gelir. İstanbul'un muhtelif yerlerinde çeşme, sebil ve mesire yerleri yaptırmıştır. Ayrıca doğum yeri olan ve o tarihte Niğde'ye bağlı olan Muşkara köyünü, başka yerlerden ahaliyi getirip, aşiretleri iskan ile burayı kaza yaptı ve kasabayı sur ile genişletti. Muşkara adını kaldırıp Nevşehir diye adlandırdığı bu yerde iki cami, bir medrese ve medrese talebesiyle fakir halk için imaret yaptırdı. İstanbul'da kitap satan esnafta bulunan nadide kitapların, ucuz fiyatla satın alınarak Avrupa'ya gönderildiğini öğrenen İbrahim Paşa, bu eserlerin yurt dışına çıkışını yasaklayıp kütüphaneler tesis etti. Ayrıca İstanbul'da bir çini fabrikası ve çuha fabrikasının yanında Hatayi ismi verilen kumaş fabrikasının tesisi, İbrahim Paşa'nın gayret ve çalışmalarıyla olmuştur. Lale Devri ile başlayan park ve bahçelik de bu gayretli sadrazam sayesinde gerçekleşti. Ancak 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanı'ndan sonra bu bahçeler yakılıp yıkıldı. Popüler kültürdeki yeri. 2012 yılında TRT 1'de yayınlanan Bir Zamanlar Osmanlı dizisinde Hâzım Körmükçü tarafından canlandırılmıştır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17409", "len_data": 4958, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.43 }
Bal mumu, arıların peteklerini yapmak için karın halkalarında (segmentlerde) bulunan balmumu bezlerinden salgıladıkları yumuşak sarı veya daha koyu madde. Genellikle bal mumu deyince arının hazırladığı petekteki mum anlaşılır. Bunun yanında sanayide hazırlanan maddeye de bal mumu denir. Üretimi. Arının abdomen denilen karın bölgesini oluşturan segmentlerde sağlı-sollu bir çift mum salgı bezi (balmumu aynası) işçi arıların balmumu yapma döneminde kalınlaşarak mum salgılama yeteneğini kazanmaktadırlar. Sıvı olarak aynalar üzerine salgılanan mumlar, mum ceplerinde katılaşarak küçük pulcuklar halini alır. Arılar zincirleme birbirine tutunarak özel hareketlerle balmumu sızdırırlar. Arı ayakları yardımıyla ağzına götürdüğü balmumu pulcuklarını çiğneyerek yumuşatıp yoğurmakta ve böylece petek gözlerinin yapımında kullanmaktadır. Mum örme dönemini tamamlayan işçi arılarda mum salgı bezleri dejenere olur ve birer sıra hücre tabakasına dönüşür. Kimyasal yapısı. Balmumu; molekül ağırlığı yüksek, doymuş veya doymamış bazı asitler, alkol ve ester karışımıdır. Bunlar alkali esterler (%72), serbest yağ asitleri (%14), hidrokarbonlar (%11), serbest alkoller (%1) ve bilinmeyen maddelerdir (%2). Balmumunun yoğunluğu bire yakındır (0,966). Erime noktası 62-64 °C'dir. Kullanımı. Arıcılıkta eski peteklerden elde edilen balmumu tekrar kullanılabilir. Balmumunu elde etmek için, önce petekler baldan ayrılır. Sonra kaynar suya atılır. Yüzeyde toplanan balmumu alınır. Balmumunun erime sıcaklığı 62-65 °C'dir. Bu nedenle eritildiğinde su üzerinde toplanır. Balmumu arılar için zararlı olabilecek bazı hastalıklar taşıyabileceğinden Türkiye'deki standartlara göre temel petek yapımında kullanılacak balmumunun 110 °C'de 12 saat süreyle sterilize edilmesi gerekmektedir. Balmumun içine, tebeşir, iç yağı ve kola gibi maddeler katılınca bunların tespiti çok güçtür. Sarı balmumu parke cilalamasında, heykel, bazı boya ve mum yapımında kullanılır. Saflaştırılmış, temizlenmiş beyaz balmumu ise ilaç sanayiinde, kremlerin yapımında kullanılır. Kiliselerde yakılan mumlarda en az %32 oranında balmumu bulunması gerektiğinden mum yapma sanayiinde de ciddi miktarlarda kullanılır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17422", "len_data": 2170, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.7 }
Anadolu lisesi, Türkiye'de eğitim veren bir lise türü. Bu liselerin kuruluş amacı üstün nitelikli öğrenci yetiştirilmesi ve üniversite giriş sınavlarında yüksek başarı gösterilmesi olarak belirlenmiştir. Anadolu liselerinin bazıları 4 yıl, bazıları da hazırlık+4 yıl sistemiyle öğrenci yetiştirmektedirler. Eskiden Anadolu liselerinin hepsinde öğrenciler ilk yıl İngilizce hazırlık sınıfı okurlardı ancak günümüzde çoğunda hazırlık sınıfları kaldırılmıştır, sadece başvuru yapan bazı okullarda hazırlık eğitimi verilmesine Millî Eğitim Bakanlığı tarafından izin verilmiştir. Sınıflar 34 kişiden fazla olamaz. Anadolu lisesi öğrencileri YKS'de ciddî başarılar elde etmişlerdir. Öğrencileri, farklı alanlarda üniversite tercihi yapma avantajına sahiplerdir. 2023 yılı LGS ilk yerleştirme sonuçlarına göre en yüksek puanla öğrenci alan Anadolu lisesi İstanbul'un Beyoğlu ilçesindeki Galatasaray semtinde bulunan Galatasaray Lisesidir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17429", "len_data": 931, "topic": "EDUCATION_ACADEMIA", "quality_score": 3.54 }
Hürriyet, şu anlamlara gelebilir:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17437", "len_data": 33, "topic": "PSYCHOLOGY_PERSONAL_DEVELOPMENT", "quality_score": 1.52 }
REXX (REstructured eXtended eXecutor) programlama dili, IBM'in ürettiği, yorumlayıcı temelli bir betik programlama dilidir. 20 Mart 1979'da başlayan ve 1982 yılının ortalarına kadar süren, IBM'de çalışan Mike Cowlishaw tarafından yürütülen bir proje olarak ortaya çıkmıştır. Çıktığı ilk yıllarda kullanımı yaygın olan anaçatı (mainframe) bilgisayarları üzerinde çalışan işletim dizgelerine ait üst-seviye programlama dillerinin hantallığını geride bırakacak kadar hızlı çalışan programların geliştirilmesinde kullanılan REXX, zaman içerisinde orta-boy iş istasyonları, kişisel iş istasyonları ve kişisel bilgisayarlar üzerinde çalışan işletim dizgelerinde de kullanılır hale gelmiştir. Kendisini yorumlayabilen özel yazımlayıcıların ve orta-katman yazılım ürünlerinin ortaya çıkışı ile birlikte, REXX programlama dili bir makro programlama dili olarak kullanılmaya başlandı. Bu konudaki ilk uygulamalar; VM/CMS işletim dizgesi yazımlayıcısı XEDIT editörü, OS/2 işletim dizgesi EPM.EXE programı, ISPF tümleşik geliştirme ortamı ve Lotus Tümleşik Ofis Otomasyon yazılımıdır. Günümüzde nesne yönelimli programlamaya yönelik uyarlaması olan Object REXX ve insan yönelimli programlamaya yönelik uyarlaması olan Net REXX ismindeki iki farklı türevi vardır. Türkiye'de tam olarak bilinmeyen ve kullanımı yaygın olmayan REXX programlama dili, dünya üzerinde geniş bir kullanım alanına sahiptir. Üstelik kendisi hakkında uluslararası konumda "REXX Language Association" isimli bir dernek de mevcuttur
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17440", "len_data": 1491, "topic": "CODING", "quality_score": 3.65 }
Külleme. "Erysiphe betae" türünün neden olduğu bitki hastalığı. Yaprak üzerinde yıldız şeklinde gri mantar miseli hastalığın ilk belirtileridir. Öncelikle yaprakların ön yüzünde gri-beyaz veya beyaz unumsu mantar tabakası oluşur. Hastalık şiddetli görüldüğünde yapraklar açık yeşil görünüm alır, sararır ve ölür. Nispi nemin % 50'nin altına düşmesi; en uygun sıcaklıklar 25-30 santigrat derecedir. Sürekli çiğ oluşması ve düşük nispi nemle birlikte kuru–sıcak iklim koşulları hastalığı teşvik etmektedir. Uzun süren yağmurlar yapraklarda oluşan mantar tabakasının yıkanmasına sebep olabilir. Sistemik etkili (Bayfidan, Calixin) ve kontak etkili (kükürt) fungisitler ile ilaçlı mücadelesi mümkündür.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17442", "len_data": 698, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.54 }
Mildiyö, "Peronospora farinosa" türünün neden olduğu bitki hastalığı. Yaprakların alt kısmında gri mantar yapısının oluşması. Hastalığa yakalanmış yapraklar aşağıya doğru kıvrılır, kalınlaşır ve yaprakların ön yüzünde renk değişimi olur. Hastalığa yakalanan yaprakların gelişmesi durur. Nemli ve serin iklim koşulları (yüksek nispi rutubet ve 10-17 oC arasında seyreden sıcaklıklar) enfeksiyonu teşvik eder. Erken ilkbaharda ve sonbaharda hastalık görülebilir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17444", "len_data": 460, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.49 }
Bakteri yaprak lekesi, "Pseudomonas syringae" türünün neden olduğu bitki hastalığı. İlk önce yaprak kenarlarında ve yaprak ayasında düzensiz şekilde ve büyüklükte kahverengi-siyah lekeler oluşur. Lekeler üzerinde ölü dokunun ortasında çatlaklar meydana gelir. Kurak ve sıcak şartlarda lekeler giderek büyür. Uzun süren nemli ve serin iklim koşulları enfeksiyonu teşvik eder. Hastalık etmeni doğal gözeneklerden veya yaralardan (dolu, böcek) yaprak dokusuna girer.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17445", "len_data": 463, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.62 }
Elma küllemesi "Prodosphaera Ieucotricha" adlı mantar türünün neden olduğu bitki hastalığı. Hastalık, filizlenmeden (gözlerin kabarmasından) hemen sonra yeni sürgünlerde, yapraklarda, özellikle yaprakların alt yüzeyinde, çiçek ve çiçek tomurcuklarında, sürgün uçlarında beyaz unlu bir tabaka şeklinde görülür. Hastalıklı yapraklar gelişemez, yavaş yavaş kahverengi bir renk alır, daha sonra büzülüp kıvrılır ve kururlar. Çiçek taç yaprakları ise, yeşil bir renk alır, gelişemez, cılızlaşır ve sonunda kururlar. Hastalığın ilkbahar ve yaz aylarında, gelecek yılın tomurcuklarına bulaşmaması için ilaç uygulanır. İlâçlamaya, gözlerin patlama devresinden (filizlenmeden) hemen sonra başlanmalıdır. Sürgünün büyümesi ve gelişmesi nihayete erinceye kadar (tahminen Temmuzun ilk haftasında biter) 7-10 günlük muntazam aralıklarla ilâçlamaya devam edilir. Hastalığa karşı yalnız kimyevi mücadele değil, bunun yanında toprak bakımı, gübreleme, bilhassa potas çok önemlidir. Ağaçlar birbirlerine çok yakın dikilmeyip böylece iyi bir hava dolaşımı mümkün kılınmalıdır. Kış budamalarında son göz 2-3 yan göz dahil hasta dallar kesilmelidir. Gözlerin kabarmağa başlamasından sonra, çiçekten önce küllemeye tutulmuş sürgünler atılmalıdır, hatta yazın ikinci enfeksiyon sonunda ortaya çıkan küllemeli sürgünler de kesilmelidir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17448", "len_data": 1313, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.71 }
Elma kara leke hastalığı, "Venturia inaequalis" adlı mantarın neden olduğu bitki hastalığı. Hastalığın belirtileri ağacın yaprak, meyve ve sürgünlerinde görülür. Yaprağın üst ve alt yüzeyinde oluşan lekeler başlangıçta yağlımsı görünümdedir, giderek zeytin rengini alır ve daha sonra kahverengileşir. Lekeler kadifemsi yapıdadır ve bu kısımdaki dokular zamanla ölür, üzerinde çatlaklar ve delikler oluşur. Ağır hastalıklı yapraklar erkenden sarararak dökülürler. Meyvelerdeki lekeler yeşilimtırak olup zamanla kahverengine dönüşür. Küçük lekeler zamanla birleşirler ve bu kısımlarda meyvenin gelişmesi durduğu için şekilsiz meyveler oluşur.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17449", "len_data": 640, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.56 }
Doksisiklin, bir tür tetrasiklin antibiyotiğidir. Doktorlar tarafından genellikle akne ve enfeksiyon tedavileri için tavsiye edilir. Bunların dışında birçok bakteriyel enfeksiyonun tedavisinde kullanılır, idrar yolu enfeksiyonları ve belsoğukluğu gibi. Profilaktik, yani hastalığı önleyici, olarak Bacillus anthracis (şarbon) ve Lyme Hastalığı tedavisinde kullanılır. Bunun dışında Yersinia pestis ve sıtmaya karşı da etkilidir. Hamileler ve çocuklarda kullanılması önerilmez. Vücuda alındıktan sonra karaciğerde metabolizma edilir. Işığa duyarlı (fotosensitif) alerjik reaksiyonlara yol açıp, UV ışınlarına uzun süre maruz kaldığında deride döküntü oluşmasına neden olabilir. Türkiye'de MONODOKS 100 mg kapsül ve TETRADOX 100 mg 14 kapsül ticari isimleriyle mevcuttur. Molekül DSÖ'nün Temel İlaçlar Listesi'nde yer almaktadır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17451", "len_data": 827, "topic": "HEALTH", "quality_score": 3.2 }
Minosiklin hidroklorür veya Minosiklin, tetrasiklin sınıfından bir antibiyotiktir. Genellikle akne tedavisinde kullanılır. Minosiklin en uzun etkili tetrasiklin türüdür. Vücutta, karaciğerde metabolizma edilir. Şu sıralar Minosiklin'in Huntington hastalığı'nın ilerlemesini önleyici etkileri üzerine araştırmalar yapılmaktadır. Sistemik lupus eritamozus'a yol açtığı kanıtlanmıştır
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17452", "len_data": 381, "topic": "HEALTH", "quality_score": 3.5 }
Demeklosiklin, tetrasiklin sınıfından bir antibiyotiktir. Bazı bakteriyel enfeksiyonların tedavisinde kullanılır. "Streptomyces aureofaciens" tarafından üretilir. Formülü: C21H21ClN2O8'dir. Akne ve bronşit tedavisinde kullanılır. Yıllardır süren fazla kullanımı yüzünden bugün dirençli bakteriler ortaya çıkmıştır. 30S ve 50S RNA'ya bağlanarak bakterinin protein sentezini (translasyon) engeller, böylece bakterinin gelişimini önlemiş olur. Bu nedenle etkisi biyostatiktir. Demeklosiklin anti-ADH etkisi gösterir, bu nedenle "diabetes insipidus"`a neden olabilir. Bu etkisi onun Uygunsuz ADH Salınımı Sendromunda (SIADH) kullanılabilmesine yol açar. Yan etki olarak güneş ışığından kaynaklanan deride döküntü vb. vakalar ile karşılaşılmıştır. Diğer tetrasiklinler gibi çocuklarda ve gebelerde kullanımı tavsiye edilmez.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17463", "len_data": 819, "topic": "HEALTH", "quality_score": 3.76 }
Oksitetrasiklin, "Streptomyces rimosus" tarafından üretilen Oksitetrasiklin bulunan ikinci tür tetrasiklin sınıfı antibiyotiğidir. Geniş spektrumlu olduğu için birçok farklı enfeksiyonun tedavisinde kullanılır. Formülü 1953 yılında Robert Woodward tarafından keşfedildi. Woodward'ın bu keşfi daha sonraları Oksitetrasiklin'in bir türevi olan ve bugün belki de en yaygın kullanılan tetrasiklin antibiyotiği olan Doksisiklin'in sentezi için çok önemli bir adımdır. Solunum yolu, sinüs, orta kulak, deri, idrar yolları iltihaplarından belsoğukluğuna kadar birçok enfeksiyonun tedavisinde Oksitetrasiklin kullanılabilir. Ayrıca Şarbon, Bruselloz, Tularemi, Kolera ve "Yersinia pestis" tedavilerinde kullanılabilir. Ağır akne tedavisinde de sıkça kullanılır. Ayrıca akvaryum balıklarındaki karın çökmelerinde de kullanılır. Çünkü karın çökmeleri sindirim sistemi parazitlerinde ortaya çıkar.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17467", "len_data": 886, "topic": "HEALTH", "quality_score": 3.58 }
Develi, Kayseri ilinin il merkezinden sonraki en büyük yerleşim yeri olup, İç Anadolu Bölgesi'nin Orta Kızılırmak Bölümü'nde bulunmaktadır. Eski adı Everek'tir. Erciyes Dağı'nın 6 km güneyinde kurulmuştur. Günümüzde doğusunda Tomarza ilçesi ve Adana ilinin Tufanbeyli ilçesi, güneyinde Yahyalı ilçesi ile Adana ilinin Saimbeyli ve Feke ilçeleri, batısında Yeşilhisar ilçesi, kuzeybatısında İncesu ilçesi yer alır. 1926'ya Kadar Kozan'a bağlı olan Develi Kozan ilinin 1926'da ilçeye dönüştürülmesiyle Kayseri'ye bağlanmıştır. İlçe, Tekir Yaylası güzergâhından Kayseri'ye 45 km İncesu güzergâhından 86 km uzaklıkta olup, Kayseri'nin en büyük ilçesidir. Yüzölçümü 1887 km² olup, deniz seviyesinden yüksekliği 1150 metredir. En büyük dağı Kayseri'nin sembolü durumundaki Erciyes Dağı'dır. Ayrıca Karasivri Dağı, Büyük Kartın (Peri Kartın), Göktepe (Yeşil Tepe), Sümengen (Süvegen) ve Bakır Dağı da Develi coğrafyası içindedir. En önemli akarsuları Seyhan Nehri'nin en büyük kolu olan Zamantı Irmağı, Develi Çayı (Fenese Suyu), Elbiz ve Köşkpınarı'dır. En önemli gölleri Kurbağa Gölü ile Sultan Sazlığı'dır. Tarih. Kasabanın tarihi adı Everek olup, Ermenicede Averak (ören, harabe) olarak geçer. On dördüncü yüzyılda yaşayan tarihçi, coğrafyacı Mustavfi kasabının adını Davalu olarak verir. Ona göre orta ölçekli bir şehirdi ve surlarını Selçuklu Sultanı Alâeddin yeniden yaptırmıştı. On yedinci yüzyılda yazılmış "Cihannümâ" adlı eserde kasaba adı Davahlu olarak geçer. Tarihi kaynaklara göre Develi M.Ö.2500-2000 yıllarında yaşayan uygarlıkların kültür izlerine rastlanmıştır. Bakır Çağı, Bronz Çağı ile Selçuklu Dönemi arasındaki tarihi süreç içerisinde birçok uygarlığı içinde barındıran Develi'de, hâlen bilimsel araştırmalara ihtiyaç vardır. 1071 yılında Türklerin Anadolu'ya girmesiyle Oğuz boylarından Develioğulları obasının bölgeye yerleştiği bilinmektedir. Selçuklu Sultanı Alparslan'ın yeğeni Develi'nin şimdiki Develi bölgesini fethetmesiyle Selçuklu topraklarına eklenmiş olup, beldenin adı Develi olarak kalmıştır. Hâlen Devali'nin türbesi bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı topraklarına katılan ilçe Türk Kurtuluş Savaşı sırasında Haçin cephesi gibi önemli mücadelelerin geçtiği bir cephede aktif rol almıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında ön saflarda bulunan Kanberli Osman Bey, Osman Coşkun Bey, Yakup Kenan Bey, Hadi Bey, Paşazade Osman Bey, Op. Dr. Osman Bey, Atıf Bey, Numan Efendi (Kara Müftü), A. Hazım Bey ve Veli Civan Bey gibi kahramanlar da Develilidir. Böylesi geniş bir tarihi süreç yaşayan ilçede çok önemli tarihî eserler günümüze ulaşmıştır. Bunlar Sivasi Hatun Camii, Devali Türbesi, Seydi Şerif Türbesi, Hızır İlyas Türbesi, Şeyh Ümmi Türbesi, Ebçe Sultan Türbesi, Hamidiye Medresesi, Havadan Külliyesi, Gereme Harabeleri, Çomaklı Yer Altı Şehri, Şahmelik, Ayşepınar, Tombak, Develi ve Gazi, Develi Kasabası Kaya Oyma Mağaraları, Fıraktın Yazılı Kayaları, Öksüt Kalesi gibi nice tarihî eserlerdir. İklim. İlçede karasal iklim hüküm sürer. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve kar yağışlı geçer. Yağışlar daha çok ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde görülür. İlkbahar ve sonbahar mevsimlerinin sakin ve açık günlerinde kırağı ve don olayı müşahede edilir. Bu olaylar tarımı olumsuz etkiler. Ortalama yağış miktarı 366,6 mm'dir. İlçe topraklarında genellikle bozkır bitki örtüsü hâkimdir. Yüksek kesimlerde yer yer orman alanlarına rastlanılsa da genel olarak bozkır ve çalılık ile kaplıdır. İlçede meyveciliğe yönelik meyve bahçeleri gelişmiş durumdadır. Nüfus. TÜİK 2009 verilerine göre şehir merkezi nüfusu 36.439, köylerin nüfusu 29.105 olup, toplam nüfus 65.544'tür. Yıllık nüfus artış hızı şehir merkezinde binde 6,24, köylerde ise binde -10,72 olup, toplamda ise binde -2,69 nüfus azalması görülmektedir. Develi dışında başta İstanbul ve Ankara olmak üzere 300.000'den fazla Develili vardır. İdari. İlçe mülki sınırları içerisinde biri merkez olmak üzere 4 kasaba belediyesi, 45 köy ile 5 köye bağlı 7 mezra bulunmaktadır. 25'i ilçe merkezinde 11'i kasabalarda olmak üzere toplam 36 mahalle vardır. Develi 1957 yılından bu yana il olma çabası içerisindedir. Ekonomi. İlçenin başlıca gelir kaynaklarından biri tarım ve hayvancılık olup; lokomotif iş kolu olan inşaat sektörü de önemli bir yer tutmaktadır. İlçe tarım arazisinin bitki örtüsü ve ekim alanlarına göre dağılımı 49.500 ha Hububat ekimi (buğday, arpa, çavdar, nohut, mercimek ve fasulye) ayrıca sanayi bitkilerinden şeker pancarı ve ayçiçeği ekilmektedir. Meyve ve sebze üretimi de tarımda hatırı sayılır bir paya sahiptir. Epçe, Tombak, Sarıca, Gazi, Karacaviran, Sindelhöyük, Soysallı, Çayırözü, Zile ve Merkez olmak üzere 10 adet sulama kooperatifi mevcuttur. Ayrıca merkez, kasaba ve köylerde 10 adet kalkınma kooperatifi vardır. İlçede yoğun olarak koyun ve sığır yetiştiriciliği yanında kanatlı ve tek tırnaklı hayvan yetiştiriciliği de yapılmaktadır. İlçede 55.000 büyükbaş, 62.000 küçükbaş hayvan mevcudu vardır. Geleneksel el sanatları olarak köylerde halıcılık ve Sindelhöyük kasabası ile Yenihayat köyünde hasırcılık yapılmaktadır. Develi'de Küçük Sanayi Sitesi'nin hizmete girmesi ile Halı Fabrikasının açılması adeta bir dönüm noktası olmuştur. Hâlen faaliyette bulunan ve ülke çapında üretim yapan 3 firmada yaklaşık olarak 1600 kişi istihdam edilmektedir. İlçede bol miktarda çinko, kurşun, ponza yatakları mevcuttur. İlçede ayrıca tarım alet ve makineleri imal eden iki firma bulunmaktadır. Bu firmalar ürünlerini yurt içine ve yurt dışına pazarlamaktadır. İlçede üç önemli fabrika dışında, 1994 yılından itibaren yatırımlar nedeniyle artan fabrika sayısı 1999 yılında 11'e kadar çıkmışken bugün itibarıyla 9'a düşmüştür. İş ve çalışma hayatını engelleyen ciddi bir problem bulunmamaktadır. 2013 yılında Öksüt köyünde kurulan Öksüt altın madenide hem ilçenin hem de komşu ilçeler için oldukça önemli geçim kaynaklarından biri oldu. Eğitim. Okuma-yazma oranı %97 civarındadır. Develi'de 69 ilköğretim okulu vardır. Endüstri Meslek Lisesi, Ticaret Meslek Lisesi, Kız Meslek Lisesi, Sağlık Meslek Lisesi, İmam Hatip Lisesi, Anadolu Lisesi, Develi İMKB Fen Lisesi, Develi Lisesi, Ayhan Yıldırım Anadolu Lisesi, Fahri Mor Turizm Lisesi ve birçok yatılı ilköğretim okuluyla bir İşitme Engelliler Okulu bulunmaktadır. Ayrıca Erciyes Üniversitesi'nin çeşitli fakülteleri ve meslek yüksekokulları da eğitim hizmeti vermektedir. Develi'nin edebiyat tarihinde önemli yer tutan birçok şahsiyeti vardır. Sosyal. Konutlar genelde yığma, kâgir ve betonarme olup, son yıllarda betonarme yapıların sayısı hızla artmaktadır. Yapı kooperatifçiliği ile toplu yaşama geçiş süreci hızlanmıştır. Yerleşim yerleri genel olarak toplu halde olup, kış, yaz rahatlıkla ulaşım sağlanmaktadır. Sosyo-Kültürel yapılar olarak; bir kapalı spor salonu ile ilçe stadyumu bulunmaktadır. İş yerleri şehrin merkezî kısımlarında genellikle iş hanı ve çarşılarda toplandığı görülür. Halk geleneklerine sıkı sıkıya bağlıdır. İlçe genelinde giyim kuşam şık bir görünüm arz eder. Kültürel değerlerin en önemlisi her yıl yapılmakta olan geleneksel Aşık Seyrani Kültür ve Sanat Festivalidir. İlçede 1. Amatör kümede mücadele eden 2, ikinci amatör kümede mücadele eden 2 futbol takımı ilçeyi temsil etmektedir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17468", "len_data": 7192, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.38 }
Super Video CD veya SVCD normal CD'ler üzerine video görüntülerin kaydedilmesi için kullanılan bir kayıt standardıdır. Görüntü kalitesi VCD'den daha üstün, ama DVD'den daha düşüktür. SVCD'ler MPEG-2 formatında ve NTSC televizyon sistemi için 480x480 görüntü elemanı çözünürlüğünde, PAL televizyon sistemi için ise 480x576 görüntü elemanı çözünürlüğünde sayısal görüntü saklayabilirler. Normal CD'lere yaklaşık 35 ile 60 dakika arasında SVCD kalitesinde ses ve görüntü kaydı yapılabilmektedir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17474", "len_data": 492, "topic": "SCIENCE_TECHNOLOGY", "quality_score": 3.67 }
Gary Carl (Muhammad) Legenhausen 1953 yılında New York'ta doğdu. Felsefe çalışmaları sırasında varoluşçuluk ve pozitivizmden etkilenerek ailesinin Katolik inancından uzaklaşan yazar 1979 yılında Teksas Üniversitesindeki müslüman öğrencilerle tanışması, Rice Üniversitesinde felsefe dalındaki doktora tezini savunduğu 1983 yılında İslamiyeti seçişiyle son buldu. 1985 yılında İran'ı ziyaret etti. 1989 yılında Tahran'daki İran Akademisinde din felsefesi öğretimi için İran'a davet edildi. Halen İran'da İmam Humeyni Araştırma ve Eğitim Enstitüsünde Batı felsefesi ve din bilimleri eğitimi vermeye devam ediyor. Yazarın "Islam and Religious Pluralism" adında bir kitabı ve Ayetullah Misbah Yazdi'den "Contemporary Topics of Islamic Thought" başlığında yaptığı bir çevirisi ve çeşitli İngilizce ve Farsça makaleleri bulunmaktadır. Legenhausen özellikle dini çoğulculuk ve Tradisyonalizm eleştirileriyle tanınmaktadır.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17476", "len_data": 914, "topic": "RELIGION", "quality_score": 3.6 }
Mark Sedgwick Kahire Amerikan Üniversitesi'nde modern Orta Doğu Tarihi alanında yardımcı profesör olarak ders veren ve "Sufism: The Essentials" ve tradisyonalizm akımını tanıtıp eleştirdiği "Against the Modern World: Traditionalism and the Secret Intellectual History of the Twentieth Century" gibi kitaplarıyla tanınan düşünürdür.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17480", "len_data": 331, "topic": "HISTORY", "quality_score": 3.5 }
İlköğretim, eğitimin ilk aşamasıdır. Okul öncesi eğitimin ardından gerçekleştirilir. Genellikle çoğu ülkelerde, çocuklar için ilköğretim zorunludur, ancak bu işlem sadece ebeveynlerin isteği ile gerçekleştirilebilir haldedir. Bunun ardından gelen orta öğretim, bir bakıma isteğe bağlıdır, ama bu genellikle 11, 12 yaşlarında gerçekleşmektedir. Bazı eğitim sistemleri son bölüme geçebilmesi için 14 yaşında başlayan orta okullara sahiptir. İlköğretimin en büyük hedefi, bütün öğrencilerine okuma yazmayı ve sayı saymayı öğretmek, ayrıca bilim, coğrafya, tarih ve diğer sosyal bilimlerin temellerini öğretmektir. Çeşitli alanların yakından önceliğini ve metotları kullanarak onlara öğretmek, önemli politik bir tartışmanın alanıdır. Bunun için performans ödevleri ve Powerpoint sunumları öğrenciler tarafından hazırlanır. Genel olarak, ilköğretimi bitirip lise ve orta öğretim'e geçmeden önce devamlı olarak gelişen sınıflarda yapılan eğitim okullarda gerçekleştirilir. Çocuklar o yıl boyunca kendi eğitimleri ve refah düzeyinin üst düzeyde olması için bir öğretmenin sorumluluğu altında bir sınıfta bulunurlar. Bu öğretmenler belirli bir alanda, genellikle müzik ve fiziksel eğitim derecesinden dereceye sahip öğretmenlerdir. Gidişatın tek bir öğretmenle sağlanması ve yakın ilişkiler kurulması ilköğretimin not edilebilir özelliklerinden bir tanesidir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17481", "len_data": 1352, "topic": "EDUCATION_ACADEMIA", "quality_score": 3.87 }
İlkokul, çocukların okul öncesi eğitiminden sonra başlayacağı ilk öğretimi ifade eder. Erken çocukluk eğitimi ve çocuk bakımı'nda önemli yer tutar. Türkiye'de ilkokul. Türkiye'de ilkokul; Anaokulu'ndan sonra,Ortaokul'dan öncedir. 4 yıllık eğitim verilir. 2024-2025 eğitim ve öğretim yılı itibarıyla 4. sınıflara ödül belgeleri kalkmıştır. Kronoloji. 1997 öncesinde zorunlu öğrenim çağındaki çocukların temel eğitim ve öğretimini sağlamak için devletçe açılan ya da açılmasına izin verilen beş yıllık okuldu. 1997 yılında çıkartılan ve sekiz yıl zorunlu eğitimi öngören yasadan sonra ilkokul, ortaokulla birleştirilerek "ilköğretim okulu" adını almıştır. 2012 yılında yapılan düzenlemelerden sonra; öğrencilerin öğrenim gördüğü birinci 4 yıl "(1, 2, 3, 4. sınıflar)" ilkokul, ikinci 4 yıl "(5, 6, 7, 8. sınıflar)" ortaokul ve üçüncü 4 yıl "(9, 10, 11, 12. sınıflar)" ise lise şeklinde isimlendirilmiştir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17482", "len_data": 903, "topic": "EDUCATION_ACADEMIA", "quality_score": 3.48 }
Kesmeşeker, 1990'ların başında Kadıköy'de Cenk Taner (vokal, gitar), Belen Ünal (gitar), Tayfun Çağlar (vokal, bas), Melih Rona (davul) ve Metin Karaşahin (perküsyon) tarafından kurulmuş Rock müzik grubu. Grup günümüze dek 8 albüm çıkarmıştır. Şarkı sözlerinde kent insanının sosyal, ekonomik ve siyasal tartışmalar arasındaki yalnızlığı ve sıkışmışlığı kadar dünya çapında gelişen sorunlara yönelik dolaylı tepkiler, futbol muhabbeti, edebî göndermeler ve sufi geleneğe saygı duruşu da bulunur. Müzikal açıdan temiz bir rock sound'u tutturmaya özen gösteren Kesmeşeker, piyano ve yaylılar gibi enstrümanlara da zaman zaman bestelerinde yer verir. Grubun birçok üyesi zaman içinde değişse de kurucu üyelerden Cenk Taner, "Kesmeşeker" adıyla çalışmalarına devam etmektedir. Grup en son 2017 yılının sonunda "Kadıköy" isimli bir albüm çıkarmıştır. 2021 itibarıyla 30. yılını kutlayan Kesmeşeker, yeni albüm hazırlığı içerisindedir. Ayrıca Kesmeşeker, 90'lı yılların Türkçe rock müziğinde yer tutan grupların yer aldığı 2016 yapımı "Sar Doksana" adlı belgesele de konu olmuştur. Kadıköy albümünde Canay Cengen (basgitar) ve Gökhan Özcan (davul) ile çalan Cenk Taner, yeni albüm çalışmalarına Demirhan Baylan ile devam etmektedir. Albümler. Dipten ve Derinden (1991). "Şarkı Listesi:" Grubun ilk albümü Kalan Müzik etiketiyle çıkmıştır. Cenk Taner o süreci şöyle aktarıyor: "Çok az paramız vardı, çok kısa sürede her şeyi bitirdik, hiç tanımadığımız İMÇ'ye gittik. İki tane plak şirketine, Kalan ve Güneş'e gittik, ikisi de kabul etti. Kalan'a verdik hasbelkader. O albümle grubu tutanlar, bir daha grubu hiç bırakmadılar (...) Her şey vardı o albümde, reggae de vardı, rock da. Rock gruplarının alışık olmadığı konuşur gibi bir vokalim vardı, sözlere abanıyordum." Albüme adını veren Dipten ve Derinden şarkısı, Mevlana'nın "ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol" sözlerine yapılmış bir bestedir. Grubun diğer albümlerinde de devam edecek sufi göndermelerin temeli bu şarkıyla atılmıştır. Güney Afrika'da şarkısı, o dönem bu ülkede yaşanan apartheid uygulamalarına karşı bir eleştiri taşır. Grubun, sloganik olmasa da politik tavrının varlığını ve dünya sorunlarına karşı duyarlılığını gösterir. Albümün açılış şarkısı (İstanbul İstanbul) grubun sonraki dönemlerde en bilindik şarkılarından biri olmuştur. Tek Sorumlu ve S.O.S şarkıları da konserlerde hâlen sıkça çalınmaktadır. Aşk ve Para (1993). "Şarkı Listesi:" Grubun kurucu kadrosu büyük oranda değişmiş ve Cenk Taner bu albümde Serdar Öztop (gitar), Demirhan Baylan (bas) ve Cem Güvener (perküsyon) ile çalışmıştır. Kayıt öncesinde, bir Alman radyosunun İstanbul'daki rock gruplarıyla ilgili yaptığı haber ve kayıt için gruba ödediği bin marklık telif ücreti, albümün çıkmasında yardımcı olmuştur. Uzelli Müzik etiketiyle çıkan albümde Gerçekten Özleyince şarkısına klip çekilmiştir. Tut Beni Düşmeden (1995). "Şarkı Listesi:" Albüm Ada Müzik'ten çıkmıştır. Sonraki albümler de bu şirketten çıkmaya devam etmiştir. Mister Brown, Ankara Havası ritimlerini kullanarak ABD'nin Körfez Savaşı ile yaptığı müdahaleleri eleştiren güçlü bir girişe sahip şarkısı olarak o dönem ses getirmiştir. İnsülin (1998). "Şarkı Listesi:" Albüm kapağında grup üyelerinin göründüğü ve ayrıca bir şarkı ile adı eşleşmeyen ilk albümdür. Albümün o dönem artan faili meçhul cinayetler ve şiddet olayları etkisiyle en çok siyasi göndermeye sahip albümü olduğu söylenebilir. İşte Güneş şarkısına klip çekilmiştir. Albüme Cenk Taner'in sözleri kadar diğer grup üyelerinin de katkı verdiği görülür. İçinde İçindekiler Vardır (1999). "Şarkı Listesi:" Albüm, hücum kayıt yöntemiyle kaydedilmiştir. Son şarkı Şekerbond, grubun albümlerinde yer verdiği ilk enstrümantal kaydıdır. Özellikle Tansu Kızılırmak ve Tayfun Çağlar geri vokalleri öne çıkar. Kimi şarkılarda sample ve ses efektleri kullanılarak daha önce yapmadıkları tarzda düzenlemeler yapılmıştır. Aşklar Bizi Terk Etti'ye klip çekilmiştir. Kum (2004). "Şarkı Listesi:" Grubun, önceki albüm aralıklarına göre uzun bir süre sonra çıkardığı 2000'lerdeki ilk albümüdür. Kapakta, önceki iki albümden farklı olarak bu kez sadece Cenk Taner fotoğrafı dikkat çeker. Bu albümde yine önceki iki albüme göre daha az kişiyle, baslarda Demirhan Baylan ve davulda Cengiz Baysal ile çalışılmıştır. Albüm kaydını da Demirhan Baylan üstlenmiştir. Gelişen teknoloji kadar, Demirhan Baylan'ın da etkisiyle, kayıt kalitesi önceki albümlerden daha öndedir. Ne Zaman Gitti Tren şarkısına klip çekilirken, bu şarkıda piyanoyu Pelin Batu çalmıştır. Eyalet Çocukları, yine ABD'nin müdahalelerine tepkiyi içerir. Doğdum Ben Memlekette (2011). "Şarkı Listesi:" Albüm, yine uzun bir aranın sonrasında çıkmıştır. Kayıtlarda eski üyelerden bazıları (Cenk Alper, Tansu Kızılırmak, Emre Sarıtunalılar) gruba katılmıştır. Kapakta Galatasaray'da 1970'lerde sol kanat oyuncu olarak oynayan ve bir şarkıya da konu olan Metin Kurt, millî formasıyla yer alır. Atlar Dönmedi ve Her Şey Sermaye İçin Sevgilim şarkılarına klipler çekilirken, Metin Kurt Yalnızlığı da en popüler şarkılardan biri olmuştur. Doğdum Ben Memlekette şarkısı, Bruce Springsteen'in Born In the USA şarkısından; İsmail şarkısı Moby Dick kitabından ilhamlar içerir. Kadıköy (2017). "Şarkı Listesi:" Cenk Taner'in, Mehmet Şenol Şişli ve Veysi Çolak ile kaydettiği solo albümden (Yoldan Çıkmış Şarkılar) sonra çıkan bu albümde yine yeni isimlerle çalışılmıştır. Kadıköy'de Çok Güzel Solduk Biz şarkısına klip çekilirken, Keçi şarkısında ilk kez bağlama kullanılmıştır. Gezi Parkı olaylarının etkisi altında yazılmış Dahi Çocukları Düşlerinden Vururlar, Cenk Taner'in önceki yazılarından birine dayanır. 30 (EP, 2021). "Şarkı Listesi:" Grubun kuruluşunun 30. yıl dönümü anısına 19 Şubat 2021'de çıkmıştır. Cenk Taner'in yanı sıra piyanoda Özgür Ulusoy, basgitarda Demirhan Baylan ve davulda Gökhan Özcan kayıtta yer almıştır. Bu albümde sadece Ada şarkısı yeni bir bestedir; diğer üç şarkı, önceki albümlerdeki (Ağla Ağla, Cenk Taner'in solo albümü İzin Vermedi Yalnızlık'tadır) çalışmaların yeniden düzenlenmesini içerir.
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17501", "len_data": 6047, "topic": "CULTURE_ART", "quality_score": 3.38 }
Mesnevî, Mesnevî-i Şerif ya da Mesnevî-yi Manevî (Farsça: مثنوی معنوی), Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin altı ciltlik Farsça eseri. Mesnevî, doğu klasik edebiyatında, uyakça müstakil beyitlerinin, ikişer mısrası kafiyeli olan bir nazım türüdür ve muhtelif şairlerin neşrettikleri birer "Mesnevî" vardır. Yalnız, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin çağından beri, Mesnevî dendiği zaman bu kitap olduğu anlaşılıyor. Yazımı. Yazımına 656 yılından evvel başlanılan eser, Dîvân-ı Kebîr ile birlikte Mevlânâ külliyatının ekseriyetini teşkil eder. Mevlânâ'nın "Birlik Dükkânı" addettiği Mesnevî, içinde Hint, İran, Yunan, Roma mitolojisi; Yaradılış Destanı, erenlerin kıssaları, âşık masalları, halk öyküleri barındıran; "dünya cenneti"nde insan hürriyetinin anahtarlarını ardışık öyküler içinde vermeyi gaye edinmiş bir eserdir. Mesnevî 25.632 beyitten oluşmakta olup "Mağz-ı Kur'an" yani "Kur'an'ın özü" denmektedir. Çünkü Mevlânâ adeta Kur'an'ı bizlere anlatmak istediğini hikâyeler; kıssalar ve deyimler aracılığıyla anlatmıştır. Mesnevî'deki hikâyelerin hiçbiri birbirini tamamlamaz bir hikâye anlatılırken başka bir hikâyeye geçilir o hikâye başka bir hikâyeyi başlatır ve böyle devam eder. İçinde ibretlik hikâyeler de vardır. Eser bizzat Mevlanâ tarafından kaleme alınmamıştır. Öğrencisi Hüsamettin Çelebi tarafından, Mevlana'nın muhtelif zamanlarda söylediği beyitlerin yazılmasıyla oluşmuştur. Edebî tarzı. Mesnevî nâzım biçiminde her beyitin iki dizesi birbiri ile uyaklıdır. Mevlânâ, altı ciltlik Mesnevî'sinde tasavvufi fikir ve düşüncelerini, birbirine eklenmiş hikâyeler hâlinde anlatmaktadır. Mesnevî adını, eserine bizzat Mevlânâ vermiştir. Aslında mesnevî, doğu edebiyatlarında; her beyti kendi arasında kafiyeli, aynı vezinle yazılmış manzumelere verilen ortak bir isimdir. Ancak Mevlânâ'nın ölüm­süz eseri yazıldıktan sonra, mesnevî denilince; ilk olarak onun altı ciltlik bir hazine olan ve "Mesnevî-î Şerîf" veya "Mesnevî-î Manevî" gibi isimlerle anılan eseri hatırlanmaktadır. İlk 18 Beyit. Mevlânâ tarafından bizzat söylendiği için, Mesnevî'nin ilk on sekiz beytine Mevlevîler pek büyük bir ehemmiyet verirler. Aşağıdaki, Türkçede Mesnevî'nin önemli şarihlerinden biri sayılan Abdülbaki Gölpınarlı'nın tercümesiyle Mesnevî'nin Mevlevîlerce eserin bir tür özetini teşkil eden bu ilk dokuz beytidir:
{ "url": "https://tr.wikipedia.org/wiki?curid=17542", "len_data": 2306, "topic": "LITERATURE_POETRY", "quality_score": 3.71 }