english
stringlengths 2
1.48k
| non_english
stringlengths 1
1.45k
| language
stringclasses 49
values |
---|---|---|
He had bite marks on his forearms.
|
Kollarının ön kısmında ısırık izleri vardı.
|
en-tr
|
Did you lose your school ID?
|
Öğrenci kimliğini mi kaybettin?
|
en-tr
|
I can be your best friend or your worst enemy. Choose wisely.
|
Senin en iyi dostun da olabilirim, en kötü düşmanın da. Seçimini iyi yap.
|
en-tr
|
I've never watched a movie in Esperanto.
|
Esperanto dilinde film izlemedim hiç.
|
en-tr
|
Tom has been declared persona non grata in Hungary.
|
Tom Macaristan'da "persona non grata" ilan edildi.
|
en-tr
|
Tom and Mary have been declared personae non gratae in Hungary.
|
Tom ve Mary Macaristan'da "personae non gratae" ilan edildiler
|
en-tr
|
Tom is the heir to a large fortune.
|
Tom büyük bir servetin mirasçısı.
|
en-tr
|
I think that we should do this later.
|
Bence bunu sonra yapmalıyız.
|
en-tr
|
I think that you're hiding something.
|
Bence bir şey saklıyorsun.
|
en-tr
|
Don't give him my first name.
|
Ona ilk adımı verme.
|
en-tr
|
I'd take Mary over Alice any day of the week.
|
Mary'yi Alice'e havada karada tercih ederim.
|
en-tr
|
I think I'll do that today.
|
Onu bugün yapacağımı düşünüyorum.
|
en-tr
|
I think that you're completely wrong.
|
Bence çok yanılıyorsun.
|
en-tr
|
I don't usually put sugar in my coffee.
|
Kahveme genelde şeker koymam.
|
en-tr
|
I could've sworn I saw someone.
|
Birini gördüğüme yemin edebilirim.
|
en-tr
|
When can you start working?
|
Ne zaman iş başı yapabilirsiniz?
|
en-tr
|
This is completely new to me.
|
Buna çok yabancıyım.
|
en-tr
|
Tom messed up, as usual.
|
Tom her zamanki gibi işi eline yüzüne bulaştırdı.
|
en-tr
|
Our baby doesn't talk yet.
|
Bizim bebeğimiz hala konuşmadı.
|
en-tr
|
Our forests must be protected.
|
Ormanlarımız muhafaza edilmeli.
|
en-tr
|
They were evacuated by helicopter.
|
Helikopterle tahliye edildiler.
|
en-tr
|
I couldn't afford to live in that neighborhood.
|
O semtte oturmaya gücüm yetmedi.
|
en-tr
|
I wish that someone would do that for me.
|
Keşke birisi bunu benim için yapsa.
|
en-tr
|
I wish that somebody would do that for me.
|
Keşke birisi bunu benim için yapsa.
|
en-tr
|
American houses are big. And they keep getting bigger.
|
Американські будинки великі, й вони стають ще більшими.
|
en-uk
|
When do you finish work?
|
Ne zaman çalışmanı bitirirsin?
|
en-tr
|
I love Berber music.
|
Berberice müziği severim.
|
en-tr
|
How long have you been in Brazil?
|
Ne kadar süredir Brezilya'da bulunuyorsun?
|
en-tr
|
Languages like English and French are not phonetic: they have letters that can be pronounced in different ways or sometimes not at all.
|
İngilizce ve Fransızca gibi diller fonetik değildir: Farklı şekillerde okunabilecek ya da bazen hiç okunmayacak harfleri vardır.
|
en-tr
|
What makes English difficult is its unpredictability.
|
İngilizceyi zor yapan şey tahmin edilemezliğidir.
|
en-tr
|
How long does it take for the airport bus to arrive at the airport?
|
Havaalanı otobüsünün havaalanına gitmesi ne kadar sürüyor?
|
en-tr
|
Today it's windy, isn't it?
|
Bugün rüzgarlı, değil mi?
|
en-tr
|
It's fine now, neither too heavy nor too light.
|
Şimdi iyi, ne çok ağır ne de çok hafif.
|
en-tr
|
Lionel Messi of Argentina was kicked by a Rosario Central fan.
|
Arjantin'in Lionel Messi'si bir Rosario Central hayranı tarafından tekmelenmişti.
|
en-tr
|
This registration device isn't new.
|
Bu kayıt cihazı yeni değil.
|
en-tr
|
Can you forget about the past and love me again, Melek?
|
Eskiyi unutup beni yeniden sevebilir misin Melek?
|
en-tr
|
The probability of our team winning is low.
|
Takımımızın kazanma şansı zayıf.
|
en-tr
|
Do you know what this medicine is for? When did they prescribe it to you?
|
Bu ilacın neye yaradığını hatırlıyor musun? Sana bu reçeteyi ne zaman yazmışlardı?
|
en-tr
|
I wasn't lazing around like some people.
|
Ben bazıları gibi yan gelip yatmıyordum.
|
en-tr
|
There is a claim that Lenin was secretly a Baptist.
|
Lenin'in gizli bir Baptist olduğu iddiası var.
|
en-tr
|
I could swim well when I was a child, too.
|
Ben çocukken de iyi yüzebiliyordum.
|
en-tr
|
He told her not to worry.
|
O ona üzülmemesini söyledi.
|
en-tr
|
He told him not to worry.
|
O ona üzülmemesini söyledi.
|
en-tr
|
She told her not to worry.
|
O ona üzülmemesini söyledi.
|
en-tr
|
What's she doing with it?
|
O, onunla ne yapıyor?
|
en-tr
|
What's he doing with it?
|
O, onunla ne yapıyor?
|
en-tr
|
What's he doing with him?
|
O, onunla ne yapıyor?
|
en-tr
|
I waited for him to love me for so long that you would be surprised.
|
Onun beni sevmesini o kadar çok bekledim ki şaşardınız.
|
en-tr
|
I expected him to love me for so long that you would be surprised.
|
Onun beni sevmesini o kadar çok bekledim ki şaşardınız.
|
en-tr
|
We dwell in Hungary.
|
Biz Macaristan'da yaşıyoruz.
|
en-tr
|
Mary was feeling lonely.
|
Mary kendini yalnız hissediyordu.
|
en-tr
|
I realize that I don't have enough money.
|
Yeterli param yokmuş.
|
en-tr
|
Tom doesn't eat meat anymore.
|
Tom artık et yemiyor.
|
en-tr
|
Kiss to your heart's content.
|
İstediğin kadar öp.
|
en-tr
|
Do kiss to your heart's content.
|
Doyasıya öp.
|
en-tr
|
Be patient! All things are difficult before they become easy.
|
Sabırlı ol! Kolay olmadan tüm işler zordur.
|
en-tr
|
I decided not to do that anymore.
|
Artık bunu yapmamaya karar verdim.
|
en-tr
|
I didn't realize that I'd made a mistake.
|
Hata yaptığımın farkına varmadım.
|
en-tr
|
I know my mother.
|
Annemi tanıyorum.
|
en-tr
|
I know my father.
|
Babamı biliyorum.
|
en-tr
|
His cousin just died a year ago.
|
Kuzeni daha bir sene önce öldü.
|
en-tr
|
Tatoeba is a ship bound for Boston and navigated by Tom. Those who are running in a different direction on board suppose that they are going someplace else.
|
Tatoeba, Tom'un kaptanlığında Boston'a doğru seyreden bir gemidir. Geminin içinde farklı yöne koşanlar başka yere gittiklerini sanır.
|
en-tr
|
This is gonna get bad. Brace yourselves.
|
Burası karışacak, vaziyet alın.
|
en-tr
|
Brace yourselves. This is gonna get bad.
|
Burası karışacak, vaziyet alın.
|
en-tr
|
You should've dealt with that yourself.
|
Kendin başa çıkmalıydın.
|
en-tr
|
He is called Tom.
|
Adı Tom.
|
en-tr
|
He's called Tom.
|
Onun adı Tom.
|
en-tr
|
Do you mean I can't speak French?
|
Fransızca bilmiyorum mu diyorsun?
|
en-tr
|
Do you mean that I can't speak French?
|
Fransızca bilmiyorum mu diyorsun?
|
en-tr
|
Aren't we going on a holiday to Niger?
|
Tatile Nijer'e gitmiyor muyuz?
|
en-tr
|
Ali is idealistic.
|
Ali idealisttir.
|
en-tr
|
Didn't you visit America?
|
Amerika'yı ziyaret etmediniz mi?
|
en-tr
|
"Where are your uncles from?" "Japan."
|
"Amcaların nereli?" "Japon."
|
en-tr
|
Did he come?
|
Geldi mi?
|
en-tr
|
"Where are his friends from?" "Spain."
|
"Arkadaşları nereli?" "İspanyol."
|
en-tr
|
You're going on holiday to Niger.
|
Nijer'e tatile gidiyorsunuz.
|
en-tr
|
We're buying this.
|
Bunu alıyoruz.
|
en-tr
|
You are not going on holiday to New Zealand.
|
Tatile Yeni Zelanda'ya gitmiyorsun.
|
en-tr
|
Ali is conservative.
|
Ali muhafazakârdır.
|
en-tr
|
Is it a holiday you're going on to New Zealand?
|
Yeni Zelanda'ya tatile mi gidiyorsun?
|
en-tr
|
Ali drank tea.
|
Ali çay içti.
|
en-tr
|
Would only one be enough?
|
Sadece biri yeterli olur mu?
|
en-tr
|
Mennad was in the army.
|
Minned ordudaydı.
|
en-tr
|
Dagestan is the Mecca of wrestling.
|
Dağıstan güreşçinin harman olduğu yerdir.
|
en-tr
|
Ali is an idealist.
|
Ali idealisttir.
|
en-tr
|
Here is everything that you should know.
|
İşte bilmen gereken her şey.
|
en-tr
|
Here is everything you should know.
|
İşte bilmen gereken her şey.
|
en-tr
|
Here is everything that you need to know.
|
İşte bilmen gereken her şey.
|
en-tr
|
Here is everything you need to know.
|
İşte bilmen gereken her şey.
|
en-tr
|
Tom did not have the grades to get into the program.
|
Tom'un notları bölüme girmeye yetmiyordu.
|
en-tr
|
He never talks to me.
|
Benimle hiç konuşmaz.
|
en-tr
|
I felt on top of the world when I saw Ali again.
|
Ali'yi tekrar görünce dünyalar benim oldu.
|
en-tr
|
He was a military prodigy.
|
O bir askerî dehaydı.
|
en-tr
|
He is a political prodigy.
|
O bir siyasi deha.
|
en-tr
|
He is a political lunatic.
|
O bir siyasi meczup.
|
en-tr
|
Tom joined a religious cult.
|
Tom tarikata katıldı.
|
en-tr
|
The Turkish theater and cinema actress Yıldız Kenter has passed away today at the age of 91.
|
Türk tiyatro ve sinema sanatçısı Yıldız Kenter, bugün 91 yaşında hayata gözlerini yumdu.
|
en-tr
|
She is detested.
|
Tiksindi.
|
en-tr
|
"May I speak to Mr. Jackson." "This is Tom Jackson speaking."
|
"Bay Jackson'la görüşebilir miyim?" "Buyurun, ben Tom Jackson."
|
en-tr
|
Here's my humble contribution.
|
Çorbada benim de tuzum olsun.
|
en-tr
|
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.