english
stringlengths 2
1.48k
| non_english
stringlengths 1
1.45k
| language
stringclasses 49
values |
---|---|---|
Tom said he doesn't like this color.
|
Tom bu rengi sevmediğini söyledi.
|
en-tr
|
I know that it means a lot to Tom.
|
Bunun Tom için çok şey ifade ettiğini biliyorum.
|
en-tr
|
Tom told me that I had to go home.
|
Tom eve gitmek zorunda olduğumu söyledi bana.
|
en-tr
|
Are you saying that you don't think that I can do it?
|
Onu yapabileceğimi düşünmediğini mi söylüyorsun?
|
en-tr
|
Are you saying you don't think that I can do it?
|
Onu yapabileceğimi düşünmediğini mi söylüyorsun?
|
en-tr
|
We don't believe Tom did what Mary said he did.
|
Tom'un, Mary'nin yaptığını söylediği şeyi yaptığına inanmıyoruz.
|
en-tr
|
I didn't realize that Tom was in the hospital.
|
Tom'un hastanede olduğunu fark etmedim.
|
en-tr
|
Tom is on the same team I'm on.
|
Ми з Томом у одній команді.
|
en-uk
|
Algeria faces threats within and without.
|
Cezayir içte ve dışta tehditlerle karşı karşıya.
|
en-tr
|
Algeria has both internal and external threats.
|
Cezayir hem iç hem de dış tehditlere sahiptir.
|
en-tr
|
Muslim traders introduced Islam to Southeast Asia.
|
Müslüman tüccarlar İslam'ı Güneydoğu Asya'ya tanıttılar.
|
en-tr
|
Northern Algeria is highly urbanized.
|
Kuzey Cezayir oldukça kentleşmiş durumda.
|
en-tr
|
Algeria is a former colony of France.
|
Cezayir, Fransa'nın eski bir kolonisidir.
|
en-tr
|
Northern Algeria is the agricultural center of the country.
|
Kuzey Cezayir, ülkenin tarım merkezidir.
|
en-tr
|
Algeria is one of the most secure countries in Africa.
|
Cezayir, Afrika'daki en güvenli ülkelerden biridir.
|
en-tr
|
Washington knows very well that invading Iran would be extremely costly and probably doomed to failure.
|
Washington, İran’ı istila etmenin aşırı maliyetli olacağını ve muhtemelen başarısızlığa mahkum olacağını çok iyi biliyor.
|
en-tr
|
Algeria exports mostly oil and gas.
|
Cezayir çoğunlukla petrol ve gaz ihraç eder.
|
en-tr
|
I'll do everything that you've asked me to do.
|
Benden yapmamı istediğin her şeyi yapacağım.
|
en-tr
|
Tom told Mary John didn't do that.
|
Tom, Mary'ye John'un bunu yapmadığını söyledi.
|
en-tr
|
I didn't know Tom was a police officer.
|
Tom'un polis memuru olduğunu bilmiyordum.
|
en-tr
|
I was kind of hoping that Tom would be here.
|
Tom da buradadır diye umuyordum.
|
en-tr
|
Don't get on my nerves.
|
Benim asabımı bozma.
|
en-tr
|
They didn't leave me any other options.
|
Bana başka bir yol bırakamadılar.
|
en-tr
|
Tom sits on the town council.
|
Tom belediye meclisi üyesi.
|
en-tr
|
This cake isn't half bad.
|
Bu pasta fena olmamış.
|
en-tr
|
Tom realized Mary wasn't happy.
|
Tom, Mary'nin mutlu olmadığını fark etti.
|
en-tr
|
Eventually, Tom will realize he needs help.
|
Sonunda, Tom yardıma ihtiyacı olduğunu fark edecek.
|
en-tr
|
When did you realize you were wrong?
|
Hatalı olduğunu ne zaman fark ettin?
|
en-tr
|
Tom soon realized Mary had stolen all his money.
|
Tom kısa sürede Mary'nin tüm parasını çaldığını fark etti.
|
en-tr
|
I didn't realize I needed to be here yesterday.
|
Dün burada olmam gerektiğini fark etmedim.
|
en-tr
|
Tom suddenly realized that something was wrong.
|
Tom birden bir şeyin yanlış olduğunu fark etti.
|
en-tr
|
Tom realized that there was no toilet paper.
|
Tom tuvalet kağıdı olmadığını fark etti.
|
en-tr
|
Tom suddenly realized that he was in danger.
|
Tom aniden tehlikede olduğunu fark etti.
|
en-tr
|
I realized that it wasn't for me.
|
Benim için olmadığını fark ettim.
|
en-tr
|
I didn't realize that it had gotten so late.
|
Saatin çok geç olduğunu fark etmedim.
|
en-tr
|
Tom didn't realize that he'd made a mistake.
|
Tom bir hata yaptığını fark etmedi.
|
en-tr
|
I never realized that you were such a good French speaker.
|
Bu kadar iyi Fransızca konuştuğunu hiç fark etmemiştim.
|
en-tr
|
Tom smiled when he realized that Mary was about to kiss him.
|
Tom, Mary'nin onu öpmek üzere olduğunu fark ettiğinde gülümsedi.
|
en-tr
|
Tom stopped knocking on the door as soon as he realized that Mary wasn't home.
|
Tom, Mary'nin evde olmadığını fark eder etmez kapıyı çalmayı bıraktı.
|
en-tr
|
Tom wanted to get back home before the kids realized that he had left.
|
Tom çocuklar onun gittiğini fark etmeden eve dönmek istiyordu.
|
en-tr
|
It didn't take Tom long to realize that he wasn't welcome there.
|
Tom'un orada sıcak karşılanmadığını fark etmesi uzun zaman almadı.
|
en-tr
|
I didn't realize that my wallet was missing until I got home.
|
Eve varıncaya kadar cüzdanımın kayıp olduğunu fark etmedim.
|
en-tr
|
Is it true Tom is in jail?
|
Tom'un hapishanede olduğu doğru mu?
|
en-tr
|
Is it true you weren't here yesterday?
|
Dün burada olmadığın doğru mu?
|
en-tr
|
Tom had no idea Mary had a crush on him.
|
Tom'un Mary'nin ona aşık olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu.
|
en-tr
|
Tom had no idea the police were watching his every move.
|
Tom, attığı her adımı polisin izlediğinden habersizdi.
|
en-tr
|
I had no idea that you knew how to play the trombone.
|
Trombon çalmayı bildiğine dair hiçbir fikrim yok.
|
en-tr
|
I had no idea that you didn't know how to speak French.
|
Fransızca konuşmayı bilmediğine dair hiçbir fikrim yoktu.
|
en-tr
|
I had no idea that you were in here in Boston.
|
Burada Boston'da olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu.
|
en-tr
|
I had no idea that you didn't like carrots.
|
Havuç sevmediğine dair hiçbir fikrim yoktu.
|
en-tr
|
I had no idea that you couldn't swim.
|
Yüzemediğine dair hiçbir fikrim yoktu.
|
en-tr
|
I had no idea that Tom was coming.
|
Tom'un geldiği konusunda hiçbir fikrim yoktu.
|
en-tr
|
I had no idea that you could speak French.
|
Fransızca konuşabildiğin hakkında hiçbir fikrim yoktu.
|
en-tr
|
I had no idea that you were still alive.
|
Hâlâ hayatta olduğun konusunda hiçbir fikrim yoktu.
|
en-tr
|
I had no idea that you collected stamps.
|
Pul topladığın konusunda hiçbir fikrim yoktu.
|
en-tr
|
I had no idea you were still alive.
|
Hâlâ hayatta olduğun konusunda hiçbir fikrim yoktu.
|
en-tr
|
Mary wore an extravagant dress.
|
Mary abartılı bir elbise giymişti.
|
en-tr
|
Tom was overworked and exhausted.
|
Tom çok çalışıp tükenmişti.
|
en-tr
|
He has learned Russian.
|
Rusça öğrendi.
|
en-tr
|
Tom has vowed he'll do that.
|
Tom, bunu yapacağına yemin etti.
|
en-tr
|
She was very friendly to everybody.
|
Herkese karşı çok samimiydi.
|
en-tr
|
Hippos have huge mouths.
|
Suaygırlarının kocaman ağızları var.
|
en-tr
|
Hippopotamuses aren't always vegetarians.
|
Suaygırları her zaman vejetaryan değillerdir.
|
en-tr
|
Hippopotamuses are huge animals.
|
Suaygırları kocaman hayvanlardır.
|
en-tr
|
Hippopotamuses are very heavy.
|
Suaygırları çok ağırdır.
|
en-tr
|
Hippopotamuses live in rivers.
|
Suaygırları nehirlerde yaşarlar.
|
en-tr
|
Hippopotamuses could be very aggressive.
|
Suaygırları çok agresif olabiliyorlar.
|
en-tr
|
Hippopotamuses are huge mammals.
|
Suaygırları kocaman memeli hayvanlardır.
|
en-tr
|
Tom was brought back into the courtroom.
|
Tom mahkemeye geri getirildi.
|
en-tr
|
Use your common sense.
|
Sağduyunu kullan.
|
en-tr
|
I want to know who your girlfriend is.
|
Sevgilinin kim olduğunu öğrenmek istiyorum.
|
en-tr
|
If I'm not mistaken, I think I've met you somewhere before.
|
Yanlış hatırlamıyorsam sizinle daha önce bir yerlerde tanışmıştık.
|
en-tr
|
Tom can't escape.
|
Tom kaçamadı.
|
en-tr
|
Who hugged you?
|
Sana sarılan kimdi?
|
en-tr
|
Tom curses a lot.
|
Tom çok küfreder.
|
en-tr
|
Who slapped you?
|
Seni kim tokatladı?
|
en-tr
|
I heard Tom snoring.
|
Tom'u horlarken duydum.
|
en-tr
|
Why don't you just mind your damn business instead of poking your nose into mine?
|
Benim işime burnunu sokacağına neden sadece kendi işinle ilgilenmiyorsun?
|
en-tr
|
Nazis are good people.
|
Naziler iyi insanlardır.
|
en-tr
|
The separatists have countless fake accounts on Facebook.
|
Bölücülerin Facebook'ta sayısız sahte hesapları var.
|
en-tr
|
Many Turkish companies are investing in Algeria.
|
Pek çok Türk şirketi Cezayir'e yatırım yapıyor.
|
en-tr
|
Tom didn't notice Mary.
|
Tom Mary'yi fark etmedi.
|
en-tr
|
I can teach you French.
|
Sana Fransızca öğretebilirim.
|
en-tr
|
I can teach you how to play the guitar.
|
Sana gitar çalmasını öğretebilirim.
|
en-tr
|
Could I get a doggy bag?
|
Artan yemeği paketleyebilir misiniz?
|
en-tr
|
He was gaining weight.
|
Kilo alıyordu.
|
en-tr
|
There are millions of mosques in the world.
|
Dünyada milyonlarca cami var.
|
en-tr
|
He drove to the mosque to pray.
|
Namaz kılmak için arabayla camiye gitti.
|
en-tr
|
Muslims don't play music in their mosques.
|
Müslümanlar camilerinde müzik çalmıyorlar.
|
en-tr
|
Don't be a bad loser.
|
Kaybetmeyi öğren.
|
en-tr
|
Pork is forbidden in Islam.
|
Domuz eti İslam'da haramdır.
|
en-tr
|
Don't play with Islam.
|
İslam'ı eğip bükmeyin.
|
en-tr
|
Tom always tries to help people.
|
Tom daima insanlara yardımcı olmaya çalışır.
|
en-tr
|
Were you the one who ate my sandwich?
|
Sandviçimi yiyen sen miydin?
|
en-tr
|
Abraham, Moses, and Jesus are mentioned in the Quran.
|
Kuran'da İbrahim, Musa ve İsa'nın adı geçer.
|
en-tr
|
Tom said there was nobody in there.
|
Tom orada kimse olmadığını söyledi.
|
en-tr
|
May I borrow your ladder?
|
Merdivenini ödünç alabilir miyim?
|
en-tr
|
Tom said that there was no one in there.
|
Tom orada kimse olmadığını söyledi.
|
en-tr
|
Tom said there was no one in there.
|
Tom orada kimse olmadığını söyledi.
|
en-tr
|
Tom wiped his face with his shirt.
|
Tom yüzünü gömleğiyle sildi.
|
en-tr
|
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.