Datasets:
gowitheflow
/
parallel-tatoeba-deduplicated

Dataset card Data Studio Files
xet
Community
english
stringlengths
2
1.48k
non_english
stringlengths
1
1.45k
language
stringclasses
49 values
Tom lied to his best friend.
Tom en iyi arkadaşına yalan söyledi.
en-tr
Tom isn't a good cartoonist.
Tom iyi bir karikatürist değil.
en-tr
Tom is remodeling his house.
Tom evini yeniliyor.
en-tr
Tom heard what was going on.
Tom olanları duydu.
en-tr
Tom has been massaging Mary.
Tom, Mary'ye masaj yapıyordu.
en-tr
Tom got punched in the face.
Tom suratına yumruk yedi.
en-tr
Tom got beat up in the park.
Tom parkta dayak yedi.
en-tr
Tom is doing his own thing.
Tom kendi işiyle meşgul.
en-tr
Tom lives with a roommate.
Tom oda arkadaşıyla yaşıyor.
en-tr
Tom is located in Boston.
Tom Boston'da ikamet ediyor.
en-tr
Tom played pool with John.
Tom, John'la bilardo oynadı.
en-tr
My weight now is the same as it was when I was in high school.
Şimdiki kilom lisedeykenki kilomla aynı.
en-tr
Is Mars colonizable?
Mars'a yerleşmek mümkün mü?
en-tr
You're like a bad penny, Tom.
Kapıdan kovsak bacadan giriyorsun Tom.
en-tr
Tom travelled back in time.
Tom zamanda geri gitti.
en-tr
Tom travelled into the future.
Tom geleceğe seyahat etti.
en-tr
Atomic clocks are very accurate.
Atomik saatler çok doğrudur.
en-tr
Tom has a mechanical watch.
Tom'un mekanik bir saati var.
en-tr
Tom has a quartz watch.
Tom'un bir kuvars saati var.
en-tr
What is the difference between empathy and sympathy?
Empati ve sempati arasındaki fark nedir?
en-tr
Tom dropped the kids off at school.
Tom çocukları okula bıraktı.
en-tr
Tom is at soccer practice.
Том на футболі.
en-uk
We should love one another.
Birbirimizi sevmeliyiz.
en-tr
It was a catastrophe for me.
Для мене це була катастрофа.
en-uk
You vomitted?
Kustun mu?
en-tr
Tom has a peach tree in his backyard.
Tom'un arka bahçesinde şeftali ağacı var.
en-tr
Tom has a small peach tree in his backyard.
Tom'un arka bahçesinde küçük bir şeftali ağacı var.
en-tr
Kabyle is a Berber dialect which is spoken in a mountainous region of Kabylie, in the north-east of Algeria.
Kabiliyece Cezayir'in kuzeydoğusundaki dağlık Kabiliye bölgesinde konuşulan bir Berberi lehçesidir.
en-tr
Tom is one hard bastard.
Tom yedi bela.
en-tr
You're making fools of yourselves.
Kendinizi rezil ediyorsunuz.
en-tr
I didn't want Tom involved in this.
Bu işe Tom'u bulaştırmak istemedim.
en-tr
There is no little enemy.
Düşmanın küçüğü olmaz.
en-tr
Time is the enemy.
En büyük düşman zamandır.
en-tr
Stop making stupid people famous.
Aptal insanları meşhur etmeyi bırakın.
en-tr
Was Tom the one who told you where I lived?
Sana nerede yaşadığımı söyleyen Tom muydu?
en-tr
I can't afford to take any chances.
İşi şansa bırakamam.
en-tr
I don't know where you learn these things.
Bu şeyleri nereden öğrendiğini bilmiyorum.
en-tr
It's a wire cage.
Bu bir tel kafes.
en-tr
Tom couldn’t find the bug.
Tom hatayı bulamadı.
en-tr
I hope it doesn't rain!
Umarım yağmur yağmaz.
en-tr
I ride my motorcycle to work.
İşe motosikletimle gidiyorum.
en-tr
Explain yourself clearly so that you won't be misunderstood.
Kendini açıkça ifade et ki yanlış anlaşılmayasın.
en-tr
Kabylie, which is part of Algeria, has no official borders.
Cezayir'in bir parçası olan Kabiliye'nin resmî sınırları yoktur.
en-tr
Kabyle is the most spoken Berber dialect in Algeria.
Kabiliyece Cezayir'de en çok konuşulan Berberi lehçesidir.
en-tr
Kabylie is in the northeast of Algeria.
Kabiliye Cezayir'in kuzeydoğusundadır.
en-tr
It's been three days since I've seen Tom.
Tom'u görmeyeli üç gün oldu.
en-tr
Tom received a telegram from Mary.
Tom Mary'den bir telgraf aldı.
en-tr
Tom is waiting in the car, isn't he?
Tom arabada bekliyor, değil mi?
en-tr
I'm happy that we were able to win.
Kazanabildiğimiz için mutluyum.
en-tr
I almost never drink instant coffee.
Hazır kahve genelde hiç içmem.
en-tr
When was the last time you went to the post office?
En son ne zaman postaneye gittin?
en-tr
Who do you think is the best student in your class?
Sınıfınızın en iyi öğrencisi kimdir sence?
en-tr
Tom is a shoulder cat.
Tom omuz kedisidir.
en-tr
I'm given to fits of rage.
Cinler tepemde.
en-tr
Tom won't suffer a fool gladly.
Tom'un aptallara tahammülü yoktur.
en-tr
Everything before the word "but" is bullshit.
"Ama"dan önce söylenenlerin hiçbir hükmü yoktur.
en-tr
Nothing someone says before the word "but" really counts.
"Ama"dan önce söylenenlerin hiçbir hükmü yoktur.
en-tr
Sorry, I was just talking to myself.
Özür dilerim, az önce kendi kendime konuşuyordum.
en-tr
The only thing I want is to be with you.
Tek istediğim seninle beraber olmak.
en-tr
I don't want to eat anything else right now.
Şu an başka bir şey yemek istemiyorum.
en-tr
Have Tom and Mary visited Australia?
Tom ve Mary Avustralya’yı ziyaret ettiler mi?
en-tr
Tom went to Australia twice.
Tom Avustralya'ya iki kez gitti.
en-tr
Didn't you visit Australia?
Avustralya'ya gitmedin mi?
en-tr
Didn't you go to university in Australia?
Üniversiteye Avustralya'da gitmedin mi?
en-tr
I was in Australia at the time.
O zamanlar Avustralya'daydım.
en-tr
When will you come back to Australia?
Avustralya'ya ne zaman döneceksin?
en-tr
Australia is the smallest continent.
Avustralya en küçük kıtadır.
en-tr
Tom, where did you go in Australia?
Avustralya'da nereye gittin Tom?
en-tr
I haven't seen Tom for about three years.
Yaklaşık üç yıldır Tom'u görmüyorum.
en-tr
It was impossible for me to answer all of Tom's questions.
Tom'un sorularının tümüne cevap vermem imkansızdı.
en-tr
Tom is going to come to Australia to see me.
Tom beni görmeye Avustralya'ya gelecek.
en-tr
Tom might go to Australia with me.
Tom benimle Avustralya'ya gidebilir.
en-tr
Those trees are blocking our view of the lake.
O ağaçlar göl manzaramızı engelliyor.
en-tr
I wonder what's become of Tom.
Tom'a ne oldu, merak ediyorum.
en-tr
I forgot that you're Tom's friend.
Tom'un arkadaşı olduğunu unuttum.
en-tr
I got Tom to wash dishes.
Bulaşıkları Tom'a yıkattım.
en-tr
What's the difference between boiling and simmering?
Yüksek ateşte pişirmeyle kısık ateşte pişirmenin ne farkı var?
en-tr
It was foolish of you to try to get Tom to do that.
Tom'a bunu yaptırmaya çalışmakla aptallık ettin.
en-tr
I want Tom to sing a song.
Tom'un şarkı söylemesini istiyorum.
en-tr
Tom saw the bigger picture.
Tom büyük resmi gördü.
en-tr
How long did it take you to decorate your Christmas tree?
Yılbaşı ağacını süslemen ne kadar sürdü?
en-tr
I don't want you hanging out with those greaseballs after school any more.
Artık okul çıkışı o berduşlarla takılmanı istemiyorum.
en-tr
Were you playing footsie with each other at dinner?
Akşam yemeğinde masa altından ayaklarınızla oynaşıyor muydunuz?
en-tr
We need a campaign slogan that'll really energize the base.
Tabanı motive edecek bir kampanya sloganına ihtiyacımız var.
en-tr
You should really consider joining the marijuana growers union.
Esrar Yetiştiricileri Birliği'ne katılmayı cidden düşünmelisin.
en-tr
"I have to go to the bathroom." "Is it number one or number two?"
"Tuvalete gitmem lazım." Büyük mü, küçük mü?"
en-tr
They died fighting.
Mücadele ederek öldüler.
en-tr
This joke has run its course.
Bu esprinin modası geçti artık.
en-tr
Isn't that cool?
Çok güzel, değil mi?
en-tr
Feed me the rock.
Gönder topu bana.
en-tr
That's the end of it.
Konu kapanmıştır.
en-tr
I'm not through with you yet.
Daha seninle işim bitmedi.
en-tr
My girlfriend just dumped me.
Kız arkadaşım bana tekmeyi bastı.
en-tr
But everything turned out differently.
Ancak her şey farklı şekilde sonuçlandı.
en-tr
But there is a problem.
Ancak bir problem var.
en-tr
Didn't he come?
Gelmedi mi?
en-tr
Take a hike.
Naşla.
en-tr
Mazel tov.
Maşallah.
en-tr
Stop making those faces.
Suratını öyle yapma.
en-tr
Tom paid off his student loans.
Tom öğrenim kredisi borcunu kapattı.
en-tr