english
stringlengths
2
1.48k
non_english
stringlengths
1
1.45k
language
stringclasses
49 values
They made a mistake.
Bir hata yaptılar.
en-tr
He made a list of things he wanted to do before he died.
Ölmeden önce yapmak istediği şeylerin bir listesini yaptı.
en-tr
He made a list of songs he liked.
Sevdiği şarkıların bir listesini yaptı.
en-tr
He made a list of places he wanted to visit.
Gezmek istediği yerlerin listesini yaptı.
en-tr
He made a frantic attempt to finish painting the fence before dark.
Hava kararmadan önce çitleri boyamayı bitirmek için canla başla çalıştı.
en-tr
He made a few serious mistakes.
Epey hata yaptı.
en-tr
He made a few mistakes on the test.
Sınavda birkaç hata yaptı.
en-tr
He made a big mistake.
Büyük bir hata yaptı.
en-tr
He loves horror movies and watches them whenever he can.
Korku filmlerini sever ve her fırsatta izler.
en-tr
He loves to bully younger students.
Kendinden küçük öğrencilere sataşmayı seviyor.
en-tr
They love singing.
Şarkı söylemeyi seviyorlar.
en-tr
He loves fried chicken.
Kızarmış tavuğu sever.
en-tr
They love fishing.
Balık tutmayı seviyorlar.
en-tr
He loves coming here since he thinks this place serves the only kokorech worth eating.
Buraya gelmeyi seviyor çünkü yemeğe değer tek kokoreç yapan yerin burası olduğunu düşünüyor.
en-tr
He loves being outdoors.
Açık havada olmayı sever.
en-tr
He lost the shopping list his mother had given him and just bought things he wanted to eat.
Annesinin kendisine verdiği alışveriş listesini kaybedip sadece kendi yemek istediklerini aldı.
en-tr
I lost my voice.
Sesim kısıldı.
en-tr
She lost her memory.
Hafızasını yitirdi.
en-tr
She lost all of her money.
Tüm parasını kaybetti.
en-tr
She loses her temper easily.
Çabuk sinirlenir.
en-tr
They look young.
Genç görünüyorlar.
en-tr
She looks worried.
Endişeli görünüyor.
en-tr
He looks very happy.
Çok mutlu görünüyor.
en-tr
He looks tired. Please take him home.
Yorgun görünüyor. Lütfen onu eve götürün.
en-tr
He doesn't look tired.
Yorgun görünmüyor.
en-tr
He looks the same as before.
Aynı eskisi gibi görünüyor.
en-tr
He doesn't look sad.
Üzgün görünmüyor.
en-tr
He looks happy today.
Bugün mutlu görünüyor.
en-tr
He looks funny wearing those shoes.
Ayağında bu ayakkabılarla komik görünüyor.
en-tr
He looks dignified.
Ağırbaşlı duruyor.
en-tr
You looked very happy.
Çok mutlu görünüyordun.
en-tr
He looked lonely.
Yalnız görünüyordu.
en-tr
They looked happy.
Mutlu görünüyorlardı.
en-tr
He looked around the room for his keys.
Odada anahtarlarını arandı.
en-tr
He looked very tired when I saw him yesterday.
Dün onu gördüğümde çok yorgun duruyordu.
en-tr
She locked himself in the bathroom.
Kendini banyoya kilitledi.
en-tr
They live somewhere around here.
Bu civarda yaşıyorlar.
en-tr
He lives on the third floor of this apartment building.
Bu apartmanın üçüncü katında yaşıyor.
en-tr
He lives in a three-bedroom house on the outskirts of the city.
Şehrin kıyısındaki 3+1 bir evde yaşıyor.
en-tr
She lives from hand to mouth.
Zar zor geçiniyor.
en-tr
She lives around here somewhere.
Buralarda bir yerlerde oturuyor.
en-tr
He lived with his uncle in Ankara while going to university.
Üniversiteye giderken Ankara'da amcasının yanında yaşadı.
en-tr
He lived to be 95.
Doksan beşine kadar yaşadı.
en-tr
He lived to be 95 years old.
95 yaşına kadar yaşadı.
en-tr
He lived in that small house for a little over five years.
O küçük evde beş yıldan biraz fazla yaşadı.
en-tr
He lived in an interesting part of Antalya.
Antalya'nın ilginç bir bölgesinde yaşadı.
en-tr
He lived in a tent next to the river while he attended summer school.
Yaz okuluna devam ederken nehrin yanında bir çadırda yaşadı.
en-tr
He lived here five years ago.
Beş yıl önce burada yaşıyordu.
en-tr
He listens to the radio while eating breakfast.
Kahvaltı yaparken radyo dinler.
en-tr
He listened to music in his room until late at night.
Gece geç saatlere kadar odasında müzik dinledi.
en-tr
He likes watching TV in the evening.
Akşamları televizyon izlemeyi sever.
en-tr
She likes vanilla ice cream.
Vanilyalı dondurma sever.
en-tr
He likes to write poems and song lyrics.
Şiir ve şarkı sözü yazmayı sever.
en-tr
He likes to do everything by himself.
Her şeyi tek başına yapmayı sever.
en-tr
He likes apples and eats three or four a week.
Elmayı sever ve haftada üç dört tane yer.
en-tr
He likes listening to the radio when he's driving.
Araba kullanırken müzik dinlemeyi sever.
en-tr
He likes dogs better than cats.
Köpekleri kedilerden daha çok sever.
en-tr
He likes coffee better than tea.
Kahveyi çaydan daha çok sever.
en-tr
He likes camping on the beach.
Sahilde kamp yapmayı sever.
en-tr
He likes Bolu better than any other place he's lived.
Bolu'yu yaşadığı diğer her yerden daha çok seviyor.
en-tr
He likes playing jereed.
Cirit oynamayı sever.
en-tr
He likes being alone.
Yalnız olmaktan hoşlanıyor.
en-tr
He likes listening to Istanbul Turkish the most, but he also likes the sound of Azerbaijani Turkish.
En çok İstanbul Türkçesini dinlemeyi seviyor ama Azerbaycan Türkçesinin tınısını da seviyor.
en-tr
He let out a deep breath.
Derin bir nefes verdi.
en-tr
He often eats Aegean food.
Sık sık Ege yemekleri yer.
en-tr
They'll be hungry.
Acıkacaklar.
en-tr
I've been away from home for years.
Yıllardır evden uzağım.
en-tr
Was he transferred to prison this quickly?
Hapishaneye mi sevk edildi bu kadar çabuk?
en-tr
He suddenly became quiet.
Bir anda dut yemiş bülbüle döndü.
en-tr
If I were in your shoes, I wouldn't go at all.
Ben senin yerinde olsam hiç gitmezdim.
en-tr
If I were you, I wouldn't go at all.
Ben senin yerinde olsam hiç gitmezdim.
en-tr
I want to ask a question.
Bir şey soracağım.
en-tr
I'd never imagine you'd have an affair with someone working for the company.
Şirket içinden biriyle ilişki yaşayacağını hiç tahmin etmezdim.
en-tr
No one in this company can do secret things.
Bu şirkette hiç kimse gizli kapaklı işler yapamaz.
en-tr
Tom is high as a kite.
Tom'un kafası bir milyon.
en-tr
I've heard you've had a hard time with transportation.
Ulaşım sıkıntısı yaşadığınızı duymuştum.
en-tr
You did not visit Colombia.
Kolombiya'yı ziyaret etmediniz.
en-tr
Tom read the instruction manual.
Tom kullanım kılavuzunu okudu.
en-tr
Tom put on his mask, gloves and face shield before leaving the house.
Tom evden çıkmadan maskesini, eldivenini ve siperliğini taktı.
en-tr
Tom just stopped by to say "hi".
Tom bir merhaba demek için uğradı.
en-tr
How did you become such a curmudgeon? You used to be so cheerful all the time.
Nasıl böyle huysuz birine dönüştün? Eskiden hep neşen yerindeydi.
en-tr
Tom calls no man mister.
Tom'un kimseye eyvallahı yoktur.
en-tr
Help yourself to more potato crisps.
Patates cipsinden alsana.
en-tr
It was a mind-bending experience.
Beyin sulandıran bir deneyimdi.
en-tr
You harvest what you sow.
Ne ekersen onu biçersin.
en-tr
My parents are Chinese.
Anne ve babam Çinlidirler.
en-tr
Who keeps company with the wolf will learn to howl.
Kurtlarla arkadaşlık eden, ulumayı öğrenir.
en-tr
This is their only choice.
Bu onların tek seçeneği.
en-tr
Nobody came with me.
Hiç kimse benimle gelmedi.
en-tr
You have to leave me alone.
Beni yalnız bırakman gerekiyor.
en-tr
This will solve nothing.
Bu bir şey çözmeyecek.
en-tr
Mary is offering free online yoga classes.
Mary internet üzerinden ücretsiz yoga dersi veriyor.
en-tr
The experimental drug proved effective against the virus.
Deney aşamasındaki ilacın virüse karşı etkili olduğu kanıtlandı.
en-tr
Tom is an Excel guru.
Tom, Excel gurusudur.
en-tr
They named the foundling Tom.
Terk edilmiş bebeğe Tom adını verdiler.
en-tr
Did you keep the whey after you strained the yogurt?
Yoğurdu süzünce suyunu saklıyor musun?
en-tr
Troy was a city in present-day Turkey.
Truva günümüz Türkiyesi'nde bulunan bir şehirdi.
en-tr
I am a night owl and an early bird.
Hem gece kuşuyum hem de erkenden kalkarım.
en-tr
Sometimes things are best left unsaid.
Bazı şeyleri konuşmamak en iyisidir.
en-tr
On the 17th of Elul the Romans were removed from Judah and Jerusalem.
Elul'un 17. günü Romalılar Yahuda ve Kudüs'ten çıkarıldı.
en-tr