english
stringlengths
2
1.48k
non_english
stringlengths
1
1.45k
language
stringclasses
49 values
Tom was the only person there.
Oradaki tek kişi Tom'du.
en-tr
But Shem and Japheth put a cloak upon their shoulders, and going backward, covered the nakedness of their father: and their faces were turned away, and they saw not their father's nakedness.
Sam'la Yafet bir giysi alıp omuzlarına attılar, geri geri yürüyerek çıplak babalarını örttüler. Çıplak babalarını görmemek için yüzlerini öbür yana çevirdiler.
en-tr
And Noah awaking from the wine, when he had learned what his younger son had done to him, he said: Cursed be Canaan, a servant of servants shall he be unto his brethren.
Nuh ayıldığında küçük oğlunun ne yaptığını anladı ve şöyle dedi: "Kenan'a lanet olsun, köleler kölesi olsun kardeşlerine."
en-tr
And he said: Blessed be the Lord God of Shem, be Canaan his servant.
Övgüler olsun Sam'ın Tanrısı RAB'be, Kenan Sam'a kul olsun.
en-tr
May God enlarge Japheth, and may he dwell in the tents of Shem, and Canaan be his servant.
Tanrı Yafet'e bolluk versin, Sam'ın çadırlarında yaşasın, Kenan Yafet'e kul olsun.
en-tr
And Noah lived after the flood three hundred and fifty years. And all his days were in the whole nine hundred and fifty years: and he died.
Nuh tufandan sonra üç yüz elli yıl daha yaşadı. Toplam dokuz yüz elli yıl yaşadıktan sonra öldü.
en-tr
I'm laid-back.
Ben gevşeğim.
en-tr
I don't eat junk food.
Abur cubur yemem.
en-tr
I don't want her to be in pain.
Acı çekmesini istemiyorum.
en-tr
I know she loves me.
Onun beni sevdiğini biliyorum.
en-tr
I didn't read anything.
Hiçbir şey okumadım.
en-tr
I need to explain this.
Bunu açıklamam gerek.
en-tr
I know her boyfriend.
Erkek arkadaşını tanıyorum.
en-tr
I didn't threaten her.
Onu tehdit etmedim.
en-tr
I know her family.
Ailesini tanıyorum.
en-tr
Sami had bad eating habits.
Sami'nin kötü yeme alışkanlıkları vardı.
en-tr
Sami beat his wife.
Sami karısını dövdü.
en-tr
Sami's grandfather is fully Native American.
Sami'nin dedesi safkan Kızılderili.
en-tr
And Enos lived ninety years, and begot Cainan.
Enoş doksan yaşındayken oğlu Kenan doğdu.
en-tr
After whose birth he lived eight hundred and fifteen years, and begot sons and daughters.
Kenan'ın doğumundan sonra Enoş sekiz yüz on beş yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu.
en-tr
And all the days of Enos were nine hundred and five years, and he died.
Enoş toplam dokuz yüz beş yıl yaşadıktan sonra öldü.
en-tr
And Cainan lived seventy years, and begot Malaleel.
Kenan yetmiş yaşındayken oğlu Mahalalel doğdu.
en-tr
And Cainan lived after he begot Malaleel, eight hundred and forty years, and begot sons and daughters.
Mahalalel'in doğumundan sonra Kenan sekiz yüz kırk yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu.
en-tr
And all the days of Cainan were nine hundred and ten years, and he died.
Kenan toplam dokuz yüz on yıl yaşadıktan sonra öldü.
en-tr
And Malaleel lived sixty-five years and begot Jared.
Mahalalel altmış beş yaşındayken oğlu Yeret doğdu.
en-tr
And Malaleel lived after he begot Jared, eight hundred and thirty years, and begot sons and daughters.
Yeret'in doğumundan sonra Mahalalel sekiz yüz otuz yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu.
en-tr
And all the days of Malaleel were eight hundred and ninety-five years, and he died.
Mahalalel toplam sekiz yüz doksan beş yıl yaşadıktan sonra öldü.
en-tr
And Jared lived after he begot Henoch, eight hundred years, and begot sons and daughters.
Hanok'un doğumundan sonra Yeret sekiz yüz yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu.
en-tr
And all the days of Jared were nine hundred and sixty-two years, and he died.
Yeret toplam dokuz yüz altmış iki yıl yaşadıktan sonra öldü.
en-tr
And Henoch lived sixty-five years, and begot Mathusala.
Hanok altmış beş yaşındayken oğlu Metuşelah doğdu.
en-tr
And Henoch walked with God: and lived after he begot Mathusala, three hundred years, and begot sons and daughters.
Metuşelah'ın doğumundan sonra Hanok üç yüz yıl Tanrı yolunda yürüdü. Başka oğulları, kızları oldu.
en-tr
And all the days of Henoch were three hundred and sixty-five years.
Hanok toplam üç yüz altmış beş yıl yaşadı.
en-tr
And he walked with God, and was seen no more: because God took him.
Tanrı yolunda yürüdü, sonra ortadan kayboldu, çünkü Tanrı onu yanına almıştı.
en-tr
And Mathusala lived a hundred and eighty-seven years, and begot Lamech.
Metuşelah yüz seksen yedi yaşındayken oğlu Lemek doğdu.
en-tr
And Mathlusala lived after he begot Lamech, seven hundred and eighty-two years, and begot sons and daughters.
Lemek'in doğumundan sonra Metuşelah yedi yüz seksen iki yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu.
en-tr
And all the days of Mathusala were nine hundred and sixty-nine years, and he died.
Metuşelah toplam dokuz yüz altmış dokuz yıl yaşadıktan sonra öldü.
en-tr
This is the book of the generation of Adam. In the day that God created man, he made him to the likeness of God.
Adem soyunun öyküsü: Tanrı insanı yarattığında onu kendine benzer kıldı.
en-tr
He created them male and female; and blessed them: and called their name Adam, in the day when they were created.
Onları erkek ve dişi olarak yarattı ve kutsadı. Yaratıldıkları gün onlara "İnsan" adını verdi.
en-tr
And Adam lived a hundred and thirty years, and begot a son to his own image and likeness, and called his name Seth.
Adem yüz otuz yaşındayken kendi suretinde, kendisine benzer bir oğlu oldu. Ona Şit adını verdi.
en-tr
We're just about to change that.
Bunu değiştirmek üzereyiz.
en-tr
We don't plan to change that.
Bunu değiştirmeyi düşünmüyoruz.
en-tr
I'll need it.
Buna ihtiyacım olacak.
en-tr
And he begot three sons, Sem, Cham, and Japheth.
Üç oğlu vardı: Sam, Ham ve Yafet.
en-tr
One drop plus one drop makes a bigger drop, not two.
Bir damla bir damla daha iki damla etmez, daha büyük bir damla eder.
en-tr
Tom played footgolf with John.
Tom, John'la futgolf oynadı.
en-tr
You may leave if you wish to.
Dilersen ayrılabilirsin.
en-tr
Sami has a good position.
Sami iyi bir pozisyonda.
en-tr
Sami was sitting in the back room.
Sami arka odada oturuyordu.
en-tr
And the Lord said to him: Go in, thou and all thy house, into the ark: for thee I have seen just before me in this generation.
RAB Nuh'a, "Bütün ailenle birlikte gemiye bin" dedi, "Çünkü bu kuşak içinde yalnız seni doğru buldum."
en-tr
Of all clean beasts take seven and seven, the male and the female. But of the beasts that are unclean two and two, the male and the female. Of the fowls also of the air seven and seven, the male and the female: that seed may be saved upon the face of the whole earth.
Yeryüzünde soyları tükenmesin diye yanına temiz sayılan hayvanlardan erkek ve dişi olmak üzere yedişer çift, kirli sayılan hayvanlardan ikişer çift, kuşlardan yedişer çift al.
en-tr
And Noe did all things which the Lord had commanded him.
Nuh RAB'bin bütün buyruklarını yerine getirdi.
en-tr
In the selfsame day Noe, and Sem, and Cham, and Japheth, his sons: his wife, and the three wives of his sons with them, went into the ark.
Nuh, oğulları Sam, Ham ve Yafet, Nuh'un karısı ve üç gelini tam o gün gemiye bindiler.
en-tr
They and every beast according to its kind, and all the cattle in their kind, and every thing that moveth upon the earth, according to its kind, and every fowl according to its kind, all birds, and all that fly, went in to Noe into the ark, two and two of all flesh, wherein was the breath of life.
Onlarla birlikte her tür hayvan - evcil hayvanların, sürüngenlerin, kuşlarla uçan yaratıkların her türü - gemiye bindi. Soluk alan her tür canlı çifter çifter Nuh'un yanına gelip gemiye bindi.
en-tr
And they that went in, went in male and female of all flesh, as God had commanded him: and the Lord shut him in on the outside.
Gemiye giren hayvanlar Tanrı'nın Nuh'a buyurduğu gibi erkek ve dişiydi. RAB Nuh'un ardından kapıyı kapadı.
en-tr
In the selfsame day Noah, and Sem, and Cham, and Japheth his sons: his wife, and the three wives of his sons with them, went into the ark.
Nuh, oğulları Sam, Ham ve Yafet, Nuh'un karısı ve üç gelini tam o gün gemiye bindiler.
en-tr
And Noah did all things which the Lord had commanded him.
Nuh RAB'bin bütün buyruklarını yerine getirdi.
en-tr
And the Lord said to Noah: "Go in thou and all your house into the ark: for you I have seen just before me in this generation."
RAB Nuh'a, "Bütün ailenle birlikte gemiye bin" dedi, "Çünkü bu kuşak içinde yalnız seni doğru buldum."
en-tr
They and every beast according to its kind, and all the cattle in their kind, and every thing that moves upon the earth according to its kind, and every fowl according to its kind, all birds, and all that fly, went in to Noah into the ark, two and two of all flesh, wherein was the breath of life.
Onlarla birlikte her tür hayvan - evcil hayvanların, sürüngenlerin, kuşlarla uçan yaratıkların her türü - gemiye bindi. Soluk alan her tür canlı çifter çifter Nuh'un yanına gelip gemiye bindi.
en-tr
Sami didn't need this.
Sami'nin buna ihtiyacı yoktu.
en-tr
We noticed you're using an ad blocker.
Reklam engelleyici kullandığınızı tespit ettik.
en-tr
Some cryptocurrencies are shitcoins.
Bazı kripto paralar shitcoindir.
en-tr
Is what you have contagious?
Hastalığın bulaşıcı mı?
en-tr
We didn't walk.
Yürümedik.
en-tr
Tom wasn't writing.
Tom yazmıyordu.
en-tr
Sami told us his story.
Sami bize hikayesini anlattı.
en-tr
Sami and Layla were single at the time.
Sami ve Leyla o sırada bekardı.
en-tr
Sami left his girlfriend here.
Sami kız arkadaşını burada bıraktı.
en-tr
Sami knew his limits.
Sami limitlerini biliyordu.
en-tr
This is your moment to shine.
Kendini gösterme zamanın geldi.
en-tr
I'll see Tom next Monday.
Önümüzdeki pazar Tom'la görüşeceğim.
en-tr
The train station is close to the hotel.
Tren istasyonu otelin yakınında.
en-tr
My doctor told me to eat healthier food.
Doktorum daha sağlıklı beslenmemi söyledi.
en-tr
How many exams will you have next week?
Скільки у вас буде екзаменів наступного тижня?
en-uk
The bar was very crowded.
Bar çok kalabalıktı.
en-tr
Tom was lying to Mary.
Tom, Mary'ye yalan söylüyordu.
en-tr
Sami started following us.
Sami bizi takip etmeye başladı.
en-tr
Sami wants to be a doctor.
Sami doktor olmak istiyor.
en-tr
What's life like in Boston?
Boston'da hayat nasıl?
en-tr
I'll never forget Tom as long as I live.
Tom'u hayatım boyunca unutmayacağım.
en-tr
Sami refilled the bottle.
Sami şişeyi yeniden doldurdu.
en-tr
I have something in my shoe.
Ayakkabıma bir şey girdi.
en-tr
Tom sleeps on the floor.
Tom yerde yatar.
en-tr
Does Australia have a coastline?
Avustralya'nın denize kıyısı var mı?
en-tr
Does Austria have a coastline?
Avusturya'nın denize kıyısı var mı?
en-tr
Is Australia a landlocked country?
Avustralya etrafı karayla çevrili bir ülke mi?
en-tr
Is Austria a landlocked country?
Avusturya etrafı karayla çevrili bir ülke mi?
en-tr
What's your morning routine?
Sabah rutinin ne?
en-tr
We're meeting on Monday.
Pazartesi buluşuyoruz.
en-tr
I won't lock the door.
Kapıyı kilitlemeyeceğim.
en-tr
Tom is wasting his money.
Том марнує свої гроші.
en-uk
I've been keeping something for you.
Senin için sakladığım bir şey var.
en-tr
Tom backpedaled.
Tom tornistan etti.
en-tr
Tom skipped rocks on the lake.
Tom gölde taş sektirdi.
en-tr
Tom skipped stones on the lake.
Tom gölde taş sektirdi.
en-tr
Tom taught me how to skip rocks.
Tom bana suda taş sektirmeyi öğretti.
en-tr
Too much salt is bad for you.
Fazla tuz sağlığınıza zarar verir.
en-tr
Sami has found his money.
Sami parasını buldu.
en-tr
Sami is a live musician.
Sami canlı müzik yapıyor.
en-tr
Tom made a Lichtenberg figure.
Tom bir Lichtenberg figürü yaptı.
en-tr
Tom is a pyrography artist.
Tom bir pirografi sanatçısı.
en-tr